Download pdf - Okur Yazar Ailesi

Transcript
Page 1: Okur Yazar Ailesi
Page 2: Okur Yazar Ailesi

00iCiNDEKiLER

www.okuryazarailesi.com

Okur YazarAilemiz

Genel Yayın YönetmeniSedat Alagöz

Genel Yayın KoordinatörüÖzge Serbest

Haber MüdürüHasan Gürlevik

Teknik SorumluMuzaffer Çalışkan

Görsel YönetmenVedat Alagöz

YAZARLAR

Özge SerbestAyşe HümeyraSongül ErenMerve Metin

Mina ÇarpınlıoğluCeylan Eğilmez

Gökhan ÇetinyürürDilara Erdem

Gökhan DuranalFatih Yıldız

Ferit YurtseverEyüp Can Çağlar

Sema Noyan

Not: Yeni sayımızda ailemize katılmaküzere yazar ve çizer arkadaşlar

arıyoruz.Ailemize katılmak için

[email protected]’a örnekyazı ve çizimlerinizi gönderiniz.

01 Hayal02 Baldız Baldan Tatlıdır(!)03 Çizgi Roman Geleneği04 Halit Ziya Uşaklıgil'in Aşk-ı Memnu

Romanındaki Batılılaşmış Tiplerin Özellikleri06 Bazen Kelimeler Anlamsız Kalmaz07 6+08 Gün Olur Asra Bedel10 Susam11 Tuzlu Kahve12 Ölüm Hakkı13 Seni Özledim14 Mutluluk Üzerine15 Göçebe (Stephenie Meyer)16 Sevgili Günlük17 Karikatürler18 Güncel Haberler

Sayfalar

Editör’den...Merhaba okur yazarlar,Özenle hazırladığımız 2’nci sayımızı beğeninize sunuyoruz.

Umuyoruz ki her satırda dakikalarca düşündüğümüz veemeğimizin çok olduğu dergimizi beğenesiniz. Bu sayıdadaha çok edebiyata ağırlık verdik. Siz okuyucularımızın görüşve önerileri bizler için her zaman altın değerindedir. Busebeple eksik gördüğünüz yerlerde bizleri uyarmanızı vebeğendiğiniz yerlerde de takdirlerinizi bekliyoruz. Beğeniylekarşılanan ilk sayımız 24.212 kez okunmuştur. Yeni sayımızdabu rakamın üstüne çıkmayı hedefliyoruz. Elbette ki buokurlarımız vasıtasıyla gerçekleşecektir. Bizleri yalnızbırakmayan ve her zaman destek olan sizlere teşekkürü birborç biliriz.Kuruluşumuzdan bu yana çok kısa bir süre geçmesine

rağmen gerçekten büyük yollar kat ettik. Bazen pes etsek de,yorulsak da, sabahlara kadar dergi çalışmaları yapsak dayılmadık. Çünkü biliyoruz ki yalnız değiliz, okurlarımız herzaman yanımızda. Fikirlerimiz değerli ve emeğimiz takdirediliyor. Her zaman söylediğimiz gibi sizlerle birliktebüyüttüğümüz ailemizden desteklerinizi çekmeyin. Sizler içinileriki sayılarımızda büyük sürprizlerimiz var.

www.okuryazarailesi.com

Page 3: Okur Yazar Ailesi

Hep çocuk olarak kalsam büyük bir bahçede küçük bir evde…

Sonra yaşlı bir balıkçı gelse denizlere gitsek…

Akşam olsa küçük bir fenerimiz olsa onun titrek ışığı ile yıldızlı birgökyüzünün altında gökyüzüne baksam…

Üşüsem, yaşlı balıkçı arkasından çuval rengi bir battaniye çıkartsabana uzatsa…

Yaşlı balıkçının sağır ve dilsiz olduğu konusunda şüphe duymayabaşlasam…

Yaşlı balıkçı ağır ağır kürek çekse, etrafta bir karaparçası kalmasa siyah gökyüzünün siyah denizekarıştığı bir gece gelse aniden…

Bir yıldız kaysa yanımıza düşse, suyun derinliklerindenbir ışık patlayıp sönse, yaşlı adam umursamasa, beneğilip ışığa baksam, gülümsesem…

Birden bir şeye çarpsak, büyük bir taş olsa, ardındaaralıklı bir taş sürüsü olsa, taşlara basarak ilerlesemkaranlıkta, balıkçı bana baksa…

Neden indim ki o kayıktan sanki, balıkçıyı bırakıp yalnızkaldım karanlıkta, nereye gittiğini bilmediğim taşlarınüzerinde balıkçıdan iyice uzaklaşsam…

Fenerin titrek ışığı düz ince bir çizgi halini alsa, yıldızlarkaybolsa, ay çıksa her yeri aydınlatsa…

Ağaçlar yükselse, toprak kokusu, çam ağacı kokusu gelse,bir baykuş sesi tırmalasa kulağımı…

Bir şeyler uçsa çok yakınımda, korksam balıkçıyı düşünsem,geriye dönmeyi düşünsem ama ilerlesem…

Ağaçların kalın gövdelerine dokunarak yürüsem balıkçıyıunutsam denizi unutsam yıldızlı geceyi unutsam…

Bastığım yerlerin çatır çutur sesleri hoşuma gitse…

Çok uzakta bir ışık görsem, ip gibi ince; unuttuğum balıkçının,unuttuğum fenerinin ince çizgisi gibi…

Orman bitse, ormanın son ağacını selamlayarak karşımda büyükbir bahçe, küçük bir ev bulsam…

Bahçeye koşsam, bir zafer kazanmış edasına bürünsem sevinçtengülsem…

Gün ağarmaya başlasa, bahçe hiç bitmese, evin ışığı sönse, eveyaklaşsam…

Hep çocuk olarak kalsam, büyük bir bahçe, küçük bir ev olsa ve sonrayaşlı bir balıkçı gelse, denizlere gitsek…

01SERBEST YAZI Mina Çarpınlıoğ[email protected]

Hayal

www.okuryazarailesi.com

Page 4: Okur Yazar Ailesi

02 Özge [email protected]

www.okuryazarailesi.com

Bu sayıda sizlere anlatacağım mit yine alelade bir hikaye olmaktanöte günümüzde var olan olaylara ve üç değişik kuş türünün orijinlerineaçıklık getiriyor. Bahsettiğim açıklık elbette ki bilimsel veya deneyseldeğil; antik çağ insanlarının olaylara ve var oluşa yorumlarıdır.Kimilerine göre saçma olan bu mitler, kimi insanlar içinsesaçma olduğu kadarmantıklıdırlar da.

Hikayemiz Atina kralı Pandion’un akrabakızı Zeuxippe’yle evlenmesiyle başlıyor.Çiftin Procne ve Philomela isminde ikikızları, Erechtheus ve Brutes ismindeikiz çocukları dünyaya gelir. KralPandion bir baba olmaktan çok,krallığıyla ilgilenmektedir. Atina,Abdacus ile savaşa girdiğindePandion komşu ülke Thrace(Trakya) kralı Tereus’u yardımaçağırır.Tereus, ki aynı zamanda

savaş tanrısı Ares’in oğludur,Pandion’a yardım ettiği savaşıkazanır. İyi bir siyasetçi ve tambir iş adamı olan Pandion,ilişkileri daha ileri götürmek vebiraz da çıkarı için Tereus’uödüllendirmesi gerektiğine kararverir. Kızı Procne’yi Tereus’un ödülüolmaya layık görür.

Procne’yle gününü gün eden Tereus,karısının hamileliği üzerine onu ülkesindekimsenin göremeyeceği ve kimsenin bilmediğibir evde bırakır. Procne’nin kardeşi Philomela’yaduyduğu tutku ve aşk ile yarım kalmış bir meselesiolduğunu düşünerek Pandion’un ülkesine geri gelir. Philomela’yakardeşinin öldüğünü söyler ve onu kandırarak kısa bir süre sonra

Philomela’yla yani baldızıyla da evlenir.

Evliliğin hemen ardından tecavüz ettiği baldızının dilini kesen Tereus,onu yüksek bir kaleye kapatır. Zamanın bütün üst sınıf Yunanhanımlarında olan dokuma yeteneği Philomela’da da olduğundan

bütün olan biteni bir duvar halısına dokur. Bir uşakyardımıyla halıyı kız kardeşine ulaştırır. Böylece neler

olup bittiğinden haberi olmayan ve Tereus’un sözleriüzerine kardeşinin öldüğünü sanan Procne her

şeyi öğrenir.

Tereus’a bildiklerini çaktırmamaya çalışırve her şeyi öğrendiği o akşam kocasınaelleriyle çok leziz bir yemekhazırlayacağını söyler. Oğlu Itys’inyanına gider, onu öldürür, pişiripservise hazır hale getirerek Tereus’asunar. Tereus oğlunun etiyle kendineziyafet çekerken Procne kardeşiPhilomela’yı da yanına alarak kaçar.

Tereus aldatıldığını anlayınca birbalta alıp peşlerine düşer. Kadınlarkaçarlar kaçmasına da uçamazlar yaen sonunda Daulia’da yakalanırlar. O

anda tanrılara onları kuşa çevirmesi içindua ederler. Durumu görüp onlara

acıyan tanrılar da Procne’yi, sesiyledurmadan acısını oğlunun adıyla “İtu, itu”

diye haykıran bir baykuşa; Prihlomela’yıdilsiz, sessiz bir kırlangıca çevirirler. Ayrıca

Tereus da bir kuşa, “pou, pou” – pou Yunanca’danerede demektir.- diye bağıran bir ibibik kuşuna

dönüşmüştür.

Eh ne diyelim, bülbülü ibibik kuşuna vermişler ille dekırlangıç demiş.

MiTOLOJi

Baldız Baldan Tatlıdır (!)

Page 5: Okur Yazar Ailesi

03 Fatih Yıldı[email protected]

www.okuryazarailesi.com

Çizgilerin ve resimlerin, yazılardandaha çok ilgi çekici olduğupsikolojik olarak kanıtlanmış birgerçektir. Eline bir kitap alançocuk, kitabın sayfalarınıaçarken ilk öncekapağındaki resme bakar.Sonra da sayfaların içinderesimler görmek ister.Çoğuna göre de resimsizkitap sıkıcıdır.

Bir 20. yüzyıl sanatı olarakdoğan çizgi romanın çokbüyük bir ilgiyle karşılaşması,gazetelerin sadece alt köşelerindebaşlayan serüvenini, milyon dolarlıkgelirler elde eden çizgi roman dergi vekitaplarına taşıması, çizgi roman sanatınıninsanlar üzerinde bıraktığı etkiyi gözler önünesermektedir. Edebiyat ve resmi harmanlayıp,çizerin kendi hayal gücünü ve görselzekasını da kattığı çizgi roman, ilkolarak 1890’lı yıllarında gazetelerinalt bandında yer alan “Sarı Çocuk“isimli yayın, insanlar arasındaoldukça fazla ilgi gördü. “SarıÇocuk“ un serüvenlerininanlatılma biçimi insanlarındikkatini çeken en önemlinoktalardan biri idi.

Resimlerin yanında yer alanbeyaz kutucuklar içindeki yazılar,tarihteki konuşma baloncuklarının da atasısayılır.

20. yüzyılın ortasında oldukça ciddi birpazara egemen olan çizgi roman, enparlak devrini bu dönemde yaşadı.Birbiri ardı sıra yayınlanan gerçeküstükarakterlerin sürükleyici hikayelerigençler arasında oldukça popülaritekazandı. 1960’lı yıllarda televizyonunevlere girmesiyle sarsılmaya başlayançizgi roman pazarı, herşeye rağmen1990’ların sonuna kadar varlığınısürdürebildi.Günümüzde manga dışında çok ciddi bir

pazar kaybına uğramış olan çizgi roman piyasası,

bazı Hollywood yapımcılarının girişimi ilefilmlerle birlikte yeniden bir canlanma

sürecine girmiştir. 20. yüzyıldaokuyucunun sarı kağıtlarda gördüğü,“BATMAN” , “SUPERMAN” ,“ÖRÜMCEK ADAM” gibi insanüstükahramanlar bugün beyaz perdeninen çok ilgi gören karakterlerindendir.Kendinden sonraki sanatları daetkilemiş olan çizgi roman, bugün biralanda daha varlığını sürdürmektedir:“Koleksiyonculuk”.

Eski basım çizgi roman dergilerini,kitaplarını veya hatıra albümlerini

toplayan koleksiyonerler arasında bu hobiiçin çok yüksek miktarda paralar ödeyenlerdevar. Bu konuda sergiler, müzayedeler bile

düzenlenmektedir.

Türkiye’de çizgi roman hikayesine bir gözatarsak eğer, resim veya insan çizmenin günah olduğu

için yasak olduğu dönemlerde manzara resmiolarak doğan Türk Resim Sanatı arasında, çizgi

romanın batıya göre daha az gelişmiş olmasışaşılacak bir durum değil. 1990’ların başındapadişaha muhalif bazı dergi ve gazetelerdeçıkan üç beş karelik resimler dışında pekyaygın değildi çizgi roman.

Milli Mücadele devrinde karikatürler şeklindebaşlayan gelişim dönemi, Türkiye Cumhuriyeti

devrinde büyük bir yaygınlık kazanmıştır.Gazetelerde yayınlanmaya başlayan

Abdülcanbaz, Marko Paşa ve benzerikarakterler okuyucu arasında merak

uyandırdı. Daha sonra tıpkı batıda olduğu gibiülkemizde de kahraman edebiyatı yapan çizgi romanlarçıkmaya başladı. Tarkan, Kara Murat, Battal Gazi ve

Karaoğlan gibi yiğit Türk savaşçılarının öykülerigençler arasında yaygınlaştı.

Artık internetin hayatımızı ele geçirmesinedeniyle basılmış dergi ve kitapların satışıoldukça düşmüş olsa da, sanal ağlarda birçokçizgi roman sayfasına rastlamak mümkündür. Tüm

pazar ve enerji kaybına rağmen çizgi roman, halabelirli bir okuyucu kitlesiyle ayrı bir sanat olarak

varlığını devam ettirmektedir.

ARASTIRMA

Çizgi Roman Geleneği

Page 6: Okur Yazar Ailesi

04 Sema [email protected]

www.okuryazarailesi.com

Firdevs Hanım, Melih Bey takımının en başında gelen şöhretlisidir.15 yaşından 45 yaşına kadar bütün mesirelerin en bilinenkişilerindendir. Her sene gençliğe daha çok asılan Firdevs Hanım,saçlarının beyazını kapamak için saçlarını sarıya boyatır. Yüzünüdüzgünlerle kapatarak kendini kızlarıyla aynı yaşlarda göstermeyeçalışır. Kızları bu konuda kendisini devamlı iğnelemektedir. Peyker’inhamile olması onu çok rahatsız eder, büyükanne olmak istemez veçareyi çocuğun kendisine anne, kızlarına ise abla demesinde bulur.O büyükanne olmayı alçalma olarak görür.

Melih Bey takımı, tamamıyla kibar ailelerden sayılmaz, tanınmışisimlerini bulmak için çok eskileregitmek gerekir. Böyle bir aileningerçekte olup olmadığı isebilinmemektedir. Melih Bey takımısözü ise ailenin tarihini ve haliniözetlemektedir. Melih Bey’in isekim olduğu açıklanmamaktadır;ancak, tek bilinen Anadolukıyısından bir yalı bırakması ve buyalıdan İstanbul’un her tarafınayayılan Melih Bey takımı olarakünlenen kadınlardır. Melih Beytakımının garip özelliği isekendilerine temas edenlerikendilerine benzetmeleri ve takımakatmalarıdır. Firdevs Hanım gibi kızlargelin gittikleri yerlerde unvanlarını dagötürürler. Rumeli sahilinin miniyalısına gelin giden Firdevs Hanımınbeyinin adı unutulur. Firdevs Hanım’ınbeyi olarak anılır.

Firdevs Hanım, evde kalmamak içinacele ile evlenmiştir. Hoppa mizacı,güzel giyime ve eğlenceye olanmerakıyla masraflarını karşılayan bir kocabulmaya karar vermiştir. Göksu’da mesireeğlencelerine evlendikten sonra dadevam etmiş, bekarmış gibi davranmış,kocasını hiçe saymıştır. Göksu’da kocasınınönünde ona aşk mektubu bile atılmıştır. Üstüste çocuklarının olması, gençliğinin kocası yüzünden elindengittiğini düşünmesi onun kocasıyla sürekli kavga etmesine sebepolur. Kocası onun odasını karıştırıp da ve bütün kirli çamaşırlarınıgördükten sonra dayanamayıp ölür. Önce çok üzülen, kendinisuçlayan Firdevs Hanım, bir ay içinde yine mesire yerlerine döner.Göksu’da kayık gezintileri sırasında karşılaştığı Adnan Bey’inkendisiyle ilgilendiği zanneder. Adnan Bey’i elinden alacağıdüşüncesiyle Bihter’e de düşman olur.

Melih Bey takımının başlıca özelliği giyinmekte örnek olup taklitedilememesidir. Firdevs Hanım ve kızları İstanbul’un zevk hayatındaen üstün mertebeye sahiptirler. Bütün Göksu, Kâğıthane, Kalendermüdavimleri onları tanır. Bütün ailenin felsefesi, ‘Halk için değil,nefsin için yaşamalıdır.’ Onların farkı giyiniş şekilleridir. Alışverişyaptıkları dükkânlarda satıcılar onların zevklerini öğrenmek için fırsatkollarlar. Beğendikleri kumaşları başkalarına daha kolay satarlar. Buyüzden onların fikirleri önemlidir. Onların bir marifeti de bu giyimiçok ucuza getirebilmektir. Saatlerce yeni modeller üzerinde konuşur,en güzel modayı yaratırlar. Kızlarıyla rekabete giren Firdevs Hanım,

kızlarının güzelleştiğini ve kendisininyaşlandığını ve görmeye dayanamaz.

Adnan Bey, Bihter’e talip olur. Annesikarşı çıksa da Bihter, onun asil, zengin vekibar olmasından etkilenir; ayrıca, kocasızkalma derdinden uzaklaşmak için onunlaevlenmeyi kabul eder. Annesininyaşantısında da iyi eş bulma konusundada şüpheli olması bu kararını hızlandırır.Artık beğendiği her şeyi alabilecektir. Tezcanlı ve hemen sinirlenen bir yapıyasahip olan Bihter, annesiyle bu konudasert bir şekilde tartışır.

Adnan Bey, karısının ölümündensonra dört sene boyunca çocuklarınaannelik yapmıştır. Otuz yaşına kadarmasum bir hayat sürmüş. On altı yılevli kaldığı sürece karısınınhastalığıyla ilgilenmiştir, Şimdi dekendine vakit ayırmak istemektedir.Ancak çocuklarının bu evlilik için onuaffetmelerini ister. Başlıca merakıtahta oymacılığıdır. Mesleğindenbahsedilmemektedir. Aşırı derecededüzenlidir. Yemekten sonraİstanbul’a gider. Adnan Bey aradaaşçısının yemeklerinden usanır,

Şakire Hanım’dan midye dolması,tatar böreği, çerkez tavuğu ister. Bu, Hacı

Necip’ten gizli yapılır. Nihal’e Türkçe dersi verir, ancak evlendiktensonra bu derslere vakit ayıramaz. Adnan Bey, bir yıl sonra Bihter’inkendisini sevmediğini anlayacaktır. Behlûl’ün göz önündeki gençliğinikıskanır, bir ara ondan şüphelense de sonra bu düşüncesindenutanır.

Nihal, ince, nazik, suda yetişmiş bir çiçeğe benzeyen biri olarakbabasını kimseyle paylaşmak istemez, annesi öldükten sonra sinirhastalığının da etkisiyle uzun süre ağlamış, babası dışında kimseonu susturamamıştır. Nihal babasıyla yalnız kalmaktan garip bir zevk

iNCELEMEHALİT ZİYA UŞAKLIGİL’İN AŞK-I MEMNU

ROMANINDAKİ BATILILAŞMIŞ TİPLERİN ÖZELLİKLERİ

Page 7: Okur Yazar Ailesi

05 Sema [email protected]

www.okuryazarailesi.com

duyar, mutlu olur. Bihter’in geleceği haberi üzerine önce ağlar, sonra‘’Beni yine seveceksiniz değil mi? Öyleyse gelsin.’’ der. Nihal beşdakika bir yerde duramaz, bir işle ilgilenemez, bu nedenle derslerihep yarım kalmasına rağmen derslerini çok iyi öğrenir. Tezatlarınbarındığı bünyesinin daha fazla hırpalanmasından çekinen MadamCourton, Nihal’i çok sevmiş, her zaman korumaya çalışmıştır. Nihal,kardeşi Bülent’i annesi gibi büyütmüş, onu herkesten babasındanbile kıskanmıştır. Babasının sevgisinden hiç tatmin olmaz. Güzelhavada babası ve kardeşiyle akşam gezmelerine çıkarlar. Bihter’ineve geleceği gün, odaların değişmesi bahanesiyle Nihal ile BülentBüyükada’ya gönderilir.

Bihter’le alışveriş için Beyoğlu’na çıkan Nihal o gün Bihter’i çoksevdiğini söyler. Nihal’in çarşafa geçiş töreni için tüm hazırlıklarıüstlenir. Ancak bir süre sonra Nihal’le babasının arasına bu evlilikleuzaklaşma girer. Nihal, Bihter’le mutlu olamadığını anlar. Onu,annesinin yerini, babasının sevgisini alan; Bülent’i ve Beşir’i deçalacak olan bir hırsız olarak görür. Firdevs Hanımlarla biryakınlarının düğününe giden Nihal, o gece Firdevs Hanımhakkında her şeyi öğrenir ve hiç eğlenmez.Gördüklerinden sonra asla gelin olmayacağınısöyler. Bülent’le odaları ayrıldıktan sonra Bihter’eağır sözler söyler, sonra pişman olur. Bundansonra da sürekli olarak en ufak bir sözüyanlış anlayacak ve hırçınlaşacaktır.Bihter’in ise her zaman ölçülü olması veyenilmemesi onu daha dahırçınlaştırmaktadır. Haksız olmasınarağmen herkes ona acısın ister.Musikiyle teselli bulmak istese de buonu daha çok yıpratır. Behlûl’le ilkduygu paylaşımları musiki aracılığıylaolur. Evlenebileceği tek erkek olarakBehlûl’ü görür. Çaldığı musikide ölmüşbir kâinat canlanmakta, beyaz rengi onaölümü çağrıştırmaktadır. Adada halasındakaldığı günlerde halası onun için beyaz biroda hazırlamıştır. Bu oda onun ruhunu temsiletmektedir ve ona huzur vermektedir. Nihal,Behlûl’le olan kötü aşk hatırasından sonrababasıyla adada tekrar baş başa yürüyüşlere çıkar.İkisinin de geçmişi unutarak eski günlere dönebilmeleriniumut etmektedir. Behlûl’ü ise hâlâ sevmektedir.

Behlûl ile Nihal arasında çocukluktan beri tutuşmaya hazır kavgakıvılcımı vardır. Ancak Nihal kin tutmaz. Behlûl hayatı her yönüyleokulda öğrenmiş, sadece eğlence olarak görmüştür. O, eğlenir,eğlendirir gözükse de eğlenemez aslında. Hep var olan can sıkıntısınedeniyle zevkten zevke atlar. Çok tanıdığı vardır, ancak, arkadaşlarıkendisine eşlik ederler sadece. Hiçbirine fazla sevgisi yoktur.Kahkahalarıyla sıkıntıları dağıtan, neşe veren bir hali vardır. Esprileri,sözleri memleket içinde gezer. Giyinmeyi iyi bir adam olmak için şartsayar. Gençler, hep onu örnek alır. Buna çok sevinir. Parayı büyük birgüç olarak görür. Tüm sorumlulukları eğlenmek ile ilgilidir. Hiçbirşeye şaşmaz. Adnan Bey’in evliliğinin fena olmayacağını, ama Nihaliçin kötü olabileceğini düşünür. Bihter için şık bir yenge, evlilik,valide, hemşire olduğunu düşünür. Bihter’in evliliğinin üstünden biryıl geçtikten sonra ailece Göksu’ya gidilir. Orada Nihal çok sıkılır.Behlûl, Peyker’e asılır, onu ensesinden öpmeye çalışırken Bihtergörür. Behlûl, Peyker’i mutlaka alınması, koklanması gerekli bir çiçek

demeti olarak görür ve onu da diğerlerinin arasına koymak ister.Peyker’i öyle kadınlardan, yani ya sonuna kadar şaka yollukonuşulacak ya da bir gün büyük bir cüretle galebe çalınacakkadınlardan görüyor. Peyker’in ise ona, saadetin eşi ve çocuğunuolduğunu söylemesine karşılık onu ahmak olarak görür. Ona göre buâlemin kadınları âdi bir oynak gibi değil, bir kaza gibi birdenbirealınmak isterler. Bihter’in eşini aldatmasında bu sahne büyük roloynar. Peyker, Bihter’e kocasını aldatmak için evlenmediğini söyler.

Bihter Göksu gezisi gecesi evliliğinde mutlu olmadığını, eşinisevmediğini anlar. Nihal’in de kendisini hiçbir zaman sevmeyeceğinianlar, bir gün mutlaka bir olayla düşman olacaklarını bilir.Hizmetçiler Bihter’i sevmezler Evin ruhuna sahip olamamıştır.Behlûl’ü hatırlar ve annesinin ve Behlûl’ün çapkın davranışlarınıdüşünerek asla annesine benzemeyeceğine yemin eder. Onuannesine benzetirler fizikî olarak. O ise babasına benzeyen Peyker’iher zaman kıskanmıştır. Bu yüzden kendisinin mutsuz, Peyker’in isemutlu olacağını düşünür. Yatak odasını mezara benzetir, buradan

çıkmak sevmek yaşamak istese de artık yasaktır.

Şakire Hanımların gitmesi Nihal’in sinir krizigeçirmesine sebep olur. Bülent ise yatılı okula

gönderilir. Bihter, Behlul’ün odasına girdiğindemenekşe kokusu Behlul’ün aklını başındanalır ve Bihter, kendini ilk günahından sonrapis ve kirlenmiş görse de Behlûl’e tutkulubir aşkla bağlanır. Behlul’ün yasakaşkından kaçamaz. Mürebbiyenin ilişkidenşüphelendiğini ve Nihal’le aralarındaengel olduğunu düşünerek mürebbiyeyide işten çıkaran Bihter, artık iyice yalnızkalan Nihal’in tüm nefretini kazanmıştır.Bihter, tüm suçu Firdevs Hanım’a yükler.Ondan gelen genlerle böyle bir suç

işlediğine inanır. Behlûl’ün hayatına, aşkınasahip olarak kendini ve aşkını

temizleyeceğine inanır. Behlûl, tüm dünyayaİstanbul’un en güzel kadınına Bihter’e sahip

olduğunu duyurmak ister, Peykerden de intikamalmak ister, ancak gizli olduğu için yapamadığından

üzülür. İlk defa o değil, başkası gelip onu almıştır. Bunedenle diğerlerinden farklı olarak bu aşkta mağlup olacağını

düşünür. Adnan Bey’den önce çekinse de sonra böyle bir kadınınelbette kocasına sâdık kalamayacağını düşünür. Adnan Bey’e zarargelmeyeceği sürece olayı yaşanmamış farz eder. Bu aşk onun içintüm tehlikeleri ve zorlukları ile cazibeli ve ihtiraslıdır.

Behlûl, kendisine çabuk ve kolaylıkla gelen Bihter’den bir süresonra sıkılır ve evde yapılan Nihal’le yakıştırmadan dolayı Nihal’eyönelir, ona âşık olur. Bihter, Behlul’ü Nihal’den kıskanır. Nihal’leBehlûl, adada bir araya gelir ve sevgisini itiraf eder. Nihal de onusevmektedir; ancak, Bülent aracılığıyla Behlûl’e iletilen bir mektupüzerine aldatıldığından şüphelenir. Adadan ayrılan Behlûl’ünardından eve geri dönen Nihal, Behlûl ve Bihter’in ilişkisiniöğrenince sinir krizi geçirir. Behlûl, Bihter’e ‘’Nihal’i biz öldürdük.’’diyerek kaçar.

İlişkilerinin ev halkı tarafından anlaşılması üzerine Bihter, AdnanBey’in silahıyla intihar eder. Annesi gibi rezil olmak, arkasındankonuşulanları duymak istemediği için ve kendisine mektupatılmasına fırsat vermemek için intihar eder.

iNCELEME

Page 8: Okur Yazar Ailesi

06SERBEST YAZI Ferit [email protected]

www.okuryazarailesi.com

Bazen camıaçıp bağırmak is-

tiyorum seni seviyo-rum diye, içimde öyle

büyük ki sevgim boğmayabaşladı artık beni. Hiç olma-

yacak yerlerde dışarıya çık-mak istiyor.

Bazen serserilik yapmak isti-yorum, her şeyi unutmak kural-sız yaşamak karşıma çıkan herduvara her şeye senin adını yaz-mak ve altına kocaman bir seniseviyorum…

Bazen diyorum, kalabalıklaragireyim unuturum belki özlemimdiner; ama gördüğüm herkesteseni görüyorum. Yaklaşıyo-rum… Daha ilk kelimede buzgibi oluyorum.

Biliyorsun bana sendenbaşkası haram. Bazen sen

yokken diye başlayan şi-irler yazıyorum; ama

hep gözyaşıyla biti-yor şiirlerim. Sen-

den bir saniyebile ayrı kal-

mak o ka-dar

zorki benim için.

Bazen her şeyi bırakıp git-mek geliyor, o kadar bıkıyorumhayata dair her şeyden. Sonrasen geliyorsun aklıma, filmlerdeolur ya, ayağına beton bağlayıpatarlar denize. Kurtulma şansıyoktur. Sen de öyle tutuyorsunbeni bu dünyada.

Yaşama nedenimsin.

Bazen öyle özlüyorum ki seni,kuş olup uçasım geliyor. Her şeyibırakmak, hep yanında kalmak,hiç bir şey düşünmemek istiyo-rum. Ne ekmek istiyorum, ne

su. Biliyorum bana tek senyetersin. Sevginle ısınırım,

aşkınla doyarım.

Bazen işlerim kötügidiyor, moralim bo-

zuk, çok yorgunoluyorum. Eve

gideceğim, ya-tacağım, saba-ha kadaruyuyacağımdiyorum,eve geli-yorum

ka-pıda senin

bembeyaz gülen yü-zün, enerji doluyorum

birden. Tüm moralsizliğim gi-diyor, hayata dönüyorum seningül yüzünle.

Bazen deniz kenarına gidiyo-rum, engin maviliklere bakıp ra-

hatlıyorum

Bazen de ormana gidiyor kuşsesleri, akan dere ile huzur bulu-yorum. Ama bir tanem hiç bir şeyne senin kadar mutlu edebiliyor,ne de senin kadar huzur dolduru-yor içimi.

Bazen öyle yakıyor ki yokluğun,yaşamak istemiyorum. Dursunartık kalbim diyorum; ama biliyo-rum kalbim senin kalbine bağlı,seninki durmadan durmaya-cak.

Bazen ne olmasayaşayamam diyedüşünüyo-rum, ak-lıma

bir-çok şey geli-yor. Zor olsa da herşeye dayanırım diyo-rum; ama sensizliğe senolmadan bir hayata asla da-yanamam biliyorum.

Bazen sensiz alışverişe çıkıyo-rum, elma alıyorum. Güzel ya-nakların aklıma geliyor, özlüyo-rum. Zeytin alıyorum, o güzelgözlerin geliyor aklıma, özlüyo-rum. Kiraz alıyorum o bal dudak-ların aklıma geliyor, özlüyorum.Anlıyorum ki, bu dünyada güzelolan her şey seni hatırlatıyor ba-na. Ben yine seni özlüyorum.

Bazen bir kelebek görüyorum,sen geliyorsun hemen aklıma.En çok seni kelebeğe benzeti-yorum. Sen de kelebek gibigüzel, zarif ve de onun gibibir doğa harikasısın.

Bazen kelimeler kifayet-siz kalsa da nadir de ol-sa sana duygularımıanlatabiliyorum. Ba-zen değil HER ZA-MAN seni çokama çokseviyorum.

Bazen Kelimeler Anlamsiz Kalmaz

Page 9: Okur Yazar Ailesi

6+07ANI

Çoğu insan bu kadar çocuklabir araya gelip onları idareetmek istemez. Türlüyaramazlıklarlakarşılaşacağını, sözünündinlenmeyeceğini bilirçünkü. Ben de bunu bilerekoradaydım. Ciddi bir ifademolsun da gözleri korksun diyeyüzüm asık girdim hattasınıfa. Aldıran var mıydıdersiniz? Hayır, herkes kendihavasındaydı. Bir tanesi geliptırnaklarımın neden siyaholduğunu sordu. Oje olduğunusöyleyince de ojenin pembe yada kırmızı olacağını, onukandırmamam gerektiğini, yoksaküseceğini söyledi. Öğretmenlerieğer benden gelecek bir şikayetolursa müdürün bundan haberiolacağını söyleyerek ve sessizdurmalarını tembihleyereksınıftan çıkıp gitti. Kendimigerçekten yalnız hissettim oanda. Öğretmenleri kapıdançıkar çıkmaz birkaç tanesi tophavuzuna koştu (kaydıraktankayıp küçük topların içinedüşüyorlar ve genelde düşerkençığlık atıp kahkahalara

boğuluyorlardı ), birkaçı birbirinikovalamaya başladı, iki kızyanıma gelip tuvalete gitmekistediklerini söyledi, bir başkası

taklalar atmaya başladı, o taklaatarken arkasında duranarkadaşına çarptı, ben herhaldeağlar diye düşünürken o dadiğerine bir tekme attı. Bunlarınhepsi neredeyse bir dakika içindeolmuştu ve ben kendimi o kadarçaresiz hissediyordum kiöğretmenlerini çağırmakla tehditetmekten başka bir şey gelmedielimden. Acizlik bu olsa gerekti.Hoşlanacakları bir ders konusubulmakta güçlük çekmedim vesayılarla renklerden başladık.Kelimelerin söylenişlerine dikkatetmeleri gerektiğini ve bendensonra tekrar etmelerini istedim.Onlar kelimeleri

ağızlarında yuvarlayıp doğrutelaffuzu yakalamaya çalışırkenben de düştükleri sevimliduruma gülmekten kendimialıkoyamıyordum. Kızlarındüşkün olduğu pembe veerkekler için önemli sayılansiyah, mavi diğer renklere oranladaha kolay öğrenildi. Görevli birkadın yemek zamanının geldiğinihaber verince hepsi kapınınönünde tek sıra halinde dizildi.Önce kızlar ardından da erkeklerellerini yıkamaya gittiler benistemememe rağmen kazağımıda kollarımı da çekiştirip onlarlayemekhaneye inmeye mecburbıraktılar. Farklı farklı bir sürüçocuk minicik sandalyelerindeöğretmenlerinin “Başlayabilirsiniz

çocuklar!” diyen sesinibekliyorlardı yemeğebaşlayabilmek için. Çokgeçmeden o ses duyuldu veyemekhane çatal-bıçak, ağlayan,gülen çocuk sesleriyle doldu.Yere düşen ekmekler, çatallar,kaşıklar, arkadaşınıntabağındakilerde gözü olanlar,pişmiş havuç sevmeyip kaşla gözarasında arkadaşının tabağınaaktaranlar, yemeği beğenmeyipsurat asanlar, boştakisandalyelerden alıp kendisandalyesinin üstüne koyupherkesten yüksekte olmanıntadını çıkaranlar

ve daha neler neler…

Onların bu tuhaf hallerinigördükçe şaşırıyor şaşırdıkça dahayran kalıyordum.

Burası bir okuldu, yanmasalarda öğretmenleri vardıama onlar bağımsızdı, istediklerigibi hareket edebiliyor ve bunarağmen şirin kalabiliyorlardı.Doğal olmaları içlerinde en ufakbir kötülük olmaması bunun enbüyük sebepleriydi. Kendikendimi sorgulamaya başlamamda işte bu düşüncelerimdensonra oldu. Büyümeye hevesliolan onca çocuktan biriydimeskiden ben de, hep fikirlerim

ciddiye alınsın, söz hakkım olsunisterdim. Daha büyük okullaragitmek ve büyük arkadaşlarasahip olmak… Hayallerimiz belkidaha kısıtlıydı ama hep vardı.Umutsuzluk diye bir düşünceyledaha tanışmamıştık. Büyüdükçeelimizden bir şeylerin kayıpgittiğini geri gelmediğini anlarolduk. Umutsuzluk öyle bir engelolarak çıktı ki önümüzehayallerimizden vazgeçmeyebaşladık. Oysa ki çocukkenhayallerin peşinden gitmek ensevdiğimiz oyunlardan biri değilmiydi? Hangi kız prenses hangierkek bir kahraman olarakdüşünmemiştir ki kendisini?Büyürken öldürmüştükçocukluğumuzu. İstemeden,dünyanın akışına ayakuydurarak…

Dilara [email protected]

Biri hariç diğerlerininhepsi altı yaşında olan ondört çocuk…

Oyuncaklar, kuklalar,kitaplarla dolu biranaokulu sınıfı..

Öğretmenlerinin ricasıüzerine, İngilizce adınabelki bir şeyleröğretebilirim diyekendisini bu çocuklarınşaşkın bakışlarınınkarşısında bulan ben…

Beni budüşüncelerimdenayıran yanımdaki minikEmir’in tabağımdakipatateslerden isteyentatlı sesiydi. Ayrıcaöğretmeninesöylemememi detembihledi. Benim buiyiliğime karşılık sınıftabenim için bir resimyapabilirmiş. Hepsinionun tabağınakoydum. Ben ağırdüşüncelerle uğraşıpkendi içimde felsefeyaparken hemenyanımda oturan buküçük çocuk saflığı,doğallığıyla bir kaçdakika öncesinindüşüncelerinin verdiğio ciddiliği öldürmüş,asık yüzümügüldürmüş günümüngeri kalanını mutlugeçirmemi sağlamıştı.

www.okuryazarailesi.com

Page 10: Okur Yazar Ailesi

08 Sema [email protected]

Roman isminden deanlaşılacağı üzere reel zamanolarak bir günü anlatmaktadır.Eser, Boranlı Yedigey’inistasyonda görevdeyken candostu Kazangap’ın ölümhaberini karısındanöğrenmesiyle başlar. Bu andanitibaren 30 yıl birlikte çalıştığıdostunun vasiyetini yerinegetirmek için planlar yapmayabaşlar. Kazangap, kutsal Ana-Beyit mezarlığına gömülmekistediğini vasiyet etmiştir.Yedigey aynı zamanda anlatıcıolan Kazangap’ın şanına yakışırbir cenaze töreni düzenlemekiçin bütün köy halkına habervermesini ister karısından.Hazırlıklar başlar, hayırsızevlatları Sabitcan ve Ayzade’yide çağırmak gerektiğinidüşünür, ancak çocuklarınıncenazede bile babalarıylagerektiği kadarilgilenmemelerinden,korktuğundan bu düşünce onurahatsız etmektedir. Babasınınhastalandığı haberi üzerineSabitcan şehirden yalnız gelir,Ayzade ise ayyaş kocasıylabirlikte gelir ve daha gelirgelmez üçü arasında çok tatsızbir kavga yaşanır. Yedigey buduruma çok üzülür. Sabitcanatalarına, kültürüne o kadaryabancılaşmıştır ki babasınınvasiyetinin yerine getirilmesinibile anlamsız bulmakta, bir anönce işine dönebilmek için onunköyde gömülmesiniistemektedir. Kendini sürekli çokönemli işleri olan bir memurolarak tanıtan Sabitcan’ınbabasının cenaze töreninegereken özeni göstermemesiözellikle Yedigey’i ve köy halkınıçok üzmekte ve son dereceşaşırtmaktadır. Oysa Sabitcanhenüz küçükken zorlu kışgünlerinde Kazangap ve Yedigey

onu yatılı okuduğu okulunagötürmek için binbir sıkıntıyakatlanmışlardır. Okusun diyegönderildiği yatılı okul, adetaSabitcan’ı ailesindentörelerinden, insanlığındanuzaklaştırmıştır.

Romanda aile eğitimininönemi üzerinde dedurulmaktadır. Abutalip ile Zarifeiçin çocuklarının iyi yetiştirilmesison derece önemlidir. Bunedenle vakitlerinin çoğunuonlara milli benliklerini, halkınhafızasında olan efsaneleri,türküleri, manileri öğretmekiçin harcarlar. Abutalipsonradan ölümüne sebepolacağını bilmeden anılarınıyazar. Yugoslavpartizanlarıyla birliktesavaştığını, Almanlara esiroluşunu, tüm düşünceleriniyazıya geçirir ki ilerideçocukları onu daha iyitanıyabilsinler, eğer başınabir şey gelecek olursaçocuklarının eğitimini buyolla sağlamayıdüşünmektedir. Ancak karıkoca çocuklarını yatılı okulagöndermeyi hiçistememektedirler. Ne deolsa Sabitcan’ın durumuortadadır. Romanda eskibir efsane olarak anlatılanistilacı Juan-Juanların elegeçirdikleri esirlerimankurtlaştırma işlevi isedönemin siyasi rejimineyakın durmaktadır. Vahşi birişkenceyle hafızalarını,benliklerini yitirmelerisağlanan köleleler olanmankurtlar içinefendilerinin emirleriniyerine getirmekten başkaönemli ya da bildiklerihiçbir şey yoktur. Böylelikleher işi ses çıkarmadan

yapan güçlü Mankurtlarefendileri için son derecedeğerlidir. Yatılı okulda okuyupşehirde memur olarak yaşamayabaşlayan Sabitcan da her şeyibildiğini sanan, halkını ailesiniküçümseyen, oysa müdürününtelefonlarına ve ayak işlerinebakmaktan başka hiçbir işiolmayan biridir. Her zamankendini önemli biri olarakgösteren Sabitcan, yatılıokuduktan sonra babasına songörevini bile yerine getirmektenaciz, halkın değerlerine yabancıbiri haline

gelmiştir. Adetamankurtlaşmıştır. Yazar Sabitcanörneğiyle mankurtlaşmanınbaşka yöntemlerle devamettiğini başarıyla vurgulamıştır.Babasının cenaze töreni öncesikımız ve votka içip iyice sarhoşolduktan sonra bir döneminsanların uzaktan telsizlerleyönetileceğini anlatmıştır Boranlıhalkına. İnsan iradesini yokeden bu sistem de bilimadamlarının her yolla insanısadece toplumun yüksek

iNCELEME

GÜN OLUR ASRA BEDELGÜN OLUR ASRA BEDEL

Page 11: Okur Yazar Ailesi

09 Sema [email protected]

www.okuryazarailesi.com

çıkarlarına! hizmet edecekvarlıklar olarak yönetmeyeçalışacaklarının sinyallerinivermektedir. Yedigey busözlerden sonra gelecek içinendişelenmeye başlamıştır.

Romanda ele alınan bir diğermesele ise sözlü kültürün yazıyageçirilmesidir. Bu işi de Abutalipüstlenir. Öğretmen olanAbuttalip anlatıcı Kazangap ileYedigey’den dinlediği efsaneleri,türküleri ve manileri yazıyageçirerek kaybolmalarınıönlemek ister. Böylelikleçocukları da bu hazinesayesinde atalarınıtanıyacaklardır. Romandamankurt efsanesinde geçenDönenbay kuşu da gelipgeçenlere baban kim? Atankim? sorularını sorarakgeçmişlerini hatırlamalarınısağlamak işlevini üstlenmiştir.Ancak eserde Dönenbay kuşunuKazangap’ı gömdükten sonrabozkırda tek başına kalanYedigey görebilecektir. Romandatürküler ve maniler halkın vekahramanların duygularını dilegetirmede önemli bir işlevesahiptir. Ayrıca romanda sık sıkatasözlerinden yararlanılmasısözlü kültürün unutulmasınıengellemek içindir.

Romanda tabiat ve insanarasında adeta özdeşleştirmeyapılmış, Özellikle Yedigeymutlu olduğu zamanlardamemleketi olan Aral denizinihatırlayarak coşmakta, üzüntülüzamanlarında ise Aral denizi,Sarı-Özek bozkırı ve yücedağları kendi derdine ortaketmektedir. Hayvanların dageniş yer kapladığı romandainsanların davranışları ilehayvanların davranışlarıarasında da ilgi kurulmuştur.Bunda bozkır hayatının dabüyük etkisi vardır.

Sarı-Özek bozkırı Boranlıhalkının hayatına yön veren entemel unsurdur. Romanda sıksık ‘’Tanrının bile unuttuğu’’ biryer olarak anılan bozkırda tekdikkati çeken trenlerin her gündoğudan batıya, batıdan doğuyagitmesidir. Burada başka bir

hareketlilik yoktur. 8 haneli köyhalkının geçim yeri olan istasyonetrafında gelişir tüm olaylar.Boranlı’da her şey monotonduraslında ve orada yaşayabilmekiçin insanların da ruhlarını Sarı-Özek gibi enginleştirmesigereklidir. Kazangap veYedigey’den başka burada uzunyıllar kalan olmamıştır.Kazangap 44 yılını vermiştirbozkıra. İnsan ancak çalışarak,güçlü olarak burada hayattakalabilmektedir. Yedigey deKazangap da güçlü insanlarolduğu gibi çevrelerindekiinsanlar için birleştirici bir işlevesahiptirler. Kışları sert geçenSarı-Özek bozkırındaki Boranlıtüm boranlara, kış rüzgarlarınaaçıktır. Bu da yaşam koşullarınınne kadar zor olduğunugöstermektedir. Denilebilir kiadeta bu zorlu yaşam koşullarıKazangap ile Yedigey’iniradelerini sağlamlaştırmış,onları tüm boranlara karşı güçlükılmıştır. Yedigey yine degeleceğin çocukları için dahagüzel olacağını ümit eder.Cepheden döndüğü günler artıkuzaktadır ve zafer kazanılmıştır.Nitekim Abutalip’in anılarınıyazması sebebiyle gözaltınaalınmasıyla başlayan kötügünler savaş sonrası gerginliğinsıkıyönetimin göstergesidir.Ancak bu olaydan 3 yıl sonra buzamanlar geride kalır ve adalethakim olur ve Abutalip’in suçsuzolduğu halde tutuklanmasınasebep olan müfettişTansıkbayev’in görevi verütbeleri elinden alınır. Ancak buolay, gözaltı sırasında enfarktüssebebiyle ölen Abuttalip’i gerigetirmese de Yedigey’inçabalarıyla ölümünden sonra daolsa Abutalip aklanır veçocuklarının önünde soy ismiengeli kalmaz.

Stalin’in isminin birkaç yerdegeçmesinden sonra ölümhaberini de Zarife’nin kocasınınölüm haberini aldığı sıradaKumbel istasyonunda öğreniriz.

Sovyetler ve Amerikaişbirliğiyle yapılan Uzay üssüçalışmalarında ilginç bir gelişmemeydana gelir ve uzay

istasyonu Parite’de her ikitarafın eşit sayıdakikozmonotları uzayda başkacanlıların olduğunu öğrenir veonların gezegenine davetedilirler. Orman-Göğüslülerdenilen bu gezegenden dünyayamesaj yollayan kozmonotlarOrman-Göğüslülerin dünyayıziyaret etme isteklerini bildirirlerve iki gezegen arasında işbirliğiyapılmasının toplum için yararlıolacağını ancak dünyalıların yenibir savaş başlatmasındançekindiklerini dile getirirler,ancak Orman- göğüslülergezegeninin silahsız savaşsız birsosyal düzen kurmaları ikikozmonotu dünyalılara bukonuda örnek olmaları yönündeumutlandırmıştır.. İki ülkearasında son derece olağanüstüolan bu gelişme ortakkararlarlarla görmezliktengelinir. Ve kozmonotlarındünyaya mesaj yollamaları,dünyaya geri dönmeleri kesinbir emirle yasaklanır. Buradanda anlaşılacağı üzere dünyalılarkendilerinden üstün birgezegenle karşılaşmaya henüzhazır değillerdir ve bu durumher iki gezegen için yararlıolabilecekken dünyalılar yeniolağanüstü gelişmelere kapalıkalmayı tercih ederler.

Yedigey, Kazangap’ıncenazesinde dua etmek ister,ancak gençlerin duabilmediklerini ve Allah’ainanmadıklarını hatırlayıp üzülür,Şahmerdan’dan izin almagerekçesi olarak da Kazangap’ınbaşında dua okuyacağınısöylemesi üzerine Şahmerdan’ınona ‘’Altmış yıllık Sovyetyönetiminden sonra dua biliyormusun sen?” diye sorması damanidardır. Bu soru Sovyetrejiminin insanlara özleriniunutturmaya çalıştığının birgöstergesidir. Nitekim Yedigeycenaze töreni öncesi sürekliduaları hatırlamaya çalışır, ancakduayla Tanrıylakonuşulabileceğini düşünür.Dillerinin unutturulmayaçalışıldığı gerçeği Ana- Beyitmezarlığı girişinde teğmenden

izin almaya çalışırken kendidiliyle konuşması üzerine onlarasürekli yabancı diye hitap edenteğmenin ‘’Yabancı yoldaşbenimle Rusça konuşun, şuanda görev başındayım’’demesiyle de kendini gösterir.Kazangap’a göre ölümübilmeyen yaşamı da bilmez buyüzden ölüme de gerekenönemin gösterilmesi gerektiğinisöyler.

Aral denizinin Yedigey’in songördüğünden beri gittikçeküçülmüş olması ve Sarı-Özekbozkırının bir zamanlar bol yağışalan yeşillikler içindehayvanların otladığı bir alanolması değişen mevsim ve doğaşartlarının insan hayatlarınaetkisine de romanda geniş yerverilmektedir.

Savaşın acı yüzü eserdekendini fazlasıylahissettirmektedir. Yedigeycephedeyken yanında patlayanbir bomba yüzünden beyinsarsıntısı geçirmiş ve cephedenayrılmıştır, ancak memleketinedöndüğü sırada eskisi gibibalıkçılık yapamayacağınıgörerek karısı ile köydenayrılmak istemişler ancaknereye başvurmuşsalar Yedigeykendine göre iş bulamamıştır,çünkü her yer savaştan dönensakatlarla doludur. Köyünde debir tek sağlam adamkalmamıştır.

Kazangap’ı uzay üssüçalışmaları nedeniyle Ana-Beyitmezarlığına gömemeyen,vasiyetini yerine getiremeyenYedigey cenazeyi geriyedöndürmektense mecburenSarı-Özek bozkırına gömerler,dönüşte ise cenaze konvoyunuköye göndermiş kendi isemezarlığa geri dönerek bu olayaboyun eğmemek için yetkilikişilerle görüşmek ister. Bu işinsonunu bırakmaya, atalarını,arkadaşının vasiyetini unutmayahiç niyeti yoktur. Yedigeygeçmişine sahip çıkmakhaksızlıklara karşıgelmek için elinden geleniyapacaktır.

iNCELEME

Page 12: Okur Yazar Ailesi

10 Ayşe Hü[email protected]

www.okuryazarailesi.com

Hemen yanında duran adamın, martıları beslemek için simittenkopardığı her parçada dökülen susamlar, rüzgarla savrularak geliponun paltosuna konuyordu. Adama gönderdiği ters bakışların dafaydası olmuyordu çünkü o, yüzündeki gülümsemeyle martılaraodaklanmıştı yalnızca. Ve martının biri gelip bir kez daha elindekisimit parçasını kaptı.Güzel bir İstanbul sabahıydı. Boğazın rüzgarı saçlarında

geziniyordu ancak aynı rüzgarın taşıdığı son susam tanesiyle sabrıtaştı. Öfkeyle silkeledi üstünü. Ancak kendini ayarlayamamış vediğer yanında duran kadının koluna çarpıp, elindeki çayı dökmesinesebep olmuştu. Kulakları tırmalayan küçük çaplı çığlık, art ardasıraladığı özürlerin faydasızlığının kanıtıydı. Sevgilisinide alıp söylene söylene uzaklaşan kadınınarkasından baktı. Dikkatini çekensesevgilinin yüzündeki bıkkınifadeydi. Bu vaveyla onlarınilişkisinin bir parçası olmuşherhalde diye düşündü.Haklıydı.Genç adam, bir

yıldır bu kadınınçenesine,kaprislerine nasılkatlanabildiğinimerak etti. İkidamla çaydöküldü diyesızlanıp durankadına bakıp,sabır taşı olsaçatlardı diyedüşündü. Çok biledayandığına kararverip kadının lavabodançıkmasını beklerken bukonuşmayı nerede yapmasıgerektiğini düşündü. Tabi kivapurda bir olayı daha göze alamazdı.Kadın biraz daha sakinleşmiş ancak asıksuratı değişmemiş olarak geldi adamın yanına. Bugünönemli bir şey konuşacaklarını öğrenince ihtimalleri aklındangeçirmeye başladı.Yeniden vapurun içinde kendilerine yer bulmak için dolanırken yaşlıbir çiftin onları dikkatle izlediğini fark eden genç adam ‘evet oyaygarayı koparan benim sevgilimdi’ diye düşündü. Yanlarındangeçerken mahcup bir gülümsemeyle kusura bakmayın deme ihtiyacıhissetti. Ama kadın duymasın diye fısıldayarak söyledi bunu.Ancak çiftin bakışlarını yanlış yorumlamıştı. Anlayışla gülümsedi

yaşlı adam. Ve eşinin kulağına eğilip “sana da tanıdık geldi mi buhalleri?” diye sordu. Gülümsedi yaşlı kadın. “Sen fazla anlayışlıydın.Bırakıp gidebilirdin de.” “Olur mu öyle şey hanım? Muhtarın oğluna

mı bıraksaydım seni? O herif hiç katlanamaz, kapının önüne koyardıiki günde.” Güldü. “ Yamandı senin de yaygaraların. Memnun etmekzordu. Sevdin mi her şeyiyle kabul edeceksin sevdiğini. Biz öylebildik. Olgunlaşasın diye beklemek zor oldu ama oldu işte bak.Zaten şu ömür de başkasıyla geçmezdi Allah için.” Yaşlı kadınanlatılanlara inat sükunetle tuttu eşinin elini, omzuna yaslandı.Küçük kız annesiyle babasının yanına koşup “siz de yaşlanınca böyleolun tamam mı?” dedi. İkisinin de ellerini alıp üst üste koydu.“Sakın bırakma babamın elini olur mu anneciğim?” Neden böylesöylediğini kendisi de anlamamıştı. Bir süredir büyük sıkıntılar vardıküçük yüreğinde. Belki artık babası gece eve gelmeyip

babaannesinde kaldığı içindi. Özlüyordu onu. O kadarçok ağlamasa bugünkü ailece gezme fikri de

ciddiye alınmayacaktı belki.Üstlerinde uçan martılara takıldı

gözleri. Kocaman birgülümseme yayıldı yüzüne.

Aynı heyecanıyaşadıklarını düşünerek

bir annesine bir debabasına baktı.Babası kaşlarınıçatmış önünebakarken,annesininyanağındansüzülen damla,küçük kızın içineaktı acıta acıta.

Soramadı. Arkasınıdönüp vapurun

korkuluklarınayaslandı. Köpüren suları

izlemeye başladı.Hemen önündeki martının

sesiyle irkildi sonra. Bu kadaryakınına gelmesi şaşırtmıştı onu.

Başını kaldırıp baktığında, sebebinyanındaki adamın ellerinde olduğunu gördü.

Simidini onlarla paylaşıyordu.Adam da yan gözle küçük kıza baktı. Neden üzgün olduğunu merakediyordu. Ama sonunda dikkatini çekmeyi başardığına sevinmişti.Bir de şu masum yüzdeki çatık kaşların çizdiği çizgileri silebilirse,İstanbul sabahının güzelliğine inanacaktı bir kez daha.Bir parça simit uzattı. “Denemek ister misin?” Kız kocaman açtığı

gözleriyle “Ben mi?” diye sordu. “Nasıl yapacağım?” Meraklaışıldayan gözleri, heyecanlı gülümsemesiyle kendi yaşına dönmüştüyeniden. “Bak şimdi.” Diyerek bir parça daha koparttı simitten.Rüzgarla savrulan susamların hemen yanında duran kadınınpaltosuna konduklarını farketmemişti bile.

öYKü

Susam

Page 13: Okur Yazar Ailesi

11 Songül [email protected]

www.okuryazarailesi.com

Kıza bir partide rastlamıştı.Harika bir şeydi. O gün peşindeo kadar delikanlı vardı ki partininsonunda kızı kahve içmeyedavet etti. Kız parti boyudikkatini çekmeyen oğlanındavetine şaşırdı; ama tam birkibarlık gösterisi yaparak kabuletti. Hemen köşedeki şirin kafeyeoturdular. Delikanlı öyleheyecanlıydı ki, kalbininçarpmasından konuşamıyordu.Onun bu hali kızın da huzurunukaçırdı. “Ben artık gideyim.”demeye hazırlanırken, delikanlıbirden garsonu çağırdı. “Banabiraz tuz getirir misiniz?” dedi.“Kahveme koymak için.” Yanmasadan bile şaşkın yüzlerdelikanlıya baktı. Kahveye tuz!Delikanlı kıpkırmızı olduutançtan; ama tuzu kahvesinedöktü ve içmeye başladı. Kız,merakla “Garip bir ağız tadınızvar.” dedi. Delikanlı anlattı:“Çocukken deniz kenarındayaşardık. Hep deniz kenarındave denizde oynardım. Denizintuzlu suyunun tadı ağzımdanhiç eksilmedi. Bu tatlabüyüdüm ben. Bu tadıçok severim. Kahvemetuz koymam ondan.Ne zaman o tuzlutadı dilimdehissetsem,

çocukluğumu, deniz kenarındakievimizi ve mutlu ailemihatırlıyorum.

Annemle babam hala o denizkenarında oturuyorlar. Onları veevimi öyle özlüyorum ki…”Bunları söylerken gözlerinemlenmişti delikanlının. Kızduyduklarından dolayı çokduygulanmıştı. İçini bu kadarsamimi döken, evini, ailesini bukadar özleyen bir adam, eviaileyi seven biri olmalıydı. Evinidüşünen, evini arayan, evinisakınan biri, ev duygusu olanbiri… Kız da konuşmayabaşladı. Onun da evi uzaktaydı.Çocukluğu gibi o da ailesinianlattı. Çok şirin bir sohbetolmuştu. Tatlı ve sıcak… Ve debu sohbet öykümüzünharikulade bir başlangıcı olmuştutabi buluşmaya devam ettiler veher güzel

öyküde olduğu gibi, prensesprensle evlendi. Ve de sonunakadar çok mutlu yaşadılar.Prenses ne zaman kahve yapsaprensine içine bir kaşık tuzkoydu, hayat boyu onun böylesevdiğini biliyordu çünkü. Kırk yılsonra adam dünyaya veda etti.“Ölümümden sonra aç.” diye birmektup bırakmıştı sevgilikarısına. Şöyle diyordu,satırlarında: “Sevgilim, bir tanem.Lütfen beni affet. Sanahayatımda bir tek kere yalansöyledim. Tuzlu kahvede. İlkbuluştuğumuz günü hatırlıyormusun? Öyle heyecanlı vegergindim ki, şeker diyecekken ‘tuz ’ çıktı ağzımdan. Sen veherkes bana bakarken,değiştirmeye o kadar utandım ki,yalana devam ettim. Bu yalanınbizim ilişkimizin temeli olacağıhiç aklıma gelmemişti. Sana

gerçeği anlatmayıdefalarca

düşündüm. Ama her defasındakorkudan vazgeçtim. Şimdiölüyorum ve korkmam için hiçbirsebep yok. İşte gerçek: Bentuzlu kahve sevmem! O garip verezil bir tat. Ama senitanıdığımdan beri bu rezilkahveyi içtim. Hem de zerrepişmanlık duymadan… Seninleolmak hayatımın en büyükmutluluğu idi ve ben bumutluluğu tuzlu kahveyeborçluyum. Dünyaya bir dahagelsem, her şeyi yenidenyaşamak, seni yeniden tanımakve bütün hayatımı yenidenseninle geçirmek isterim, ikincibir hayat boyu tuzlu kahve içmekzorunda kalsam da…” Yaşlıkadının gözyaşları mektubusırılsıklam ıslattı. Lafı açıldığındabir gün biri, kadına “Tuzlu kahvenasıl bir şey?” diye soracak oldu.Gözleri nemlendi kadının. “Çoktatlı.” dedi.Bir fincan kahvenin, kırk yılhatırı var derler. Ama bir fincantuzlu kahvenin, kırk yıl boyuncabu kadar büyük sevgi ve evlilikgetireceği kimin aklına gelir ki.İşte sevginin gücü. Söylemeden

geçemiyeceğim, ben olsamben de o kahveyi

içerdim.

öYKü

TTuuzzlluu KKaahhvvee

Page 14: Okur Yazar Ailesi

12SERBEST YAZI Ceylan Eğ[email protected]

www.okuryazarailesi.com

Ölüm HakkıÖlüm... Ne kadar soğuk ve

ürkütücü bir kelime değil mi?Ölümün kendisi soğuk, acısıbüyük. Hangimiz isteriz ki böyle birşeyin olmasını? Yaşamaktansaölmeyi tercih edeceğimiz herhangibir durum var mıdır acabahayatta? Sizin için belki cevabıhayır olabilir ancak onlar ölmeyitercih ediyorlar. Onlar, tedavisiolmayan bir hastalığa sahip kişiler.Onlar ötenaziyi seçiyorlar. Peki yaötenazi bir insanın katili olmak mı,intihar mı yoksa kendi yaşamahakkını kullanmamak mı? Bizlerböyle bir hakka sahip olabilirmiyiz? Bu hakkın bizlere verilmesidoğru mudur? Tabii ki de sağlıklıbir insan bu hakkın verilmesinekarşı çıkacaktır. Ancak ölümcülhastalığa yakalanmış kişilerötenaziyi acılarından kurtulmanıntek yolu olarak görüyorlar.

Ötenazi pek çok ülkede olduğugibi Türkiye’de de yasaklanmışdurumda. Ancak yaşam hakkıölüm hakkını da kapsar. Eğer hastadayanılmaz acılara sahip, yaşadığıher dakika daha da fazla acıçekiyorsa ve bunlardan kurtulmakistiyorsa, tek çözüm hayatına sonverme, yani ötenazidir. Tümhayatınızı tıbbi bir makineyebağımlı olarak geçirmek nasılolurdu sizce? Daha önceden budeneyimi yaşamamış biri buduyguyu bilemez. Bu, haftanınbelirli günleri düzenli olarakhastanede olmanız ve sürekliolarak onlarla iletişim halindebulunmanız anlamına geliyor.Bunun yanında pahalı tedaviişlemlerinden dolayı ekonomik

problemler ortaya çıkmaya başlar.Özellikle de eğer hasta bilinçsiz veiyileşmesi için hiç umut yoksa,tedavi ve uygulamalar içinharcanan para boşunadır. Hastayakınları zaten hastanın durumuiçin üzülürler ve bir de üstüneölümcül hastalığın tedavi masrafıeklenince ortaya daha da büyükbir sorun çıkar. Acının psikolojiketkisi ve insanlar üzerindeki insandışı tedavi işlemleri de çokönemlidir. Sevdiklerini yavaş veağrılı bir ölüm aşamasında acıçekerken görmek onlarda dadepresyon gibi sağlıkproblemlerine neden olur. Buyüzden hastalık sadece hastayıdeğil onun yakınlarını da etkiler. Bunoktada ötenazi birini öldürmekdeğil, acıya son vermek ve kendirızasıyla hastanın hayatına sonverme hakkını sağlamaktır.

Ötenazinin yasal olupolmamasına karar vermeden önce,hastanın neler hissettiğini anlamakiçin böyle bir hastalığı olan kişiylebirlikte zaman geçirip onun nelerçektiğini görmek gerekir. Çünkübaşkalarına bağımlı olarakyaşamaktan daha kötü bir şeyyoktur. Bir insan düşünün, gururlu,saygın, sevilen, tanınmış biri. Amaşimdi tedavisi olmayan birhastalığa yakalanmış ve bu yüzdenkendi günlük işlerini yapamıyor veetrafındakilere bağımlı. Bir çocukgibi davranıyor, çocukluğundakullandığı küfürleri kullanıyor, neyaptığını bilmiyor; çünkü içindebulunduğu durumun farkındadeğil. Bu davranışlarından dolayıkişinin çevresindekiler de onun için

endişelenirler. Ancak buna tanıklıketmedikçe kimse bu durumubilemez. Eğer bu kişiye ötenaziisteyip istemediği sorulursa elbetteki kabul edecektir. Çünkü onunöleceği hatta acı çekerek öleceğibellidir.

Önceden okuduğum birhaberden örnek vereyim. Farklı birülkede yaşayan bir kadınyüzündeki tümörden dolayı görme,koklama ve tat alma duyusundanyoksundur. Çok fazla acı çekiyorancak yan etkilerinden dolayımorfin kullanamıyor. Acılarındankurtulamıyor ve ötenazi istiyor;ancak bu isteği reddediliyor. Birhafta sonra kadın odasında ölübulunuyor ve intihar ettiğidüşünülüyor. Peki ya buötenaziden daha mı iyi? Ya daşunu düşünün; karşınızda lösemihastası biri var ve ona yaşamınısınırlı ölçüde uzatacak bir tedaviyöntemi öneriliyor. Ancak butedavi yöntemi felçli kalmasınaneden olacak kadar yan etkileresahip ve hastanın acı çekmesineneden olacak. Ama hastanın butedavi sırasında karşılaşacağıkorku ve acı yaşamın sınırlı ölçüdeuzatılmasından çok daha fazla.

Hadi bir de şunu hayal edin.Sinemaya gidiyorsunuz ve filmizlerken aniden bir yangın başlıyor.Herkes panik içinde kaçmayabaşlıyor ve kaçarken aranızdanbirine demir parmaklık saplanıyor.Bu kişi acılar içinde kıvranıyor,bağırıyor, ağlıyor ancak nafile.Çünkü gelen sağlık ekipleri demirparmaklığı çıkartmanın imkansız

olduğunu söylüyor. Sen budurumda olsan o kişinin hayatınason mu verirdin yoksa hiçbir şeyyapmadan onun acılar içindekıvranmasını ve bu şekildeölmesini mi izlerdin?

Hayata isteyerek ‘Merhaba!’diyemiyoruz, nasıl yaşayacağımızıve nelerle karşılaşacağımızıbilmiyoruz; ancak yaşamabaşladıktan sonra eğer bizkonuşabiliyorsak, acıyı biliyorsakve her şeyin farkındaysakyaşamayı ya da hayatımızısonlandırmayı istemek bizimelimizdedir. Yaşam, dokunmak,koşuşturmak, yemek, birinisevmek, sevilmek, saçlarındarüzgarı hissetmek, yüzündegüneşin parlamasıdır. Aynızamanda yaşam biri tarafındanterk edilmek, yağmurlu bir günüyaşamak, arkadaşlarından biritarafından ihanete uğramaktır.Yani yaşam acısıyla tatlısıylayaşadığın bütün anlardır. Ölümdüşüncesi korkutucu ve üzücü;fakat tüm bunları artıkyaşayamayacaksam kalan zamanbenim için artık yaşam değildir.Eğer tüm bunlardan yoksunolduğunu ve senelerce yatağabağlı bir biçimde yaşayacağınızıdüşünürseniz, bu hakkınverilmesinin ne demek olduğunuve neleri değiştireceğinianlayacaksınız. Eğer gerçektenonu önemsiyor ve ona değerveriyorsanız, seçme şansını ona bırakın.

Page 15: Okur Yazar Ailesi

13 Merve [email protected]

www.okuryazarailesi.com

Son kez o gün gördüğüm hiç kimseyi özlemedim

Senden başka,

Ve seni özlediğim kadar.

O gün gittiğim her yere

Son kez o gün gittim.

O gün yaptığım her şeyi

Son kez o gün yaptım.

Öyle bir zaman ki bu geçen,

Birini bu denli özletebilecek kadar değil aslında.

Ama seni özlemenin başka bir yankısı var;

Milim milim sürüklenip giden lanetli zamanlarımı çevreleyen

O yüksek, o kara, o ıslak duvarlarda.

Bir damla fondöten kokusu gibi,

Salatalık özlü…

Ya da yoğun bir aseton,

Hanımeli aromalı.

-hangi kusurlara yapılan makyaj bu,

Hangi yara kapatılmaya çalışılıyor?-

Koyu yeşil şarap şişesinin ağzındaki mantar tıpa kadar umur dışı,

Öyle boş ve bir o kadar belirsiz gerekliliği

Seni özlemenin…

Bir şişe dediğin nedir

Oysa; seni özlemektir bir şişe şarap

Ki biter hemen…

Ama el mahkum,

Ama mecbur,

Ama ister istemez…

Koyu yeşil şarap şişesinin ağzındaki mantar tıpanın altında

-şarap misali- saklı,

Salatalık özlü fondöten

Ve hanımeli aromalı aseton karışımı gibi

Seni özlemek.

Buram buram bir iç yangısına dökmek hanımeliyi

Ve bir kaç damla salatalıkla örtmek parmak izlerini.

Öyle saçma, öyle anlamsız

Öyle bulanık bir renk seni özlemek

Öylesine sıradan biR tadı var işte.

Şarap niyetine yudumlamak bir şişelik özlemini

İstem dışı..

Ve sarhoşluğu seni sevmenin,

Saçma!

Ama kaçınılmaz aynı zamanda!

Göz bebeklerini sıkıca kundaklayıp

Kalbimin içinde uyutarak

Dindirebilirim belki

Bakışlarına özlemimi.

Bakışların masum

Bakışların hırçın

Ben iki gözünün arasına mahkum

Ruhum sana esir.

Bir arabesk fısıltı kulaklarımda özlemin…

Sesini sevmelerim sonsuz,

sesini duymalarım özlem.

Sesine özlemlerim saçma.

Saçma olan her şey bende,

Saçma olan her şey güzel sende.

Seni özlemek İstanbul…

Üstünde ben bulut,

Ben dört yanında su…

Ama durmam bu şehirde.

Ben yolcu, geçici

Seni özlemek üzücü,

Feci.

İlk mevsim seni özlemek

Ve son mevsim..

Ben arada kalan bir kesit,

Bir geçiş.

Ben seni öz’lemelerin sözde öz’nesi.

Seni özledim.

Seni istemiyorum.

Seni seviyorum. Git..

SiiRSeni Özledim

Page 16: Okur Yazar Ailesi

14

www.okuryazarailesi.com

FELSEFE

“Mutlu musun?” diye sordu gençadam. “Bana bu sıkıcı soruyusorma artık.” dedi genç kız.

Mutluluk aranması gereken birşey değildi, insanın içinde anlıkdoğan duyguya verilen isimdi.Salıncakta sallanan bir çocuğunher defasında biraz dahayaklaştığı gökyüzüydü mutluluk.Bu anlamıyla mutluluğuartık çocukolmaktanvazgeçtiğimizzaman kaybetmişolduk ve dahakarmaşıktanımlamalarlamutluluğumitleştirme yolunagittik. Ne kadarkarmaşıklaştırırsak vezorlaştırırsak o kadarçok büyüdügözümüzde.

Mutluluk rahatlıklakolayca sahipolamayacağımız,ulaşılması gereken birhedef olarak belirdihayatlarımızda. Başarılıbir öğrenci, bir doktor,bir mimar, bir mühendis,bir iş adamı olmalıydık kimutlu olabilelim.Hayattaki tüm adımlarımızıbir adım daha o nihaihedefe ulaşabilmek adınaatarken aslında her adımdabiraz daha uzaklaştığımızınfarkına varamadık. Aynıkalıptan çıkmışçasınabirbirine benzeyen tekdüzedünyalarımıza hapsettik

kendimizi ve bir döngüdönmeye başladık, olmayanbir şeyi bulabilmek için

uğraşmayadevam ederek. Yaşamlarımızısürdürmemizi sağlayan bu döngühayatlarımızı yaşanabilir kılarkenbizi birer makineye dönüştürdü,bizler farkına dahi varmadık.Kendi “hür” irademizlekurduğumuz hayatlarımız aslında

hapishaneden, bizler ise ohapishanelerin hem gardiyanıhem de suçlusu

olmaktanfarksız değildik.

Mutluluğun parayla satınalınan bir şey olduğunakendimizi o denli inandırmıştık veküçükken mutlu olduğumuzanlar artık o kadar geridekalmıştı ki… Oysa

mutluluk aranması gereken,parayla satın

alabileceğimizbir şey hiçbir zaman olmamıştı;sadece bizler büyümüştük vebüyümemizin karşılığında teksahip olduğumuz, bizi biz yapandoğallığımızı ve samimiyetimiziçocukluğumuz gibi arkamızdabırakmıştık; başarılı bir öğrenci,başarılı bir doktor, başarılı birmühendis, başarılı bir öğretmen,başarılı bir iş adamı, başarılı birebeveyn olmak yolunda.

Şuan olduğumuz noktadakaçımız gerçekten mutluyuz?Sahip olduklarımız bizedüşündüğümüz, hayalinikurduğumuz mutluluğu getirdimi? Yoksa sahip olduklarımız bizesahip olmaya başladıkları andanitibaren esasında içi boşhayatlar sürdüğümüzün vebunlar tarafından mutluluğunyaratılan bir ilüzyondan öteyegeçemeyen bir şey olduğununfarkına yavaş yavaş varmayamı başlıyoruz? Bundan dolayımı günümüzde mutsuz,bunalımlı, depresif, sinir krizieşiğine gelmiş cinnet geçiripcinayet işleyen insanlarınsayısı artmış durumda?

Pekala neden mutluolamıyoruz? Oysa mutluluko kadar kolay ki, onu bukadar karmaşıklaştıransadece beynimizdeyarattığımız yanlış algılarınbize oynadığı bir oyun.Çocukken sizi ne mutluederdi? Onu anımsayıncamutlu olacaksınızyüzünüzde birgülümseme ilemutluluğun zor bir şeyolmadığının farkına varacaksınız.

Mina Çarpınoğ[email protected]

Mutluluk Üzerine.

Page 17: Okur Yazar Ailesi

15ELESTiRi Ayşe Hü[email protected]

www.okuryazarailesi.com

Göçebe Stephenie MeyerAlacakaranlık efsanesinin yazarı Stephenie Meyer’i tanımayan yokturartık. Gördüğü bir rüyadan yola çıkarak yazdığı 4 kitaplık bu seri -kiheyecanla 5. kitabı da yazsın diye bekliyoruz- farklı yaşlardan çokgeniş bir kitleyi etrafında topladı. Ve daha uzun bir süre dillerdendüşmeyeceğinden eminim.

Seveni çok dedim ya tabi bir o kadar da sevmeyeni mevcut. Sanırımbu düşüncelerine sebep çok satan kitapların yaptığı alerji ya da artıkvampirlerin kalbe saplanan kazıkla yok edilememeleri, güneşışığında küle dönüşmek yerine elmas gibi parlamaları. Neyse, buayrı bir yazının konusu. Biz gelelim esas mevzuya.

Üç çocuk annesi yazarımız bu olay yaratan serinin arasında birkitap daha çıkarmış: Göçebe.

İnsanlar farkında olmadan dünyayı yoketmektedirler, farkında olanlarsa bu yokoluşu yeteri kadar önemsemezler. Hepsişiddet yanlısı, öfkeli varlıklardır.Birbirlerini yok etmek için korkunçsilahlar yapmışlar ve olabilecek enmasum şeyleri; bebekleri bileöldürmekten çekinmezler. Şimdiise dünyanın, insan ırkındankurtarılması gerektiğinidüşünen uzaylılar tarafındanişgali söz konusudur.Yeryüzünün olağanüstügüzellikleri insanların elinebırakılmamalıdır.

Birkaç yılda istilanın büyükkısmı tamamlanmıştır. Cinayet yada savaş haberleri duyulmaz.Paraya ihtiyaç yoktur. İnsanbedenlerinde yaşayan ruhlar her şeyisevgiyle yapar, sadece yardım etmişolmak onlar için yeterlidir. Artık dünyadaha iyi bir yerdir.

Parazit yaşam süren uzaylılarımız bedenlerineyerleştikleri insanların zihinlerini de ele geçirmektedirler. Ancak esaskızımız Melanie, vazgeçmemekte kararlıdır. Tek arzusu kardeşi vesevdiği adamı (Jared) bulmaktır-ki onlar isyancı bir grup insanlabirlikte saklanmaktadırlar. Esas uzaylımız ise Melanie’nin zihninikorumak için ördüğü duvarları aşmak için uğraşırken, ona evsahipliği yapan bu bedenin duygularından etkilenmeye başlamıştır.Artık o da Melanie’nin kardeşinin iyi olup olmadığını dert etmekte veJared’a özlem duymaktadır. Melanie’yi ise kız kardeşi gibi görür. Ensonunda onları bulmak için yola çıkarlar. Peşlerindeki- Melanie’ninhala bedeninde olduğunu bilen- avcı ayrı, uzaylılara sempatibeslemediği aşikar, öfkeli insan grubu ayrı bir tehlikedir. Onları iseMelanie’nin yaşadığına ikna etmek kolay olmayacaktır.

İstilacı bir ruhun ev sahibi bedene duymaması gereken bir sevgiylebağlanması, bir bedende yaşayan iki kişinin farklı iki adama aşıkolmasıyla sarpa saran ilişkiler, insan dostları için kendi ırkındankaçmak zorunda kalan bir ruhun yine o insan dostlarının

kendisini öldürme isteğine karşı verdiği yaşam mücadelesi.

İlk başlarda yavaş ilerleyen hatta sizi sıkabilecek bir kitap. Amaeğer pes etmeyip okumaya devam ederseniz, ilerledikçe elinizdendüşüremeyeceğiniz bir hal alıyor.

Göçebe hakkındaki yorumlara baktığımda pek öyle olumsuz birşeye rastlamadım. Ama buna itirazım var. Alacakaranlık ile olanbenzerlikleri Meyer’in bu kitabında tekrara düştüğü izlenimiuyandırıyor.

Göçebe, insanların arasında en aciz, yardıma muhtaç kişidir.

Bella da vampirlerin arasında aynı durumda.

Jared ve Ian Göçebeyi yani aynı zamandaMelanie’yi koruma yarışına girerler. Onu

paylaşamazlar.

Bella ise Edward ve Jacob tarafındanpaylaşılamaz.

Melanie’nin bedenindeki kalphem Jared’ı görünce hem deIan’ı görünce hızlanır.

Bella da vampirle kurt adamarasında seçim yapamaz.

Göçebe sevgi dolu, iyi niyetlibir uzaylı olduğu için şiddeti

sevmez, kötülüğü bilmez,herkese dostça davranıp yardım

eli uzatır.

Bella da aynı karakterdedir, saflığıise dillere destan.

Olaylar geliştikçe insanlar göçebeninyardımına ihtiyaç duyarlar. Zor durumlarda

kurtarıcı rolü onundur artık.

Bella da Şafak Vakti’nde herkesin hayatını kurtarmıştır. Hatta artıken güçlüleri odur.

Ve son olarak aynı bedene hapsolmuş olan Melanie ve Göçebe’ninfarklı adamları sevmelerine çözüm, Göçebenin başka bir bedenetaşınmasıdır.

Bella’nın iki farklı adamı sevmesinin açıklaması da Reneesme’nindoğumuyla gelir.

Yani her ikisi de bir şekilde “ikiye bölünerek” durumu kurtarmış,mutlu sona ermişlerdir.

Kesin hüküm vermeden önce Meyer’in yeni bir kitap yazmasınıbeklemek en doğrusu ama şimdilik benim görüşüm bu. Göçebe,vampir efsanemizle aynı iskelet üzerine kurgulanmış olmasınarağmen okumaktan zevk alacağınız bir kitap.

Page 18: Okur Yazar Ailesi

Kaptan ve Şubat ıssız adaya düştüğümüz için çok üzgüngörünüyorlar. Ben de üzgün görünmeye çalışıyorum amaaslında çok seviniyorum lan… Ne güzel macera işte,zaten ben hep bu Robinson’a özenmişimdir. Zekayoksunu hayvan Müşkülpesent adaya çıktığımızdan beribir şey yemedi. Kaptan ve Şubat da resmen kaynaklarısömürdüler. Peksimet, bisküvi, tost, hamburger,İskender Kebap ne bulurlarsa götürüyorlar… Dün tarihişaşırmamak için deniz kıyısına bir direk dikip çentikatmayı düşündük ama özgün insan ben, bunu daistemedim çünkü yine Robinson’a özenmiş olacaktık.Bunu Kaptan’a ve Şubat’a anlattığımda ise Kaptan’dansuratıma şaplağı yedim.

16

www.okuryazarailesi.com

MIZAH

Sana hayatımda ilk defa bugün yazıyorum… Ama hemen

sevinme çünkü sana yazmamın nedeni ıssız adaya

düşmüş olmamız. Hani Robinson Crusoe’da öyle bir

hikaye vardı ya biraz ona benzesin, daha fiyakalı bir

maceramız olsun diye günlük yazmaya başlıyorum.

Seyahat amacıyla açıldığımız gemimiz ‘Hunhar’ dün

karaya vurdu. Hem de ne vurmak, öyle böyle değil

yani… Kaptan, kaptanın köpeği ‘Müşkülpesent’ ve Şubat

adlı bir elemanla şu anda bulunduğum ıssız adaya

çıkabildik. Ben karaya ulaşınca hemen yere yığılmış

numarası yaptım ama aptal hayvan Müşkülpesent gelip

pis ağzıyla suratımı yalamaya başladı, ben de hemen

kalkıp suratının orta yerine bir tekme savurdum. Ve o an

itibariyle o pis hayvana kıl oldum günlükçüğüm…

1. Gün (Sevgilim Günlük)

Bugün biraz mutluyum çünkü az önce saf köpek Müşkülpesent’inümüğünü sıktım. Uzun uğraşlar sonunda kendime hazırladığımyemeğin içine atlayınca artık dayanamadım ve onu boğarak geberttim.Cesedini de denize attım. Allah’tan Kaptan ve ŞubatGezintiye çıkmışlardı ve bu cinayeti işlerken beni görmediler. Bir dekendimize adam gibi bir barınak yaptık bak, bunu söylemeyiunutmuşum… Bayağı da güzel oldu ama bence bu heriflerin ikisi deRobinson Crusoe’yu okumuşlar. Çünkü barınağı aynı orada anlatıldığıgibi yaptılar. Yine buna karşı çıkacaktım ama dayak yemekten korktum.Gitgide Robinson’a benziyoruz, adam gibi bi’ macera yaşayamıyoruzlan günlük! Sırf bu yüzden seni romandaki gibi günlük değil de haftalıkya da yıllık yapmayı düşündüm dün gece. Ama günlük de olmazsa iyicefiyakasız olur bu macera diye düşündüm. Nasıl? İyi düşünmüşüm değil mi?

9. Gün (Hey naber günlük???!)

5. Gün (Merhaba Günlük)

Kaptan ve Şubat bu sabah köpeğin yokluğunu fark

ettiler, bana sorup durdular. Ben de ocakta yemeğim

var diye geçiştirerek barınağa doğru koştum. Akşama

doğru çoraptan top yaptım ve çift kale maç yapmayı

teklif ettim. Ama bu gerizekalılar şimdi de hayvanın

kaybolmasına üzülüyorlardı. Bir ara kaptan bana ‘Olum

bak köpeğin nereye gittiğini biliyorsan söyle minnoşum

o benim’ diyerek Şubat’ın omzunda ağlamaya başladı.

‘İki muhabbetiniz yok ulan. Başlarım lan köpeğinize’

deyip barınağa gittim.

10. Gün (Sekerim Günlük)

Bugün bulaşık yaratık Müşkülpesent’in cesedi karaya

vurdu.Tam da denize karşı oturmuş sigara içiyorduk.

Köpeğin ölü olduğunu gören Kaptan ve Şubat bana

daldılar. Her yerim acıyor şu anda. Benimle

konuşmuyor artık şerefsizler. Az önce de terliğimi alıp

denize atmışlar.

12. Gün (Lan Günlük;)

Bugün senin aslında günlük olmadığını fark ettim. Çün-kü ben sana her gün yazmıyorum ki… Senin ismin 2günlük, 2 günde bir’lik ya da günlüğümsü olabilir.

13. Gün (Sevgili Günlügümsü;)

Bunlar hep ikisi takılmaya başladı artık… Beni hiç yanlarına almıyorlar.

Sadece yemek yerken bir araya geliyoruz. Utanmazlar

İkide bir gülüp duruyorlar beni kıskandırmak için. Dün birdirbir oynuyorlardı

deniz kenarında. Bir de ufaktan çalışmalar yapıyorlar tahtalarla falan. Sakınbenden habersiz adadan kaçacak olmasınlar??

14. Gün (Tek Dostum günlük;)

Sevgili Günlük

Bu bizim ada aslında ıssız falan değilmiş. Dün Adanın her tarafını gezmek için çıktım. Ve arka taraflarda yerleşim alanı olduğunu gördüm.Hemen eşyalarımı alıp oraya kaçtım. Buradaki insanlar çok sıcakkanlı demek isterdim fakat hepsi hayvan gibi. Beni de pek sevmediler. Amasevmemeleri de iyi oldu çünkü içlerinden biri beni kendi gemisiyle gideceğim yere kadar atacağını söyledi. En geç bir hafta sonra buradan

ayrılıyormuşum yani… Artık sana yazacağımı da düşünmüyorum defol git hayatımdan. Zaten doğru dürüst macera yaşayamadım o ikinamussuz yüzünden, 1 aylık macera mı olur hiç??!!! Hep senin yüzünden zaten. Hadi, kaybol gözüm görmesin seni!!

27. Gün (HISSTT, ALOOO, GÜNLÜK!!)

Gökhan [email protected]

Page 19: Okur Yazar Ailesi

17 Eyüp Can Çağ[email protected]

www.okuryazarailesi.com

MiZAH

Page 20: Okur Yazar Ailesi

18 Gökhan Çetinyü[email protected]

www.okuryazarailesi.com

*Okuryazarailesi HaberKuşağından herkese merhaba!

*Bu aya damgasını vuran olayeski CHP milletvekili KemalKılıçdaroğlu’nun AKP’ye transferioldu. Kemal Kılıçdaroğlu’nunyeni partisiyle olan resimleri dünöğle saatlerinde AKP resmiinternet sitesinden yayınlandı.

*Kanal D’nin izlemen rekorlarıkıran Aşk-ı Memnu dizisininaslında izlenme rekorlarıkırmadığı ortaya çıktı.

*Geçen ayki tükenmez kalemdavasının baş kahramanı AhmetKuş’un ergenekonla bağlantısıortaya çıktı. Kuş’un amacı buismi değiştirerek halkı kaosasürüklemekmiş. Hatırlanacağıüzere Ahmet Kuş tükenmezkaleminin tükendiği gerekçesiylebu ismin değiştirilmesi içinmahkemeye başvurmuştu.

*Galatasaray kalecilerini deyolladı. Geçtiğimiz ay elindekalan tek sağlam santrafor olanNonda’yı yollayan sarı-kırmızılılar, şimdi de takımdakitüm kalecilerle yollarını ayırdı.Kulübe yakın kaynaklardanduyduğumuza göre kaleyi SabriSarıoğlu devralacak.

*Önce müslüman, sonrahıristiyan sonra tekrarmüslüman olan Tuğçe Kazaz,yaptığı basın toplantısıyla artıkagnostik olduğunu açıkladı.

*Yıldırım Demirören baskılaradayanamayıp GaziantepsporKulübü başkanlığı için resmenaday oldu.

*Eski ABD başkanı GeorgeBush, teklif gelmesi halindeseve seve TBMM’de görevalacağını söyledi.

*Yapılan hakem hatalarındanbıkan Türkiye FutbolFederasyonu, maçların hakemsizoynatılmasına karar verdi. Artıkmaçlar halı saha kurallarınagöre oynanacak.

*Metrobüste nihayet çözümbulundu. 3 kere metrobüsebinene 1 kere metrobüsebinmek bedava!

*Öğrencilere müjde! Artıköğrenciler belediyeotobüslerinde kimlikgösterdikleri takdirde istediklerikoltuğa oturabilecek.

*Faruk Özak’ın saçı en iyi 100erkek saçı anketi içinde en fazlaoyu alan saç modeli oldu.

*Nuri Sesigüzel, Time dergisininson sayısına kapak oldu

*TBMM tarihinde devrimniteliğinde bir yenilik! Bundansonra yasama organındansorumlu milletvekillerigörevlerini meclis yerinepopüler sosyal paylaşım ağıolan Facebook'ta birbirlerininduvarlarına yazarak yerinegetirecekler. Eğer bir yasaiçin yeteri kadar "like"butonuna basılmazsa, oyasa meclistengeçemeyecek..

*Ahmet Kel adlı Türkbilim adamı uzun uğraşlarsonucu Demet Akalın'ın

şarkılarını dinlenilebilir halegetirmeyi başardı. Buçalışmasının Kel'e bir NobelÖdülü getirmesi bekleniyor.

*Kadın ve Aileden SorumluDevlet Bakanı Selma AliyeKavaf'ın "Eşcinsellik birhastalıktır." sözünden sonraharekete geçen bilim adamları"Homapranax" adlı anti-homoseksüel ilacı üretti.

*Dünyaca ünlü pilates uzmanıEbru Şallı ileride spor bakanıolmak istediğini açıkladı. Sporyapmanın hava ve su kadar

gerekli

olduğunu söyleyen Şallı, pilatesiise havanın içindeki oksijenolarak tanımladı.

*Daha önce "Dağdaki çobanlabenim oyum bir mi?" açıklamasıyapan dünyaca ünlü Victoria'sSecret mankeni Aysu Kayacı'nınoyu artık çobanlarla birolmayacak. Konuyla ilgiliaçıklama yapan Kayacı "Zatendoğrusu da buydu." dedi.

*Fenerbahçe'nin problemlifutbolcusu Guiza'nın sorunuortaya çıktı. Yıldız oyıuncununsözleşmesindeki bir maddeyegöre belli bir gol sayısını aşması

yasak.

MiZAHGüncelHaberler

Page 21: Okur Yazar Ailesi
Page 22: Okur Yazar Ailesi