32

Sİ Kızıl Bayrak 10-48

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak 2010-48 / Aralık

Citation preview

Page 1: Sİ Kızıl Bayrak 10-48
Page 2: Sİ Kızıl Bayrak 10-48

2 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLERBirinci yılında TEKEL direnişinden öğrenmek….. . . . . . . . . . . . 3Gençliğe dayatılan“geleceksizlik/kölelik” kapanıparçalanmalıdır! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 4Öcalan’ın Gülen cemaatiyle ittifak arayışı üzerine . . . . . . . . . . . . . . . 5“Gelecek ve özgürlük mücadelesiniboğamayacaksınız!” . . . . . . . . . . . . . . . . 6Emek ve meslek örgütlerinden ilericikurumlardan açıklama... . . . . . . . . . . . . . 7MESS ve uşaklarına karşı mücadelebarikatlarını güçlendirelim! . . . . . . . . 8-9“Metal işçisi iradesini ortaya koydu”. . 10Merkez TİS Komisyonu’ndan ‘grev’ iradesi. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 11Metalde TİS hazırlıkları . . . . . . . . . . . . 12Asgari ücrette 2. perde... . . . . . . . . . . . 13Asgari ücret toplu pazarlık yoluyla belirlenmeli - İrfan Kaygısız * .. . . . . . 14Geleceksizliğe karşı TEKEL işçilerinin yolundan ileri!..... .. 15Gençlik gelecek ve özgürlük istiyor! . . . . . . . . . . . . . . 16-17Buca’da CHP işgali ve polis-zabıta-ÖGB terörür . . . . . . . . . . . 18Buca Belediyesi direnişinin güncesi... . 19İşçi ve emekçiler “Torba Yasa”ya karşıalanlardaydı.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 20Toplumcu Eksen’in yeni sayısı çıktı!... 21Emekliler Ankara’da buluştu!... . . . . . . 22Erdal Eren eylem ve etkinliklerle anıldı..... . . . . . . . . . . . . . . 2319-22 Aralık katliamı 10. yılında!...... . . . . . . . . . . . . . . . . 24-2519-22 Aralık katliamı 10. yılında!Avrupa’da gençlik sokaklarda! . . . . . . 26İşçi ve emekçiler sokağa çıktı!. . . . . . . 27“Emperyalizme ve siyonizme ‘kalkan’ olmayacağız!”…. . . . . . . . . . . 28Devrimci ve ilerici güçler “füze kalkanı”projesine karşı Taksim’den haykırdı... Maraş’ın katili sermaye devleti!......…. 29Engelliler haftasında faşist uğultular...… . . . . . . . . . . . . . . . . 30Mücadele Postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Molla Şeref Mahallesi,

Simsar Sokak, No: 5, D: 3 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Aytay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2010/48 * 17 Aralık 2010Fiyatı: 1 YTL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖZDOĞANEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2010/48 * 17 Aralık 2010

Kışın sert yüzünü gösterdiği şu günlerde sınıf ve kitlehareketinde çok önemli kıpırdanmalar ve ileriye çıkışyönünde işaretler görülüyor.

Sınıf cephesindeki dikkat çekici gelişme metalişkolunda yaşandı. Bir süredir gündemde olan metal grupTİS sürecinde Birleşik Metal üyeleri “mücadeleyedevam” kararı alarak çok önemli bir adım attılar. Bukararın anlamı sermayenin ve MESS’in kölelik ve sefaletücreti dayatmalarına karşı grev yolunda ilerlemekdemektir. Çünkü eğer bu tutumun arkasında kararlılıkladurulursa bu yol greve çıkar.

Kuşkusuz böyle bir grev hem metal işçilerininMESS’e karşı mücadelesinde bir ileri sıçrama yaratır,hem de sınıf mücadelesinde çok önemli bir cephe açılmışolur. Sermaye ve devletinin kapsamlı bir saldırıprogramını uygulamaya koyduğu şu günlerde bunun nekadar önemli ve anlamlı olduğu açıktır. Bu durumda işçisınıfı ve emekçilerin bu ileri çıkışın anlamını kavrayarakona gerekli desteği vermeleri bir zorunluluktur.

Bu bakımdan birinci yılını dolduran TEKELdirenişinin deneyimleri ve dersleri özel bir önemtaşımaktadır. Gazetemizde konuyu bu yönüyle ele alandeğerlendirmeler bulunuyor.

Sınıf ve emekçiler cephesindeki yoğun ama parçalıhareketlilik tablosu da devam ediyor. Güçlü bir ileriçıkışın bu hareketlilik sürecine ivme katarak hemgeliştireceğini ve hem de birleşik mücadele cephesininörülmesi bakımından hayati bir rol oynayacağınısöyleyebiliriz.

Gençlik cephesinde yaşanan hareketlilik bu hafta dasürdü. Düzen cephesinin bir yandan ezmek, diğeryandan ise sınırlamak için elbirliği ettiği hareketsaldırılara rağmen önemli canlanma belirtileri gösteriyor.Bu belirtileri gören düzen güçlerinin “gençlik korkusu”ve bu korkuya dayalı terörü de sürüyor. Polis terörü hızkesmezken gençliğin mücadelesinin haklılığını vemeşruluğunu karalamak için ellerinden geleni yapıyorlar.Gençlik hareketinin bu biçimde boğulmasına engelolmak hayati bir görevdir.

Ülke içerisindeki bu tablo, ülke dışından güçlü birsosyal mücadele dalgasıyla çevrelenmiş bulunuyor.Avrupa’daki sosyal mücadele dalgası bu hafta da yeni

boyutlar kazandı. Hem genişledi, hem kitleselleşti vehem de daha ileri politik tutumlar geliştirdi. Kıta çapınayayılan bu militan kitle gösterileri kuşkusuz ki devamettiği ve örgütlü siyasal bir düzey kazandığı durumdadünya ölçeğinde sınıf mücadelesinde yeni bir döneminyolunu açabilecek güçtedir.

Sayfalarımızda bu eylem ve grev dalgasının gücünüve canlılığını yansıtmaya çalıştık.

***İçerisinde bulunduğumuz günler içerisinde tarihin

gördüğü en büyük cezaevi katliamlarından biri olan 19Aralık katliamının 10. yılını karşılayacağız. Bu kanlıkatliamla onlarca devrimci tutsağı katleden sermayedevletinden hesap sormak ve can bedeli direnişleriylebüyük bir destan yazan devrimci tutsakları selamlamaküzere bir dizi eylem ve etkinlik yapılacak. Bu eylem veetkinliklere katılmak günün en önemi görevlerindenbiridir.

***1. yılını dolduran Toplumcu Eksen’in 5. sayısı çıktı.

Bürolarımızdan ve kitapçılardan temin edebilirsiniz.

Sosyalizm İçin

KKiittaappççııllaarrddaa.. .. ..

Page 3: Sİ Kızıl Bayrak 10-48

Kapak Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak* 3Sayı: 2010/48 * 17 Aralık 2010

TEKEL direnişinin başlamasının üzerinden yaklaşıkbir yıl geçti. Yıldönümünde, bu büyük direnişin ışığındahem işçi sınıfı hareketinin tablosuna, hem desorunlarına ve ihtiyaçlarına bakmak önem taşıyor.Çünkü TEKEL direnişi başından sonuna kadar işçisınıfının sorunlarına ışık tutmuş, hem hareketinönündeki engellerin tam bir netlikle görülmesinisağlamış, hem de bu engellerin nasıl aşılabileceğikonusunda yol göstermiştir. Direniş ihanete uğrayıpbitirilmiş olsa da, dersleri tüm yakıcılığıyla bugün deönemini korumaktadır.

TEKEL işçileri hakları uğruna ileri çıkarak, işçisınıfını ve bir bütün olarak ülkeyi sarsmışlardı. Sınıfmücadelesinin durgunluğu koşullarında kararlıdirenişleri son derece cüretli bir ileri çıkıştı. Çünkü işçisınıfı 2008’deki krizin ardından genel bir saldırıyageçen kapitalistler karşısında büyük bir bozgunauğramıştı. Bu sürecin başında zaten dağınık olan saflarıdaha da dağılmış, mücadele inancı ve özgüveni iyicezayıflamıştı. İşte TEKEL işçileri bu şartlarda ileriçıktılar. “Ölmek var dönmek yok!” kararlılığıyla sınıfınsaflarında büyük bir umut ve heyecan dalgasına yolaçtılar. Zamanla bu dalga büyüdü ve işçi sınıfı bozgunhavasından dayanışma grevini gündeme alabilecek birdüzeye ulaştı. TEKEL direnişi bu durumuyla sınıfınaleyhine esen rüzgarların göğüslenmesinde etkin bir roloynadı.

İşte bundan dolayı sermaye ve hükümeti ile sendikabürokratları elbirliğiyle direnişi bitirebilmek için yoğunbir çaba harcadılar. Süreci bu yönde ilerletebilmek içinörgütlü ve planlı hareket ettiler. Direnişin ve sınıfınzayıflıklarını iyi ölçtüler. Henüz direnişi kontrol altınaalamadıkları bir evrede eylem kararları alarak öneçıktılar. Ama buldukları her fırsatta direnişe kararsızlıkve inançsızlık aşılamaya çalıştılar. Bu etkili olmayınca,TEKEL işçilerinin ve ileri sınıf güçlerinin basıncıkarşısında daha ileri gitmek zorunda kaldılar. 4 Şubatdayanışma grevinin kararını böylelikle aldılar, ama ilkandan itibaren bu eylemi zayıflatmak için ellerindengeleni yaptılar. Sonuçta amaçlarına ulaştılar.

4 Şubat eylemi, öncü bir sınıf bölüğü olarak ileriçıkan TEKEL işçilerine, sermaye iktidarını püskürtmekiçin gerekli olan sınıf desteğinden yoksun olduğunugösterdiği ölçüde, direnişte büyük bir kırılmaya yolaçtı.TEKEL direnişi bir yol ayrımına geldi. TEKEL işçileriya yalnız yürümek pahasına daha ileri giderek sermayeiktidarını zorlamaya devam edecek ya da sendikabürokratlarının ve reformizmin kendisini tutmayaçalıştığı sınırlarda kalıp bir ara çözüm yolu bulmayaçalışacaklardı. Sendika bürokratlarına rağmen ilkiniomuzlayabilecek bir iradeyi çıkaramadıkları ölçüde buikinci yolu tuttular. Bu aşamadan sonra sendikabürokratları ve reformizm de direnişi söndürmek üzereadım adım ilerlediler.

Bu süreçte ileri işçiler devrimci politik güçlerlebirleşik bir tarzda hareket edip, bu gidişe engel olabilir,oyunu bozabilirlerdi. Ancak nesnel zayıflıklar öznelplandaki yetersizliklerle birleştiğinde, süreç bilinensona doğru ilerledi. Direnişin talepleri kazanılmadançadırlar söküldü ve TEKEL işçileri evlerinegönderildiler. Her ne kadar sendika bürokratları, taleplerkabul edilmediği durumda direnişin yenidenbaşlayacağını söyleseler de, bu göz boyamaktan başkabir anlam taşımıyordu. Sonuçta direniş mevzisi

düşürülmüş, kararlılıkla mücadele eden işçi bölüğüdağıtılmıştı. Safları dağıtılmış işçilerin yenidentoparlanması kolay değildi. Nitekim sonraki gelişmelerbunu doğruladı. TEKEL işçileri sendika bürokratlarınıaşacak bir iç örgütlenmeye sahip olamadıkları ölçüdeonun inisiyatifine tabi oldular.

Sonuçta TEKEL direnişi kararlı ve militan bir öncüçıkıştı. Direnişin kaderini öncelikle ileri çıkan bu işçibölüğünün iç zayıflıkları, ikinci olaraksa sınıfhareketinin toplam zayıflıkları belirlemiştir. “Ölmek vardönmek yok” kararlılığıyla ileri çıkan TEKEL işçilerisınıfın desteğini yanlarına almaya çalıştılar. Ancak işçisınıfı sendika bürokratlarına rağmen bu yoluyürüyebilecek güçte değildi. Bu nedenle yalnız kalanTEKEL işçisi, bir yerden sonra daha ileri gidecek gücübulamadı. İşçilerin özgüvenlerinin kırıldığını görensendika bürokratları ve reformizm de sürece giderekhakim oldu.

Yine de TEKEL direnişinin sınıf üzerinde yarattığıolumlu ve uyarıcı etkiler varlığını korudu. “TEKEL gibidirenmek” sözlerinde ifade bulan direniş ruhu sınıfıngeniş bölükleri içerisinde yaşamaya devam etti.Özellikle sermaye ile gerilimin yoğunlaştığı alanlardaitici ve yol gösterici bir rol oynadı. O günden bugüneözellikle örgütlenme eğilimlerinde ve yerel direnişlerdebu olgu belirgin biçimde görülmektedir. Ancak işçisınıfı TEKEL direnişiyle bulduğu ileriye çıkma vetoparlanma olanağını da büyük ölçüde kaybetti. Eğer bubüyük direnişin sarsıp uyandırdığı sınıf güçleri, en ileriolanlarından başlayarak birleşik-örgütlü mücadeleyoluna sokulabilmiş olsaydı, sınıf hareketi yeni birmecraya girebilirdi.

Bugün TEKEL direnişinin ışık tuttuğu, açığaçıkardığı ve altını çizdiği işçi sınıfının temel sorunlarıçözülebilmiş değildir. Bu sorunların başında vekaynağında örgütsüzlük bulunmaktadır. Fabrikalardansanayi havzalarına, sanayi havzalarından kentlere kadarişçi sınıfı mücadelesine zeminolacak örgütlerden büyük ölçüdeyoksundur. Fabrika düzeyindeatılan adımlar olsa da, bunlarçoğaltılamamaktave yeni

adımlarla buluşturulamamaktadır. Diğer taraftanbirleşik örgütlenme zeminleri oluşturulmaya çalışılsada, bu zeminler sınıfın ihtiyaçlarına yanıt verebilecekbir politik bakış ve yönelimden yoksundur.Reformizmin ve alt kademe bürokratlarının etkisialtında şekillendiği ölçüde, daha baştan ölüdoğmaktadır. Reformizmin ve alt kademe sendikabürokratlarının inisiyatifiyle son dönemde oluşturulmuş“birlik” ve “platformlar”ın akibeti ortadadır.

Oysa örgütlenme ihtiyacı son derece somut veyakıcıdır. Çünkü kapitalistler ve hükümet işçi sınıfınakapsamlı saldırılar yöneltmekte, her gün yeni bir saldırıplanı ortaya çıkmaktadır. Kapitalistler işçi sınıfınınboynundaki zincirleri daha fazla sıkmak için hamleyapmaktadırlar. Torba yasadan “Ulusal istihdamstratejisi”ne, asgari ücretten kıdem tazminatına kadarbir dizi saldırı gündemdedir. İşçi sınıfının bu yeni saldırıfuryasını göğüsleyebilmesi, her düzeyde güçlü birörgütlenme seferberliği başlatmasıyla mümkündür.Komünistlerin “Haklarımız ve geleceğimiz için örgütlümücadeleye” şiarıyla başlattığı kampanya da anlamınıburada bulmaktadır. Yıldönümü vesilesiyle TEKELdirenişinden çıkarılacak en önemli sonuç, böyle birörgütlenme seferberliğine girişmek olacaktır.

Diğer taraftan TEKEL direnişi, sınıf hareketinin anagövdesinden bir ileri çıkış örneği olarak da yolgösteriyor. Bugün işçi sınıfı içerisinde özel bir konumasahip olan metal işçileri MESS’e karşı mücadelelerindeçok önemli bir eşikte bulunuyorlar. Birtakım tereddütleryaşıyor olsalar bile, “mücadeleye devam” diyerek,TEKEL direnişi gibi “öne çıkma” imkanlarına hala dasahipler. Eğer bu iradeyi ortaya çıkararak “grev”derlerse, bu hem TEKEL direnişçilerinin mücadelebayrağını taşımak anlamına gelecek, hem de TEKELdirenişini kıran zayıflıkların üstesinden gelmek üzereetkili bir seferberlik yürütmeyi zorunlu kılacaktır. Buyolda mesafe alınabildiği ölçüde TEKEL işçilerininyarım bıraktığı tamamlanabilecektir.

Birinci yılında TEKEL direnişinden öğrenmek…

Page 4: Sİ Kızıl Bayrak 10-48

Yıllara yayılan iktidar ve rant savaşında mevzikazandıkça saldırganlaşan AKP hükümetinin, düzeniçinden gelse bile eleştirilere “sıfır tolerans”gösterme politikası giderek belirginleşiyor. Hükümetiya da Tayyip Erdoğan’ı eleştiren gazetecilerin işineson verilirken, hak arama mücadelesini yükseltenişçiler, emekçiler, Kürtler, gençler gibi toplumundinamik kesimleri ise devlet terörü ile sindirilmeyeçalışılıyor.

Bu faşizan zihniyetin icraatçısı AKP hükümetiolmakla birlikte, Amerikancı rejim bir bütün olarakbu gözü dönmüş saldırganlığın arkasında duruyor.Örneğin sermaye partilerinin şefleri birbirlerineetmedik laf bırakmazken, düzene muhalif seslerinbastırılması söz konusu olduğunda, “uyumlu koro”gibi aynı telden çalmaya başlıyorlar.

Sermaye sözcülerinin üniversitede vaaz vermesiniengelleyen protesto eyleminin ardından, ilericidevrimci öğrencilere karşı linççi bir histeriylebaşlatılan topyekun saldırı, kokuşmuş düzen ileyardakçılarının zorba zihniyetine ışık tutuyor.Siyasetçiler, kolluk kuvvetleri, “gazeteci” kılıklıgörevliler (özellikle dinci gericiliğin borazanlığınıyapan TV ve gazetelerde köşe tutanlar), 12 Eylülsimgesi YÖK ve sermaye üniversitelerinden birtakımakademisyenler… Bu gerici koalisyonun hep birağızdan gençlere hücum etmesi bir rastlantı değil.Dahası, egemenler cephesinden yansıyan bu hezeyan,Dolmabahçe önünde eylem yapan öğrencilere kollukkuvvetlerinin gözü dönmüş saldırısından, hem de busaldırıda polisin hamile bir kadının karnınıtekmeleyerek bebeğini katletmesinin hemen ardındansergileniyor.

“Sürü”leştirilmiş toplum/gençlik istiyorlar!

Fiziksel, ekonomik, siyasal, psikolojik, hukuksal,akademik, kültürel vb. şiddet araçlarını tekelindebulunduran burjuvazi ve onun hizmetindeki devlet,medyada mevzilenmiş “organik gazeteci”lerin dekatılımıyla tek merkezden yönetilen kesintisiz birsaldırı yürütüyor. Bu saldırıda şu veya bu aracınınöne çıkması ya da geri plana düşmesi, sınıflarmücadelesinin/toplumsal hareketin seyrine bağlıolarak değişse de, rejimin efendileri tüm bu araçlarıher zaman el altında bulunduruyorlar. Sistemin vahşiçarkları arasında öğütülen işçilerin, emekçilerin,gençlerin veya ezilen diğer kesimlerin isyan etmesiniönlemek, bu mümkün olmadığında, zorbalığa karşısesini yükseltenleri kolluk güçlerinin şiddetiylebastırmak egemenlerin temel önceliği.

Rejimin şiddet araçlarının çeşitliliği veyaygınlığına, bu araçları pervasızca kullanmasınarağmen, egemenler, kirli emellerine ulaşmayıbaşaramıyorlar. Zira sömürü, köleleştirme vezorbalığın hüküm sürdüğü yerde hiçbir araç işçisınıfının, emekçilerin, gençliğin başkaldırmasınıönlemeye yetmez. Toplumsal hareket kimi dönemlerzayıflasa da, her zaman küllerinden yeniden doğar veinsanlığı barbarlığa doğru sürükleyen sisteminefendilerinin korkulu rüyası olur.

Korkuları boşuna değil

Dolmabahçe önünde eylem yapan öğrencilere

polisin azgınca saldırması, ardından SBF’de düzenpartilerinin temsilcilerini protesto eden öğrencilerşahsında ilerici-devrimci gençliğe karşı pervasız birsaldırının başlatılması, egemenler cephesindekitedirginliğe işaret ediyor. Elbette düzenleyardakçılarını korkutan bu iki eylem değil. Onlar, bueylemlerde, gençlik hareketinin gelişipyaygınlaşmasının ilk işaretlerini gördükleri için,faşizan zihniyetlerini fütursuzca sergilemeyebaşladılar.

Başta Tayyip Erdoğan, müritleri ve AKPborazanlığını yapan dinci medya olmak üzere, dörtkoldan saldırıya geçen sermaye iktidarı,geleceksizlikten başka bir şey vaat etmediği gençliğin“artık yeter!” diyerek isyan etmesinden korkuyorlar.Bundan dolayı gençliğe ve onun şahsında ilericidevrimci değerlere kin kusan Amerikancı düzenleyardakçıları, gençlik kitlelerini sindirmenin yolunuarıyorlar. Tehdit, hakaret, itibarsızlaştırma, karalama,şeytanlaştırma vb. iğrenç yöntemlerle sömürü veköleliğe karşı güçlenme eğilimini ortaya koyanmücadeleyi ilk adımda boğmak istiyorlar.

Linççi koalisyonun başını dinci gericiliğinmedyadaki uzantılarının çekmesi tesadüf değil. Ziraen küçük ahlak kırıntısından bile yoksun olan,çarpıtmalarla gençliğe ve ilerici devrimci değerlerekin kusan bu güruhlar, düzen karşıtı mücadelenin,dinci gericiliğin emekçiler üzerindeki uğursuzetkisini kıracak tek güç olduğunun farkındalar. Anakarnındaki bebeği katleden polise alkış tutan buortaçağ zihniyetlilerin, eyleme katılan bazı gençleri, -emniyetteki uzantılarından aldıkları bilgilerle-fotoğraf ve isimlerini yayınlayarak hedef göstermeside korku ve kinin derinliğini gözler önüne seriyor.

TÜSİAD ile bazı düzen güçlerinin polis terörünekarşı olduklarını ilan etmeleri ise, gelişmeeğilimindeki gençlik hareketinin boğulmasına karşıolmalarından kaynaklanmıyor. Onlar, “boğmahareketi”nin üstü örtülemez bir vahşetle yapılmasınınrejimin prestijini sarsmasından duydukları kaygıdandolayı, sadece yöntemi eleştiriyorlar. Yoksageleceksizliğe mahkum edilen gençliği isyanasürükleyen rejimin efendileri, diğer asalaklarla

birlikte TÜSİAD çatısı altında birleşenkapitalistlerden başkası değil.

İsyan ateşi harlanmalıdır!

Gençlik hareketi, kimi çıkışlar yapmakla birlikte,uzun süredir içine sıkıştığı darlığı aşamıyordu.Gençliğe işsizlik, kölece çalışma ve geleceksizliğidayatan saldırıları hayata geçiren sermayehizmetindeki AKP hükümeti, bu durumdanmemnundu. Gençlik gibi dinamik bir kesimin rejiminhuzurunu kaçıracak eylemlerden uzak kalması, dincigericiliğin şeflerini iyice pervasızlaştırdı. Zannettilerki, bu suskunluk hep devam edecek. Bugün sembolikeylemlerle sesini yükselten gençlere fütursuzcasaldırmaları, huzurlarının artık kaçmaya başladığınaişaret ediyor.

Gerçekleşen eylemler henüz semboliktir. Ancakkapitalizmin geleceksizlik/kölelik ikilemine mahkumettiği işçi-emekçi kökenli gençliğin biriken öfkesinindışa vurumu olması açısından ayrı bir önemtaşıyorlar. İlerici devrimci gençliğe karşı linçhareketini başlatan sermaye, AKP hükümeti veuşakları, hareket kitleselleşmeden, hoşnutsuz amaörgütsüz geniş gençlik kesimlerini sarsmadan ezmekistiyorlar.

Bu uğrusuz faşizan plan bozulmalıdır!

Bunun yolu, çakan kıvılcımları isyan ateşinedönüştürmek, işçi sınıfının yaktığı direniş ateşleriylebirleştirip yangına çevirmekten geçiyor. Aksi halderejimin köleleştirme/geleceksizleştirme kapanıkırılamaz.

İsyan ateşini körüklemek, gençlik saflarındadüzene karşı biriken öfkeyi örgütlü bir gücün birleşikeylemine dönüştürmek, ilerici devrimci güçlerlegençlik kitleleri içindeki ileri kesimlerin görevidir.Bu sorumluluğun üstesinden gelmek ancak gençlikhareketinin içinde bulunduğu cendereyi kırmayı esasalan, her tür hesap ve dar grupçuluğu aşan birmücadele tarzının yaygınlaştırılmasıyla mümkünolacaktır.

Gündem4 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/48 * 17 Aralık 2010

Gençliğe dayatılan “geleceksizlik/kölelik”kapanı parçalanmalıdır!

Page 5: Sİ Kızıl Bayrak 10-48

Abdullah Öcalan’ın avukatları aracılığıylayaptığı açıklamalar sık sık içerik değiştiriyor. Saltifade edilenlere bakıldığında, açıklamalarbütünlükten yoksun gibi görünse de, gerçektegözetilen hedef aynıdır: Rejim temsilcileriyleyapılan görüşmelerin sürekliliğini sağlamak vedevletle yapılan pazarlıklarda mesafekatedebilmek...

Ancak, önceki girişimler bir yana bırakılsa bile,İmralı sürecinin başlamasıyla birlikte yaklaşık 12yıldır bu yönde harcanan çabaya rağmen herhangibir gelişme yaşanabilmiş değil. Son yıllardaişbirlikçi burjuvazi ile ABD emperyalizminin, “Kürtsorunu çözülsün artık” yönündeki telkinlerine,dahası iddialı vaazlar eşliğinde “Kürt açılımı” ilanedilmiş olmasına rağmen, devletle Kürt hareketiniiçine alan kısır döngü devam etmektedir.

Öcalan ve onun izinden giden Kürt hareketiyıllardır rejimin şu veya bu kanadıyla, hükümetle,düzen partileriyle, farklı sermaye gruplarıyla ittifakarayışı içinde oldu. Ancak bu girişimlerin tümübaşarısızlığa uğradı. Zira düzen güçleri arasındaKürt sorununun çözümü yönünde irade kullanmayıgöze alabilecek bir taraf bulunmuyor.

Buna rağmen Öcalan’ın bu açmazdan çıkış yoluarayışı sürüyor. Bu çerçevede Fethullah Gülencemaatiyle ittifak yönelimine girmesi, düzen içiçözüme endekslenen Kürt hareketinin açmazını birkez daha ortaya koyuyor.

Avukatlarını Bursa’ya gönderip cemaatinadamlarıyla bağ kuran Öcalan, yakın zamana kadarpek çok vesileyle eleştiri oklarını yönelttiği Gülencemaatini yüceltmeye başladı. Kürt hareketi/Gülencemaati ittifakının Türkiye’nin önündeki sorunlarıçözeceğini iddia eden Öcalan, kurulabileceğini önesürdüğü ittifakın hangi temeller üzerindeyükseleceği, Kürt sorununa ne türden bir katkısunacağı konusunda ise bir şey diyemiyor.

“Biz hiçbir zaman kendilerinin varlığını inkâretmedik; onlardan da bizi inkâr etmemelerinibekleriz. Hem kendileri hem biz, gerek Türkiye’degerek Ortadoğu’da önemli aktörleriz. KendileriTürkiye’nin hatta Ortadoğu’nundemokratikleşmesinde rol alabilirler, önemli birgüçleri var.”

“Oldukça dinamik güçleri var; biz de dinamik birgücüz. Bu iki dinamik gücün karşılıklı anlayışgöstermesi ve dayanışma halinde olması durumunda

Türkiye’de birçok temel sorun çözülecektir. Budayanışma sadece Türkiye’yi değil, Ortadoğu’yu daetkileyecektir.”

Cemaate olmadık meziyetler vehmeden Öcalan,Fethullah Gülen ve müritlerinden “anlayış vedayanışma” talep ediyor.

Öcalan’ın bu eğilime girmesine yol açan farklınedenler olduğuna dair spekülasyonlar var. Devletinbu yönde telkinde bulunduğu, Kürt illerindeörgütlenen cemaatle Kürt hareketi arasındakigerginliğin fiili bir çatışmaya dönüşmesindenduyulan endişe, cemaat üzerinden, Kürt sorunununçözümü yönünde adım atması için AKP’ye basınçuygulamak vb...

İster taktik bir manevranın ürünü, ister devletinÖcalan üzerinde uyguladığı basınç veya bir takımvaatlerde bulunmasının sonucu olarak gündemegelmiş olsun, cemaatle ittifak arayışı, Kürt hareketiaçısından hazin bir duruma işaret ediyor. Dahaönemlisi, böylesi bir cemaatle ittifak arayışı, düzeniçi çözüme saplanıp kalan hareketlerin, dinamik birkitlesel taban desteğine dayansalar bile,gerilemekten kurtulamayacaklarını da gösteriyor.

Gülen cemaatinin Kürt halkının sorunlarınınçözümüne katkıda bulanacağını varsaymak, hamhayallerin de ötesinde bir duruma işaret ediyor. Zirabu dinci gerici cemaat, Kürt halkına ırkçı-inkarcıpolitikayı dayatan rejimin organik bir parçasıdır.Üstelik hem cemaatin şefleri hem tabanının önemlibir kesimi ırkçı-inkarcı zihniyetin fiilidestekçisidirler. (Nitekim Kürt hareketi de KCKoperasyonlarının arkasında cemaatin bulunduğunusavunuyor.)

Öte yandan, AKP hükümetiyle iktidarı paylaşancemaatin güdümündeki medya, ulusal eşitlik veözgürlük talep eden Kürt halkına, hak armamücadelesi yürüten işçilere, emekçilere, gençlere,ilerici-devrimci güçlere ağır bir şekildesaldırmaktadır. Diğer dinci gerici medya gibi bunlarda, Amerikancı rejime karşı sesini yükselten herkesiErgenekoncu/darbeci diye yaftalamaktadırlar. Bugericilik abideleri, her türlü toplumsal gelişmeninazılı düşmanları olarak orta yerde duruyorlar.

Fethullah Gülen cemaati içerde temel gerici güçodaklarından biri olmasının yansıra, ABDemperyalizminin güdümünde hareket etmektedir.Ezilen halklara karşı emperyalist-siyonist güçlerinsafındadır. FBI binasında 3 bin 500 adet aşurekumanya dağıtacak kadar emperyalist Amerikanrejiminin organik bir parçası haline gelmiştir.

Bu zihniyeti temsil eden bir gericilik odağınınKürt sorununun çözümünde olumlu roloynayabileceğini, hele de Ortadoğu’nundemokratikleşmesine katkıda bulunabileceğinisavunmak, abesle iştigaldir.

Düzenin karşılamaktan aciz olduğu taleplerdeısrar eden Kürt hareketi, burjuvazinin şu veya bukesimiyle ittifak arayışına girerek hedeflerineulaşmaya çalışıyor. Bu çabalar bir sonuç yaratmadığıgibi, cemaatle ittifak arayışında olduğu gibi, onugeri adımlar atmak zorunda bırakıyor.

Kürt hareketini tasfiye etmeye çalışanAmerikancı rejim ve onun icra kolu AKP hükümetiise, manevra üzerine manevra yaparak, Öcalanaracılığıyla Kürt hareketini oyalamaya çalışıyor. Buda var olan açmazın sürmesinden başka bir işe

yaramıyor.Kürt halkının temel taleplerinin kazanılmasının

yolu ancak devrimci çözümü hedefleyen birmücadele çizgisiyle açılabilir. Düzen içi çözümekilitlenen Kürt hareketi, bu hatta ısrar ettiği süreceaçmazdan kurtulamayacaktır. Kürt hareketi adınageriye rejimin karşılayabileceği bir “çözüm”platformunu kabul etmek kalacaktır ki, böylesi birçözümün Kürt halkının taleplerini karşılamasımümkün değildir.

Silopi’de polis terörüŞırnak’ın Silopi ilçesinde 11 Aralık günü Kürt

siyasetçilerinin serbest bırakılması talebiylegerçekleştirilen yürüyüşe polis saldırdı. BDP Silopiİlçe Örgütü tarafından düzenlenen yürüyüş için BDPİlçe binası önünde toplanan yüzlerce kişi yürüyüşegeçmek isteyince polis gaz bombaları ve tazyikli suile kitleye saldırdı. Saldırı emrini veren polis amiri ilegörüşmek isteyen Silopi Belediye Başkanı EminToğurlu ile BDP İlçe Başkanı Bahattin Alkış, polislertarafından yerde sürüklenerek darp edildi. YaralananToğurlu ve Alkış BDP ilçe binasına götürülürken,hastaneye götürülmelerine polis tarafından izinverilmedi. İlçe binasını abluka altına alan polisgazdan etkilenerek yaralı halde dışarı çıkan kişileri degözaltına aldı.

Kürdistan’da infaz girişimiKürdistan’da, yurtsever gençler askerler

tarafından infaz edilmek istendi. İnfaz girişimi,burjuva medyada “intihar girişimi” olarak duyuruldu.

BDP çalışmalarından dönerek evlerine gidenDemokratik Yurtsever Gençlik (DYG) üyesi 9 genç,Yüksekova-Van yolu üzerinde askerler tarafındandurduruldu. Araçlarından indirilen gençleryüzükoyun yere yatırılırken, DYG Yüksekova MeclisiSözcüsü Sedat Karadağ (33) askerler tarafındanbaşından vuruldu. Olay sırasında jandarmanınEsendere yolu ile Yeşildere Mahallesi’ni ablukayaaldığı belirtildi.

Karadağ’ın yakınları yetkililerin “Kendisini vurdu”şeklindeki açıklamalarına tepki göstererek, olayı“infaz girişimi” olarak nitelendirdi.

“Siyasi soykırıma son!”BDP Osmangazi İlçe Örgütü, 9 Aralık günü Kürt

halkı üzerindeki baskılara dikkat çekmek için eylemgerçekleştirdi.

“Siyasi Soykırım Operasyonlarına Son! KürtDiline Özgürlük / BDP Osmangazi İlçe Örgütü”pankartı açılarak basın açıklaması yapıldı.Açıklamada, 14 Nisan 2009 tarihinden bugüne kadarsürdürülen siyasi soykırım operasyonlarındatutuklanan 1800’ün üzerinde Kürt siyasetçisine hergeçen gün yenilerinin eklendiği vurgulandı. Dahabirkaç gün önce de Yüksekova Belediye BaşkanıRuken Yetişkin’in cezaevine konulduğununhatırlatıldığı açıklamada, “Bizler ülkemizde barışın,kardeşliğin ve demokrasinin gelişmesi içinyürüttüğümüz mücadeleden asla vazgeçmeyeceğiz!”denildi.

Kızıl Bayrak / Bursa

Gündem Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2010/48 * 17 Aralık 2010

Öcalan’ın Gülen cemaatiyle ittifak arayışı üzerine

Page 6: Sİ Kızıl Bayrak 10-48

ODTÜ’de gözaltı terörü“Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu” toplantısı için

ODTÜ’ye giden Tayyip Erdoğan 15 Aralık günüüniversite öğrencilerinin protestosuyla karşılaştı.

Erdoğan içerideyken bir öğrenci grubu toplantısalonuna yakın bir yerde toplandı. “Kendi okulumuzunsalonuna almıyorlar’’ diyerek tepkilerini dile getirenöğrenciler “AKP defol, üniversiteler bizimdir!”sloganıyla Erdoğan’ı protesto etti. Öğrencilerin etrafıçevik kuvvet tarafından çembere alındı.

Bu sırada öğrenciler, “AKP’nin demokrasisi bu”diyerek polise tepki gösterdi. Takviye olarak özel timingelmesinin ardından 26 öğrenci yaka paça gözaltınaalındı.

Polis saldırısının ardından toplantının yapıldığıbinanın çevresi ablukaya alındı.

Öğrencilerin gözaltına alınmasını protesto edendiğer ODTÜ’lüler de sloganlarla tepkilerini dilegetirdiler. “Katil-işkenceci polis üniversiteden defol!”sloganlarını atan öğrenciler polisin üniversitedençıkmasını istediler. Polis ise biber gazı sıkaraköğrencileri dağıtmaya çalıştı. Kısa süreli bir dağılmanınardından öğrenciler toparlanarak bekleyişlerinisürdürdüler. Erdoğan’ın binadan ayrıldığını duyanöğrenciler, ıslık ve alkışlarla protesto gösterisinisürdürdü. Öğrenciler polisin kampüsü terk etmesiüzerine eylemlerine son verdi.

ODTÜ Öğretim Elemanları Derneği, ODTÜMezunlar Derneği ise öğrencilere yönelik saldırıyıprotesto etti. Polisin kampüs içinde olmasının doğrubulunmadığı ifade edilerek öğrencilerin serbestbırakılması talep edildi.

Kapitalistlere yumurtalı protestoÜniversite sermaye işbirliği çerçevesinde bu yıl

Akdeniz Üniversitesi’nde 8.’si düzenlenen ‘GirişimcilikHaftası’nın açılış oturumunda yumurtalı eylemgerçekleştirildi. 14 Aralık günü haftanın ilk konferansıiçin kürsüye çıkan Yaşar Holding Yönetim KuruluBaşkanı İdil Yiğitbaşı protesto edildi.

Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Bölümü 1. sınıföğrencisi Hilal Topçu, üniversite-sermaye işbirliğinevurgu yaptığı bir konuşmayla üniversitelerde bilimistediklerini belirtti. Topçu, “Bu üniversitede bilim vebilginin olması gerektiği yerde sermayenin olmasınınasıl anlatacaksınız. Kaç kere daha dinleyeceğiz,bilimin ve bilginin olduğu yerde sermayeye bunu köleyapmayacağız diye... Kaç kere dedik üniversiteleregelmeyin diye, kaç kere daha diyeceğiz? Alın size”sözleriyle tepkisini dile getirdi. Ardından cebindençıkarttığı yumurtayı Yiğitbaşı’na fırlattı.

Topçu’nun yumurtayı atmasının hemen ardındanüniversitenin güvenlik görevlileri, Topçu’nun üzerinesaldırdı. Yakapaça dışarı çıkarılan Topçu’nun ağzıkapatılarak slogan atması engellendi.

Traky’da saldırılara cevapTrakya Üniversitesi Öğrencileri 13 Aralık günü

gerçekleştirdiği basın açıklamasıyla öğrencilere dönüksaldırıları protesto etti.

Düzenin bütünlüklü saldırılarına karşı EkimGençliği, Sosyalist Parti, TÜÖD, Söz Dergisi, Emek ve

Özgürlük Cephesi ve DGH’nin bir araya geldiği birplatform oluşturuldu. TKP’li Öğrenciler, Emek Gençliğive Öğrenci Kolektifleri böyle bir oluşumda bulunmakistemediklerini belirterek platforma katılmadılar.

“Trakya Üniversitesi Öğrencileri” adı altında biraraya gelen bileşenler, oluşturdukları platformu deklareettikleri basın açıklaması gerçekleştirdiler. Açıklamadaöğrencilere yönelik polis saldırıları da teşhir edildi.

“Öğrenciler eyleme hep birlikte zafere! / TrakyaÜniversitesi Öğrencileri” pankartının açıldığı eylemdeöğrencilere uygulanan polis şiddetine, üniversiteyönetimleri ve iktidar tarafından hayata geçirilen anti-demokratik uygulamalara tepki gösterildi.

YÖK’ün kaldırılmasının talep edildiği basınaçıklamasında parasız, bilimsel, eşit ve anadilde eğitimistendi. Öğrencilere bu talepler etrafında bir arayagelme çağrısı yapıldı.

Ekim Gençliği / Edirne

Kocaeli: “Polis şiddetine son!”Öğrencilere yönelik polis terörü, Genç-Sen, DGH ve

Emek Gençliği tarafından örgütlenen basınaçıklamasıyla Kocaeli’de protesto edildi. AnıtparkMerkez Kampüsü önünde bir araya gelen öğrenciler“Karakol değil, demokratik üniversite” pankartınıaçtılar. “YÖK kalkacak, polis gidecek, üniversitelerbizimle özgürleşecek!” sloganıyla başlayan eylemdeüniversiteleri baskı altında tutmak için kurulan YÖK vedüzeninin getirdiği “özgürlük” anlayışının ne kadarsahte olduğu belirtildi. Öğrencilerin karşı karşıyakaldığı baskı, şiddet ve gözaltılarla bunun tekrargörüldüğü söylendi.

“YÖK’ün sadece isminin ve logosunundeğiştirilmesinin sermaye sahipleri tarafındanoluşturulacak ‘Mütevelli Heyeti’ne üniversiteligençliğin geleceği üzerinde tüm hakların verilmesi ilesonuçlanacağını biz gençler çok iyi biliyoruz ve bunakarşı çıkıyoruz!” denilen açıklamada YÖK’e ve YÖKdüzenine karşı verilen mücadelede sermaye devletininsaldırılarının gençleri yıldırmayacağı vurgulandı.

Ekim Gençliği / Kocaeli

Uludağ’da protesto Uludağ Üniversitesi’nde 9 Aralık günü

gerçekleştirilen eylemle öğrencilere dönük saldırılarteşhir edildi ve mücadeleye devam edileceğivurgulandı. Genç-Sen, Öğrenci Kolektifleri veGençlik Muhalefeti tarafından örgütlenen eylem İİBF-Sevgi Meydanı’nda başladı. “Öğrenciye dayak,kampüse polis! İşte ileri demokrasiniz! / UludağÜniversitesi Öğrencileri” yazılı pankartının açıldığıeylemde ajitasyon konuşmaları ve sloganlarla yüründü.Mediko önünde sırasıyla TMMOB, Eğitim-Sen,Halkevleri ve ÖDP adına destek ve dayanışmakonuşmaları yapıldı.

Genç-Sen adına yapılan konuşmada “Geleceğimiziçin söz, yetki ve karar hakkı bizimdir” denilereksaldırılar karşısında örgütlü mücadeleyi büyütme çağrısıyapıldı.

Ardından, eylemi örgütleyen kurumlar adınahazırlanan ortak basın açıklaması okundu. Açıklamadasermayenin üniversitelere yönelik olarak sürdürdüğü

saldırılara değinildi. YÖK düzeninin getirdiği“özgürlük” anlayışının asıl yüzünün ortaya çıktığı,YÖK’ün sadece ismini ve logosunu değiştirerek,sermaye sahipleri tarafından oluşturulacak “MütevelliHeyeti”ne üniversitelerin geleceği üzerinde tüm haklarverilerek YÖK düzeninin değiştirilemeyeceği, özerk-demokratik üniversitenin ancak öğrenciler sayesindegerçekleştirilebileceği ifade edildi.

Açıklama, eşit, parasız, bilimsel ve anadilde eğitimmücadelesine yapılan saldırıların sökmeyeceği,saldırılar keskinleştikçe gençliğin de çelikleşerek,güçlenerek hesap soracağı vurgusuyla sona erdirildi.

Ekim Gençliği / Bursa

Gençlik Hareketi6 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/48 * 17 Aralık 2010

Baskı ve zor öğrencilerin mücadelesini engelleyemiyor...

“Gelecek ve özgürlük mücadelesiniboğamayacaksınız!”

Anadolu Üniversitesi’nde EkimGençliği’ne ilgi

Ekim Gençliği’nin 15. yılında öğrenci gençliğe,Ekim Gençliği saflarında işçi sınıfının yanındamücadeleye çağrısı yapılıyor.

Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde “Gençliğin vedevrimin sesi Ekim Gençliği 15. yılında… GençlikGelecek, Gelecek Sosyalizm! Mücadeleyi büyütmeyeEkim Gençliği Saflarına!” şiarlı afişler yemekhanecamlarına ve fakültelere asıldı. Afiş çalışmasınınardından yemekhane önünde Ekim Gençliği satışıgerçekleştiren Ekim Gençliği okurları dergi satışısırasında birçok öğrenci ile sohbet etme fırsatıbuldu ve tüm öğrencileri yaşanan saldırılarkarşısında mücadele etmeye çağırdılar.

Bazı öğrencilerin Ekim Gençliği okumakistediklerini söylemesi ve bunun üzerinegerçekleştirilen sohbetler çalışmanın verimliliğiaçısından son derece önemliydi. Öğrenci gençliğinfaaliyete olan ilgisi oldukça dikkat çekiciydi.

AÜ’de Genç-Sen faaliyetiÖğrencilere dönük polis-devlet terörü Genç-Sen

tarafından Anadolu Üniversitesi’nde teşhir edildi.Hazırlanan duvar gazeteleri yemekhane

camlarına ve fakültelere asıldı. Yemekhane önündeve fakültelerde öğrencilere bildiriler ulaştırılırken,bildiri dağıtımı sırasında yapılan konuşmalardageçtiğimiz haftasonu yaşanan gözaltı terörü vepolisin azgınca saldırısının teşhiri yapıldı.

Genç-Sen haftalık toplantısı da 10 Aralık günügerçekleştirildi.

Duvar gazetesi, afiş, bildiri, stand çalışmaları ileduyurusu yapılan toplantı İktisadi İdari BilimlerFakültesi (İİBF) kantininde yapıldı. Genç-Sen’liöğrenciler, gençliği bekleyen işsizlik ve geleceksizlikkarşısında özerk demokratik üniversite talebinitartıştılar.

İİBF fakültesi önüne özel güvenlik yığınağıyapılırken toplantıda yürütülen tartışmalarda,Genç-Sen’in son dönemde yaşanan saldırı ve bunungibi saldırılar karşısında daha da güçlenmesi vealanlara çıkması gerektiği vurgulandı.

Gençliğin meşru taleplerini tüm üniversitelerdeyükseltme kararlılığı vurgulanarak toplantı sonaerdirildi.

Page 7: Sİ Kızıl Bayrak 10-48

Güncel Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2010/48 * 17 Aralık 2010

Geçtiğimiz haftadan bu yana öğrencilere dönükpolis ve devlet terörü gündemdeki yerini koruyor.Polis, taleplerini dile getiren öğrencilere azgıncasaldırırken, kapsamlı bir soruşturma terörü de devamediyor. Emek ve meslek örgütleri ile ilerici kurumlaryaptıkları açıklamalarla öğrencileri sahiplendikleriniaçıklıyorlar.

Saldırılara itirazTMMOB, TTB, ABF, Mülkiyeliler Birliği, ODTÜ

Mezunları Derneği, Halkevleri, Petrol-İş AnkaraŞubesi, Aydın Sanatçı Girişimi, EMEP, ÖDP ve TKPtarafından Siyasal Bilgiler Fakültesi önünde 14 Aralıkgünü basın açıklaması gerçekleştirildi. Basınaçıklamasını TTB Genel Sekreteri Feride Aksu Tanıkokudu.

Üniversite öğrencilerine ve üniversiteye dönük birsaldırı kampanyasının yürütüldüğüne dikkat çekenTanık, AKP iktidarının, öğrencilerin, işçilerin,köylülerin, kadınların, emeklilerin kısacası haklarınıarayan tüm kesimlerin muhalefet eylemlerine karşısaldırgan bir politika izlediğini belirtti.

Öğrencilerin daha önce TEKEL işçilerinineylemlerine destek verdiklerini, işten atılan işçilerledayanıştıklarını, füze kalkanına karşı eylemgerçekleştirdiklerini, nehirlerin, suların sermayeyepeşkeş çekilmesine karşı çıktıklarını, parasız eğitimistediklerini söyledi.

Mülkiyeliler Birliği Derneği’ndendestek

Mülkiyeliler Birliği Derneği, 13 Aralık günüAnkara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi önündebasın açıklaması gerçekleştirdi. Öğrencilerin dekatıldığı açıklamayı Mülkiyeliler Birliği Derneği GenelBaşkanı İhsan Feyzibeyoğlu gerçekleştirdi.

Paralı eğitime karışı çıkan, eğitim özgürlüğüisteyen öğrencilerin İstanbul’a sokulmamasının vepolis şiddetine maruz kalmasının kabuledilemeyeceğini söyleyen Feyzibeyoğlu yumurtalıprotestonun da haklı bir tepki olduğunu dile getirdi.

Açılan soruşturmalara da değinen Feyzibeyoğlu,öğrencilerin yanlarında olduklarını söyledi.

Basın açıklaması Siyasal Bilgiler FakültesiÖğrencileri Dayanışma Derneği adına yapılankonuşmayla devam etti. Eren Yolsal, meşru haklarınıkullandıkları için başta başbakan tarafından olmaküzere suçlandıklarını söyledi. İstanbul’da öğrencilereşiddet uygulayan polislerin ve PVSK’yı el birliği ileyaşatan AKP ve CHP’nin asıl suçlu olduğunu ifade etti.

Öğrencilerin istemleri ‘AKP’ninileri demokrasi anlayışı’na sığmaz

TTB ve TMMOB adına 10 Aralık günü yapılanaçıklamada “Biz biliyoruz: Öğrencilerin özerk, parasızve bilimsel üniversite istemleri ‘AKP’nin ileridemokrasi anlayışına sığmaz, bu talepler sopalanmayı,gaz bombalarına hedef olmayı gerektirir.” denildi.AKP‘nin şiddet politikalarıyla Türkiye’nin, polisdevleti olmaya doğru yol aldığı söylendi. TMMOB veTTB’nin bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra daöğrencilerin bilimsel, özerk, demokratik üniversitemücadelelerinin yanında olacağı ifade edildi.

Demokratikleşme kimin için?Elektrik Mühendisleri Odası iktidar eliyle

üniversitelerde tırmandırılan gerilim ve şiddetuygulamalarına karşı 10 Aralık günü bir basınaçıklaması yaptı. Sürekli bir demokratikleşmeden sözedildiği, ancak bu demokratikleşmenin yalnızca iktidarve yandaşı ideolojiler için geçerli kılınmak istendiğiifade edildi. Öğrencilere dönük saldırılar kınandı.

Marjinalleştirme çabası Eğitim Sen 9 Aralık günü yaptığı açıklamada,

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde 8Aralık yaşanan yumurtalı protesto sonrası tartışmalaradikkat çekti.

“SBF’deki protesto ile birlikte önemli bir noktadaha gündeme gelmiştir. Bugüne kadar AKP’ninkullandığı önemli bir argüman olan, ‘içlerindeideolojik, illegal gruplar, provokatörler var’ söylemiylemarjinalleştirme çabaları da ciddiyetsizliğinikanıtlamış bulunmaktadır. Başbakan Erdoğanöğrencilere, TEKEL işçilerine, kamu emekçilerine yanihakkını arayan her mücadeleye aynı argümanlayaklaşmaktadır.” denilen açıklamada 12 Eylül ürünüolan ‘Öğrenci Disiplin Yönetmeliği’ ile öğrencilerinağızlarına kilit vurulmuşken ‘eşitçe’ konuşabilmeninolanağından bahsetmenin komedi olduğu belirtildi. Heryıl yüzlerce öğrencinin bu yönetmelik kapsamında,trajik gerekçelerle üniversitelerden uzaklaştırıldığınave eğitim hakkından mahrum edildiğine dikkat çekildi.

Hekimler polis terörünü kınadıTTB Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu 9

Aralık günü konuya ilişkin yazılı açıklama yaptı.“Korkulan demokrasi ve hak talebininyaygınlaşmasıdır” başlığı taşıyan açıklamada, çoksayıda öğrencinin yaralandığı saldırıda hamile birkadın öğrencinin de bebeğini düşürdüğüne dikkatçekildi. Kadın öğrencinin hamile olduğunusöylemesine rağmen polisin şiddet göstermeye devametmesinin; AKP’nin polis devleti kurmada vesürdürmede kararlı olduğunun göstergesi olduğuvurgulandı. Açıklama şu sözlerle noktalandı:

“Biz kadın hekimler; bebeğini böylesine vahşi birsaldırı ile kaybetmiş genç bir kadına söyleyecek bircümle bulmaya çalışmanın acısını, öfkesini yaşamakistemiyoruz bir daha... Uzatıp yüreğimizi yüreğinekatmak, acısını acımız yapmak ve bu yaramızı birliktesağaltmak için, ellerimizi birleştirerek bu çirkinliklereyeter diyoruz... Hakkını arayan, şiddetin karşısındaboyun eğmeyen, insan onuruna yakışan güzel birdünya için mücadele eden kadın öğrencinin vearkadaşlarının yalnız olmadıklarının bir kez dahaduyulmasını, bilinmesini istiyoruz.”

İTO İnsan Hakları Komisyonu ise gençlerinuğradığı şiddet sonucu “ruhsal ve bedensel travma”yasebep olanların bir an önce bulunmasını ve sorumlularhakkında idari soruşturmalar açılarak gerekli cezalarınverilmesi talep etti.

TMMOB İKK’dan kınamaTMMOB İstanbul İKK 9 Aralık günü düzenlediği

basın toplantısında kimsenin öğrencilere yapılansaldırıların “demokrasi” adına yapıldığını

söyleyemeyeceği ifade etti.Açıklamada, 12 Eylül sonrası sürdürülen YÖK’e

karşı mücadelenin; öğrencilere cop, biber gazı vetartaklanma olarak geri döndüğü söylendi.

“Üniversiteleri kendileri için bir pazar alanıolarak değerlendiren hükümet, bu niyetindenvazgeçmeli ve tepkisini gösteren öğrencilere saldırmayıbırakmalıdır.” denildi. Ankara’da konuşturulmadıklarıiçin rektör, dekan-okul yönetimini ayırmadan istifaisteyenlerin, İstanbul’daki öğrencilere dönük faşizansaldırıları yapanlar hakkında ne yaptıklarınıkamuoyuna açıklamak zorunda oldukları vurgulandı.

Emek ve meslek örgütlerinden ilerici kurumlardan açıklama...

“Öğrencilerin yanındayız!”

İşte gençliğesunduğunuz hayat!

AKP ve yandaşları kin ve nefretlerini kusarakgençliğin mücadelesini karalamaya çalışıyorlar. Başkabazıları ise gençliği suya sabuna dokunmamayaçağırıyor. Fakat gençliğin militan mücadelelervermekte ne kadar haklı olduğunu gösteren bir diziveri var.

Sabah gazetesinin haberine göre üniversiteöğrencileri harç parasını ödeyebilmek için ilaçtekellerinin deneylerinde denek oluyorlarmış. Gazetegençliğin yüz yüze bırakıldığı insanlık dışı yaşamkoşullarıyla ilgilenmiyor elbette. Dahası bu durumuolumluyor.

Haber bir süre önce dünya devi ilaç tekellerininilaçlarını denemek için Türkiye gibi ülkelerikullanmasıyla ilgili açığa çıkan bilgilere yanıt vermeyiamaçlıyor. Bu amaçla görüşülen Novagenix’in GenelMüdürü kendisini savunmak için ağzından bu bilgiyikaçırıyor. “Aslında insanları denek olarak kullanıyoruzama işte öğrenciler de buradan kazançlı çıkıyor”demeye getiriyor.

İşte çürümüş düzenin gençliğe reva gördüğüeğitim, reva gördüğü yaşam bu! İşte bunun içinöğrenci gençlik bu asalakların toplantılarını basmakta,suratlarına yumurta fırlatmakta ve kapılarınadayanmakta sonuna kadar haklı.

Page 8: Sİ Kızıl Bayrak 10-48

Sınıf hareketi8 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/48 * 17 Aralık 2010

Birleşik Metal Merkezi TİS Komisyonu’nungeçtiğimiz hafta sonu gerçekleştirilen toplantısında“mücadeleye devam” kararı alması ile birlikte 2010-2012 MESS Grup TİS’lerinde yeni bir aşamayagirilmiş oldu. Bu yeni aşama ise sadece metal işçileriiçin değil, tüm işçi sınıfı için kritik ve oldukça önemlibir mücadele sürecinin başladığı anlamına geliyor. Buyeni mücadele süreci, MESS dayatmalarına ve MESS-Türk Metal kirli ittifakına karşı güçlü bir karşı koyuşadönüştürülebildiği oranda ise sınıf mücadelesine çokşey katacaktır.

Bugün, Birleşik Metal üyesi metal işçilerinin“mücadeleye devam” kararına gerekçe olan MESSdayatmaları, işçi sınıfına yönelik yeni saldırı dalgasıiçin bir ön prova niteliğindedir. Kriz edebiyatınınarkasına gizlenen büyüme gerçeği orta yerdeduruyorken asgari ücret ile birlikte metaltoplusözleşmelerinde de bir kez daha sefalet zamlarıdayatılmıştır. Ama daha da önemlisi kıdemtazminatının gaspı ve esnek üretim uygulamalarınınderinleştirilmesi bu yeni saldırı dalgasının en önemlihedefleri arasındadır. MESS’in Türk Metal çetesi ileimzaladığı ve Birleşik Metal üyelerinin de önünesürmüş olduğu “teklif”te bu maddelerin ilgili yasalarayapılan atıflarla birlikte geri çekilmiş olması kaba birbilinç bulandırma operasyonundan başka bir anlamtaşımamaktadır. Sonuç olarak bugün “Ulusal İstihdamStratejisi”nin bir parçası olarak meclis gündeminegetirilen torba yasada yer alan değişiklikler sözde geriçekilmiş önerilerin nasıl hayata geçirileceği konusundada bir fikir vermektedir. Bu ise MESS dayatmalarınakarşı gerçekleştirilen bu karşı çıkışın kendi sınırlarınınçok ötesinde bir anlam ve önem taşıdığınıgöstermektedir.

Sermaye sınıfının bu yeni saldırı sürecinde metalgrup TİS’lerini bir ön prova alanı olarakdeğerlendirmesi ise hiç de tesadüfi bir gelişme değildir.Sermaye sınıfı karşılaşacağı direncin boyutunuölçebilmek için MESS Grup TİS’lerini kullanmaktadır.Dahası MESS ile birlikte sermaye sınıfı, hayatageçirmeyi hedeflediği saldırı dalgasının öncesindemetal işçilerinin elindeki en önemli koz olan grevsilahını da çekip almayı amaçlamaktadır. Metal işçileriise 2008’de gerçekleştirilen toplu sözleşmelerde bukozlarını kendi elleri ile sermaye sınıfına teslimetmenin sonuçlarını çok ağır ödemişlerdir.

Bugün, Birleşik Metal tabanında MESSdayatmalarına karşı biriken öfkenin “mücadeleyedevam” kararına yol açmasında da işte bu ödenenbedelin ürünü bilinç vardır. Kriz bahanesiyle birçokhakkı gasbedilen metal işçileri artık yeni tavizlervermeyi kesin bir şekilde reddediyor, sonucu ne olursaolsun mücadele etmek gerektiği noktasında birleşiyor.Aslında benzer bir bilincin Türk Metal tabanında yeralan öncü metal işçileri şahsında da boy verdiğinisöyleyebiliriz. Ancak burada, Türk Metal çetesininmanevraları ile birlikte taban inisiyatifinin zayıflığıbenzer bir tepkinin oluşmasının önüne geçmişti. Şimdiise Birleşik Metal üyesi metal işçilerinin gösterdiğikararlı duruş hak gasplarına öfke duyan ve başındakiihanet şebekesinden kurtulmak isteyen bu dinamiği deharekete geçirme potansiyelini taşıyor. Dolayısıyla,Türk Metal çetesinin attığı imza ile bitmiş görülenMESS Grup TİS süreci metal işçileri için aslında dahayeni başlıyor.

Haftalardır ifade ettiğimiz gibi, bu dönemin metalişçileri payına nasıl sonuçlanacağını bir öncü çıkışınolup olmayacağı belirleyecektir. Birleşik MetalMerkezi TİS Komisyonu’nda alınan “mücadeleyedevam” kararı ile birlikte bu öncü çıkış için çok önemlibir adım atılmış bulunuyor. Bundan sonrasını ise buileri adımın ne kadar kararlı bir şekilde devamettirileceği ile bu kararlılığın sınıfın diğer bölüklerinetaşınmasında ne derece başarılı olunacağı gösterecektir.Çünkü saldırı fazlası ile kapsamlıdır ve mücadele bunedenle oldukça çetin geçecektir. Ayrıca saldırınınkapsamı ve niteliği metal işçilerini aşan boyutlartaşımaktadır. Bu ise metal işçilerinin taşıdığı öncükonuma rağmen mücadelenin bu gerçeği gözeten birbiçimde yürütülmesi gerektiğini işaretlemektedir.

Gelinen aşamada sadece Birleşik Metal üyeleri yada metal işçileri için değil, tüm işçi sınıfı adına birmücadele mevzisi yaratılmaktadır. Her şey bir tarafayıllardır sendika bürokratları eliyle sınıfa taşınan“Yapabileceğimiz her şeyi yaptık!” anlayışı geri planaitilmiş, metal işçileri şahsında işçi sınıfı MESS’e vesermaye sınıfına meydan okuyan bir tutumun içerisinegirmiştir. Bu tutumun kendisi bile önümüzdekimücadele sürecinin işçi sınıfı lehine ivmeleneceğininbir işaretidir.

Ancak bu kararlı öncü çıkışı korumak ve güçlü birhazırlıkla da birleştirebilmek gerekmektedir.Önümüzdeki günlerde metal işçileri ve tüm öncü işçilersınıf savaşının bu ileri mevzisini güçlendirmek vekorumak için seferber olmalıdır.

Elbette ki bu seferberliği ilk elden gerçekleştirmesigerekenler metal işçileridir. Hem de sadece BirleşikMetal üyeleri değil, Türk Metal üyeleri ve sendikasızmetal işçileri de bu seferberlikte üzerlerine düşensorumluluğu yerine getirmek zorundadırlar.

İlk elden yapılması gereken tüm kısırlığına rağmenBirleşik Metal’in örgütlü olduğu fabrikalarda kurulmuşbulunan TİS kurullarının vakit geçirilmeden grevkomitelerine dönüştürülmesidir. Grevi eksen alan birhazırlığın (olası bir greve iki ay kadar bir süre olmasına

rağmen) bugünden başlatılması, hem tabanın bu çetinmücadele sürecine hazırlanması, hem de kararlılığıngösterilmesi açısından fazlası ile önemlidir. Diğer birihtiyaç hızlı ve güçlü bir eğitim programını devreyesokabilmektir. Her ne kadar sermayenin saldırılarınakarşı öfkeli bir kitleden bahsetsek de bu kitleninmücadele deneyimi oldukça zayıftır ve saldırılarınniteliği konusunda da bilinci yeterince açık değildir. Bunedenle sermaye sınıfının bu saldırılara niçin ihtiyaçduyduğunu kapitalist sistemin gerçekliği içindemücadelenin ön cephesine yerleşen metal işçilerinevakit geçirmeden anlatabilmek gerekmektedir.

Hazırlığın bir diğer ayağı ise görüşmeler sırasındaoldukça zayıf kalan eylemli süreci geliştirebilmektir.Sanayi havzalarında, şehir merkezlerindegerçekleştirilecek eylemlerle hem işçilerin bu sürecehazırlanması, hem de başta Türk Metal üyeleri olmaküzere diğer sınıf bölüklerinin dikkatinin bu alanaçekilebilmesi gerekmektedir.

Şu ana kadar yansıyanlar Birleşik Metalcephesinden bu hazırlıkların sınırlı da olsa başladığınıgöstermektedir. Ancak alınan kararın arkasındayüreklice durarak bu hazırlıkları hızlandırmak, dahatok ve güçlü bir iradeyle birleştirmek, mücadelekararlılığını örgütlü tarzda fabrika temelindederinleştirmek güncel bir gereklilik olarak ortadadurmaktadır.

Türk Metal üyesi işçileri de bu süreçte oldukçaönemli görevler beklemektedir. Her şeyden önce busürecin kendisi tek başına MESS’i değil, MESS-TürkMetal kirli ittifakının metal işçileri üzerinde kurduğutahakkümü kırmayı hedeflemektedir. Zira, butahakküm kırılmadan burada verilecek mücadeleninanlamı ve sonuçları sınırlı kalmaya mahkumdur. Bunedenle, Türk Metal üyeleri “Birleşik Metal farklılığınıgöstersin, sonra Türk Metal zaten çatırdar!” demelüksüne sahip değildir. Birleşik Metal üyesi metalişçilerinin gerçekleştirdiği bu öncü çıkış iyi birhazırlıkla Türk Metal üyeleri tarafından dayanıtlanabilmeli, satış imzasından sonra akacak kanal

MESS ve uşaklarına karşı mücadelebarikatlarını güçlendirelim!

Page 9: Sİ Kızıl Bayrak 10-48

bulamayan öfkenin bu zeminde bir ortak mücadelekanalına akıtılabilmesi gerekmektedir.

Hiç kuşku yok ki Birleşik Metal üyelerinin“mücadeleye devam” kararlılığı Türk Metaltabanındaki öncü işçiler için bir umut olmuştur.Ancak bu umudu büyütmek ve ihanet şebekesiniparçalamak görevi yine de Türk Metal üyelerininomuzlarındadır. Bu açıdan Türk Metal üyesi işçilerkendi fabrikalarında metal işçileriningerçekleştirdiği bu öncü çıkışı sahiplenecek birpratiği hayata geçirmelidir. Her şeyden önce bufabrikalarda Türk Metal çetesini parçalamayıhedefleyen komiteler kurulmalı ve mücadeleningenel seyrine yön verecek şekilde toplu istifalardevreye sokulabilmelidir.

Bugün, Birleşik Metal ve Türk Metal tabanındayer alan öncü dinamiklerin ortak bir mücadelekanalında buluşması sınıf mücadelesinin genelgidişatını kökünden sarsacak sonuçlar yaratabilir. Buaçıdan içinden geçtiğimiz dönemde mücadelenintemel hedefi bu ortak mücadele kanalınıyaratabilmek, havzalarda ortak grev-direnişkomitelerini oluşturabilmek olmalıdır.

Başta da belirttiğimiz gibi MESS’in kapsamlısaldırı planlarının niteliği bu süreçte diğer ilericisendikalara, devrimci kurum ve örgütlere de birçok

görevler yüklemektedir. Her şeyden önce metalişçileri bu çetin mücadele sürecinde kesinlikle yalnızbırakılmamalıdır. Her türlü dayanışma ve desteğinen etkin şekilde gösterilmesi sınıf mücadelesi payınakaygılar taşıyan her kişi ve kurumun ertelenemez birgörevidir.

Sürecin gidişatını asıl belirleyecek olan ise öncüve devrimci metal işçilerinin göstereceği irade vekararlılık olacaktır. Bu süreçte kimi sendikaağalarının mücadelenin boylarını aşacağı endişesinekapılarak, metal işçisinin mücadele iradesinietkisizleştirme çabası içine girmesi fazlası ilemuhtemeldir. Bu girişimlere engel olmak vetabandaki kararlılığın kitleselleşmesi ve genişlemesiöncü ve devrimci metal işçilerinin en önemligörevleridir.

Girilen bu mücadele süreci, hak ettiği şekildeilerletilebildiği ve anlamlı bir sonuç yaratabildiğioranda Türkiye’de sınıf mücadelesi adına yeni birdönem başlayacaktır. Sınıf devrimcileri, metal toplusözleşmelerinde girilen bu yeni süreçte görevlerinebu bilinçle yaklaşacak, mücadeleyi sınıfın devrimciiktidar mücadelesi için güçlü bir kaldıracadönüştürebilmek için tüm güçleri ile seferberolacaklardır.

Bekaert işçileri yürüdü 9 Aralık sabahı servis araçlarından inerek fabrikaya

yürüyen Bekaert işçileri oturma eylemi gerçekleştirerekMESS’in düşük ücret dayatmalarını protesto etti.Burada işçilere seslenen Birleşik Metal-İş Kocaeli ŞubeBaşkanı Hami Baltacı süreç hakkında bilgilendirmedebulundu. Bekaert işçileri oturma eyleminin ardındanfabrikanın içinde alkış ve sloganlarla eyleme devametti.

Standart Depo’da yürüyüşStandart Depo ve Raf Sistemleri AŞ. fabrikasında

işçiler 10 Aralık sabahı eylemdeydi. Sağanak yağışarağmen yürüyen işçiler, saat ücretlerine verilen yüzde5.35’lik zam teklifini kabul etmeyeceklerini ve grevehazırlandıklarını söyledi.

Yolda servislerden inerek fabrikaya yürüyenişçiler, “MESS şaşırma, sabrımızı taşırma!”,“İnsanca yaşam istiyoruz!”, “Kölece çalışmaya hayır!”sloganlarını attı. Birleşik Metal-İş Sendikası Kocaeli Şube Başkanı Hami Baltacı, MESSsürecini anlatarak, verilen teklifi kabul etmenin mümkün olmadığını vurguladı. Çıkartılan torba yasa ileçalışma hayatının altına dinamit koyulduğunu söyleyen Baltacı, bu saldırıların ancak ortak mücadele ilegeri püskürtülebileceğini söyledi.

Kayseri’de bülten dağıtımlarıKayseri’de sınıf devrimcileri Kayseri İşçi Bülteni ve Metal İşçileri Bülteni’ni işçi ve emekçilere

ulaştırmaya devam ediyor. İşçi servis güzergahlarına ve sanayi işçilerinin yoğun olarak oturduğu emekçisemtlerine, 9 Aralık günü sabahın erken saatlerinde Kayseri İşçi Bülteni ve Metal İşçileri Bülteni’nindağıtımı gerçekleştirildi. Ayrıca 250 kadar bülten de karayolu işçilerine ulaştırıldı. Bülten dağıtımlarısırasında sınıf devrimcileri işçi ve emekçilerden olumlu tepkiler aldılar.

Sincan’da bülten dağıtımıAnkara Sincan’da, Türk Metal çetesini teşhir faaliyetleri sürüyor. Metal İşçileri Birliği (MİB)

çalışanları işçi servisi güzergahlarında Metal İşçileri Bülteni’nin dağıtımını gerçekleştirdiler. Budağıtımlarda işçilerin Türk Metal’e olan kinleri daha net gözlemlendi.

Bir işçinin bülteni alır almaz yırtması üzerine gelişen diyalog bunun bir göstergesi. İşçiye nedenbülteni yırttığı sorulduğunda “Ben sol-muhalif bir işçi olduğum için Türk Metal beni işten attırmıştı.Ondan dolayı tepkiliyim” cevabını verdi. Bülten dağıtımlarının yanısıra satış sözleşmesini teşhir edenMetal İşçileri Birliği imzalı pullar da yoğun olarak kullanılıyor.

Kızıl Bayrak / Kayseri - Ankara

Sınıf hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2010/48 * 17 Aralık 2010

Birleşik Metal Merkez TİSKomisyonu MESS dayatmalarınakarşı mücadeleye devam dedi...

GREV-direnişkomitelerinde birleşelim!

12 Kasım günü Türk Metal çetesi ile satış sözleşmesiniimzalayan MESS, 3 Aralık günü Birleşik Metal yönetimininönüne de aynı sözleşme taslağını sürmüştü. MESS’inteklifini değerlendiren Birleşik Metal üyesi metal işçileriMESS dayatmalarını kabul etmeyerek mücadeleye devametme kararı aldılar. Birleşik Metal üyeleri taleplerini elde

etmek için grev dahil her türlü silahı kullanmaya hazırolduklarını dile getiriyorlar.

Bugün, MESS-Türk Metal kirli ittifakına ve buittifakın kölelik dayatmalarına yanıt vermek özel birönem taşıyor. Çünkü bu dayatmalar kabul edilirsemetal işçilerini çok daha ağır çalışma ve yaşamkoşulları bekliyor.

İşte tam da bu nedenle Birleşik Metal üyesi metalişçilerinin MESS dayatmalarını kabul etmeyerekgösterdikleri grev iradesi tüm metal işçilerinin geleceğiiçin hayati önemdedir.

Gündemde olan yasal düzenlemelerle işçi sınıfınayönelik kapsammlı hak gaspları kapıdayken gösterilen bukararlılık Birleşik Metal üyesi metal işçilerini mücadeleninön safına taşımıştır.

Şimdi Birleşik Metal üyesi metal işçilerinin önünde bukararlılığı güçlendirmek ve sürdürmek sorumluluğubulunmaktadır. Vakit kaybetmeden fabrikalarda kurulanTİS Komiteleri Grev Komiteleri’ne dönüştürülmeli, artıktüm hazırlıklar olası bir grevin kazanımla sonuçlanmasıiçin yapılmalıdır.

Ama bu kadarı yetmez. Birleşik Metal üyesi metal işçilerinin kararlılığına

destek vermek, mücadelelerini sınıfın mücadelesi halinegetirmek durumundayız. Özellikle Türk Metal çetesininboyunduruğu altında inim inim inletilen metal işçileri içinbu bir görev, kaçırılmaması gereken bir fırsattır. TürkMetal üyesi metal işçilerinin bu dönemde Birleşik Metalüyeleri ile göstereceği etkin dayanışma sadece BirleşikMetal üyelerinin kazanmasını değil, aynı zamanda TürkMetal ihanet şebekesinin de çökmesini sağlayacaktır.

Elbette MESS-Türk Metal kirli ittifakı da bu tehlikeninfarkındadır ve onlar da tüm hazırlıklarını buna göreyapacaklardır. Ama bu kirli ittifak ne kadarsaldırganlaşırsa saldırganlaşsın sonucu belirleyecek olanöncü metal işçilerinin kararlılığı ve iradesi olacaktır.

Güçlü bir irade ve kararlılıkla Türk Metal çetesinisırtımızdan söküp atmak, MESS’in gasbettiği haklarımızısöküp almak hiç de zor değildir.

Yeter ki böyle bir mücadele için hazırlıklarımızıyapalım.

Yeter ki MESS-Türk Metal kirli ittifakından hesapsormak için saflarımızı sıklaştıralım, grev-direnişkomitelerinde birleşelim.

Metal İşçileri Birliği

Kocaeli’de MESS eylemleri

Bülten dağıtımları

9 Aralik 2010 / Kocaeli

Page 10: Sİ Kızıl Bayrak 10-48

Sınıf hareketi10 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/48 * 17 Aralık 2010

11 Aralık günü toplanan Merkez TİS Komisyonu,“MESS’in teklifini kabul etmeme ve mücadeleye devametme” kararı aldı.Komisyon toplantısının ardındanBirleşik Metal-İş üyesi işçiler ve yöneticileringörüşlerini aldık.

“Örgütü daha iyi hazırlamak zorundayız”

Mehmet Beşeli (Birleşik Metal-İş Genel SekreterYardımcısı): MESS’in 3 Aralık’ta vermiş olduğuteklifin detayları bu bir haftalık süre içerisindekomitelere, üyelere aktarıldı. Bunun sonucunda tümişyerlerimizde bir değerlendirme yapıldı. 11 Aralıktoplantısı tarihi bir toplantıydı. Çünkü kritik birdönemde kritik bir karar alınması gereken bir toplantı.Bu toplantı, sendikanın geleneklerine uygun bir biçimdeherkesin söz alabildiği, geniş detaylarıyla sorunutartışabildiği uzun süren bir toplantı oldu. Verilenaralarla birlikte yaklaşık 8 saat sürdü. Genel başkanımızson olarak yapmış olduğu açıklamasında, toplantınındurumunu, bütünlüğünü yansıtan bir cümle söyledi.Söylediği cümle şudur: “MESS’in 3 Aralık’ta vermişolduğu teklif metal işçileri tarafından kabuledilmemektedir, edilmeyecektir. Mücadele bundansonraki koşullarda devam edecektir. Bu karar daMESS’e iletilecektir.”

Bunu söylediği zaman farklı görüşleri ifade edensendika üyeleri de onu ayakta alkışladılar. Konuşmayısloganlarla kestiler. Dolayısıyla orada bir bütünlükortaya çıkmış oldu. Gelinen nokta biçim açımızdanbugün itibariyle bu. Elbette ki bundan sonraki aşamakolay değil. Daha zor bir sürece gireceğiz. Yürütülecekbu mücadelenin çeşitli evreleri olacak. O evrelereörgütümüzü iyi hazırlamak zorundayız. Bundan sonrakibütün yoğunluğumuz bunun üzerine olacaktır. Metalişçilerini kolay bir süreç beklemiyor ama metal işçileribu iradeyi ortaya koymuşlardır. Bu iradenin gereğini desendikaları yerine getirecektir.

“Birilerinin önde yürümesi gerekiyor”

Erdoğan Özer (Birleşik Metal-İş Gebze ŞubeBaşkanı): 11 Aralık’taki toplantı MESS’in teklifininardından yaptığımız ikinci toplantıydı. İlk toplantıda busürecin devam ettiği ve eylemliliklerin sürdürülmesiyönünde Merkez TİS Komisyonu bir karar almıştı. Aynızamanda MESS’in teklifinin de işyerlerinde tartışılmasıgerektiği noktasında bir kararımız vardı. 11 Aralık’takitoplantıda; işyerlerindeki kurul, komisyonlar ve işçiarkadaşlarımızın yaptıkları değerlendirmelerin sonuçlarıaktarıldı. Ortaya çıkan durum da, MESS’in tekliflerininbir dayatma olduğu, bu dayatmanın kabul edilmemesigerektiği ve mücadelenin devam etmesi gerektiğiydi. Şuanda bu kararımız doğrultusunda neler yapılabileceği vebu sürecin daha verimli hale nasıl getirileceğiyle ilgiliçalışmalar sürüyor. İleriki günlerde süreci kamuoyunamaletme ve içimizdeki örgütlülüğün daha dayükseltilmesi yönündeki çalışmalarımızı devamettireceğiz. Bu süreci kendi lehimize sonuçlandıracakşekilde bütün argümanları kullanacağız. MESS’inyapmış olduğu önerinin kurulumuz tarafından kabuledilmediği ve bu öneriyle ilgili olarak kenditaslağımızın arkasında durmaya devam edeceğimizsendikamızın yöneticileri tarafından MESS’e iletilecek.Bu süreç aynı zamanda kendi içinde birçok handikapıbarındırıyor. Salt belli bir yerinden ele alınarak doğrudeğerlendirmeler yapılabilecek bir süreç değil. Hemücret teklifi anlamında hem de bir kısmı meclistegörüşülen Torba Yasa’yla birlikte önümüzdeki süreçteortaya çıkabilecek sonuçlara karşı bir tavrın ortayakonması, tepkinin gösterilmesi ve sınıfın derleniptoparlanması için çabalıyoruz. Belki her şeyi tek başınadeğiştirme noktasında değiliz ama bu tarz süreçlerdemutlaka birilerinin önde yürümesi gerek. Bunu da metalişçileri, Birleşik Metal-İş Sendikası üstlenecek. Busüreci hem kamuoyuna hem de metal işçileri ve diğersektörlerden işçilere en iyi şekilde anlatmaya devam

edeceğiz.

“Birleşik Metal misyonunu yerine getirmeli”

Hakan Akyol (AD Demirel AŞ İşyeriBaştemsilcisi / Birleşik Metal-İş Kocaeli Şb. Yön.Kurulu Üyesi): Alınması gereken bir karardı.Biliyorsunuz her şeyi saldırı yasasına atıfla bağıtlamakistiyor MESS. Böyle olunca geleceğimiz elimizdenalınıyor bizim. Süreci etkileyen lokomotif sendikalardanbir tanesi de Birleşik Metal-İş’tir. Bu misyonunu yerinegetirmesi gerekir. Daha önceden alınan kararlaruygulanmaya devam ediyor. Mesaiye kalmamaeylemleri ve Cuma yürüyüşleri sürüyor. Bunları daha dayükseltmek için bir araya gelebiliriz. Bence bu durumBirleşik Metal için varlık-yokluk konusudur. Her dönemTürk Metal imzalıyor biz de altına imza atıyoruz. Birkelime farklı da olsa, farklı bir sözleşme imzalamakgerekiyordu. Hatırladığım kadarıyla 2002-2004’te farklıbir şeyler vardı ve Türk Metal imzaladığı sözleşmeyidüzeltmek zorunda kaldı.

“Grevse grev...”

Hami Baltacı (Birleşik Metal-İş Kocaeli ŞubeBaşkanı): Çıkan kararı arkadaşların okuması nasılbilemiyorum ama bizim düşüncemiz bu mücadeleninsonuna kadar götürülmesi yönündedir. İmzalanabilir degrev de olabilir. Normal şartlarda bunun sonu resmiolarak okunursa grevdir. Bizim düşüncemiz sürecinbaşında da aynıydı. Mücadelenin sonuna kadargötürülmesini istiyoruz. Grev çıkıyorsa da grevdir.

“Ölmek var dönmek yok!”

Rıfat Codura (Paksan İşyeri Baştemsilcisi /Birleşik Metal İstanbul 2 Nolu Şube Sekreteri): Bubeklenen bir karardı. En son gelinen noktada MESS’inbu haliyle verdiği teklif kabul edilemez bir teklifti. Biztaban olarak Türk Metal’in altına imza attığı sözleşmeyebir daha asla imza atmayacağız. Nicelik olarak az olsakbile nitelik olarak farklılığımızı kanıtlamak istiyoruz.Biz her zaman hazırız dedik. Bu imkan, bu fırsat busendikanın eline hiçbir zaman geçmez. Taban da bukararı aldı. “Bu şartlarda bu teklifi kabul edemeyiz.MESS yeni bir teklif sunsun. Bu şartlarda bunun sonugrevdir” dendi. Hazırlıklarımızı yaptık ve insanlarıhazırlıyoruz. İnsanlara her türlü yönden anlatıyoruz.Arkadaşlarımız, sendikamızın aldığı kararın arkasındabir bütün olarak duracaklarını söylemişlerdir. Ölmekvar, dönmek yok diyoruz.

“Sözleşme bitmedi”

Bayram Dilek (RSA İşyeri Baştemsilcisi / BirleşikMetal-İş İstanbul 2 Nolu Şube): 11 Aralık günkütoplantıda biz açık olarak sözleşmenin bu şekildebitmeyeceğini söyledik. Bütün işçi arkadaşlarımızıngörüşü budur. Komitelerimizle toplantı yaparaktabandaki arkadaşlarımıza da yaydık. Biz greve erkençıkmış olduk.

“Grevi onurlu bir şekildesürdürmek istiyoruz”

Selçuk Balcı (Dostel Makine İşyeri Baştemsilcisi /

“Metal işçisi iradesini ortaya koydu”

Page 11: Sİ Kızıl Bayrak 10-48

MESS Grup TİSsürecinde metalpatronlarının 3 Aralık

günü sunduğuteklifin ardındanikinci toplantısını 11Aralık günü

gerçekleştiren BirleşikMetal-İş Sendikası

Merkez TİS Komisyonu,metal patronlarının

dayatmalarını kabuletmeyeceğini belirterek ‘grev’ iradesinde birleşti.

4 Aralık toplantısının ardından “Süreç bitmedi!Eylemlere devam! Demokratik karar almamekanizmaları işletilecek!” mesajı veren Merkez TİSKomisyonu, 11 Aralık toplantısını “Merkez TİS teklifeHAYIR dedi” başlığıyla duyurdu.

Fabrika temsilcilerinin MESS teklifine yönelikfabrikalarındaki eğilimleri aktardığı toplantıda, “teklifibu haliyle kabul etmeme ve MESS’e geri iletme” kararıalındı.

Genel Başkan Adnan Serdaroğlu’nun “Biz iyi birsendikayız. İyi sendika olmak tek başına yetmez. Dahaiyi bir sendika olmak için önümüze hedefler koymazisek, iyi bir sendika olmaktan çıkarız” ifadelerine yerverdiği konuşmasının ardından açıklanan kararda,“Metal işçileri MESS’in teklifini kabul etmiyorlar vemücadeleye devam edecekler” denildi.

Bayram: “Örgütün önünde tarihi bir fırsat var!”

Merkez TİS Komisyonu toplantısını gazetemizedeğerlendiren Birleşik Metal-İş İstanbul 2 No’lu ŞubeBaşkanı Yılmaz Bayram, komisyonun MESS’in teklifinikabul edilemez bularak grev iradesinde birleştiğinivurguladı. Komisyonun grev kararı alma yönünderefleks gösterdiğini ve bundan sonraki süreç açısındansöz konusu kararı sendikanın önüne koyduğunusöyleyen Bayram, “Bu karar Birleşik Metal’in, tabanınsöz-karar sahibi olması ve gerçekçilik ilkelerineyaslanılarak alınmıştır” dedi.

Alınan karara ilişkin “Geç bile kalındı”değerlendirmesini yapan Bayram, süreci kazanmanoktasında fabrikalardan doğru gelişecek tabaninisiyatifinin önemine dikkat çekti.

Bayram değerlendirmesine “Örgütün önünde tarihibir fırsat var!” vurgusuyla devam etti. Mücadele

tarihindeki önemli dönemeçlerden Maden-İş sürecinide hatırlatan Bayram, “O süreçte bile böylesi bir fırsatelimize geçmemişti. Önümüzde tarihi bir fırsat var. Krizsüreci içerisinde işletmelerin durumunu çok iyi biliyoruz.Böylesi bir süreçte ortaya konacak grev, patronlarabüyük bir darbe indirecektir.” ifadelerini kullandı.

“Sınıf dostlarını sürece katmalıyız”

“Bu süreçte, bütün işleri temsilcileri birer genelbaşkan gibi davranmalıdır. Bütün sendika yöneticileri isemutlaka işçi ruhu kuşanmalıdır” diyen Bayram, kararınbaşarıyla hayata geçirilmesi için devrimci ve ilericilerbaşta olmak üzere sınıf dostlarına da büyük görevlerdüştüğünün altını çizdi. “Mücadelede emek cephesindeyer alan tüm bileşenler ve sınıf dostları ile mutlaka aynıpencereden bakabilmeliyiz” diyen Bayram, “Merkez TİSKomisyonu toplantısında da bu noktanın altını çizdim.Her ne kadar grev iradesinde birleşip grev kararı alsakda, eğer sınıf dostlarını bu sürecin içerisine katamazsakbir ayak hep boş kalacaktır” açıklamasında bulundu.

Bayram, yalnızca işverenlere değil, aynı zamandaMESS’e, emperyalizme ve neo-liberal dayatmalara karşımücadele verdiklerini de vurguladı.

“Başarmak için kavgaya hazırlanmak gerekir!”

Bayram, alınan grev iradesinin MESS’e iletilmesisürecinde, Merkez TİS Komisyonu’nun daha öncedenaldığı eylem kararlarının mutlaka uygulanmaya devamedeceğini söyledi.

Bu süreçte yöneticilere düşen görevin önemineişaret eden Bayram, “Başarmak için kavgayahazırlanmak gerekiyor. Ve biz kavgaya hazırız!” dedi.

Birleşik Metal’in MESS ile gerçekleştireceği birsonraki görüşmede “Bu taslağı imzalamayacağız!”diyeceğini sözlerine ekleyen Bayram, fabrikalara inerekgrev komiteleri kuracaklarını ve öncüler başta olmaküzere işçilere çok yönlü eğitim vereceklerini ifade etti.

Arabuluculuk sürecinin de devam ettiğini hatırlatanBayram, gelişmeleri grev kararıyla bütünlüğü içindedeğerlendireceklerini söyleyerek konuşmasını şusözlerle noktaladı:

“Yasal prosedürü asla oturarak beklemeyeceğiz. Busüreçte sınıfı greve ve mücadeleye hazırlayacağız!”

Kızıl Bayrak / İstanbul

Sınıf hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2010/48 * 17 Aralık 2010

İstanbul Gaziosmanpaşa’da kurulu RSA fabrikasındaçalışan işçiler fabrikada yaşanan ücret sorununa karşı 10Aralık Cuma günü iş bırakarak eyleme geçti. Fabrikadaşalterleri indiren Birleşik Metal-İş üyesi işçilerin tezgahbaşındaki bekleyişleri gazetemiz yayına hazırlandığısırada devam ediyordu.

10 Aralık günü saat 16.00’da üretimi durduran işçiler,her ayın 10’unda yatırılması gereken ücretlerinin düzenliolarak ödenmemesine tepki gösterdiler. TİS kapsamındaher ay belirli bir tarihte yapılması gereken maaşödemelerinin geciktirildiğini belirten işçiler, patronun,“ödeme yapamayacağım” sözü üzerine üretimden gelen

güçlerini kullandılar. MESS kapsamındaki fabrikada devam eden iş bırakma

eylemi RSA patronu tarafından baskı ve tehditlerlekarşılandı. İşçilerin servis ve yemek hakkını gasbederekeyleme yönelik tahammülsüzlüğünü gösteren RSApatronu 15’er dakikalık çay molalarını da kaldırmışbulunuyor.

Birleşik Metal-İş Sendikası İstanbul 2 Nolu Şube’ninörgütlü olduğu fabrikada son olarak 12 Kasım sabahı, 1saatlik iş bırakma eylemi gerçekleştirilmiş ve MESSdayatmalarına karşı mücadele kararlılığı ifade edilmişti.

Kızıl Bayrak / Gaziosmanpaşa

Gebze): Sendika olarak bu teklifi kabuletmediğimizi MESS’e söyledik. Şu andayapılacak olan şu: Türk Metal zaten imzaladı.Çelik-İş’in de bir fabrikası vardı. O daimzaladı galiba. Birleşik Metal-İş Sendikasıolarak biz şunu örgütlemeye çalışıyoruz.Bütün sınıf kardeşlerimizle beraber bu grevionurlu bir şekilde sürdürmek istiyoruz. Çünkübu süreçten sonra hem MESS’in dayatmalarınıhem de ekonomik taleplerimizi kabul ettirmekiçin sendika olarak buna dur demekgerektiğini düşünüyoruz. Çünkü çıkacak torbayasaya karşı bir sınıf cephesi açmak veekonomik taleplerimizi sonuçlandırmak adınabir karara vardık. Bizim bundan sonrayapacağımız şeyler bunlar. Hem sınıf cephesiaçma, bu grevi sahiplenme ve başarıyaulaştırma hem de hükümetle sermayeninkoçbaşları olan MESS, TİSK, TOBB’a karşıbu torba yasanın geçmemesi (Yasa meclis altkomisyonunda şekillendiriliyor) için yapılacakbir grevdir. Bulunduğumuz bölgelerde bucepheyi genişletmek ve grevi başarıyaulaştırma gibi bir niyetimiz var. Bundan sonrasendikalı-sendikasız bütün herkese iş düşüyor.

“Yolun sonu grev...”

Rasim Gündal (Birleşik Metal-İş MersinBölge Temsilcisi): Türk Metal’in imzaladığıve MESS’in yapmış olduğu teklifi sonyaptığımız Merkez TİS Komisyonutoplantısında reddetme kararı aldık. Şu andayasal arabulucu süreci devam ediyor.Uyuşmazlık tutmuştuk. Daha arabulucuatanmadı. TİS Komisyonu’na katılan şubeyöneticileri, işyeri temsilcileri ve genel merkezyöneticileriyle beraber böyle bir karar aldık.MESS’in teklifi değişmediği sürece bu yolunsonunun grev olduğu görülüyor. Bizimbölgemizde MESS’e bağlı 4 işyeri var ve buişyerleri alınan karar doğrultusunda hareketediyor. Eylem kararlarımız devam edecek.

“Tabanın kararına saygılıyız”

Bayram Kavak (Birleşik Metal-İşEskişehir Şube Başkanı): Birleşik Metal’inson toplantısında almış olduğumuz karar,sendikanın işyerlerindeki TİS komisyonlarınıtoplamasıyla verildi. Türk Metal’in imzaladığıteklifi MESS bize teklif etmişti. Biz buduruma Türk Metal gibi bakmıyoruz. 2010-2012 toplu sözleşmesinde satışlar olarakbakıyoruz. TİS Komisyonu, “biz bu teklifikabul etmiyoruz, devam” kararı aldı. Biz detabanın aldığı bu karara saygı duyuyoruz.Şimdi ikinci bir eylem planı hazırlığıiçindeyiz. Bu ikinci eylem planımızı tümbölgelerimizde ve işyerlerimizde eksiksizuygulama gibi bir düşüncemiz var. Tabanınsöylediği; “MESS teklifini kabul etmiyoruz”Bunun sonucu grevse, hepimizin borcu, derdi,kredi kartı var. Buna rağmen sendikamızdanda hiçbir şey beklemeden greve çıkmadoğrultusunda hazırız diyor. MESS’in vermişolduğu teklifi bu hafta geri iade edeceğiz.Birleşik Metal-İş Sendikası olarakmücadeleye, eylemlere devam edeceğiz.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Merkez TİS Komisyonu’ndan‘grev’ iradesi

RSA işçisi üretimi durdurdu

Page 12: Sİ Kızıl Bayrak 10-48

Sınıf hareketi12 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/48 * 17 Aralık 2010

Birleşik Metal İşçileri Sendikası, bazıfabrikalardaki tekil toplu sözleşme süreçlerinitamamlarken yeni örgütlendiği çeşitli fabrikalardasunduğu TİS teklifleri üzerinden de toplu sözleşmegörüşmelerine devam ediyor.

Birleşik Metal-İş Kocaeli Şubesi’ne bağlıTrakya Sanayi fabrikasında toplu iş sözleşmegörüşmeleri 9 Aralık günü başladı. İlk toplantıdataraflar sendika teklifi üzerinden genel birdeğerlendirme yaptılar ve bir sonraki toplantının 29Aralık tarihinde sendika merkezinde yapılmasıkonusunda anlaştılar. 2006 yılında, sendikanın topluiş sözleşmesi çağrılarına yanıt vermeyen TrakyaSanayi patronu greve giden yolu açmıştı. 10 Kasım2006 tarihinde başlatılan grev uygulaması, anlaşmasağlanması üzerine sona erdirilmişti.

Birleşik Metal-İş Trakya Şubesi’ne bağlı yeniörgütlenen Astaş Alüminyum’da TİS hazırlıkçalışmaları başlatıldı. 8 Aralık günü Petrol-İşSendikası’nın Lüleburgaz Şubesi’nde işyeri toplu işsözleşme komitesi ile yapılan toplantıda toplu işsözleşme teklifi hazırlandı. Teklifin en kısazamanda Astaş patronuna iletilmesi ve toplusözleşme görüşmelerinin başlaması bekleniyor.

Birleşik Metal-İş Trakya Şubesi’nin örgütlüolduğu DİSA Otomotiv’de TİS görüşmelerianlaşmayla sonuçlandı. Çorlu’da kurulu fabrikadaişten atma saldırısına karşı geçtiğimiz Temmuzayında direnişe başlayan işçilerin mücadelesi sonuçvermiş, atılan işçiler tekrar işbaşı yapmıştı.

Ücret zam oranının yüzde 15′e denk düştüğübilgisini veren Birleşik Metal, ikramiyeler ve sosyalpaketle sağlanan toplam artışın ise yüzde 26 olarakgerçekleştiğini belirtti.

Birleşik Metal-İş İstanbul 2 Nolu Şubesi’ne

bağlı çeşitli fabrikalarda toplu sözleşme hazırlıklarıda sürüyor.

Bayrampaşa’da kurulu Pancar Motorfabrikasında, 2011- 2012 dönemini kapsayacaktoplu iş sözleşme teklifini hazırlama amacıylaİşyeri TİS Kurulu Sefaköy’deki şube binasındatoplandı.

25 TİS Kurul üyesinin katıldığı toplantıda,işyeri temsilciliğinin üyelerle yaptığı anketçalışmasının sonuçları değerlendirildi ve teklifteyer alacak talepler belirlendi. Pancar Motor’da TİSkapsamında 65 işçi bulunuyor.

Balıkçıoğlu fabrikasında 2 Aralık günü yapılantoplantıda ‘Yıllık Ücretli İznin Toplu Kullanımı’başlıklı 45. madde teklifte yer aldığı şekliyle kabuledildi. 9 Aralık’ta yapılan üçüncü toplantıda iseparasal konulara yönelik maddeler üzerinde genelgörüşmeler yapıldı; ancak herhangi bir maddeüzerinde anlaşma sağlanamadı. Fabrikada TİSkapsamında sendika üyesi 30 işçi var.

Büyükçekmece’de kurulu Gimsan fabrikasındatoplu sözleşme görüşmelerine 2 Aralık 2010 günübaşlandı. Bu toplantıda fabrikaya yönelik geneldeğerlendirmeler yapıldı, maddeler üzerindegörüşmelere geçilmedi. Vida üretiminin yapıldığıfabrika “iflas erteleme” yani, kayyum sürecinde.

9 Aralık 2010 tarihinde yapılan ikinci toplantıdaise, sendikanın sunduğu teklif üzerinden maddegörüşmeleri yapıldı ve idari maddelerden oluşan 65madde teklifteki şekliyle kabul edildi. Gimsan’daTİS kapsamında 60 işçi bulunuyor.

Konvekta fabrikasında ise yetki tespitibekleniyor. Yetki tespitinin gelmesinin ardındanTİS görüşmelerine başlanacak. Fabrikada TİSkapsamında 100 civarında işçi bulunuyor.

Metalde TİS hazırlıkları Mahle Mopisan’da yetki Birleşik Metal’in

İzmir’de Ege Serbest Bölge’de kurulu Alman sermayeliMahle Mopisan fabrikasında yetkili sendikanın BirleşikMetal-İş olduğuna karar verildi. Sendika, 3 Mart 2010tarihinde çoğunluk tespiti için bakanlığa başvurmuştu. Aynıfabrika için Türk Metal çetesi de yetki başvurusundabulunmuş, Birleşik Metal’in örgütlülüğüne saldırmıştı.

Dava sürecinde karar duruşması 15 Aralık günügörüldü. Mahkeme sonucunda, davacı sendika TürkMetal’in başvurusu reddedilirken Mahle’de yetkilisendikanın Birleşik Metal olduğuna karar verildi.

Mahkemenin kararı Mahle Mopisan işçileri tarafındansevinçle karşılandı. İşçiler adliye binasından alkış vesloganlarla çıktı. Duruşma sonrasında işçilere seslenenBirleşik Metal İzmir Şube Başkanı Ali Çeltek, davasürecinde gelinen noktayı aktararak, Türk Metal’inuyguladığı baskılara değindi. Bu süre zarfındasendikalarının yanında duran işçilere teşekkür eden Çeltek,birlik ve örgütlenme çağrısını güçlendirmek gerektiğinisöyledi. Şube başkanı, kısa zaman içinde TİS imzalayarakişçinin hak gaspının önüne geçmek istediklerini ifade etti.Çeltek konuşmasını, “patronların değil, işçinin sendikası”olacağız diyerek sonlandırdı.

Şube binasında Mahle Mopisan işçilerinin katılımıylagerçekleştirilen toplantıya ise DİSK Genel Merkez yöneticisiAli Cancı ve İsmail Yurtsever katıldı. Genel-İş İzmir 3 NoluŞube Başkanı Cafer Konca ise “yüzü işçiye, emeğe dönüksendika olan DİSK’te” örgütlenme çağrısı yaptı. Mahleişçilerine ayrıca Metal İşçileri Bülteni’nin dağıtımı yapıldı.

Kızıl Bayrak / İzmir

Sinter’de işe iade

İstanbul Ümraniye’de kurulu Sinter Metal’desendikalaştıkları için işten atılan işçilerin işe iade davasısona erdi. Dava işçilerin lehine sonuçlandı.

Birleşik Metal-İş Sendikası’nda örgütlendikleri için 22Aralık 2008 tarihinde işten atılan Sinter işçilerinin devameden işe iade davası 13 Aralık günü görüldü.

16 ay boyunca fabrika önünde direnişlerini sürdürenişçilerin hukuki mücadelesi Sinter Metal patronunun

çabalarıyla uzatılmıştı. Mahkeme, yasada belirtilen süreyiaylarca uzatırken, iade davaları bugün işçilerin lehinesonuçlandı. Mahkeme, işten atılan işçilerin sendikalnedenle çıkarıldıklarına hükmetti ve işe iadelerine kararverdi. Diğer grubun duruşması ise 15 Aralık Çarşamba günügörüldü. Böylelikle mahkeme işten atılan işçilerintamamının işe iadelerine karar verdi.

Sinter işçileri, Birleşik Metal-İş Sendikası, DİSK’e bağlısendikaların yönetici ve üyeleri 15 Aralık günü Sinter Metalfabrikasına yürüyüş gerçekleştirdi. DİSK Genel BaşkanıSüleyman Çelebi’nin de katıldığı yürüyüşün ardındanfabrika önünde basın açıklaması yapıldı. Sinter işçilerieyleme Birleşik Metal-İş flamaları ve önlükleri ile katılırken,çevrede bulunan diğer fabrikalardan da eyleme destekgeldi. İşçiler İMES A Kapısı’nda buluşarak Sinter Metalfabrikasına doğru yürüyüşe geçti. En önde, “Onurumuzlamücadele ettik Kazandık / Sinter işçileri” pankartıtaşınırken, yürüyüş sırasında sloganlar coşkuyla atıldı.

Fabrika önüne gelindiğinde, Birleşik Metal GenelBaşkanı Adnan Serdaroğlu ve DİSK Genel Başkanı SüleymanÇelebi, yaptıkları konuşmalarla Sinter Metal İşçisinindirenişini ve zaferini selamladı. Yasal süreçte kazanılanzaferin Sinter işçilerinin direnişi sayesinde olduğunu, Sinterişçilerinin onurlu direniş yolunu tutarak kazandıklarınıvurguladı.

Konuşmaların ardından halay çekerek eylemlerinisonlandıran işçiler, Nakliyat-İş üyesi Balnak işçilerinedayanışma ziyareti gerçekleştirmek üzere Gebze’ye gittiler.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

Birleşik Metal-İş Sendikası Genel YönetimKurulu, 11 Aralık toplantısının ardından yaptığıyazılı açıklamayla basın, kamuoyu ve metalişçilerini bilgilendirdi. Açıklamada, Merkez TİSKomisyonu toplantısında, tüm işyerlerinde yapılankurul toplantılarında ortaya çıkan eğilimlerindeğerlendirildiği ve toplantının sonunda MESS’inteklifinin kabul edilmediği, mücadelenin yeni biraşamasına girildiği ve örgütsel bütünlüğün ön planaçıkarılarak mücadele bu evresinin de başarıylasonuçlandırılması kararına varıldığı söylendi.

Teklifin reddedilmesinin gerekçeleri açıklandı

MESS’in sunduğu teklifin en kısa sürede geriiletileceğini belirten sendika, teklifi reddetmegerekçelerini ise şöyle sıraladı:

“Metal işçilerinin MESS teklifinireddetmelerinin en önemli nedenlerinden bir tanesi,hangi sendikaya üye olurlarsa olsunlar metalişçilerin iradesinin yok sayılarak sözleşmenin yinebir bayram öncesi sahte sendika ile imzalanarakbitirilmesi ve bunun tüm metal işçilerinedayatılmasıdır.

Burada uygulanan yöntem metal işçilerininkabul etmediği ve ciddi düzeyde tepki gösterdiği biryöntemdir. Kendisini ve sendikasını yok sayanlarakarşı metal işçileri dik bir duruşun sergilenmesiniistedikleri için MESS’in teklifini reddetmektedirler.

İkinci olarak, ücret zammının uygulanmayöntemi grup toplu sözleşmesinin geçmiştemellerini sarsacak niteliktedir. Aynı ücreti alanişçiler farklı işyerlerinde çalıştıkları için farklımiktarlarda zam almak zorunda bırakılmışlardır.İşçileri bölmeye yönelik bu zihniyet de metal işçileriarasında büyük tepki görmektedir.

MESS teklifinin reddedilmesinin üçüncü nedeniücret zammının miktarıdır. Çıplak net 34 lira ile 65lira bir ücret zammı da metal işçilerinin büyüktepkisini çekmektedir. Metal işçileri meclistebulunan yasa aracılığıyla işverenlerinin borçlarınınerteleneceğini, cezalarının affedileceğini, sosyalgüvenlik primlerinin devlet tarafından ödeneceğiniöğrendikleri andan itibaren ücret zammına daha dafazla tepki göstermektedirler. (...)

Metal işçilerinin toplu sözleşmeye ilişkin diğerendişesi ise, iş yasasında kuralsızlık vegüvencesizlik getiren düzenlemelerin gündemdeolmasıdır. Yürürlükteki yasanın nasıl değiştirileceğibelirsizliğini korumaktadır. (...) Metal işçileri bukonunun MESS tarafından netleştirilmesiniistemektedir. Metal işçileri sözleşmelerinin birbelirsizliğe endekslenmesini kabuletmemektedirler.”

Sözleşmenin imzalanmasının şartının, bunedenlerin MESS tarafından ortadan kaldırmasıolduğunun altını çizen sendika, aksi takdirdesözleşme sürecinde mücadelenin bir sonrakievresine geçilmiş olacağını duyurdu.

“Mücadelenin ikinci evresindeyiz”

Page 13: Sİ Kızıl Bayrak 10-48

Sınıf hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2010/48 * 17 Aralık 2010

Asgari Ücret Tespit Komisyonu, gelecek yıliçin geçerli olacak asgari ücreti belirlemek için 13Aralık günü ikinci kez toplandı. Komisyonun birsonraki toplantısı 22 Aralık Çarşamba günü Türk-İş’te yapılacak. Konuyla ilgili açıklama yapanDİSK, komisyon görüşmelerini “gayri-meşru” ilanederek insanca yaşamaya yetecek asgari ücrettalep etti.

Komisyon göstermelik

2 Aralık günü yaptığı ilk toplantısındakomisyon “asgari geçim şartları, en düşük devletmemuru maaşı ve emekli aylığında yapılan sondüzenlemelere ilişkin ilgili kurumlardan bilgiistenmesini” kararlaştırmıştı. İkinci toplantıdailgili kurumlardan gelecek bilgileri ele almasıbeklenen komisyonun yapılacak zamma ilişkin birsonuca varıp varamayacağı ise bilinmiyor. Ancakkomisyonun göstermelik olduğu açık. Çünkühükümet 2011 programında asgari ücrete yüzde4+4 zam yapacağını çok önceden duyurmuştu.

Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun ilktoplantısında tarafların tutumları da bir kez dahagörülmüştü. Komisyon’un taraflarından olanTİSK temsilcileri, “işletmelerin rekabet gücünüazaltacak yüksek ücret”e karşı çıkmıştı. Türk-İşise asgari ücretin belirlenmesinde TÜİKverilerinin dikkate alınmasını istemişti.

“Komisyon görüşmeleri gayri-meşru”

Hükümet ise asgari ücretle ilgili işçi veemekçiler üzerindeki sömürü ve köleliğikatmerleyecek bir saldırı planını açıklamıştı. Buplana göre 16 yaş ve altındakiler için belirlenendaha düşük asgari ücretin 18 yaşa kadar geçerliolması hedefleniyordu. Böylelikle ucuz çocukemeği kullanmanın hesapları yapılırken asgariücret de fiilen düşürülmüş olmaktadır.

Bilindiği üzere hükümet ve sermaye ayrıcabögesel asgari ücret uygulamalarıyla kendisi içinucuz işgücü cennetleri yaratmanın hesaplarınıyapmaktadır.

Konu hakkında açıklama yapan DİSK busaldırı planlarının gölgesinde toplanacakkomisyon görüşmelerinin “gayri-meşru” olduğunuifade etti.

DİSK Araştırma Enstitüsü (DİSK-AR)tarafından açıklanan verilere göre geçtiğimiz yıl

asgari ücrete yüzde 9 zam yapılırken aynıdönemde yoksulluk sınırının yüzde 14 oranındaarttığı belirtildi. Bu sonuç asgari ücretlinin geçenseneye oranla yüzde 5 oranında yoksullaştığınıgösteriyor.

Türk-İş’ten açıklama

Türk-İş Genel Eğitim Sekreteri İsa Gök’ünikinci toplantının ardından yaptığı açıklamada daraporlardan yansıyanlar aktarıldı. Hükümetinteklifinin tartışmaya değer bulmadıklarını belirtenGök, Türk-İş’in nasıl bir mücadele yürüteceğinedair ise bir şey söylemedi.

Raporlarda aktarılan ülkenin ekonomik vesosyal durumunun, yapılan başka açıklamalaragöre gayet iyi olduğunu söyleyen Gök, “Dünyadayaşanan küresel ekonomik kriz bizi fazlaetkilememiş…” diye konuştu.

Ancak işçi kesimi olarak ülkede sağlanan refahartışından da pay almak istediklerini belirten Gök,asgari ücretin “yoksulluk ücreti” olduğunu ifadeetti.

Türk-İş ne yapacak?

Türk-İş, sermayenin sefalet ücreti dayatmasınakarşı söylenebilecek asgari sözü söylemiş gözüksede bu söylemlerin pratiğe nasıl yansıtılacağımerak konusu. Her dönem benzer açıklamalaryapan Türk-İş’in, bugüne kadar mücadeleyiörgütlemekten kaçınması ise bu açıklamalarıngöstermelik olduğunu kanıtlıyor.

“Asgari ücret insanca yaşanacakücret olmalı”

DİSK ise yaptığı açıklamada asgari ücretleilgili talelerini de şöyle ortaya koydu:“Görüşmeler, kamuoyuna açık hale getirilmeli,anlaşmazlık durumunda işçilerin üretimden gelengüçlerini kullanabilecekleri yasal zeminleroluşturulmalıdır. Asgari Ücret, işçinin ailesi ilebirlikte tüm zorunlu ihtiyaçlarını karşılayacakbiçimde, insan onuruna yakışan bir düzeyde tespitedilmelidir. Asgari ücret net olarak belirlenmeli.Asgari ücret üzerinden alınan vergilerkaldırılmalıdır. Evlerde yapılan işler için deasgari ücret uygulamasına gidilmelidir.”

Asgari ücrette 2. perde...HSGGP: Asgari ücret=azami sefalet

Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu (HSGGP),Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun toplandığı 13 Aralıkgünü “İnsanca yaşamaya yeten asgari ücret” talebiyleUnkapanı’ndaki Çalışma Bölge Müdürlüğü’ne yürüdü.

Saraçhane Parkı’nda toplanan HSGGP bileşenleri,“Asgari ücret=azami sefalet! İnsanca yaşamaya yetenasgari ücret / HSGGP” pankartını açtılar. Bileşenlerinkendi imzalarıyla dövizler de taşıdığı eylemde, SGKönüne gelindiğinde basın açıklaması gerçekleştirildi.

Açıklamada, sermaye hükümeti AKP’den, patronlarörgütü TİSK ve Türk-İş’ten temsilcilerin katılımıylagerçekleşen toplantı ile her yıl bu zamanlarda yaşananorta oyununun böylece bir kez daha sahnelendiğisöylendi. “Bizler sesimizi çıkarmazsak, ilk 6 ay ve ikinci6 ay için yüzde 4’er zam yapılacak. Böylece 2011 yılı ilkOcak ayından itibaren asgari ücret 623 lirayayükselecek!” denilen açıklamada, AKP hükümetinin vesermayenin açlık, yoksulluk ve sefalet dayatmayadevam ettiği vurgulandı.

Açıklamada, “Başta işçiler adına komisyontoplantılarında bulunan Türk-İş olmak üzere, sendika vekonfederasyonlar ‘asgari ücret’ oyununa karşı çıkmakve ‘insanca yaşamaya yetecek asgari ücret’ talebiylemücadeleye atılmak zorundadır” ifadelerine de yerverildi.

“İnsanca yaşamaya yeterli asgari ücret hakkı” baştaolmak üzere, tüm temel hakların ancak işçilerinbirliğiyle ve kararlı bir mücadeleyle kazanılacağınavurgu yapılan açıklama şu sözlerle noktalandı:

“Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformubileşenleri olarak, bu gerçeklikten hareket eden bizler‘İnsanca yaşamaya yeten asgari ücret!’ talebimizihaykırmayı sürdüreceğiz. Ve bizleri açlık, yoksulluk vesefalete mahkum etmek isteyen sermayeye ve AKPhükümetine karşı birleşik ve örgütlü mücadelemizikararlılıkla yürütmeye devam edeceğiz.”

Ankara’da asgari ücret eylemiAnkara’da ilerici ve devrimci kurumlar 13 Aralık

günü TİSK önünde gerçekleştirdikleri basın açıklamasıile asgari ücretin insanca yaşanılabilir bir ücret olmasınıistediler.

Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplantısınınyapıldığı TİSK önünde BDSP, Devrimci Proletarya, DDSB,DHF, EHP, Eğitim Emekçileri Derneği ve Kaldıraç’ıngerçekleştirdiği basın açıklamasında “Asgari ücret değil,insanca yaşam hakkı istiyoruz!” ozaliti açıldı.

“Bugün TİSK binası içinde asgari ücret ve azamisömürü koşulları yeniden belirlenmek isteniyor. Buradapatronların konfederasyonları ve hükümeti kafa kafayaverip işçi sınıfına giydirdikleri sefalet gömleğini daha dadaraltma noktasında çalışıyorlar. Milyonların özlemi veihtiyaçları bu kapıdan içeri alınmamıştır. Kapınınardında ne konuşulmaktadır?” sözleriyle başlayan basınaçıklamasında TİSK Yönetim Kurulu Üyesi Ali NafizKonuk’un asgari ücret çalışmaları ile ilgili yaptığı birkonuşmaya değinildi.

Patronların asgari ücretteki en ufak bir artış biryana, mevcut asgari ücretten bile rahatsız olduklarınavurgu yapılarak bölgesel asgari ücret çerçevesinde Kürtemekçilerinin 300-400 TL’ye çalıştırılmasınınplanlandığı söylendi. Bunun sadece Kürt halkıyla sınırlıkalmayacağı, birçok bölgede hayata geçirilerek asgariücretin düşürüleceği belirtildi. Bölgesel asgari ücreti dekapsayan Ulusal İstihdam Stratejisi adı altındagerçekleştirilmesi düşünülen saldırıyla kısmi zamanlıçalışmadan kiralık işçiye, esnek çalışmanınyasallaştırılmasından daha düşük asgari ücretle çalışmayaşının 16’dan 18’e çıkarılmasına kadar birçoksaldırının da hayata geçirileceği vurgulandı.

Kızıl Bayrak / İstanbul - Ankara

Page 14: Sİ Kızıl Bayrak 10-48

Asgari ücretliler, işçi statüsünde çalışan nüfusunneredeyse yarısını oluşturmaktadır. Bu nedenle, asgariücret düzeyi, halkın refah düzeyini de belirlemektedir.

Asgari Ücret Yönetmeliği’nde, asgari ücret,“işçilere normal bir çalışma günü karşılığı olaraködenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım vekültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatlarıüzerinden asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücret”şeklinde tanımlanmaktadır.

Her ne kadar tanım böyle yapılsa da, belirlenenasgari ücret miktarına ve bu miktarın belirlenmesisürecinde yapılan tartışmalara bakıldığında, yıllardır hiçde bu tanıma uygun bir belirleme yapılmadığını,işçilerin ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarını karşılayacakbir artış olmadığını görmek mümkündür. Asgari ücretbelirlemesinde TÜİK gibi devletin başka kurumlarıtarafından belirlenen ve gerçeği yansıtmaktan uzakrakamlar bile dikkate alınmamaktadır.

Bunun yanı sıra asgari ücretin belirlenmesindeortalama bir işçi ailesinin ihtiyaçları değil, tek bir bireyolarak işçinin ihtiyaçları esas alınmaktadır. Oysa, asgariücrete ilişkin 131 Sayılı ILO sözleşmesi asgari ücretibelirlerken “işçinin ve ailesinin gereksinimlerininkarşılanması” ilkesinden hareket etmiştir. Ülkemizderesmi verilere göre, bir işçi ailesi de 4 kişidenoluşmaktadır.

CHP Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ünsoru önergesine Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın 6Aralık 2010 günü verdiği yanıtta, sigortalı çalışanlarınyüzde 41,1’inin asgari ücret aldığı belirtilmiş ve 9milyon 574 bin 873 sigortalıdan yaklaşık 3 milyon 925bin 698’inin de asgari ücretli olarak çalıştığısöylenmiştir.

TÜİK’e göre ücretli veya yevmiyeli olarak 13milyon 50 bin kişi çalışmaktadır. Buna göre, asgariücretten fazla ücret alan kişi sayısı 5 milyon 646 binkişidir. 7 milyon 401 bin kişi de asgari ücret almaktadır.Asgari ücretli herbir kişinin ortalama 2,57 kişiyebakmakla yükümlü olduğu kabul edilirse, asgari ücretleyaşamaya mahkum edilen kişi sayısının 19 milyonuaştığı ortaya çıkacaktır.

Diğer yandan, asgari ücret bir işçinin yalnızcaçalıştığı dönemdeki geçim şartlarını değil, emekliolduktan sonraki yaşamını da belirlemektedir. Çünküyaşanan gerçeklere bakıldığında, işçilerin önemli birkısmı asgari ücretten daha fazla ücret alsalar bile,

sigorta primleri asgari ücret üzerinden yatırılmaktadır.Emekli aylıkları da, asgari ücret üzerinden yatırılanprimlere göre belirlendiğinden, emeklilik sonrası ağırbir geçim sorunu ile karşı karşıya kalmaktadırlar.

Asgari ücret, yalnızca SSK’lı ya da kayıt dışıçalışan yüzbinlerce işçi ve ailesi için sonuçdoğurmuyor. Yaşamı asgari düzeyde bile sürdürmekiçin yeterli olmayan bu ücret, giderek kalabalıklaşanişçi sınıfının yaşamını daha çekilmez hale getirirken,öte yandan da görece daha yüksek ücret alan kamuişçisi ya da memur gibi çeşitli statülerdeki diğerkesimleri de etkileyen sonuçlar doğuruyor.

Asgari ücretin belirlenmesinde yalnızca enflasyonoranının dikkate alınması, ya da bu oranın az birazüzerinde bir oranın belirlenmesi reel ücret kaybınıgidermeye yetmez. Asgari ücret belirlenirken,enflasyon artışı, büyüme oranı gibi unsurların yanında,eğitim, sağlık gibi kamusal hizmetlerin ticarileşmesi vepiyasa koşullarında verilmesi süreçlerinin yarattığımaliyet, gelir kaybı da dikkate alınmalıdır.

Asgari ücret, diğer etkenlerin yanında gelirdağılımını düzeltici ya da bozucu sonuçlar dayaratmaktadır. Halen belirlenen miktarlar gelirdağılımını daha da bozarken emekçilerin yoksulluğunuda pekiştirmektedir. Nasıl ki, işsizliğin yüksek düzeyitüm emekçiler için daha düşük ücret ve daha kötüçalışma ve yaşama koşulları için bir baskı oluşturuyorise, asgari ücret de hangi statüde olursa olsun tümçalışanlar üzerinde baskı oluşturmaktadır.

Asgari ücret halen 16 yaşını doldurmuş işçiler içinayrı, 16 yaşını doldurmamış işçiler için ayrıbelirlenmektedir. 16 yaşını doldurmuş işçiler için asgariücret brüt 760,5 TL, net 544,90 TL, 16 yaşınıdoldurmamış işçiler için brüt 648 TL, net 464,29TL’dir. Hükümet tarafından hazırlanan yeni yasatasarısı ile ise, 16 yaş sınırı 18’e çekilmektedir. Böylece16 ve 17 yaşında olanlar artık ayda 80,61 lira daha azücret alacaklar. Bu değişiklikten yaklaşık 250 bin gençişçi etkilenecektir.

Sonuç olarak, bu yasa hazırlıklarına karşı mücadeleedilmelidir. Sermaye ve devlet ağırlıklı, işçilerin etkisizbiçimde temsil edildiği Asgari Ücret TespitKomisyonu’nun yapısı ve bileşimi derhal değiştirilmekzorundadır. Aksi durumda, işçi temsilcileri benzer diğermekanizmalarda olduğu gibi etkisiz kalmaya devamedecektir.

Anti demokratik yapısı nedeniyle Asgari ÜcretTespit Komisyonu lağvedilmeli, asgari ücret grevhakkının olduğu toplu pazarlık süreçleri ilebelirlenmelidir.

Asgari ücretin belirlenmesinde emeğin maliyetunsuru olarak görülmesine son verilmeli, asgari ücretbir işçinin ailesiyle birlikte geçinebileceği seviyeyeyükseltilmelidir.

* Birleşik Metal-İş Sendikası TİS Uzmanı

BDSP’den asgariücret eylemleri

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP),“Haklarımız ve geleceğimiz için örgütlümücadeleye” başlığıyla yürüttüğü kampanyaçerçevesinde Adana ve İstanbul’da asgari ücreteylemleri gerçekleştirdi.

İMES’te asgari ücret eylemiBDSP, 10 Aralık sabahı Ümraniye İMES’te

eylemdeydi. İşçi ve emekçileri dayatılan sefaletzammını protesto eden BDSP’liler “İnsancayaşamaya yetecek asgari ücret” için mücadeleyeçağırdılar.

Kötü hava koşullarına rağmen saat 07.30’daİMES’te gerçekleştirilen eylemde “Haklarımız veözgürlüklerimiz için mücadeleye! İnsanca yaşamayayetecek asgari ücret!” pankartı açıldı.

Açıklamada, “Şiş göbekli kapitalistler daha çokkazansın daha çok semirsin diye işçi sınıfının üzerinedaha çok çullanıyorlar. Onlar istedi diye ücretlerdüşürülüyor. Sosyal haklar gasbediliyor. İşçiye-emekçiye güvencesiz, kuralsız ve esnek çalışmadayatılıyor” ifadelerine yer verildi. Açıklamada işçive emekçilere bu saldırılara karşı işyerlerinde,fabrika komitelerinde örgütlenme çağrısı yapıldı.Ayrıca eylemde konuyla ilgili dövizler açıldı.

Adana’da asgari ücret eylemiKültür Sokağı önünde gerçekleştirilen

açıklamada “Haklarımız ve geleceğimiz için örgütlümücadeleye! İnsanca yaşamaya yeten asgari ücret!/ BDSP” pankartı açıldı. Asgari ücretin 599 TLolduğunun hatırlatıldığı açıklamada belirlenenasgari ücretle işçilerin sefaletinin daha dakoyulaştırıldığı anlatıldı.

İşçilere dayatılan bu ücretin, sermayeninsaldırılarından biri olduğu hatırlatılarak,gündemdeki bölgesel asgari ücret uygulamasına vedaha düşük asgari ücret yaş sınırının 16’dan 18’eçıkarılmak istenmesine dikkat çekildi.

Açıklamanın ardından imza standı açılarak işçi veemekçilerden imza toplandı. Bir saat açık kalanstantta 300’e yakın imza toplandı. Emekçilerinilgisinin yoğun olduğu stantta ayrıca BDSP bildirileride dağıtıldı. Bini aşkın bildiri, ajitasyon konuşmalarıeşliğinde kısa sürede dağıtıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul - Adana

Sınıf hareketi14 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/48 * 17 Aralık 2010

Asgari ücret toplu pazarlık yoluyla belirlenmeli

İrfan Kaygısız *

Page 15: Sİ Kızıl Bayrak 10-48

TEKEL direnişinin TEKEL işçisinin davasıolmaktan çıkıp Türkiye işçi sınıfının davası halinegelmesi, 4/C özelinde gösterilen güvencesizçalışmaya karşı yükseltilen mücadele sayesindeolmuştu. TEKEL işçileri işgüvencesiz, sosyalhaklardan mahrum kölece çalışmaya karşı güvenligelecek ve iş isteyerek hak arama mücadelesinde biradım öne çıkmış, sınıfın diğer bölüklerinde de büyükbir umut yaratmıştı.

2008’de TEKEL fabrikaları özelleştirmekapsamında British American Tobacco’ya (BAT)satıldığında işçiler daha öncesinde olduğu gibi ozaman da özelleştirmeye karşı çeşitli eylemleryapmışlar, kendilerini işyerlerine kapatmışlardı. Ancaközelleştirmeye karşı mücadele yaygınlaşamamıştı.Sendikal bürokrasinin buradaki rolünü, TEKEL’i satınalan BAT şirketinin gazete ilanı vererek sendikayateşekkür etmesinden anlayabiliriz. O dönemlerdeTEKEL işçilerinin büyük bir çoğunluğu BAT’ınteklifini kabul etmemiş, kamuda kalmayı tercihetmişlerdi.

Sonrasında kalan TEKEL fabrikalarının kapanmasıve 4/C statüsünde başka kurumlarda çalıştırılmadayatmasına karşı işçilerin direniş süreci başlamıştı.TEKEL işçilerinin Ankara’ya yürüyüşü, 15 Aralık’taAnkara’da AKP Genel Merkezi’ önünde yaptıklarıeylem ve Abdi İpekçi Parkı’nda bekleyişlerinde polisterörüne maruz kalmaları ve Türk-İş önünde çadırlarınkurulmasıyla 78 gün boyunca Sakarya Meydanı’nınadeta zapt edilmesi... Böylelikle TEKEL işçilerininmücadelesi, ilk başta kendileri dahil hiç kimsenintahmin etmediği sarsıcılıkta bir direnişe dönüştü.Devamında 17 Ocak mitinginde genel grev sözüverilmemesi üzerine önce kürsünün, sonra Türk-İşbinasının işgal edilmesi, açlık grevi, köprü eylemleri,şehrin en merkezi güzergâhlarının trafiğe kapatılması,Sakarya Meydanı’nın her gün eylem alanınaçevrilmesi, AKP işgali vb. yaşandı. Tüm budeneyimler TEKEL işçilerine hâkim olan militan ruhuda göstermektedir.

TEKEL direnişinin gündeme soktuğu genel grev-genel direniş çağrısının karşılıksız kalmasına nedenolan sendikal bürokrasi ve ona tüm bu süreç boyuncaçanak tutan reformist güçlerin maskeleri düşmüş, busüreçte gerçek yüzleri iyice açığa çıkmıştır. Sendikalbürokrasinin bu süreçte yaptıklarına kısaca gözatıldığında sınıf hareketinin önünde ne denli büyük birengel oldukları rahatlıkla görülmektedir. Sendikabürokratlarınca TEKEL direnişinin zamana yayılıpbitirilme hesabı adım adım hayata geçirilmiştir. 4Şubat ve 20 Şubat gibi eylemleri ortada bırakarakişçilerde moral kırılma yaratmaya çalışmaları,Danıştay kararına yaslanarak çadırların sökülerekişçilerin geri gönderilmesi, 4/C kaldırılmadanmücadeleyi bırakmayacaklarını belirterek alınan 1Nisan ve 26 Mayıs gibi genel eylem kararlarının boşadüşürülmesi ve son olarak çeşitli yalanlar eşliğindeişçilere 4-C’yi imzalamalarının salık verilmesi... Tümbu yaşananlar sendikal bürokrasinin iç yüzünü en nethaliyle açığa çıkartan örneklerdir.

Bunun yanı sıra, direnişin taleplerinin tüm sınıfbölüklerinin ortak sorunu olduğu halde tabandanyükselen eylemli dayanışma pratiklerinin gereğince

yapılamamış olması ve sendika yönetimlerininzorlanamaması da direnişin akibetini belirlemiştir.Genel grev isteğine rağmen bunun gerektirdiği birpratik gösterilememiş, sürecinin altını doldurmak içinsendikal mevziler etkin kullanılamamıştır.

TEKEL direnişi sınıfın ortak sorunu olangüvencesiz çalışmaya karşı verilen mücadeleninbüyütülmesi açısından ateşleyici bir güçtü. Açığaçıkardığı genel eylem iradesi işçi sınıfı hareketi içinyeni bir dönemin işareti olabilirdi. Tüm bunlararağmen “TEKEL gibi direnmek” düşüncesi işçisınıfının mücadele tarihine yazılmıştır. TEKELdirenişi güvencesiz çalışmaya karşı direnişin sembolüolmuştur.

TEKEL direnişi ruhuyla güvencesizliğe karşı mücadeleye!

Güvencesiz çalışma işçi sınıfının ortak sorunudur.Mevcut durumda güvencesiz çalışma yasal olarak 4-C,4-B ve 50-D gibi maddelerle meşrulaştırılmışdurumdadır. 4-C gibi düzenlemeler sadece TEKELişçilerini ya da özelleştirilen diğer kurum çalışanlarınıdeğil, tüm emekçileri ilgilendiriyor.

TEKEL direnişinin sayesinde bir yan kazanımolarak sermaye hükümeti 4-C’ liler için 10 ay olançalışma süresini 11 aya çıkarmış, çıplak ücretten başkahakları olmayan 4-C’lilerin sosyal haklardanyararlandırılmasını da kabul etmek zorunda kalmıştı.TEKEL direnişi sayesinde, bu saldırı tam olarakortadan kaldırılmasa da bir nebze yumuşatılmıştır.Ancak direnişin sendikal bürokrasinin ihanetiylebitirilmesi sayesinde, sermaye hükümeti kazanılmış buhakları da geri almak için kolları sıvamıştır.

TEKEL direnişinin sendika konfederasyonlarındayarattığı bir basınç olarak alınan 26 Mayıs geneleylem kararı kapsamında, çalışma yaşamının diğersorunlarına ilişkin olarak da 4/C, “kiralık işçilik”uygulaması ve taşeronlaştırma girişimlerine sonverilmesi, esnek çalışmanın kaldırılması, kamuçalışanlarının grevli toplu iş sözleşmeli sendikahakkının güvence altına alınması, asgari ücretininsanca yaşamaya yetecek bir seviyeye çıkarılması,sosyal hakların ve iş güvencesinin sağlanması vb.talepler bulunmaktaydı. Sendika ağalarının açıktanihanetiyle bu eylemlerin boşa düşürülmesi vesonrasında bu taleplerin askıya alınması sermayesınıfının saldırılarının daha da artmasına nedenolmuştur.

Ancak bu talepler hala güncelliğini korumaktadır.Sermayenin sistematik güvencesizleştirme veesnekleştirme saldırıları hız kesmediği gibi, köleceçalışmayı artıran saldırıları kapıda beklemektedir.Önümüzdeki dönemde bölgesel asgari ücretuygulamasından kıdem tazminatı hakkının gaspınakadar sermayenin çok yönlü saldırılarına karşı yeniTEKEL’ler yaratma ihtiyacı orta yerde durmaktadır.

Haklarımız ve geleceğimiz için birleşik-örgütlü mücadeleye!

TEKEL direnişinin de gösterdiği gibi hak aramakiçin dişe diş bir mücadele gerekmektedir. Sendikal

bürokrasiyi taban örgütlenmeleriyle aşmak, sınıfınortak sorunları temelinde birleşik, militan birmücadele hattı izlemek gerekmektedir.

Mevcut durumda sermayenin saldırılarıylagüvencesizliğe itilen işçi ve emekçilerin yan yanagelerek ortak bir mücadele vermesinin zeminifazlasıyla vardır. Sınıf hareketinin genel anlamdagüçsüzlük tablosuna rağmen bunun dinamikleribulunmaktadır. Bu nedenle sınıf devrimcileri, işçi veemekçileri haklarına ve geleceklerine sahip çıkmaçağrısıyla işçi havzalarında, sanayi sitelerinde, fabrikave işletmelerde çalışmalarını yoğunlaştırmakta,devrimci sınıf mücadelesini büyütme göreviniomuzlamaktadırlar.

Sınıf hareketiSayı: 2010/48 * 17 Aralık 2010.

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 15

TEKEL direnişi birinci yılında…

Geleceksizliğe karşı TEKEL işçilerinin yolundan ileri!

Direnişin yıldönümündeAnkara’da...

4/C köleliğine karşı başlattıkları mücadeleninyıldönümünde tekrar Ankara’da buluşacak olanTEKEL işçileri, 12 Aralık Pazar akşamı Taksim’deyürüyüş gerçekleştirdi.

4/C köleliğine ve sendikal bürokrasiye karşımücadelelerini iki ayı aşkın süredir Tek Gıda-İşSendikası önüne kurdukları direniş çadırındasürdüren TEKEL işçilerine aralarında BDSP’ninde yer aldığı ilerici ve devrimci güçler de destekverdi.

Taksim Tramvay Durağı’na meşalelerleyürüyen kitle meydanda basın açıklamasıgerçekleştirdi. Açıklama öncesinde TTB MerkezKonseyi üyesi Osman Öztürk ve BDP İl BaşkanYardımcısı Dursun Yıldız destek konuşmalarıyaparken Makine Mühendisleri Odası İstanbulŞube ve Karadeniz İsyandır Platformu adına dabirer konuşma yapıldı.

TTB Merkez Konseyi üyesi Osman Öztürk,biriken bu öfkenin ve direnişlerin sonuçsuzkalmayacağını belirterek “biriken bu öfke bizleriyoksulluğa, asgari ücretle çalışmaya mahkumedenleri bir gün boğar” dedi. BDP İl BaşkanYardımcısı Dursun Yıldız da işçilerin-emekçilerinve Kürt halkının beraber hareket etmesi gerektiğinivurguladı.

Konuşmaların ardından Manisa TEKEL işçisiArzu Güneş’in okuduğu basın açıklamasında,TEKEL’deki mücadele süreci aktarıldı. Güneş, 78günlük Ankara direnişinde yanlarında olan birçoksendika, meslek örgütü, siyasi parti ve kurumunİstanbul’da başlatmış oldukları direnişlerininyanında değil sendika bürokrasisi ile yan yanadurduklarını vurguladı. Yeniden örgütlenmek üzereharekete geçtiklerini belirten Güneş, baştaDiyarbakır ve İzmir’de olmak üzere bir dizitoplantı yaptıklarını ve belli kararlar aldıklarınıifade ederek Diyarbakır’da yapılan toplantıdaalınan kararları sıraladı. TEKEL işçileri 18 Aralıkgünü Ankara’da buluşacaklar.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 16: Sİ Kızıl Bayrak 10-48

Genç Komünistler bugünlerde yaptıkları birtoplantıyla gündemdeki çeşitli sorunları tartışıp birdizi görev saptadılar. Toplantının başlıca sonuçlarışöyle özetlenebilir:

- Polis terörüyle ilgili başlayaneylemler ve tartışmalar üzerinedeğerlendirme ve görevler:

1. 4 Aralık’taki Tayyip-Rektörler zirvesidolayısıyla yapılan eylemlere yönelik polis saldırısınınardından gençlik ve eylemleri yoğun biçimdetartışılmaya başlandı. Bu tartışma sürecinde gençliğeyönelik polis terörünün arkasındaki güç olan hükümetve devlet güçleri ile onların güdümündeki medyasaldırganlığını sürdürdü. Hala da gençlik hareketiniboğmak, ezmek ve saldırılar karşısında sergilediğimeşru mücadelesini karalamak için elinden geleniyapıyor. Böylelikle ellerindeki tüm güç ve olanaklarıkullanarak gençlik hareketini bastırmaya çalışıyorlar.Hükümet ve yandaş medya bu tutumu en başındanitibaren en net biçimde ortaya koydular ve gerekleriniyerine getirmek için bir dizi hamle yaptılar. İdari veadli soruşturmalar başlatılarak gençliğe gözdağı verengerici güç odakları, şimdiden gençliğin ileri güçlerinisindirmeye yönelik bir ezme operasyonunun işaretiniveriyorlar.

2. Düzenin baskı ve terörü ile kirli propagandasıbirleşik ve kitlesel bir gençlik hareketi ve geniş birtoplumsal destekle püskürtülemezse eğer, buoperasyon gerçekleşecek ve başarıya ulaşacaktır.Böylelikle toparlanma yönünde işaretler veren gençlikhareketi daha kafasını kaldıramadan bir kez dahaezilecektir.

3. Düzen cephesinin öteki bir kesimi ise, baskı ve

terörün yetmediği yerde gençliğin mücadelesinigözden düşürmek için onun militan öfkesini vemücadelesini hedef almaktadır. Gençliğin tepkigöstermekte haklı olduğunu güya kabul eden bugüçler, gençliğin mücadelesini karalamak içinellerinden geleni yapmaktadırlar. Dikkat çekici olan,bu güçler içerisinde TÜSİAD gibi gençliğe yönelik hertürlü saldırının arkasındaki sınıfsal odak ile MHP gibidüzenin devrimci gençliği bastırabilmek için maşaolarak kullandığıj bir faşist odak da yer almaktadır. Bugerici yaklaşımlara karşı mücadele büyük önemtaşımaktadır. Devrimci bir gençlik hareketinin gelişimibuna karşı kesin bir tutum almadan mümkün değildir.

4. Bu süreç aynı zamanda hangi renkte olursa olsuntüm düzen güçlerinin “gençlik korkusu”nu gözlerönüne sermiştir. Gençliği geleceksiz bırakan bu güçler,gençliğin uyanmasından ve geleceği uğrunamücadeleyi yükseltmesinden doğal olarakkorkmaktadırlar. Henüz oldukça zayıf ve dar da olsagençliğin öfkesini enselerinde hissetmeleri korkularınıbüyütmüş, paniğe sürüklemiştir.

Açıktır ki, gençlikten duydukları korku onlarınaklına ‘68 kuşağını ve ‘70’lerin kitlesel-devrimciöğrenci hareketlerini düşürmüştür. Bunun için deönlem almak ve daha hareket yolun başındaykenezmek konusunda birbirlerini uyarmakta, ne yapıpedip hareketin üstesinden gelmek istemektedirler.

5. Bu süreçte düzen güçleri hep bir ağızdangençliğin ne istediğinden dem vuruyorlar. Bu soruüzerinden gençlik eylemlerini kriminalize etmeyeçalışıyorlar. Oysa gençliğin yanıtı açıktır: Gençlikgelecek ve özgürlük istiyor! Bu, mevcut durumdamücadelenin temel hedeflerinden birine de açıklıksağlıyor. Düzen güçlerinin gençliğin mücadelesinikriminalize etmek ve ileri-militan gençlik güçlerini

tecrit etmek için yaptığı manevraları boşa çıkarmak vehareketi bugünkü darlığından çıkararak, mevcutimkanları birleşik-kitlesel gençlik hareketini yaratmadoğrultusunda kullanmak için bu taleplerle etkili vekararlı bir çalışma-mücadele bizleri bekliyor.

6. Bu süreç aynı zamanda bunun için önemliolanaklar yaratmıştır. Elbette gençlik hareketicephesinden yaşanan sorunlar geride kalmış değildir.Gençlik hareketi kitle tabanı oldukça dar siyasalöznelerden oluşmaktadır. Ancak ortaya çıkan olanaklarbu durumun aşılabilmesi için önemli fırsatlarsunmaktadır.

Bu olanakların başında üniversitelere, asıl olarakda gençliğin siyasal mücadelesine olan ilginin artmasıgelmektedir. Düzen güçlerinin tüm karşıt çabalarınarağmen siyasal gençlik güçleri uzun süredir hiçolmadığı kadarıyla gençlik ve toplum içerisinde büyükbir etki yaratmışlardır. Öyle ki, gençlik eylemlerineilgisiz ve soğuk bakan kesimlerde bile büyük bir ilgive sempati oluşmuştur.

Ayrıca, bazı örneklerden de görüleceği gibi,gençliğin bağımsız ve mücadelenin kenarında durangüçlerinde de güven ve cesaret yaratmıştır. Gölbaşı veDTCF gibi örnekler, yapılan eylemlere katılım ilegündelik ilişkilerdeki gözlemler bunudoğrulamaktadır.

Eğer doğru bir devrimci politik çizgi ve çalışmayürütülebilirse, bu ilgi ve sempati maddi kazanımlaradönüştürülebilir ve birleşik-kitlesel gençlik hareketininyaratılması yönünde değerlendirilebilir. Bunu yapmakiçin yoğun bir kitle çalışması yürütmek acil birgörevdir!

7. Tüm bu değerlendirme, tespit ve uyarılarıtoparlarsak, şunları belirtebiliriz:

- Düzenin baskı ve terörünü göğüslemek enöncelikli görevdir.

- Düzenin saldırılarını göğüsleyebilmek içingençliğin haklı ve meşru mücadelesini toplumaanlatabilmeliyiz.

- Elbette beraberinde geniş gençlik yığınlarınaanlatabilmeliyiz.

- Bu ölçüde de kitle tabanımızı genişletmeli,mümkün mertebe kitleselleşmeliyiz.

Tüm bunlar için inisiyatifli, enerjik, kararlı vedüzene karşı mücadeleye başarıyla yön verecek doğrubir politik önderlik şarttır.

- Kampanya üzerine değerlendirmeve planlama:

1. Kampanyamız güncel gelişmelerle birlikte çokdaha hayati bir hale gelmiştir. Kampanya yukarıdabelirttiğimiz görevleri bir bütün olarak kesmektedir.

Kampanyamızda “Gelecek ve özgürlük istiyoruz!”şiarını kullanacağız. Bu şiar bugün gençliğin en temeltaleplerini özlü biçimde ifade etmektedir. Gelecekistiyoruz, çünkü gençliğin geleceği çalınmıştır. Eğitimhakkı gaspedilmiştir. Diplomalı işsizlik kaderi haline

CMYK

Gündemdeki sorunlar ve acil görevler üzerine...

Gençlik gelecek v

Gençlik gelecek ve 16 * Kızıl Bayrak *Sayı: 2010/48* 17 Aralık 2010

Page 17: Sİ Kızıl Bayrak 10-48

CMYK

e özgürlük istiyor!

e özgürlük istiyor! Sayı: 2010/48* 17 Aralık 2010 * Kızıl Bayrak * 17

getirilmiştir. Gençlik özgürlük istiyor, çünkü ondanyoksun bırakılmıştır. Üniversitelerde kışla düzenihüküm sürmektedir. Başını kaldıran öğrenci kapınındışına atılmaktadır. Siyasal çalışmanın önünesoruşturmalarla birlikte polis ve ÖGB terörüçıkarılmaktadır. Bunun için gençlik gelecek veözgürlük istiyor.

“Eylem yapan gençlik ne istiyor?” diyenlerebundan daha net bir yanıt olamaz. Kampanyamızınpolitik içeriği bu bakımdan son derece işlevseldir. Bunedenle, mevcut tartışmalar ve gelişmeler ile ilişkisinigüçlü biçimde kurarak kampanya çalışmalarına hızvermeliyiz.

2. Diğer taraftan, sözkonusu ana şiar altındagençliğin temel taleplerini de (parasız eğitim, özerk-demokratik üniversite, soruşturmalar-cezalar geriçekilsin vb.) işlemeliyiz. Bu talepleri bir imzakampanyasına konu edebiliriz. Bunun için somuthazırlıklara başlamalıyız.

3. Süreçle bağlantılı olarak düzenin karaçalmalarını göğüslemek ve gençliğin duyarlılığınıgeliştirmek için acilen yazılı, sözlü ajitasyon vepropaganda araçlarını devreye sokmalıyız. Bu amaçlamerkezi olarak bir özel sayı hazırlanarak kullanımasokulacaktır. Ayrıca daha önce kampanya çerçevesindebelirlenen stiker ve bildirilerin hazırlanması içinhazırlıklar hızlandırılacaktır.

4. Sürecin kampanya ile ilişkisini kurarak en kısasürede üniversitelerde ve şehir merkezlerinde eylem,söyleşi ve paneller düzenlenmelidir. Böylelikle mevcutduyarlılığa bir kanal açmaya çalışmalıyız. Sürecinseyri biraz da bu çerçevede yapılacaklara bağlıdır.

5. Bilindiği üzere kampanyamızda “Demokratiküniversite kurultayları” çok özel bir yer tutuyor.Düzene karşı sözümüzü hem gençliğin hem deemekçilerin katılımıyla kitlesel ve güçlü biçimdeortaya koyacağımız Kurultay süreci aynı zamanda

gençliğin örgütlenmesine dayanak olmalıdırlar. Buamaçla Kurultay Hazırlık Komiteleri’ni/Platformları’nı her düzeyde örgütlemekdurumundayız. Bu demektir ki, üniversitelerdenfakülte ve sınıflara kadar KHK’ların kurulması temelbir görev olarak önümüzdedir.

6. Kurultay süreci öncelikle bu süreci birlikteörgütleyebileceğimiz örgütlü güçler içerisindegündemleştirilmeye çalışılacaktır. Fakat bu türsüreçlerin dağıtıcı olduğunu, yorduğunu ve zamankaybettirdiğini bildiğimiz ölçüde, aynı zamandaburalardan ne çıkacağından bağımsız olarak kendibağımsız çalışmamızı başlatacağız. Bu amaçla dabaşta kampanyanın şiarlarını ve Kurultay düşüncesiniyaymak amacıyla uygun araçlarımızı kullanacağız.

7. Kurultaylar sürecinin finali, Mart-Nisan aylarıiçerisinde yapılacak yerel kurultayların ardından,Haziran’da yapılacak merkezi kurultay olacaktır.

- Füze kalkanı ve emperyalizmekarşı mücadele:

Güçlü ve militan bir anti-emperyalist mücadelegeleneği olan gençlik hareketimiz yazık ki, sermayeiktidarının ülkeyi bölge halklarına karşıemperyalistlerin ve siyonistlerin kalkanı ve saldırıüssü haline getiren “füze kalkanı projesi”ne onayvermesini sessizlikle karşılamıştır. Nedeni ne olursaolsun, ortaya çıkan bu zaafiyet tablosununsorumluluğunu biz de paylaşıyoruz.

Bu zayıflığı aşmak üzere “ABD’ye ve siyonizmekalkan olmayacağız!” şiarı ve “Emperyalistlerleyapılan anlaşmalar iptal edilsin!”, “Savaş örgütüNATO dağıtılsın!”, “Tüm ABD ve NATO üslerikapatılsın!” talepleriyle mücadeleyi yükseltmeliyiz.Bu suç ortaklığını teşhir etmek için üniversitelerdeyaygın bir uyarma ve aydınlatma çalışması

yapmalıyız. Ayrıca eylemli bir duruşu dageliştirmeliyiz. Bu doğrultuda yerel eylemlerin yanısıra kent merkezlerindeki eylemlere de gençliğinkitlesel katılımını sağlamak için çaba göstereceğiz.

- Avrupa’da öğrenci gençlikhareketi üzerine…

1. Avrupa’da kıta ölçeğine yayılan gençlikeylemleri son dönemde aynı topraklarda gelişen sosyalhareketliliğin çok özel bir yönü olarak önplana çıktı.Özellikle İngiltere’deki son eylemler militanlığı,kitleselliği ve iktidar kurumlarını hedefleyen politikgücüyle dikkat çekti. Avrupa’daki genel sosyalhareketlilik sınıf mücadelesinin durumu ve geleceğikonusunda son derece önemli bir gelişme olarak gözeçarpıyor. Büyük bir sosyal öfkenin üzerinden yükselenbu kitle hareketliliği güçlü bir politik eğilim de taşıyor.Ancak devrimci bir siyasal önderlikten yoksun olmasıhalen onun en büyük handikapıdır. Gençlikcephesinden de durum böyledir.

Gençliğin bu kitlesel-militan mücadelesi ‘68hareketiyle karşılaştırılmaktadır. Belirtmek gerekir ki,’68’deki gençlik hareketi, kuşkusuz bugünkühareketlilik tablosundan politik olarak daha ileride,ancak bugünkü hareketin sosyal dinamiği bakımındanise daha gerideydi. Bu olgu bugünün hareketinin enbelirgin özelliğidir. Mevcut politik eğilimleri vegençliğin politikleşme olanakları düşünüldüğündeAvrupa’daki gençlik hareketinin büyük değişimleregebe olduğu rahatlıkla söylenebilir... GençKomünistler Avrupa’daki gençlik hareketine ilgigöstermeye devam edecek, aynı zamanda kitlesel veyaygın örgütlenme biçimleri üzerine gerekli dersleriçıkarmayı görev sayacaktır.

- Yayın üzerine değerlendirme veplanlama

1. Yayının 15. yılı vesilesiyle yapılacak çalışmalariki başlıkta ele alınmıştır. Birincisi yayının misyonu vegüçlendirilmesi çerçevesinde okur toplantılarıdüzenlemek, ikincisi ise yayını geniş gençlikgüçleriyle buluşturacak bir siyasal çalışma yürütmek.Bu hedefler doğrultusunda başlatılacak çalışmalara hızkazandıracak ve deneyimlerimizi paylaşacağız.

2. Yayında bir süredir görülen içerik ve biçimeilişkin zayıflama ve sorunlar üzerine kapsamlıtartışmalar yapılmıştır. Bu tartışmalar içerisinde özelolarak yapılan vurgulardan birisi, yazılar üzerindeemek vermek, özen göstermek konusunda olmuştur.Tüm yerellerin bu konuda gerekli sorumluluğu, özenive çabayı göstermesi son derece önemlidir. Yayınımızatemel yazı katkıları özlü, tok, berrak olmalı, gençliğincoşkusunu-militanlığını ve heyecanını yansıtabilmeli,ve elbette tüm konular marksist dünya görüşütemelinde ele alınıp işlenmelidir.

(…)Genç Komünistler

Page 18: Sİ Kızıl Bayrak 10-48

Buca Belediyesi taşeron işçileri, direnişlerinin 15.gününde CHP Buca İlçe Başkanlığı’nı işgal ederekCHP’nin emek düşmanı yüzünü teşhir ettiler. CHPyönetimi ise işçileri polis zoruyla dışarı attırarakgözaltına aldırdı. İşçilere yönelik saldırılar ilerleyengünlerde de hız kesmedi. Direnişin 20. gününde (14Aralık) polis-zabıta ve ÖGB işbirliğindegerçekleştirilen saldırıda işçilerin eşyalarına elkonuldu.

CHP’nin maskesi indi

Birleşik Metal üyesi Akdeniz Çivi işçilerinin CHPMersin il binasını işgal etmesinin ardından bir CHPişgali de Buca’da yaşandı. Taşeron işçiler direnişin 15.gününde CHP Buca ilçe binasını işgal ettiler. Başındanberi işçinin yanında gibi gözüken CHP yönetimi iseişçileri polis zoruyla dışarı attırarak gözaltına aldırdı.

Direnişçi işçilerden İnan Sezer, Batıgül Tunç veCem Kıran ile Mücadele Birliği çalışanı Özgür BurçCHP yönetimi ile görüşmek istediklerini, yönetimdenbiri gelene kadar içeriden çıkmayacaklarını söyleyerekbina kapısını kapattılar.

CHP yöneticileri ise polise haber vererek işçilerindışarı çıkarılmasını istedi. İşçilerin içerden kapıyıtutması ve girişe izin vermemesi üzerine bir CHPyöneticisi kapıyı kırdı ve ardından polis içeri girerekişçilerin üzerine çullandı.

Binaya giren devrimci basın çalışanları da polistarafından yaka paça dışarı atıldı.

Gözaltına alınanlar sağlık kontrolünün ardındanBuca Merkez Karakolu’na götürüldü. Karakolda ifadevermeyeceklerini açıklayan işçiler savcılıkta ifadevereceklerini söylediler.

Haneye tecavüz ve polise mukavemetle suçlananişçilerden 4’ü karakoldan serbest bırakılırken CemKıran bir süre daha karakolda tutuldu. Kıran daişlemlerin halledilmesinin ardından akşam saatlerindeserbest bırakılarak direniş alanına döndü.

İşçilere polis-zabıta-ÖGB terörü

Direnişin 20. gününde ilerici ve devrimcikurumlarla beraber saat 17.00’de gerçekleştirilen basınaçıklamasının ardından çadır kurulacaktı. Fakat,işçilere ve desteğe gelen kurumlara saat 16.00’dabaşlarında “Zehra” adlı amirleri bulunan belediyezabıtaları alanı terk etmeleri “uyarısı”nda bulundu.

İşçiler ise buranın direniş alanı olduğunukararlılıkla ifade ettiler. Birkaç dakika sonra zabıtalardireniş alanına doğru saldırıya geçti. Saldırı sırasındaişçiler ve aralarında BDSP, Mücadele Birliği, HalkCephesi ve DHF’nin de bulunduğu destekçi güçlerönce kolkola girerek karşı koymaya çalıştı. Sloganlaratan kitlenin direnişine rağmen zabıtalar ve ardındanonlara desteğe gelen özel güvenlikler direnişalanındaki malzemelere ulaşarak araçlara yüklemeyebaşladılar.

Menderes Caddesi’nde çatışmalar

Eşyaların araçlara yüklenmeye başlanmasınınardından caddeye inilerek zabıtaya karşı dişediş birmücadele verildi. Çatışma sırasında Buca’nın en işlekcaddesi olan Menderes Caddesi de uzun süre trafiğe

kapatıldı. Bu çatışma sırasında zabıta ve ÖGB’lersaldırının şiddetini arttırarak tek yakaladıkları kişilerilinç etmeye çalıştılar. Bu zaman zarfında araçlarayüklenen kimi malzemeler de araçlardan alınarak yoladağıtıldı. Uzun süren çatışmanın ardından olay yerindehazır bekleyen çevik kuvvet yola inerek saldırıhazırlığı yapmaya başladı.

Buradan kurtarılan eşyalar ile birlikte işçiler vedestekçi güçler yeniden belediyenin önüne döndüler vedireniş alanını terk etmeyeceklerini haykırdılar. Polisise direniş alanını çevirerek ablukaya aldı. Kolkolagirilerek yeniden olası bir saldırıya karşı hazırlanıldığısırada caddeden gelen zabıtalar malzemelere yenidensaldırdılar. Bunun üzerine bir kez daha caddeyeinilerek zabıta ile çatışmaya girildi. Şiddetli çatışmanınardından saat 17.00 sıralarında direnişçi işçilerin dedahil olduğu 20 kişilik bir grup destekçinin etrafı polistarafından sarıldı. Zabıta ise malzemelerin büyük birkısmını araçlara yükleyerek götürdü ve alandançekildi.

Ablukaya alınan grup kararlılıkla sloganlarınıhaykırmaya başladı. Bu sırada ablukanın dışındatoplanan 100 kişilik bir grup da sloganlarla işçileredesteğini sundu. Avusturya İşçi Marşı, HaklıyızKazanacağız ve Çav Bella marşları söylendi.

Olay yerine ulaşan İHD’liler, ÇHD’li avukatlar veTÜMTİS yöneticileri polis ile görüştükten sonraablukadaki işçi ve destekçi güçlere bilgi verdiler.Polisin gözaltı işlemi yapmayacağını ancak Tatı’nınişçilerden şikayetçi olduğu için işçilerin karakolagitmesini istediklerini belirttiler. İşçiler de durumudeğerlendirdikten sonra direniş alanından karakolakadar sloganlarla gitme ve orada saldırı nedeniyleşikayetçi olma kararı verdiler.

Karakola doğru yürüyüş

Bunun üzerine abluka kaldırıldı ve işçiler vedestekçi güçler, dışardan gelen destekçi güçlerlebirlikte yürüyüşe geçtiler. Özellikle ForbesCaddesi’nden ve Şirinyer Tansaş önünden geçildiğisırada yapılan ajitasyon konuşmaları halkın alkışlarlasunduğu destek ile karşılık buldu. Yürüyüş sırasındaBatıgül Tunç’un kardeşi de baygınlık geçirdi. Darbealdığı anlaşılan destekçi karakola gittikten sonrahastaneye kaldırıldı ve müşaade altına alındı.

Şirinyer Karakolu’na varılmasının ardından eylemsona erdi ve işçiler şikayetçi olmak üzere karakolagirdiler. Yaralı olan bazı destekçiler de şikayetçi olmakiçin girdiler ve topluca sağlık raporu için hastaneyegittiler.

Direniş kararlılığı sürüyor

Karakol ve hastanedeki yasal işlemleri tamamlananişçiler direniş alanına geri döndüler. İşçilerin coşkulusloganlarla karşılanmasının ardından polis ablukasıaltındaki direniş alanına doğru ilerlendi ve hep birliktedireniş çadırı kuruldu. Kolluk güçleri ise çadırakesinlikle izin vermeyecekleri ve müdahale edecekleriyönünde açıklamalarda bulundular.

Kitle ise çadırı savunacağını söyledi. Çevik kuvvetbarikatının önünde halaylar çekilmeye başlandı. Busırada atılan işçiler aralarında bir toplantı alarakdurumu değerlendirdiler. Uzun süren bekleyişin

ardındanişçiler çadır açmama ancak direnişalanında bulunmayı sürdürme kararı aldırlar. Bununüzerine çadır toplandı.

Çadırın toplanmasının ardından polis ablukası daaşamalı olarak kaldırıldı. İlerleyen saatlerde direnişalanına yeni malzemeler getirilerek gece kalmak üzerehazırlıklara başlandı.

Kızıl Bayrak / İzmir

Sınıf hareketi18 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/48* 17 Aralık 2010

Buca’da CHP işgali ve polis-zabıta-ÖGB terörü

Akdeniz Çivi direnişiistifa ettirdi

Mersin’de devam eden Akdeniz Çivi direnişinde,patronun sendika düşmanı tutumu sürüyor. 10Aralık günü Birleşik Metal-İş ile patron arasındayapılacak görüşme patron tarafından iptal edildi.Serhat Dövenci bundan sonra herhangi birgörüşme olmayacağını ifade etti.

İşçilerin CHP Mersin İl binasını işgaliyle emekdüşmanı tutumu iyiden iyiye teşhir olan DövenciCHP’den istifa etmek zorunda kaldı. Sendika üyesi85 işçiyi işten atan Dövenci’nin, “partinin dahafazla zarar görmesini istemiyorum” diyerek istifaettiği ifade edilirken işçilerin direnişi ise sürüyor.İşçiler yeni eylemlere hazırlanıyor.

Aynı zamanda CHP Yenişehir Belediye Meclisiüyesi olan Dövenci daha önce yaptığı açıklamalarlaistifa etmeyeceğini açıklamıştı. CHP Mersin İlBaşkanı Yılmaz Şanlı ile görüşen Dövenci CHP’denistifa ettiğini bildirdi.

Birleşik Metal-İş Mersin Bölge Temsilcisi RasimGündal ise “İşverenin CHP’den istifası bizi çokilgilendirmiyor. Biz mücadelemizde kararlıyız.İşverenin sendikal örgütlülüğe karşı takındığıtutumu kamuoyuna anlatmaya devam edeceğiz.İşçi arkadaşlarımız kararlı. Pazartesi günündenitibaren yeni eylemler yapmaya hazırlanıyoruz”diye konuştu.

Gündal, patronun görüşme kanallarınıkapatmasının sürecin hukuki boyutunuengellemeyeceğini ifade etti. Gündal, 65 işçininaçtığı işe iade davasının 20 Aralık’ta Mersin İşMahkemesi’nde görüleceği bilgisini verdi.

14 Aralık 2010 / Buca

Page 19: Sİ Kızıl Bayrak 10-48

15. gün: CHP işgal edildiTaşeronlaştırmaya ve kölece çalışma koşullarına

karşı mücadele eden Buca Belediyesi taşeron işçileri,direnişlerinin 15. gününde CHP Buca İlçe Başkanlığı’nıişgal ederek CHP’nin emek düşmanı yüzünü teşhirettiler. CHP yönetimi ise işçileri polis zoruyla dışarıattırarak gözaltına aldırdı. Direnişçi işçilerden İnanSezer, Batıgül Tunç ve Cem Kıran ile Mücadele Birliğiçalışanı Özgür Burç CHP yönetimi ile görüşmekistediklerini, yönetimden biri gelene kadar içeridençıkmayacaklarını söyleyerek bina kapısını kapattılar.

CHP yöneticileri ise polise haber vererek işçilerindışarı çıkarılmasını istedi. İşçilerin içerden kapıyıtutması ve girişe izin vermemesi üzerine bir CHPyöneticisi kapıyı kırdı ve ardından polis içeri girerekişçilerin üzerine çullandı. İçeride ise yaşanan arbedeninardından işçiler yakapaça gözaltına alındılar. Direnişçi 3işçi ve Mücadele Birliği çalışanının gözaltınaalınmasına tepki gösteren BDSP çalışanı Burcu Koçluda polis zoruyla gözaltına alındı. Gözaltına alınanişçiler yerlerde sürüklenerek polis aracına götürüldüler.Haneye tecavüz ve polise mukavemetle suçlananişçilerin tamamı serbest bırakıldı.

16. gün: İşçi-gençlik eleleDirenişin 16. günü, işçilerin Dokuz Eylül

Üniversitesi öğrencileri ile dayanışmasına sahne oldu.CHP işgaline ve polis terörüne karşı direniş alanındakitlesel bir eylem gerçekleştirildi.

Öğle saatlerinde direnişçi işçilerden İnan Sezer veBatıgül Tunç öğrencilerin eylemine destek vermeküzere yürüyüşün toplanma yeri olan mezarlığa doğruyola çıktılar. Burada yapılan destek konuşmasınınardından Dokuz Eylül İktisat Fakültesi’ne yüründü.Eylemin ardından işçiler, destekçi güçler ve Genç-Sen’liler ile birlikte yeniden direniş alanına döndüler.

Direniş alanında kitlesel bir basın açıklamasıgerçekleştirildi. Basın metninde bir gün önce yaşananişgal anlatıldı ve basının konuyu çarpıttığı vurgulandı.Bazı çevrelerce direnişin bitirildiği haberinin etrafayayıldığı ifade edilerek “Ama gördüğünüz gibi biz halaburadayız, yetkililer konuya duyarsız kaldıkça buradaolmaya devam edeceğiz” denildi.

200’ü aşkın kişinin katıldığı eyleme aralarındaBDSP, Alınteri, Mücadele Birliği, Halk Cephesi, EHP,Genç-Sen ve TÜMTİS’in bulunduğu kurumlar ile İzmirSendikalar Birliği bileşeni sendikaların yöneticileridestek verdi. Özellikle eylem saatinde panzerler veçevik kuvvet direniş alanının etrafına yığınak yaptı.Belediye ise direniş alanının elektriğini keserek işçilerikaranlıkta bırakmaya çalıştı.

17. gün: Ziyaretler sürdüDireniş 17. güne kar yağışıyla girdi. Soğuk havanın

kırılabilmesi için geceleri yanan direniş ateşi sabahsaatlerinden itibaren harlandı. Sabah saatlerindedirenişçi işçilerden biri UPS direnişine destek eyleminekatıldı.

Gün içinde, çalışan taşeron işçilerden, öğrencilerdendestek ziyaretleri sürdü. Akşam saat 18.30’da SESdireniş alanına ziyaret gerçekleştirdi. SES adına ErgünDemir bir konuşma yaptı. Yapılan konuşmada taşeronsorununa değinilerek taşeronlaşmanın aslında sistemsorunu olduğu dile getirildi. Buca halkından gelenyemek yardımı da kesilmedi. Gün içinde direniş alanınasürekli odun yardımı yapıldı.

18. gün: Direniş alanında dersBuca direnişinin 18. gününde direniş alanında

eğitim semineri gerçekleştirildi. İşçiler, ÇağdaşHukukçular Derneği (ÇHD) üyesi avukatlardan yasalhakları ve hukuksal süreç hakkında bilgi aldılar.

ÇHD bünyesinde faaliyet yürüten Sosyal veEkonomik Haklar Çalışma Grubu (SEHAG) çalışanıavukatlar İmdat Ataş, Erkan Göbekçin, HüseyinKorkmaz ve Aysun Koç direniş alanına geldiler.

İlk olarak söz alan Av. Hüseyin Korkmaz, hukukve yasal mücadele üzerine konuştu. Hukuksal sürecintek başına bir anlamı olmadığını ve çok şeybeklememek gerektiğini belirten Korkmaz aslolanınfiili-meşru mücadele olduğunu vurguladı.

Korkmaz’ın ardından söz alan Av. İmdat Ataş iseişçilerin yaşadığı somutluktan yola çıkarak işe iadedavaları ve yasal haklar üzerinde durdu. Dava açmakiçin gerekli koşullar, süreler gibi teknikbilgilendirmelerde bulundu.

Av. Aysun Koç, şu anki gibi bir durumda işe iadeninçok daha uygun olacağını ve avukat olarak bunuönerdiklerini, ancak kararı buradaki işçilerin vereceğinisöyledi. Akşam saatlerinde ise Emek Gençliği veİstanbul’dan gelen TEKEL işçileri direniş alanına birziyaret gerçekleştirdi.

19. gün: Soğuk hava koşullarıSoğuk hava koşullarına rağmen direniş kararlılıkla

sürdü. Gün içinde Genel-İş 3 ve 5 Nolu şubelerinziyaretleri gerçekleşti. Genel-İş 5 Nolu Şube işyeritemsilcileri Buca Belediye Başkanı Ercan Tatı ileyaptıkları görüşmeyi aktardılar. Görüşmede ErcanTatı’nın işçilerin kendisine küfür ettiklerini ilerisürdüğü öğrenildi.

UPS işçileri ise kendi direniş alanlarındanayrıldıktan sonra saat 18.00 sularında Buca Belediyesiönündeki direniş alanını ziyaret ettiler. Gün içerisindeöğretmenlerden, Buca halkından, taşeron işçilerdenziyaretler sürdü.

20. gün: Polis-zabıta-ÖGB terörüDirenişin 20. gününde zabıtalar ve özel güvenlikler

direniş alanındaki çadırın kaldırılmasını istediler. Bunureddeden işçiler ile ilerici ve devrimci güçler dişediş birmücadele verdiler.Çatışmalar sırasında zabıta ve ÖGB’ler saldırınınşiddetini arttırarak tek yakaladıkları kişileri linç etmeyeçalıştılar. Bu zaman zarfında araçlara yüklenen kimimalzemeler de araçlardan alınarak yola dağıtıldı.Polisin de saldırıya dahil olmasıyla gerginlik daha dabüyüdü. Saldırılar sırasında ‘Kardelen’ isimli birMücadele Birliği çalışanı yaralanarak hastaneyekaldırıldı. Çok sayıda kişi de zabıta ve güvenliktarafından darp edildi.

Kızıl Bayrak / İzmir

Sınıf hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 19Sayı: 2010/48* 17 Aralık 2010

Buca Belediyesi direnişinin güncesi...BES üyeleri ücrette adalet istedi

BES İstanbul Şubeleri 15 Aralık günü İstanbulVergi Dairesi Başkanlığı önünde basın açıklamasıyaparak vergide ve ücrette adalet istedi.

Basın açıklamasını okuyan BES 3 No’lu ŞubeBaşkanı Ahmet Acar, 2011 bütçesinin faiz, rantve silahlanma bütçesi olduğunu söyleyerek, milligelir dağılımındaki adaletsizliği giderecek,işsizliği önleyecek düzenlemelerin bulunmadığınıbelirtti. Maliye Bakanlığı’nın bütçeye gelir eldeetmek için tüm kamu kurum ve kuruluşlarına aiteğitim ve sosyal tesisleri satışa çıkardığı,ormanların altın arama şirketlerine, derelerin iseHES için büyük şirketlere kiralanmak istendiğidile getirildi. Kamu emekçilerinin servislerinindahi ücretli hale getirileceği belirtildi.

Maliye Bakanlığı’nın maliye emekçilerini yoksayan son ek ödeme düzenlemeleri ile ücretadaletsizliğini daha da derinleştirdiğinin ifadeedildiği açıklama, ülkenin dört bir yanından 11Şubat’ta Ankara’ya yürüneceği ve Mart ayındaise ülke genelinde hizmet üretiminden gelengücün kullanılacağı ilan edildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Deva İlaç’ta zam bahanesiKocaeli Uzunçiftlik’te kurulu Deva İlaç

fabrikasında, Sağlık Bakanlığı’nın ilaçfiyatlarındaki yüzde 10 zam uygulamasınıbahane eden Deva İlaç patronu, toplu işsözleşmesi döneminde olan sendikaya, “zamnedeniyle ciddi zarar ettikleri” gerekçesiylebireysel sözleşme dayattı. Bireysel sözleşmedayatmasının örgütsüzleştirme saldırısıanlamına geldiğini belirten 114 işçi üretimdengelen gücünü kullandı.

Petrol-İş Sendikası Deva İlaç’ta geçen yıltoplu sözleşme imzalamıştı. 1 Ocak 2011tarihinden itibaren toplu sözleşme ile gelenücret artışını ödeyemeyeceğini belirten Devaİlaç patronu geçtiğimiz haziran ayında “kısımkapatma” gerekçesiyle Petrol-İş üyesi 8 kadınişçiyi işten atmış ve sendika üyesi işçiler iştenatma saldırısına karşı eylem gerçekleştirmişti.

Grup Suni Deri işçileri direnişteÇorlu4da kurulu Grup Suni Deri işçileri işten

atma saldırısıyla karşılaştı. Deri-İş Sendikası’na üye oldukları için işten

atılan Grup Suni Deri işçileri, fabrika önündedirenişe başladı. Örgütlenme çalışmasını 10 güniçinde tamamlayıp işçilerin tamamına yakınınısendikaya üye yapan Deri-İş, yetki için başvuruyaptı.

Sendikalaşma çalışmasından haberdar olanpatronlar ise işçiler üzerinde istifa etmeleriyönlü baskı kurdu. Bundan sonuç alamayanpatronlar 6 Aralık Pazartesi günü üç, 7 Aralık Salıgünü ise iki işçi olmak üzere toplam 5 işçiyi iştenattı. İşten atılan işçilerin fabrikaya girişleriengellendi.

Sendikalaşma mücadelesi kapı önündekidirenişin yanısıra içeride de kararlılıkla devamediyor. Fabrikada çalışan işçiler, direnişçi işçileredestek olmak için iş yavaşlakma eylemigerçekleştiriyor.

Kızıl Bayrak / Çorlu

Page 20: Sİ Kızıl Bayrak 10-48

Sınıf hareketi20 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/48* 17 Aralık 2010

KESK’ten ‘torba yasa’ya tepkiKESK üyeleri 14 Aralık günü, İstanbul, Adana ve

İzmir’de AKP İl Başkanlıklarına yürüdü. İzmir’deKonak Meydanı’nda biraraya gelen KESK İzmirŞubeler Platformu bileşenleri AKP İl Başkanlığı’nayürüdü.

Basın açıklamasını okuyan KESK İzmir ŞubelerPlatformu Dönem Sözcüsü ve Eğitim Sen 1 Nolu ŞubeBaşkanı Ali Rıza Özer, AKP’nin sermayeye öncelikveren yıkım politikalarını esas aldığını dile getirdi.Özer, iş güvencesini ortadan kaldıran, kamuda esnek,kuralsız ve güvencesiz çalışmayı yaygınlaştıracakdeğişikliklerin yer aldığı ‘torba yasa’ tasarısının AKPhükümetinin bugüne kadar gündeme getirdiği,emekçilere yönelik en kapsamlı ve en tehlikeli saldırıolduğuna dikkat çekti.

KESK Adana Şubeler Platformu’nungerçekleştirdiği eylemde Uğur Mumcu Meydanı’ndanAKP İl Başkanlığı önüne yürüyüş gerçekleştirildi.Burada yapılan açıklamada, yasa tasarısının önemliamaçlarından birinin de kamu emekçilerinin işgüvencesini ellerinden almanın önünü açmak vekamuda esnek çalışmayı yaygınlaştırmak olduğusöylendi.

Kamu emekçileri cephesinden tasarının detaylarınınanlatıldığı açıklamada tasarının yasalaşmaması içinmücadelenin yükseltileceği belirtildi.

İstanbul’da Bakırköy Özgürlük Meydanı’nda biraraya gelen KESK İstanbul Şubeler Platformubileşenleri, AKP Bakırköy İlçe Başkanlığı’na yürüdü.Yolun tek şeridinin trafiğe kapatıldığı yürüyüşte “Torbayasasına hayır..! / İstanbul KESK Şubeler Platformu”pankartı ve KESK flamaları taşındı.

AKP Bakırköy İlçe Başkanlığı önüne gelindiğindeplatform adına basın açıklamasını gerçekleştiren EğitimSen 1 Nolu Şube Başkanı İsmail Demir, AKP’ninmezarda emekliliği dayattığına ve sağlığı ulaşılması zorbir alan haline getirdiğine vurgu yaptı.

Belediye-İş: “Tasarı çekilsin!” İzmir’de 14 Aralık günü eylem gerçekleştiren

Belediye-İş üyesi işçiler, belediye işçilerine tasfiyenindayatılamayacağını belirttiler. İzmir BüyükşehirBelediyesi önünde yapılan eylemde “Taşeronlaştırmaya,güvencesizleştirmeye, sendikasızlaştırmaya,özelleştirmeye, AKP anayasasına hayır / Belediye-İşSendikası İzmir Şubeleri” pankartı açıldı.

İzmir 6 Nolu Şube Başkanı Buket Mertoğlutarafından yapılan basın açıklamasında tasarının normkadro ve ihtiyaç fazlası adı altında binlerce belediye veil özel idare işçisinin keyfi olarak başka kurumlaranaklini sağlamaya yönelik hükümler içerdiğini belirtti.Mertoğlu, tasarının, Meclis’ten çekilmesini istedi.

İşçiler torbaya sığmıyorBelediye-İş Sendikası İstanbul Şubeleri’ne üye

işçiler 15 Aralık günü gerçekleştirdikleri yürüyüş vebasın açıklamasıyla meclisten geçirilmeye çalışılan“Torba yasaya” karşı mücadele kararlılıklarınıhaykırdılar.

Aksaray’da bulunan Belediye-İş Sendikası İstanbulŞubeleri binası önünde biraraya gelen belediye işçileri“Torba yasa: Güvencesizlik-kazanılmış hakların kaybıve sendikasızlaştırmadır-İşçiler torbaya sığmaz!Mücadele edeceğiz / Belediye-İş Sendikası İstanbulŞubeleri” pankartını açarak Çalışma ve Sosyal

Güvenlik Bakanlığı İstanbul Bölge Müdürlüğü önüneyürüdüler.

Basın açıklamasını okuyan Belediye-İş 1 Nolu ŞubeBaşkanı Serdar Cafer Özkul, meclise getirilen ‘torbayasa’ ile kamu borçlarının yeniden yapılandırılması adıaltında, emekçilerin mevcut kazanılmış haklarının datasarıya konulacağını, işçilerin ve kamu emekçileriningüvencesiz çalışmaya ve yaşamaya mahkum edileceğinibelirtti. Özkul, bütçenin yükünü çeken işçilerin veemekçilerin büyük hak kayıplarına uğradıkları gelirvergisi oranlarının düşürülmesi ile ilgili hiçbirmaddenin tasarıda yer almadığını sözlerine ekledi.Özkul, bu yasal düzenlemeyle çalışanların rızasıolmadan atamalarının yapılacağını ve farklı illeregönderilerek çalışanların aile birliğinin de bozulacağınıifade etti.

Ankara’da eylemGenel-İş Sendikası 10 Aralık günü gerçekleştirdiği

eylemle “Torba Yasa” tasarısı ile yaklaşık 50 binbelediye işçisinin tasfiye edileceğini belirtti. Bu yasa ilehükümetin belediyelerde kamu istihdamına sonvereceği ve taşeronlaştırmanın yaygınlaştırılacağısöylendi.

Kızılay-Gima önünde yapılan açıklamaya Genel-İşSendikası Genel Yönetim Kurulu, Ankara 1 ve 2 Noluşubeler ile DİSK’e bağlı sendikalar katıldı.

Basın açıklamasını gerçekleştiren Genel-İşSendikası Genel Başkanı Erol Ekici “torba yasatasarısı” ile işçilerin ve kamu çalışanlarının, çalışmakoşullarını ve özlük haklarını değiştiren birçokdüzenlemenin, sendikalara danışılmadan tepeden inmeyöntemlerle kanun tasarısına eklendiğini söyledi.

Hükümetin 2003 yılında icat ettiği norm kadronunüstündeki tüm işçilerin söz konusu kurumlaragönderileceğini belirten Ekici, “ihtiyaç fazlasıpersonel”in de bu kurumlara gönderilebileceğinisöyledi. Bu şekilde belediyelerden sürülen işçilerinsendikasız, toplu sözleşmesiz çalışmaya mahkumedileceğini ifade ederek TEKEL işçileri gibi 4/Cpozisyonu içine alınarak geçici personel statüsüyleçalışmaya zorlanacaklarını, birkaç yıl sonra daişlerinden edileceklerini vurguladı.

Bu torba yasa tasarısı ile hükümetin belediyeleritümüyle taşeron şirketlere teslim edeceğini söyledi.

Kızıl Bayrak / İzmir – Adana – İstanbul - Ankara

İşçi ve emekçiler “TorbaYasa”ya karşı alanlardaydı

TİSK daha fazla esneklikve işten atmada kolaylık

istiyor!

Geçtiğimiz günlerde yapılan kapitalistlerin üstörgütü Türkiye İşverenler SendikasıKonfederasyonu’nun (TİSK) 24. Genel Kurulu içinhazırlanan “Çalışma Raporu” yayınlandı. “ÇalışmaRaporu” kapitalistlerin hükümetin önünekoydukları çalışma programına ışık tutacaknitelikte. Elbette bu işçi sınıfı için kapsamlısaldırılar anlamına geliyor.

TİSK’in “Çalışma Raporu”nda ifade edilen saldırıplanı içerisinde en çarpıcı olanlardan birisi ücretsizizin uygulamasıyla ilgili. Krizin en yoğun yaşandığıdönemde bu uygulamayı işçi sınıfına karşı etkili birsilah olarak kullanan kapitalistler daha fazlasınıistiyorlar. “Çalışma Raporu”nda bu, şu şekilde ifadeedilmiş: Yıllık ücretli izin kullanımındaki sınırlamalarkaldırılmalı, ücretsiz izin kullandırılmasıkolaylaştırılmalı.

TİSK ayrıca “Özel istihdam büroları aracılığıylageçici istihdam sistemi Türkiye’ye kazandırılmalı”diyerek kölelik sisteminin pekiştirilmesi yönündekikararlılığını dile getiriyor.

Fakat bu kadar da yetmiyor TİSK’e. TİSK ayrıca“sosyal yükümlülükler yeniden düzenlenmeli, hemişçi kesimini tatmin edecek, hem de işverenüzerindeki çok önemli mali yükü hafifletebilecekmakul çözüm yolu belirlenmelidir” diyerek tümyüklerinden kurtulmak istediğini ortaya koyuyor.

TİSK kıdem tazminatı hakkını da gündemdetutmaya devam ediyor. Raporunda bunu “işçiçıkarılması kaçınılmaz olan şirketler için kıdemtazminatları İşsizlik Fonu’ndan ödensin.” diyerekortaya koyuyor.

TİSK’in hükümetten talep ettiği ve işçi-emekçiler üzerindeki sömürü ve soygununkatmerlenmesiyle sonuçlanacak saldırıbaşlıklarından bir kısmı ise şöyle:

* Sanayinin kullandığı elektrik, doğalgaz veakaryakıttaki vergi yükleri azaltılmalıdır. Elektriksatış fiyatını artıran TRT payı kaldırılmalıdır.

* İşgücünün becerilerinin arttırılması içinişletmelere Avrupa’dakilere benzer teşviksağlanmalı.

* SSK primlerini düzenli ödeyen işverenlerteşvik edilmeli, işsizleri işe alan işletmeler için, işsizkişinin fondan alabileceği işsizlik ödemeleri, 3 yılakadar işsizlerin sosyal güvenlik primlerine katkıolarak verilmelidir.

Sendika ağaları TİSK’in yanında

TİSK’in bu ve benzeri saldırı başlıklarınıgündemleştirdiği genel kurulunu izleyenlerarasında Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu veHak-İş Genel Başkanı Salim Uslu da vardı. ÇalışmaBakanı Ömer Dinçer ve TİSK Başkanı TuğrulKutadgobilik’le gülücükler veren bu hainler,“uşaklığa devam” mesajı verdi.

Zira Kutadgobilik genel kurul konuşmasında“sosyal taraflar krize rağmen çalışma barışınıkoruyarak, toplu iş sözleşmelerini süreleri içindeyenileyerek çok başarılı bir sınav vermiştir. Türk işçive işvereninin engin sağduyusu müspet sonuçvermiştir. Sosyal taraflar arasındaki diyalog vemevcut istikrar, gelecekteki büyüme ve istihdamimkanları bakımından da temel güvencelerden biriolmaya devam etmelidir” derken bu gerçeğin altınıçizmiştir.

Genel Kurula DİSK Genel Başkanı SüleymanÇelebi de katılarak bu tablonun bir parçası oldu.

15 Aralık 2010 / Istanbul

Page 21: Sİ Kızıl Bayrak 10-48

Sınıf hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 21Sayı: 2010/48* 17 Aralık 2010

Mühendislik, Mimarlık ve Planlamada ToplumcuEksen’in “İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği” dosya konulu5. sayısı çıktı!

Toplumcu Eksen’in bu sayısındaki dosya konusu‘İşçi sağlığı ve iş güvenliği”. Türkiye’de ve dünyadameslek hastalıkları, iş kazaları ve teknik elemanlarınkonumu, çalışma yaşamında kadın sağlığı ve yasaldüzenlemeler gibi başlıklar dosya konusukapsamında yer alıyor.

Bunlarla beraber BETESAN direnişçisi ZeynelKızılaslan röportajını, Gaye Yılmaz’ın “Suyunmetalaşması” kitabının tanıtımını ve güncel konularadair hazırlanan makaleleri de yayında bulabilirsiniz.

Toplumcu Eksen 1 yaşında!

Yola çıktığı günden bu yana, teknik elemanlariçerisinde işçi sınıfının sesini yükseltme iddiasıtaşıyan Toplumcu Eksen, 1. yılını doldururken busayıda bir değerlendirme yazısı da mevcut.

Toplumcu Eksen’in “merhaba” yazısınıyayınlıyoruz:

Merhaba, (Toplumcu Eksen, Yıl:2, Sayı:5)Coğrafyanın bir ucundan başladık yürümeye.

İzlemeye değil en kuytusuna kadar görmeye. Çin’eyol olalım dedik önce. 23 yaşındaydık ve inşaatişçisiydik. Bir anda büyük bir acıyla irkilipbedenimize saplanan demir çubuklarıanlamlandırmaya çalıştık. Biraz önce inşaatın 1.katındaydık, şimdi ise bir hastanenin ameliyatmasasında. Kanı gördük. Ve teri. Endişeyi, öfkeyi...

Hızlandırıp bakışlarımızı Rusya’yauzandık alelacele. Yine bir şantiyealanındaydık. Adımız neAloysha idi, ne de Milena.Küçük bir valiz ve üzerindeFikret yazan mavi bir kimlikledüşmüştük ekmeğin derdine.Düştüğümüz yolun ölüme giden yololacağından bihaber bir hevesle.Nasıl da gençtik. Ve nasıl dakorunmasızdık. Dayanamadık...

Sonra diktik gözlerimizi Anadolu’ya.Dilimizi çevirdik Kürtçe’ye. “Roj baş”diyerek başladık uzun bir güne, haftaya veaya. Çocuktuk. 12 yaşındaydık. Zorduçadırda yaşamak ve sineklerle baş etmek.Güzeldi umarsızca koşup oynamak. Kötüydüboz bulanık sulardan içmek. Hiçbir şey kader

değildi. Kader en sevdiğim arkadaşımın ismiydi vehayat mevsimlik bir tarım işçisinin çocuğu olaraksıtmadan ölebilecek kadar sahiciydi.

“Durmayalım” dedik. Pamuk tarlalarındangeçtik. İki büklüm olmuş kadınlardık. Yıpranmıştık.Hayalsiz ve çalışkandık. Sonra doluşup bir aracıniçine onlarca takla atıp, sonsuza savrulduk.Gözlerimiz durmak bilmedi ne var ki. Kömürhavzalarına, tersaneler cehennemine, temiz ve pakofislere, kot kumlama atölyelerine, fabrikalara sızdı.Brezilya’nın Serra Pelada altın madeninde birSalgado fotoğrafıyla çamura bulandı.

Sonuç olarak, her mekânın dili aynıfarkındasızlığa takıldı. İşçi sağlığı ve güvenliği hakgetire. İçimizde adını bile bilmediğimiz literatüreyeni girecek meslek hastalıkları dolanıyor.

Bu yüzden (yine) işte, güvencesiz ve farkındasızbir geleceğin kalbine bir bayrak da biz dikelim diye,yeni yıla yeni umutlarla girmek niyetiyle, bu sayımızı“İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği” başlığına ayırdık.“Daha fazla geç kalmamalıyız” dedik ve sonrasınataşınacak mücadelenin dilini hep birlikte kuralımistedik.

Dosya konumuz dışında örgütümüz TMMOB’ninGenel Kurulu’na, Gaye Yılmaz’ın “SuyunMetalaşması” isimli kitabına, şanlı Ekim Devrimi’nevb. daha birçok konuya dair yazılara yer verdik.

Sonuçta yine capcanlı geldik.5. sayımızla bir kez daha merhaba!

İstanbul Tabip Odası Asistan Hekim Komisyonu 12 Aralık günü gerçekleştirdiği basın açıklaması ile nöbetertesi izin haklarının gasbedilmesini protesto etti.

İstanbul Tıp Fakültesi 14 Mart Amfisi önünde yapılan açıklamada, asistan hekimlerin hem eğitim almayahem de sağlık hizmeti sunmaya çalıştığı belirtildi. Acil sağlık hizmetlerinin de asistan hekimler tarafındanverildiğinin söylendiği açıklamada nöbetler sonrasında asistanlara herhangi bir dinlenme süresinin verilmediğiifade edildi. Açıklamada, bu çalışma süresinin hem hizmeti veren hem de hizmetten faydalanan hastalar içinsorunlar yarattığına dikkat çekildi. Yoğun ve uzun mesai saatlerinin hekimlerin tıbbi hatalar yapmasınıkolaşlaştırdığı dile getirildi.

Açıklamada sağlık çalışanlarına yönelik şiddet olaylarının da arttığı vurgulanarak, sağlık ortamında yaşananher türlü aksaklık, yoğunluk ve yorgunluğun sonuçlarından hekimlerin sorumlu tutulduğu söylendi. Açıklamadaayrıca asistan hekimler çözüm önerilerini sıraladı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Toplumcu Eksen’in yenisayısı çıktı!

Mühendislere tasfiye, gıdayakeyfiyet

5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıdave Yem Kanunu tüm maddeleriyle yürürlüğe girdi. Bukanunla beraber sorumlu gıda yöneticisi olarakistihdam edilen 7-8 bin ziraat mühendisinin 5 bineyakını işsiz kalacak, kimya ve gıda mühendisleri için debenzer bir tablo oluşacak.

İşyerlerinin üretim kapasitesine göre zorunlu ziraat,gıda ve kimya mühendisi bulundurma hükmü,yasalaşan kanunla beraber ortadan kalkıyor. Kanun biryandan 20 bin civarındaki işletmede üretilen gıdanıngüvenilirliğinin nasıl sağlanacağına dair soru işaretleriyaratırken, diğer yandan da binlerce mühendisintasfiye edilmesine yol açacak.

Gıda Mühendisleri Odası, Kimya MühendisleriOdası ve Ziraat Mühendisleri Odası Başkanları konuylailgili yaptıkları açıklamada bu kanunun yasalaşmasıylaüretimin, işletmelerin keyfiyetine bırakılacağına dikkatçektiler. Sektörde gıda konusunda eğitim almışkişilerin dışlandığına ve sonuçta halk sağlığının yerineticaret rantının tercih edildiğine vurgu yaptılar.

Güvencesizlik korkusu arttıSES, “Sağlıkta Dönüşüm Programı” adı altında

uygulamaya konan “reformlar”ın sağlık çalışanlarınaetkilerini bir araştırmayla ortaya koydu.

Türkiye ölçeğinde 2562 kişiyle yapılan araştırmada,katılımcıların %75’i Sağlık Bakanlığı’na bağlıkurumlarda çalışanlardan, %23’ü ise üniversitedeistihdam edilen sağlık emekçilerinden oluştu. Mayıs-Ağustos 2010 tarihlerinde yapılan araştırmada ağırlıklıolarak kadınlar (yüzde 65,1) yer aldı.

Araştırma kapsamında yöneltilen sorulara verilenyanıtlarda, iş güvencesini kaybetme korkusu, çalışmakoşullarının ağırlaşması ve ücretle ilgili sorunlar öneçıktı.

Araştırmaya göre; çalışanların %42,2’si haftada 40–44 saat çalıştıklarını ifade ederken, %41,5’i 45–49 saat,%4,9’u 39 saatten az, %5,1’i ise 50 saatten fazlaçalıştıklarını belirtti. Katılımcıların %41’i fazla mesaiyekaldıklarını belirtirken, %31’i fazla mesai karşılığı paraalmadıklarını ifade etti. Katılımcıların %60’ı ise yıllıkizinlerinin 30 günden fazla olduğunu söylerken yıllıkizni 20–29 gün olanların oranı %31, 19 gün ve daha azizin kullandığını söyleyenlerin oranı ise %5,2 olaraktespit edildi. Araştırmanın bir diğer önemli noktası iseçalışanların 1/3’ünün aylık gelirinin 1500–1999 TLarasında olduğu sonucuydu.

Araştırmaya katılan sağlık emekçilerine yöneltilensorular da sağlık emekçilerinin çalışma, yaşamkoşullarının daha da kötüleştiğini bir kez dahagösterdi. Emekçilere yöneltilen, “Ülke koşullarıdüşünüldüğünde, çalışma koşullarım mükemmeldir”,“Çalışma koşullarım giderek daha iyi hale getiriliyor”,“Artık, daha esnek çalışabileceğimi düşünüyorum ”,“Çalışma koşullarım, 5 yılda çok değişmedi ” gibisorulara verilen yanıtlar ağırlıklı olarak “katılmıyorum”oldu. Soruları yanıtlayan çalışanların ezici bir çoğunluğunun(yüzde 80’den fazlası) “Sağlıkta dönüşümün, gelecekteçalışma koşullarımı daha da olumsuz etkileyeceğinidüşünüyorum” cümlesine katılması ise en dikkat çekicinoktalardan biri oldu.

İşini kaybetme konkusu

“Bu ekonomik koşullarda, işimi değiştirerek işgüvencemi riske etmek istemiyorum”, “Kolayca başkabir iş bulabileceğimi sanmıyorum” gibi cümlelereverilen ‘katılıyorum-kesinlikle katılıyorum’ türündenyanıtlar ise emekçilerin çalışma koşullarının gün begün kötüleşmesinin yanısıra iş güvencesini kaybetmekorkusuna da işaret etti.

Asistan hekimlerden protesto

Page 22: Sİ Kızıl Bayrak 10-48

“Haklarımızı İstiyoruz!” şiarıyla örgütlenenEmekli-Sen mitingi 11 Aralık Cumartesi günüAnkara’da gerçekleştirildi. Çeşitli illerdenAnkara’ya gelen Emekli-Sen üyeleri, soğuk havakoşullarına rağmen taleplerini coşkulu bir biçimdedile getirdiler. Emekliler, İnsan Hakları Haftası’ndasendika haklarının gasbedilemeyeceğini söylediler.

Kolej Meydanı’nda buluşan Emekli-Sen üyeleri,Ziya Gökalp Caddesi’ni tek taraflı olarak trafiğekapatarak yürüyüşe başladılar. En önde “Emekli-Sen” pankartı açılırken, hemen ardından “İnsanHakları Günü’nde Haklarımızı İstiyoruz \ EmekliSen” pankartı yer aldı. Ardından sırasıyla AnkaraÇankaya, Mamak, Keçiören Şubeleri, İstanbulAksaray Şube, Çorum, Bursa, Eskişehir, Hatay,İskenderun, Samsun’dan gelen emekliler pankartlarınıaçtılar. Eyleme katılan Genç Sen’lilerle birlikte“Gençler burada emekçinin yanında!” sloganı coşkuylaatıldı.

Sakarya Meydanı’na gelindiğinde ilk önce DİSKAnkara Bölge Temsilcisi Kani Beko kısa birkonuşmayla kitleyi selamladı.

Beko’nun ardında basın metnini okumak üzereEmekli-Sen Genel Başkanı Veli Beysülen söz aldı.Açıklamada, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nininsanlığın yüzyıllardır verdiği mücadele ile kazanıldığı,Türkiye’nin de 61 yıl önce bu bildirgeye imza attığını,ancak insan haklarının kullanılmasının önünde bizzatdevlet eliyle konmuş birçok engelin olduğu vurgulandı.

Üniversite öğrencilerinin kolluk tarafından azgıncadövüldüğünü, hamile bir kadının bu darbelerleçocuğunu kaybettiğini hatırlatan Beysülen, asılyapılmak istenenin eğitimin özelleştirilmesi olduğunudile getirdi.

Ülkenin en önemli sorunu olan Kürt sorununa dadeğinilen açıklamada, sahte demokratikleşmeyasalarıyla halkların oyalandığına dikkat çekilerek,ülke halklarının barış içinde yaşama iradelerininzayıflatılmaya çalışıldığına vurgu yapıldı. Sorununçözümü için iktidarı-muhalefetiyle demokrasinin tümkurumları ile yerleşmesi için gerekli adımların atılmasıçağrısı yapıldı. Kitle bu konuşmanın ardından “Yaşasınhalkların kardeşliği!” sloganını gür bir şekilde haykırdı.

Açıklamanın devamında yıllarca çalışarak ülkeyehizmet eden 9,5 milyon emekçinin bugün açlıksınırının altında alınan aylıkla yaşam savaşı verdiğivurgulandı. Bugüne kadar iktidara gelen tümhükümetlerin sermayeye para aktarmak noktasındasıkıntı çekmediği, sıra emekçilere geldiğinde “kaynakyok” denilerek emekçilerin kandırılmaya çalışıldığıbelirtildi. “Ulusal İstihdam Paket”i adı altında

sermayeye yeni kaynaklar yaratıldığına değinildi.

Sendikal haklarımız gasbedilemez

12 Eylül 2010’da yapılan halk oylamasındaanayasada yapılan “Kamu çalışanları sendikalarınınyapacakları toplu sözleşme hükümlerinin emeklilereyansıtılması konusu kanunla düzenlenir” şeklindekiifadenin muğlak bırakıldığı ifade edilerek, iktidarınemeklilerle aynı masaya oturmaktan, emeklilerinörgütlenmesinden korktuğuna dikkat çekildi. Sendikakurma hakkının ellerinden alınamayacağı vurgulandı.

Ayrıca açıklamada emeklilik yaşının 65’eçıkarılmasıyla mezarda emeklilik yasasına tepki dilegetirildiler. Sağlıkta özelleştirmeden, alınan katkıpaylarına, maaş bordroları verilmediği için neye nekadar para kesildiğinin bilinmediğine vurgu yapıldı.KEY ödemelerinde yaşanan sıkıntılardan, insancayaşanacak ücret alamadıklarına dek pek çok sorunadikkat çekildi.

Ayrıca “Füze Savunma Kalkanı”nın bu topraklardakurulması protesto edilerek, füze kalkanına harcanacak8 milyar doların emekçilere ayrılması gerektiğivurgulandı.

Açıklama, taleplerin sıralanması ve “Kurtuluş yoktek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz!” sloganınıngüçlü bir şekilde atılmasıyla sona erdi..

Açıklamanın ardından kitle hep bir ağızdan ‘EgeDenizi Kararınca’ marşını coşkulu bir şekilde söyledi.Olumsuz hava koşullarından kaynaklı Adapazarı veİzmir Emekli-Sen miting alanına yetişemedi.

Kızıl Bayrak \ Ankara

Sınıf hareketi22 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/48* 17 Aralık 2010

UPS direnişi kar-kış demiyorİzmir’de geleneksel hale gelen cumartesi

eylemlerinden biri de 11 Aralık günügerçekleştirildi. UPS aktarma merkezi önündegerçekleştirilen eylem müzik dinletisi ve halaylarlabaşladı.

Eylemde konuşan TÜMTİS İzmir Şube BaşkanıŞükrü Günseli UPS yetkililerine seslendi.“Baskılarınız, engellemeleriniz, bizleri bu onurluyürüyüşünü engellemeye yetmedi, yetmeyecektir.Kar-kış demeden mücadelemiz sürecek” diyerekUPS yetkililerine seslenen Günseli, somut bir adımatılmadığını söyledi. UPS yetkililerinin hala“talepleriniz nedir” diye sormalarını eleştirenGünseli, atılan 163 işçinin koşulsuz geri alınması,sendikaya yönelik baskı ve engellemelerin sonaermesi ve TİS’in bir an önce imzalanması talepleriniyeniden dile getirdi.

TÜMTİS’in uluslararası üst örgütü ITF ve ETF’ninaldığı eylem kararlarını hayat geçireceklerinisöyleyen Günseli, yeni bir mücadele sürecibaşlatacaklarını ifade ederek tüm kurumlarıdesteğe çağırdı.Buca Belediyesi’nden işten atılan taşeron işçileradına yapılan konuşmada ise UPS direnişiselamlandı. Belediye işçisi konuşmasını şu sözlerlenoktaladı: “Bizler de sizin yaşadıklarınızı yaşıyoruz,somut adım atılmasını bekliyoruz. Ne kadarbekleyeceğimizi bilmiyoruz. Ama beklemeye savaşıkazanana kadar devam edeceğiz”

İşçi Hakları Derneği ve Grup Evin direnişiselamlayan ve desteklerinin süreceğini belirtenbirer konuşma yaptılar. Eylem müzik dinletisieşliğinde çekiyen halaylarla sona erdi.

Kızıl Bayrak / İzmir

İşçi kardeşlerim, birlik olalım!Ankara UPS’de işçiyim. Çalışma koşullarındaki

zorluklar ve uygulanan baskılar devam ediyor.Küfürlü hitaplarla ve zorlamalarla işçileriaşağılayarak daha hızlı çalışmamız için üstümüzdebaskı kuruyorlar. Bu tarz baskılar yüzündendikkatimiz dağılıyor. Kolileri daha hızlı almayaçalışırken birçok işçi bantların arasına elinisıkıştırıyor. Bunun gibi birçok iş kazası oluyor.

Son zamanlarda işçilerin öfkesini dindirmek içinsaati belli olmayan çay molaları vermeyebaşladılar. Yemeği şirketin vermesi gerekirkenişçilere getirtiyorlar. Ocak ayında belirlenen asgariücret ile ilgili işçilere hiçbir şey söylenmiyor.

İşçi kardeşlerim, birlik olalım. Gücümüzü onlaragösterelim. Bu yaşam koşullarından ancak böylekurtulabiliriz.

Ankara UPS’den bir işçi

Emekliler mücadele kararlılıklarını

dile getirdiler...

Eskişehir Emekli-Sen: Haklarımızı almak için daha

güçlü bir şekilde mücadele edeceğiz ve halkın iktidarını

kuracağız. İnsanların üzerindeki yılgınlığı ve

umutsuzluğu kaldıracağız. AKP hükümeti sesini çıkaran

herkese müdahale ediyor. Biz bugün tepkimizi

göstermek için bir araya geldik ve bundan sonra daha

da çoğalmalıyız.

Hatay Emekli-Sen: Emeklilere sendika hakkı

verilmiyor. Sendika hakkımızı istiyoruz. Bugün

limanlar, karayolları satılıyor. Emekçilere bütçe

ayrılmıyor. Geçim sıkıntısı yaşıyoruz. Bunun için buraya

geldik, tepkimizi göstermeye devam edeceğiz.

Bursa Emekli-Sen: Bundan sonra da mücadeleye

devam edeceğiz. Bugün sesini çıkaran herkese

müdahale ediliyor. Ama sesimizi kısamayacaklar ve

mücadelemiz sürecek. Şimdiye kadar gelen tüm

hükümetler haklarımızı gasbettiler. Sağlık özelleştirildi,

eğitim özelleştirildi. Umudumuz mücadele etmekte.

Emekliler Ankara’da buluştu!

Page 23: Sİ Kızıl Bayrak 10-48

İstanbul 13 Aralık günü Yoğurtçu Parkı Köprüsü’nde bira raya

gelen DLB’liler Kadıköy Kenan Evren Anadolu Lisesi’neyürüdüler. Yolun tek şeridinin trafiğe kapatıldığı yürüyüşsırasında üzerinde Erdal Eren ve Alaattin Karadağ’ınsiluetlerinin olduğu “13 Aralık 1980... Erdal Eren faşistcunta tarafından idam edildi - Erdal Erenler’den AlaattinKaradağlar’a devrim bayrağı ellerimizde / DLB” pankartıaçıldı.

Kenan Evren Anadolu Lisesi önüne gelindiğinde DLBadına basın açıklaması okundu. “Bugün bizlerliselerimizde farklı bir geleceğin düşünü gerçek kılmakiçin yola çıktık. Başka bir dünya yaratmak iddiasınıtaşıyoruz. Baskı, sömürü ve korku üzerine kurulmuş budüzene karşı eşitliğin, özgürlüğün hâkimiyeti için,sosyalizm için mücadele yürütüyoruz. Düzeni ayaktatutmak için kullanılan şiddete karşı ‘zoru zor bozar’diyerek devrimci mücadeleyi esas alıyoruz.” sözleriylebaşlayan açıklamada, mücadele tarihinden öğrenerekdevrime yüründüğü dile getirildi.

Liseli genç bir devrimci olan Erdal Eren’in faşist cuntatarafından yaşı büyütülerek idam edildiğinin hatırlatıldığıaçıklamada, bu idamın toplumsal muhalefete gözdağıvermek için gerçekleştirildiği vurgulandı. AçıklamadaErdal Eren’den önce de bedel ödendiği ve ondan sonra daödenmeye devam edildiği ifade edildi. Komünist bir işçiolan Alaattin Karadağ’ın polis tarafından infaz edildiğinedeğinilen açıklamada, “İşte mahkeme kararlarıyla idamsehpalarında, kolluk güçleriyle sokak ortasındaöldürülmüş iki devrimci. Katilleri devlettir! Ve bizlerDevrimci Liseliler Birliği olarak bir kez dahahaykırıyoruz! Bu bayrağı kapitalizmin burçlarına dikenekadar taşımaya devam edeceğiz! Bedeller ödedik bedelödeteceğiz!” denildi.

Erdal Eren’i katleden düzenin bekçilerinin şimdiyaptıkları hizmetin karşılığında sefa içinde yaşadıklarısöylendi. Basın açıklamasının sonunda mücadele çağrısıyapılırken, “Geleceğimizi ve özgürlüğümüzü çalanlarakarşı Erdallar’ın mücadele ruhuyla yürüyoruz” denildi.

Ankara’da mezar anmasıAnkara BDSP tarafından 13 Aralık günü Erdal Eren’in

Karşıyaka Mezarlığı’ndaki mezarı başında bir anmaetkinliği gerçekleştirildi.

Karşıyaka Mezarlığı’nın 2. kapısı önünde bir arayagelen BDSP’liler “Erdal Eren ölümsüzdür- sosyalizmkazanacak / BDSP” pankartı açarak Erdal Eren’inmezarına yürüdüler.

Erdal Eren’in mezarı başına gelindiğinde ise ilk olarakErdal Eren şahsında tüm devrim şehitleri adına saygıduruşu gerçekleştirildi. Saygı duruşunun bitiminde gür birşekilde “Katil devlet hesap verecek!” sloganı atıldı.

Erdal Eren’in hayatının anlatıldığı anmada şiir dinletiside gerçekleştirildi. Etkinlik, Erdal Eren’e yazılmış olan“Büyü” adlı ezginin söylenmesiyle devam etti. Son olarakise Erdal Eren’in devrimci kimliği üzerine bir konuşmayapıldı. Erdal Eren’in insanca bir yaşam ve sosyalizmmücadelesi için nasıl tereddütsüzce ölümü göğüslediğivurgulandı. Anma programı bittiğinde mezarlık çıkışınakadar sloganlarla yüründü.

Ankara’da anma12 Aralık Pazar günü Birleşik Metal İşçileri Sendikası

Anadolu Şube binasında Ekim Gençliği ve Devrimci

Liseliler Birliği tarafından düzenlenen etkinlik, ErdalEren üzerine yapılan konuşmayla başladı.

Anma etkinliği, Erdal Eren ve Alaattin Karadağşahsında devrim ve sosyalizm mücadelesinde şehit düşentüm devrimciler için saygı duruşu ile devam etti. Saygıduruşunun ardından söz alan bir DLB’li, Erdal Eren’inhayatını anlattı. Erdallar’ın devrettiği bayrağın bugün detaşınmaya devam ettiğini belirtti.

Sincan’dan Liselilerin Sesi okurlarının sunduğu şiirdinletisi ile ilerleyen etkinlik programı, Ekim Gençliğitemsilcisinin, “devrimci kimlik” üzerine yaptığı konuşmaile devam etti. Konuşmada, Ekim Gençliği ve DLBsaflarında mücadele çağrısı yapıldı. Serbest kürsübölümünde söz alan meslek liseli bir genç ise yaşadığıstaj sömürüsüne ve eğitimdeki eşitsizliğe değindi. Ayrıcaüniversitelerin artık bir gelecek sunmadığını, sözdeözgürlük alanı olan üniversitelerde polislerin varlığınadikkat çekti. Örgütlü mücadele vurgusu yapan liselininkonuştuğu bu bölümde canlı tartışmalar ve coşkulukonuşmalar yapıldı.

Etkinliğin ikinci bölümünde; Mamak İşçi Kültür EviMüzik Topluluğu bir müzik dinletisi sundu. ArdındanDLB ve Ekim Gençliği’nin hazırlamış olduğu sinevizyongösterimi yapıldı. Anmaya 35 kişi katıldı.

GOP’ta anmaGOP DLB 11 Aralık günü gerçekleştirdiği etkinlikle

Erdal Eren’i andı. Anma, açılış konuşması ile başladı.Erdal Eren ve Alaattin Karadağ şahsında devrimci kimlikve mücadeleye vurgu yapıldı. Erdal Eren’in ve AlaattinKaradağ’ın örgütlü devrimciler oldukları için sistemtarafından hedef seçildikleri vurgulandı. Erdallar’danAlaattinler’den devralınan devrim bayrağını dahayükseklerde tutmak gerektiği söylenerek açılış konuşmasısona erdi.

Açılış konuşmasının ardından DLB’nin hazırladığısinevizyon gösterimi yapıldı. Sinevizyonun ardındanyapılan sohbetle etkinlik son erdi.

Sincan ve Çorlu’da DLB faaliyeti…Ankara Sincan’da DLB’liler Etimesgut, Elvankent ve

Sincan’ın çeşitli bölgelerine afiş, pul ve yazılama ileliselilere seslendiler. Liselilerin Sesi dergisi de kampanyaçerçevesinde etkin biçimde kullanıldı.

Tekirdağ Çorlu’da DLB Girişimi, DLB’nin merkeziolarak çıkardığı pulları meslek liselerinin ve düz liselerinçevrelerinde, öğrencilerin yoğun olarak kullandığıduraklarda ve geçiş güzergahlarında kullandı. Faaliyetsırasında birçok liseliyle sohbet etme ve tanışma imkanı

Genlik hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2010/48* 17 Aralık 2010

DEÜ’de ulusalcı TGB çetesi ile çatışma

Dokuz Eylül Üniversitesi İktisatKampüsü’nde 8 Aralık günü TGB’nin masaaçması üzerine devrimci ve demokrat öğrencilerajitasyon konuşmaları ile ulusalcı çeteyi teşhirettiler. TGB’nin sahte sol söylemine vurguyaparak karşı devrimci kimliğini anlattılar.TGB’nin bu çerçevedeki icraatlarının dasıralandığı konuşmalar devam ederken ulusalcıçete masasını toplayarak alandan ayrıldı.Öğrenciler sloganlar ve ajitasyonkonuşmalarıyla kafeleri dolaşarak yaşanansüreci anlatmayı sürdürdüler.

9 Aralık Perşembe günü ise, sabahsaatlerinde bir grup TGB’li ellerinde sopalarlaİktisat Fakültesi’ne geldi. Bunun üzerine biraraya gelen devrimci ve demokrat öğrenciler,sloganlarla araya set çeken ÖGB’lereyüklendiler. ÖGB barikatının aşılıp TGB’lileremüdahale edilmesiyle beraber çevik kuvvetalana girdi ve devrimci-demokrat öğrenciler birsüre çevik kuvvet polisleriyle çatıştı. Öğrencilerokulun dışına sürülünce okul kapılarını çevikkuvvetin üzerine kapattı. Polis gaz bombasıkullanarak öğrencileri dağıttı.

İP/TGB çetesine yanıt!

İP/TGB provokasyonuna, devrimci demokratve yurtsever öğrenciler tarafından 10 Aralıkgünü gerçekleştirilen eylemle yanıt verildi.

Mezarlık durağında buluşan ilerici vedevrimci gençlik güçleri, Dokuz EylülÜniversitesi İktisat Fakültesi’ne doğrusloganlarla yürüyüşe geçtiler. “Dolmabahçe’denBuca’ya işte demokrasi örneği” pankartıeşliğinde yürüyüşe geçen öğrenciler, İktisatFakültesi önüne geldiler.

Kapının kapalı olmasıyla beraber öğrencilersloganlarla bekleyişe geçtiler. Kapınınaçılmasının ardından ÖGB’leri ve rektörlüğüteşhir eden öğrenciler sloganlar eşliğindeoturma eylemi gerçekleştirdiler. Yaklaşık 20dakikanın ardından fakülte içerisinden kapıyadoğru sloganlarla beraber yurtsever öğrencilergeldi. Kapıda buluşan kitle sloganlarla vealkışlarla içeriye girdi ve hazırlık binası önündebasın açıklaması gerçekleştirdi.

Eyleme destek veren direnişçi İnan Sezer’ekonuşması için söz verildi.

İşçilerle öğrencilerin mücadelelerinin ortakolduğunu ve birlikte mücadele edilmesigerektiğini vurgulayan Sezer, direnişlerinianlatarak öğrencileri akşam saatlerindegerçekleştirilecek olan basın açıklamasınaçağırdı. “Taşeron işçisi yalnız değildir!”, “Yaşasınöğrenci işçi dayanışması!” sloganlarınınardından eylem mücadele çağrısıyla sona erdi.

Eyleme, Buca Belediyesi önünde direnişteolan Batıgül Tunç da destek verdi.

Kızıl Bayrak / İzmir

Erdal Eren eylem ve etkinliklerle anıldı

“Erdallar’dan Alaattinler’e devrim bayrağı ellerimizde!”

Page 24: Sİ Kızıl Bayrak 10-48

Devlet terörü24 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/48* 17 Aralık 2010

19-22 Aralık 2000... Bu tarih aslaunutulmayacaktır. Bundan tam 10 yıl önce büyük birvahşet yaşandı bu topraklarda. Katliam emri verenlerinadına “hayata dönüş” dedikleri opresyonun hedefinde20 zindanda direnen devrimci tutsaklar vardı. Butarihin unutulmayacak olmasının nedeni sadecesergilenen vahşet değildir. Bu tarih, zulmün karşısındasergilenen unutulmaz bir direnişin adıdır.

Bu tarih temellerinde komünistlerin ve ezilenhalkların kanı olan bir devlet gerçeğine götürmektedir.Tehcirler, sürgünler, kıyımlar, bastırılan Kürt isyanları,taş üstünde taş bırakılmayan Dersim... Sermaye devletitarafından gururla bakılan bu Türkiye tablosundakullanılan tek renk insan kanıdır. 19-22 Aralık zindankatliamı da bu tablonun bir parçasıdır.

Emeğin sömürüsü üzerine kurulu olan bu rejimdehapishaneler düzenin aynası olmaya devam etmiştir.Dışarısını teslim almak isteyenlerin namlularınıdoğrulttukları ilk adres olmuştur zindanlar. Devletinzindan politikasının bir ayağı yok etmekse, öbür ayağıise teslim almak olmuştur. Tutsak devrimcileridevrimci değerlerinden, mücadeleden koparmak vekişiliksizleştirmek için planlı programlı çalışmalaryapılmıştır. 12 Eylül döneminde, zindanlarda bupolitika en kaba haliyle hayata geçirilmeyeçalışılmıştır. Ancak 12 Eylül generalleri de devrimciiradeyi teslim almayı başaramamıştır. Açlık grevleri,ölüm oruçları ve sayısız direniş ile bu planları çöpeatılmıştır.

Katliama planlı hazırlık

“Hayata dönüş” adıyla 19 Aralık’ta gerçekleştirilenoperasyon, cezaevi katliamlarının en şiddetli halkasınıoluşturmuştur. ‘90’lı yıllardan itibaren CIA merkezliplanlanan saldırılar tutsakları teslim almaya yönelikhazırlanmıştır. Bunların başında ise hücre saldırısıgelmektedir. ‘91 yılında çıkartılan Terörle MücadeleYasası (TMY) çerçevesinde hücre tipi cezaevlerininyasal zemini döşenmiştir. Yasanın ardından devletindevrimci tutsakları hücrelere götürme girişimleritutsakların direnişiyle püskürtülmüştü. Ancakzindanlara yönelik saldırılar Buca ve Ümraniyecezaevleri katliamlarıyla olduğu gibi sürdü.

‘96 yılında dönemin İçişleri Bakanı M. Ağar’ınhazırladığı genelgeyle cezaevlerine yönelik yenisaldırı planları yürürlüğe sokuldu. Bu genelgeye göreEskişehir tabutluğu açıldı ve hücre tipi cezaevlerinegeçişin ilk somut adımları atıldı. Aynı zamandadevrimci tutsakların bir dizi hakkı da gaspedildi.Devrimci tutsaklar bu genelgenin iptal edilmesi veEskişehir tabutluğunun kapatılması talebiyle ÖlümOrucu direnişine başladılar. 69 gün can bedeli sürendireniş 12 devrimci tutsağın şehit düşmesi veonlarcasının sakat kalması pahasına zafere ulaştı.Ancak ’96 SAG ve ÖO Direnişinin üzerinden çokuzun süre geçmeden 10 tutsağın katledildiğiDiyarbakır zindan katliamı gerçekleşti.

‘97 yılında çıkan Ağustos genelgesinin ardından iseF tipi cezaevleri inşaatları başlamıştı. 26 Eylül ‘99tarihinde gerçekleşen vgenc.EB.D.doce 10 devrimcitutsağın yaşamını yitirdiği Ulucanlar katliamı ile hücresaldırısı startı da verilmiş oldu. Böylelikle bir yandankamuoyuna koğuşların “tehlikeli” olduğu ve “oda”sistemine geçilmesi gerektiği anlatılıyor, diğer yandan

ise cezaevlerindeki devrimci tutsaklara direnildiği vehak talep edildiği koşullarda sonlarının Ulucanlarolacağı mesajı veriliyordu. Keza Burdur Cezaevi’negerçekleştirilen saldırının mesajı da aynıydı.

Hücre yapımları hızla sürerken, devletin F tiplerinimeşrulaştırma kampanyaları da devam etti. İçeridedevrimci tutsaklar, dışarıda tutsak yakınları,devrimciler ve ilerici kamuoyu hücre karşıtımücadeleyi örüyorlardı.

Sürecin ilerleyen günlerinde 3 devrimci örgüt(TKİP, TKP(ML), DHKP-C) zindanlarda beklemecitutuma son vererek, yaklaşan saldırıya önden yanıtvermek amacıyla 20 Ekim tarihinde Ölüm OrucuDirenişi’ne başladılar. Cezaevleri yeni bir zindandirenişine daha tanıklık ediyordu. Direnişincoşkusuyla kamuoyu hareketlenmiş, tutsak yakınıörgütlenmelerinden sendikalara, aydın ve sanatçılarakadar herkes direnişe sahip çıkmıştı. Bir süre sonradiğer devrimci çevrelerden de direnişin etkisiyle açlıkgrevlerine katılımlar oldu.

Direnişin gücü karşısında Adalet Bakanlığı yeni birmanevra daha geliştirdi. F tiplerinin açılmasının ileribir tarihe ertelendiğini söyleyerek direnişi bitirmeçağrısında bulundu. Bu, devrimci tutsakları oyalamakve direnişi kırmaya çalışmaktan başka bir anlamagelmiyordu. Bu nedenle devrimci tutsaklartarafıgenc.EB.D.docndan kabul edilmesi mümkündeğildi. Bu noktadan sonra devlet katliamhazırlıklarını hızlandırdı. Medyaya yayın yasağıkonuldu, hastanelerde direnişçiler için özel bölümlerhazırlandı, aydın ve sanatçılar susturuldu, aracı heyetinişlevi kaldırıldı, son olarak tüm kitle eylemlerinevahşice saldırıldı.

Katliam ve direniş

19 Aralık’a böyle bir sürecin sonunda gelindi.Operasyon ise bugüne kadar yapılan operasyonlarıaşan bir kapsamdaydı. 20 cezaevine birden aynı saattegerçekleşen operasyonda binlerce asker, polis,gardiyan, özel tim kullanıldı. Ateşli silah, gazbombaları, yakıcı kimyasallar, demir çubuk vb. iledevrimci tutsaklara saldırıldı. Operasyon sonucunda28 devrimci tutsak başta ateşli silahlarla ve yakılarakvahşice katledildi. Yaralı ve sağ kalan binlerce tutsakise F tipi cezaevlerine sevkedildi. İşkenceler buralarda

da sürdü. Kimlerin nereye gittiği günlerce belliolmadı.

19 Aralık’taki vahşi katliamın öteki yüzü isesergilenen ölümüne direnişti. Her bir cezaevindekitutsaklar saldırıyı direnişle yanıtladılar. Bedel ödemekararlılığıyla sonuna kadar direnildi. Ümraniye veÇanakkale cezaevlerinde direniş 4 gün boyunca devametti. Tüm cezaevlerindeki devrimci tutsaklar direnişgeleneğinin sürdürücüsü oldular. Bu süreç boyuncaaralarında Hatice Yürekli yoldaşın da olduğu toplam122 devrimci tutsak ölüm oruçlarında şehit düştü,onlarcası sakat kaldı.

Katliamın suç ortakları

19-22 Aralık katliamı ve devamındasürdürülen direniş, geçmişten geleceğe devredilenlekesiz bir bayrak olarak dalgalanmaya devam ediyor.Sınıflar mücadelesinde öylesine anlar vardır kikendinden sonraki zaman dilimi içinde örnek alınacaktarihsel derslerle doludur. 10. yılına girdiğimiz bukatliam da böyledir. Her şeyden önce 19-22 Aralıkkatliamı düzenin gerçek kimliğini gösterirkenuşaklarının maskesini düşürmüştür. Döneminbaşbakanı olan Ecevit kendisinden umut bekleyenemekçilere gerçek yüzünü bir kez daha göstermiştir.Düzen solundan hala daha medet umanlar bu vahşetebir göz atmalıdır.

Yine bu katliamda sahibinin sesi burjuva medyayaptığı yayınlarla tetikçilik yapmaktan gerikalmamıştır. Cumhuriyet gazetesinin sözde demokratyazarlarından “sahte oruç, kanlı iftar” başlığı atangerici medyasına kadar düzen medyası devrimcilerinkatledilmesinde suç ortağı olmuşlardır. Burjuva medyabu ülke tarihindeki tüm kanlı provokasyonlarınzeminini önceden hazırlamakla ünlenmiştir. Resmitarihin borazanıdır onlar. 1951 olaylarından ‘77 1Mayısı’na, 12 Eylül’den günümüze her katliamınarkasında onlar vardır. 19 Aralık günü gazetemanşetleri de kan kokmaktadır.

Bu katliam emperyalizmden gelecek demokrasidenmedet umanlar için de bir aynadır. Çünkü F Tipleri ABtarafından da onaylanmıştır. Katliamın üzerinden dahayalnızca 48 saat geçmişken, üç emperyalist finansodağı peşpeşe aldıkları kararlarla katliamcılarıödüllendirerek katliamı kutsamışlardır. IMF İcra

19-22 Aralık katliamı 10. yılında!

“Unutmadık, unutturmayacağız!”

Page 25: Sİ Kızıl Bayrak 10-48

Devlet terörü Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2010/48* 17 Aralık 2010..

Kurulu 10 milyar dolarlık krediyi onaylamıştır.Dünya Bankası ise 5 küsür milyar dolarlık bir başkakrediyi onaylamıştır. Bunlar devrimci tutsaklara karşısergilenen acımasızlığın, bu acımasızlık üzerindensergilenen sözde kararlılığın emperyalist merkezlerceödüllendirilmesidir.

Kendine demokrat AKP hükümetinindemokratlığının, Ecevitler ve CHP gibi düzensolcularının sahte demokratlığından bir farkıolmadığının sayısız kanıtı vardır kuşkusuz. F tipicezaevlerinin mimarlarından olan ve operasyonsırasında Cezaevleri Genel Müdürlüğü görevindebulunan Ali Suat Ertosun’a 2004 yılında AKPhükümeti kararıyla Devlet Bakanı Cemil Çiçektarafından ‘Devlet Üstün Hizmet Madalyası’ verilmişolması bu yüzden hiç de şaşırtıcı değildir.

Reformizmin utanç verici tutumu

Bu vesileyle dile getirilmesi gereken bir başkagerçek reformist partilerin bu katliam sürecindesergilediği tutumdur. ÖDP Başkanlık Kurulu’nun 12Aralık 2000 tarihli “acil” genelgesi unutulmayacaktır.Bütün ÖDP örgütlerinin derhal sokaktan çekilmesine,bütün ÖDP binalarının açlık grevi direnişlerine vetutuklu yakınlarına kapatılmasına, şurada ya daburada açlık grevinde olan bütün ÖDP’lilerin bueyleme derhal son vermesine, tüm bu kararlaramutlak biçimde uyulmasına yönelik utanç verici birgenelgedir bu. SİP-TKP’nin tutumu ise ÖDP’dendaha vahim bir noktadaydı. ÖDP hiç değilse çatışmasertleşene kadar eylemlerin içindeydi. SİP-TKP ise busüreç boyunca ortalıkta gözükmezken bizzat AydemirGüler katliamın hemen sonrasına, oluk oluk devrimcikanı akarken kaleme aldığı bir yazıyla yüz kızartıcıbir tutum almıştır. Yine gazetesinde ilerici günlük birgazetenin konuya dair yazması gerekenleri yazmakdışında EMEP de bu süreç boyunca sokaktagörülmemiştir.

Görkemli direniş hafızalardansilinmeyecek!

Şimdi aradan 10 yıl geçti ve sular duruldusananlar yanılıyor. Bu topraklar devrim toprağıdır.Kıyımlar, katliamlar, infazlar nafiledir. Devrimumudu filizlenmeye devam etmektedir. Çünkü butoprağın bereketini devrim için savaşta düşenlerarttırmaktadır. 19-22 Aralık tarihi hafızalarda sadecefaşist sermaye diktatörlüğünün sergilediği vahşetleanılmayacaktır. Bu tarih tüm yönleriyle bilinçlerde birberraklık sağlamaya yardımcı olurken, aynı zamandadevrimci direnişin görkemli bir sembolü olarak dahafızalarda kalacaktır. Bugün olduğu gibi gelecekkuşaklar bu tarihten, devrim davası uğruna gösterilenbaş eğmez direnişçiliği öğreneceklerdir.

19 Aralık katliamının üzerinden 10 yıl geçti. 20Ekim 2000’de direnişe başlarken temel şiarımız“İçerde dışarıda hücreleri parçala!” olmuştu. Uzunyıllar olmasa bile epeyce bir süredir içerde olduğumiçin, dışarıdaki hücreleri, kafamda tamcanlandıramıyordum. Hücreler mekansal olarakzindanlarda inşa edilmişti. 19 Aralık’ta 20 zindanabirden eş zamanlı gerçekleştirilen katliamla, hücreleruygulamaya sokuldu ve artık hücrelerdeydik. Amadışarıdaki hücreler nelerdi? Bu soruya yanıtı tamolarak dışarı çıkınca, dışarıdaki hücreleri görüncebuldum.

Örneğin, içerde A blokla C blok arası haberleşmekneredeyse imkansız denecek kadar zordu. Ama -abartarak söylüyorum- A blokta bir tutsak hapşırsa, Cbloktaki yoldaşı “çok yaşa” diyordu. Yani mekansalolarak hücrelere hapsedilmiştik ama, kafa ve yürekolarak hücrelere hiç girmedik. Ancak dışarıda dabunun tam tersi vardı. Mekan olarak kimse hücrelerdedeğil, ama kafa ve yürek olarak herkes hücrelerdeydi.Bu durum yalnızca işçi emekçilerde değil, yazık ki,devrimcilerde de böyleydi. İçerde ölüme kararlılıklagiden yoldaşların siper yoldaşlarının yüzündeki coşkudışarıda yoktu. İçerde değil ama dışarıda “yenilgi”psikolojisi vardı. İşçi emekçilerin hücrelerehapsolmasının teorik çözümlemesini yapmak kolay,ama devrimcilerin bu durumunun çözümlemesi kolaydeğildi.

İçerde 20 zindana birden aynı anda saldırılacağınıdüşünmesek bile, her zindan kendi imkanlarıylasaldırıya hazırlıklıydı. En büyük cephanemiz deUlucanlar direnişiyle bir üst boyuta sıçratılan direnişgeleneğiydi. Bu yüzden 19 Aralık’ta sermayeninhunharca saldırısına rağmen, hücrelere konduk amayenilmedik. Hatta siyasal olarak zafer kazandık.

Ne var ki, dışarısı ne teknik olarak, ne de moralolarak 19 Aralık saldırısına hazırlıklı değildi. 19Aralık’ta dışarıda, içerdekiyle aynı şiddette olmasabile aynı oranda bir saldırı gerçekleşti. Dışarısı içeriyedestek olmak bir yana, saldırıya karşı kendinikoruyamadı. 19 Aralık’tan yaklaşık 15 gün sonragünlük gazeteleri almaya başladığımızda, 19 Aralıksonrası içeriye azımsanmayacak sayıda devrimcigirmesine karşın, yine de gazetelerde eylem haberleriaramaya başlamıştık. Yazık ki, ya hiç eylemyapılmamıştı ya da burjuva basının sansür duvarınıaşabilecek güçte eylemler yapılmamıştı. Oysaki 18Aralık’ta dahi sayısı binleri geçen eylemler oluyordu.

Özcesi sermaye içerde amacına ulaşamasa bile,dışarıda –o gün için- amacına ulaşmıştı. İçerisi içingüçlü bir şekilde “yenilmedik” derken, dışarısı içinaynı şeyi söyleyemiyordum. İçeride kafa ve yüreklerekurulamayan hücreler dışarıda kurulmuştu. Elbette busadece 19 Aralık saldırısına dayanan bir durum değil,nedenleri üzerine uzun uzun yazmak gerekir, amaşimdi sadece sonucu üzerinde duruyorum.

İçerisi ve dışarısı farklı cepheler olduğu için ilkanda psikolojik durum farklı olsa bile, devrimcihareket bir bütün olduğu için, bir süre sonra durumaynılaştı. İçerde teslim olmama kararlılığı aşınmadıama, kazanma kararlılığı aşındı. İçerideki dökülmelerbile, bundan sonra başladı. Dökülmelerin çokluğunarağmen, toplam olarak teslim olmama kararlılığıkorundu. Bu kararlılık, yılların direniş birikimiyle, 19Aralık direnişinin üzerinde duruyordu. Böylesisağlam bir temel üzerinde yükselen kararlılıksarsılmıyordu.

Bugün içerde olduğu gibi dışarıda da hücreleryıkılmış değil. Ama özellikle son iki yıldır dışarıdakihücrelere darbeler iniyor. TEKEL direnişi ve sınıfınnispeten hareketlenmesi, 19 Aralık’ta devrimcilerinüzerine kalın bir örtü olarak örtülen yenilgipsikolojisini araladı. TEKEL direnişiyle sınıf hücreleregüçlü bir darbe vurdu. Genel grev şiarı cılız da olsa budireniş sayesinde yaşam buldu. Genel grevin ve geneldirenişin zayıflığı, başta Türk İş olmak üzere sendikalbürokrasinin çabaları sayesindedir. Sınıfın diğerbölüklerinin sınırlı da olsa, TEKEL işçileri için eylemegeçmesi hücrelere vurulmuş bir darbedir. Bu darbedevrimciler üzerindeki uğursuz örtüyü de araladı.Sınıf, kendisini görmeyenlere öncülük etti! Son ikiyıldaki gelişmeler 19 Aralık katliamının hesabınınsorulması ve hücrelerin yıkılması için, dayanılacakzemini bir kez daha gösterdi: İşçi sınıfı. TEKELişçileri de devrimci tutsaklar gibi somut olarakkazanamamış olsalar bile, gösterdikleri direnişdüzenin birçok duvarını tuzla buz etti.

Son olarak bilinen bir sözü yinelemek yerinde olur:Direnenler her zaman kazanamayabilir. Amakazananlar her zaman direnenlerdir!

(19 Aralık katliamından önce Çankırı Cezaevi’ndebulunan Muharrem Kurşun, Ölüm Orucu Direnişi’ne

1. Ekip’ten katıldı. Operasyonun ardından Sincan FTipi Cezaevi’ne konuldu. Soluksuz sürdürdüğü

direnişin ilerleyen evrelerinde kaldırıldığı hastanedentahliye edildi...)

“Kazananlar her zamandirenenlerdir”

M. Kurşun

Page 26: Sİ Kızıl Bayrak 10-48

Avrupa genelinde toplumsal hareketlilik hızkesmeden devam ediyor. Özellikle geçtiğimiz haftaİngiltere’de gerçekleşen öğrenci protestolarıAvrupa’daki mücadele sürecine yeni bir boyutkazandırdı.

İngiltere’de koalisyonu oluşturan muhafazakarve liberal demokrat parti, kasım ayındakararlaştırdıkları üniversite harçlarının 3 katınaçıkarılması kararını geçtiğimiz günlerdeparlamentodan geçirerek yasallaştırdı. Üniversiteharçlarını 3.290 sterlinden 9 bin sterline (7 binTL’den 21 bin TL) çıkaran bu karara karşı baştaLondra olmak birçok kent geniş katılımlı öğrenciprotestolarına sahne oldu. Eylemlere yaklaşık 50bin kişi katıldı. Parlamento meydanında polisleçatışan öğrenciler, yoldan geçen veliaht prens veeşinin aracına da yumurta ve boya atarak tepkilerinidile getirdiler. Asalak Kraliyet Ailesi’ne karşıyapılan bu eylem burjuva basında şok etkisiyaratacak kadar etkili oldu.

Eylemler ilk olarak koalisyon partilerinin(muhafazakar-liberal demokratlar) binalarınıtaşlayarak başlamıştı. Tasarının görüşülmeyebaşlanması üzerine ise çeşitli üniversitelerkesintisiz eylemlere sahne oldu. Bazı üniversitelerişgal edildi. Ortaöğretim öğrencilerinden,akademisyenlere kadar birçok eğitim-öğretimemekçisinin karşı çıktığı yasa tasarısı küçük birfarkla da olsa parlamentodan geçti. Öğrencilerintepkisini çeken konulardan biri de Liberal DemokratParti’nin seçimlerin öncesinde üniversite harçlarınınsabit kalacağı yönünde vaatde bulunmuş olmasıydı.Bu partinin yasanın geçmesinde evet oyu kullanmasıgençliğin öfkesinin daha da artmasına neden oldu,Muhafazakar Parti lideri ve Başbakan DavidCameron ile Liberal Demokrat Parti lideri veBaşbakan Yardımcısı Nick Clegg tasarınıngeçmesinin baş sorumluları olarak hedefteydi.

İngiltere’de hükümetin kurulmasıyla yeni kemersıkma politikalarına hız verildi. Bu nedenle deyüksek eğitim görmek artık gerçek bir lüks halinialdı. İşçi ve emekçi sınıfa mensup aile çocuklarınınüniversitede eğitim almaları giderek bir hayal halinegeldi. Eğitim İngiltere’de temel bir kamusal hakolarak değerlendiriliyordu. Fakat harçlara yapılanzam ve yeni düzenlemeler bu hakkın tümdengasbedildiğini gösteriyor.

İngiliz devleti çıkan yasayla 7 milyar sterlin“yük” oluşturan eğitim masrafını 4 milyar sterlinedüşürmeyi planlamakta. Yani 3 milyar sterlinlik farköğrencilere yüklenmektedir. İngiliz devleti “daha acilihtiyaçlara” cevap vermek adına bu yöntemisavunmaktadır. Ama Vodafone şirketi 6 milyarsterlinlik vergi borcundan kaçıyor. Benzerdurumdaki diğer kapitalist şirketlerin de borçlarınıödemediği ya da hasıraltı edildiği düşünüldüğündehükümetin gerçek niyeti açığa çıkmaktadır. Ortayaçıkan öfkenin nedeni de bu gerçeklerin örgencilertarafından da net biçimde görülebiliyorolmasındandır. Acil politikalar adı altında işçi veemekçi çocuklarının eğitim hakkını ortadankaldırırken kapitalist şirketlere kamu kaynaklarıhovardaca aktarılmaktadır.

İngiltere’deki eylemlere paralel olarak 14 Aralıkgünü İtalyan ögrenciler de sokaklardaydı. Medyapatronu Berlusconi hükümetinin parlamentoda güven

oylaması yaptığı esnada özellikle öğrencilerinoluşturduğu 100 bini aşkın kişi militan eylemlergerçekleştirdi. “Eğitim reformu” adı altındaBerlusconi hükümetinin hayata geçirdiği yıkımprojeleri protesto edildi. Başkent Romasokaklarında öğrenciler polisle çatıştı.

Hollanda’da da öğrenci protestoları yaşandı.Hollanda hükümetinin aldığı bütçe kararına göreartık ikinci üniversite okuyan öğrencilerin masrafınıdevlet karşılamayacak. Ayrıca okullarını uzatanöğrenciler binlerce Euro ceza ödeyecek.Hollanda’da öğrencilerin ödenekleri kesilerek kredialmaları teşvik edilecek. Yani eğitim almakisteyenler yüklü borç altına girecek. Tüm bukararlara karşı öğrenciler birçok kentte eylemegeçerken, 21 Ocak’ta da derslerin boykot edilmesiyönünde çağrıda bulunuldu.

Yunanistan’da ise ekonomik kriz sonrasında kötügidişin önlenmesi için hükümetin yeni kemer sıkmapolitikasına ilk tepki öğrencilerden geldi. Dayatılansaldırı dalgasına karşı özellikle başkent Atinasokaklarında polisle çatışmalar çıktı.

Avrupa genelinde son günlerde yoğunlaşan buöğrenci hareketi birer birer hükümetlerin uyguladığıpolitikalara tepki olarak algılanmamalıdır. AvrupaBirliği’nin krize karşı ortak bir tutumla ve üyeülkelerin bütününde uygulamaya çalıştığı krize karşıönlem paketi saldırıların temelini oluşturuyor. Neo-liberal politikaların uygulanmasının kaçınılmazsonucu olarak eğitim de piyasaya açılarak yenidendizayn ediliyor. Piyasalaşmanın doğal sonucueğitimin özelleştirilmesidir. Amerikan eğitim sistemigibi üniversiteler yüksek harçlara bağlanarak sadecezengin sınıfın okumasına olanak veriliyor. Bupolitika da AB mekanizmaları üzerinden Avrupageneline yayılmaya başlanmıştır.

Ancak öğrenci eylemlerinin dikkat çeken biryönü ise işçi sınıfının desteğinden yoksun olmasıdır.Çocukları için yüksek harçlar ödemek zorundakalacak olan da işçi-emekçilerdir. Bu da gençlikhareketinin gücünü sınırlamaktadır, saldırıyı

püskürtecek bir güce kavuşamamaktadır. Benzer birşeyi tersinden bir türlü eşgüdümlü hareketisağlayamayan Fransa ve Yunanistan için desöylemek gerekir.

Daha beş on yıl öncesinde Avrupa’nın birçokülkesinde eğitimin parasız olduğu, emekçilere çeşitlikalemlerde sosyal ödentiler yapıldığı bir tablomevcuttu. Şimdi ise kriz bahane edilerek emekçilereağır faturalar kesilmeye çalışılıyor. Avrupakapitalizmi açısından deniz tükeniyor. Ne gençliğeverebilecek çok bir şeyi kalmıştır ne de milyonlarcaişçi ve emekçiye. Bunun için Avrupa’da sosyalmücadeleler büyümeye devam edecektir. Zamanlakendi iç yetersizliklerini giderecek olanakları dayaratarak olgunlaşacak ve devrimci bir nitelikkazanacaktır. Yunanistan, Fransa, İspanya, Portekiz,İtalya, Hollanda ve İngiltere’de gelişen mücadelelerbunu gösteriyor. Şu sıralar diğer Avrupalı devletlereburun kıvıran Almanya, diğerlerine göre ekonomikaçıdan ne kadar güçlü olduğunu iddia ederse etsinşimdi sırada o var. Dolayısıyla Alman işçi emekçilerive gençliğinin de sahnedeki yerini alması şaşırtıcıolmayacaktır.

Dünya26 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/48* 17 Aralık 2010

Avrupa’da gençlik sokaklarda!

10 Aralık 2010 / Ingiltere

Page 27: Sİ Kızıl Bayrak 10-48

Yunanistan’da öfke sokaktaYunanistan’da sosyal yıkım ve kölelik

saldırılarına karşı öfke dinmiyor. Yüzbinlerce işçi,emekçi ve genç hak ve özgürlükleri için sokaklarda.Hükümetin “reform” adı altındaki saldırıprogramlarını protesto eden onbinlerce kişi 15 Aralıkgünü militan sokak eylemleriyle Atina sokaklarınıateşe verdi. Krizden bu yana yedinci kezgerçekleştirilen genel grev ise hayatı felç etti.

Göstericiler, Yunan parlamentosunun dabulunduğu Sindagma Meydanı’ndaki iki otele molotofkokteyli attı. Yangın çok büyümeden itfaiyegörevlileri tarafından söndürüldü. Ancak göstericilerpolisle çatışmaya devam etti. Eski ulaştırmabakanlarından Kostis Hatzidakis de protestoeylemlerinden payına düşeni aldı. Hatzidakis’iellerinde taşlarla kovalayan yaklaşık 200 gösterici,“Hırsızlar! Utanın!” diye bağırdı.

Protestocular, hükümetin, ücret ve ödenekkesintileri başta olmak üzere kamu ve özel sektörçalışanlarının iş koşullarıyla ilgili reformlarınıprotesto eden sloganlar attılar.

Yunanistan’da süren genel grevler hayatı felç etti.Yunanistan Kamu Çalışanları Konfederasyonu(ADEDY) ile Yunanistan İşçi SendikalarıFederasyonu’nun (GSEE) çağrısıyla çalışanlar, öğlesaatlerinden itibaren iş bırakma eylemine başladı.

Grev nedeniyle ulaşım ciddi biçimde aksadı.Havaalanları, demir yolları, otobüs ve vapurseferlerinin yanısıra hastane ve okullar da grevdenetkilendi. Eyleme şehiriçi hizmet veren otobüs,troleybüs, tramvay, tren ile metro çalışanlarınınkatılmasıyla başkent merkezinde ulaşım felç oldu.

Bangladeş polisi 3 işçiyi katlettiSömürü ve kölelik cehennemi Bangladeş’te,

asgari ücretin arttırılması talebiyle eylem yapan tekstilişçilerine saldıran polis 3 işçiyi katletti. Güney Asyaülkesi Bangladeş’in en büyük liman kentiÇittagong’da yaşanan polis saldırısı sırasındayaşamını yitiren 3 kişinin de erkek işçiler olduğu ifadeedilirken, saldırı sırasında 150 kişinin de yaralandığıbelirtildi.

Polisin başkent Dakka ve Narayangajkentlerindeki gösterilere müdahalesi sırasında ise 100kişi yaralandı. Kapitalistler ve onların koruyucusupolis ise, fabrikaları mümkün olan en kısa süredeyeniden açma derdine düştü. Tekstil işçilerinin asgariücreti birkaç ay önce arttırılmıştı, ancak protestocu

işçiler ücretlerinin artışa göre ödenmediğinisöyleyerek eylemlerine devam etmişlerdi. Tekstilişçilerinin, Güney Bangladeş’te süren grevi nedeniyletekstil fabrikaları çalışmıyordu.

İşsizliğin ve yoksulluğun kol gezdiği Bangladeş’teişçiler kölece çalışma koşulları altında düşük ücretlereçalıştırılıyor. Sömürüye karşı başkaldıran işçilerinkarşısına ise polis, ordu, acil saldırı birlikleri ve diğerdevlet organları dikiliyor. Bangladeş devleti, şimdiyekadar gerçekleştirilen işçi eylemlerinde defalarca kezterör estirdi. Polis saldırıları sırasında yüzlerce işçiyaşamını yitirdi.

Polisten üniversite işgaliOrta Amerika ülkesi Porto Riko’da üniversite

öğrencilerinin eylemi polis tarafından bastırıldı. RioPiedras kentindeki Porto Riko Üniversitesi’nde,yargıtayın öğrencilerin yapmayı planladığı boykotuyasadışı ilan etmesinin ardından yapılacak eylemleriönlemek için kolluk güçleri devreye girdi. İsrailyapımı Uzi marka makineli tüfek ve otomatik silahtaşıyan 300’den fazla polis öğrencilerin daha önceduyurduğu boykot eylemini engellemek içinüniversiteye konuşlandı. Üniversite yönetimi isekonser dahil fakültedeki bütün sosyal etkinlikizinlerini iptal ettirerek baskıcı uygulamalarınıdevreye soktu.

Üniversitenin vergi krizini gerekçe göstererekOcak 2011’den itibaren geçerli olmak üzere 800 dolarharç kararı alması öğrencileri harekete geçirdi.Öğrenci liderleri 800 dolarlık harcın yüzde 300’denfazla bir artışa denk düştüğünü söylüyor.

Rio Pedros kampüsünün bir geçişinin önündeeylem yapan doktora öğrencisi Carlos Poventud Salısabahı gözaltına alınırken, Poventud, 30 Aralık’tamahkemeye çıkarılmak üzere kefaletle serbestbırakıldı.

İtalya’da öğrenciler sokakta İtalya’da Başbakan Silvio Berlusconi’nin

parlamentonun alt kanadı Temsilciler Meclisi’ndekigüvenoylaması sırasında kitlesel ve militan sokakgösterileri gerçekleştirildi.

14 Aralık günü gerçekleşen ve Berlusconi’nin311’e 314 oyla “kılpayı” geçebildiği oylama sırasında,öğrencilerin başını çektiği kitlesel eylemler ve sokakgösterileri düzenlendi. Eğitim Üniversite ve AraştırmaBakanı Maria Stella Gelmini tarafından hazırlanankararnameyle gündeme gelen “eğitim reformu”başta olmak üzere, Berlusconi hükümeti eliyle hayatageçirilen yıkım saldırılarına dönük öfkenin öne çıktığıeylemlerde mücadele kararlılığı vardı.

İtalya’da gerçekleştirilen eylemlerin merkezibaşkent Roma’ydı. Yaklaşık iki hafta önce onaylanan“yüksek öğrenim reformu”na karşı geçtiğimiz aybaşlayan eylemlerin devamı niteliğindekiprotestolarda, Roma sokaklarında yüzbini aşkın kişitoplandı. Temsilciler Meclisi’ndeki oylama sırasındagerçekleşen eylemlerde, polisler parlamentobinasına giden yolları kapatarak buraları adetaablukaya aldı. Eylemlerde polis gaz bombasıkullanarak öğrencilere müdahalede bulundu. Kentinbirçok noktasında ise öğrenciler taleplerinihaykırarak, kendilerine müdahale eden polislerleçatıştı.

Milan’daki gösteriler sırasında ise 50’ye yakıneylemci borsayı işgal etti. Eylemciler işgal eylemisırasında “Siz bir avuç vurguncu ırkçısınız” yazılıpankart açtılar.

3 bine yakın öğrenci Sicilya bölgesinde bulunanKatanya’nın merkezine yürüyüş düzenledi.Palermo’da ise öğrenciler havaalanında kısa sürelioturma eylemi düzenlediler. Eylem sırasındaöğrenciler “Hepsini bloke edelim, hepsi gitsin” şiarlıpankart açtılar.

Bari, Cagliari, Genoa, Napoli ve Torino kentlerindede öfkeli protestolar gerçekleştirildi.

Hamburg’da SPD işgaliAlmanya’nın Hamburg kentinde yaklaşık 50

üniversite öğrencisi, üniversite harçlarını protestoetmek amacıyla Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD)Hamburg parti teşkilatı binasını işgal etti. Üniversiteöğrencileri, harçların kaldırılmasını talep etti.“Harçlara Karşı Eylem Günleri” sloganıyla üniversiteöğrencileri tarafından eylemler gerçekleştiriliyor.

İşçi ve emekçiler sokağa çıktı!

Dünya Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2010/48* 17 Aralık 2010

14 Aralık 2010 / Italya

15 Aralık 2010 / Atina

Page 28: Sİ Kızıl Bayrak 10-48

Eylem-etkinlik28 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/48* 17 Aralık 2010

Emperyalist savaş aygıtı NATO’nun ABD patentli“füze savunma kalkanı projesi” 11 Aralık günüTaksim’de gerçekleştirilen eylemle protesto edildi.

Bir araya gelen devrimci ve ilerici güçlerGalatasaray Lisesi’nden Taksim Tramvay Durağı’nagerçekleştirdikleri “Emperyalizme ve siyonizme‘kalkan’ olmama” kararlılığını haykırdılar.

“NATO’ya ve füze kalkanı projesine hayır!”

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu, DemokratikHaklar Federasyonu, Devrimci Hareket, Emek veÖzgürlük Cephesi, Emekçi Hareket Partisi,Ezilenlerin Sosyalist Partisi, Halk Cephesi, Kaldıraç,Odak, Partizan, Proleterce Devrimci Duruş,Sosyalist Demokrasi Partisi ve Toplumsal ÖzgürlükPlatformu’nun örgütleyici olduğu eylem için kitleGalatasaray Lisesi önünde bir araya geldi. “NATO’yave füze kalkanı projesine hayır! Emperyalizme vesiyonizme kalkan olmayacağız!” pankartı açandevrimci ve ilerici güçler, Taksim Tramvay Durağı’nayürüyüşe geçtiler.

Sağanak yağmura ve soğuk havaya rağmencoşkulu geçen yürüyüş boyunca, ajitasyonkonuşmalarıyla emperyalizmin Ortadoğu’daki kirlipolitikaları teşhir edildi.

“Füze kalkanı emekçileri ve ezilenhalklarını hedef alıyor”

Taksim Tramvay Durağı’na gelindiğinde eylemiörgütleyen bileşenler adına basın açıklamasıgerçekleştirildi.

Açıklamada, uzunca bir süredir gündemde yertutan “füze savunma kalkanı” projesinin “NATO’nunyeni strateji konsepti” ile birlikte kabul edildiğihatırlatıldı. TC devletinin, ABD başta olmak üzereemperyalistlerin Ortadoğu’da yürüttüğü kirlipolitikalara ve savaşlara taşeronluk yapacağını,

onlarla birlikte bölge halklarına saldıracağını, yaniemperyalist-siyonist güçlere “kalkan” olacağınıaçıkça beyan ettiğini vurgulandı.

“Hedef gösterilen bir ülke ismi koydurmadık”diyerek “başarı narası” atan işbirlikçi ve uşak düzengüçlerinin yaptığının, halkları aptal yerine koymaktanve işbirlikçiliklerini örtmeye çalışmaktan başka birşey olmadığı söylendi.

NATO’nun ABD patentli “füze kalkanı”projesinin tüm dünya işçi, emekçilerini ve ezilenhalklarını tehdit ettiği belirtilen açıklamada şunlarsöylendi: “Bugün Ortadoğu halklarına doğrultulannamluların bir ucu, hiç şüphe yok ki Türkiye veKürdistan’dan Avrupa’ya, Asya’dan LatinAmerika’ya dünyanın diğer bölgelerindeki ilerici vedevrimci mücadeleleri de hedef almaktadır.Bunalımlar içerisinde debelenen emperyalist sistem,olası kitlesel kalkışmaların da erkenden önünü almakniyetindedir.”

“Emperyalistlerden ve işbirlikçilerindenhesap soracağız!”

Türkiyeli egemen sınıfların, bir yandan da işçilereve emekçilere dönük sosyal yıkım saldırılarını vekölece çalışma koşullarını derinleştirdiğininsöylendiği açıklamada, Kürt ulusu başta olmak üzereezilen halklara dönük baskı ve sömürününkatmerlendiği ifade edildi. Emperyalizme uşaklıktasınır tanımayan işbirlikçi egemen sınıfların, hemiçeride hem de dışarıda işçilere, emekçilere ve ezilenhalklara dönük suç işlediği yeni suçların ise yolunudüzlediği dile getirildi.

NATO’dan çıkılsın, emperyalist üsler kapatılsın!Tüm emperyalist anlaşmalar iptal edilsin!” şiarlarınıyükseltmek gerektiği vurgulanarak emperyalist-siyonist güçlerin ve işbirlikçi-uşak TC devletininplanlarını bozmak için mücadele çağrısı yapıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Devrimci ve ilerici güçler “füze kalkanı” projesine karşıTaksim’den haykırdı...

“Emperyalizme ve siyonizme ‘kalkan’ olmayacağız!”

“Anadildeeğitim” paneli

Kayseri İşçiKültür Evi’nde 11Aralık Cumartesigünü “Anadildeeğitim” paneligerçekleştirildi.

Panel, anadildeeğitimle ilgili slaytgösterisi ile başladı.Daha sonra sunuma geçildi.BDSP temsilcisi tarafından yapılansunumda öncelikle dünyada yasaklanan dillerin kısasürede kaybolduğu ve anadilde eğitimin en temelhaklardan biri olduğu dile getirildi. Sömürgeci sermayedevletinin her konuda olduğu gibi Kürt halkınınanadilde eğitim hakkını ihlal ederek insanlık dışıuygulamaları benimsediği belirtildi.

BDSP temsilcisi sunumunun devamında “Sosyal vekültürel asimilasyonun en güçlü silahlarından birianadil kullanımının engellenmesidir. İnsan kendikültürel değerlerini, anadiliyle öğrenir ve kendianadiliyle de gelecek kuşaklara aktarır. Türk devletikuruluşundan bu yana Kürt halkının varlığını tanımadı,bunun bir parçası olarak Kürt dilini asimile çalışmasınayöneldi. Recep Tayyip Erdoğan’ın deyimiyle, buyapılanlar kültürel soykırımın daniskasıdır!” dedi.

Kürt sorunu konusunda reformist solun tutumunadeğinen BDSP temsilcisi birlik ve beraberliğin ancakgönüllülükten ve bunun ezilen halka, kendi kaderinitayin hakkının önkoşulsuz tanınmasından geçtiğinibelirtti. Ulusal baskı ve eşitsizliğin sınıfsal baskı veeşitsizliğin bir yansıması olduğunu, ulusal sorununköklü ve kalıcı çözümünün ancak proletarya devrimikoşullarında mümkün olacağını ifade etti.Komünistlerin; her türlü ulusal baskı, eşitsizlik veayrıcalığın ortadan kaldırılması, Kürt ulusuna kendikaderini tayin hakkı, tüm dillerin tam hak eşitliğininsağlanması, zorunlu devlet dilinin kaldırılması,herkesin kendi anadilinde eğitim hakkına kavuşması,tüm azınlık milliyetlere kendi dillerini ve kültürlerinikullanma, koruma ve geliştirmesi için savaştığınıbelirterek sunumunu sonlandırdı.

Panelin ikinci bölümünde katılımcıların sorularıyanıtlandı. Bu esnada son derece canlı tartışmalargerçekleştirildi. Saat 14.00’te başlayıp 17.00’de bitenpanele 35 kişi katıldı.

Esenyurt’ta “Zor dönem devrimciliğive devrimci kimlik” semineri

Esenyurt BDSP, “Zor dönem devrimciliği vedevrimci kimlik” başlıklı eğitim semineri gerçekleştirdi.Seminerde sınıf hareketinin durumu ve komünisthareketin misyonu üzerine canlı tartışmalar yürütüldü.

BDSP temsilcisi 50’lerden günümüze mücadeletarihi üzerine bir sunum gerçekleştirdi. Bu tarihselmücadele sürecinde komünist hareketin ortaya çıkışıve ideolojik platformu ortaya konuldu. Komünistlerin,80 sonrası esen tasfiyeci rüzgarın karşısında kararlılıkladevrim davasını sahiplendikleri dile getirildi. Döneminzor koşullarında dahi devrim davasında gösterilensarsılmaz inancın bugün işçi sınıfını devrime taşıyacakolan irade olduğu söylendi.

Zor dönem devrimcileri Habip, Ümit, Hatice veAlaattin şahsında devrimci kimlik üzerine tartışmalaryürütüldü. Bu yiğit devrimcilerin iradesi ve bilincinikuşanarak; onların ölümü küçülten, inancı büyütendevrimci kimliklerine bürünmek gerekliliğine vurguyapıldı. Ardından sorulan sorular ve katılımcılarındüşüncelerini ifade etmeleriyle seminer sona erdi.

Kızıl Bayrak / Kayseri - Esenyurt

Page 29: Sİ Kızıl Bayrak 10-48

32 yıl önce Aralık ayında Maraş’ta büyük birkatliam yaşandı. Yüzlerce kişi öldürüldü, bin 500 kişiyaralandı. Katliam toplumsal mücadeleyi ezmek içintezgahlanan Amerikan patentli 12 Eylül darbesinezemin hazırlamak için gerçekleştirilen operasyonlarınbir parçasıydı. Zaten Bülent Ecevit’in ölümündensonra açılan özel arşivinde bulunan belge ve bilgiler dekatliamın MİT-CİA tarafından eşgüdüm içindeplanlandığını açık hale getirmiştir.

Uzun yıllar boyunca saklanan İçişleri Bakanlığıraporunda sinemada gerçekleşen provokasyon vesonrasında gelişen katliama ilişkin ayrıntılı bilgiler yeralıyor. Raporda katliamın uygulayıcısı olan faşistlerintek tek isimleri belirtiliyor. Hüseyin Yıldız, ÜnalAğaoğlu, Haluk Kırcı, Mustafa Özmen, MustafaDüger, Remzi Çayır, Mustafa Demir, BünyaminAdanalı, Ahmet Ercüment Gedikli, Mustafa Korkmazve İsmail Ufuk adlı katiller katliamdan önce Maraş’agelmişlerdi. Aynı dönemde MİT-CİA elamanları daMaraş’ı mesken tutmuştu. Milli piyangocu kılığındaMaraş’ta dolaşan devlet görevlileri Alevilerin yoğunolarak yaşadıkları semtlerde nüfus sayımı yapıyoruzdiyerek evlerde kaç kişi yaşadığını saptadılar. AyrıcaAleviler’in yaşadığı evleri kırmızı boya ileişaretlediler.

Katliam, faşistlerin Aleviler’in uğrak yeri olanAkın Kıraathanesi’ni bombalamasıyla başladı.Faşistler bombalama olayından sonra iki devrimciöğretmeni de katlettiler. Hemen ardından iseöğretmenlerin cenaze törenine katılmaya hazırlanankitleye yönelik saldırı hazırlıklarına başladılar. Maraşmüftüsü cenazelere yapılacak saldırı konusundakışkırtıcı rolünü oynadı. Devletin resmi aracına binipbütün Maraş’ı dolaşıp “Aleviler Cuma namazındacamileri bombalayacaklar. Müslümankardeşlerimizi katliamdan korumak içintoplanalım. Bir Alevi öldüren cennete gider”sözleriyle katliamcıları teşvik etti. Maraş DevletHastanesi Başhekemi de katledilen devrimciöğretmenlerin çıkış işlemlerini geciktirip, Cumanamazının çıkışı olan saate denk getirerekkatliamcıların ekmeğine yağ sürdü. Bağlarbaşı imamıMustafa Yıldız “ Oruç ve namazla hacı olunmaz. BirAlevi öldüren beş sefer hacca gitmiş gibi sevapkazanır” diyerek gerici güruhları kışkırttı.

Artık katliam için her şey hazırdı. Faşistler Cuma

namazından çıkan kitleyi kışkırtıp, galeyana getirerekcenaze töreninin yapıldığı yere saldırdılar. İşyerlerinitahrip ettiler. DİSK, TÖB-DER, POL-DER binalarınıyakıp yıktılar. Önceden kırmızı boya ile işaretlenenAlevilerin evlerini bastılar. Evlerde katliamlargerçekleştirdiler. Kadınlara tecavüz ettiler. Hamilekadınların karınlarını deştiler. Çocukların gözlerinişişlerle oydular. İnsanları baltalarla doğradılar.Ardından da evleri ateşe verdiler.

Faşist katiller ellerinde ağır makineli silahlarlaevleri tararken bile devrimciler ve Alevi emekçilerfaşist saldırılar karşısında pusmadılar. Direniş yolunuseçtiler. Taşlarla, sopalarla, eski av tüfekleriyle faşistsaldırılara karşı yiğitçe direndiler. Katillerin ellerindekiağır silahlara aldırmadan hayatlarını feda etmeyi gözealarak son nefeslerine kadar çarpıştılar. Büyük direnişkarşısında şaşkına dönen kontrgerilla elemanları, sivilfaşistler mahalleleri terk etmek zorunda kaldılar. İlanedilen sıkıyönetime, devlet terörüne rağmen Alevilerve devrimciler barikatları terk etmediler. Barikatlarınbaşında günlerce nöbet tuttular. Devletin saldırılarınıda büyük bir direngenlikle karşılayıp püskürttüler.

Katliam sırasında Maraş’ta bulunan İçişleri Bakanıkatilleri değil, katliama maruz kalan Alevileri vedevrimcileri suçladı. İçişleri Bakanı, katliamınsolcuların tahriki nedeniyle yaşandığını söyleyebilecekkadar alçalabildi. Katliamı gerçekleştiren sivilfaşistlerin başındaki kişi olan Alpaslan Türkeş’i ziyaretedip katliamcıların önünü açmak için neleryapılabileceğini konuşup tartışan da aynı bakandı.Faşist sermaye devleti bütün gücüyle katliamcılarınyanında yer aldı. Kolluk güçleri kendilerine sığınaninsanları katillere teslim ettiler. Devlet hastanesindeyaralı olarak yatan insanların öldürülmesine gözyumdular.

Faşist katiller işini bitirdikten sonra nihayet kollukgüçleri Maraş sokaklarında göründüler. Amaçlarıkatliama uğrayan Alevi emekçilerini ve devrimcilerisindirmekti. Alevi emekçilerinin yaşadığı mahallelertanklarla kuşatıldı. Namluları Aleviler’e dönük olanmakineli tüfekler kentin dört bir yanında kuruldu.Faşist katillerin katletmeyi başaramadığı Aleviler’in vedevrimcilerin yaşadığı evler basıldı, didik didik arandı.Bu baskınların ardından Aleviler ve devrimciler,işkencelerden geçirildiler. Günlerce süren işkenceleriyıllarca süren cezaevi günleri izledi. Maraş katliamını

fırsata çevirmek isteyen Bülent Ecevit’in başbakanolduğu CHP hükümeti Maraş’ta sıkıyönetim ilan etti.

Kontrgerilla hukuku da katliamcıların yanında yeraldı. Ortada MHP, MİSK, ÜGD vb. faşist örgütlerinkatliamda oynadığı role ilişkin yüzlerce belge vardı.Mahkeme tüm bu bilgi ve belgeleri kayıtlarageçirmesine rağmen dava zaman aşımına uğratıldı.Maraş dosyası kapatıldı. Faşist katiller bu sayedeserbest kaldılar. Ökkeş Kenger örneğinde olduğu gibimilletvekili bile seçilebildiler.

Maraş katliamının failleri daha ortaya çıkanbelgelerle daha açık hale geldi. Örneğin ABDBaşkonsolosluğu’nun ikinci kâtibi katliamdan kısa birsüre önce Maraş bölgesine ve Aleviler’in yoğun olarakyaşadığı Çorum, Amasya, Sivas vb. illere ziyaretlergerçekleştirmişti. Ziyaretler sırasında Alevi-Sünniçatışmasını körüklemeye yönelik konuşmalar yaptığı,katliamdan sonra yakalanan faşist katillerin verdikleriifadelerde yer aldı. CİA katliam sırasında hazırladığıve sonradan deşifre olan raporda yer alan, “Plankararlaştırıldığı gibi uygulanıyor” ifadesiylekatliamın tam göbeğinde yer aldığını ortaya koydu.

Maraş; ordusuyla, polisiyle, hükümetiyle,medyasıyla sermaye devletinin ABD destekli birkatliamı olarak tarihteki yerini aldı. Maraş katliamı,bizzat kontrgerilla devleti tarafından, Aleviler’i,devrimcileri hedefleyen bir katliam olarak planlandı.Bu katliamla kontrgerilla devleti devrimci mücadeleyiyok etmek, devrimci mücadeleye destek veren Aleviemekçilere gözdağı vermek istedir.

Maraş katliamı devletin katliam geleneğinde sadecebir halkadır. Maraş ve benzeri katliamların hesabınısormak ve yenilerine engel olmak; bu çürümüş devleteve onun gerisindeki emperyalizme karşı kararlı birmücadele vermekten geçiyor.

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2010/48* 17 Aralık 2010

Maraş’ın katili sermaye devleti!Devlet terörü

Nevin Berktaş için eylem

12 Eylül zindanlarını anlattığı “İnancın SınandığıZor Mekanlar: Hücreler” kitabından dolayı hapiscezası alan ve 3 Kasım 2010 tarihinde tutuklanarakBakırköy Kadın ve Çocuk Tutukevi’ne konulanNevin Berktaş’ın serbest bırakılması talebiyle 10Aralık günü bir eylem gerçekleştirildi.

Proleterce Devrimci Duruş‘un Bakırköy Cezaeviönünde gerçekleştirdiği basın açıklamasında “NevinBerktaş serbest bırakılsın!” pankartı açıldı.

Basın açıklamasında, Berktaş’ın devrimcigeçmişine, cezaevi süreçlerine ve tutuklanmasınagerekçe gösterilen kitabı yazdığı döneme değinildi.İçeriği itibariyle, Berktaş’ın kaleme aldığı kitabın bir“suç duyurusu” niteliğinde olduğuna vurgu yapılanaçıklamada 12 Eylül mahkemelerinin hiçbir kanıtolmadan yılları bulan cezalar verdiği hatırlatıldı.

Açıklama şu sözlerle devam etti: “12 Eylülmahkemeleri hiçbir kanıt olmadan yılları bulan ağırcezalar verdi. Yetmedi infazları yaktı. Yetmediyıllarca fazladan yatırdı. Defalarca işkencelerdengeçirdi, hücrelere attı, disiplin cezaları verdi. Bütünbunlar sömürü ve baskı düzenine başkaldıran, tümişkencelere ve cezalara direnen devrim ve sosyalizminancını yitirmeyen kişilere yapıldı. Şimdi de aynızihniyet devam ediyor. Nevin Berktaş şahsındadirenen, başeğmeyen insan yargılanıyor.”Açıklamanın son bölümünde ise Berktaş’ın serbestbırakılması talebi dile getirildi. Dayanışma kartları,mektup ve imzalarla Berktaş’la dayanışmayıyükseltme çağrısı yapıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 30: Sİ Kızıl Bayrak 10-48

Türkiye’de 12 milyon engelli insan var. 12 milyoninsan yaşamın her alanında devasa sorunlarla yüz yüzeyaşama mücadelesi veriyor. Gelecek güvencesi,yaşama kalitesi, sağlık hizmetine ulaşmak, eğitimhakkından faydalanmak, toplumsal yaşama ve üretimekatılmak gibi başlıklar altında toplanabilecek yığınlasorun engelli bireylerin yaşamını oluşturuyor. Busorunlar yığını elbette, bireyin bedensel ya da zihinselengelinden değil, toplumsal düzenin insanlık dışı veakıl dışı yapısından kaynaklanıyor. İnsanca yaşamahakkını hiçe sayan bu düzen içinde pek çok engellikişi, yalnızlık içinde sokakta yaşamaya mahkum.Açlıkla, bakımsızlıkla, sefaletle yüz yüze kalarakyaşamını yitiriyor, şiddete, tacize, tecavüze maruzkalıyor.

İnsanca yaşama hakkı hiçe sayılan milyonlarcaengelli insan sadece, seçim arefelerinde bir deengelliler haftasında hatırlanıyor. Seçim dönemlerinde,başbakan adayları, milletvekili adayları, belediyebaşkanı adayları adeta, engellilerle kim daha çokfotoğraf çektirecek yarışına giriyor, engelli insanlarıtopluma şirin görünmek ve duygu sömürüsü yapmakiçin utanmazca kullanıyorlar. Engelliler haftasında ise,yaşama hakları acımasızca hiçe sayılan insanlar,kutlamalarla, şenliklerle selamlanıyor, yapmacık sevgigösterileri ile birlikte ilgiye maruz bırakılıyor. Bu haftaatlatıldıktan sonra yaşam “normale” dönüyor,milyonlarca insan, gönül rahatlığı ile düzeninacımasızlığına terk ediliyor.

Bu yıl, bu ikiyüzlü “kutlama” haftasında olaylarbeklenen ve alışılandan biraz daha farklı seyretti. Tamda engelliler haftasında, tam da engellilerinsorunlarının tarışıldığı resmi bir toplantıda, uzmanağızlardan, engellileri hedef alan tanıdık faşizanfısıltılar yükseldi... Bu yıl, Türkiye’de, engellilerhaftasında, sosyal hizmetler kurumunun birtoplantısında, zihinsel engelli kadınlarınkısırlaştırılmasının gerekliliği tartışıldı. Tarih butartışmayı Nazi döneminden tanıyordu. Üstün ırkyaratmak peşinde olan Alman faşizmi, binlerce engelliinsanı kısırlaştırmış, binlercesini kısırlaştırırkenöldürmüş, binlercesini de kısırlaştırmak yerinedoğrudan öldürmüştü.

Adolf Hitler, bu katliamları şu cümlelerleaçıklıyordu: “Devlet için zihin ve beden eğitimininönemli bir yeri vardır, ancak insan seçimi de en azbunun kadar önemlidir. Devletin, genetik olarak

hastalıklı veya alenen hasta olan bireylerin üreme içinuygun olmadıklarını deklare etme sorumluluğu vardır...Ve bu sorumluluğu hiçbir anlayış göstermeden vebaşkalarının da anlamalarını beklemeden acımasızcauygulamalıdır... 600 yıllık bir zaman dilimi boyuncavücudu sakat olan veya fiziksel olarak hasta olankimselerin üremesini durdurmak... insan sağlığındabugün elde edilemeyen bir gelişim sağlayacaktır. Eğerırkın en sağlıklı olan üyeleri planlı bir şekilde ürerlersesonuçta bugün hala taşıdığımız hem ruhsal hem debedensel açıdan bozuk tohumların olmadığı... bir ırkoluşacaktır.”

2010 yılı Türkiyesi’nde, “engellilerikısırlaştıralım” tartışmasıyla Hitler selamlandı. YerKocaeli Sosyal Hizmetler Kurulu toplantısıydı. KocaeliValisi Ercan Topaca başkanlığında düzenlenen butoplantıya hepsi “uzman” olan kurul üyeleri katılmıştı.Üye uzmanlardan, diş hekimi Sevil Çağlar, zihinselengelli kadınlara tecavüz edilmesi konusu üstünedüşünmüş taşınmış ve şu sonuca ulaşmıştı: “Maalesefzihinsel engelli kızlarımız tecavüze uğruyor ve çocukdünyaya getiriyor. Bu, benim mahallemde bile yaşandı.Erkekler zihinsel engelli kıza inşaatta tecavüz ediyor.Kız hamile kalıyor ama bazı yollarla düşük yapmayazorlanıyor. Çocuk doğsa bile bakma güçleri yok.Dünyada, bu durumdaki kızları kısırlaştırmatartışmaları var. Üniversitelerde kurulacak etikkurullar kısırlaştırma konusunu ele almalı.”

Sevil Çağlar doktor ve toplumsal sorunlar üzerine“düşünür” olmanın dışında, iki çocuk annesi birkadın...

Bir diğer “uzman” kurul üyesi, KocaeliÜniversitesi Rektör Yardımcısı Sevim Gökalp, hemenbu tartışmaya destek vererek düşüncelerini kattı:“Zihinsel engelli bir kız, doğuracağı çocuğunsorumluluğunu alamaz. Sadece üniversitemizde değil,şu an devlet hastanelerinde de etik kurullar var. Kararoradan alınabilir.” Üçüncü bir kadın kurul üyesi,avukat Serpil Özok ise tartışmaya hukuki açıdanyaklaşarak, yaşanan utanç verici sahnede yerini aldı:“Zihinsel engelli bir kızın evlilik yapmasına izinvarken, kısırlaştırılması konusunda izin olmamasıçelişkili bir durum.” Bu tartışmaya katılan ValiTopaca, “Doğru olan kızlarımızı korumak, kollamakfakat koruyamıyoruz. Kızlarımızı koruma amaçlı birdüşünce bu. Ancak, mahkeme kararı ile olmalıdır”diyerek devletin acizliğini ifade etmiş, olayın hukukiboyutunun araştırılmasını ve konunun bir sonrakitoplantıda tekrar tartışılmasını önererek acizliğinfaşizmle telafi edilmesine kapı aralamıştı. Olayınkamuoyuna yansıması ve ilk eleştirilerin gelmesininardından ise, kendisini toparlayarak şu açıklamayıyaptı: “Evet, toplantıda böyle bir konuşma geçti.Ancak toplumdaki bireylerin sağlık ve güvenliğinidüşünmek devletin görevidir. Zihinsel engelli kızlarınkısırlaştırılması gibi bir şey düşünülemez”

Engelliler haftasının sahte gösterileri ve işeyaramaz sevecenlikleri arasında, tarihin Nazikatliamlarından tanıdığı bir tartışmayı, Kocaeli’ndeyeniden açmaya cüret eden bu “uzmanlar”, insanıninsanca yaşama hakkına saygı duymak yeteneğindenyoksundurlar. Zihinsel engelli bir kadının insancayaşamaya hakkı olduğunu kavrayamadıklarından,toplumun ve devletin onu koruma görevini,zorunluluğunu da, “ama koruyamıyoruz” diyerekgeçiştirirler. Bir kadının bedeninde, kendi onayı

olmadan uygulanacak olan kısırlaştırmaoperasyonunun, tıpkı tecavüz gibi bir suç ve travmaolduğunu düşünmek onlara uzak. Mağdurunkısırlaştırılmasının, tecavüz suçunu azaltmayacağı,aksine teşvik edeceği açıkken, bu sonuç onlarıilgilendirmez. Öyle anlaşılıyor ki, eğer ortada çocukyoksa, yaşama hakkına saygı duymadıkları bir kadınındefalarca tecavüze uğrayarak yaşaması da onlar içindert değil. Dünyaya gelen her çocuğun sadece annesitarafından değil, tüm toplum tarafından sahiplenilipbüyütülmesi ise, onlar için asla anlayamayacakları birütopya. Tecavüzün, şiddetin olmadığı, zihinsel engellibireylerin sokakta yaşamaya mahkum edilmediği,insanın insanca yaşayabileceği bir toplumsal düzenözlemine ise, onların kararmış yüreklerinde yer yok.

Dehşet verici bu tabloya şaşırmamak gerek. Çünküonlar kapitalizmin yetiştirdiği düzenin gözbebeğiuzmanlarıdır. Kapitalizm, işçilere, emekçilere,engellilere insanca yaşama hakkı tanımadığını her günyeniden ilan ederken, uzman ağızlardan yükselen faşistuğultulara şaşırmamak, ama insanca yaşanacak birdüzen kurmak için mücadeleyi yükseltmek gerekiyor.

Güncel30 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/48* 17 Aralık 2010

Engelliler haftasında faşist uğultular...

Muğla’da coşkulu miting

Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası(SES); aile hekimliği uygulaması, taşeronlaştırma,güvencesiz çalıştırma ve paralı sağlık hizmetinekarşı 11 Aralık günü Muğla’da miting gerçekleştirdi.Mitinge İzmir, Aydın, Denizli, Uşak, Isparta, Burdurve Manisa’dan sağlık emekçileri katıldı. Muğla’nınmiting bölgesi olarak seçilmesinin nedeni ise ailehekimliği uygulamasının diğer illerden sonraMuğla’da başlayacak olmasıydı.

Muğla Devlet Hastanesi önünden yürüyüşegeçen kortejlerin en önünde “Aile hekimliği masalıyalan, taşeronlaştırma, güvencesiz çalıştırma, paralısağlık hizmeti gerçek / KESK” pankartı yer aldı.Ardından SES’e bağlı şubeler, Muğla Tabip Odası ileilerici ve devrimci kurumlar yürüdü.

Muğlalı emekçilerin alkışlarla destek verdiğieylem coşkulu bir atmosferde geçti.

Muğla eski garaj alanına gelindiğinde kitleyi“Muğla İHD Şubesi” ve “Şerzan Kurt” pankartı açanöğrenciler karşıladı. SES Genel Başkanı BedriyeYorgun mitingde yaptığı konuşmada, sahte hayallersunarak sağlığı ticarileştiren, güvencesiz çalışmayıdayatan, taşeronlaştırarak, sendikasızlaştırarak işgüvenliğini emekçilerin elinden alan zihniyete karşımitingde olduklarını söyledi. Tayyip Erdoğan’a veRecep Akdağ’a seslendi.Öğrencilere dönük saldırılara da değinen Yorgun,aile hekimliği uygulamasını sokaklarda mücadeleederek engelleyeceklerini söyledi. Yorgunkonuşmasını mücadele çağrısı yaparak bitirdi.

Muğla Tabip Odası Başkanı Naki Bulut ise 10Aralık 2010 tarihinin, sağlık adına kara bir günolarak anılacağını söyleyerek sağlık ocaklarınınkapatılıp doktorların mecburi aile hekimliğinezorlandığını belirtti. Muğla Emniyeti’nin ortamıterörize etmek amacıyla gerçekleştirdiği polisablukası dikkat çekerken eyleme yaklaşık bin kişikatıldı.

Kızıl Bayrak / İzmir

Page 31: Sİ Kızıl Bayrak 10-48

CMYK

MücadelePostası

EKSEN Yayıncılık Büroları

Halis devrimcileri selamladıBDP Dersim Milletvekili Şerafettin Halis, 10 Aralık günü 68 kuşağına “başbelası” diyen TBMM

Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu ve AKP kurmaylarına yanıt verdi. Meclis kürsüsünden yaptığıkonuşmada “Denizler, Mahirler, Kaypakkayalar Türkiye siyasal tarihinde en şanlı, en şerefli sayfalaraimza atmış gençlerdi” diyen Halis, bugüne kadar her türlü baskıyla, şiddetle, zulümle karşı karşıya kalmışsol, sosyalist, devrimci dergi ve gazeteleri selamladı. Halis şöyle konuştu:

“Sayın başkan, değerli milletvekilleri; ben de grubum adına söz almış bulunmaktayım. Sizleri saygıylaselamlıyorum.

Bugün, İnsan Hakları Günü. Herkes kendi cephesinden insan haklarını değerlendirdi. Ben isterdim kibugün sizlerin İnsan Hakları Günü’nü kutlayarak söze başlamış olaydım. Ancak, yığınlarca insan hakkıihlalinin olduğu bir ülkede insan haklarını kutlamak yerine, insan hakları savunucularını, demokrasi veözgürlük mücadelesi verenleri selamlayarak söze başlamak istiyorum.

Düşünün ki öğrenci gençlik hakkını arıyor ve hakkını ararken-kabul edersiniz veya etmezsiniz- bir kaçyumurta atılıyor ve bu ülkenin bir bakanı çıkıp 68 kuşağına atfen 40 yıl öncesine, 50 yıl öncesine gidiyor ve“68 kuşağı da böyleydi. Bunlar memleketin baş belasıydılar.” diyor. Her şeyden önce, o sizin “baş belası”dedikleriniz, Türkiye’nin siyasal tarihinde, en şanlı, en şerefli sayfalara imza atmış gençlerdi. Kimdibunlar? Denizlerdi, Hüseyinlerdi, Yusuflardı; darağacının gölgesinde Türk ve Kürt halklarının kardeşliğiiçin slogan atmışlardı ve bedenlerini davaları için feda etmişlerdi. Kimdi bu gençler? Yine, Türkiyehalklarının özgürlüğü ve bağımsızlığı için Kızıldere’de slogan atarak, marş söyleyerek kurşunlara,bombalara hedef olan Mahir Çayanlardı. Kimdi bu gençler, sizin deyiminizle “baş belaları”? Bu halkındavası için, Türkiye halklarının davası için işkencelerde “ser verip sır vermeyen”, lime lime bedenleriyledirenen İbrahim Kaypakkayalardı. Şimdi, eğer Türkiye’nin siyasal tarihinde şanlı bir sayfa aranacaksaburada aranır; yoksa ne idamlar için kalem kıranlar, ne işkence için ferman verenler, ne de top, tank, tüfekatılması için yine talimat verenlerden aranır.

Dünden bugüne bir şey değişmemiş olacak ki bazı zihniyetlerde, bugün de hala bu ülkede KürtlerinAlevilerin ve Sosyalistlerin hak talepleri kanla bastırılıyor. Nedir bu kanla bastırılan talepler? Düşünce veifade özgürlüğü. Düşünün ki “Kürtlerin Partisi” olarak adlandırdığınız, bizce Türkiye Partisi olan DTPyani Demokratik Toplum Partisi geçen yıl, bugün kapatıldı. Neydi suçu? Sadece Kürtlerin hak veözgürlüklerini politikada eksen yapmasıydı. Ne oldu? DTP milletvekillerine, yani sayısı 20 olan bugünküBDP milletvekillerine 2.333 yıl ceza talep ediliyor.

Tabi düşünce ve örgütlenme özgürlüğünün asıl aracı dildir. Dili bir başka yere göndermenin aracı dayine basındır, yayındır. Dün, Kızıldere’de insanları katleden zihniyet, Denizleri idam eden zihniyet,İbrahimleri lime lime işkenceyle parçalayan zihniyet, bugün de yine Komünistlerin kendi düşünceleriniifade etme ve yayma hakkı tanımıyor. Bakın son 15 yılda Kürtlerin çıkardığı, öyle söylüyorum, madem kiKürtlerin yayını Gündem adıyla başlayan gazete geleneği yüzlerce defa kapatıldı, biz bile sayısınıbilmiyoruz. Yine Azadiya Welat gazetesi “Kürtçe yayın yapıyor” diye yayın yönetmenine yani VedatKurşun’a 166 yıl ceza verildi. Bugün, basın özgürlüğü kapsamında Türkiye cezaevlerinde 39 tutuklugazeteci var ve yayını durdurulan 12 gazete ve dergi var. Yine ifade özgürlüğü kapsamında 790 kişi paracezası almış, toplam 1.485 yıl hapis cezası istenmiş. Kime? Gazetecilere. Kime? Düşüncelerini ifade etmekve yaymak isteyenlere.

Şimdi ben, burada, düşünceleri uğruna mücadele veren, bu kadar bedeli göze almış, bu yayın veinsanları saygıyla anıyor ve burada bugüne kadar her türlü baskıyla, şiddetle, zulümle karşı karşıya kalmışdergi ve gazeteleri okumak istiyorum; Gündem gazetesi, Devrimci Demokrasi, Günlük, Evrensel, AzadiyaWelat, Kızıl Bayrak, İşçi-Köylü, Sorun Polemik, Atılım, Yürüyüş, Alınteri, Mücadele Birliği, Odak,Proleterce Devrimci Duruş, Devrimci Hareket, Sosyalist Barikat ve adını burada anamadığım birçokdergi. Hepsini saygıyla selamlıyor ve mücadelelerinde başarılar diliyor, yanında olacağımızı bir dahasöylüyorum.”

İatanbul’daMetrobüs gerçeği

İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) İstanbulŞubesi, “İstanbul ulaşımı ve metrobüs” başlıklıraporunda İstanbul’un trafik sorununa “çözüm” olaraksunulan metrobüsleri değerlendirdi.

Metrobüsün devreye alındığı gün kapasitesinidoldurduğunu vurgulayan İMO, kısa bir süre sonra buyükün taşınamaz hale geleceğini belirtti. Metrobüsünİstanbul için doğru bir proje olduğunu ancak yanlışuygulandığını ifade eden İMO İstanbul Şube BaşkanıCemal Gökçe, metrobüs ile birlikte metro ulaşımınıntamamen rafa kaldırıldığını vurguladı.

Bir saatte banliyö treni veya metro ile 40-60 bin,hafif raylı sistem ile 15-22 bin, tramvay ile 6-9 bin,körüklü otobüsle 10-15 bin, otobüs ile 8-12 bin,metrobüs ile 12-20 bin kişinin bir yerden bir yeretaşındığının belirtildiği raporda, hafif raylı sistem ileözel yolda işletilen körüklü otobüsler arasındaki büyükyatırım farklarına karşın aynı yolcu kapasitesine sahipoldukları belirtildi.

“Metrobüs hatları genellikle yolcu talebi artışpotansiyeli bulunan ulaşım koridorları için geçiciolarak planlanır ve yapılır. Bu koridorlarda yolculuktalebinin artışına bağlı olarak uzun vadede dahayüksek kapasiteli raylı sistem yapılması ve işletilmesiplanlanır. Avcılar-Söğütlüçeşme hattındaki metrobüsişletmesi yerine de raylı sistemin hizmet vermesigerekmektedir. Metrobüs kapasitesi son noktayaulaşmıştır” denilen raporda, metrobüs sisteminin birsüre sonra hafif raylı sisteme yükselmek zorundakaldığına dikkat çekildi.

Hollanda’dan alınan 50 metrobüsün tanesinin 1milyon 200 bin avro olduğu belirtilerek bu parakarşılığında aynı kapasiteye sahip Türkiye’de üretilen4 adet araç alınabileceğinin altı çizildi.

Yıkıma karşı silahlıdireniş

Erzurum’un Palandöken ilçesinde “Kentseldönüşüm projesi” kapsamında evi yıkılmak istenen biremekçi, belediyenin yıkım ekiplerine ve polise karşısilahıyla direndi. Evini yıktırmamak için evinekapanan Kerem Akan adlı kişi, pencereden avtüfeğiyle havaya ateş etti.

Eşi ve 9 çocuğu ile birlikte yıkım ekiplerine karşıdireniş gösteren Kerem Akan evini yıktırmayacağınıbelirterek, gerekirse silah kullanabileceğini söyledi.“Beni kullanmaya mecbur etmeyin” diyerekkararlılığını gösteren Akan, ekiplerin evin önündekibarakaları yıkmaya başlaması üzerine havaya ateşetmeye başladı.

Belediye ve polis ekipleri uzun süre Akan’ıeyleminden vazgeçirmeye çalışsa da başarılı olamadı.Bu girişimlere Akan silahını ateşleyerek karşılık verdi.

Uzun süre direnen Akan eyleminde başarılı oldu.Yıkım ekipleri yıkımı gerçekleştiremeden geridöndüler. Daha sonra gözaltına alınan Akan hakkındaise meskun mahalde silah kullandığı için yasal işlemyapılacağı belirtildi.

Kemalpaşa Mh. Otel Asya yanı Vural Apt.No:2 D:3 İzmit / KOCAELİ

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220Heykel/BURSA

Tel: 0 (224) 220 84 92

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanıKat: 3

No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

Page 32: Sİ Kızıl Bayrak 10-48