Upload
others
View
9
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
Sovyet Rusya’da Enver Paşa
Kazak siyasetçi ve yazar Mustafa Çokay’ın kaleminden Orta Asya ve Sovyet Rusya’da Enver Paşa ve faaliyetleri.
Burhan Çağlar I
Tarihvemedeniyet.org II
20 Ekim 2012
I University of Toronto, Department of Near and Middle Eastern Civilizations lisansüstü öğrencisi II http://tarihvemedeniyet.org/2012/10/sovyet-rusyada-enver-pasa/
Bu makale Kazak siyasetçi, gazeteci ve yazar Mustafa Çokay tarafından “Orta Asya ve Sovyet Rusya’da Enver Paşa” başlığıyla kaleme alınarak, 15 Haziran 1923 tarihli “Orient et Occident” (Doğu-Batı) isimli bir Fransız dergisinde yayımlanmıştır.
Sovyet Rusya’da Enver Paşa
olşevik gazetelerine, Türkistan ve Afganistan’dan gelen mektuplara göre Enver Paşa, 4
Ağustos 1922 tarihinde Doğu Buhara’nın “Belcuvan” kasabasında vefat etti.BOsmanlı Ordusunun bu başkumandanının zamanında Bolşevik safında yer alması rakiplerini
şaşırtmasına rağmen onlar “Enver Paşa’dan her şey beklenir” diyorlardı. Moskova saflarında iki
yıl süren macerasının ardından bu sefer Türkistanlı muhaliflerin yanında yer alınca yine aynı durum
söz konusu oldu; “Enver’den her şey beklenir!”
***
Kimilerine göre Enver Paşa, Bolşevik desteğini
Orta Asya Müslümanlarının bağımsızlığı uğruna
kullanmak istemekteydi. Pravda gazetesine göre
ise, Cemal Paşa dâhil bir kısım zevat onun bu
hareketini “şöhret düşkünlüğü ve popüler olma
hırsı” olarak değerlendiriyordu. Pravda
gazetesinden örnek veriyorum zira bu ifadelerin
aynını 1922′de Cemal Paşa’yla Avrupa’da
yaptığımız görüşmede kendisinden bizzat
işitmiştim.
Enver Paşa’nın Sovyet Macerası
Orta Asya, Buhara, Türkistan ve kuzey
Kafkasyalıların Enver Paşa’ya bakışları ise
farklıydı. Bolşevik diktasından kurtulma
ümidindeki bu insanlar Paşa’nın kendilerini
kurtaracağı inanıcını taşıyorlardı. Türkistan, Buhara
ve Azerbaycan’da halk, Paşa’nın Balkan
Slavlarından Edirne’yi kurtardığı gibi, Bolşevik
zulümden de kendilerini kurtaracağına körü körüne
inanmıştı. Fakat Paşa, Bolşevik saflarındaki
Enver Paşa’yı Jön Türk hareketi
döneminden beri tanıyanlar onun
karakterindeki bazı çelişkileri ilk bakışta
sezinliyorlardı.
Paşa, Müslüman halkların hürriyeti
adına mücadele ederken, popüler olma
hırsıyla da aslında aklı başında hiçbir
insanın cesaret edemeyeceği maceralara
sürükleniyordu.
Bolşevikler için ise Enver Paşa
saygıdeğer bir dosttu zira kendilerine
çok iyi bir propaganda malzemesi
olabilirdi. Paşa sayesinde Müslüman
halklara yönelik Bolşevik politikaları
rahatça yürütülebilirdi. Mamafih
sonraları Enver Paşa muhalif saflara
geçince onu “İngiliz Hükümeti’nin
kiralık ajanı” ilan ettiler.
duruşuyla, henüz kendisine beslenen bu inancı görmekten epey uzaktı. Şimdilik, Hindistan’dan
“İngilizleri” çıkartmak veya Bolşevik söylemiyle, “âlem-i İslam köleleştiren, Avrupa
emperyalizminin bu devasa canavarının zehirli dişlerini sökmek” arzusundaki, üçüncü
Enternasyonal ile ittifakını kuvvetlendiriyordu.
Enver Paşa, sadık ve dürüst birer müttefik olduklarını
düşündüğü Bolşeviklere bir hayran edasıyla, güveniyor,
onların asıl maksadını ifşa etmek isteyenlerin çabalarını ise
göz ardı ediyordu. Hâlbuki Paşa, Zinovyev ve Radek ile aynı
vagonda Doğu Halklarının Kongresi’ne giderken bile,
Bolşevikler onu Türkistan, Hindistan, Kafkasya ve Afganistan
temsilcileri nezdinde, kendi lehlerine etkili bir koz olarak
kullanmanın planı içerisindeydiler.
Doğu Halkları Kongresinde Enver Paşa
Müslüman halk, telgraf vasıtasıyla Paşa’nın gelişinden hemen haberdar olmuş, Bakü tren
istasyonunu hınca hınç doldurmuştu. Paşa, bu mahşeri kalabalık tarafından karşılanıp törenle şehre
götürüldü. Bu sırada bir Azeri ihtiyar heyecandan titreyen sesiyle Enver Paşa’ya seslendi;
Enver Paşa soruya, “Azerbaycan Azerilerin olmalıdır” diye cevap verdi. Bu cümle bütün
kalabalıkta bir anda ağızdan ağıza yayıldı. Durumdan tedirgin olan Bolşevikler böyle “yersiz”
olayları önlemek için konuşmasına fırsat bile vermeden Paşa’yı adeta kalabalıktan kaçırdılar.
Kongrede bile Paşa’nın tebliği sekreteri tarafından okundu.
Enver Paşa’nın Kongre Tebliği
Tebliğin bazı bölümleri üzerinde durmakta fayda var. Sadakat, samimiyet ve teşekkür ifadelerinden
sonra, bir zamanlar Osmanlı ordusunun en yüksek rütbeli kumandanı, Türkiye’nin Dünya Harbi’ne
girişinin esbab-ı mucibesini açıkladı.
“Paşam Paşam, senin ordun Eylül 1918′de Bakü’ye girdi, bizi kurtardı. Ama ondan sonra biz bir
daha seni göremedik. Eylül 1920’de Bakü tekrar Moskof esaretine düştü, şimdi ise sen bizim
düşmanımızla zaferi mi kutluyorsun, bunun izahı nedir ?” dedi.
“Yoldaşlar” diye başlayan Paşa şöyle devam etti; “Türkiye’nin savaşa girdiği esnada, dünyanın iki
kısma ayrılmış bulunuyordu, birinde kapitalist, emperyalist Çarlık Rusya’sı ve onun müttefikleri,
diğerinde ise emperyalizm ve kapitalizm namına diğerlerinden hiç alt kalır yanı olmayan Almanya
ve müttefikleri bulunmaktaydı. İmhamızdan yana olan Çarlık Rusya’sı, İngiltere ve onun avenesine
karşı mücadeleye girişen biz ise hayatta kalmak uğruna ancak ve ancak Almanya tarafını tutmaya
mecburduk. Evet, Alman kapitalistleri kendi emperyalist hedefleri doğrultusunda kuvvet ve
kudretimizi istismar ettiler fakat istiklalimizi muhafazaya yolunda başka bir ihtimal bizim için
mevcut değildi.” Paşa, sözlerine şöyle devam etti;
Ancak Enver Paşa’nın konuşmasındaki ihtilal
ruhu ve her yeni konuya “yoldaşlar” diyerek
başlaması bile Bolşeviklerin güvenini
kazanmaya yetmedi. Kongrede oturum başkanı,
Paşa’nın tebliğine karşılık ise şöyle dedi.
“ Yoldaşlar, Harb-i umumi esnasında çok
büyük makam, mevki ve mesuliyet sahibi biri
olarak ifade etmeliyim ki Alman
emperyalizmiyle aynı safta savaşmış olmaktan
esef duyuyorum. Kin ve nefretim hiç şüphesiz ki
İngiliz emperyalizmine olduğu kadar, Alman
emperyalizmi için de mevzu bahistir. Emek
vermeden servet edinmek isteyen her kim olursa
olsun, bu kin ve nefreti dahası yok edilmeyi
elbette hak etmektedir. İşte emperyalizme dair
kanaatim ancak bundan ibarettir.” Sovyet
Rusya ile münasebetlerine ilişkin ise Paşa,
şunları söyledi:
“Yoldaşlar, bugünkü Sovyet Rusya o zaman vâr olsaydı ve şimdiki hedefleri doğrultusunda
mücadele etseydi, sizi temin ederim ki bütün gücümüzü sarf ederek muhakkak yanınızda olurduk.”
Ancak Enver Paşa’nın konuşmasındaki
ihtilal ruhu ve her yeni konuya
“yoldaşlar” diyerek başlaması bile
Bolşeviklerin güvenini kazanmaya
yetmedi. Kongrede oturum başkanı,
Paşa’nın tebliğine karşılık ise şöyle dedi;
“Kongremiz daha önce kapitalistler yararına
çalışan, Türk işçi ve köylülerinin
mücadelelerini görmezden gelen, zengin kesim
ve yüksek rütbeli subayları korumak adına işçi
ve emekçi kitlelerini tehlikelere atan kişilerin
söylediklerine dikkat edilmesi gerektiğini
düşünmektedir.
Kongremiz, bu kişileri geçmişteki hatalarının
farkına vararak, yanlışlarını düzeltmeye ve her
şartta halka hizmete hazır olduklarını ispata
davet etmektedir.”
Enver Paşa daha da ileri giderek, mücadelede sadece kuru bir destek bulma arzusunun değil, aynı
görüşü paylaşıyor olmalarının da kendi ve arkadaşlarını üçüncü Enternasyonal ile ittifaka
yönelttiğini söyledi ve şahsi sosyo-politik programını şöyle açıkladı:
“Biz, kendi kaderimizi kendimiz tayin etmek için, halkın
desteğiyle bu mücadeleye giriştik. Bizimle aynı telakki ve
tefekkür içerisinde olanlarla elbette muhkem ve daimi bağlar
kuracağız, olmayanlara ise muhakkak kendi kaderlerini tayin
etme hakkını tanıyacağız. Hiç şüphesiz ki savaşa karşıyız,
iktidarların halkları yok etmesi ve esaret altına alması
taraflısı ise hiç değiliz. İşte bu minval üzere nihai barışı
sağlamak uğrunda üçüncü Enternasyonal ile aynı safta
yürümekteyiz. Bu hedefte her türlü engel ve müşkülatı
yılmadan göğüsleyeceğiz.”
Görüldüğü gibi Bolşevikler, Türkiye’nin Dünya Harbi’nde
Çarlık Rusya’sına karşı mücadele ettiğini; böylece dolaylıda
olsa Sovyetlerin doğmasına katkı sağlandığını dile getiren Paşa’nın teorisini duymadılar bile.
Paşa’ya teşekkür yerine ise halka olan sadakatini ispat ederek “eski günahlarından arınmasını”
teklif ettiler.
Moskova Yolunda Enver Paşa
Bolşevikler, ancak ve ancak Moskova’da bulunduğu sürece kendilerine faydası dokunabileceğini
düşündükleri Enver Paşa’yı, neredeyse halktan kaçırırcasına Bakü’den Moskova’ya getirdiler. Bakü
İstasyonunda ise yine aynı mahşeri kalabalık, Paşa’yı “Yaşasın Enver” sloganlarıyla uğurladı.
Enver Paşa’nın Moskova’daki hayatı ve faaliyetleri hakkında benim derin bir bilgim olmakla
birlikte Sovyet yöneticilerinden hususi bir ilgi gördüğü, Afganistan ve diğer doğu ülke heyetleri
nezdinde verilen ziyafetlere şeref konuğu olarak katıldığı muhakkak. Hiç şüphesiz ki Paşa, bu süre
zarfında Türkistan, Kafkasya ve Azerbaycan ile olan bağlantılarını da devam ettirmekteydi.
Cemal Paşa
Paşa’nın Anadolu‘ya dair Planları
Sovyetlerin İngiltere ile ticaret anlaşması
imzaladığı Mart 1921 itibariyle Paşa’nın
Bolşeviklerle ilişkileri bozulmaya başladı.
Paşa anlıyordu ki, Sovyet Rusya, Müslüman
halkı nüfuz alanlarına göre parçalamaya
hazırdır. İşte o anda, Bolşevik hareketine karşı
Türkistan ve Kafkasya da irtibat noktaları
aramaya başladı.
1921′de Yunan saldırısı karışında İsmet Paşa
kumandasındaki Türk ordusunun geri çekilince, Sovyetler bunu, Mustafa Kemal ve taraftarlarının
başarısızlığa uğrayacağı şeklinde yorumladı. Bu durum, eski başkumandan sıfatıyla Enver Paşa’ya
gönüllüleri ve Milli Ordu’dan geriye kalan askerleri bir bayrak altında toplamak, bu suretiyle
işgalcilere karşı mücadeleyi devam ettirmek görevini yüklüyordu.
Paşa’nın Türkistan Macerası
Enver Paşa 1921 yılı sonbahar ve kışını
Türkistan’da geçirdi. Bu uçsuz bucaksız
bölgenin her köşesinde onun tanınıyordu.
Özbek hatta en ücra kazak köylerinde
bile “Edirne Savaşı”, “Trablus
savunması” “Hürriyet Kahramanı”, “Jön
Türklerin lideri” sıfatlarıyla tanınan
Paşa’nın ismini taşıyan çocuklara
rastlamak mümkündü.
Paşa Taşkent’e giderken Buhara’ya da uğradı ve ilk kez Bolşevik zulmüne yakından şahit oldu.
Buhara, Kızıl Ordu komiserlerinin komünist uygulamaları hayata geçirmek adına denemeler yaptığı
adeta bir pilot bölge haline gelmişti.
Buhara Sovyet Cumhuriyeti, başkenti ve pek çok şehriyle Rus
askerlerinin işgalindeydi. Askerleri harcamalar Buhara’nın
kısıtlı bütçesinden karşılanıyor, dahası ülkedeki bütün servet
Semerkant Savunması
“Yoldaş Lenin’e” veya “minnettar Buharalıların Kremlin’e” şükran nişanesi olarak Moskova’ya
akıyordu.
Bu sırada Enver Paşa’nın beklenmedik gelişi Buharalılar için bir umut ışığı oldu. Onun Moskova
ile olan görüşmelerde arabuluculuk yapabileceği böylece resmiyette kalmış olan bağımsızlık
anlaşmasının hiç olmazsa bir nebze olsa uygulamayabileceği düşüncesi doğmuştu.
Enver Paşa Arabulucu Oluyor
Enver Paşa, bu arabuluculuk görevini kabul etti ve Moskova’ya, Buhara’nın bağımsızlık haklarını
dikkate almasını teklif eden ilk telgrafını gönderdi.
Bu telgrafın Moskova’da ne denli tesirli olduğu
bilinmez ancak Buhara ve bütün Türkistan’da derin
yankılar uyandırdı. Kanaat önderleri ve halk vekilleri
kalabalık kitleler halinde Enver Paşa’yı ziyaret
ediyor, Fergana’dan, Taşkent’ten, Semerkant’tan ve
Enver Paşa’nın Telgrafı şöyleydi;
“Şayet Buhara, Sovyet Rusya himayesinde istiklaline kavuşursa, bizde Müslüman Asya’yı
İngiliz emperyalizminden kurtarma misyonumuzu ifaya daha çabuk muktedir olacağız. Halk
Komiserleri Konseyi’nden Buhara’da işgalci edasındaki Kızıl Orduyu geri çekmesini teklif
ediyorum. Zira buradaki askerleri mevcudiyet, şikâyetleri gün be gün artan Müslüman halkı aç
ve perişan bırakmaktadır. Ayrıca Konsey, aldığı istimlak kararlarını ve gıda maddeleriyle
yüksek kıymete haiz menkul ve sair emtianın memleket haricine sevkine son vermelidir.
Doğu Buhara’da halk Kızıl Orduya karşı ayaklanmakta ve bu başkaldırıların diğer bölgelere
yayılma ihtimali her an artmaktadır. Yönetici mevkiindeki Buhara Komiserleri, Rus askerlerinin
taşkınlıkları karşısında çaresizlik içerisindedir. Genç [jön] Buharalılar arasında ise tepkiler
büyümektedir. Şu durumda, Buhara halkının seçimi ve tasvibiyle, Sovyet Rusya’yla
görüşmelerde temsilcileri olarak; Sovyet Hükümetine Doğu cephesinin ciddi tehlike altında
olduğunu haber veriyor ve Buhara halkına kendi kaderini kendileri tayin etme hakkı tanınmasını
talep ediyorum”
Türkistan Ahalisinin Enver Paşa’ya İnancı
Şubat 1922′de Özbekistan’daki bir arkadaşım gönderdiği mektubunda şöyle yazıyordu:
“Enver Paşa’nın Orta Asya’ya ve ihtiyaçlarına yabancı olması, bunun ise siyasi manada telafisi mümkün olmayan hatalara yol açabileceği yönündeki ikazlarınız bizce birer mübalağadan ibarettir. Zira Paşa’nın buraya gelmesi milli mücadelemizin başarısı uğrunda ciddi bir fırsattır.
Şüphesiz ki bir demokrasi ve cumhuriyetin savunucusu olan Paşamız Rus Kızıl Ordusu’nun himayesinin olmadığı Sovyet yönetim şekline taraftarıdır. Dahası Rusya ile ilişkilerde uyum içerisinde faaliyetine devam etmektedir.
Sizden ricam Enver Paşa’nın siyasi planlarına dair bir şüphe taşımamanızdır. Zira memleketin ahvali ve Sovyet iktidarıyla yıllarca süren birlikteliği Paşaya çok şey öğretmiştir.”
Buhara, Taşkent ve Fergana’dan aldığım hemen hemen bütün mektuplar bu görüş ve düşünceleri yansıtmaktaydı. Hiç kuşku yoktu ki, halkın önderlerine olan güveni tamdı ve sadece kendilerini Bolşevik zulmünden kurtarmakla kalmayacağı, bütün Türkistan’da,
daha nice beldelerden Paşa’ya hürmet ve minnet mesajları yağıyordu. Bu durum ise Türkistan’daki
Sovyet komiserlerini alarma geçirmeye yetti.
Yanlış “Reçete” Bağdat’tan Döner
Fakat maalesef ki Enver Paşa, Türkistan’a ve ihtiyaçlarına tamamen yabancıydı. Kullanmak istediği
reçete, midesinden rahatsız bir hastaya göz tedavisi uygulamaktan ibaretti. Paşa, mevcut bütün güç
odaklarını istiklal yolunda mukaddes bir ittifak etrafında toplamak yerine, eski Buhara Emiryle
görüşmelere yöneldi.
Bu ise bir yandan bazı kitlelerin ona sırt çevirmesine
sebep olurken, öte yandan Emir yanlılarının etrafına toplanmasına neden oldu. Böylece Paşa bir
anda Buhara Emir’inin adeta veziri haline geldi, bu ise Ruslara karşı mcadele edenleri birbirlerine
düşman iki gruba ayırıyordu.
Ferganalı mücahitler, “Buhara Emir’inin
vezirini” artık tanımazken Paşa aleyhindeki dizginsiz dedikodularda Türkistan çapında yayılıyordu.
Enver Paşa’nın sempatizanı tarafsız çevreler ise bir
anda, onun İngilizlerce satın alındığı, İngiliz
emperyalizminin ajanı olarak Buhara ve hatta
bütün Türkistan’ı İngiliz müstemlekesi (sömürgesi)
haline getirmek maksadıyla Londra’yla işbirliği
yaptığına dair Bolşevik iftiralara kulak asar oldular.
Türkistan Ahalisinin Enver Paşa’ya İnancı
Şubat 1922′de Özbekistan’daki bir arkadaşım gönderdiği mektubunda şöyle yazıyordu:
“Enver Paşa’nın Orta Asya’ya ve ihtiyaçlarına yabancı olması, bunun ise siyasi manada telafisi mümkün olmayan hatalara yol açabileceği yönündeki ikazlarınız bizce birer mübalağadan ibarettir. Zira Paşa’nın buraya gelmesi milli mücadelemizin başarısı uğrunda ciddi bir fırsattır.
Şüphesiz ki bir demokrasi ve cumhuriyetin savunucusu olan Paşamız Rus Kızıl Ordusu’nun himayesinin olmadığı Sovyet yönetim şekline taraftarıdır. Dahası Rusya ile ilişkilerde uyum içerisinde faaliyetine devam etmektedir.
Sizden ricam Enver Paşa’nın siyasi planlarına dair bir şüphe taşımamanızdır. Zira memleketin ahvali ve Sovyet iktidarıyla yıllarca süren birlikteliği Paşaya çok şey öğretmiştir.”
Buhara, Taşkent ve Fergana’dan aldığım hemen hemen bütün mektuplar bu görüş ve düşünceleri yansıtmaktaydı. Hiç kuşku yoktu ki, halkın önderlerine olan güveni tamdı ve sadece kendilerini Bolşevik zulmünden kurtarmakla kalmayacağı, bütün Türkistan’da,
Son Buhara Emiri Âlim Han
Bu konuda Cemal Paşa bile, Türkistan Milli Mücadelesi ve Enver Paşa önderliğindeki hareket
hakkında konuşurken bana, “bütün bunlar besbelli, İngilizlerin lehine yapılıyor” dedi.
Şöhret Afetmiş!
Enver Paşa’nın dünkü hayranları artık düşman
oluvermişlerdi. Bitmek tükenmek bilmez iradesi ve adeta
fışkıran enerjisiyle onun artık bir bataklığa saplanıp
kaldığını görmek çok acıydı. Bütün bunların başlıca sebebi
ise Paşa’nın Türkistan’ın sosyal durumu, Buhara idaresi ve
Emir’inin meşum rolü hakkında hiç ama hiçbir fikir sahibi
olmamasından ileri geliyordu.
Hâlbuki 1919′da Buhara Emir’ince katledilen, âlim molla
Mahmut Hoca Behbudi, “Buhara’da Emir’in istibdadı son
bulmadıkça Türkistan’daki karanlık dağılmaz” demişti.
Paşa’yı Emir’le yakınlaştıran bir diğer sebep ise aslında bir
nevi Bolşevik provokasyonuydu. Türkistan Sovyet
Rus Komiseri Geppner, Enver Paşa’nın kendileri
için oluşturduğu tehlikeyi sezerek, Buhara halkına
“şayet gerekliyse eski Buhara Emiri ile iktidarının
ihya edileceği” konusunda söz vererek görüşmelere
başladı. Bu görüşmelerde halkı Enver Paşa’ya karşı kışkırttı. Emiri kudret sahibi olarak gören
Enver Paşa ise onun gücünden istifade için Bolşeviklerden önce davranmaya çalıştı.
Seyid Buhara Emiri Âlim Han ve Enver Paşa
İctimai ve dini hayatta köklü reformlar yapılması görüşünü savunan, Türkistan’daki “Cedidçilik” hareketi mensuplarından, Semerkant müftüsü, Molla Mahmut Hoca Behbudi
Türkistan Dağlarında Son Yolculuk
Ancak, yine de Belcuvan ve Duşanbe civarında binlerce asi her şeye rağmen Paşa’yı desteklemeye
devam etti. Böylece, zamanında Özbek köylüler ve göçebe Kırgızlar arasında bile saygıyla anılan,
Osmanlı Ordusu’nun bu sâbık başkumandanı, Doğu Buhara dağlarında fanatik asi gruplar arasında
bir başına kalmıştı. Ondan maceraperest davranışlar değil, büyük işler bekleniyordu fakat o
Türkistan’ı tanımamanın kurbanı oldu.
Bibliyografya: Mustafa Çokay bu makalesini muhtemelen Rusça yazmış, daha sonra Fransızca ’ya çevrilerek “Orient et Occident” dergisinde yayınlanmıştır. Enver Paşa’nın ise tebliğ ve telgraflarını eski Türkçe hazırladığında ise hiç şüphesizdir. Bu bağlamda dilden dile tercüme karmasını gidermek adına bazı ifadeler yeniden yorumlanmış, bazı bölümler çıkarılarak yazının okunabilirliğini arttırmak maksadıyla sadeleştirmeler, paragraflar arası yer değiştirmeler yapılmıştır. Yazının, birebir tercümesine aşağıdaki bağlantıda mevcuttur. http://www.turksam.org/tr/yazdir211.html Fotoğraflar: Edward A. Allworth, The Modern Uzbeks: From the Fourteenth Century to the Present: A Cultural History, 1990.; İlyas Kara, Basmacılar İsyanı Enver Paşa, İstanbul 2011.; İrfan Ülkü, Türklüğün Son Cephesi KGB Arşivlerinde Enver Paşa, İstanbul 2005.; Murat Bardakçı, “Kemal Bey! Enver Paşa Türkçü veya Turancı değil, İslamcı idi.” Haber Türk, 15 Temmuz 2012. Naci Yengin, Atayurt'tan Anadolu'ya Buhara Emirliği Türkistan ve Enver Paşa, İstanbul 2010.;
Enver Paşa’nın naaşı, ölüm yıldönümü olan 4 Ağustos 1996′da düzenlenen bir devlet töreniyle Tacikistan’dan İstanbul’a nakledilerek Abide-i Hürriyet tepesine defnedildi.