Upload
periyil
View
365
Download
11
Embed Size (px)
Citation preview
X V ve X V I ıncı asırlarda
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA TOPRAK İŞÇİLİĞİNİN ORGANİZASYONU ŞEKİLLERİ.
I
Kulluklar ve Ortakçı Kullar
OsmanlI im paratorluğunda, bilhassa m em lekete büyük m iktarlarda esir ithal edilmiş olduğu tahm in edilcçı istilâ devirlerinde, ■ureti umum iyede mem leketin sosyal ve askeri hayatında ve husu- sile ekonom ik faaliyetin m uhtelif şubelerinde «köle» nin işgal ettiği mevkiin ehemmiyeti ne olm uştur ?
İtiraf etm ek lâzım gelir ki, henüz lâyikile tetkik edilmemiş olan bu mühim meseleler hakkında çok bir şey bilmemekteyiz ve bu tetkikimizle biz, bu mevzuu böyle umumî bir şekilde vazetm ekten ziyade ancak pek hususî b ir cepheden yâni esir emeğinin toprak işçiliğindeki hissesini tayin bakım ından aydınlatm ağa çalışacağız. Esasen; bu mesele de bizi doğrudan doğruya ve esirlerin toprak işlerinde çalıştırılması şekillerine, kullar vasıtasile işletilen ziraî teşebbüslerin ekonomisine ait teferruatı ihtiva etm ekten ziyade dolayisiyle; yani Osmanlı im paratorluğunda gerek çiftçi sınıfların hukukî sitatüsünü tayine ve gerekse umumiyetle toprak işçiliğinin organizasyonu şekillerini aydınlatm ağa yarayan ve bu suretle T ürkiye İktisadî ve İçtimaî tarihinin ana m eselelerinden bir kaçını kur- calıyan nad ir ve tip ik b ir hâdise olm ak itibarike a lâkadar edecektir.
F ilhakika; ileiride görüleceği üzere, bu m akalenin mevzuunu teşkil eden «ortakçı kullar» ile bu ortakçı kulların yerleştirilmiş ok-
eskikitaplarim.comHocanin Ruhuna Bir fatiha Hediye Etmeyi Unutmayiniz
duğu köyler - ki biz oralara k u l l u k diyoruz şimdiye kadar m evcudiyetleri bile malûm olmıyan «mesele» ler oldukları halde, İktisadî ve İçtimaî tarih tetkikleri bakım ından büyük bir alâka ar- zetm ektedirler. O kadar ki; Osmanlı im paratorluğunda hür köylü (re ’aya) sınıflarından büsbütün ayrı b ir hukukî sitatüye sahip bulunan «ortakçı kullar » in m evcudiyetleri ile hakîkî m iktarları hakkınd a burada verdiğimiz m alûmat, Türkiyede muhtelif İçtimaî sınıflar arasında toprak işçiliğinin doğurduğu münasebetler meselesinin tarihini yazabilm ek için nazarı itbara alınması zarurî olan malzeme me- yan ında mühim bir mevki işgal etmektedir,
Ehemmiyeti bu kadar büyük olduğu halde, henüz kimse tarafından tem as edilmemiş b ir vaziyette bulunan bu meseleyi biz, bu m akalem izde aşağıdaki plân dahilinde işlemek niyetindeyiz:
Makalemizin birinci kısmında ; yeni bir İlmî mevzuu vazetmek, işlemek ve tenvir edebilm ek için giriştiğimiz m etodlu araştırm aların muhtelif yollarını, kullanılan malzemenin mahiyetini ve elde edilen neticeleri kısaca gözden geçireceğiz. Bu suretle Türkiye iktisat tarihinin oldukça karışık ve o nisbette ehemmiyetli b ir m evzuunu nasıl bulup vazetmiş olduğumuzu izah ile onun üzerinde orijinal bir işçilik numunesi göstermeğe çalışacağız.
Makalenin ikinci kısmında ise ; bu suretle tam amen kendi imkân ve vasıtalarım ızla inceliyerek vaz, teferrüatını tesbit ve am eleliğini de kendim iz yaptığımız b ir mevzuu, gerek Türkiye iktisat ta rihinin ve gerekse sureti umum iyede ekonomik ve sosyal tarihin ana m eseleleri ile olan alâkalarını tayin etm ek suretiyle, mânalandırm a- yr ve tefsir etm eyi tecrübe edeceğiz.
BİRİNCİ KISIM
Meselenin vaz’ı , tetkik edilen membaların
tavsif ve tahlili.
Osmanlı im paratorluğunda toprak işçiliğinin «ortakçılık.» nâmı altında tanılan organizasyonu şekillerile, hukuken Kür olan köylü ( re ’aya) sınıflarından büsbütün ayrı bir hukukî sitatüye sahip bulunan «ortakçı kullar» m mevcudiyetleri ve hakikî m iktarları hakkında m alûm at veren mem balar, şüphe yok; muhtelif devirlerde yap tırılmış olan büyük arazi ve nüfus tahrirlerinin neticelerini tesbit e- den hakana mahsus defterlerdir [ İ ] . Yalnız; elimizde bulunan defterlerin ekseriyeti, ortakçı kulların artık ortadan kaybolm ağa başlamış bulundukları XVI mcı asrın başlarında yazılmış olduklarından» bu gibi teşkilâtın hakikî mahiyeti ile vaktil? işgal etmiş olduğu m evkun tayini için diğer bazı m em balann yardım ına rrfüracaat etm ek lâzım gelm ektedir.
Filhakika; mevzuubahs defterlerde ve m uahhar kanun ve tahriratta tetkik ettiğimiz bu k u l çiftçiler m uhtasar b ir şekilde ve sadece o r t a k ç ı veya o r t a k ç ı k u l olarak kaydedilm iş bulunm aktadırlar. Bu suretle, yalnız bu m em balardan kendilerinin oralara ne zaman ve nasıl yerleştirilmiş olduklarını tahkik etm ek ve tâbi tutuldukları muam elenin hususiyetlerine ait m alûm at edinm ek m üm kün olm am aktadır. İşte; bu husustaki vuzuhsuzluğun ortadan kalkması için, bir nevi nüfus ve vergi istatistikleri m ahiyetinde olan bu defterlerle uzun bir zam an ünsiyet etm ek lâzım gelmiş ve dikkat- siz bir göz için çok bir şey ifade etmiyen «kul» kayıtlarının m etodik b ir şekilde derlenip toplanması ile eski tarihli nâdir b ir kaç köhne defterde tesadüf edilen tafsilâtın ışığı altında tetkikleri meseleyi bir hayli tavzih etmiştir.
[1] Bu defterlerin mahiyet ve ehemmiyeti ile, yazılış usullerine ait etraflı malûmat» yakında neşredilecek olan «Osmanlı imparatorluğunda, büyük nüfus ve arazi tahrirleri ve Hakana mahsus istatistik defterleri» ismindeki tetkikimizde mevcuttur.
Bu suretle biz; im paratorluğun her köşesini ayrı ayrı tetkik ettikten sonra, ortakçı kulların yerleştirilmiş olduğu köyler (kulluklar) ın> XVI mcı asrın başlarına doğru, bilhassa şu m ıntakalarda toplanm ış olduğunu tesbit etm eğe m uvaffak olduk:
A ) İstanbul civarındaki H aslar kazasında, 110 kad a r koy içinde diğer re’aya ile karışık bir halde ve m ünhasıran çiftçilikle meşgul bulunan ortakçı kullar..
B) Bursa ve Biga civarında oldukça kesif köyler halinde çiftçilikten başka ayrıca padişaha mahsus inek ve ko- yunlarm çobanlığı ve bağcılık gibi işlerle de meşgul edilett kullar.
C) G arbî A nadolu ile Rumelinin bazı vüzera vakıflarındaki ortakçı kullar.
D ) Edirne ve Konya civarında kul olduklarını tahkik etmek bizim için mümkün olmıyan ve sadece o rtakçı namı altında anılan köylüler.
İstanbul Has lar kazasındaki ortakçı kullar
K u l l u k l a r içinde X V inci asrın son nısfındaki vaziyetinin en iyi teabit etm eğe m uvaffak olduğumuz m erkezlerden birisi; şüphe yok, b ir m üddet sonra mühim bir kısmı sultan ikinci Beyazıt ca mii evkafına ilhak edilecek olan İstanbul H aslar kazasıdır. Bu sebeple, bu kaza dahikinde m evcut ortakçı kulların vaziyetini tetkik ve tesbit edeoek olursak, sureti umum iyede kulluklar hakkında bir fikir edinm ek bizim için kolay olacaktır.
Filhakika; bu kaza içinde m evcut 163 küyden J 1 0 kadarında ziraatle meşgul halkın mühim bir kısmı, toprağa yerleştirilmiş esirler, yâni padişahın kulları ve cariyeleri ile, onların neslinden olup ta hukuken kul o lm akta devam eden kimselerdi. Bununla beraber; bu kullan veya kuloğullarını büyük çiftliklerde ırgat gibi çalıştıracak yerde; diğer hür köylüler gibi ve onların arasında, küçük çiftçi işetmeleri üzerinde kendi hesaplarına çalışır bir hale sokabilmek için;
'im gelen toprak, tohum, hayvan vesaire gibi işletme sermayeleri m" ' ---- —■UW<»k_ müstakil bir çiftçi gibi, toprağa yerleştiril-
«meleri m ünasip görülmüştür. Bu suretle; mevzuubahs toprak kölelerini hukukî cihetten olduğu kadar İktisadî bakım dan d a sahiplerin e tâbi bulunduran bağlar, onları im paratorluğun yaratm ağa çalıştığı İçtimaî m ünasebetler nizamı içinde hakikî kölelikle hü r köylülü k arasında tipik bir m erhale teşkil eden ayrı bir İçtimaî kategori vaziyetine sokmuş bulunm aktadır.
Filhakika; Osm anlı im paratorluğu nizam ında hukukan hür ad- •dedilen re’ayadan tam am en farklı olarak bu ortakçı kullar sahiplerinin m alıdırlar ve resmen azâd edilmeyince bu kölelik vaziyetinin neticesi olan hukukî m âdûniyetlere mahkûm durlar. Bu itibarla kendilerine İslâmî hukukun nkkıyet esasları tatbik edilm ektedir. Miraslarının hür insanlardan farklı bir şekilde intikale tâbi tutuluşu, hariçten evlenm ek ve istedikleri yerde istedikleri gibi çalışmak hususunda serbestîden mahrumiyet, angarya mesaiye mecburiyet, cezalanacakları zam an ancak sahiplerinin müdahalesiyle kadı huzuruna celbedilebilm eleri gibi hususiyetler, onların hukukî sitatüleri- ,nin bu m âdûniyet ve iktidarsızlık vasıflarını izah etm ektedir. Diğer taraftan şayanı dikkattir ki; Türkiyede, tetkik ettiğimiz devirlerde, yalnız esir soyundan köylülere karşı tatbik edilen bu nizam
la r , hür olan köylü (re aya) lara tatbik edilenlerden tam am en ayrıd ır ve ancak orta zam anda bir kısım G arbî A vrupa m em leketlerinde m evcut bulunan ve s e r f tâbir edilen top rak kölelerine tatbik edilen team üllere çok benzem ektedirler.
X V I inci asrın başlarına doğru Türkiyede ancak m ahdut mın- takalarda bazı nâdir nümunelerine tesadüf edilebilen ve adedi gittikçe azalarak diğer re’aya arasında kaybolduğu görülen bu ortakçı kulların hukukî sitatülerinin G arp orta zamanının serf tâb ir edilen toprak kölelerinin hukukî sitatülerine tam am en benzediği halde, biz- deki im paratorluk nizamının umumî köylü tipini teşkil eden re’aya- nınkinden sarih b ir şekilde ve itina ile ayrılmış olması ise, üzerinde İsrarla durulması lâzım gelen m ühim bir mesele teşkil etm ektedir .
Filhakika; Osmanlı kanunnam elerinde ortakçı kullar için hususî bazı hüküm lere ancak bir iki yerde tesadüf etm ek müm kün olduğu gibi; doğrudan doğruya ortakçı kullara ait bulunan nâdir bazı kanunlar da tipik Osmanlı kanunlarından tam am en ayrı hüküm- •lerden vücude getirilmiş bulunm aktadır [2 ] . Bundan başka; n ü -
[2] Türkiyat Enstitüsü taralından bastırılmakta olan ve «XV ve XVI ıncı -asırlarda, Türkiyede ziraî ekonominin hukukî ve malî esasları » î«mîr»î * — —
fu s v e arazî d e fter ler in d e re’ayayı k ayt için kabul ed ilm iş o lan usu ller h aricinde ortakçı kulları k ayt için hususî tâbirler v e işaretler m ev cu ttur. Ç ok d e fa ; her türlü iltibasa m ey d a n verm em ek için ayrıca sa rih izah at ta v er ilm ek te o ld u ğu gibi; hıristiyan v ey a m üslüm an re’a- yan ın ya ln ız verg i m ük elle fi çağ ındak i yetişk in erkek leri k a y d ed ild iğ i h a ld e , ortakçı kullar e llerin d ek i tohum v e ç ift m iktarı, karıları v e çocu k ları ile berab er v e herhangi b ir çiftliğ in dem irb aş d efter in d e o ld u ğ u gibi, tafsilâtı v e yaslar iy le k ayd ed ilm iş b u lun m ak tadır [ 3 ] .
eserimizin metin kısmında, bu Osmanlı kanunnâmelerinden (50) kadarı aynen, izahlı ve mukayeseli bir şekilde bastırılmış bulunmaktadır. İmparatorluğun hemen her köşesinde mer’î olan ziraî örf ve âdetleri ayrı ayrı tesbit etmek suretiyle memleketin tam bir tablosunu vücude getiren ve o r t a k ç ı v& k u l olmıyan çiftçilerle bu o r t a k ç ı k u l l a r ı n vaziyetini mukayeseye medar olabilecek olan bu kanunnâmeler içinde, ortakçı kullara ait bulunan İstanbul Haslar kanunu ile bu kanunu tamamlayıcı mahiyette görülen bazı kayıtlar, kitabm 86 - 109uncu sahifeleri arasında bulunmaktadır.
i'[3] Filhakika; İstanbul Haslar kazasına ait olup aşağıda tahlil edilen 904- tarihli defterin ve bu defterden çıkarılmış bazı fotoğrafların tetkikinden anlaşılacağı veçhile; K u l l u k l a r da bulunan çiftçiler» biribirinden itina ile ayrılması lâzım gelen muhtelif zümreler halinde bir arada bulundukları zaman deftere şu şekilde ayrı ayrı yazılmaktadırlar:
1) Ortakçılar namı altında ortakçı kullarla çocukları ve karıları, henüz kendilerine çift ve tarla verilemediği için ortakçıhk bedeli vıtıkataaya bağlanmış o- lan kullar ve onların aileleri efradı, ortakçı kul olmadığı halde hassa cariyeler- den biriyle evlendiği için, başkasına ait bir mülk vaziyetinde olan bir cariyeyi kullanmak dolayısile, kendisinden hizmeti cariye bedeli bir para alman ve çocukları da analarının hukukî sitatüsünü takiben kul olacak olan kimseler. Bu suretle; «bedeli hizmeti cariye» vermekle mükellef hür kimseler, ortakçı kullar arasında kaydedilmiş oldukları gibi, ancak karıları. Öldükten sonra, «avratı fevt olduğu sebepten bedeli hizmeti ref’olumıp haraçla İspenç vazedildi.» gibi kayıtlarla diğer hür köylülere benzetilmektedirler. Bu gibi şahısların kaydı üzerinde bazan «avrati zimmiye imiş» yahut «azadedir.» şeklinde tashihler görülmektedir.
2) Gerek ortakçı kullardan ve gerek reayadan ayrı bir zümre teşkil eden ve çoluk ve çocuklariyle ayrı ayrı tesbit edilmiş bulunan sürgünler..
3) Hariçten gelüp kulluklarda, yerleşen ve yahut kulluk halindeki köy-
1. — |9C4 tarihli Haslar Defteri
B undan b aşk a; ortakçı kulların hukukî sita tü lerind e m ev cu t olup onları hür k öylü (r e 1 aya) sın ıflarından a y ııa n hürriyetsizlik halin i tebarüz ettirm ek için e lim izd e ayrıca sarih tarifler v e izahat ta m eVcuttur.
Filhakika; aslı İstanbul şehir ve inkılâp vesikaları müze ve kütüphanesinde M , C evdet yazm aları arasında (orta boy, N. 77)bulunan 904 (1498) tarihli İstanbul Haslar kazası defteri* nin başınd a uzun bir Haslfcr kanunu da m evcuttur ki; bu kanun, diğer Osf manii kanunnam elerinde tesadüf edilmiyen bir hususu, yani ortakçı kulların hukukî sitatüsünü büyük bir sarahatle uzun uzadıya izah et ~ inektedir. Y ukarıda ismi geçen eserimizde 86-104 üncü sahifeler arasında aynen , tabedilm iş bulunan ve burada ancak bazı kısımları zikredilecek olan bu kanunun m ahiyet ve kıymetini anlatabilm ek için, bu kanunun bulunduğu (9 0 4 ) tarihli H aslar kazası defteri hak ' k ında b ir kaç söz söylemek lâzım gelmektedir.
Filhakika; yukarıda söylediğimiz gibi, bu defter hicretin (904 ) üncü yılında t a h r i r e m i n i Osman çelebi ve kâtip M ehmet bin Hızır m arifetile bu m m takada yapılan bir tahrir ve teftişin neticelerini tesbit etm ektedir. M aam afih; defterin içinde bulunan bazı kayıtlara göre; (9 0 4 ) tarihînde yazılan bu defterin esas ve mehazı nın da Fatih devrinde 884 de Şeyhülislâm tarafından yazılan daha
lerde sadece ziraatla meşgul olan re’aya ile yeniçeri, sipahi gibi zümreler.. Bu gibiler, ancak devlete herhangi bir şekilde vergi vermek itibariyle ve yalnız vergi m ükellefi olarak kaydedilmiş bulunmaktadırlar. Âzad edilmiş kimseler (mu’taklar) da, ellerinde ‘itaknâm elen bulunduğu veya bu hususu resmen isbat edebildikleri için, re’aya arasında kayıtlıdırlar. (Bilhassa J. - V numaralı fotoğraflara bakınız).
.[*] Tetkiklerimizi bidayette bu defterin, İstanbulda, Başvekâlet Arşivinde (533) numarada kayıtlı buulnan, 1122 tarihli bir musaddak. sureti üzerinde yapmış bulunuyorduk. Bilâhara, ismi geçen kütüphaneye vakf edilen M. Cevdet yazmaları arasında, aslını bulunca kayıtları ve yaprak numaralarını bu nüshaya göre tashih ettik. Bu makalenin sonuna konmuş olan fotoğraflar da bu orijinal nüshaya ait bulunmaktadır.
eski tarihli diğer bir defter olması lâzım gelm ektedir [4 ] . Bu itibarla; bu m ıntakada kulların yerleştirilmesi tarihini, buraların Türk- ler tarafından işgalini takip eden senelere kadar çıkarmak mümkün olur. Filvaki; tarihî kaynaklar da İstanbul Fatihi Sultan Meh- m edin fethettiği m em leketler halkından bir kısmını sürüp İstanbul kırlarına yerleştirmiş olduğunu tesbit etm ektedirler. Bundan başka; Biga civarında ve diğer bazı büyük vakıfların arazisi üzerinde ortakçı kul olarak, yerleştirilmiş bulunan köylülerin sürülüp getirilmiş ku llar olduklarına dair elimizde kayıtlar m evcut bulunduğu için, hu esir sürüp köylere yerîeştirm e usulünün Türklerde eski bir an’a- ne teşkil etmiş bulunduğunu söyliyebiliriz. Bununla beraber; «Os- manlı im paratorluğunda iskân ve kolonizasyon m etodları» ismini taşıyan ve henüz neşredilmemiş diğer b ir tetkikimizin sürgünler bahsinde etrafiîe tebarüz ettirdiğimiz veçhile, fethedilen m em leketlere ana vatandan sistemli bir şekilde muhacir sürüp yerleştirmek
[4] Filhakika; elimizde bulunan (904) tarihli Haslar defterinin muhtelif yerlerinde, daha eski defterlerden bahis mevcuttur: «Azade, bermucebi defteri atik» (yp. 55). «Meçhulâtı mezkure eski defterde mukayyet anıma köylü tahkik edemediler.» (yp. 15). «Köhne defter» (yp. 70). Ayni şekilde; (138) inci yaprakta «Şeyhülislâm defteri» inden 139 uncu yaprakta da «Mevlâna Lûtfullah’ın kaydettiği mufassal defter» den bahsedilmektedir. 18 inci yapraktaki kayıttan ise; «Hassın köhne kâtibi Ali» nin bazı ortakçı yerinden kendisi için çayır yaptığı anlaşılmaktadır.
Ayni şekilde; defterin kabının altındaki renkli kağıt üzerinde derkenar şeklinde mevcut kayıtlardan anlaşılan, mâna da şudur:
Haslar kazası, Osman çelebi tahririnden beş sene sonra Semâne müderrisi Mevlâna Şeydi tarafından teftiş edilmiştir. Bu husus için; mezkûr müfettiş Mevlâna Seydiye, Ahmet çavuş eliyle, bir hüküm ve iki adet Haslar defteri, ve danişmendlerinden Mevlâna Kasım vasıtasiyle de biri nisanlû diğeri nişansuz iki kanunnâme ve «Hacı Hızır oğlu yazup arz ettüğü kazâyâ defterlerinden dört cüz, ki yetmiş varaktır» gönderilmşitir. İşte; teftişe esas olmak üzere gönderilen bu iki defterden birinin elimizdeki (904) tarihli Haslar defteri olduğu halde; diğermin Fatih Sultan Mehmet zamanında yazılmış eski bir defter olduğu aşağıdaki şu kayıttan anlaşılmaktadır :
«Gönderilen iki mücellet defterin birisi merhum, mağfur-ım-leh Sultan Mehmet tâbe-serah zamanında yazılan defter olup birisi dahi padişah-ül-islâm vel-müslimm padişahımız ‘izze nasrühu hazretleri zemanmda yazılan defterdir. Mücezzâ olan defter dahi kezâlik. Tahriren «fî 26 Şaban sene 909.»
usulile, dâr-ül-harbden ana vatana esir sürüp yerleştirmek arasında esaslı bir fark mevcuttur. V e iki türlü «sürgün» ü birbirinden itina ile ayırmak lâzım gelir. Birinci nevi muhacir sürgünler daha ziyade imtiyazlı b ir zümre teşkil ettiği halde; ikinci zümreye dahil olan €jsir sürgünler, k u l olm akta devam etm ektedirler.
Kul, sürgün ve re’aya arasındaki farklar :
Filhakika; tetkik ettiğimiz (904 ) tarihli H aslar defterinde sürgünlerin ortkaçı kullardan ayrı olarak yazılmış, hattâ re’ayaya bile katılmamış olması, bu hususta dikkate sayandır*. Diğer taraftan; «re’ayayı karye-ı m ezkûre M oradan sürgünler imiş», (A ranvut kemeri karyesi; y.p. 74) ; «re’ayayı karye-i m ezkûre an sürgünânı Da- vutpaşa». (Şerefağa köyü, y. p. 19); «Reayayı kariyei mezkûre an sürgünânı Mora» (yp, 15; A vaz), şeklindeki kayıtlarda da re’ayanın s ü r g ü n olduklarının tasrih edilmiş olması, sürgünlerin ortakçı kullara değil, daha ziyade re ’ayaya benzetildiklerini göstermektedir.
Gerçi; sürgünler ekseriya re’ayadan ayrı bir zümre halinde ve tıpkı ortakçı kullar gibi kadınları ve çocukları ile birlikte yazılmaktadır*. F akat; bu hususî tedbir onların daha ziyade kaçıp eski vatan- alrına dönm elerine mâni olmak için alınmış olsa gerektir. Yoksa sürgün ile ortakçı kul arasındaki farklar, sürgün ile re’aya arasında olan farklardan daha büyüktür. V e bu sebepledir ki; ekseri ortakçı kullar, kul olmanın kendilerine tahmil ettiği mükellefiyetlerden kurtulabilmek için, kendilerinin «kul» değil «sürgün» olduklarını iddia etm ekte ve ancak bu hususu isbat edemedikleri takdirde yine kul olarak kalm aktadırlar. Aşağıdaki şekillerde tesadüf ettiğimiz kayıtla r bu hususu teyit etm ektedir :
«Mezkûr, köhne (defter) de k u l l a r arasında mukayyet, D avutpaşa sürgünü yin dedi, isbat etmemekle bedeli çift vazolundu». «Mezkûr D avutpaşa sürgünü yin dedi, isbat edemedi. FCöhne defterde o r t a k ç ı k u l yazılıp sonra çiftten ağırlık ile çıkmış bulundu. Ol ecilden m ukata’a vazolundu». «Azâdeyiıı, dedi. İsba t edemediği sebepten m ukata’a vazolundu». ««Mezkûre için eri İskender paşa sürgünlerinden dedi, isbat edem edi». «An sürgünânı Nasuh bey. Mezkûrün hürriyeti sabit oldu.» «An sürgünânı Priştine». «An sürgünânı Menteşe». «Re’ayayı kaıiyeyi mezkûre şüphelû ol
[*] IV ve VI numaralı fotoğraflara bakınız.
duğu sebepten s ü r g ü n ihtimailn verip ihtiyaten oğul ve kızı ile sebt olundu.» (Foto. VI ya bakınız.)
2. — İstanbul civarının iskânı meselesi ve kullukların tesisi
G örülüyor ki; İstanbul civarını iskân için Fatih Sultan Mehme- din sürüp getirdiği köylüler arasında, harp esirleri kadar hür insanlar da m evcuttur ve iki türlü sürgünü birbirine karıştırm am ak lâzımdır. Bununla beraber; kuvvetle iddia edilebilir ki; İstanbul civa- Tindaki k u l l u k l a r daha ziyade harple fethedilen kalelerde tutulduğu için esir muamelesine tâbi bulunan hıristiyanlarla teşkil e- dilmiştir. Filhakika; İstanbul ve civanııın iskânı meselesi mühim bir deşvlet işi teşkil ettiği sıralarda; bu gibi harp esirlerinin ve bunların içinden bilhassa padişahın hissesine düşenlerinin İstanbul civarında toprağa yerleştirilmiş köke halinde, tohum ve levazım Beylikten verilerek, y a r ı c ı l ı k l a çalıştırılması münasip görüldüğü m uhakkak gibidir.
Fatihin İstanbul ve civarına yaptığı sürgünler arasında, bu suretle hıristiyan k u l sürmek şeklinde tezahür eden bu nevi sürgün işinin m ahiyeti hakkında bir fikir verebilm ek için bu işleri ya k ından görmüş olan tarihçilerin yazdıklarını gözden geçirelim:
Bunlardan, Istanbulun fethini müteakip yaptırılan bitıa tahriri işlerini idare etmiş bulunan Tursun Bey tarihinde şöyle demekte d ir:
Fatih, «kılıçla fethettiği memâlild küffardan sebayâyı üsârâ getirip e trafı İstanbula kondurup köyler ve mezâri* vazetti. Şöyle ki, hâlî yer kalm ayıp tem am m am ur eyledi. H er vâdi-ı gayrı zî-zer' hadâyıkı zâti behcet şeklin gös - terdi». (Tarihi Ebülfeth, M ehm et A rif Bey tab ’ı; İstanbul 1330. sf. 6 7 ).
Ayni şekilde Fatihin muasırı olan Rum tarihçisi Kaitovulos da tiirkçeye (Tarihi Sultan M ehm ed H am Sânı) namile tercüme e- dilmîş olan tarihinde İ 3 ta n b u l civarının iskânı işlerinden şu şekilde bahsetm ektedir.
«Padişah hazretleri Sırpt Macar ve Bulgar hıttalarm - dan b ir çok ahaliyi İstanbul civarına naklettirerek buraların da im ar ve iskânına sarfı him met eyliyordu. Bu baptaki m akasıdı seniye, evvelâ İstanbul civan m ünbit ve m ahsuldar tarlaları havi olduğundan, buralarının celbolunan nü- ' — î - j ~ ~—■; t,A k.ı «ıır^tle ihtivacı m em leketin tehvi-
ni, saniyen mevakii mezkûre çöl halinde, gayrı meskûn ol duğu c ih e te seyrü seyahat edenlere bâisi emniyet olam adığından rskânı «hali suretile tem didini ve âsayisin teminiidi». (Sf. 113).
«Sultan M ehmet H azretleri lstanbulun umuru idaresi ve sairesi ile iştigale başlayıp buraya naklettirdiği Morartılardan sahibi fen ve m alûm at olanları şehir dahilinde tav- tın ve diğerlerini de m em leketin civarındaki halı arazide iskân ettirerek buralarda parça parça köyler teşkil ettirdi. V e ziraatle iştigal etm eleri için cümlesine hububat ve çift hayvanı [‘tâ eyledi..» (K arolidi tercümesi; İstanbul, 1328. Sf. 128).
Rum tarihçinin bu ibarelerinde İstanbul civarına iskân edilen M oralılarm, Sırp, Macar ve Bulgarların harp esirleri arasından seçildiği ve buralara ortakçı kul olarak yerleştirildikleri tasrih edilmiyorsa d a ; diğer tarihî m em balarda, Sırbistan ve M oraya ait olmak üzere, bu hususu tekit eden kayıtlar mevcut bulunm aktadır:
«A ndan sonra Sultan M ehmet Laz eline vardı. Sivrice Hisarı ve Umul Hisarım fethedip vilâyetin yağm a eyledi. A ndan sonra çıkan esirleri hesabın AÜlah bilir, İstanbul dairesinde o lan kâfirlerin ekseri andan çıkanlardır. Hicretin 858 yılında fetholundu». (Tevarih-i âl-i Osman. Bres- lave, G lese basımı, 1922; Sf. 111).
«... Niyeti gaza diyip M ora vilâyetine yürüyüp doğru Yeni şehre varıp ... andan göçüp Bakre-o H isarına varıp anı dah i fethedip kâfim i Islâmbul kırlarına sürdüler..»
(N eşri tarihi; VeUyyüddin efcn^ii kütüphanesindeki nüsha, yp. 222).
Ayni şekilde Midilli hisarının ve Kefe, Menküb, Akkermanın fethine ait tarihî kaynakların verdiği m alûm ata göre de; bu sıralarda fethedilen m em leketler halkının kalelerin işgalini müteakip, bü tün m evcutlariyle ve emlâkiyle defter edilerek padişaha arzedildi- ği, padişahın da bunlar arasıhdan, genç oğlan ve kızları esir olarak m aiyetindeki zevata dağıttığı; geriye kalanlardan bir kısmının Is- tanbula sürülmesini emrettiği, diğer b ir kısmını da cizyeye bağlıyarak yerinde bıraktığı anlaşılm aktadır [5 ] . G em iler dolt&u Istan-
[5] Bu hususlar için Neşri, Tursun Bey, Kritovulos ve Hammer tarihilerine bakılabilir.
bula sevkedilmiş olduğu anlaşılan bu kısım halkın şehirde tâbi tutulduğu muamele ayrıca tahkika m uhtaç olmakla beraber İstanbul! civarına iskân edilenlerden bir kısmının bizim bu m akalede tetkik ettiğimiz o r t a k ç ı k u l l a r ı teşkil ettiği muhakkaktır.
Bu şekilde yapılan esir sürgünlerinin yalnız İstanbulun içine ve civarındaki köylere değil, muhtelif m ıntakaların imarı veya siyasî m ülâhazalarla (yeni fethedilen m em leket halkının diğer ta raflara dağıtılarak yerlerine müslüman yerleştirilmesi maksadiyle) bazan A - nadoluya da yapılm akta olduğu anlaşılmaktadır. Bu hususta Neşri tarihinin A kkerm anın fethi münasebetiyle naklettiği hâdise aşağıdaki şekilde cereyan etm iştir :
«Kâfirler âciz olup kal ayı teslim ettiler. Sancakı İslâm dahi dikilüp nevbeti sultanî uruldu. A ndan padişah bu - yurdu : eminler şehre girip H isardan çıkacak esirleri çıkardılar. Padişah bunların nicelerin illere bağışlayıp ve ni - çelerin dahi İslâmbula sürdüler. V e bazını dah i A nadoîu- da eski Bigaya gönderdi, m am ur etm ek için..» (Y p, 259)
Biga civarında ileride tetkik edeceğimiz k u l l u k l a r ı n da bu suretle teşkil edilmiş olması muhtemeldir. Filhakika; Biga civarındaki kulluklardan birinin üzerinde şu şekilde bir kayıt m evcuttu r: «Zikrolan üç pare kariyelerin keferesi dâr-ül-harbdan emir ile sürülüp getirilmiş ortakçılardır..» Ayni şekilde; Bursa civarında Ru- m eliden sürülmüş Bulgar köylülerinin [6] ve Biga civarındaki ortakçılarının, Istanbuldaki ortakçı kullar gibi, aynı şartlara tâbi olarak ziraatle meşgul olm akta veya padişahın inek, koyun ve kara sığırlarına bakm akta olduklarını görmekteyiz. Bundan başka; Bursa civarında padişaha veya eski büyük vezirlere ait vakıflarda kesif b ir şekilde ortakçı kulların m evcut bulunuşu da bize İstanbul sürgünlerinden daha önce veya daha sonra muhtelfi tarihlerde olmak Üzere, b ir çok sürgünlerin yapılmış bulunduğunu; bazı büyük ve eski vüzera vakıflarında tesadüf edilen ortakçı kulların da bu vezirlerin fütuhat esnasında hisselerine isabet eden harp esirleri olduklarını tahm in ettirm ektedir.
Fatih devrinde büyük bir vüs’at kesbetmiş olan ve gözleri ö- nünde cereyan etmiş bulunan sürgün hareketlerini kaydedsn yuka-
[6] Aşağıda, Bursa civarındaki kulluklar mevzuubahs olduğu zaman bu; Jkayıt aynen zikredilecektir.
rıda ismi geçen tarihçilerin bu daha evvelki sürgünleri kaydetm eği ihmal etmiş olm aları m üm kündür. Bu makule toprak kölelerinin az zaman içinde diğer re aya arasına karışıp kayboldukları düşünülürse; bu ortakçı kulların ve dolayisiyle esir sürgünlerinin vaktiyle bizim bildiğimizden çok daha büyük m ikyaslarda mevcut olmuş bulunduğu m eydana çıkar. Bu vaziyette; Fatihin tatbik ettiği sürgün usullerinin, esasen ötedenberi m evcut olan İdarî tedbirlerin, bu devre has büyük fütuhat neticesinde, büyük bir nisbet almış şekilleri olması lâzımgelir. Elimizde eski sürgünlere ait hususları da lamamile tenvir edecek m em balarm ve bilhassa arşiv malzemesinin bulunm ayışı, kullukların Türkiyede vaktiyle nasıl teşkil edilmekte oldukları ve işgal ettikleri m evki hakkında bizi esaslı m alûm at edinm ek im kânlarından m aalesef m ahrum bırakm aktadır.
3. — Hukukan hür oian ve olmayan köylüler
Demek oluyor ki; ortakçı kulların bilhassa harp esirleri arasından ayrılmış oldukları ve bu itibarla resmen azad edilmedikleri m üddetçe sahiplerinin köleleri kalm akta devam ettikleri muhakkaktır. Bu hususta en büyük delil, mevzuubahs ettiğimiz İstanbul Hasları defterinde kayıtlı bulunan ortakçı kullardan çoğunun üzerinde bu hali tasrih eden kayıtların m svcut bulunm asıdır [7 ].
Bu suretle; hukukî sitatüleri ayrı, muhtelif çiftçi zümrelerini ihtiva eden köylerde, bu vaziyet her şahsın ismi üzerinde ayrı ayrı kayt ve işaret edilm ekte olduğu gîbi; ekseriya zam anla birbirine karışm ak tehlikesini gösteren bu taksimatın doğurduğu hukukî meseleleri tavzih için ekseriya tahkik ve teftiş lüzumunun hissedilmiş olduğu da anlaşılmaktadır. Bir misal vermiş olm ak için, İstanbul H aslar defterinden Asom ato köyüne ait olup bu neviden bir teftiş
[7] Filhakika; bu nıeyanda tesadüf edilen kayıtlardan bazıları şunlardır: «Ehli zimmetten olduğu sabit oldu.»; «Hürriyeti sabit oldu.»; «Defteri atikte
cariye kaydedilmiş amma azade, elinde atiknâmesi var.»; «Azâdeyim dedi, isbat edemediği sebepten muhata*a vazolundu.»; «Bedeli hizmeti cariye almmıya, avratının hürriyeti sabitoldu.» «Mezkûr hürriyetini isbat ettüğü e- cilden avreti için bedeli hizmet vazolundu.-»; «Cariye oğlu olduğu sebepten bedeli enbâzî.»; «Cariye olmak ihtimali var.»; «Bedeli hizmeti cariye alınmı- ya, avretinin hürriyeti sabit oldu.»; «an cevâri-i Mahmutpaşa.»; «Abdi Has»; «teftişe muhtaç, cariyeliği zahir oldu.» (Bilhassa III, VI veV lI numaralı fotoğraf larda isimlerin üzerindeki kayıtlara bakınız).
ve tahkik mevzuu teşkil etmiş bulunan bir ihtilâf kaydını nakledebiliriz. Bu kayda göre, mevzuubahs ihtilâf şundan ibarettir: Bu köy halkı kendilerinin o r t a k ç ı ve k u l olmayıp sadece e h l i z i m m e t ve hür r e a y a olduklarını ve köhne defterde o r t a k ç ı kaydedilm iş olmalarının hakikate uygun olmadığını iddia etm ektedirler. Padişah, bu meselenin ihtimamla teftiş edilerek şer’an hürriyetleri sabit olanların vaziyetinin tashih ed;.İmes.ni em retmiştir. Bunun üzerine, hürriyet talep edenlere isbat teklif edilmiş ve isbat edenlerin hürriyetine işaret olunup ortakçılıktan ihraç edilmiştir. Beşiktaş ve Ayokırka köylüleri de ayni şekilde bir ihtilâfa mevzu teşkil etmişlerdir. M ezkâr kaydın sureti şudur:
(6 4 ) numaralı köy :Karye-i A som ato (nâm ı diğer A kıntı Burnu). Mez
kûr karyenin ortakçıları ehli zimmetüz ( Köhne defter) de ortakçı kaydolmak hilâfı vakidir deyü taleb itdükleri deri devlete arz olub em r olundu ki ihtimamla teftiş olu - nub şer‘an hürriyetleri sabit olan ol muceboe kay d olunub sabit olm ayanı defter mucebile ‘amel edile deyü Ol ecılden mezkûruna v e sâyir hürriyet taleb içtenlere isbat teklif olunub ısbât idenlerin hürriyetine işâret olunub cizye ve ispenc vaz* olundu. Isbât itm-eyenlerün (köhne defter) de üzerine çift kayd olunanın ki bilfi’iî çift hidm etinde m ukarrerdir. ‘A lâ-m â-kân ibka idüb çiftden çıkanlara ve sonra iri- şan ebnâ-i baliğine ve anlardan olub henüzçifi: verilmeyenlere ortakçı kanunu mucebince mukata'a vaz‘ olundu, (Foto. V I).
D iğer bir köy halkının kendi hürriyetlerini isbat için ortaya sürdükleri deliller ve haklarında yapılan muamele de daha az şayanı d ikkât değildir. Filhakika; A nadoluda Y alova (Y alakova) da padişahın sığırlarına bakarlarken sürülüp İstanbul civarına getirilen bu köy halkı kendilerinin kul değil, sadece zimmi olduklarını iddia et-
smektedirler. Bu hususta kendi lehlerine kullanabilecekleri delillerin şunalr olduğu anlaşılm aktadır: Köhne defterde kullar üslûbun-ca kaydedilm iş olm alarına rağmen, köyün altında «re’iyet» diye işaret m evcut buulnm ası ve bazılarının üzerinde «bedeli hizmeti cariye», yâni cariye ile evlenm ek suretiyle başkasına ait bir mülk vaziyetinde olan bir kadını kullanan bir hür adam dan alman tazm inat kaydı m evcut buulnması. Bununla beraber; k u 1 olduklarım isbat eden karineler de gayri mevcut değildir: Y alovadayken vedaha sonra padişahın ineklerini besledikleri m üddetçe sığırcı kullar
kanunu mucibince «üst bahâsı» vermiş olduklarını, sığırlar kalm ayınca da tıpkı kullar gibi m ukataa (kesim) verdiklerini kendileri de muteriftirler. Bu sebeple; bu hususlar hakkında tahkikat yapm ağa lüzum hâsıl olmuştur:
(5 0 ) num aralı köy :Karye-i Prolice. Mezkûr karyenin ehli Anadokuda Y a
lak ovadan hassa sığırcılar hidm etinde idiik bizi sürgün itd iler zim mîlerüz deyü talep itdiler. V e (köhne defter) de dahi eğerce ki kullar uslûbunca kayd olunmuş iken karyesi raddesinde (ra ’iyet) deyü işaret var. A m m a evvelki yerlerinde sığırcı kullar kanununca buzağı basm a yetm işer akçe (ş îr bahâ) vıVdiklerme ve bundan gîrü davar hid- m etine konub sonra dilerinden davar gidicek kullar gibi ülerlerûıe yüzer akçe m ukata’a vaz‘ olunduğuna mezkûrun i’tirâf idüb ve b a ’zı 'avretlerinin üzerlerine (bedeli hid- meti câriye) vaz’ olmuş bulunm ak kulluklarının tekazâ it- düği ecilden iştibâh vâki' olub m â-vaka‘ deri devlete ‘arz olundu. M uhakkak kul olan kul üslûbım ca kayd olub şüb- he olan raiyetlik üzere kayd okunmak em r olunup b e r mu- cebi emri âlî zahir olunduğu üzere kayd olundu.
Ayni şekilde, aşağıdaki kayıttan anlaşılacağı üzere; bu gibi kulluk lar içinde bulunan kul ve cariyeler evkâtkarı, tohum, çift ve eş- yalariyle birlikte vakıf ve temlik edilmektedirler. Ayasağa köyü - ne ait olan kayıtta bu hususlar tasrih edilmiş bulunm aktadır:
(1 1 7 ) num aralı köy. Karye-i A yas ağa :Padişahım ız hullidet hilâfetühu... ‘âtifet-i husrevâni-
den m ezkûr köyi hudud ve sınuru ile v s içinde m ütem ekkin oaln kulları ve cevârîsi v.'. evlâdı ve ebniyesi ve çiftleri ve tohum ları ve esbâbları ve besâtîni ve küum ve kâğıthsne İtmek içiin b inâ olunan ebniye ile ve önünde olan çayır - dan on dönüm çayır ile ve mezkûr köyün yavaşı kaçku- nu ve beytülm âl ve m âli gaib ve m âli m efkudu ve cürüm ve cinayeti ve sâyir müteveccihâtı ile bervechi serbest m erhum Çenderci zâde defterdar M ehmed çelebiye temkık idüb envâ’ı vücûh-ı mülkiyet üzere mülkü mahzı ve hakkı sırfı olsun deyü Cemaziyel-evvel sene erba’ tis'în ve se- m âne mie ile m üverrah m ülknâm e verm iş görüldü.
4. — Ortakçı kullara ait kanunname
Esasen; mevzuubahs (904 ) tarihli İstanbul Hasları defterinin başına konmuş olan mufassal kanunnâm e de. kısmı azam î iHkarivle
m ünhasıran ortakçı kullara mahsus olan hususî hükümleri ihtiva etm ekte ve bilhassa mirasların taksimi, hariçten evlenme ve angarya mesaiye m ecburiyet hususlarında ortakçı kulların diğer re’ayadan ne kadar farklı bir muameleye tâbi tutulduklarını tebarüz ettirm ektedir.
Bu bakım dan bazı mühim kısımalrını tetkik etm ek niyetinde olduğumuz bu kanunnâm enin m ukaddem esi; İstanbul H aslarında işlerin ötedenberi yolunda gitmediği ve halka muhtelif suretlerde zulüm ve haksızlık edildiği padişahın kulağına gidince, vaziyeti teftiş ve tetkik ile, her türlü yolsuzlukların önüne geçecek bir kanunun tanzim edilerek yazılacak defterin başına konulmasını em rettiği kaydedilm ektedir. Bu suretle, bu kanun, kendisinden daha eski bir kanunun iyi taraflarını bir araya getirm ek sureliyle ve m uhtelif umuru cem etm ek üzere kaleme alınarak padişaha arz ve kabul edilen şekilde tesbit edilmiştir [j8]. K anunnâm enin m ukaddem e- sinde olduğu gibi içinde de, eski kanundan bahsedildiğine göre, İstanbul H aslarında bulunan ortakçı kullara ait daha eski b ir kanu- nun m evcut olması lâzım gelmektedir. ( Foto. VÜ1 e bakınız. )
Ortakçılık m ünasebetlerini tanzim eden m addeler:
K anunnâm enin bizim tabettirdiğimiz şekilde num aralanan m addelerinin büyük bir kısmı, İstanbul H aslarında yaşıyan kulların B e y l i k tohum ve çift hayvanlariyle ortakçı baştenelsri üzerinde çalışm alarından tevellüt eden ortakçılık m ünasebetlerini tanzime ait bulunm aktadır (1 — 19 uncu m addeler).
Filhakika; bu m addelerin tetkikinden anladığımıza göre; gerek H aslarda iskân edilmiş olan k u l o r t a k ç ı l a r ve gerekse hariçten gelip bu k u l l u k l a r d a k i cariyelerJe evlenmek suretiyle ortakçılığı kabul etmiş olanlar, her sene birer ınut (m ud)* buğdayla yarım şar m ut arpa ve yulafı ekip biçmekle mükelleftirler. Bu suretle elde edilen mahsulden tohum çıkarıldıktan sonra geriye kalan kısım H a s ile o r t a k ç ı arasında taksim edilm ektedir. O rtakçının eline geçen nısıf hisseden ayrıca bir de kırkta
[8] • S'' -43 ^ ö/ti *l-£4
c -jj cs£, j r
[*] Bir m u t yirmi kile olarak hesab edilmiştir.Her kile dört şiniklik ve her şinik7.5 kiloluk bir hububat ölçüsüdür. Bununla beraber, her yeriıa kilesinin birbirine uymadığı da unutulmamalıdır.
bir Sâlârlık alınması lâzımgelmektedir. (§ . 3.) Buna mukabil, ortakçı olanlar yukarıda ismi geçen hububat cinsinden gayri ne yetiştirebilirlerse bu nevi mahsulün ancak öşrünü H a s s a vermekle mükelleftirler. Ortakçılar, hakikî b ir özürleri olmaksızın, ekegel- dikleri tohum larından eksik ekemedikleri gibi, onların başka işlerle meşgul olarak ortak hizmetini ihmal etmeleri de menedilmiştir. T arlaların buğday ekileceği zam an üçlenmiş nadas il s iyice hazırlanmış olması ve anızlarına ortak tohum larından yulaf ve arpa ekilmesi mecburî tutulmuştur. (§. 7.), O rtakçıların kendi işlerini ihmal edecek şekilde kiracılık gibi işlerle meşgul olması, B e y l i k öküzlerle başka işler yapm ası ve hayvanlara iyi bakm am ası yasak edilmiştir (§ 9. 10.). Esasen Beylikten verilen çift, öküz, tohum vesaire alât ve eşya ziyaa uğratılacak olursa, tazm in icap etm ektedir. Tazmin edemiyecek vaziyette olanlara bu gibi eşya, bedeli bilâhre ayrıca alınmak üzere, ikraz yolile verilir (§ 1 1.). Sağlam bir özür olmak- Isızm ortakçı yerini terketm ek mem nudur. (§ 13 .). Y alnız; ziraate kudreti olm ıyanlar veya kâfi derecede ortak yeri bulunup kendilerine verilem iyenler, kazançlarına ve iktidarlarına göre, ortakçılık bedeli bir m ukata’aya bağlanıp yerleri ellerinden alınmaktadır. ( § 14, 15. ) . Bu hususların vakit ve zam anında teftişi ile, beylik hayvan, tohum ve eşya gibi ortakçılık sermayesinin ziya’ma m ey - dan. verdirm em ek ve icabında zaman geçmeden tazmin ettirm ek ve m uhallefatın teftişi gibi vazifeler, m ezkûr H aslara e m i n ve â m i l olanlara yükletilmşi bulunm aktadır. Aksi takdirde kendileri tazm inle m ükellef tutulacaklardır. (§ 17.) K anunnâm enin bu hususlara m üteallik olan bazı mühim m addeleri aynen aşağıya çıkarılmıştır :
1. Mezkûr haslarda olan ortakçı kulların ve hariçten gelip hassa câriye akmak ile o rtak hizm etine dühûî i d e l e rim kadîm den tohum lan b irer müd buğdayla buçuğar miid arpa buçuğar m üd ‘alef imiş ki ziraat idilüb hâsılından toh- m u m ezkûr ihraç olunduktan sonra m a'dâsının nısfı has içiin zabtolunub aharını ortakçı m utasarrıf imiş A m m a sonra ba 'z ı m evâzi’de arpa olm am agla arpa tohumu ‘alef* m übeddel olub birer m üd ‘alef ekilür olm ağla bu ‘âdet arpa hasıl olur m evâdda dahi sirayet idüb arpa eiklmez olmuş Şimdi emr olundu ki a rpa hasıl olur kurada ber. kararı evvel tohumun buçuk m üddü arpa ola.
2. V e ortak ekilen tohum ki m ukarrer bir m üd buğdayla b ir m üd ‘alef veya buçuk m üd arpa buçuk m üd ‘elef- dir. B unlardan srayn o r t a k t ı kîlie. —-• ■ 1
mu mezkûr hububâtdan her ne ziraat iderlerse kendülerin olub Has içün hemen öşürleri alına kanuna muhalif sâlâr- lıkiarı bile ahnurm uş min b a ‘d alınmaya.
3. A m m a ortakçıya müteveccih olan nısıf hissenin kırk kilede bir kile sârlârlığı alınmak h a s k a n u n u n- d a mııkayyedken şimdiye değin m a‘mûl değül imiş. Kanunu m ezbur m ukarrer buyuruldu min b a ‘d mucebi mezkûr üzere ‘amel idile.
5. Ortak tohumu emsinin ba‘zı ortak adına ekilüb ba'zı öşrüne ekilmeye Amma ortak hizmetin tekmil itdük- den sonra gayrı cinsden her ne dilerse öşrüne eküb kimesne mâni* olmaya Meğer ki gayrı cins tohum u ekmekde ifrat idüb anunla mezâri ini cüridüb ortağa ekilecek tohum ekilmeğe kabiliyeti kalm aya O vakit m en’ oluna ki yerinin selâhiyetini gayrı tohum ekmekle fesada virmeye.
6. Ve ba zı o r t a k ç ı iki çift idmüb bir çiftim or~ takdir birinin hasılından öşür virürün deyü ortağa ekilen tohum cinsin harm anında iki bölük göslerüb ol sebeple ortak hasılı bel* olurmuş. Bunun gibi ‘amel dahi hilaf» kanundur. Ber mucibi tafsili sabık ortak tohumu cinsinden ne mıkdar ziyâde tohum ekmeğe iktidarı olur ortakçı olursa tohumun beylikten alub hasılını beyliğe üleşmek mukarrer kanundur. Min b a ‘d mucebi m ezkûr üzere ‘amel oluna.
7» V e o r t a k ç ı l a r ekegeldikleri tohumlarından 'özrü kavisiz eksik ekseler veya gayrı ‘amele mübaşeret itmekle ziraatden feragat itseler veya yerlerinin yararına öşrün verilür tohum eküb yaram azına ortak tohumun ekmekle hasıla zarar itseler kanunnâm ede kayd olduğu mu- cebce hizm etde mukassır olm ayan ortakçı hasılı miktarı hasıl oluna. Ve gereği gibi yasak ve tahdid oluna ki nadas vaktinde ve biçin vaktinde gayrı ‘amele m übaşeret itmeyüb ekal her ortakçıya birer müdlük üçlenmiş nadas itdirilüb buğday ekiîdükten sonra anızına ortak arpasile 'alef ekile gayri cins ekilmeye. Meğer ki arpa içün m üstakil nadas ideler ki ‘alefden ziyade kalan yerine her ne dilerse eke.
9. V e o r t a k ç ı olanlar ki bargircilik idüb fun - dacılığa veya gayrı kisbe m übaşeret itmekle hizmetinde müsahele itdüğü içün bargiri elinden almub beyıik itm ek eğerce ki kanundur. M m ba'd onun gibilere yasak idüb yük bargiri aldurulm aya Alursa dahi satdırub behası ile ortakçı hizmetine m üte‘a!lik esbabının kusuru tekmil itdürüle Amma kemâ yenbegi hizmetinin ‘uhdesinden gelen ortak- eı kiibi aharden dahi m en‘ olunm aya Behemehal ziraat hizmetine mahsuslardır ol hizmeti tekmil ilmeyince gatts emre mübaşeret itdürilmeye.
10. V e ortakçılar beylik çiftle k iracılı iderlermiş ve ortağa ekilecek yarar yerleri ekmeyüb kendüler için hasıl eküb beylik çiftle şehre taşıyub satm ak adetin itmişler. Ol sebeble çiftler helak olub yarar ekin yerlerin tazyî iderlermiş. Bu hususda min b a ‘d kanuna muhalif 'amel itdürtm e- yüb ekine yarar yerler ekin için hıfzolunub hasılı yerlerin fazlasına eküb beylik çifti kendülerin m âlâbiiddinden yere kullanmayıb her zam anda ortak hizmetine m üte'allik um ura kullanalar. Hilafı kanun beylik çiftlerin kullanub ve samanların yenlerin hacetce komayup satub trmar itmekde taksir idenlerün eminleri gereği gibi haklarından gele.
11. V e ortakçıya ortak hizmeti teklif olundukda çifti ve tokumu sair âlâtı harsı beylikden virilüb sonra eger öküzü eğer gayrı esbabı zâyi‘ olsa kendüye aldurub beylikden nesne vsriim em ek kanunmuş. Min b a ‘d dahi kanunu mezkûr m ukarrerdir. Amma baczısı müflis olub öküzden ve tohumdan zâyi‘ olanı almağa iktidarı olmamakla hizmetin ta‘til idüb hem kendüye hem beyliğe zarar olurmuş. H nttâ ol zaruretden b a ‘zı m evâdda iki ortakçı bir çiftle ziraat idüb tohum larının b a ‘zı ekilmez imiş Min b a ‘d anun gibi iktidarı olm ayanlara esbabın tekmil için beylikden karz tartkile *avin idüb am elinde ihtimam teklif oluna ki hasılı karışub hissesinden girü deyni edâ olunub beylik hasıla zarar olm aya am m a iktidarı olanlara kanun mucibince tehir itmeyüb. kendülere müteveccih olan hisseden âlâtı hırâsetleri tekmil itdürile.
25. V e kulların baliğ olmuş oğullarına iptidâ-i bulûğda sâyir ortakçı kullar gibi yılda yirmişer akçe mukataa v az‘ olunub m ukata‘a-i mezkureye örflerinde haraç itlâk olunmuş. A m m a bir m ıkdar m üddet geçtikten sonra ki ortakçı hizmetine kabiliyeti tem am zuhur bula mahlûl bastına ile çift ve tohum bulunursa virilüb ortakçı idilürmiş. V e illâ ortakcılıkdan b e d e l hâline göre yüzden yüz yirmiden yüz elliden ba‘zına iki yüz mukata‘a vaz* olmak kanunu ma^mûlmiş. Şimdi girü emri mezkûr m ukarrerdir. V âki' oldukça kî ortaklık hizmetine duhûl müyesser olmaya her birinin hâline göre mukata'a vaz* olunub sonra mahlûl olan çiftle ortakçı idile.
Dahilden evlenmek mecburiyeti:
O rtakçı kullan sahiplerine tâbi kılan bu İktisadî bağlılıklar ve ortakçılık m ünasebetleri yan ında ,'onların k u l . olm alarından m ütevellit bir takım hukukî kabiliyetsizlikler de vardır ki, bu hususi-
:yetler tetkik ettiğimiz kanunnâm e tarafından etrafiyle şerh ve tafsil edilm ektedir:
Kölelik vaziyetinin icap ettirdiği bu hürriyetsizlik hali, bilhassa ortakçı kulların ve cariyelerin evlenmesi mevzuubahs olduğu zam an m eydana çıkm aktadır. Filhakika; kölelerin sahiplen bu kölelerin zürriyetlerine de sahip olmak ve nesillerini devam ettirmek gayesiyle, onalrm evlenm elerini tanzim etm ek istjiyeceklerd'ir. Bu hususta bilhassa d ikkat dilecek nokta, evlenecek yaşta yetişkin ca- riyeler dururken bir kısım kölelerin onlarla evlenm eyip jhariçten ehli üm m etten hür kadınlarla tezevvüç etmek istemeleridir. Bu vaziyette evlenecek kul bulam ıyan cariyeler yeni kul evlâtlar yetişti- tem iyecek ve hariçten evlenen erkek kölelerin hür kadınlarla evlenmesinden m eydana gelecek çocuklar da; analarının hukukî statüsünü takip edeceklerinden hür insanlar arasına gireceklerdir [9} .Bu sebep le; köle sahipleri bu mühim meseleyi kendi hesaplarına en uygun bir şekilde halledebilm ek için, her şeyden evvel hariçten evlenmeyi m enederek ku llan kendi aralarında evlenm eğe cebretm ektedirler. Kend i cariyelerini evlendirecek kâfi derecede erkek k u l a sahip bulunulmadığı takdirde ise; bu cariyeleri muayyen bir ağırlık m ukabilinde ve her sene muayyen bir bedeli hizm eti cariye alm ak suretiyle hariçten ortakçılık hizmetini kabul edecek hür kimselere vermek- tdirler. K anunnâm enin (19 ) uncu m addesinden anlaşıldığı üzere; İstanbul H aslarında K u l l u k l a r daki cariyeler, çok defa kendi aralarında kullarla evlenmek istemiyerek, hariçten kendilerini alm ak istiyecek hür ve zengin adam lara varm ağı ümit etm ektedirler. İşte, H aslar umurunun intizamına mâni olacak vaziyette telâkki edilen bu hususun tanzimi içindir ki lâzım gelen emirler verilmiş ve djahilden evlenm ek arzu eden kullar m evcut iken, harice cariye verilm em ek ve cariyeleri kullarla evlenm eğe cebretm ek hu- susu kararlaştırılm ıştır. Kanunnamenin bu mühim meseleye taallûk eden ve oldukça vazıh bulunan m addeleri aşağıya çıkarılmıştır :
19. V® avreti fevt olan hâssa kullar ve hizm ete ya ’amsş m ücerred kullar h â s s a c â r i y e 1 erden tezevvüç ta leb ildiğinde ekseri rizâ virmeyüb h â r i c e varm ak he- vâsında olurlarmış. Ol zaruretle ba'zısı « h l i z i m m e t - d e n K a r a y i r tezevvüç idüb evlâdı a h l a r a mü-
[9] İslâm hukukuîıa göre; çocuk anasının hukukî sitatüsüne tâbi ola ~ cağından anası hür ise kendisi de hür olur.
I. Makrihorya (Bakırköy) köyünde ortakçı kuilann reaya ve diğer züm-
tfjj % 3-fi-jf i l
.&£i ■■âtii i l
M ite'İl •«d, İi 4 S İ
itfjiT * u» 4 a
"Ü*_4>-1 î
İt.-»)■Jjl İ;W : y/j. —ı&* •&)*a*' « i
- *4j-r' ”x33y
i;‘•#' & î
■fiX i
t cŞijjij ■$ i t - . 3rU•Jjit
# û jSlA: t t
‘M t t«k*oU/d
Aa1f!Afi 4 -tâ
<J j 1 . •JJ
*Kr*Î3
-
“i r iû i" • - - L • "•2’*t. « *■’>{,■S 4 ),x^u
•.- • y.j?/M ■ ‘M
4 k■ .1,“
i i r ?k-• r * w
n )‘!-V
VU j’-lûu*
# ' T f i ! F k^ ' • ’TVTVr
— 1s?5f
?%*
-*0. a’,.C-JIM> S>1A '-’J
i 1
«JkjJ* Jî
# fİ i ' i J î/- i j s r - ca^fl
4ı>
- ‘S,
& * '■-&* ■ ■f* f i %
. -rJçJV
$ ■ $. % i
J a ,t i Vjjj, 4 * -&Vı 'it
fen
-*#
&&
—ı-Ov■£Jİ •• bw
. ji
’ j f
iİj . .c#t
•£xvl* U»E«
^ • c<j y- #
J -->J
1 f‘ &S #
■^İ
- Mj . İ k L
T. - Küçük Çekmece köyünde oturan muhtelit zümrelerin ayrı ayrı yazılışv ı ; /n n j-~
rîrSH •Vjlîtîîî-A |A>55#
- jr-v
yv — »B<4*FTtJ
t
J tfZ '. ...y ■■ ou* r --»
J * k
4 ^ T V
ı^7yrüP^:> * -< * ît a »«v«v*' ■ ■ ■^ J ^ {*.*'J J fc 'jj j r j i l U j ^ _ « j { /
^ /hf l .■"jji&T,^,---İli <,
----------- ^ I ,
JÜ»-*? ■v-rv!J ]Jj \ ; ,7>4a-* r-rvJy.ifUL-
«03®^ « ‘l ''■Vlr&n
••ülss’H*
."•af <J%b <5® Kjp
•£S=t «>3=r »S f ^
<■77/
. JŞ E; ’*—3 V/J«‘ T-*1~ i 1 y» .A.** \i >' *'j V-' "’i:- iüj^ CiJ. U j ? > V M j . -.i = •A,< . *. S[\i^ ı j j J j j j3 j ^ !
• ^ v*-> v '^ y ;‘w' ' .’ *>'" -i-yj "-*5.* î <■ .;-. _o-*>' Jy.-/
✓■i
m" '' r | . .. | | ipI
/Mil
Ü r i,y v'jC y
♦ W -J ->l*1->flr<.>.lı>.\ • .. a f ^ 4 '■£ j â
W -.IC-J TTVf %
f # •# # #y«! -.'HİJ.f .. «-V - 'TS* ■ X'rJ ■% ’ -£« r'‘V > ' ’,j#.,
• A , : 4 ^ #*«4> . •>) 'A . A ■:^ :™ty
7iimrpWin avrı avrı vazı-
-'TCf ■J~€Zİ ■ s7Ğ *x* .w <Cu -v j i > w >
“ 3?»" j=s£t ± V c i i1 . * W • V
-L^ıi ■
&J)
’V ..
■ y & i;J i
. -Öa ■
1 ?jlP, - f -
J % »J İ
J > '
• ı ^e £ > jjT
S*J\
j î "ü &v j j
t ¥
<»r
■-¥Ö % m
1 *
t
' ^ 4**£
§' h J
:' kt
■■ jj ;
f»l/r
Ü « i-si.
/yM4j y%Cr
' &ü . ı --Al ". ’Ct'- 5 f .-
.. j )
v.
-*<OJu>û
-
W *t . Cl/^
- i * ■ JJ - #
: ' ¥
i a u•u * 4
' % jJ
.«.»t
ftÛ
-Am *
' 4
İ ilıj J
_.;(VJJZ
ful>Ü i l i '
: . -i) ■ p r
i î 1
*jjk«Uf.»
Çvff .
. Ş f
: rtt .
4 i ' ; '
’ « k
&’İ J J ’
w .
fâU« U >
-Jj - ^ ’
-pîr.
d i » ■ v-T;
■4U
• ı t t
w * •
' ’ "'ûeVi "n/.S 4 - , /
~f\-^ f - - . ';■■!■■ •
" : i i j
j ji
■ * M '4VjJ •
j j(K i
. -;a» Ji%
■
'J j f r
i ). A„<* ■ 1 # uU
' 4y % : -t'*' İ ^ U
• <?1ÎJ*
n t•»V#.. .■ ;...:
Çvtf
^ ■' ^ Ü T ' '- # ■
. « s "
Çvür 4 1
. ■
'c ' ^
u /
: r ' # iilr
- d , İ & Jİ
ı V
i t
- 4 ?5 ®
-^Aİ* ' ,
W - :
• ı l n i
[Jj C ■ . . ^ ;
M i j'Jİ
^ /Ü J
/JljjX y
t-. M
(<"*W
* * » - ,
â I J,/
ÜP
p -
w
: i f c ■ üt» ■ M
fcstf ^ p fi .
_ ~ ~ H j0 >
f 'JݻM
A4 4 U
j>1 .«V ..
•T f •'■
w.J#
İ r o ^ -^rt'' ı ^ -1rîrf' ■•w j i - u ^
-~^>U '
ı<3#■w{
‘<Wfi
fef
's-
^ -yfc11 Û...AJŞ
~ı*pE«T Ö . &'■
• & İ -**iİ
' 4
%A
■ Or±* ■
' &ii
.4 5 •
• ■• o ^ _
‘k r ’1
jSu ’
J y
' & >
‘ T î ?
••' r i*
T / : :
<Oı, {
•.--s* «S-:“ 4--l* <■-.. p., u
5Sf
r T
HX&*>Sj*uL>ıâ*.~-vfİJrfM) jU eliil;) ttty
i* İ^-Jfir İ ibgjs) tiiUjj -
■— — ^ r a a r l Ş y J
f â -■ * ' â -®- .’■ • l*w- • . ■; *v. ••
t i4 > ^ - 4M . j i ^' »V‘ ,
'tJ(J V,^■t X f
1 .Q4]
*J\T h
M s V | r■ jtjt ;■-■ . <i'-c ■
k i JJ ■ .l A • İv.-
f o î f c 4 ’•b.~$âı İ r
• i w
•‘VÂv "*£ «sM J t iT 0
■—.0 ıf»W*V *w»' ^ c - JVJ h
J*-
t
'»v»y -\!'J
# ' < # •*TJ$ ■ «w
4,. A# İ " 4>fi
*. .İd *
İOJ##
& VJ*f ■ - î t e
Xt - 'V •t’İi •\<ly
h o | j J4 f 'T***.
«tf%- 4 İ& 3
£* -ö
■• & %
*
■$&>>Tv> ; f # /
A
ş #f e ı
A±• - w .ytfV -Şİİ»'
Ö&Jİ •, e hA
i ;j j
r ^ 6
' E ;‘Zf% •ur’ • V1.1
i f â •■- v 4 İ ,3 r
1
uVı%} ' \
: 4». ujy. r [
~fd eVj-{‘İ'-jV•’u _ .
• k'& l A
"i m'
(•*J«.a : t 'X#
t . İ
•f'H
■°zri t e<fa ! % ' ■• #■ s .d i l*{.
^ İ j i•İT'1
• a 14i ırsr . ^ 1 ’ a
$flU - -% cj r #V ' 1, xjl * 4
.{\W
-ifî.' *’U*J ; -
C S 1 ■
•""vi b '
" T İ" '
M.«-»*. 4 * ' ^ itfM
# |“ û-
;Ş İ*& >Yİ-e>.
^TC* ’-'Ztf - T C f 1 1 , v»*-.— ' laany j t j3 ■ ■ tdfî!? i #iî A
.-•?>Tjfl»ı-JM «\fij> •u»î, t-.*- - u ^ p â
‘r î /■ X±
■«■yv
fZrz&r*•■**•» ut» •Jl/ '“T* " *
» ^-t-» .
■ i& r-Q> . M
; k »• ( î î f-ul;.
t i î3p>.
-ibı
• S§
Kt
k t• • ’İ%P' \ ‘\r\ ;Uı'
VII. Asonıato (Akmtıburnu) köyüne âit kay dm devamı (904 tarihli
?*■$ .^U 5İ: -l»EîjV•Ulr '
T* V ^
r r r " n !& MtâjfaZi^ jI e.İ.|e. --u.î^Uo.
lUJI i
f ^ 1 : y -
— ‘t p * . - î f e *
JL ^ _ İ }: _r—f-tt
• f a g c > f r '' ^
,JlyjTî'fc&fcj E.r'4 * l£ ’'J"i
._ .. ,JJ!- <— <ij> —-<t
—v*R_ — uı.: k /^ -4 ‘
' .v- l Vj>- i-—*,... ’^ g l U ^ N t
T f J w C*• .—K ^
iS>" b'JjHf öU»W.>*u ""'......'"' ‘" ,-"-vJ'-*
« * = * C S f*VU!> İ>-*!V
• ujy^#U»:' ••'■ <✓»*) . . ' 'W ^ . ' v
' u-UU- _*v*U «vJ j
T** ,-— ö? ~'-£f• W - . ‘ -U ' ’ .
/L\.* i« “T*1 v şu WwiU’'
, - f ^ ' ' % ‘ ^ İB
,<3^ r^ j^ - (C7> *"3#..»AâdjyJj : -* VJRw\* . - •
' ‘"“l*'*- «vvEgUv f~~P 'UjiçLu r* * .\ £-IU• Wl±* . ^
l ^ J , '& $ r C T tJ ^ 5Ü 5İ -y-* •vJ^îy
« j ’a y . * «
İstanbul Haslarının senelik hesaplarının bilançosu f904 ta
beddel olurmuş. V e ba’zısı ‘avereti olm am akla hidmetin- de kasır olub ol sebeble umuru hâssa ihtilâl mütevveccıh olmuş. Şimdi em rolundu ki miti b a ‘d hâssa kullardan gayrı hârice câriye verilmeye Meğer ki anlarun hacetinden fazla olub haricden yarar kefiller ile o rtak hizmetine iltizam teklif oluna. Ol vakit virilmek caiz ola A m m a bu takdirde dahi ‘atebe-i ‘ulyâya ‘arz olunub emir olmayınca verilmeye V e alm an ağırlık b e y l i ğ e zaptolunub ‘âmil kıstmdan ‘addolunm aya Ve kullarla cevâri arasında min b a ‘d cebri şefl*‘î câri olup tezvîce kabil olan câriyeleri ki evlenm ek m ühimini olan kullara ihtiyarları ile varm aya veya fevt olan erinden baştınasına hizm et ider oğulları kalm aya veya eytâm ı sigan olub tavattun itdüği yurdundan gayri yere nakl itdirilmekle eytâm ve kendüye zarar müteveccih olmalu olm aya filcümla bunların emsali bir ‘özrü kavı ile ki m a z u r olm aya cdbrile tâlib olan k u l a virile. Elbetde behe - mehal evlenm ek taleb iden kullara kendilerinin hallerine münasib duldan ve bâkireden câriye buluvirilüb virile ki ‘avreti olm am ak zaruretinden h u r r e tezevvücüne irtî- kâb idüb evlâdı ahrâra m übeddel olm ak zaran ve evli olm am akla hidm etlerinde taksirleri görünmeye.
21 . V e k u II a rdan resmi ‘arûs bâkire içün otuz akçe ve b îve içün on beşer akçe V e kuldan gaynden bâkire içün altm ışar akçe bîve içün on beşer akçe alınmak m a‘- m ûl kanunmuş. Girü ol muceb üzere m ukarrer olub mıkdân. m ezkûrdan ziyade nesne alınmaya.
22 . V e hilafı m em ur ağnlık tam a'ı ile ortakçı hizm eti teklif olunm adan harice hayli câriye virülüb ba*zına bedeli hizm eti câriye vaz‘ olub b ab ın a olunmamış. Em r olundu ki v az‘ olm ayanlara dahi vaz‘ olunub ortakcr kanunu mucibince yirmişer akçeleri dahi almurmuş ber kararı evvel girü alına.
O rtakçı kulların m uhallefatı meselesi:
O rtakçı kulların k u l olm alarından mütevellit hukulrîm aduniyetlerinden birisi de, onların miraslarına b ir hür insan gibi sahip bulunm am alarıdır. Filhakika; kanunnâm enin aşağıya çıkarılan m addelerinin m ütaleasm dan anlaşılacağı veçhile, ortakçı kullarınvefatiyle muhallefâtınm yalnız hizmete yarar oğullarına geçmesihâdisesi, b ir mirasın m irasçılara ve akrabaya intikali nevinden bir hâdise olmayıp, daha ziyade ortakçı işletmeleri sermayesinin dağılıp bozulm am ası yahut geriye kalan evlâdın yetişebilmesi için a- hnmış idarî m ahiyette b ir tedbirdir. N etekim ; kadınlara ancak kü
çük çocukları olduğu takdirde kocasının emvalinden istifade hakkı verilmiştir. Aksi takdirde , kendileri b ir kula verilip m üteveffanın m uhallefatı Beyliğe zaptolunur. Ayni şekilde, babalarının ölüm ünden evvel o r t a k ç ı olmuş bulunan evlâtlar da babalarının m uhalleffâtından istifade edem em ektedirler:
26. V e fevt olan kullarım muhallâfatı hususu kâ ka- nunâmede bulunmadı ve m u t a s a r r ı f l a r dahi mukannen ‘amelleri olmayub ‘illeti tam a‘la m evaddı miitenâ- sibede am a li m ütezaddeleri zahir olduğu ecilden şimdiye- den vâki* olan a ‘mâlin ahsen ve anlara m üterettib a*mâl- den m âyenbagı ki sâyir haslarda ma‘mûl kanundur ‘ate- be-i ulyâya ‘arz olunub m ukarrer buyurulduğu mucebince kanuna sebt olundu :
a) Bu vecih üzere ki müteveffa olan ortakçı kullanın ki evlâdı ve 'avreti kalmaya cemi* muhallefatı beylik açün zabt olunııb h â s l a r k d ı s ı dahi ayru ve e m î n olan dahi ayru defter idüb resim deyü veya hakkı ke - tebe deyü nesne almayalar.
b) Amma hizmete yarar oğlu kalsa hizmeti ana viri- lüb esbabına mutasarrıf ola. Evlâdı sığan dahi kalsa ata - lan zesnanı gibi hizmetde olan karındaşlarile zindegâni ideler. V e analarına ere varmak teklif olunmayub sigannm terfoiyetinde ve hizmetinde olan oğlunun müzaheretinde ola.
c) V e mezkûr müteveffanın evlâdı sigarı dahi olsa esbabına dahi idilmeyüb anlarmçün dahi 4alâ mâkân ip * ka oluna Amma ataları intikal itdükde cemi* esbabı miiîre- datile defter olub köyün yarar mu‘temedlerine ısmarlana kidâim nazır olub zabtı babında zahîr olalar ki nesneleri telef olm aya K adri hâcetce mesâriflerine sarf olunub sonra erkeği hizm ete yaradıkda baki kalan esbâb hizmetinin meû- netine ve dişisi tezvîce kabil oldukcla m ühim m atına sarf oluna ve evlâddan hemen bir kakırsa dahi bu kanun m er’i ola A m m a ittifak düşüp cem î‘isi intikal itseler esbâbları defterle yoklanub esbabı kadîm eden ve hâdiseden her ne zâ- hir olursa b e y l i k içün zabt oluna.
d) V e intikal iden kullanın evlâdı kalmayup heman ‘avreti kalsa ere varmağa kabil is& ere virilüb müteveffanın muhallefâtı beyliğe zabtoluna. V e Ula kadri hâcetce süknâdan ve gayrıdan bir mıkdar nesne ta‘yin olunup bakisi alına. A m m â her ne virilürse deftere sebt idile ki sonra beyliğe m üteveccih olmalu olursa yoklanm ak müyesser
e) V e ba zı fevt olan kullanın evlâdı sigarı kalub ‘avreti ■bîr kula dahi varsa veya varacak kul bulun (m a) mağlav -ortak hizm etin ih tiyar ider h â r i c e emirle virilüı4 olsa b e r kararı sabık es,bâlj|ı mezkûre m ukarrer ellerinde ola.A m m a defter olm akda ve zabıtda taksîr olunm aya ki son- nından tefoyie idüb orla.kcı olurmuş. Sonra subaşı olan ol defterle esbâbdan ne kaldı ne gitdi malûm olub muceb ile amel oluna.
f) V e b a ’zı müteveffanın ki hemen ‘avreti kalub ol dahi kullardan bir m ücerrede veya b ir müflise varır olsa lci o rtak hizmet m eûnetlerine iktidarları o lm aya anlarun gibilerden dahi m üteveffanın m uhallefatı alınm aya Meğer ki m eûnetlerine vefa ıdecek m ıkdardan ziyâde esbâb ola Ol vakitde b e y l i k içün zabt oluna A m m a esbabı mü- retteb oiub hizm et meûnetine ihtiyacı olm ayan kula varsa m uhallefâtı mezkûre bitem âm ihâ alına.
27 . V e h a r i ce câriye virildükde kanunu kadîm buym uş ki ortakçılık esbabın mezkur h âr i c kendü yarımdan tehyie idüb 'ortakçı olurmuş. Sonra subaşı olan ol hususu ağıaİR-k alm ağa tebdil idüb çiftle tohum fceylîkden virüür olub ağrılık dahi beyliğe zabt olunmazmış. Şimdi emr olundu ki ya kanunu kadîm mer î ola veya beylik için ağırlık alınıb mahlûl çift ve tohum bulunursa virilüb bulunm azsa ol almam ağrılık ile tehyie-i esbâb idilüb tezevvüç itdü- gi cârîyenin fevt olan zevci m uhalefatından süknâsm dan gayn nesnesine m utasarrıf olmaya. Meğer ki evlâdı sigarı ile cem* ola ki anlarun infâkı içün m utasarrıf ola.
28. Ve hususiyâtı mezkûrden gayrı m üteveffa kulun evlâ oğlu ki ortakçı olub ve m uhallefâta evvel m utasarrıf ola aynlub esbabı ve meuneti m üretîeb ve müstakil olmuş ol% anun gibiler atalarının m uhallefâtına ber m ucebi m a‘m ûl dahletm eye A m m a atasile olub henüz esbabı ol - mayana. b:?r k aran sabık te ‘am ız idiimeyüb ve meûnetin- de de kusuru olanın dahi m uhallefâtı m ezkûreden erbabı tekm il idilüb m a‘dâsı beyliğe andan zabtoluna.
V e evli kızma ve sâyir akrabasına simdiyedek m a’mûl olduğu mucebce nesne verilmeye. A m m a cem î‘isinde mu- hallefâtın defter olması lâbüd-dir. Ol bâbda ihtimam üzere olub ber mucebi me m ûr dakika fevt olmaya.
Diğer mükellefiyetler:
K anunnâm ede ortakçı kulların diğer re 'ayadan farkli bir şekil- tabi tutuldukları m uam eleler hakkında da şu m addeler mev-
- 52 -
12» V e beylik otluk biçini âvânında kullanın ba‘- zından ağırlık alınmağla hizemete götürülmeyüb ba'zına. biçdirilmekle az m üddetle tem am olacak hizmet hayli m üdd e t tam am olm ayub ol sebeble ekinlerinin biçilmesi tehir olunub zararı ‘azîm olurmuş Min b a 'd k a t‘â kimesneden bir habbe alm mayub ve cem î‘isi hizm etlerindem üsteviye-tül-akdam olalar. V e hizmetleri ta^ybı olundu* ğu vakit d e hazır olmayanın ki özrü kavisi zahir olmaya gereği gibi te’dib olunub hizmetlerin itmam itdürm ede ihtim am gösterile ki gailelerinin biçinlerine hizmetleri m âni' olub hassa mala zarar olmaya.
B urada o r t a k ç ı k u l ların senenin muayyen zam anlarından b e y l i k ç a y ı r Iarı biçmek için angarya suretile ve bir arad a çalıştırıldığı anlaşılmaktadır. H albuki ; kanunnâm elerde diğer reaya sınıfları için bu neviden mükellefiyetler mevzuu bahis değildir.
47. V e iki Ç ekm ecelerde olan balıkçılar k u l l a r dan olmayub a z a d e l e r den ve e k I i z i m m e‘ t - den olmak kanunken ri'âyet idlimeyiib balıkçılardan ba'zı- sı h â s s a c « r i y e tezevvüç itmekle mütevellid olan evladından ve ba‘zı h â s s a k u l d a n bilfi'il on bir- nefer k u l balıkçı bulunub der-i devlete 'arz olünduk- da bilfi'il balık hizmetinde olan k u l l a r balık emrine zarar olmamağçün hizmetlerinde m ukarrer olalar Ammâ; m in b a 'd kanun mucibince kuldan balıkçı vaz‘ olunmaya deyü emr olundu.
O r t a k ç ı k u l l a r m bilhassa toprak işlerine tahsis edilerek diğer meslekleri icradan men edilmelerine dair olan mülâhaza ve hükümleri yukarıda görmüştük. (K anunnâm eden naklettiğimiz 9' ve 25 inci m addelere bakınız). Burada serbest insanlara tahsis edilmiş olduğu anlaşılan balıkçılık işinde de, câriye ile evlenen h ü r balıkçıların k u I doğacak olan çocuklannın babalarının m eslek.m takip yolunda his edecekleri temayül dolayısile, zamanla k u l la- rın iş başına geçtiği görülmekte olduğu için vaziyeti tashih edici e- m irler verilm ektedir. (Bu hususa ait tafsilât III numaralı fotoğrafta, m evcuttur.)
24. Cinayeti zâhir olan kulların ve câriyelerin keyfiyeti ahvâli dergâhı m uallâya ‘arz olunub emr olunduğu mucebince siyâset idile. A m m â kullardan gaynnuı kanunuı kadîm mucibince kadı m a ’rifetile siyâsete m üstahak olant siyâset idilüb cürmü alınacakdan cürüm alınub b e y 1 ik içün zabt oluna.
Mezkûr H aslardaki o r t a k ç ı k u l larm cezalandırılacaklar ı zaman, diğer reaya dan farklı olarak, cezanın Kadı marifeti ile tayin edilmeyip bu k u l larm sahibi olan padişahın reyine m üracaat edilmesi keyfiyeti dikkate şayandır. Kanunnâmenin bu m addesi bu hususta pek sarih hükümleri ihtiva etm emekle beraber, cinayet zâ- hir olan ku lların tâbi tutulacağı muamelenin hususiyeti üzerinde m ühim bir kayıt ve işaret gibi telâkki edilebilir. Biz, diğer m ıntakalar- daki k u 1 lara ait olm ak üzere tesadüf ettiğimiz bazı kayıtlarla ileride bu meseleyi tenvire çalışacağız.
5. — Kullukların Haslar kazasında dağılış tarzı ve bünyeleri
Tetkik ettiğimiz tarihlerde İstanbul H aslar kazasında mevcut bulunan (163 ) köyde yaşıyan ortakçı kullarla re ’aya ve sürgün vaziyetindeki köylülerin ve hariçten gelip ziraatle meşgul olan şehirlü, yeniçeri ve sipahi gibi m ahdut eşhasın hakiki miktarlarile bu köylerde ne şekilde dağılmış olduklarını gösterm ek üzere aşağıdaki cedvelleri tertip ettik.
Bu cedveller; 1) yukarıda ismi geçen (^ 0 4 ) tarihli Haslar •kazası tahrir defterindeki sıra ile, bu kazada m evcut (163) köyün isimlerini ve (904) tarihinde her birinde ikam et eden ortakçı kul, re ’aya vesair çiftçilikle meşgul kimselerin adedini; 2) Sultan Süleym an tahrirlerinin neticelerini hülâsa eden ve Istanbulda Başvekâlet arşivinde (732) num arada kayıtlı bulunan bir istatistik defterine nazaran; ayni köylerin nüfuslarında 30 - 40 sene fasıla ile husule gelen değişiklikleri ve müslüman - hıristiyan hane adedi olarak m evcut nisbetleri tesbit etm ektedir. Bu suretle; tanzim ettiğimiz
•cedvellere m üracaat edildiği takdirde, bugün Beyoğlu, Sarıyer, Bakırköy, Büyükçekmece ve Çatalca kazalarının bulunduğu yerlere dağılmış oaln ve kısmı azami itibariyle bugün hâlâ eski isimleriyle m evcut bulunan eski H aslar kazası köylerinin, İstanbulun fethini m üteakip ne şekilde tesis edildiklerine ve uzun m üddet ne halde bulunduklarına ait imkân nisbetlerinde m alûm at elde etmek mümküün
•olacaktır.Filhakika; bu cedvellerin tetkikinden anlaşılacaktır ki; bu ta
rihlerde H aslar kazasına dahil bulunan bu (1 6 3 ) köyden hemen (110 ) kadarı, ekseriyetle ortakçı kullar tarafından iskân edilmiş birer « kulluk » vaziyetinde bulunm aktadır. Yani, dâr-ül-harb’den sürülüp getirilmiş esirlerle kurulmuş olan bu köylerin esas nüvelerini bu m akalede tetkik edilen ortakçı kullar teşkil etm ektedir. O r
takçı kullarla beraber ayni köylerde oturan veyahut hariçten gelip*o köylerin m-?zre’alarm da ziraatle meşgul bulunan diğer çiftçilere gelince; denilebilir ki, onların hemen ekserisi bahsettiğimiz kulluklarda sonradan peyda olmuş kimselerdir. Bu gibilerin çoğunun zam anla, hürriyetlerini satır» alm ak veya azad edilmek suretiyle, ortakçı kulların yanında ayrı bir hukuki kategori teşkil edecek şekilde toplanmış eski kullar olduğu da tahm in edilebilir.
Burada makalemizin ortaya atacağı mühim meselelerden birisi ile karşılaşıyoruz ki; o da hiç şüphesiz, Fatih Sultan Mehmet devrinde İstanbul civarında, bu cedvellerde görülen kulluklar halinde,, tesadüf ettiğimiz Rum ve hıristiyan isimli köylerden hiç olmazsa bazılarının Bizans devrinde m evcut olup olmadıklarını ve mevcutt oldukları takdirde, ne şekilde iskân edilmiş bulunduklarını tayin etm ek meselesidir.
Filhakika; bu köylerden bir çoklarının dalıa Bizansl'ılar zat- m anında da aynen ve kul işletmeleri halinde mevcut olması ihtimali bile hatıra gelebilir. T ürk istilâsından evvel, Bizansta ve Balkanlarda hür olanlar gibi hür olm ayan köylü sınıflarının da mevcut bulunduğu malûmdur. Bu vaziyette Türklerin* büyük şehirlerin civarında Haha Bizans devrinde tesis edilmiş bir halde buldukları bu kul işletmelerini, şehirlerin iaşesi için muayyen nevilerden mühim miktarda hububat yetiştirdikleri veya sığır ve koyun temin ettikleri için aynen muhafaza etmiş olmaları müm kündür. Bununla beraber: yukarıda zikrettiğimiz tarihî mem baların, Türkler tarafından işgali sıralarında hâli ve >ssız bir halde bulunan İstanbul civarının İskânı için Fatih Sulfar? Mc«hmedin harp esirleriyle köyler tesis etmiş öldüğünü sarih bir şekilde kaydetmeleri, İstanbul civarındaki kullukların hiç olmazsa mühim bir kısmının ne zaman tesis edilmiş olduklarını göstermek itibariyle çok mühimdir. Filhakika; bu köyler içinde bugün bile hâlâ Bosna, A rnavut, Lâzari, Sürgün gibi isimleri taşıyanların m evcut bulunuşu, bize bu köylerin nerelerden getirilmiş halkla, nasıl t-ssis edilmiş olduklarını hatırlatm aktadır. Cedvellerde- ki köy isimlerinin bu bakım dan daha esaslı bir şekilde tetkiki de bize daha fazla m alûm at verecek mahiyettedir. Şu halde; tetkikatî- mızın halihazır vaziyetinde bile m uhakkak telâkki edebileceğimiz b ir nokta varsa; o da, Istanbulun fethini m üteakip Türkl&rin eskiden mevcut olması m uhtemel bulunan köyleri de tekrar iskân e tm ek m ecburiyetinde kaldıkları ve bilhassa İstanbul civarında ve Boğazın Rumeli yakasında kulluklar ve yeni köyler tesis etmiş ol~
duklarıdır.Bizim tertip ettiğimiz cedvellerde (1 I Oı) num,aralı Inceğiz
köyünden aşağıda bulunan (55) kadar köyün sürgünler ve göçebe cem aatlerle ne şekilde kurulmuş olduğunu görmek te kulluklar haricinde yapılan iskânları anlam ak bakım ından faydalı olacaktır. Hele, (121 ) num aradaki Deli Hacı köyünden aşağıdaki köylerin ekserisinin A k ç e K o y u n l u cemaati tarafından fskân e- dilmiş olması ve içlerinde bir hayli sürgün bulunması, İstanbul civarının iskânı işinin, Osmanlı im paratorluğunda umumiyetle tatbik edilmiş bulunan iskân ve kolonizasyon m = todlarm a uygun o- larak m eydana gelmiş olduğunu göstermektedir. Esasen; İstanbul civarında tesadüf ettiğimiz mevzuubahs iskân ve kolonizasyon hareketlerini anlatabilm ek için, onları daha geniş kadrolar içinde ve im paratorluğun kuruluşuna hâkim olan diğer iskân hareketlerile birlikte m ütalea etmeğe lüzum vardır. Bu bakım dan, İstanbul ve civarının İskânı meselesi mevzuubahs olduğu zaman H aslar kazasının hudutları dışına çıkmak ve meselâ, Boğazın A nadolu sahillerinin ve Rum elide bu tarihlerde H aslar kazasını da içine alaıı Vize sancağının m uhtelif tarihlerde ne şekilde ve kimler tarafından iskân edilmiş olduğunu hatırlam ak lâzımdır. Biz bu meseleleri «Osmanlı im paratorluğunda iskân ve kolonizasyon metodları» adını taşıyacak olan kitabım ızda ayrıca tstkik etmek niyetindeyiz. Burada yalnız; bu tarihlerde H aslar kazasının dahil bulunduğu Vize sancağının halkı arasında A nadoludan geçirilmiş göçebe unsurların hâkim bir mevkide bulunduğunu ve H aslar kazasında kulluklar haricinde kalan köylerin, Kırklareli ve Tekirdağı havalisindeki köyler gibi, A- nadolunun ayni insan hâzinelerinden istifade edilerek göçebe unsurlarla kurulduğunu söyleyebiliriz.
Cedvellerrn ne şekilde tertip edildiği:
Bu cedvellerde zikrettiğimiz rakam ların İstanbul civarındaki kullukların hakikî terekküp tarzları hakkında bir fikir verebilm eleri için, bu rakam ların ne şekilde toplanmış olduklarına dair de bir kaç söz söylemek lâzım gelir.
H er şeyden evvel hatırda tutulacak nokta, bu cedvellenn muhtelif sütunlarındaki adetlerin ayni cinsten kıymetleri ihtiva etm emesidir. F ilhakika; «ortakçı kul işletmeleri» sütunundaki rakam lar, doğrudan doğruya elinde çift ve tohum bulunan ortakçı kulların yâni kul işletm eleri reislerinin sayısını gösterdiği halde; ikinci sü
tundaki «re aya ve diğer» zümreler adedini ifade eden rakam lar içinde, o köylerde oturan ve B e y l i ğ e cizye veya sair bir Fes&n verebilecek bir olgunluk çağına gelmiş bulunan bütün erkek nüfus ile, hariçten gelip o köyün mezrealarini işliyen kimseler m evcuttur. Bu vaziyette; müstakil kul işletmeleri reislerini ifade eden birinci sütunun rakamlariyle» böyle karışık bir halde o köyle her hangi bir alâkası olan asker, şehirli ve cizye verir genç adam nüfusunu ifade eden ikinci sütunun rakamlarını birbirile karşılaştırm ak m üm kün değildir. Bu suretle biz; defterde ortakçı kullann, sürgünlerin, re ayanın ve hariçten gelenlerin ayni usullerle tesbit edilmemiş olması dolayisiyle, muktelif zümrelerin hakikî m iktarları yerine, ancak bu m iktarları tahmine esas olabilecek olan bazı rakam lar kaydetm ekle iktifa etmeğe mecbur kalmış bulunuyoruz.
F ilhakika; arzettiğimiz zaruretler dolayisiyle, bu rakam lar m aalesef her zümre için ayni şekilde hesap edilmemişlerdir. V e çok defa, bu rakam ların ifade ettiği bütünler diğer bir çok kayıtlar içinden b irer b irer ayrılıp sayılırken veya siyakat rakam larından çevrilirken ufak tefek bazı yanlışlıklar da yapılmıştır. Bununla beraber; aşağıda vereceğimiz izahat onların mânalandırılmsı için kâfj gelecektir :
(9 0 4 ) tarihli H aslar defterinde gerek kullar ve gerek bu nevi re 'aya ve diğer züm reler isimlerile ve ayrı ayn kaydedilm iş oldukları için, onları sayarak ilk iki sütunun rakam larını kul - re*aya tasnifi üzerine tesbit etm ek bizim için müm kün oldu. H albuki; yukarıda zikri geçen (7 3 2 ) num aralı istatistik defterinde bu köylerih nüfusu yalnız hane adediyle ve ancak hıristiyan - İslâm şeklinde tefrik edilm ek suretiyle, yekûn halinde kayıtlı bulunduğundan ve kul - re aya tasnifi m evcut olm adığından; cedvellerde bu defter esas tutularak tanzim edilen diğer iki sütunu, evvelki iki sütün gibi, bu köylerde o tarihlerde m evcut olm akta devam etmesi lâzım gelen kul- re’aya tasnifi esası üzerine tertip edemedik. Bununla beraber; bu köylerdeki İslâm hane adedinin umumiyetle hür köylü adediyle u- zaktan b ir m ünasebeti olduğu tahm in edilebilir. Çünkü; ancak nadiren b ir kaçı müslüm an olan ortakçı kullar, İslâm olduktan sonra d a ku l kalm akta devam ettikleri ve hıristiyan re’ayanın aded i süratle artm adığı halde; hariçten gelip re’aya yekûnunu kabartanlar ekseriya müslüm an muhacirler ile İslâmlaşmış veya azâd edilmiş as - ker ve kullar olduğundan, serbest insanların sayısı islâmlarm sayı- siyle m ütenasip olarak artmıştır, denilebilir. Bununla beraber; bu
m uahhar tarihli istatistik defterinin; (904) tarihli Haslar defteri gibi, kul - re aya tasnifine riayet etmemiş bulunması nazarı dikkati celbedecek bir haldir [1 0 ].
Bununla beraber; geçen 30 - 40 sene zarfında, Is - tanbul H aslar kazasındaki ortakçı kulların diğer re ayaya benzetilerek aradaki farkın zam anla ortadan kaldırılmış olduğunu tahm in etmemiz için ortada hiç bir sebebp yoktur. Netekim; re’ayayı tesbit ve tahrir tekniği itibariyle kul - re’aya tasnifi kabul etmiyen bu m uahhar tarihli defterlerin yanında; (904 ) tarihli H aslar defterinin baş tarafındaki kanunnam e ile birlikte (1 Î22) de çıkarılmış bir suretinin Istanbulda Başvekâlet arşivinde (533 ) num aralı bir defter halinde m evcut bulunması ve Topkapı sarayı kütüphanesinde, R evan köşkü kitapları arasında, (1935) num arada kayıtlı bulunan ve Sultan Süleyman devrine ait olması lâzım gelen b ir kanun kitabında, İstanbul Haslarını iltizamla alacak âmillere verilecek talim atın suretlerini ihtiva eden münşeat nümunelerinde H aslar halkının kul olm alarından değil ise de, ortakçılıklarından bahsedilm ekte olması; ortakçı kullara ait örf ve nizamların uzun m üddet m uhafaza edilmiş bulunduğunu tahm in ettirm ektedir. Esasen; daha aşağıda diğer sahalara ait kullukları tetkik ederken göreceğimiz veçhile; bu kulluklardaki halk; Sultan Süleyman devrinde ve hattâ daha m uahhar zam anlarda hem kul ve hem de ortakçı vaziyetinde kalmışlardır.
Bununla beraber; İstanbul H aslarındaki ortakçı kulların, kul olm alarından doğan hususî nizam lara ns zam ana kadar tâbi tutulduklarının tayini meselesi, mevzuumuzun daha fazla tetkike muh- tç noktalarından birini teşkil ettiği muhakkaktır. Bundan başka; İstanbul H aslarında olduğu gibi, b ir çok defterlerin kul - re’aya tasnifine riayet etm iyerek aslında kul ve ortakçı vaziyetinde olan halkı
[10] Maamafih; bu defterin ihsâî bir mahiyette bulunduğunu ve bu istatistik defterine esas teşkil etmiş bulunan mu/assal tahrir defterini bulmanın, bütün taharriyatımıza rağmen, bizim için mümkün olmadığını unutmamak lâzım gelir. Filhakika; (946) tarihli Vize defteri (10) yapraklık bir parça halindedir ve bu defterin Haslar kazasını ihtiva eden parçası, henüz bulunamamıştır. (69) numaralı defter de aslı ne zaman yazılmış olduğu malûm olmıyan bir defterin (1022) tarihinde çıkarılmış bir suretidir ve rütubetten yazılar tamamen silinmiştir. Yalnız, bu silik yazılardan bizim anlıyabildiğimize göre; bu defterde de kul - re’aya tasnifi esas tutulmamıştır.
ancak Hıristiyan - müslüman hane adedi esasına göre kayıt ve tesbit etmiş olması, kulların tetkik ettiğimiz devirlerde izlerini bulabildiklerimizden çok dafa fazla m iktarlarda m evcut bulunması ihtimalini de kuvvetlendirm ektedir, [11 ].
Membalarımızın mahiyetine ait verdiğimiz bu izahattan sonra, bu m em balara istinaden tanzim ettiğimiz cedvellerdeki rakam ların ne şekilde m utalea edilmesi lâzım geleceğine ait şu fikirleri ortaya atabiliriz:
Y ukarıda « ortakçı kul işletmeleri » sütunundaki rakamların doğrudan doğruya elinde çift ve tohum buulnan o r t a k ç ı k u l l a r a yâni kul işletmeleri reislerine ait olduğunu söylemiştik. Filhakika; bu rakam lar içinde., kul olduğu halde henüz kendilerine çift ve tohum verilip o r t a k ç ı haline sokulmamış ve bu suretle yalnız bir m ukataa (kesim ) ye bağlanabilm iş evli kullar ile henüz evlenmemiş mücqrred kullar dahil değildir. Netekim; hariçten gelip hassa oariyelerden biriyle evlenerek ortakçı kullar arasına karışmış ve onlarla ayni şartlar altında ortakçılık yapm akta bulunmuş
[11] Böyle bir ihtimal, hiç şüphe yok, bizim bu yazımızın sonunda çıkaracağımız mühim neticeleri şüpheye düşürecek mahiyettedir. Filhakika; elimizde her zaman (904) tarihli Haslar defteri şeklinde yazılmıç rtvufassal defterlerin ve bu defterin baş tarafındaki kanunnâme gibi tafsilâtlı hükümlerin mevcut bulunmayışı, yalnız Sultan Süleyman veya İkinci Selim tahrirlerini esas tutan ve bu defterlerdeki en ufak kayıtları bile, ortakçı kulların izlerini arayan böyle İlmî bir şüphe ile isticvap etmiyen bir müdekkiki her zaman yanıltabilir. Diğer taraftan; tipik Osmanlı kanunnâmelerinde ortakçı kullardan bahsedHmeyişi de manalıdır. Meselâ; elimizde mevcut, Haslar kazası Vize sancağına dahil olduğu halde (946) tarihli bir Vize kanunnâmesinde, ortakçı kullardan bahis yoktur. Ayni şekilde; Hüdavendigâr livası içinde de bir çok kulluklar mevcut olduğu halde; elimizde mevcut muhtelif tarihli Hiid^vendi- gâr livası kanunnâmelernide bu liva dahilindeki ortakçı kullardan bahis yoktur. Şu halde; bu mıntakalardan her biri için hususî ve mufassal defterlerin ve bu defterlere ilişik mufassal hükümlerin (904) tarihli Haslar defterinde olduğu, gibi, ayrıca mevcut bulunması lazım gelir. Bu defterlerden bazılannın bulunması, hiç şüphe yoktur ki, tetkik ettiğimiz mevzuun daha büyük bir kuvvetle tenvir edilmesini mucip olacaktır. Bununla beraber; ileride görüleceği üzere, tetkikimizde bu şüpheler daima zihinde hazır tutulmuş ve vereceğimiz hükümlerin kıymetini azaltacak olan mevzuubahs ihtimaller, mühim bir kısım itibariyle, bertaraf edilebilmiştir.
kimselerle, bu gibilerin karıları ve çocuklariyle temsil ettikleri kalabalık ta bu rakam larda dahil değildir. H attâ ; bazı köyler sırf bu gibi cariye ile evlenm ek suretiyle ortakçılık hizmetine dahil olan ve Beyliğe bir bedeli hizmeti cariye veren ortakçılarla henüz çift sahibi olmamış kullar, kul oğulları ve cariyelerle teşkil edilmiş olduğu halde; o ralarda müstakil bir kul işletmesi mevcut bulunmadığı için, bu köyler arasında birinci sütunda rakam zikredilmemiştir. Bu vazi - yette; bizim yaptığımız bazı hesaplara göre, «ortakçı kul işletmesi» başlığını taşıyan birinci sütundaki rakam lardan her biri, kadın, çocuk ve saire olm ak üzere, hür olmıyan nüfustan lâakal 5 - 6 adedini temsil etm ektedir. H albuki; «re’aya ve diğer» başlığını taşıyan ikinci sütundaki rakam lar; yukarıda söylediğimiz gibi, o köyde oturması bile şart olmaksızın az veya çok bir vergi verm ek üzere mukayyet her türlü vergi mükellefi yetişkin erkek nüfusunu ihtiva et - inektedir. Bu vaziyette, bu rakam lardan her biri re’aya nüfusundan vasatı olarak ancak (3) kişiye tekabül etm ektedir, diyebiliriz.
Cedvelin sonlarına doğru (110) numaralı köy kaydından itibaren, kul işletmelerini ihtiva etmıyen köyler halkı ise; «sürgün» lerden ve «cemaat» lardan müteşekkil oldukları için, kulluklardaki re ay ad an büsbütün farklı olarak deftere bütün nüfuslariyle kaydedilmiş bulunm aktadırlar. Bu vaziyette, bu köylere ait rakam laro köylerin hakikî nüfusunu göstermektedir. Biz de bu rakam ları, her köyde kayıtlı bulunan kadın erkek ve çocuk adedini birer birer saymak sureliyle tesbit edebildik.
Diğer iki sütunda Sultan Süleyman tahrirlerine göre zikredilen rakam lara gelince; bu rakam ları aldığımız defterler büsbütün ayrı bir esasa, yani kul - re’aya tasnifi yerine müslüman - hıristlyan hane adedi tefriki esasına göre tutulmuş olduğu için, her biri karısı ve çocuklariyle birh’kte evli bir adam ı gösteren bu rakam lardan çocuklar, kadınlar, dul ve bekârlarla birlikte, o köylerde oturan bütün nüfus adedini bulm ak için, onları en aşağı (4 ) rakamiyle zarbet- m ek lâzım gelir.
Aşağıdaki cedvellerdeki köylerin sırası, (904) tarihli Haslar defterindeki sıraya göre tertip edilmiştir. Bu sıranın defteri yazan - lann tahrir işinde takip ettikleri yolların icap ettirdiği sıra olup olmadığı meselesi tahkike muhtaçtır. M aamafih; Sultan Süleyman tahrirlerinin neticelerini tesbit eden (7 3 2 ) numaralı defterdeki sıraya nazaran; m uahhar tahrirlerde ayni köylerin bam başka yollardan ayrı bir tertip ile ziyaret edilmiş olması lâzımgelir. Bu itibarla; her
iki tahrire ait neticeleri mukayese edebilm ek için her iki tertipte ayni köylerin yerini tayin etm ek lâzım gelmiştir. Zam anla isimlerin, imlânın ve yazının değişmiş olması, bizim için bu karşılaşm ada bazı köylerin ayni köyler olup olmadığını tayin işini müşkülleştir- mştir. Bu sebeple, 20 kadar köyün Sultan Süleyman tahrirlerindeki yerini ve nüfus vaziyetini cedvelde göstermek mümkün olm amıştır (nok ta ile boş bırakılan yerler).
(9 0 4 ) tarihine ait tahrirde mevcut köylerin isimleriyle bu gün Sarıyer, Beyoğlu, Bakırköy, Çatalca ve Büyükçekmece ka - zalarm da m evcut köylerin isimleri de karşılaştırılmış ve bugün ta nıdıkları isimlerden tanınması mümkün olan köy isimleri, hirear yıldız işaretiyle diğerlerinden tefrik edilmiştir. Bu suretle bugün yerlerinin tesbiti mümkün olan bu köylerin bilhassa kulluklar mm taka- sında 120 üzerine 35 kadar az olmasının sebebi, şüphesiz zamanla isimlerin değişmiş ve bir çoklarının bugün İstanbul ve civarının birer mahallesi haline girmiş bulunmasıdır. Bununla beraber; k u l l u k şeklindeki eski köylerden bir kısmının bugün, hâlâ bir «çiftlik» halinde yahut «Beylik», «sığır veya kısrak alanı» şeklindeki b ir yer ismi halinde izlerinin muhafaza edilmekte olduğu da m uhakkaktır. Bu m ıntakada yapılacak esaslı bir toponym ie tetkikatı bu bakım dan faydalı olabilecektir. İlk iskânda tesis ed.len köylerin hepsi ayni şekilde tutunup büyüyememiş» zamanla «çiftlik» veya «ekinlik» haline girmiş olması da melhuzdur. Esasen; (904) tarihine göre; bu civarda vüzeraya ait b ir takım çiftlikler ve m andıralar da ayrıca tesis edilmiştir.
Bu tarihlerde İstanbul H aslar K azasında mevcut (163) kadar köyün terekküp ta£rz?a,fıyle bu kaza dahilinde k u l l u k laıın dağılış şekillerini gösterm ek üzere tarafım ızdan tanzim edilen m evzuubahs cedveller aşağıya dercedilm iştir :
Sır. No .
Köylerin adı
904 tahririne Sultan Süleymangöre tahririne göre-
ortacı kul J ş l e t -
r e aya ve dl £er İs l âm
haneHri s i iy an
1. — M akrıhorya * 14 7 30(Bakırköy)
2. ■— M ercanağa tT 2 1013. — Iskepasto j- vjC 10 24
4. --- P la t’ce-i Rum f 2 5 _ 175. ■— A yatodore >y\Â 8 3 __ 106. — Serefağa t 17 2 1 257. — (? ) 24 15 3 318. — Nifos * 16 7 _ 3 a9. — (? ) 15 1
10. —- Cuhud (Ç ıfıt) bur- gazı *
23 14 — 36.
11. — M ustafapaşa • i 1*-?* 9 _ 3 1012. — Litroz * jjU 20 _ __ 3413. — Avaso (A vaz) * 18 8 _ 4314. — H alkabınar . «Â i. 21 5 __ 2515. --- Kjarfa v 19 7 _ 2916. ■— Hacı (M aşlı) tîrU. 4 __17. — Kapuçu 5 _18. — Pendatoşe < -/ 10 1 .19. — A ypa * ’ Uı . 17 1 — 2320. — Mihal burgazı I.S _r_ 26 6 3 5021. — Sunkur burgazı jyî:- 15 5 46 —22. — Çekmece-i Kûçek* 4 ' 23 1 7 35 60 [ l2
•.[12] Küçükçekmece köyünde oturanlar, fotoğraflarında görüleceği üzere, birbirinden ayrı (6) zümre halinde kaydedilmişlerdir: (1) yirmi üç ortakçı kul(2) üç balıkçı (3) altı meremmetci (4) yalnız birisi ziraatle meşgul olmak üzere on bir cizye veren yetişkin re’aya (5) yüz yirmi beş nüfuslu müslüman sürgünler ki onlar hakkında defterde şöyle bir kayıt mevcuttur:
. SürgünânMüslümanân-ı Çekmece-i Küçek. Mezkûr karyenin ehline padişahımız hul-
lidet hılâfetühu hazreti cemi’ avarız ve tekâlifi divâniyeden mu’âf-ı tâm virüb hattâ esir ve akçe ve gaynsma beklemek teklif ve tahmil olunmaya deyü bile kayd olunmuş ve bu mucebce Sultan Mehmet merhum dahi nişanı şerîf
904 tahririne Sultan Süleymangöre tahririne göre
^ ’0ra Köylerin adıortakçı reaya ve
kul işlat- diğer Islâm ristiyanmeısı adet adet hâne hdr.e2 3 .— Çekmece Büzürk* 11 j y **=»£>■ 40 17 34 90 [13]24. — Yalos 26 10 _ 4825. ■— Kumburgaz 24 13 _ 6226. — (? ) 4.t,VL. 19 2 _ 512 7. — Sarandapiho 36 5 3 542 8 .— (? ) 13 42 9 . — ( ? ) 15 — 2 2930. — Pulaye * ■O.V; 1 7 8 8 213 1. — Kalikıratya * 25 5 5 5532 . — A narşo * 1 7 18 1 503 3 . — ( ? ) ' 8 6 3 1634. — Serf G ardan * 9 1 _ 2435. — T ırakatye * S 3 '-* 15 4 2 1336. — (? ) ■y j jî,l 14 3 — 263 7 . ---- ‘A m endos 15 236. — (? ) 16 539. — ( ? ) 9 440. — (? ) ıSj 10 — 8 _41. — Filori * ıSj/’ 23 1 2 3342. — G alatarıya * tjll 21 — 1 3643. — (? ) V î r l -. 12 3 — 2544. — A yastafanos * y 1 12 29 — 5545. — A yom am a * 13 1 — 1446. — (? ) y'jj.jl) 19 — — 2447. — A rnavut Despine 3 9 1 12
viı'düğüne hükmü hümâyunı mezkûrda işaret edilmiş ellerindedir görüldü.(Fot. VI.)
[13] Ayni şekilde Büyükçekmece köyünde de (1) kırk ortakçı kul (2)altı meremmetci (3) on yedi cizye verecek çağda re’aya (4) otuz beş nefer müslüman sürgün (5) on iki nefer kendi ihtiyavlariyle gelen re’aya mevcuttur.
Bundan başka; Sultan Süleyman tahrirlerine göre, Küçükçekmece köyünde beş kârbansaray ile iki hamam; Büyükçekmece köyünde ise, bir imaret ile iki kârbansaray ve bir de hamam mevcuttur.
904 tahririne Sultan Süleymangöre tahririne göre
Sıra No ;
Köylerin adıortakçı
kui işlet- mesı adet
reaya ve diğer adet
islimhane
Hristiyanhane
48. — C e b e c i ¥ 3 2 1 14
4 9 ,— M ü s e l le m â n o »R—» ? > • [ “ J5 0 — ( ? ) jj. ? .R“ I51. — Z e k e r iy y a b u r g a z U"' A 7 5 — 22
52. — P e t n e h o r * 1 115 3 . — K e m e r i A r n a v u t 2 10 — 10
54. — V i d o ( s ) * 4 —
55. — F e n a r * M 8 1 2 25
56. — Y o ros Ü'İS. 16 — ' — 265 7. — S a r u y a r v 1 9 4 1 ı p » !58. — Y u v a n 17 2
59. — ( ? ) 8 1
[14] Kırk Çeşme su yoluna hizmet ettikleri için bu köyde oturan (12) k u 1 ortakçılık hizmetinden ve her türiü rüsumdan muaftırlar, bu hususta mevcut kayıt aşağıya çıkarılmıştır:
Karye-i müsellemân der âb-ı Kırk çeşme deı* mukabele-i karye-i Hacı Divâne. Mezkûr karyenin ehli hassa kullarıdır. Ellerinde olan mezâri'a mutasarrıf olub a’şârdan ve rüsûmdan ve harâcdan mu’âflar imiş. Mezkûr su yoluna itdikleri bidmet mukabelesinde ellerinde hükümleri varmış yandı deyü göstermediler. Ve (köhne defter) de mukayyed olan esâmiden ba’zı fevt olub yerine şimdi bedel konmuş. Ve mezkûrun müsellemler karyemi âtiye-tüz-ıikr ile iki köydür smurları birbirine muttasıl imiş. Şimdi on iki hane kalub ber kararı evvel smurlarma kimesne dahi itdirmezlermiş. Amma şimdi müsellem, ■az kalmak üe bazı mezârilerin muttasıl yatur imiş. Her müsellemin elinde bilfiil mutasarrıf olduğu mezâri’in mahsulü malûm olsun için esâmileri yerinde müfrez kayd olundu. Ve mezkûr köylerim resmi ‘arûsi ve cürüm ve cinayeti Su yolu m i’marzna virilüb hâssa-i şâhîye cüz'î ve külü mezkûrlardan nes - r.o ‘âyid olmaz imiş. (yp. 70).
[15] Proliçe köyü halkı yukarıda aynen zikrettiğimiz kayıt mucibince (sahıfe, 43) kendilerinin k u l olmadıklarını iddia etmektedir. Bu sebeple
haklarında tahkikat yapılmış bulunmaktadır.[16] Saruyar köyünde kadın ve çocuk (22) ku l kayıtlı bulunduğu halde
yalnız bir ortakçının mevcudiyeti bu cetvelde ortakçı adedini bildiren rakamların bazan ne kadar büvük bir kul kalabalığı temsil etti&înî aös+pvmpTr+prRîr
904 tahririne Sultan Süleyman:göre tahririne göre
Snra . , ortakçıKoy erin adı km ısiet-
reaya ve diğer İslâm Hristiyan<No . mesi adet adet hane (iane
.6 0 .— K alonagros 6 ---- ---- 206 1 .— T erabya * ■— 4 -— 25 [ l î î62. — Ligorya 1 1 2 --- 4563. — Istanya 'Y' .— 8 3 İ — [18î64. — A som ato 3 — — 47 [1916 5 .— ( ? ) 5 9 — 2566. — Beşiktaş * 7 2 — 2167. — M açokat
(M açka?) *7 — — 1 1
68. — Y en iceh as 6 ■— — 2169. — H as der Kiremit-
Iik— " 21 11 25
70. — Müderris — 1571. — Platice-i A m a
vut *17 6 -—■ 12
72. — Boğaz köy l£f" LS-. Sj 20 I — 1273. — Çınarbınarı 23 — — 2274. — Boklıca * ^moAİy .— 1 1 [20J
75. — Emiriahur * — 6 • [2lI
[17] Terabye köyünde de bedeli hizmeti câriye ile hariçten gelip ortakçı hizmetine giren (6) kişi bulunduğu halde, bir tek ortakçı kulun bile mevcut olmayışı ayni suretle dikkate şaynadır.
[18] tstinyedeki re’ayanm tamamen azâd edilmiş (mu'tak) lardan ‘Abdullah oğullarından ibaret olması kulluklarda ortakçı kılların yanında hür köylülerin ne şekilde teşekkül etmekte olduğu gösterilmektedir.
[19] Asomato köyünün Başvekâlet arşivinde bulunan (533) numaralı defterdeki suretinde diğer isminin Akıntı burnu olduğu anlaşılmaktadır. Bu koy halkının kendilerinin ortakçı kul olmayıp re’aya olduklarını iddia etmelerinden mütevellit ihtilâf kaydı yukarıda aynen zikredilmişti. (Sayfa, 42).
[20] «Mezkûr kariyede mukaddema Akçe Koyunlu cemaati mütemekkin? anlar fevt olup hemen ol taifeden bir kişi kalıp sonradan ihtiyarlarile bazı kim» seler gelip sipahiden ve gayriden temekkün etmişler».
[21] Bu köyde 6 kadar Ytmd oğlanı mevcuttur ki onların da ku l olmast
lâzım gelir.
Sıra No .76. -77. -
78. -
79. -
80. - 81. -
82. -
83. -
8 4 .-
85. -
86. -
87. -
88 . -
89. -
9 0 .-
91. -92. -
93. -94. -
95. -
96. -
97. -
98. -
99. - 100 . -
1 01 . —
904 tahririne Sultan Süleymangöre tahririne göre
Köylerin
- A yazm a *- Bosna Filbos *- A rnavut Filbos *- İskerto bâlâ- » zîr- A yoyorgi *- İspartikon
( ? )- Yarıkburgaz- Inos- ( ? )( ? )■ Ayatoçe- ( ? )■ Kastalan- Bosna Despine■ Kalyos *-M uha *■ Ağaç burgaz
(A ğaçlı?) *(? )
■ K araağaç *Bosna Bahşayeş
• Grosan (Y en i?) Bosna * Papasburgazı ( ? )
adıo ra kç ı reaya ve
kuJ İşRet- diğer mest adet adet
Islâmhane
*> >yji
VifjjZ-ıS s.j *
(j)
u-j-J
üs** >-45
<î.yu
Ajj\s*y
o-jJlîlij*
çi-'oj
üst- i-u
2017
16
7
111587
13
17
7 6
26
23
616
19
36
15 618
1 ! 18
16
817
7
213
12236
3
5
105
361428
Hrlstlyanhane
17
20
37
• P I
33
14
19 13
13
17
12
11
36 43
30 50
8[« ]
27
49
9
7
21 20 [“ 1
35 [* ] 56
[22] Bu köyde çift sahibi bulunmadığı halde, kadın ve çocuk on beş nüfus kul mevcuttur.
[23] «Kadîm re’aya imiş ihtiyarlariyle İstanbul fethinden sonra gelip te- m ekkün etmişler bazı sipahi ve bazı ellici imiş.» (On ellici ve yirmi altı muhtelif.)
[24] «Re’ayayı karye-i mezkûre Davut Paşa sürgünleri imiş».
[25] «Re’ayayı karye-i mezkûre ....... sürgünleri imiş».
i , . . . . , ortakçı reaya veK öy le rin âdi kuj İşlet- d iğer Islâm H ris liyan
mesi adet adet hane hana
904 tahririne Sultan Süleymangöre tahririne göre
102. — Ayoyani iilyl 6 _103. — (? ) 4j jJ j 18 1 . 36104. --- Podim e ( ? ) * 16 6 _ 96105. --- Menekşe ( ? ) * <£2> U 10 — — 24106. — ( ? ) ’ 9 —107. — Oklağluburgaz JİcMİj» 30 7 — 43108. — KestaneJi * 12 — — 21109. — H alkalı * 16 2
9 0 4 Tahrirîne g ö re nüfus a d e d i
v V f.' . 1 6 0 t38]
15 Lti 303 0
[ (6) o r ta k ç ı (1) re a y a ]
«u-y | o r ta k ç ı ]jijC-l (JJ» # pTJ
[26] İncegiz köyünde sakin olanlar üç zümre halinde kaydedilmiş bulunmaktadırlar: (1) 160 kadar yalnız erkek re’aya (2) «cemaatı sürgünân-ı Saru- han ki Kariyei mezkûrda mütemekkindirler.» (Kadın erkek 85 nüfus) (3> «cemaat sügünân-ı ... ki karye-i mezkûrede mütemekkindirler.» (40 nüfus).
[27] Nefsi Üsküdar. Kasaba-i m ezkûrentn eklinden gayrı haricden tavattunidenlerün dahi (resmi ganemi) ve (resmi ‘arûsı) ve (sâyir rüsûmu örfiyesi) nİhassa-i hümâyun içün alınmakla emri ‘âlî görüldi Amma kasaba hükmünde.kıhnub şimdiyeden ehline (resmi çift) ve (bermâk) kayd olunmayub minba‘ddahi kayd olunmamak emr olduğu ecilden esâmisi deftere kayd olunmağa ihtiyaç olmadı.
M ezâri’i dâyire-i Şehir ki mukaddema ebvâb-ı kal‘a kurbünde olan ma-hallâtm ehalîsi ziraat iderler imiş. Şimdi ekseri bağlar dikilüb kanun-ı şahsîmucebince K azık resminden gayrı mukaiaası ve Gümrüğü bağlar emininerâci’ olub bilfi‘il ziraat olunan yerler ki doksan mutluk mikdarı yerdir, hasılıbudur ki zikrolunur...
Müsellem ân-ı Kal’a-i Üsküdar. Mezkûrunun ellerinde çiftler i ve to -Kumlar t var. Zira'at iderlermis Ne ortak ne öşür virirlermiş. Virmemeğe ei-
1 10. — İncegiz *
111. — Subaşı *I 12. — Pasabeğli I 1 3. — K östem erlü1 1 4 . — Üslküder *115. — B osna ( ?1 |6 . — Nefsi Üslcüder *
Slra No. Köylerin ismi904 tahririne göre nüfus
adedi
l I 7. — A yasağa *I 18. — Boğaskeseıı} I 9. --- Alibey120. — Sinanağa
felçli.
A ti* 257 P ]
lerinde hükümleri yok. Ammâ ihdâ ve seb'în ve semâne mie yılında ‘âmil bize •dahi ider biz ortak virigelmedik cemıİnden müsellemiz deyü teftişe hükm almışlar. Sonra teftiş itdirmeyüb şimdiye değin mechûl kalmış ellerinde temes- süki kavileri yok §imdi teftiş olundu kadîmden ibtidâ-i vaz‘m bilür kimesne
ibka idildi. Ammâ mezkûrunun resmi ‘arûsları ve resmi fuçıları şimdiyeden mukarrer alınurmus.
Mukata’a-i Bostanı derûnı ‘imaret elmerhun Mehmed paşa ber mucebi defteri kadîmi el-müverreh betârih-i sene erba{ ve semânîn. ve sitte...
Ç iftlik-i İbrahim ağa. M ezkûr mezre'a m ezbûr İbrahim Ağaya mezîdi ‘âtıfet-i Sahiden bilâ öşür ve lâ rüsûm tasarruf idüb kimesne müte'arrız olmamağa evâsıtı Remezan sene semâne ve tiseîn ve semâne m ie târihile müverrah hükmü hümâyun sadaka olunub hükmü mezkûrda tahdîd olunmuş. Muceb ki Üsküdar tevâbıinde haslardan takriben on müd tohum ekilür yeri ki bir tara
fa Kadıköy tarîki ve bir tarafa Ak Kaya dimekle ma'ruf bınar başı ve bir taraf deryâ ve bir taraf Remezan mezre’asıdır. Hasların evvelki suba§ıs\ A h - meddeiı yüz k ırk akçe resm i tapu virüb alub ve haslar kadısı ve m ezkûr su başı ol bâbda hüccet virmişler. Bfuyurdum k i badelyevm m ezkûr yer öşürsüz ve resimsiz mezkûr ağanın tahdidinde olub tasarruf kılınup hiç ehad ol yerler içün mezkûrdan öşür ve resim taleb kılmaya ‘alâmet-i şerife mütala‘a kılanlar mazmunu meymûnun muhakkak bilüb i’timâd kılalar deyü hükmü mezkûr görülüb sureti icmâliyesi budur ki tesvîd olundu (yp. 134).
[28] Nefsi (K ala-i Boğaz kesen) Merdân-ı kal’ai mezkûre ile temekkiin iden sipahilerinden gayrı mütemekkin olan cemâ'ate Şeyh-ul-islâm defterinde onar akçe (resmi bennâk) kayd itdüğü der-i devlete ‘arz olunub şehir hükm ün - dedir nesne kayd olunmaya diyü em r olunduğu ecilden esâmî kaydına ihtiyaç 'olmayub sâyir hassa m üte‘allik mahsûl sebt olundu.
[29] Bu köyden başlayarak aşağıda ismi geçen köylerde oturanların A kçe K oyunlu cema'atma mensûb oldukları anlaşılmaktadır. Bu göçebe un-
■ sutların da ortakçı kullar ve sürgünler gibi bütün âileleri efradı ile birlikte tesbit edilmiş buulnmaları dikkate şayandır.
bunmadı. Ammâ şimdiyeden nesne virûgelmedikleri m alum olub ‘Alâ-mâ-kân
Sıra No.
121 .—
122. -
123. -124. -125. -
126. -
127.-128. —
129. -
130. -131. -
132. -133. -
134. -
135. -
136. -137.-138. -
139. -
140. -
141.-
142. -143. -
144. -
145. -
Delü Hacı- kvez FakiK• Uskumru• Ormankıı *• Zekeriyu *- Saru H oca *
- Gazi Yakuplu Pirincci (? ) *
- Kitelü- K ara AHmedlü- H acı Mihakıçlu- G ökçeli ?- H acı Odul r*r- Şamîler *- Akbıyıkh- A zadlu- D ere *- Ekşinos *- K abakça (? ) ¥- T ata tt uklar- Deliklükaya- Ömerlu *- A bdicı- Çakmaklu *- T ürk Eskice
ismi904 tahririnegöra nüfus
adedi
31aJcjB. 37
127
47
V/i 75J,U 46
JİJJİEM ıf jt 42fil ^U. 45 La,l
■ 65
52
88
81
17 [82[
jU l i 80
il4?, i ' 82
jklJSI 92
•Jl 57
o“ j C ı 96
(?) jJLi 82
96
LJ.JCJi 52
İ A 85
52
Jİ£*Z»- 55
İİ>J îrU 25
[30] iAgçc Koyunludan degüller imiş ba'zı Sürgün bazı ihtiyarile g e le n lerden imiş».
[31] Bu köyde oturan Sayanalar cemaatı için şöyle bir kayt mevcuttun. «Evvel cemî‘ göçer konar ev imiş. Sonra sâlif-üs-sebt olanlar otMrag olub bunlar ber karâr-ı evvel göçer evlerden imiş».
[32]*Köhne defterde mezre‘a mukayyettir, beş yüz akçeye m aktu deyü. Evvelde Akçe Koyunlular olurmuş. Sonra içinde kimse kalmamağla hâlî kayd olunmuş. Şimdi içinde bir A kçe K oyunlu ile bazı haymanalar tevattun idüb hem vakıf yerinde hem Has yerinde zira'nt iderler imiş».
5lra No. Köylerin ismi 904 tahririne göre nüfus
adedi146. — Baiışayiştii 11147. — Keşli «Air 73148. — H acı Yusuf 47149. — O ) 52 [Si>]150. — Çcngerlü 75151. — Hacı Yusuf 21 [M]152. — Kızılcalı * 90 [“ ]153. — Meısidlü 116154. — Yukaru Kurtulmuş 47155. — İsace 61156. — ( ? ) -W*'1 (?) 106
rj'S15 7. — Göktepcli ( ? ) u .v ^ 72158. — Kurtulmuşlar 95159. — Dutoglu Ctji160. — H acı Uya» o*yt 26161. — Yazıcı oğlu u*jlı162. — Şadumanlı İJLjU163. — Danişm endlü * 16 [»•]164. — İşıklı '* 0“ ' H
[33] «Eski defterde cema‘at-i Hotili deyü mukayyettir. Has içinde oturup ziraat idüb mezâri'inin ba‘zı Has smurunda ba‘zı Cebeci bası timarı Yeni Çile nâm Karye smurunda imiş».
[34] «Cema‘at-i Şehri Oğlanları ki îzzeddinlü nâm karyede mütemek- kinler imiş. Öşürlerin K ürekçi başı na virirler imiş».
[35] «Öşürlerin sipahiye virürler imiş».
[36] «Kürtlerdir. Anadoludan Dokurcun adlu Karye sürgünleri imiş. Bunlar dahi ticaret idüb ellerinde mezari'den nesne yoğmuş. Resmi ‘arûsları. ve bâd-i hevâları Hassa-i Şahîye tasarruf olur imiş». Bu köyün civarında Oğul Beyin, Halaclu, Yarımcalu, Kırık Hacı, Yassı Viran, Uzuncalu, Musa veledi Mustafa cemaatları yaşamaktadır.
[37] «Kürtlerdir âb-i Sofya (?) dan sürülmüşlerdir. Bunlar dahi sa-
lif-üz-zikr kövler makulesindendir».
6. — İstanbul Hâslar kazasındaki kullukların senelik hesaplan
İstanbul civarındaki kullukların tetkiki hususunda esaa m ehazlarım ızdan birini teşkil eden (904) tarihli İstanbul haslan defteri - nin sonuna ilâve edilmiş bulunan ( Foto. IX, X ) bilançonun tetkiki, bize bu kulluklarda bu tarihte mevcut ortakçı kulların istihsal ettikleri hububatın nevi ve m iktarı ile b e g 1 i g e temin, ettikleri senelik gelirin akçe olarak kıymeti hakkında mühim m alûm at verm ektedir. Ayni hesabat pilânçosunun ihtiva ettiği kayıtlar; bundan başka, ortakçı kulların H âslar kazasındaki karışık bir halde sakin bulundukları diğer zümrelere ve meselâ re’aya, sürgün, Akçe Koyunlu, sipahi ve yeniçeri gibi sıfatları taşıyan kimselere nazaran, m alî ve İktisadî bakım dan haiz oldukları ehemmiyetli m evkiin ve nisbetlerin tebarüz ettirilmesi için de esaslı malûm atı ihtiva etm ektedir.
Filhakika; bu pilânçonun tetkikinden çıkan neticeye göre; İstanbul H âslar kazasının (904) tarihindeki senelik gelirini şu şekilde hesap etm ek m üm kündür ;
UM UM İ YEKÛNLAR (CEM*AN)
Nakit olarak aluıanAkçe
6 4 5 , 2 3 0
H ububat olarak aynen alman (Yekûn)
Mud Kile Şinik4,496 — 2
Muhtelif cins hububatın ayrı ayrı miktarı
Boğday Yulaf arpa burçak kaplıca mercimek
mud 2347 1867 145 63 50 2kile 13 5 13 10 8 16şinik % 3 %■ Vz — 3
merdimek darı bakla nuhut keten tohumu çavdar
mud 1 3 _ — 2 —kile S 7 18 5 9 1şinik Vz % % — — 1
Bu m iktar hububatın ise; defter yazıldığı zaman ve âmilin tahvili esnasında Istanbulda cari olan narh üzerine, vasatı oalrak, buğday, mercim ek, nohut ve keten tohum unun kileleri «8»; yulaf ve çavdarın kilesi «4» ve arpa, burçak, fiğ, kaplıca, darı ve mer- dimeğin kileleri «5» ve baklanın kilesi «6» akçe olduğuna göre ; c em a n 553,644 akçe getirmesi lâzım gelir. (M ud, yirmi kile olarak hesap edilm iştir). Fakat hububatın bahası hesap edilirken narhın en aşağısına (narhı yesîr) itibar edilmesi lâzım geleceğinden, her cins hububatın kilelerinden birer akçe çıkarmak suretile en aşağı 463,727 rakam ı elde edilecektir. Bu suretle H âslar kazasında sakin olan muhtelif züm relerden gerek nakden alman ve gerekse aynen alınan hu- hububatm satılması suretile elde edilecek olan gelir m iktarı şu yekûna baliğ olm aktadır:
Akçe olarakM uhtelif züm relerden nakden toplanan vergiler 6452304,496 m ud hububatın cari narh üzerine asgarî tutarı 46372 7
1,10895 7
Bu rakam dan A k ç e k o y u n l u cemaatinin resmi hane, rüsûmu ağnam vesaire olarak senede verdiği 71,91 1 akçe çıkanla- cak olursa; yekûnun, defterin plânço kısmında yazıldığı gibi, bu gibi rüsumun ortakçı âmiline ilhak olunm adan evvel H aslar kazasının senelik gelirinin tutarı olan, 1.03 7.046 ya baliğ olması ve üç senede 3 .111 .137 akçe etmes ilâzım gelir. ( X num aralı fotoğrafın sonunda görülen izahata bakınız.)
Bu m iktar varidatın H aslar kazasında ikam et eden muhtelif züm reler arasında nasıl taksim edilmiş olduğunu ve her miktarın ne gibi vergi m em balarından nasıl toplatılmış bulunduğunu anlam ak için ise, bu züm relere ait vergilerin ayrı ayrı tetkiki icap etm ektedir:
Ortakçı kullara. — . Nakid oalrak verdikleri
Yekun : 258,838M ü fred a ta :
o r ta k ç ı m ü c e rred m a k t u o r t a k ç ı l ı k bede li'59 câ riye hizmeti*'* cizye
a d e t 1.442 289 134 109 39 -
a k ç e - — 10,600 12 .300 2 .4 9 0 41 .652
ş ıra ş ıra bede li m eye ö ş rü k elem ye ö ş rü
18.215 ö lç ek 61 1460 2167fi. 7
1
127,505
k e ten ö ş rü hasıl ö ş rü ta z e b a k la ö ş rü b o s ta n ve seb ze ö ş rü b ağ ve b ah ç e Öşrü
3.677 379 93 (? ) 155
bağ m u k a taa s ı ta z e n tıhud ö ş rü o t bahâ» (yeşil) o t b a h â s ı (kuru)
188 2 3 .4 9 8 8 .0 7 5
galie b ed e li h a s s a ç a y ır la r ın b ah a sı s a z b ah â sı koyun resm i zey tü n resm i
18.366 k ı t a : 10 1.129 1.880 1308.590
pam u k resm i d u t y ap ra ğ ı b a h â s ı k eb e değ irm en i resm i d eğ irm en resm i86 50 l> âb : 30 su yel
4. k ı t ’a 9. k ı t 'a 163 270
[38] Bedenî a'râz dolayısiyle ziraate kadir olmamak yüzünden ortakçılık hizmeti yaptırılmayan yetişkin kullar hayatlarını başka sahalarda kazanmak mecburiyetinde olduklarından, bu gibiler kazanç ve hallerine göre senelik maktu1 bir vergiye (mukata'aya) bağlanmaktadırlar. (Hâslar Kanunnâmesinin bizim bastırdığımız şekilde 14 üncü maddesine bakınız.)
[39] Ziraate kadir vc yetişkin kul oldukları halde, ortakçı, yeri ve tohum, bulunmadığı için ortakçılık hizmeti gördürülemeyenlerden o rtakçılık bedeli bedel-i enbazî alınmaktadır. (§. 15).
[40] Hariçten gelüb Hassa câriyelerden biri ile evlenmek suretiyle ortakçı hizmetine dahil olan hür kimseler, başkasının kölesi vaziyetinde olan bir cari- yeyi kullanmak, onun hizmetinden istifade etmek bedeli olarak, karısı Ölünceye kadar her sene muayyen bir para (bedel-i hizmet-i cariye) vermekle mükellef tutulmaktadır. (§. 19).
b. — H ububat olarak aynen verdikleri
m ü d k ile ş in ik
fnüdkileş in ik
boğfday
1715
m ercim ek
119
3
yu la f
138471
1
a rp a
803
2 ‘/a
b u rç a k ve fi£
4515
i 1/*
21
Vs'/a
(?)(?)(?)
kap lu ca
36
m e rd im e k darı b ak la n u h u t k e ten to h u m n çav d a r
II
R e’aya, sipahi ve gaynlaı-ı
a, — N akid olarak verdikleri yekûn: 314,481
m ezrı a ru su m u 10.837
cizye16.066
isp en ç10.475
Şira bahâsı6 .8 5 7 .5 rau d ra
(y e d işe r ak ç ed en )48.002
b a ğ ve b ah ça ö ş rü 1260
kovan Öşrü
1.839
k e ten ö şrü
1167
hasıl öşrü
348
kelem ye ö ş rü
1244
ta z e b a k la ö ş rü
10
:b ağ , b ah çe ve b o s tan m u k ta ’a la n
39.896
seb ze v e b o s iau ö ş rü
2905
y o n ca o şru
71
ta z e a u h u t ö ş rü
5
p am u k ö şrü
38
z e y tü n ö ş rü
5
ç a y ır o tu b ah â sı : k u ru y eşil
16,309 2008
•değirm en resm i : su yel
b â b 75 314368 930
h ın z ır resm i933
fuçı resm î 3204
a ru s re sm i2540
Ü sk ü d a rd a ve h as la rd a *arûs, cü rüm , ta p u ve
ganem res im leri721
fu ru n la rb âb : 16
ta p u re sm i4 353
k az ık resm i 2.035
în c e g iz ’d e k i ham am k ıs t ı ; 1066
k a rlık m u k a ta ’ası 55
m u k ta 'a . .2333
h ın z ır ağ ılı resm i Ç e k m ece le rd ek i d ü k k ân la r ın k ira la r ı Y av a c izyesi’
1000 b â b : 5 6.3091200
cizye b a ç k u l ve câ riy e m uha lle fâ tı
4.871 91848 10 .000
Ü sk ü d a rd ak i, ih l is a b , b a z a r , k ap a n , isk e le ve b ey t-ü l-m â l ve sa ireyel d e ğ irm e n i b&cları 7470
3770
b . — H ububat olarak aynen verdikleri
bo ğ d ay yulaf a rp a b u rçak k ap lu ca m ercim ek;
m üd 623 480 70 17 14 -k ile 12 18 2 Va 17 8 17ş in ik 2 Vs 2 — — —
m e rd im e k d a rı b ak la n u h u t çav d a r k e te n tohum u.
m üd — 1 — — — —
kile 8 6 9 3 1 16aİBİk i * / . 1 3 V * 2 1 3 7 *
III
Ortakçı âmiline ilhak olunan Akçe Koyunlu cemaatı
Nakid olarak
71,91 I akçe
H ane ve ağnam resmi ‘Arûs resmi, cürm bey t-iil:-nıâl, mâljı63,955 mefkud, mâli gaib, cu'li âbık ve
resmi lûkta7,756
(D evam ı var)
ÖMER LÛTFt BARKAN İktisat Fakültesi Doçentlerinden
X V ve X V I ncı asırlarda
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA TOPRAK İSÇİLİĞİNİM 0R6ANİZASY0NU ŞEKİLLERİ
[ D e v a m *]
ÖMER LÛTFl BARK ANîst. Üniversitesi İktisat Fakültesi Doçentlerinden
B
Bursa ve Biga civarındaki kulluklar
Osmanlı im paratorluğunda «Kulluk» şeklinde tesis edilmiş olan bazı köylere tesadüf edilen m ıntakalardan biri de Bursa ve Biga ci- varıdır.Fühaldka, teşekkül devirlerinde im paratorluğun beşiği olmuş olan bu m m takada, eski zam anlara ait toprak münasebetleri nizam larının muhtelif izlerini uzun mücldet muhafaza edilmiş bir halde görmek m üm kündür: İlk Osmanlı padişahlarının ve paşalarının etrafında buldukları müesseselerle bilâhare gelecek olanların im paratorluk nizamı içinde tam im ine çalışacakları teşkilât ve toprak münasebetlerinin iptidaî şekilleri ile ilk taslakları, hulâsa Osmanlı im paratorluğunun hakikî O rta Zamanı, bu m m takada ve bu devrin vakıfları içinde donmuş kalmış b ir halde, nisbetlerini ve mahiyetlerini teşhir etm ektedirler. im paratorluğun daha m uahhar devirlerde yaptığı fütuhatla fethettiği m em leketlere daha büyük bir şiddet ve hayatiyetle çarpa
[*] Baş tarafı 1. sayıdadır (s. 29 ve m. bak.)
rak tesisisine m uvaffak olacağı yeknasak ve tipik im paratorluk nizamı burada, inkişafının muhtelif safhalarını gösteril* bir tarzda, çe^ şitü ve kadem eli bir şekiî muhafaza edebilmiştir. Bundan başka, ilk Osmanlı m üverrihlerinin eserlerinde tesadüf ettiğimiz kayıtlarda da m evzuubahs edilen, esir bolluğu ve ucuzluğu devirierile, büyük istilâ harpleri kazançlarının üzerinde yığılıp zenginleştirdiği bu topraklar ; bilhassa, makalemizin mevzuunu teşkil eden toprak işçisi kulların çalıştırıldığı zengin toprak malikânelerinin oldukça çeşitli bir şekilde tetkik edilebildiği merkezlerden birini teşkil etm ektedir.
Bununla beraber, hemen şurasını da kaydedelim ki, ilk devirlerin ziraî teşkilât ve nizamına ait bu kadar zengin hatıraları m uhafaza eden bu merkezleri biz, bu m ıritakalarda ancak m uahhar devirlerde icra ettirilmiş olan nüfus ve arazi tahrirlerinin neticelerine göre tanzim edilmiş bulunan hakana mahsus defterlerden tetkik edebilmekteyiz. V e teessüfe şayandır ki, bu sahada ne İstanbul H aslar kazasındaki gibi tam am en kulluklara mahsus olmak üzere tertip edilmiş bir deftete, ne de bu defterin mukaddemesini teşkil eden kanunnam e gibi mufassal bir vesikaya malik bulunm amaktayız. Bu sebeple mevzuubahis m m takada eski kullukların bekayası üzerinde teşekkül etmiş gözü'ken köylere ve bu köylerde Osmanlı im paratorluğu nizamının um um î köylü tipini teşkil eden reaya sınıflarından farklı bir vergi sistemine ve hukukî statüye tâbi tutulan toprak işçilerine ait toplayabildiğimiz malûm at, ancak İstanbul haslarına dair bildiklerimiz sayesinde aydınlanıp biı* m âna iktisap edebilm ektedir. Şu halde, bu m ıntakada bilhassa tesadüf edilen kesimci, ellici, bağbân, soğancı, balıkçı, haraçgüzar, azade, vakıf hademesi veya gulâm (oğlan, kul) u, koyun kâfiri, sığır ve yond (kısrak) oğlanı gibi zümreleri tetkik ederken, onları daim a İstanbul H aslar kazasında tanıdığımız ortakçı kullarla mukayese etmeğe çalışacak ve ancak bu suretledir ki hukukan hür olan köylü (reaya) ile bu züm reler arasındaki farkı tebarüz ettirebilerek Osmanlı im paratorluğunda çiftçi sınıflarım, reayam nkinden ne kadar farklı tâbiiyet şekilleri altında, ne gibi mükellefiyetlerle ve nasıl çalıştırmak imkânının m evcut bulunm uş olduğunu misalleriîe göstermeğe çalışacağız.
1. — KesimcilerIstanbu! H aslar kazasında tanıdığımız ortakçı kulları burada
kesimci namı altında görmekteyiz. Filhakika; ortakçı ile kesimci arasındaki fark, esas itibariîe pek büyük değildir. Ortakçı, Beğlik-
ten, vakıf idaresinden veya toprak sahibi hususî şahıstan aldığı to humu, ekseriya işletme sermayesi de toprak sahibine ait olmak üzere, eken biçen ve mahsulden tohum ve öşür çıkarıldıktan sonra geriye kalan kısmı beğlikle, vakıf idaresile veya toprak sahibi hususî şahısla ortaklaşa veya ikili birli, ikili üçlü bir şekilde paylaşan bir toprak işçisidir. Kesimci ise, ziraî işletmesi içinde daha büyük bir istiklâle kavuşmuş b ir çiftçi olarak; az veya çok ekmâş bulunsun,
m ahsul bo l veya kıt yetişmiş olsun, her sene muayyen m iktarda bir ekini -bazan m iktarı sabit bir nakti- maktu (kesim) olarak toprak sahibine verm eği taahhüt etmiş bir kimse demekti. Bu suretle kesimci, ortakçıya nazaran, toprak sahiplerinin -ve kui ise ayrıca kendi sahiplerinin- m ütem adi kontrolundan uzaklaşmış olduğu nis- bette, üzerine m ukataayı (kesimi) ödem ek mesuliyetini almış bu lunuyordu. T oprak münasebetlerindeki devlet müdahalesinin gayrı şahsileştiği ve memurlaatıgı devirlerde, ortakçının ihmal ve suiniyetlerini önlemek, ataletini yenmek için mücadele imkânları azalm akta olduğundan, devletin umum iyetle m ukataa (kesim ) usulüne müracaat edeceği tabiidir. Bu suretle vergiler daha büyük bir emniyet ve kolaylıkla toplanabilm ektedir. Bilhassa mevzuu bahs kesimler, mahsulden aynen alınacak yerde, para ekonomisinin müsait bulunduğu m em leketlerde mümkün olduğu şekilde nakde tahvil edilmek suretile ta rh ve cibayet edilecek olursa, mesele büsbütün basitleşm iş olacaktır. Çiftçi de, muayyen olan kesimi, yani m aktu vergilerini verdikten sonra, geriye kalan mahsul fazlasından istediği kadar istifade etm ekte serbest kalacağı için, daha fazla istihsal etm ek heves ve arzusunu kendisinde daim a bulabilecektir.
Osm anlı im paratorluğunda topr'ak işçiliğinin ortaya koyduğu m ünasebetler arasında, ö ş ü r c ü l ü k ten ayrı bir ortakçılık veya kesimeilik şeklinin m eydana çıkmasında, fikrimizce, iki mühim sebep m evcuttur : Bu sebeplerden birincisi, şüphesiz, çiftçinin şahsının tâbi bulunduğu hukukî sitatünün hususiyetidir ve b u bakım dan kullarla hukukan hür addedilen reaya arasında büyük bir fark m eydana çıkm akta ve kullar, umumiyetle ö ş ü r c ü reayadan farklı olarak, ortakçı veya kesimci kul halinde çalıştırılm aktadırlar. Bu hususta âmil olan sebeplerden İkincisi ise, çiftçinin çalıştığı toprağın hukukî mahiyetidir. Bu surete, mirî topraklar üzerinde çalışan köylülerle, mülk topraklar veya « hassa çiftlikler s> üzerinde çalışan çiftçiler arasında kendiliğinden bir fark husule gelm ekte ve m ülk topraklar, m irî topraklardan farklı olarak, öşürcülükle değil, ortakçılıkla işletilmektedirler.
a) Çiftçinin şahsının tâbi bulunduğu hukukî sitatünün
mahiyetinden mütevellit ortakçılık münasebetleri
Şahsan hür olmıyan ve bir sahibi bulunan bir toprak işçisinin :sahibi ile aralarındaki münasebetlerin köylerde umumiyetle ortaklılık veya ’kesimcilik şekli alması pek tabiîdir. Çünkü,m evlâ’nın kölenin sayinin semerelerine sahip olmak hususundaki hakları, kulu b ir ırgad gibi doğrudan doğruya kendi nezareti altında çalıştırmak hürriyeti yanında, kulun uzak yerlerde toprak üzerine yerleştirildiği zam anlarda, şekilleri memleketin ziraî örf ve âdetlerile tanzim edilen bir nevi ortakçılık m ünasebetlerini doğurm aktadır. Filhakika, lâzımgelen işletme sermayeşile ve efendisinin m üsaadesile toprak üzerine müstakil bir çiftçi gibi yerleştirilmiş olan kulların elde edecekleri mahsulün, hukukant tam amının kölenin sahiplerine ait olması lâzımgelir. Fakat, bu nevi kul işletmelerinin m untazam ve mütem adi bir şekilde hayatiyet ve bütünlüğünü temin için, kendilerile yalnız ortakçılık m ünasebetleri tesis etmekle iktifa edilmekte ve lüzum ve im kân mevcut ise, bu nevi o r t a k ç ı k u l l a r a ayrıca bir takım hizm et ve hediye mükellefiyetleri yükletm ek suretile kendilerinden azam î istifade yolları bulunm aktadır [*] .
Bu suretle, eve veya çiftliğe m erbut hıssusî hizm etkâr vaziyetinde çalışan kölelerle, efendilerinin m ütem adi kontrolundan uzak ve müstakil çiftçi aileleri halinde toprağa yerleştirilmiş o r t a k ç ı k u l l a r arasında teşekkül eden farklar, yavaş yavaş mahallî örf ve âdetler halinde tesbit edilmiş ve bu nevi ortakçı kullar, hakikî kölelikle hür köylülük arasında mutavassıt bir merhale teşkil eden hususî bir İçtimaî kategori teşkil etmişlerdir.
Şu halde her şeyden evvel, tetkik ettiğimiz m m takada tesadüf edilen mevzuubahs k e s i m c i l e r in kul olup olmadıklarımı ve binaenaleyh kesimciiik vaziyetlerinin onların kulluk sıfatlarının b ir neticesi bulunup bulunm adığını tahkik etm ek lâzımgelir. Aksi takdirde, kul olan ortakçı ve kesimcilerle kul oîmıyanları birbirine karıştırm ış olmak tehlikesi m eydana çıkacaktır.
Filhakika, bu m m takada bizi bilhassa alâkadar eden kesimcilerin, İstanbul H aslar kazasında tetkik ettiğimiz ortakçı kulların m uadili olan k u l k e s i m c i îer [41 ] olması lâzım gelir ve elde
[*] XVI, XXX ve XXXV numaralı kayıtları tetkik ediniz.[41] Hukukan kul sayılmak için bir kul anadan doğmuş olmak kâfidir,
babanın da kul olması lâzım değildir. Aynı şekilde, anası hür olup babası kul •olan bir çocuk ta hür sayılmaktadır. Tetkik ettiğimiz mıntakadaki kesimci kul-
m ev cu t bir takım kayrtlara göre, m ev zu u b a h s k esim cilerin b ir ç o ğunun h ak ikaten k u l o ld u ğu anlaşılm aktad ır :
Bu hususta b iz i tem in ed en en m ühim vesika lard an birisi, aşa-- gsya ayn en d ercettiğ im iz, ( bir num aralı k ayıt ) bir Hüdavendîgâr kanujrm fıkrasıdır. F ilhakika bu kanun fıkrasına göre, m ezkûr livada mevcut bulunan « k esim ciler »■ Sul&an Orhaaın kullandır.
T arihi o ld u k ça m uahhar olan ( 9 8 1 - 15 73) bu kanun fıkrasına göre, k esim ci kulların esk i d efte îer e nazaran, öşürlerini sipah iye (s ip a h i tim arî d ah ilin d e ziraat ettik leri için o lacak ) verd ik ten b aşka; «kul o ldukları için»., her birinin hal v e k u dretlerine göre, ç iftlik ten ç iftliğe «kesim » olarak d a üçer m ut b u ğ d a y v e arpa verm eleri lâzım g e lm ek te idi. B ununla beraber, kesici kulların ancak esk i d e f ter lerd e kayıtlı o lan m evzu u bah s m ük ellefiyetleri, d a im a bu şek ilde de kalm am ıştır. M uh telif dev ir lerd e, tadiller, zam v e ilâveler y a p ılm ış v e n ihayet bu m m tak ad a çek irge zuhurunun fukarayı za fa uğrattığı ileri sürülerek* kanunnam enin y a z ıld ığ ı sıralarda, sayılarının 3'irmi bir o ld u ğu anlaşılan , m evzu u bah s köylerin kesim cilerin d en y a ln ız aşar ile 140 ar ak çe resm i zem in alınm ak kararlaştırılm ış v e d iğer n ev i tek âlif v e kesim şeklin d ek i verg iler refedilm iştiv.
larm üzerinde gördüğümüz kayıtlar da bu hususları tasrih etmektedir. Meselâ: Kete kazasında Alâeddin Bey vakfına ait Fudra köyünde oturan kullardan- ayrı bir zümre olarak kaydedilmiş olan reaya arasında ismi geçen Pannyot oğlu Mihal üzerinde şöyle bir kayıt mevcuttur :
KAYIT : I« Mezkûr Mihal vakfın K ulu oğludur. Amma anası Sultan vnkfr
Gorgele nâm karyede Nikola nâm zinrmi’nin kızı imiş, adı Karan- kovilne imiş. Bu takdirce el-veledü yettobi-ül-ümme (evlat anaya tâ-' bidir) fehvası üzere hür-rül-asl olduğu sobebden bunda yazıldı. »
( N. 26$; Yp. 135; Fot. XIX).
Bu kayda göre, vakfın kullarından birisi, hariçten evlenmek kullar için memnu olduğu [ sf. 47 (19)] halde, bir zimmî (hukukan hür savılan hristi- yan) kadınla evlenmiştir. Evlât, anasının hukukî sifatmı takip ederek hür bir* adam telâkki edileceğinden, mezkûr Mi.halm babası kul olduğu halde kendisinin vakfın reayası arasında yazılmış olacağı tabiîdir.
KAYIT : I.
A nkara Tapu ve K adastro Umum M üdürlüğünde bulunan 971 tarih ve 67 numaralı H udavendigâr livası defterindeki kanunnam enin son kısmı :
a) . . . Ve livâ-î m.ezbûre k e s i m c i l e r i m erhum ve mağfur-ün-leh sultan O rhan tâbe seranın k u l l a r ı n dan olup defâtir-i kadîm ede öşürleri sipahiye timar kaydolunup ve otuz üçre akçe resmi çiftleri m îrîye kay- dolunduğundan gayri k u l oldukları için her birinin hallerine ve kudretlerine göre çiftlikten çiftliğe Bursa müd- dıle üçer ve dörder ve daha ziyade buğday ve arpa kesim dahi kaydolunup
b) Ba’dehu M üeyyed zade [*] tahrir eyledükde kesimlerin daha ziyade idüb resmi çiftlerin sekizer akçe kayd eylemekle ol üslûb üzere eda iderken iki yıldan berü çekirge müstevli olmağla fukaraya ziyade za’f gelüb hasıl olm ayan terekeden kesim ve öşür ve resmi çift alınmak hayf d ır deyü i’Iâm eyleyüb
c) V e senki v i l â y e t m u h a r r i r i s i n elinde olan ’atik ve cedid defterin yirmi bir k ıt'a kuranın m ahsulü vech-i meşruh üzre bir yıllık kırkbeş hin yüz seksen iki hasıl kayd olunup ve defteri ’atika sipahiye hasıl kayd olunan öşürlerin hâîiyâ mîrîye kayd eyleyüb eğer gailâfc kesimi reP olunub hasıl o lan terekelerinden şer’i şerîf mucebin- ce oşîik’ alımıb ve her çiftlikten M i h a l i ç h a s l a r ı r e a y a s ı gibi yüz kırkar akçe resmi zemm alınmakferm an oiısnupsa b ir yılda defteri ’atik yazusından altmış üç İhım akçe noksanı lâzım geldügün defter idüb i’lâm eylemişsin
d) Ve zikr olan k e s i m c i l e r i n b a ’zı südde-i se’âdetim e gelüb veçhi meşruh üzere öşürlerin ve her bir çiftlik yere yüz akçe resmi, zemm hüsnü ihtiyarlarile razı oldukların bildirüb hususu mezbur sene sem anîn ve tis’a mie rem ezan-ül-mübarekinin dokuzuncu gününde pâ- ye-i serîr-i se’ade t masîrime ’arz olundukda mezıdi m erham etim zuhura getürüb,
e) G allâtdan olffn kesimlerin re?’ eyleyüb ol m ukab ilde M i h a l i ç h a s l a r ı k e s i m c i l e r i gibi Y e n i Ş e h i r n a h i y e s i k e s i m c i l e r i - p.e- d&hı yüz kırkar akçe resmi zrîmm-i çiftlik ve hasıl olan
[*] Meşhur şeyh-ül-islâm Ebüssu'ud efendinin hocasl olan zattır.[**] Burada mevzuubahs reayanın hakikî mânası ile reâya olmayub Mi-
halıe haslarındaki kesimci kullardır.
tereke ve hububâtdan şer’i şerif mucebince öşür ve z i m- m î lerinden haracı şer’üeri dahi alınub ve bilcümle hukuk ve rüsûmların defteri cedid muktezasmca eda eylemek üzere defteri cedide kayd olundı ber mucebi hükmü şerif.
H üdâvendigâr livasında ve Bigada tetkik ettiğimiz kesimcilerin umumiyetle kul soyundan geldiklerini isbat edecek mahiyette elimizde daha bir çok kayıtlar mevcuttur.
Bu hususta bir fikir vermiş olmak için kesimci kulların defterlerdeki yazılış şekillerini gözden geçirelim: filhakika, Bursamn Mi- halic (K araca Bey) kazasında merhum Sultan O rhan vakfına ait 6 köyün fotoğrafları (Fot. X1-XIV) tetkik edilecek olursa, bu vakıf içindeki kesimcilerin hakikî k u I oldukları sarih b ir şekilde m eydana çıkm aktadır. Çünkü bu köylerden Gilyos köyünde kayıtlı bulunan şahıslar şu şekilde muhtelif zümreler halinde sıralanmışlardır :
1) V akfın gulâmı olan kesimcilerdir ki «adam başına beş mut on beş buçuk kile buğday, ve iki mut üç buçuk kile alef (yulaf) verirler.» V e İstanbul H aslar kazasındaki ortakçı kullar gibi, ortak tohum undan ayrı cins hububat ektikleri zaman, bu nevi hububat mahsulünün ancak aşarını verm ektedirler. Bu zümreye mensup kullar 32 hanedir.
2) Ayni köyde oturan ve balıkçılkla meşgul olan 81 hâne Hıristiyan elan «kesim» olarak, her birinden haline göre, m aktu bir para (um um iyetle 136-238 akçe) haraç ve ayrıca 16 akçe de ispenç alınm aktadır. Bu nevi balıkçıların altında, fotoğrafta işaret ettiğimiz yerde, birer kul işareti mevcut olduğu için onların da kul olduklarından şüphe edilemez.
3) 27 hane azat edilmiş kâfirler mevcuttur ki bunlardan yalnız, hallerine göre, 45,50 veya 60 akçe cizye alınmaktadır. A zat edilmiş kâfirlerin kul olm aktan mütevellit ağır haraç kesimini verm em ekle beraber [^] vergi verm ek bakım ından reayadan tam amen farklı olup olmadıklarım da bilmemekteyiz. Bununla beraber, ayrı bir zümre teşkil edecek tarzda kaydedilmiş olmalarını onların bazı hususiyetleri olduğunun delili sayabiliriz. Bu nevi âzadluların ne
[*] « Zikr olan zimmîieı* üçer yüz akçe viregelmişler bemûceb-i defteri atik Amma kul olmıyan harac-ı şer’î verir. *
şekilde ve ne zaman âzat edilmiş olduklarını, azat edilmiş olmak için ifası lâzım gelen şartları da bilmemekteyiz.
4) Nihayet, ayni köyde ikisi evli ve üçü bekâr olmak üzere, beş müslüman reaya mevcuttur.
Ayni vakıf dahilinde bulunan Tepecik köyündeki (Fot, X II), 45 hanelik bağbân gâvurlar da, sarih olarak, vakfın kulları olarak kayıtlıdırlar ve her birinin, hallerine göre, verm eğe mecbur tutulduğu «kesim» akçe olarak altlarına işaret edilmiştir. Aynı köyde 22 hanelik âzatlu (âzâdegân) nın bulunması da bu köyün vaktile hakikaten bir «kulluk» şeklinde tesis edilmiş bulunduğunu göstermektedir.
Ayni şekilde, Bursaya tâbi F ilâdar köyünde (Fot, XIV) de 1 ) «vakfın kulları» kaydı altında 79 hane kayıtlıdır. 2) ayrıca «nev- yâfte» namı altında yeni jretişmiş 44 kul oğlu m evcuttur ki bunlardan her birinden ellişer akçe kesim alınm aktadır ve fotoğrafta görü- eceği veçhile üzerlerinde şöyle bir kayıt m evcuttur :
«Mezkûr kâfirlerin babaları vakfın kulları olup k e- s i m verdikleri cihetten oğulları kesim vermekler imiş. Asitâne-i devlete arzolunup ellişer akçe kesim verm ek em- ıolundu. A m m a şu vakit babaları fevt olıycak babları kesimlerin vereler deyü kaydolunmuş der Defter-i köhne».
Ayni köyün «mahsul» hanesinde harice cariye verildiği zaman alınması m utad olan «cariye ağırlığı» ndan gelen 350 akçenin yazılı bulunması da kulların, yalnız kendilerinin değil kızlarının da, kendile- rile evlenm ek istiyen ve kul oîmıyan eşhasa âdeta satılmak suretile, vakıf için bir nevi hususî gelir menbaı teşkil ettikleri anlaşılmaktadır. Bununla beraber, kulluk şakimde tesis edilmiş bulunan köylerin «mahsul» hanelerinde bu nevi «cariye ağırlığı» 'bedellerine ancak p e k 'n a dir olarak tesadüf edilmekte bulunması, bizde kulların umumiyetle kendi aralarında evlendirildiği kanaatini kuvvetlendirm ektedir.
Kul olan ve oîmıyan kesimciler :
Aynı şekilde, Bursaya tâbi Gazi H udavendigâr vakfı içinde, X V num aralı fotoğrafta görülen K avak köyünde de müslüman ve Hıristiyan kesimciler ayıı ayrı kayıt edilmişlerdir. Burada, kesimcilerin kul olanlarının üzerinde ayrı ayrı gulâm (kul, oğlan) kaydının m evcut bulunuşu, üzerinde bu kayıt bulunm ıyan kesimcilerin «kul» -l-----— — 1-,. »•»votlo U..1 r-v1w'to/-lan lr/»eîmri nlmalc ne.lcâl» mümkün
bulunduğunu göstermektedir. Bu halin, bilhassa, hariçten gelip «kulluk» dahilinden bir cariye ile evlenm ek suretile «ortak hizmetine dahil olmak» şeklinde mümkün olduğunu İstanbul H aslar kazası d a hilindeki ortakçı kullardan bahsederken görm üştük [* ] .
Ayni suretle Şahin Beyin Kirmastı’daki im areti için vakfolan G eredelü köyünde «Gulmân-ı vakf-ı Şahin Bey 'ki çift sürerler» başlığı altında sıralanan «çiftçi» veya «kesimci» işaretlerini ihtiva eden kul isimleri arasında «Yusuf, kul değil H undi nam cariye almış», «Haşan, kul değil Selime adlu cariye almış» gibi kayıtlar vard ır ki, bu adam ların kul olm adıkları halde vakfın cariyelerinden birini alm ak suretile kesimci hizmetine dahil oldukları anlaşılmaktadır.
( N. 1049, y p .3 3 ) [**]
Netekim, O rhan Bey tarafından Bursanın K ete nahiyesinden ayrılıp Haci İzzeddin zaviyesine vakfedilm iş olan bir köyde oturan «vakfın kullan» için «mezkûr kâfirler Haci izzeddin zaviyesine vakıftır. A ltışar mut buğday ve ikişer m ut arpa verirlermiş» şeklinde onların kesimci kul olduğunu gösterir bir kayıt olduğu gibi; ayrıca, cariye ile evlenm ek sureüile kesimci olmuş hıristiyan kesimciler «Gebrân-ı Kesımciyan ki, cariye almışlardır» başlığı altında sıralanmış kesimciler de vardır, ( N. 1049. yp. 20 )
Bununla beraber, bu m m takada kesimcilerin ekseriyetinin vak- tiîe kul olarak oralara yerleştirilmiş olan kimseler oldukları da m uhakkak gibidir [421 -
[*] 40 numaralı nota ve 45 (17) nci sayfadaki 1 numaralı kanunname parçasına bakınız.
[**] Diğer sarih bir işaret olmadıkça zikredilen defter numaraları İs- tanbulda Başvekâlet arşivinde bulunan tapu defterlerine aittir.
[42] Bu hususta birkaç misal daha zikretmiş olmak için şu kayıtları da zikredelim: Ayni şekilde, Osmaıı Beyden bir zaviyeye vakfedilmiş olan Koz ağacı köyünde de vakfın kulları zümresine dahil kimselerin kesimci olarak, çalıştırıldığı görülmektedir. XVII ve XVIII numaralı fotoğraflarda gördüğümüz Dere ve Kara Ali köylerinde vakfın kulları, kulu oğulları ve kulu kızları olarak ve «zevcelerile» işaretiîe kayıtlı olan köylülerin kesimci kullar oîdııklarını Kara Ali köyüne ait aşağıdaki kayıt sarih olarak izah etmektedir :
Kullukla olan m ünasebetleri bu suretle aşikâr b ir şekil almış «olmakla beraber, kesimci kulların devşirilişi tarzları lâyıkile malûmu- 'muz değildir. Bununla beraber bu mmfcakaclaki padişah haslannda da, İstanbul H aslar kazası kulluklarında olduğu gibi, [bak: sf, 37 (9 ) ], harp sahalarından s ü r g ü n şeklinde külliyetli kul getirip yerleştirmek âuretile köyler tesis edilmiş olduğu tahmin edilebilir. Ve •elimizde m evcut bazı kayıtlar, bu m m takada kesimcilerden bazılarının hakikaten sürgün olduğunu zikretm ektedir :
Filhakika, Başvekâlet arşivinde, 980 tarihli b ir hüküm defterinin 398 inci sahifesinde kayıtlı bulunan bir hüküm suretine göre, Yenişehir kazasına tâbi M enteşe köyü reayası, s ü r g ü n taifesinden oldukları için, k e s i m verdiklerim ve sürgün köylerinin A varızı divâniye ve tekâlif-i örfiyeye tâbi tutulmıyacaklarını iddia etm ektedirler [* ] . Ve filhakika, istidalarına cevap teşkil eden hükümde tesadüf edilen «bunun emsali sürgün taifesi kesimleri mukabelesinde ne veçhile m uaf olu^elmi'şîerse» kaydı da bu hususu teyid et- enektedir.
K esim ciler v e sürgünler :
ser mut buğday ve beşer mut arpa alınur deyu kaydolmuş. Elhâ- İeti hâzihî on yıldanberu dörder mut buğday ve dörder mut arpa alını gelmiş. »
« Bağbân Kâfirler» in de, yukarıda gördüğümüz «balıkçı» 1ar gibi, umum iyetle kul olduklarım ve ancak bu itibarla, k e s i m e tâbi olduklarını gös - teren kayıtlar da pek çoktur :
Meselâ, Hamza Beyin Yarhisardaki altı buçuk çiftlik mülk yerinde «zevcelerime» işaretiîe kayıtlı bulunan müslüman vs hristiyan kullar üzerinde, vakıf bağlar tasarruf ettikleri için, her dönüme yüzer akçe kesim vermektedirler, şeklinde bir kayıt mevcuttur (N. 1049. Yp. 2?>7). Ay m suretle, Şahin Beyin Kir- masti şehrindeki «Vakıf bağbân kâfirleri» namı altında sıralanan b a ğ c ı k u l l a r için « bundan gayri bazı kullar var imiş fevt olmuş bağlarını vakıf canibinden timar ettirilür » denilmektedir (N. 1049. Yp. 33).
[*] c ... Yenişehir kazasına tâbi Menteşe nâm kariye reayası kapuma adam gönderüp kariyemiz mukaddema sürgün taifesinden olup ziraat ve hara set ettiğümüz terekemüz vesair rüsumumuz için Hassai hümayuna her çift başına ikişer mut buğday ve ikişer mut arpa vere geldiğümüz ecilden bizden vesair sürgün kariyelerinden avârız-t divaniye ve tekâlifi ur’fiye teklif olun- ımazdı . . . »
Diğer taraftan* Bigaya tâbi Güğercinlik nahiyesinde üç köye ait olup, aşağıya aynen dercettiğimiz bir kayıt da, bu m m takadaki ortakçiardan büyük bir kısmının, D âr-ül-harp’den sürülüp getirilmiş kâfirler olduğunu açık bir şekilde tesbit etm ektedir :
KAYIT : III.
a). Bu zikr olan karyelerin keferesi darülharbden sii- rülüh getirüb emrile o r t a k ç ı l a r d ı r .
b). Ellerinde hükmü şerif vardır ki içlerinden birisi, günah itse veyahud borçlu olsa veya siyâsete müstehak olsa dergâhı ’âlem penâhdan hükm ile k u l gelse veya k a d ı a s k e r canibinden şer’ile vilâyet kadısına hüküm gelse taleb itdiklerî kimesneleri gelen k u l yabış- mayub ve m ezkûr hassa karyelerün içine girmeyeler M i— h a l ı c e m î n i nden taleb ideler. O ldahi mücrim olanları vilâyet kadısı önüne getirüb siyâsete müstehak olanı em in ma’rifetile yerinde siyâset ide Mücrim olanı şer’ile hakkından gelüb cürümlerin emîn ala kat’a vechen-min-el- vücûh karyelerin içine girib dahi itmeyeler deyü mezkûr o r t a k ç ı k u l l a r ı n , ellerinde hükmü şerifleri vardır [4 3 ].(İstanbul Başvekâlet Arşivi, 44 numaralı Biga evkaf defteri, yp, 158).
Diğer taraftan, nadir bir kaç kayıt ta, bu civarda bazı köylerin Rumelinden sürülmüş Bulgarîar veya kâfirler olduğunu tasrih etm ektedir (6 No.lı nota bakınız). XXI,XXII No.h fotoğraflarda görüleceği üzere, bu köylerin üzerinde kul ve kesimci kaydı yazılı değilse de onların, ileride tetkik edeceğimiz veçhile, Mihalıç kazası H aslarında koyun kâfirleri ve sığırcı kullarla meskûn köyler arasında bulunması, bu köyler halkının hukukan hür ad edilen reaya sınıflarından ayrı hukukî bir sitâtüyü haiz olması lâzım geldiğini gösterir [44 ].
[43] Dikkat edilecek olursa, bu kayıt, bilhassa kullukların idaresi bakımından mühimdir. Filhakika, «b» fıkrasından anlaşılacağı veçhile; kuluklar, İdarî ve malî bakımlardan hususî bir otonomi muhafaza etmektedirler ve her hususta mercileri Mihaliç eminidir. Devlet memurları Iâalettayin tecziye veya emir tebliği gibi vesilelerle bu köylerin içine girememekte ve e ra i n in delaleti her susta şart tutulmaktadır. Kulların üzerinde sahiplerinin haiz olduğu haklar ve inzibat temini için alınacak tedbirler bakımından bu nevi imtiyazlar zarurîdir. İstanbul Haslar kazasındaki kulluklarda da buna benzer kayıtlara tesadüf edilmekte idi [(24) 52 inci sahifedeki 24 numaralı kanunname parçasına bakınız],
[44] Bu hususta tesadüf ettiğimi? kayıtlar şunlardır :
Bununla beraber, yukarıda da söylediğimiz gibi, bu kayıtlar,- 2 numaralı Biga kaydile beraber, bu mzntakaya da bir takım sürgünler yapılmış olduğunu ve ağlebi ihtimal buradaki kullukların da bu nevi sürgünlerle tesis edilmiş bulunduğunu göstermek için aranm ak sure- tile bulunabilmiş birkaç ehemmiyetsiz kayıttır ve maalesef bu m m ta- kada kul kesimcilerin veya diğer hizm etlerde kullanılan kulların tamamen sürgün suretile yerleştirilmiş olduklarını göstermeğe kâfi değillerdir [4 5 ] .
«K-ni'3Tei Bıtlg arlar, EnınGÜııc^jı sürgünlerdir, Hassai padişahî..»-Har.e: 52. (N, 376, Yp, 179. Mıhaîıç kazasında) (Fot. XXI).« Karyei Kurşunlu, ,RumcîİTicîen gelmiş kâfirlerdir. Baş hara
cın verirler ve ekdikleri yerlerin Öşürlerin verirler. Çift resmin vermezler. Hassai padişahı .. »
Hane; 11. (N, 376. Yp. 181. Mihaliç kazasında).<•; Ivaryei Köprübaşı ki değirmenlerdir. Sakarı köprüsü masla
hatı içiıı sürgün gelmişlerdir. Kırk altı mut on kilelik yerleri vardır. Yirmi üç mut beş kilelik yerleri Akhisar kadılığında, yirmiüç-mut beş Idlelik yerleri Geyve kadılığında deyu mukayyettir. Defteri atik. »
(Ankara, Tapu ve Kadastro Umum Müdürlüğü, 208 numaralı Hiidavendigâr icmali. Tarihî 977. Yp. 4).
[45] Bu mmtakaya, tıpkı İstanbul Haslar kazasındaki kulluklarda da olduğu gibi, yalnız Dâr-ül-harpten esir edilen hristiyanlarm değil, Anadolu-dan birçok göçebe aşiretlerin de sürgün olarak gönderilip yerleştirildiğineait elimizde bazı sarih kayıtlar vardır. Filhakika, İstanbul civarında tesadüf ettiğimiz A k ç e k o y u n 1 u cemaatinin (29, 30 ve 31 numaralı notlara bakınız) bazı parçalarına Biga civarında da tesadüf etmekteyiz. Halbuki, rstanîntZ şe/ıir vc irthüâp vesikaları Müze ve Kütüphanesinde M. Cevdet yazmaları arasında tetkik ettiğimiz 860 tarihli bir Rumeli defterinin Ferecik nahiyesinde aynı Alceekoyunlu cemaatine mensup bazı parçalar için onların sürgün getirildiğine ait şöyle sarih bir kayıt vardır :
KAYIT : IV<2 A kçekoyunlular ki Anadohidan sürüp ketürdiler.Öylecek yer-
lenüp kışın bunda kışlarlar, yazın gayri yere varurlar. Bunların âdeti, henıan iki koyuna bir akçe Beğliğe verirlerimin. Ziyade ki-- mesneye nesne vermezlerinmiş. »
17 güme. Ağnam: 2265. (Orta boy, N. 89. sf. 95).
S atın a lınm ış k u lla rla kesimciHk ve d iğer hizrsrn ler :
Bununla beraber, bu m m takada kulluk şeklinde tesis edilmiş •olan vakıf köylerden bir çoğunda vakıf sahibi hususî şahısların satın alınmış kölelerle ziraat yaptırdıklarını ve bazısının kul ve cariyelerini sattıklarını veya mülk topraklarını içlerinde olan kul ve cariyelerile beraber vakıf ettiklerini göstermekteyiz. Meselâ, İnegöl vakıfları arasında Bayazıd Paşanın mülkü olan Helalca köyünde «vakfm Gu-
.lamları» namı altında zevceleriîe birlikte yazılmış oîan kullar üzerinde şöyle bir kayıt mevcuttur :
KAYIT : V.
«Zikir ola/s üç .nefer kimesne vakfın satıun alınmış kul- lai'idii’ ve biri dahi kul oğlu kuldur. H araç ve öşür verirler deyü kayd olunmuş der defter-i Köhne.» (N. 1049, yp. 2 4 5 ).
Diğer taraftan bazı köylerde kulların satıldığı görülmektedir. .Meselâ, Mihalic nahiyesinde Runkuş zaviyesi vakıfları içinde Boz İbrahim köyünde şöyle bir kayıt mevcuttur :
K A Y IT : VI.
«Otuz bir baş su sığırı var imiş, skft baş esir ile. Elhâ- îet-i hâzihî emr-i padisahıle sshlusb ziki* ckınan sığîrlar ve esirler bahâsından ve baki vakıf m ahsulâtından ba’zı m eblağ dükkânlar imaretine sarf olunup şimdiki halde yiğirmi bin nakid akçe vardır deyü mütevelli m evlânâ Muhiddin ikrarı üzere deftere sept olundu. Ve (defteri köhne) de beş baş esir kayd olunmuş. Şimdi zahir olan budur ki ztkr olundu, deyü kayd olunmuş dev (defteri köhne).
Haliya sığırlardan ve eserlerden hiç ferd kaîmsmış. H em an m ü t e v e l l i bunda ikrarı üzere m uam elede dokuz bin yediyiiz akçe vardır dedi.»
(N. 1049, yp. 23)
Aynı suretle Osmanlı tarihleri de osmanlılavm ilk fütuhatı müteakip ekle edilen yerlere Saruhaııdan vesair yerlerden hiı* takım göçebe aşiretleri sevk ettiklerini kaydetmektedirler. .Mamafih bu nevi memleket dahilinden yapılan sürgünlerle, darülharpten esir sürüp tesis edilen kullukları da birbirine karıştırmamak lâzımge.ldiğini yukarıda izah etmiştik. [ (8) 36 mcı sahtfde verdiğimiz izahata ve [öS]1 numr-ralı nota' bak-nız.
Filhakika, ekser.ya bir m iiddei sonra bu nevi esirlerin ortadan kaybolduğu görülmektedir. Ayni şekilde bir çok toprak mülklerde, b idayette içinde olun «kâfirleri oğlu kıziie ve ciftlerile» vakîedü- rnistir gibi kayıtlar mevcut olduğu halde, bir m üddet sonraki teftişlerde «simdi mezkûr kâfirler yoktur» denilmektedir. (N. 1049, yp. 2 3 ) .
Ayni şekilde Mihaliç kazasında diğer bir köy, M urad H udâven- digâv tarafından Mezid Beye «içinde olan kuldan ve halayıktan ve gayrinden hassa müteallik her ne kim varsa» bile temlik edilmiştir (N. î 049, yp. 29). Filhakika, Kanunî Süleyman tah ta geçtiği zaman yapılan teftişte bu köyde 19 kul hanesi yazılmıştır ve bu kullar üzerinde şöyle bir kayıt mevcuttur :
K A Y IT : VIL«Zıkr olan z i m m i 1 e r üçer yüz akçe viregel-
mişelr be-mûceb-i deffcer-i atik. A m m a k u l o l m a y a n harac-ı şer’a verir. V e on yıldan ziyade imiş ki k e s i m lerin eksik verirlerimiş. Ammâ ne temöâsük ile idîiğü malum olmadı.»
Netekim, yine Mihaliç kazasm da Anakire köyü Şîrîn hatuna, içinde olan « b a ğ b â n ların ve â z a d 1 û îann haraçları ve sair hasılları iîe ve k e s i m 1 ü lerin kesimleriyle ve e ] 1 i c i lerin yerleriyle mülkiyet vechi üzere» verilmiştir (N. 1049, yp. 25). Fakat yine aynı kayda »öre, bir m üddet sonra ellicilevden kimse kalmayıp çoğu Ölmüşlerdir, bağb^ıılar’clan da ancak bir kişi kalmıştır.
Ayni surette bir çok zaviyelerin hizm etkârları ve hattâ dervişleri arasında bile kullar mevcuttur. Bu hususta b ir misal vermiş olmak için Bursanm Ynrhisar nahiyesinde Karış dağında Şeyh A k Bıyık- m zaviyesine ait bir kaydı hatırlatalım . Filhakika, fotoğrafta [Fot. X V II görüleceği üzere, bu zaviyeye mensup 7 derviş, mezkûr zaviyenin kulları arasında zikredilmiştir. Gerçi onların ismi üzerinde, diğerleri gibi> «guîâm» yahut «atik» işareti yoktur. F akat bu dervişlerden bazılarının baba isimlerinin Abdülhak, A bdülkerim gibi miis- lümanlığı kabul etmiş hıristİyanlara mahsus baba adları oluşu; fikrî— mizce, onların da âzat edilmiş ve müslümanhğı kabul ile derviş haline sokulmuş Hıristiyan kullar olduğu zannım kuvvetlendirmektedir. Eğer bu tahminimiz doğru ise, birer din ve kültür propaganda m erkezi halinde memleketin her tarafm a ve bilhassa dağ başlarına ve köy-
ı v,, VS(Tr;v ^ |ı:.v-n bmstivan kullarını hararetli
birer din naşiri derviş haline sokabilmek hususundaki hayatiyetlerine ve muhitlerinde şiddetle müessir birer maya gibi tesir etmelerine hayret etm ek lâzım gelir [46] .
Bu nevi zaviyelerde olduğu gibi, ev ve bahçe işleri ile çobanlık gibi hususî hizm etlerde veya vakıf hesabına ziraat işlerinde nezaret altında olarak kullanılan kölelerle müstakil çiftçi halinde toprağa yerleştirilmiş kesimci kullar ve nihayet devlete ve âmme müesseselerine ait esirlerle hususî şahısların malı olan köleler arasında gerek yaşayış tarzı ve gerekse hukukî sitatü bakım ından ehemmiyetli farkların bulunması melhuzdur. Burada bu mühim noktaları bizim için tenvir etm ek mümkün olmadığını kaydetm ekle iktifa etmek mecburiyetindeyiz. Yalnız bizde bu şüpheyi uyandıran kayıtlar hakkında misal zikretmiş olmak için, Istanbulun fethinden bir i'ki sene sonra Bursa civarındaki vakıflara dair yaptırılm ış olan bir tahririn neticelerini tesbit eden bir defterde [47] nazarı dikkatimizi celbeden bazı hususiyetleri kaydedebiliriz. Filhakika; bu deftere göre, Yalvaya tâbi Çalcı kö- 3'ü, Y akut Paşa im areti vakfıdır (yp. 39). Ve bu köyde oturan çiftçiler, defterde isimlerile ve ellerindeki toprak miktarile ayrı ayrı yazılı olduğu halde; vakfm kulları hakkında da ayrıca kısa bir kayıt m evcuttur : «Vakfm beş kulu vardır; üçü sığır güder, ikisi koyun güder». Filhakika, ayni kayıtlardan anlaşıldığı üzere bu kulların elinde irili ufaklı 45 baş su sığırı v.e altı yüz yirmi beş koyun mevcuttur. Bununla, beraber, «kendünün çeltügi ekilür» kaydile doğrudan doğruya vakıf tarafından işletildiği anlaşılan pirinç tarlalarının kimler vasıtasile ve ne şekilde işletildiği anlaşılam am aktadır.Aynı defterin 44 cü yaprağında da, diğer bir vakfa ait ortakçılar, ayrı ayrı isimlerile kaydedildikten sonra, ayrıca bir de «vakfm İki kulu ve bir cariyesi var» denilm ektedir. Fakat, bu kulların ne iş yaptığını anlam ak mümkün değildir. Bununla beraber bu nevi kayıtlar, vakfm ortakçı kullarile bu nevi kullar arasında bir fark olduğunu göstermektedir.
Burada tenvir edilmesi m atlup olan meselelerden biri de, toprağa yerleştirilmiş çiftçi vaziyetinde olan o r t a k ç ı k u 1 I a r la oğul
[46] Bu hususla yakında neşr edilecek olan <- Osmanlı imparatorluğunda iskân ve kolonizasyon metodlan » isimli kitabımızın « Koloııizator Türk dervişleri ve zaviyeler » faslında etraflı malûmat vardır.
[47] İstanbul şehir ve inkılâp vesikaları müze ve kütüphanesinde M. Cevdet yazmaları arasında, orta boy. 117-1. numara ve 859 tarihli defter. Bu. deftere ait kayıtlar bu makalede [M. Cevdet, 117-1.] rumuzu ile gösterilecektir..
-ve kızlarının diğer köleler gibi topraklarından ayrı olarak satılıp satıla- mıyacağı meselesidir. Bu hususta da sarih bir kayda tesadüf edem ediğimizi burada kaydetm ekle iktifa edeceğiz.
b) İşletilen toprağın hukukî mahiyetinden mütevellit
ortakçıl ık münasebetleri
H assa çiftlik .
İlerde neşretm ek niyetinde bulunduğum uz «sipahi tımarının künyesi» isimli b ir etüdde tafsilâtile ve vesikalara istinaden göstermeğe çalışacağımız gibi; Osmanlı İm paratorluğunda, bilhassa kuruluş devirlerinin b ir çok sipahî tim arlannda, mirî arazi ahkâmına uygun bir şekilde tasarruf edilen «reaya çiftlikler» inden ayrı bir hukukî sita- tüye tâbi olarak, doğrudan doğruya sipahiler tarafından işletilen ve «kılıç yeri» de tâbir edilen «hassa» çiftlikler ve çayırlar (reserve seigneuriale) m evcuttur ve hattâ bazı yerlerde «hassa bağ» v,e «hassa değirmen»., kayıtlarına da tesadüf edilmektedir.
Fikrimizce; Osmanlı im paratorluğunun üzerinde kurulduğu m em leketlerdeki malikâne sisteminin (systeme domanial) izlerini aksettiren bu nevi tim ai’a mülhak çiftlik, çayır, bağ ve bahçe, değirmen., ^ibi tesisat, bizim tetkik edebildiğimiz devirlerde, ehemm iyet ve mahiyetleri tam am en değişmiş olmakla beraber, yine aynı şekilde eski devirlere mahsus toprak m ünasebetlerini hatırlattıkları ve bu m akalenin mevzuunu teşkil eden kulluk ve ortakçılık sistemlerile sıkı bir m ünasebet halinde bulundukları için, burada kısaca hatırlatılmaîarı icap ed.en dikkate şayan hususiyetleri teşkil ederler.
Filhakika, Osmanlı İm paratorluğunda m ü s e l l e m , y a y a ve v o y n u k gibi askerî sınıfların vazifeye bağlı çiftlikleri gibi, bazı sipahî tim arlannda tesadüf edilen «hassa çiftlikler» de ekseriya sipahî tarafından doğrudan doğruya işletilmekte ve tabiri mahsusile bu çiftliklerde sipahinin çifti yürüm ektedir. Bununla beraber, sipahî ve ailesi efradı toprak işlerile meşgul olmak istemedikleri takdirde, bu ■çiftlikleri istediği tarzda kiraya verebilm ektedirler. Filhakika; bu nevî toprakları çiftçi, m ünhal reaya çiftliklerinde olduğu gibi, «tapu» ile alıp mirî toprakların tasarruf hükümlerine uygun bir şekilde kullanamazlardı. Bu yerleri köylü, ancak hususî bir kira mukavelesile kiralayabilm ekte idi.
Bununla beraber, bu suretle «hassa çiftlik» üzerinde m eydana çıkan kiracılık m ünasebetleri ekseriya o r t a k ç ı l ı k şeklini alm aktadır. Bazı yerlerde, tohum un ve çift hayvanlarının nısfı sipahî
tarafından temin edildiği takdirde, mahsul yarı yarıya paylaşılm akta olduğu gibi; bazan da, bu gibi hassa çiftliklerden sipahi ancak dörtte bir alm aktadır. Hassa bağlarda, bahçe ve bostanlarda d a sipahinin hissesi dörtte bir veya üçte birdir. Ayni şekilde; «kimsenin dikmesi ve aşılanması» ile yetişmeyip hudâyı nâbit olan veya «kâfir zam anından kalmış» bulunan kestane» ceviz, armut, ve elma ağaçlarından da sipahi aşar değil, nısıf alm aktadır.
Diğer taraftan, sipahi bu nevi ağaçlarla hassa çayır, tarla, bağ ve değirmeni kimseye satam am aktadır. Satsa bile, bu satış ancak kendi zam anında m er î tutulm akta ve kendisinden sonra gelen sipahî tarafından bu gibi m uam eleler feshedilebilmektedir. Bu vaziyette bu nevi «hassa» çiftliklerle bağ, bahçe ve cayırlar, bazı timarlarm tetim - m âtından olarak hususî sitatülerini muhafaza etm ektedirler.
Bununla beraber, sipahiler, tımarları içinde devlet namına kullandıkları sahibi arzlık sıfat ve salâhiyetlerini sui istimal ederek, «reaya çiftlikler» inden büyük bir kısmını heı zam an kolaylıkla ele geçirmek im kânına da sahip değillerdir. Sipahî mimarında, ancak çok eski zam anlarda yazılmış«kÖhne» defterlerde* «hasaa» olarak kayıtlı bulunan yerlerdir ki, b ir «hassa, çiftlik» gibi tasarruf edilebilm ektedir. M uahhar devirlerde bir kolayını bulm ak suretile «hassa» yazdırılan topraklar ise, m üteaddit teftişlerden birinin neticesinde m eydana çıkacak olurlarsa, hassa çiftlik olmak vasıf ve imtiyazını kaybetm ektedirler. Ayni şekilde, sahipsiz ve boş kalan tarlaları m uvakkat bir zam an için doğrudan doğruya işlemek arzu ve imkânını bulabilecek olan sipahilerin bu gibi reaya çiftliklerinin devlet m erkezine verm ekte oldukları «avarız» hisselerini Ödemeğe; ve tapu ile talip zuhurunda, o topraklan çiftçilere devretm eğe mecbur tu tulm aktadırlar.
Bu suretle, gerek sipahinin kendi timarmda kendisi ve akrabası için tapu ile yer alamamasın! İcap ettiren kanunî kayıtlar ve gerekse devre hâkim olan ziraî ekonominin ve nüfus vaziyetinin icapları neticesinde, bu nevi hassa çiftlikler Osmanlı im paratorluğunda zam an geçtikçe azalmış ve sipahiler, büyük hususî çiftliklerini doğrudan doğruya veya yarıcılıkla işletmekle meşgul toprak zenginleri olm aktan ziyade, kendisine müm kün mertebe fazla «çift akçası»nı ve diğer vergileri para halinde vermeğe m uktedir müstakil çiftçi isletmelerinin çoğalmasil.e alâkadar harp adamları ve mem urlar haline girmiştir. Filhakika, im paratorluk harpleri ve uzun seferler, ti- m arh sipahileri m ahallî bir toprak siyaseti takibinden ve ziraî işletmelerin organizasyonu ile uğraşm aktan menetmişler, denilebilir.
« Hassa çayırlar » hususunda ise, mesele kendisini biraz daha- başka bir şekilde vazetm ektedir: Uzun seferler için bir çok at ye— tiştirmek m ecburiyetinde bulunan muharip sınıflar ve devlet, m em lekette tabiatan sulak ve otlak olan yerleri «hassa çayır»Iar halinde ele geçirmiş ve ihtiyaç hissettikçe «bilâzahmet ve bilâhizm et hüdayı nâbit çayır» olan ve «ziraat olunm adan çayır olm aları enfa» bulunan yerleri zaptetm ek hakkına sahip bulunmuş gözükmektedir. Bu itibarla, o zaman müstam el bulunduğu anlaşılan «raiyete çayır yoktur» sözünün bazı kanunnam elerde izah edilmeğe çalışıldığı görülmektedir. Bu izahata göre; bilhassa bidayette» sahibi ölen bir çayırı sipahi isterse, m üteveffanın oğluna ve kardeşine bırakmayıp zaptede- bilm ektedir. Maamafih, bu nevi haklar, yine ayni kanunnam elerden anlaşıldığına göre, bir m üddet sonra ilga edilmiştir. Nitekim, defterlere «hassa» kaydedilen bu nevi çayırları biçm ek vazifesi, b idayette o sipahiye ait reayaya terettüp etm ekte iken, bilâhare biçmek borçları değildir. « K endü kerem lerinden ederler ise olur ve illâ cebir olunm az» denilerek bu nevi hizmet ve mükellefiyetler de lağvedilmiştir.
<c H assa çiftlik » ve « ellici yeri » .
Bursa civarındaki kulluklar ve o kulluklarda yaşıyan ortakçı ve kesimciler münasebetile «h-assa çiftlikler» den bu şekilde kısaca bahsedişimiz sebepsiz değildir: Filhakika, sipahî beylerinin bir nevi mülk çiftliği vaziyetinde olan ve sipahiler tarafından ve istenildiği gibi, bizzat veya ortakçılık şeklinde, işletilebilen bu «hassa çiftlik» lerle, b ir nevi büyük tim ar vaziyetinde olan padişah ve vüzera has-- larm daki « k e s i m c i ve e l î i c i yerler»ini ve nihayet mülk topraklardan teşkil edilen vakıfları veya içinde bu nevi « hassa » ve «mülk çiftlikler» bulunan vakıflar arazisini biribirine yaklaştırmak imkânı mevcuttur [4 8 ] . Bu takdirde sipahi tim arm da bir çift öküzle
[48] Filhakika, unutmamak lâzımgelir ki Osmanlı imparatorluğunda mîri araziden ve bu arazi gelirinin tahsis ve irşat kabilinden vakfı suretile meydana gelen vakıflar rejiminden ayrı olarak, m ülk topraklar rejimi de mevcuttur. Ve bu nevi mülk topraklar, sahipleri tarafından doğrudan doğruya veya yarıcılıkla işletilmektedir. Bu suretle* bu nevi toprakları sahiplerinden kira- lıyan çiftçilerin, Sipahiye veya diğer bir devlet memuruna muayyen bir öşür verdikten sonra, geriye kalan mahsulü toprak sahibi ile, aralarındaki ortakçılık mukavelelerinin icaplarına göre, paylaşmağa mecbur olacakları tabiidir.
işlenebilecek büyüklükte olan «hassa çiftlik» 1er, haslarda ve büyük vakıflarda büyük nisbetler iktisap etm ekte ve bilhassa m ünbit vadile rdek i geniş sahaları ve pirinç tarlalarını ihtiva etm ektedir. İşte üzerinde bazan bir çok köylerin teşekkül etmiş olduğunu gördüğümüz bu nevi haslar ve vakıflar arazisi, üzerlerinde çalışacak olan çiftçilerin şahıslarının hukukî sitatüleri ne olursa olsun» tapu ile alınan ve öşrüne işlenen reaya çiftlikleri şeklinde tasarruf edilemem ekte ve ancak o r t a k ç ı l ı k l a işletilebilmektedir. Filhakika, bu nevi topraklar üzerinde icra edilecek ziraatin vakıf veya has için azam î derecede verimli olabilmesi için, ortakçı kul işletmesi seklinde organize edilmiş bulunması ve ç i f t ç i lerin hukukî bakım dan olduğu kadar ikti&adî bakım dan da bu nevi hassa çiftlikler sahibi vakıf veya H as ların tâbiiyeti altında bulunması lâzımgeleceği tabiidir. Bu sebeple, esir emeğinin toprak işlerinde istimaline müsait bulunacak
.kadar kölenin bol ve ucuz bulunduğu devirlerde, bu nevi hassa çiftlikler üzerine kulları yerleştirmek âdeti mevcut bulunmuştur. V akıf veya hususî şahıslar için, bu nevi çiftlikleri kendi kullarına işletmek, hassa çiftlikleri üzerinde İdarî, m alî bakım dan tam bir istiklâle sahip olmak bakım ından b ittabi çok lüzumlu addedilm eğe lâyıktır. Çünkü aksi takdirde bu nevi toprakları işleyecek olan reaya (hukukan hür çiftçiler) üzerindeki hukukuna istinaden Devlet, vergi toplam ak vesaire gibi fırsatlarla, bu nevi m a l i k â n e l e r içine m ütem adiyen m üdahale edebilecektir. Bu nevi hassa çiftliklerin İktisadî bakım dan istiklâli ve istenilen ihtisaslaşmış kültür şekillerinin ve ziraî mahsuller sanayiinin malikâne dahilinde tesis ve idamesi için de, kendi hesabına çalışan müstakil çiftçi Eşletmeleri yerine muayyen gayeler için ihtisaslaşmış bir şekilde çalışan kul işletmelerine lüzum vardır. A ncak bu suretledir ki, büyük bir imaretin eti ve yağı, pekmezi, soğanı, pirinci ve buğdayı en yakın ve münasip m erkezlerden temin edilebilmektedir. Aynı şekilde hususî mülk vaziyetindeki hassa çiftliklerde de bu nevi kul köylüler üzerinde sahip-
Bu hususta Ülkü mecmuasında «Türkiyede toprak meselesinin tarihî esasları» namı altında neşrettiğimiz makalelere (sayı: 60,63, 64) ; İstanbul Üniversitesi •tarafından Tanzimatm yüzüncü yıl dönümü münasebetile neşredilen kitapta çıkacak olan « Türk toprak hukuku tarihinde Tanzimat ve 1274 tarihli arazi kanunnamesi » başlıklı etüdümüze ve nihayet Türk Hukuk ve İktisat Tarihi mecmuasının ikinci sayısında çıkan «Türk-tslâm toprak hukukunun Osman- împaratorluğunda aldığı şekiller: I, Malikâne - divânı sistemi* unvanlı tetki
k im ize müracaat edilmelidir.
îerinin her türlü «hizmet», «yardım» ve «hediye» mükellefiyetlerini de tatbik edebilmesi caiz olacağından, bu suretle b ir O rta Z am an çiftlik - malikâne hayatı bütünlüğünün İdarî ve İktisadî bakım dan temini de daha k a t’î b ir şekilde m üm kün olm aktadır.
Bununla beraber zamanla, vaktile bu nevi tesisleri ve teşkilâtı mümkün ve hattâ zarurî kılan şartlar değişmiş ve yavaş yavaş kullar ortadan kaybolarak kulluklar boş kalmış bulunm aktadır. O zaman, eski ortakçı kulların «âzadlû veya âzadsûz» oğullarile hariçten gelen ortakçı ve kesimciler bir arada çalışmağa başlıyacak- lardır. İste burada mevzuubahs ettiğimiz Bursa ve Biga civarındaki kesimcilerle, biz, vaktiyle «hassa» topraklar üzerinde kurulmuş olan eski kullukların inhilâl etm ekte iken aldıkları şekillen ve bu dağılma m erhalelerindeki kulluklarda top rak işçiliğinin eski organizasyon şekillerinden arta kalmış toprak münasebetlerini tetkik edebildiği- mizi ümid ediyoruz :
Bu m m takadâki tım arlara ait bâzı hususiyetlerin mânası,
Filhakika, fikrimizce, yukarıda izah ettiğimiz şekilde şahısların .hukukî sitatüsü ve kul oluşile o r t a k ç ı l ı k arasında sıkı bir .münasebet olduğu gibi, «hassa çiftlik» halindeki bir kısım toprakların hukukî sitatüsü ile o r t a k ç ı l ı k veya k e s i m c i 1 i k m ünasebetleri arasında da sıkı rabıtalar mevcuttur. Bu sebeple, bu m m takadaki kesimci, ellici, bağbân ve haracgüzar gibi zümrelerin -mevcudiyetini biz, bu zümre mensuplarının vaktile k u l l u k l a r halinde toprağa yerleştirilmiş esirler olam aları kadar, bu m m takada gerek işletme tarzı ve gerek tâbi tutulduğu hukukî sitatülerı ile reaya çiftliklerinden büsbütün ayrı bir kategori teşkil eden ve ekseriya
*ort£kçı v.eya dUeci yeri olarak anılm akta bulunan toprakların m evcut bulunmasile de izah edebilİYİz.Filhakika bu gibi «hassa çiftlikler», vaktile kulluk seklinde ve ortakçı kullarla işletilmiş oldukları gibi, kullar ortadan kaybolduktan sonra da uzun m üddet yine ortakçılık veya kesimcilik usullerile kiraya verilm ekte devam edilm ektedirler. Bu itibarla, bu nevi topraklar üzerinde çalışan bir köylü, aslında hür çiftçiler (reaya) zümresine mensup bulunsa dahi, sırf ortakçı yeri tutmuş olm ak itibarile de ortakçı veya kesimci addedilm ektedir. Bu suretle, hariçten yeni gelen ortakçı reaya ile safiyeti bo zulmağa başlıyan kulluklardaki eski ortakçı kullar, bir taraftan dazamanla vukua gelen karışmalar veya toptan azade etme (affran-
vehissement} lerle, kul menseinden gelmiş olm adan mütevellit hukukî
m âdûniyet ve iktidarsızlıklarım kaybederek ortakçı reayaya ben~ zetm ektedirler. Bu suretle, tetkik ettiğimiz defterlerde sarih kayıtlar m evcut bulunm ayan yerlerde zikredilen ortakçıların «kul» olup olmadıklarım tayin etm ek bizim için çok güçleşmektedir.
K u l l u k laxm bünyesinde bahsettiğimiz neviden vukua gelen inhilâlleıi ve bir m üddet sonra toprak işçiliğinde ortakçılık münasebetlerinin şahısların hukukî sitatüsünden ziyade yalnız toprakların hukukî sitatüsü tarafından tayin ve icab edildiğini göstermek için , bizi bu hükmü verdirm eğe sevkeden bazı ka- kayıtlan burada aynen zikretmeği faydalı bulmaktayız. Bu hususta metodik b ir araştırm a yapmış olmak için, H üdavendigâr livasında, 928 (1 5 2 1 ) tarihlerine doğru, eski kullukların bakayasına bilhassa tesadüf ettiğimizi zannettiğimiz Mihalikçık (K aracabey) kazası dahilindeki vaziyeti gözden geçirelim [*] . Aynı kaza dahilindeki padişah haslarını biraz aşağıda k o y u n k â f i r l e r i ile s ı ğ ı r o ğ l a n larm dan bahsederken inceden inceye tetkik edeceğiz. Burada mevzuubahs defterdeki Zaîm ve Sipahi timarlarım tetkik edelim :
Filhakika, bu kaza dahilindeki timarlar içinde mevcut 1 16 köyden büyük bir ekseriyeti hukukan hür addedilen reaya ile meskûndur ve bu itibarla, im paratorluğun diğer akşam ında tesadüf e- dilen um um î köylü tipi ile aynı muameleye tâbi tutulm aktadırlar. Bununla beraber, bu m m takada diğer bir takım köylerdekinden daha hususî b ir vaziyet m evcuttur: Asıl tipik sipahi tim arında toprak m ahsullerinden alınm akta olan bu nevi vergilerin tam am en sipahiye ait bulunm ası lâzımgeldiği halde; burada, sipahi Öşürünü aldıktan sonra bir de H a s sın mem urları ayrıca m üdahale ederek, mahsulden aynen bir k e s i m veya her şahıstan nakden muayyen bir h a r a ç alm aktadırlar. Bu suretle, bir misal olarak seçtiğimiz 'bu kaza dahilindeki (imarların bir çoğunda, her köyün sonunda sipahiye ait olan öşür ile, çift, bennâk, gerdek, tapu, cürüm ve cinayet resimlerinin yekûnlarını ayrı ayrı gösteren bir has?l hanesi yanında, ayrıca bir de « mevkuf ellici çiftliklerinden ve ellicilerden Hassa, kesim» gibi başlıklar a ltında muhtelif cins hukuku sıralayan haneler mevcuttur.
Fikrimizca, aynı toprak mahsulleri üzerinden alınacak vergilere bu suretle iki türlü hak sahibinin m üdahale etmesi dikkate şayan bir vakıa teşkil eder ve şu şekilde izah edilebilir :
[*] İstanbul, Başvekâlet Arşivi; 379 numaralı «Hüdavendigâr Mufassal».,
1) Sipahi timarı dahilinde yerleşmiş bulunan çiftçiler, vakfın veya Hassın k u l lan veya k u l o ğ u l lan dırlar. Bu sebeple bu kullar, istihsal ettikleri mahsulün Öşürünü devletin memuru olan Sipahiye verdikten sonra, geriye kalan mahsul fazlasını da sahiplerile payla,şacjaklardır. K ölenin sayinin mahsulleri üzerinde mevlâ sının tasarruf hakkı m evcut olduğundan, köle sahibi hususî şahıslar ve vakıflar gibi hukukî şahsiyetler de toprak işçisi halinde köylere yerleştirilmiş . olan kulları üzerinden münasip görecekleri tekâlifi, kesimi veya muayyen bir haracı toplam ak hakkım muhafaza etmektedir* B idayette tam am en keyfî olması m üm kün olan bu nevi haklar, zam anla örf ve âdetler şeklinde tesbit edilmiş veyahut b idayetten itibaren,bilhassa ziraî sahada esasen Ötedenberi mevcut örf ve âdetlere uygun bir şekilde tatbik edilmek mecburiyetinde kalmışlardır.
2 ) T oprak mahsullerinden sipahinin aldığı öşürden başka, b irde H as mem urlarının k e s i m toplam ağa kalkışması keyfiyetini izah için iîeri sürülecek oîan şu şekilde bir faraziye de hakikate uygun olmak vasfını haizdir: Bu m m takada büyük « Hassa çiftlikler » halinde teşkilâtlanmış olan padişah haslarının vaktile daha; geniş bir saha işgal etmiş bulunm ası müm kündür. Zam anla, sipahi adedini arttırm ak için m üm kün olduğu kadar fazla adam a mem leket dahilinde tım ar bulm ak mecburiyetile, bu haslardan bir kısmı sipahilere tevzi edilmiş bulunabilir. Esasen, m em urlar (em inler) ve m ültezimler (âm iller) tarafından idare edilen ve bu itibarla bu nevi idarenin herkesçe malûm mahzurlarını ihtiva eden haslardan bir kısmını sipahi timarı haline sokm ak ve memleketin idare ve toprak siyaseti ile yakından meşgul olm akta alâkası olan sipahilere dağıtm ak ta u- zun m üddet devletin siyasetine uygun görülmüştür. Bununla beraber, Osmanlı im paratorluğunda taammümü arzu edilen sipahi tımarı tipi, bu civardaki «Hassa çiftlikler» üzerinde gördüğüm üz k u l l u k l a r şeklinde organize edilmiş oUmıyacağı gibi, timarlı sipahilerin b ir nevi çiftlik s^hifoî bey olmaları da terviç edilmem ektedir. Bu sebeple, sipahiyi yalnız Öşür ve bazı haklar toplayan bir asker veya m em ur vaziyetinde bırakm ak isteyen bir politika. Bursa civarı gibi eski bir devir ve nizamın bakiyelerini taşıyan k u l l u k 1ar minta- kasında, bu rada mevzuubahs ettiğimiz şekilde, içiçe girmiş m uhtelit bîr tım ar tarzım kabul etmeği münasip görmüştür. Bu suretle gerek hususî b ir takım mükellefiyetleri bulunan « Hassa çiftlikler » üzerinde çalıştıkları ve gerekse şahsan k u l oldukları için ortakçı- lıL- iî vı A rîr^ fsK t l-ııfTTİ-sr» Vrvi/lît kAi*«ı*îlr»rlPa bilf» s inaK i vin/»
ö ş ü r c ü r e a y a karşısındaki vaziyet ve fonksiyonlarını muhafaza etrrçis ve bu nevi hususî vaziyederin icaplarından doğan hakları toplam ak için H as ların memurları, bu « Hassa çiftlikler » in veyahut « H assa kullar » m sahipleri sıfatile, Sipahi timarİarına m üdahale etm ekte bulunmuşlardır.
Bu nevi muhtelit rejimlerin m eydana çıkmasında g 2 rek şahısların ve gerekse toprağın hukukî sitatüsündeki hususiyetlerin ne şekilde müessir olabildiğini anlatm ak için, mevzuubahis Mihaliç (K aracabey) kazası timarlannd-an bazı misaller zikredelim :
Yukarıda ismi geçen H üdavendigâr livası defterinin 158 inci yaprağında kayıtlı bulunan Kara M ahm ut köyünün Tim ar beyi olan H aşan, bu köydeki 5 Ellici Çiftliğinde yetişen masulün öşürünü aldıktan sonra, aynı mahsulden H as için k e s i m olarak ta 2 m utbuğday, 1 m ut arpa, 2 m ut yulaf ile 1 kile burçak ve \ kile nohutverilm ektedir. 186 ıncı yaprakta yazılı bulunan Tepecük köyünde de şöyle bir kayıt m evcuttur:
KAYIT : VIII.«Mezkûr karye-i Tepecükte mevkuf e l l i c i ç i f t
l i k l e r inden ve e l l i c i hasılından diyü kayd olunmuş. Hâliyâ e l l i c i kalmamış. M evkuf yerler ekilîâb Beğliğe k e s i m ve sipahi ö ş r ün a!m\ »
Hint a: mut 1, kile 13. Bakla: kile 8.Şâîr: mut 1. Tohmu ketan: kile 3.Nuhud: kile 4.
Demek oluyor ki, aşağıda göreceğimiz gibi, bir nevi k u l veya s ü r g ü n olması da mümkün ve hattâ m uhtemel bulunan E l l i - ç i l e r den devlet, Sipahi timarları içinde oldukları takdirde dahi, bazı haklar topladığı gibi, bu nevi ellicilerin üzerlerinde çalıştıkları e l l i c i ç i f t l i k l e r i de, elliciler münkariz olduktan sonra da tıpkı «Hassa çiftlikler» gibi, ortakçılık veya kesimciükle işletilmektedir. Sipahi, kendi timarı içinde bulunan bu nevi ellici çiftliklerinden ancak ö ş ü r alabilm ekte k e s i m ise H assa ait bulunm aktadır. Bu suretle mevzuubahs tim ara ait .kaydın sonuna ilâve edilen rakam lar, k .e s i m olarak Hassa ait bulunan hisselerdir. Sipahinin aldığı öşürüıı kıymeti ise, bu köyde, senede 830 akçe olarak tahmin edilen Sipahi hissesi halinde hassl kaydedilmiştir. Aynı sipahi ti- m arı içine, H as mem urlarının yalnız kesim toplam ak için değil; fakat, A bdullah oğlu A lagöz ve Galyos oğlu Panayot ismindeki kimselerin h a r a c mı toplam ak için de m üdahale etmeleri, bu şahısların
bu köyde, nevileri münkarıfe olmuş olm akla beraber, hassa k u l l a r veya â z a d İ û 1ar olmak sıfatını taşıyan bazı nadir numuneler olduğunu göstermektedir.
Aynı şekilde, Kara Yâni, K ara 'Güllü vie K ara Ağaç (Yp, 190) köylerinde de «ellici yerlerimiş, sipahi öşürün alur» veya «ellici yeri imiş kesime veıilip sipahi öşürün alur» gibi kayıtların yanında, sipahinin ve H as ın aldığı hisseler ayrı ayrı tâdad edilmektedir. Yenice köyde «dilcilerdir ve haraçgüzarlardır, deyû kaydolunm uş der (D efteri K öhne). Halıya kesimci olmuşlardır.» ; Hacı köyde ise, « b a tta l ellici çiftliklerinden Beğliğe kesim ve ellicilerden. » kayıtları m evcuttur (Y p, 19 i) [49] .
[49] Aynı şekilde, Hüdavendigâr livasının diğer kazalarında da bazan .ayni muhtelit rejime tesadüf edilmektedir. Meselâ Kete nahiyesine ait olan aşağıdaki kayıtlarda bu hususta hatırlatılmağa lâyıktır :
KAYIT : IX. (yp, 166).Timar-ı Bâli ve Sinan ve Beğlik müsellemlerdir. Müşterek be-
nevbet Karesi sancağına eşerler.Karye-i Ekserye tâbi-i mezkûr Ellicilerdir her çiftelen onar akçe
verirlermiş deyü kayd olunmuş Kesimci olmuşlar.
Bâli veledi Karaca: Ç [*]. Harod veledi O: M.Bâli veledi Todor: Ç. Karagöz veledi MavroBâli veledi Todor: Ç. Manol veledi YorgiBâli veledi Pelte: Ç. Hâne: 7.
Mezkûr müsellemlerin Orhan pâdişâh zamanından berü tasarruflarında bii' çiftlikleri varmış.
[*] «Ç» çift ve eM» bekâr mânasına mücerred kelimelerinin kısaltılmışÇekli olarak kullanılmaktadır.
KAYIT; X. (yp, 167).Karye-i Sasa tâbi'-i tımarı mezkûr.Hâliyâ mezkûr karye liaZî Jcalub vâk’ı olan çiftlikleri kesime v i-
riMtrmüş. Has içün ermtı zabt idermiş. Ve vâki1 olan öşür dahi sipahiye virilürmüs. Her kesimde 011 üç kile buğday ve on kile arpa ve çift basma sekizer akçe virürlermiş gerek olsun gerek olmasun.
Ve hâricden dord nefer kimesne dord kesim lü çiftlik tasarruf idüb kanun ürerine kesimlerin eda ider imiş.
KAYIT: XI. (yp, 170).Karye-i Ergomine tâbi-i Kete.E 1 1 i c i 1 e r imiş Şimdi ellicilerden iki nefer kalub bâki yer-
Görülüyor ki, köylerde oturanların hemen ekserisi e l l i c i veya k u I olm adığı halde, sırf «ellici çiftliği» tuttukları için ortakçı veya kesimci kullar gibi muamele görm ektedirler. Bununla beraber, ortakçılık veya kesimcilikle, kulluk, ellicilik, bağbanlık, haTacgüzar- Iık ve azadelik arasındaki sıkı münasebetlere bakarak, bu köylerde oturanların hiç olmazsa vaktile, kul vaziyetinde çalışmış olm alarından şüphe etmemek lâzımdır. Filhakika, bu kayıtlardaki k e s i m c i lerin bile bazan k e s i m c i k u l olm aları ihtimali vardır ve defteri yazanların kendileri için malûm olan ve ancak bugün bizi alâkad ar eden bu nevi tasrihleri fuzuli olarak tekrar etm ekten vazgeçmiş olmaları müm kündür. Bazan, bu defterlerde kendilerine kul olm ak sıfatı isnat edilmeyen kesimcilerin üzerinde ancak cariye ile evlenen erkeklerden alm an «bedel-i hizmet» [*] gibi karakteristik ta z ı vergiler kayıtlıdır ki bu gibi alâm etler bize, eski kullukların enkazı üzerinde bulunduğumuzu gösterm ektedir [* * ] .
Bununla beraber; kul olm adan veya kul b ir kadınla evlenmeğe lüzum kalm adan da, sırf bir «Hassa çiftlik» üzerinde çalışmak suretile dahi, reayanın ortakçı veya kesimci addedilebildiğini gösteren sarih kayıtlar pek çoktur. Başvekâlet arşivinde m evcut 960 tarihli b ir hüküm defterinde tesadüf ettiğimiz aşağıdaki hüküm sureti de bu m ahiyettedir :
KAYIT : XII.«Iznikde Merhum Süleyman Paşa medresesi müder-
îeri...k e s i m e virilüb içesim Beğliğe ve öşürlerin sipahiler diyü kayd olunmuş der (defteri ’atîk).
Hâliyâ hep kesimci olmuşlar her çiît basma sekizer akçe virüb kesimlerin ve haraçların dahi beğliğe virirler .
Hâne 10, Mücerred 6, Çift 10, Bennâk 3.Hasıl: ’An-K esim : '
Şaîr mud 15,Hmta mud 15,Cizye akçe 1,300,
[*] Yukarıda tetkik edilmiş olan (kul olan ve olmıyan kesimciler) bahsine bakınız.
[**] Câriye ile evlenen kimselerden câriye hizm eti nâmı altında bu mın- takada 40-80 akçe kadar bir şey alınmaktadır. Bu gibi kimselerin ortak hizmetine girmeleri lâzım olduğu gibi çocukları da analarına tâbi olarak kul doğacaktır, (40 numaralı nota bakınız).
risi M evlânâ D ed ey e hüküm yazıla k i.. . Merhum Süleym an Paşa’nın A nadoluda vâki olan evkafından Akhisar kazasına tâbi K ara Gözlü nâm m evzide dört kıt’a çiftlikler olub merhumu mezbur zamanında vakfın kulları mutasarrıflar olub sonra münkariz olduklarında zikr olan çiftlikler h a r i ç reaya silerine diiştib m ü n a s a f a üzere zi« raat iderler imiş. Öyle o lsa ...» (yp, 474).
Mevzuubahs hükmün buraya aynen aldığımız parçası sarih o- iarak şu hususu tesbit etm ektedir : Vaktile vakfm kulları tarafından işlenen H assa çiftlikler, kulların inkırazından sonra, yarıcılıkla işletilm ek üzere reaya eline geçmiş bulunm aktadır. H ükmün verilmesini mucip olan ve uzun olduğu için burada aynen zikri münasip görül- miyen sebebe gelince; bu nevi Hassa çiflikleri yarıcılıkla işlemekte olan reayadan birisinin elindeki 14 dönüm tarlayı diğer birine 5.400 akçeye sattığı zaman, bu paranın ancak 1.020 akçasını vakfın mütevellisine verm eğe razı olmuş bulunması ve m ütebaki 4380 akçayı teslim etmeği bir türlü kabul etmeyişidir. H albuki fikrimizce, bir raiyet, mirî araziden olan çiftliğini ahara devr ve ferağ ettiği zaman, sipahiye «tapuyı misil» verdikten sonra, kendisine muayyen bir mikta r hisse ayırabildiği halde, « Hassa çiftlikler » üzerinde çalışan ortakçılara böyle bir hak tanınm am aktadır. İşte bu sebebe binaen- olacaktır ki, burada tetkik ettiğimiz hüküm, başkasına satılan hassa çiftlik bedelinin tam amının bu nevi çiftliklerin sahibi olan vakfm mütevellisine verilmesini emretm ektedir.
R eaya çiftliklerile hassa çiftlikler arasında tasarruf ve ferağ kakları bakım ından teferruatını tayin ve tesbit edemediğimiz bu neviden farkların bulunduğuna ve bu farkların uzun m üddet m uhafaza edildiğine dair olan bu kayıtlar, hakikaten tetkike şayandır. Bununla beraber, vaktile «resmi hizmet» veren bir çok hassa yerlere zam anla bağlar dikildiği vakit oralardan ancak Öşür alındığı yani hassalıklarım kaybettikleri de görülm ektedir. Bu suretle zam anın silindiri hukukî bakım dan yekdiğerinden ince farklarla ayrılmış olan toprak ve çiftçi zümrelerini birbirine yaklaştırmış ve yeknesak bir tipe irca etm ek te m ayülünü göstermiştir, denilebilir [5 0 ].
[50] Bu hususta bazı misaller zikretmiş olmak için, ayni defterden Beğ- hazarı nahiyesine ait bulunan bazı kayıtları aşağıya aynen dercediyoruz:
KAYIT: XIII.Karye-i Haşan Kavağı. Hassa-i mîrî ‘alem.
2. «- « Sığırcı kullar» ve « Koyun kâfirleri ».
K ulluk ların B ursa civarında ald ığ ı d ik k a te şayan şek illerden b irisi de, ku lların pad işaha ait sığır v eya koyun c insinden hayvan la rın çoban ı vaziye tinde çalıştırılm akta o lduğu köylerd ir. Bu nevi köy lerin bünyesi ile içinde yasayan köylülerin hukuk î v e m alî b ak ım dan tâ» b i tu tu lduk la rı m uam eleler h akk ında b ir fikir vereb ilm ek için M ihaliç (K araca B ey) kazasındak i pad işah haslarında m evcu t 23 köyün v a ziyetini te tk ik e tm ek m ünasip o lacaktır [5 1 ] .
O rtakçılar yerid ir bir mud tahıl ekerlermiş diyü kaydolmuş der (defteri köhne).
Şimdiki halde re’âya. .üslûbu üzerine öşür verirler imiş (der tasarrufu M îr-i İivâ).
Hane 39, Mücerred 25,Çift 25, Bennak 3,Ekinlü 1, Hasıl 4.087.
Mezkûr (1ar) ortakçılık etdikleri takdirce çift resm i içiin yirmi' dörder akçe virirlermiş simdi ortaklık itm eyüb sâyir re*aya gibi rüsumların tnrürler Ortağa arpa ekerler deyü her çiftden yirmi dörder akçe alma deyü.kayd olunmuş şimdi ekmez olmuşlar.
KAYIT: XIV.Alt üzerinde Hassa yerler varilmiş (Resm i h idm et) virilürimiş^
Şim d ik i halde bağlar dikilüb öşür virilürimİs.Hâsıl; 250.
KAYIT: XV.Karye-i Derbendde iki hassa bağ harâb der tasarrufu Elvan Fa—
kıh diyü kayd olunmuş. Hâliyâ der tasarrufu Mehmed veledi Da- vud dede, fî sene: 80 akçe.
Karye-i Kara köyde hassa yerler varimiş. Ş im diki halde ba’zı- bağlar olmuş öşür ahnurmuş. Hasıl: 255.
[51] Filhakika, umumiyetle bu köyler halkının ve bilhassa bu köylerdeki «koyun kâfirleri» ile «sığırcı kullar» m «kul» olduklarına ait elimizde sarili malûmat mevcut olmamakla beraber, İstanbul Haslar kazasına dair bir kayıtta [sf, 42 (15)] daha evvel tesadüf ettiğimiz şekilde, sığırcı kullar kanununa tabî tutuluşları ve 11, 13 numaralı köyler halkının açıkça Rumelinden sürülmüş kâfirler ve Bulgarlar olduğuna dair verilmiş olan izahat ve diğer bâzı emareler- onların bize kul ve sürgün öldtiklarmı göstermektedir (Fot: XX - XXII).
Mevzuubahs haslara ait köylerden ilk 1 3 nü sığırcı kulların bu-- lunduğu merkezler olarak tasnif etm ek imkânı vardır. Filhakika, Sul-- tan Süleyman tahrirlerine göre, bu köylerde padişaha mahsus olmak üzere sığır cinsinden mevcut hayvanların nevi ve m iktarı aşağıdaki şekilde bulunm ak lâzım gelir :
İnek 767, Döğe 106. Öküz 57, Boğa 7.Tosun 54, Daye 166. ICusâre 323.
Biz, Başvekâlet arşivinde m evcut 376 numaralı ve 928 tarihli H udâvendigâr Mufassalı defterinden istifade ederek, mezkûr köylere- ait olm ak üzere, hane ve hayvan adedini gösteren aşağıdaki cedveîi tanzim ettik. Bu cedvelde sığırcı kullar elindeki hayvan adedinin nevileri tefrik edilmemiştir. Bununla beraber, bizim her köyde mevcut hayvanlan aj'rı ayrı toplam ak suretile elde ettiğimiz rakam la yukarıda, zikredilen yekûnlar arasında ehemmiyetli b ir fark mevcut değildir..
Padişaha ait sığır cinsinden hayvanların beslendiği köyler
Sıra No. KÖyiin adi Hane adedi Beslediklerihayvan adedi
1 Yenice [52] ........................ 4 32 13 853 Vasil [54] ......................... 11 564 Makrı ve M am ak [55] . . . . 40 1255 Koncihos [56] .................... 14 70
[52] Bu köyüri kimlerden müteşekkil olduğunu göstermek için kaydı ay-*, nen alıyoruz: Müslümanlar köyü. Hudâvendigâr’ın kara sığırın tutarlar.
Davar kıranı vâki olmuş hemen üç inek var mevcud.Bazarlı veledi Ahmed 127 Ahmed veledi AbdullahMustafa veledi O Karagöz veledi AbdullahHainza veledi Baykuş 127 Çakır veledi ODerviş Ali veledeş (mücerred) Ali veledi Ahmed (yeniçeri oğlu) .İlyas veledi Baykuş 127 Hane 4
Hâsıl: 10 mut boğday, 5 mut arpa, 4 mut üç kile yulaf.Yekûn , bahâ-i... ma’a hizmet: 1894 akçe
[53] «Hudâvendigârm su sığırlarını tutarlar kâfirlerdir».[54] «Hudâvendigârm kara sığırlarını tutarlar kâfirlerdir».[55] «Hudâvendigârm kara sığırlarını tutarlar kâfirlerdir».,[56] «Hudâvendigâr su sığrı kâfirlerdir. Bir sağılır inek başına yüz akçe,
verirler.»
•Sıra No. K öyün <.ds Hane adedi Beslediklerihayvan adedi
6 İshak [5 7] .................... 18 667 37 4578 K ara Mihal [59] .......... 13 759 Bölük-i Yörükçe [60] 33 229
10 ■? 751 1 25 —12 Y ayte [63] ...................... —13 11 —
Fotoğraflarda [ X X ve X XI ] görüldüğü veçhile, bu köyler •halkı ellerinde padişaha ait sığır cinsînden hayvanlar bulunm akla beraber, ziraatle de meşguldurlar ve bu sebeple, yekûn hanelerinde
•devlete hububat cinsinden verdikleri Öşür veya kesim miktarı d a kayıtlıdır. 37 numaralı no tta görüleceği üzere ellerindeki hayvanların sütünden istifade etmek mukabilinde, b idayette her « sağılır inek başına » 40 akçe verm ekteler iken bilâhare bu paranın «ev başına» 250 akçe olarak lıes-ap edilmiş olması ve nihayet bizim te tkik ettiğimiz defterde isimlerin altında 251, 351, 5 5 ! gibi rakam ların yazılı bulunması dikkaye şayandır. Mamafih, bu hayvanların köylü arasında ne şekilde dağıtılmış olduğu lâyıkile anlaşılamamaktadır. H albuki geriye kalan diğer on köyde mevcut «koyun kâfirleri», «bî-ganem» (koyunsuz) olan diğer köylülerden ayrı olarak ya
kılmıştır. Bu itibarla bu köyler için tanzim ettiğimiz cedvellerde koyunlu çoban adedi ayrı sütunlar halinde gösterilebilmiştir :
[57] «Hudâvendigârm karaca sığırın tutar kâfirlerin esâmisi ile beyân 'eder. Ve sağılur inek başına kırk akçe imiş. Sonra mevlânâ Husrev hazretleri gelüb her ev basma ikiyüz elli akçe tâyin etmiş deyü kayd olunmuş der (defteri köhne)».
[58] «Su sığn tutarlar hassa~i padişahı».[59] «Hudâvendigârm kara sıgrm tutar kâfirleridir.» (Fot, XX).[60] «Su sığn kâfirleridir. H a r a c g ü z a r l a r dır, k u l l u k dahi
'virirler.2’[61] «Hudâvendigârm kâfirleridir».[62] «Rum İlinden sürgünlerdir...:» (Fot. XXI).[63] Boş bir köydür. Hariçten ziraat ederler.£64] « Rum îlinden gelmiş kâfirlerdir..» [Fot. XXII].
Padişaha ait koyun cinsinden hayvanların beslendiği köyler55 3 KoyucsıızRftr köylünün verd iğ i diğ'er v e r g ı l t r
cö ^§ K öyün adı3C K
oyun
Çob
anad
edi
Koy
unad
edi Vc«
X
uVo!3S Ci
zye oaWa«I
Zem İa ve m e z r ia
m u k a ta a f i
14 Govlat [65] 8 1265 29 — ? ? ?
15 K araca [66] — 11 1 1870 396 ?
16 Saruca [67] 16 2455 ? ? ? ? ?
17 Ekizce [68] 15 2643 21 18 3697 1809 64618 Kemevyon 169] 10 1448 19 19 3388 885 64419 K arakuvaç [70] 13 1432 14 20 3098 298 627
-20 Yularobası [71 ] 15 ? 30 38 4639 1266 14762 1 Saltanat ve 8 1366 41 34 8875 1913 1695
K alm at [72]22 Sığırman [73] 8 ■ 863 13 13 2777 693 50723 Prem kür [74] 16 2520 70 42 13170 2970 2236
Yine ayni şekilde diğer b ir defter (N. 208 ) de m evcut bir kayda göre, bu m m takada m evcut olan ve padişaha ait bulunan koyun cinsinden hayvanların m iktar ve nevileri aşağıda zikredildiği şekilde kayıtlıdır ki bizim bulduğum uz yekûn ile bu rakam lar arasında büyük bir yakınlık m evcuttur :
Koyun 17.091. Marya 8840. Kösem 54, Toklu 345.Erkek koyun 4047 Koç 274. Kuzu 6345,
A yni şekilde; yukarda cedv.el halinde sıraladığımız 10 köyde m evcut 109 k ad ar «koyun kâfiri» nin ellerinde bulunan irili ufaklı
[65] « Mezkûr kâfirlerin ellerinde doksan yedi mudiuk yerdir deyü kayd•olunmuş der- (defteri köhne) .
:166i ( ? )
[67] « . . . nâmı diğer Çatal Ağü yedi çiftlik altmış altı mudiuk yerdir. >[68] « Elli dört mudiuk ziraat edecek yerleri vardır. »[69] « Ellibir buçuk mudiuk yerdir. ■»[70] « Elli sekiz mudiuk yerleri var. »[71] « Yüz on mudiuk yerdir. »[72] «...nâmı diğer Büyük Yılanlu ve Küçük Yılanlu yüz on buçuk mud
iuk yerdir.. »[73] « Kırk, beş mudiuk yerleri var.»[74] « Seksen üç-mud on iki kilelik yerdir. Zikr olunan karye korucusu
nun Koyun deresinde iki koz ağacı vardır. »
I 7 biiı kadar koyunun mahsulünden ve diğer koyunsuz 248 hane hı- ristiyamn ziraatleriııden hassın eline senede 142,610 akçe geçmektedir ve bu yekûnun m üfredatı şunlardır :
Zemin ve mezrıa m tıka- taası 10.703 Âdeti çobaniye 150 Resmi sürü 240 Tapuyı zemîn 150
Aşağıya dercettiğimiz X V I numaralı kayıt ise, bize bu nevi, «koyun kâfirleri» nin vaktile tâbi tutulduğu dikkate sayan vergi m ükellefiyetlerini saym aktadır, Fikrimizce, her köyden Subaşı hesabına birer kile tohum ekilmesi, ve kâfirlerin bayram ları olduğu zaman, her evden akçe, çörek, tavuk gibi takdimelerin verilmesi gibi, garbî A vrupa m em leketlerinde serflerin senyörlerine verm eğe mecbur oldukları hediyeleri hatırlatan mükellefiyetler, Osmanlı İm paratorluğu nizamının vergi sistemlerine tam am en aykırı düşm ekte ve bize bu köyler halkının vaktile kül öldukları ve ancak kul olm ak itibarile bu nevi m ükellefiyetlere tâbi tutuldukları fikrini ilham etm ektedir. Filhakika ilerde (kayıt, X X X V ) Geliboîuda Süleyman Paşa vakfı kul- larile iiıeskün M ürefte ve diğer bir kaç köye ait kayıtları tetkik ederkenı bu nevi örf ve âdetlerin diğer kulluklarda da aynen m evcut olduğunu göreceğiz. Burada kaydın 5 inci fıkrasıiıda gördüğüm üz veçhile, bu nevi ikram ve takdim elerin ve hususî hizmetlerin ilga edilerek, yerlerine m ukannen ve bütün reayaya şamil bir vergi olan ve İslâm-, lardan alındığı zaman «çift resmi» ismini alan ispenç resminin ikamesi de bize zam anla Osmanlı im paratorluğundaki kulluklarla reaya ile meskün köyler arasındaki farkların ve m ahallî Örf ve âdet hususiyetlerinin yavaş yavaş kaldırılarak muayyen ve yeknasak bir vergi sistemine doğru nasıl tekâmül edildiğini göstermektedir. Kaydın 12 inci fıkrasında kâfirlerin evlendikleri zaman kâtibe ve nazıra ve koruculara verm eleri m ûtat olan «âdet» lerini verm ek hususunda mecbur değil m uhtar olduklarının kaydedilmiş olması da dikkate şayandır.
K A Y IT: XVI.1. Mezkûr K o y u n k â f i r l e r i Subaşıya
evvelden viregeldikleri budur :H er köyden bir m ud tohum eker ve biçerlermiş. He--
m an anbara hazır teslim iderlermiş. Deyü kayd olunmuş, der (defteri köhne) Elhâlet-i hâzihî Beğliğe zabt olunurmuş vech-i meşruh üzere tohum beğlıkdeıi virilür.
Süt ve yün babası 52.116, Kuzu yünü bahası 10.421 Cizye 51.642,İspenç 13.177,Boğday bahası 4.000
2. V e bir ağıldan Subaşı olana sekizer akçe virîrler imiş deyü mukayyed der (defteri ’a tîk).
3. V e p a s k a l y a ları olduğu vakit dörder akçe ve dörder çörek virürlerimiş m ukayyed der (defteri ’atîk) V e kâfirlere çoban dutulduğu vakit yirmi akçe alm ur imiş m ukarrer der (defteri köhne) .
4. V e oruç dutduklan vakit birer tavuk ve dörder çörek deyü mukayy.ed der (defteri köhne),.
5. Zikr olan her ağıldan Subaşı alduğı on sekiz ak- •çe ve paskalyalarında ve oruç dutdukları vakıtde almantavuk ve çörek m ukabelesinde elhâleti hâzihî ıspenç almur imin, Ç ör:k v î Saviîk m erfu’dur.
6. V e kâfirlere çoban tutulduğu vakit yirmi akçe almurmuş yine mukarrer.
7. Bâdihevâ ve resmi ’arusi ve cerâyim fi sene,..8. C em â’at-i H a y m a n a 1ar ki m üteferriklerdir
ve k o y u n k â f i r l e r idir h a r c g ü z â r lardır ve ç o b a n l a r dır m ü c e r r e d 1 e r i dir (defte ri köhne) de her ^birisi tafsil olunmuştur. A m m â şimdiki ka id e E m i n tezkeresile tafsîl olunm ak müte assir o lduğu sebebden her birisi köylü köyünde kayd olundu deyü kayd olunmuş der defteri köhne.
9. Koyun Korucuğu (koruculuğu?) Ilyasa sadaka olunmuş elinde berat var Ç obanlardan resmi ağıl ve yüz otuz çörek ve altmış altı ağıldan bir m ud üç kile tuz alur imiş ve bir m ud B e y l i k ten alur imiş deyü kayd olunmuş der (defteri köhne). Şimdi gelüb kimesne kayd ettirm edi deyü kayd olunmuş der (defteri köhne). Hâliyâ zikr olan Koyun Korucuğu U lubâd ile Mihaliç m abeyninde imiş
10. Ve K ârbansaray kurbinde bir sazlık var imiş. Beylik koyuna biçildikdengayri yılda yüz akçelik saz satı- lu r imiş.
I 1. Ve p a s k a l y e lerind.e koruculara evden eve ikişer akçe (ve) çörek virirler imiş. Ve her çoban ki evi ense beşer akçe virirler imiş. V e K o r u c u lara Bey- likden birer m ud tuz virilür imis.
12. V e her kâfir evlense k â t i b e ve n a z ı r a ve k o r u c u lara âdet var imiş. Kendii ihtiyariyle
Ayni şekilde bu nevi çoban kul veya kesimcilere yalnız Mihaliç kazasında değil, fakat Bursanın diğer nahiyelerinde de tesadüf edilm ektedir. Meselâ, ayni tarihli olması lâzım gelen 208 numaralı nd^ffftrin İnegöl nahiyesine ait olan şu iki köy kaydı bu bakım dan dik
kate şayandır ve zam anla beylik hayvanların, sa ıî hastalıklar veya bakımsızlık gibi bir s.ebep yüzünden, ortadan kaybolarak çoban kul1 veya kesimcilerin nasıl alelade kesimci haline girdiklerini gösterm ektedir :
K A Y IT : XVII.Karye-i Susığırlık. Hassai H udâvendigâr. H udâvendi-
gârın su sığırların dutarlar ve her sağılur inek başına yüz akçe h a r a ç virürlermiş. Evvelden a t ve yond korusu imiş deyü kayd olmuş der (defteri köhne). Şimdi teftiş olunub zikr olunan inek rüsum undan emîn defteri mucibince b a ’zı zahir olub her sağılur inkeden yetm işer akçe k e- s i m üzere kayd olundu.
K A Y IT: XVIII.Karye-i Koyun Kâfiri. H udâvendigârm su sığırların;
dutarlar ve her sağılur buzağılu inek d en yüzer akçe kayd olunmuş der (defteri köhne). A m m a hasılları vefâ itmedüğî sebebden gelen üm enâ kadîm den yetm iş akçe alurlarimiş. Yedi çiftlik yerdir deyü kayd olunmuş der (defteri köhne) H âîiyâ zikr olan inekler helak oSıafo kesimci olm uşlar öşürlerin ve haraçların dahi Beğliğe alurlar.
Ayni akıbeti Biga m m takasında bazı köylerde de görmekteyiz- Meselâ 982 tarihlerine doğru yazılmış olan ve A nkarada T apu ve K adastro Umum m üdürlüğünde muhafaza edilen 79 numaralı Biga mufassalı, Güğercinlik nahiyesinde Susığırlık, O da Oğlu kariyeleri için yazılmış olan şu kayıt, zam anla sığırların nasıl kırıldığını ve kullukların nasıl bozulduğunu açıkça gösterm ektedir :
K A Y IT: XIX.a. Z ikr olan karyeler H udâvendigâr haslarından olup
padişahı alem penâhm hâssa su sığırların ve karaca sığırların zabt iden k u l l a r dır Süt hakkı deyü yılda ikişer yüz akçe virürrîer ve elediklerinin Öşrün virürler Mihaîiç (emini zabt ider. V e n a z ı r larma iki kulluk bedeli yedişer akçe ile b irer okkiye yağ virürler imiş deyü kayd olunmış der (defteri ’a tîk ).
Sonra sığırlar kırılub ve kullarun ekseri müslüman olub m üceddeden vilâyet tahrir olundukda bilfiil eminleri olan d ergâhı m u ‘alla çavuşlarından Ahmed çavuş ihzar olunub ehli vukuf m ahzarlarında istihbar olundukda hâlâ n a z ı r m erfu 'dur V e kâfir o lanlardan yüz yirmi beşer akçe haraç ve müslîm olanlardan hakkı hidm et deyü otuzar akçe
alınısr. Ekdiklerinin öşrün vırürler gayrı nesne teklif olun-, ınaz deyü haber verdiklerine binâen bu minval üzere defteri,’ cedidi hâkaniye kayd otandı (O da oğlu ve Susığırlık kar-*, yeleri; yp. 29 ) .
Aynı şekilde Biga taraflarında daha evvel (922 tarihinde) yazılmış olan defterlerde de bazan Sığırcı kullara tesadüf edilm ektedir:
K A Y IT : XX.Karyemi Dirm orid el-meşhur Hacı Süleyman. Hassa-î,
padişah-ı ‘âlem penâh hailede mülkehünun hassa Susığırların zabt iden K ullardır. Y ılda süd hakkı deyü ikişer yüz ellişer akçe harâc virürler ve ekdiklerinin öşrün virirler Mihâlic- em îni olan zab t ider, V e nazırlarına iki kulluk yedişer akçe verirler ve gül ( ? ) yağı virürlermiş. Bu üslûb üzere deftere, sebt olundu,
Yorgilidi veledi Apstoİ Kosto veledi Hırısto 250250 Koçu îstemat 250
Dimo veledi Todor 250 Yani Yorgi 250Todor veledi O 250 Doğan Dimitri 250Lefter veledi İlyas 250 Todi Kosta 250İlya veledi Kosta 250 Kosta veledi Kaba 250Cemâ'ati Müslimîn :Ahmed veledi Ebsul 80 Siııan veledi Mustafa 80’Ali veledi Dimitrfc 60 Çakır veledi Mihal 80
Yekûn-ı cizye : 5300(D efter numarası: 44. Yp. 15 7)
808 num aralı ve 892 tarihli bir H üdavendigâr mufassalı def-, terinde Bursaya tâbi padişah hasları arasında bulunan Kazıklı köyü için de söyle b ir kayıt mevcuttur :
K A Y IT: XXI.K arye-i Kazıklu ki Susığırlıktır, tâbi-i Bursa, Hassa-i
padişahı. H üdâvendigâra m üteallik olan susığırlarıdır ki{ her sağılur inek başına yüzer akçe kesim alınur imiş.
Karaca Yorgi veledi ZeryonosKosta veledi Gökçe Todor veledi YaniTodor veledi îstrati Caveci veledi AbdullahKostandi veledi Dimitri Yani EflakZile veledi Yani Kasım damadı Karaca
İşbu zikrolan neferler sığırcılardır.
Cemaat-ı zimmiyan ki h a r a ç g ü z â r l a r d ı r. H er tki- «er vukye yağ alınur ve ikişer kulluk almur imiş, m ahsulda dahildir:
Nikola Mora 142 142Vasil veledi Dimitri 142 Mihal veledi Yorgi 50Yorgi veledi Yorgiçe 142 Zeryonos 142Dimitri veledi Zevyanos Nikol damadı Yorgi 80
Hasıl: ’An cizye 820Sağmal inek adet: 32, Öşrü bostan 953.200 Öşrü bağ 15’An sığırcıyan resmi hiz- Öşrü Heta mut 3met ma’a mâli kirpas ve Şair mud 3Paskalye 260 Yekûn: 4690.
Burada sığırcılardan alman «resmi hizmet», «mai-ı kirpas» ve «paskalye» gibi hususî vergiler dikkate şayan ise de, bu nevi m ükellefiyetlerin hakikî mahiyetini tenvir etmek bizim için mümkün olamamıştır. Bununla beraber, burada resmi hizmetin cariye ile evlenen bir adamın verm eğe m ecbur olduğu «resmi hizmeti cariye» (39 num aralı nota bakınız) olması mümkün olduğu gibi; «mâlî kirpas» ı da, yelken bezi veya yelken bezi dokum ağa yarayacak olan ipliği ve ya ziraî m addeleri verm ek mükellefiyeti olarak telâkki edebiliriz. «Paskalye» meselesine gelince, yukarda zikri geçen X V I numaralı kayıtta bu hususta kâfi derecede izahat vaıd ır ;
Ayni şekilde 266 num ara ve 928 tarihli vakıf defterinde de bazı vakıf köylerin [yp. 55, 69, 83] sığır veya koyun cinsinden hayvanlardan «süt bahası», koyun keçi, dana ve inek bahası, «yağ bahası» veren «kullar ve cariye oğullan» mevcuttur, Bununla beraber, burada hayvan adetlerinin haslardaki gibi, daima sarih rakam lar halinde zikredilmemiş bulunm ası dikkate şayandır.
Bu m m takada bu nevi kul çobanların ve hayvan beslenen kullukların ötedenberi m evcut bulunduğu halde, bir kısmının zam anla ortadan kaybolduğunu ve yahut yenilerinin tesis edildiğini gösteren pek çok işaretler mevcuttur. Bunlardan dikkate en fazla şa3ran olanı, X oyun Ağılı, Koyun Hisarı, Koyun Kâfiri, Susığırlık gibi isimleri taşıyan köylere bu civarda sık sık tesadüf edilmekte olmasıdır. Diğer ta raftan, Fatih devrinde yazılmış olan bir vakıf defteri [65] nde de bazı köylerde vakfın çobanları elinde koyun ve sığırların bulunduğu kayıtlıdır. Meselâ, Gazi H udâvendigâr vakfı içinde Ögrulu Göl kö-
[65] İstanbul şehir ve ink ılâp vesikaları müze ve kütüphanesinde M. Cev- 'det yazmaları arasında orta boy 117-1 unmaralı defter.
XI.— Bursanm Mihaliç kazasında Sultan Orhan vakfı içinde bulunan Kara Ağaç köyündeki Kullar:1) Hububattan kesim veren Hıristiyan V a k ı f O ğ l a n l a r ı .2) Balıkçılık yaptıkları için kesimlerini para olarak verenler.
t r>----- i'lofiori. Tarihi 928,
^ a/ dJ d . ed‘> ^^ten. TaHhi
XIV.— Fiedar köyündeki V a k f ı n K u l l a r ı n a â i t kaydın devam». / r \ Av*itn 266 num aralı Bursa E vka f defteri. Tarihi, 928.
XVI.— Bursaya tâbi Yarhisar Kvkaü içinde Akbıyık zaviyesinin kulları ve
XVII.— Bursanm Yenişehir nahiyesinde Hayrettin Paşa oğLu Ali Bey vakfı Dere ve Hamza Bey vakfı Kara Ali köylerinde vakfın kullu kesimciler (Baş Vekâlet Ar.ş-iın 1049 numaralı Evkaf defteri, Kamını devri, Yp. 262),
XVIII., • - a Hamzabev vakfı Kaı-a Ali köyüne ait
. Bursanın Yenişehir nahiyesin - ^vakfm kullu k esic iler in devamı. (Bat VelaUe ,B ursa E M delieri, K a nun î «U»r., Y p . 263).
XIX.— Barsanın Kete nahiyesinde Alâcttin vakfı içinde KullarfBaş Vekâlet Arşivi 2(IG n-mnarah Bursa Evkaf defteri, Yp. 135).
X X .-
, , SlSırcl KuUar ve K o y u n K â f i r l e r i (B a s V e k a U t A r
M i h a l i ç h a s l a r ı n d a ^ Y .p . m )şivi 376 m ım arah Huctaveı
i. ■ ....... --- - ■ - — r-“.-------J-'- -
-ili - •
XXII.— Mihaliç Haslarında Sığırcı Kullar ve Koyun Kâfirleri (devam: 2) (Başvekâlet Arşivi 576 numaralı Hiidaııeıııîigfii' mufassalı, Yv- 180)
XXIV.— Mihaliça tâbi Ulubat nahiyesine âit kaydın d Arşivi 376 numaralı Hüdavencligâr mufassal Y j
amı: 1 (Baş Vekâlet 195)
XXV.— Mihaliça tâbi Ulubat nahiyesine tâbi kaydın devamı: 2 (Bas Vekâlet Arşivi 376 numaralı Hildavendigâr mufassalı Yp . 195)
yünde, on çobıan elinde 1 346 baş «irili ufaklı» koyun cinsinden hayvan vardır ve bunların südünden senede 2465 ve yününden 1 76 akçe alınm aktadırlar (yp, 2 0 ). Ayni şekilde Y akut Paşa imareti vakfı olan bir köyün üstünde «vakfın beş kulu vardır. Üçü sığır güder ikisi koyun güder.» denilmektedir. Ve hasıl hanesinde 40 baş susığırından. senede 650 ve 620 baş koyunun südünden ve yağından 855 akçe gelir kayıtlıdır (yp, 39). Bu iki kayıtta da, çoban kulların isimlerinin yazılmış olmaması dikkate ve tefsire m uhtaçtır. Filhakika; bu husu-
.siyet defterin yazılış şekline ait olabileceği gibi, bu nevi kul çobanların henüz birer hususî hizm etkâr köle vaziyetinde telâkki edilmelerinin ve binaenaleyh padişah haslarındaki kullarla bunlar arasında henüz bir fark mevcut olduğunun bir neticesi de addedilebilir. Bu m m takada bilhassa Sultan Önti ve Karaca Şehir civarında ayrıca husus» 2 bir teşkilât halinde mevcut olan «hassa taycıl'ay» ı veya «cayo» müsellem ler» i, burada tetkik ettiğimiz «sığırcı kullar» a veya «koyun kâfirler» ine yaklaştırm ak m üm kün ise de, daha ziyade Rumelin- deki V oynuklaıla mukayese etm ek münasip olan mevzuubahs tay- çılarm hakikaten kul soyundan gelmiş olmaları ihtimalini kuvvetlendirecek elimizde hiç bir delil yoktur. Bir nevi askerî sınıf teşkil eden taycilarm vazifeleri, işlettikleri her çiftlik m iktan toprağın vergilerinden m uaf olmak mukabilinde iyi cins tay beslemek ve sefer olduğu zam an bu tayları eğerli ve ııallı olarak orduya sevketmektir. Bu sebeple, «hassa çayırlar» a, «hassa ahırlar» ve «hassa aygırlar» a hizm et etmeleri, Mısır ve T rabzondnn getirildiği anlaşılan kısraklara ihtim amları lâzım gelmektedir^3- — « EMiciler ».
Bu m m takada kullukla m ünasebeti olan zümrelerden biri de b i l i c i l e r dir. Bununla beraber, bu zümrenin mükellefiyetlerinin hususiyeti ve hukukî sitatüsünüıı hakikî mahiyeti ile e l l i c i tabirinin nereden geldiğini hakkile tenvir etm ek, bütün araştırm alarımıza rağmen, bizim için mümkün olamamıştır. Bu sebeple, onların kul olm alarından bizi şüpheye düşüren bazı dikkate şayan kayıtları bu rada gözden geçirmek ve bilâhare «kul» olm adan «ellici» olmanın nasıl ve niçin mümkün olabileceğini tetkik etmek lâzım gelecektir.
Kul, sürgün ve ellîci arasındaki! münasebetler :
Filhakika, Biganın D imetoka köyüne ait olup aşağıya aynen
dercettiğimtz (982 tarihlî) bil* kaydın c ve b fıkralarına göre; bu* köyde oturan müslütnâ.n veya hıristiyan ellicİler, süvarileri (sipahileri) ne kuttuk tıamı altında iki gün hikmet etm ekte veya hikmet mukabili nakit olarak her gün için aİtisar akçe Ödemekte oldukları gibi, k e S i tn 1 e r itıi de Edim edeki «Kâfirler ağası» na verm ektedirler. Ayni köyde oturan azâdlularm ve yohd oğlanlarının da aynı neviden m ükellefiyetlere tâbi tutulmuş olması, bize bu sonuncu nevi kül soyundan kimselerle elHcıler arasında sıkı bir münasebet olduğu fikrini telkin etm ektedir. Netekife, yine ayni kaydın son iki ftlcrfosina göre; hep ayni kül sOyundaıî gelmiş olması muhtemel bulunan 3bu muhtelif zümreleri, e l l i c i namı altında tof>îamak mümkün gö1* zükmekte ve im paratorluk nizam ında yeknesaklığa doğru mevcut tem ayül neticesinde; kullara mahsus olan çeşitli hizm et ve m ükelle fiyetler yavaş yavaş ilga edilerek, yerlerine hm stiyanlardan haraç iiainı altında 125 şer akçe ve müslim olanlardan hizmeti müslim diye 30 zar akçe ile öşür Ve sair rüsum alınmak münasip görülmüştür. Bundan başka; Dirnetöka köyünün, diğ.et iki üç köy ile birlikte, yukarıda: zikrettiğimiz II Ve 11! numaralı kayıtların Vaziyetlerini tenvir ettiği kulluk halindeki köyler rnıntakasında bulunmalar! ve ayrıca Bursa v e Mi- halıç etrafında bulunan köprülere hizmetle mükellef bulunmak dolayı- sile 44 numaralı notta mevzuubahs «köprü maslahatı için sürgün gelmiş» köylere benzemeleri, onların kul ve sürgün oldukları fikrini bizde kuvvetlendiren delâil arasında zikredilebilir. Mevzuubahs kayıt' sureti şudur :
K AYIT : X X I Ia. Kariye-i mezbure defteri ‘atikte iki bölük oturub
çiftlüsünden yüz akçe v.e nîm çifÖüsündejTı elli akçe Mıbalıc emim alm ak kanun imi?.-. V e s ü v a r i y e kulluk virürler.
b. C&tna*aEİ e l l i c i y â n sîıvârjye iki kulîask w ü r -ler.
c. Cemaati G ebrânı elliciyân suvarma iki kulluk yeri^ ne altışar akçe virürler. Ve kesimlerin E dirneds kâfirler ağasına virürler.
d. Ve cem a’ati yond oğlanları suvânna üç kulluk virür- ler. Bunların dahi harâcm Edirnede kâfirler ağası alur.
e. Ve cem a'atı âzadegân bunların haracın Çingâne haraççısı ahır. Süvariye çiftîüsü dokuz ve çiftsüzü altı akçe virürler. V e ©kdskleri tohum un nısfın Mthalic emini alur ve üşürlerin sipahiye virürler. Bundan gayrı resmi çift ve ben- nâk ve sair rüsum virm ezîer deyü kayd olunmuş der (defteri köhne) . . ı, : ‘
£. Sonra Çataloğlu dimekle m a‘ruf kimesneye ferm anı padişakî gelüp mezkurların cüm lesin e l î i c i k ay d idüp k e feresine yüz y iîîtîi beşer v e m üslü m an lan n a k ırkar fukara* sma o tu zar akçe v az ‘ itmiş E kdük leri tohum un nsSfm yisie em în -i MrhaSîç a lub öşürlerin sipahiye v irüsler ırtıış. V e yılda oltge len “âdet ve k an u n üzere ku lluk v irü rle r imiş. V e B&ursfî ve Mihelfç etrafında olan köprülere her yıl h idm et i- derle rm iş. Karye-ı mezburenin öşrü sipahinin olub ve sair rüsumu has olmak ile reaya derdim endlerün ekdükleri tohu~ ısıran nısfın b.^âfı çibît* ve kânttn emin alm ak ‘âdet olup reaj- yaya zulm ve te ‘addi olurmuş.
j. H âlâ m üceddeden vilâyet tahrir olundukta zikr olan b id ‘a t re f‘ olunm ak içün karye-i mezburenin cümle hasılı hassa virilüb n ıs ^ ı toh«m a lın m ak ref* olunub m ınba'd şöyle m ukarrer kılındı ki karye-i mezbure reayasından k âfir o lan la r yılda yüz y im û beşer akçe haraç v îm b ve m üslim o lan lar h idm eti m üslim deyü o tuzar akçe v/Veîer. V e ek- dfâklerinm oşrim v« sâyir ‘âdetlerin v ifüb olıgelen âdet ve kanun üzere zikr olan könrîiW e hidm et idüb sâyir hukuk vc rüsum virmeyeler deyü defteri cedidi hâkaniye kayd o- îundı (D im etokn kariyer:!; Yp, 30) [66 ].
[66] Bu kaydın bulunduğu Dimetoka köyünün G0 sene evelki tahrirlerdeki yazılış sekimi aynen aş&.ğıyr1. dercediyoruz, Burada muhtelif zümrelerin kimlerden terekküp ettiği ve her birinin tâbi tutulduğu vergi mükellefiyetlerinin nevi ve miktarını göstermektedir: (Ç, çift ve M bekâr manasına mücerret de
mektir).Tinıar Mahmud ve Menteşa ve Kusun '/e Yu.suf sipahizâdelerdir.
K aryc-i Dimetoka-:a. İki böîük otururlar ciftliisli nderı yüz akçe ve mm çifti Us undan
elli akçe M i h a 1 i c e m î n i almalı kanun imiş ve s u v â-r ı na üç ku lluk virirler.
(İmam) 7i.li bin Mustafa.* Beğli Mustafa: nîmnîm • Temiir bin Oğuzlu: Ç.İlyas bin 'Abdullah; Ç.
fc, Cemâ’ati e l l i c i y â n . Suvarma iki kulluk virürler.Mehmed bin İskender: Ç Kara göz bin ,Abdullah:CAla göz bin 'Abdullah: Ç Kara Mustafa velediHızır bin Ahmed: Ç. Kol: Ç.Ahmed veled O: M. Hâne 7Karma bin Köste: Ç. Mücerred 1
c, Cemâ’ati G e b r â n ı e l l i c i y â n . Suvarma iki ku t-
H iç olmazsa bir kısım ellicilerin kullarla olan münasebetlerini tenvir bakım ından, onların evlenme hususunda İstanbul H aslar kazasındaki ortakçı kulları hatırlatır vaziyette [ (19-21) 47-49 uncu sayfalara bakınız] bulunduklarını gösteren bir Karesi livası kanun-
luh yerine altışar akçe virirler ve kesimlerin Edirnede kâfirler ağası ahır.
Kiryako veledi Kosta 150 Yuvan veledi Petro 80Karafil Smab 250 Hâne 5Dimitri veledi Postol 100 Cizye 680Kosta veledi Yorgi 100
d. Cem â''ati Y o n d o ğ l a n l a r ı . Suvarma üç ku lluk virirler bunların haracın Edirnede kâfirler ağası alur.
Yorgi bin Drayel 70 Uhur birâder-i O 70(ma’zul korucu) Haşanbin Karagöz (Mezkuran el’an Koru-(Ma’zul korucu) Murad culardıv) Karagöz birâ-bin Yusuf (nazır..) der-i OKorucu Haydar bin Yusui Hâne 4
e. Cemâ’ati â z â d e g â n , Bunların Haracın çingene haraççısı alur. Suvarma çiftlusu dokuz ve çiftsüzü altı akçe verirler.
Yorgi bin Miroz 50 Mama Todore bin PapaKosta Komari 50 Yorgi 76Bazarlu veledi Todon 50 Mavrod bin Palyoz 50Hızır bin Kiryako 50 Hâne 6 Cizye
Mezkur tayfanın ekdikleri tohumun nısfın M i h â l i c e m î- n i alur ve öşürlerin sipahiye virürler. Bundan gayrı resmi çift ve bennâk ve sair rüsûm virmezler.
Hâsılı sipûR,n."Hmta: mud 23 kıymet ’Alef: mud 4, kıymet 2803680 Erzen: mud 3, kıymet 240Şa’îr: mud 10 kıymet Burçak: mud 3, kıymetİ.0ÛÛ 300Resmi Ketan 150. Öşrü bağ 30.Hâsılı ceviz 180. Resmi meyhane bâdihevâHâsılı amrud 0. ve ’arusi 63.Resmi kovan 30.
Resmi kul hık: 150. Yekim ; 7165.Hâsıl ho.3sa der y e d i emîn Mihaliç:
Hmta: mud 5, kıymet 800 Burçak: kile 4, kıymet 20Şa’rî: mud 3 kıymet 3000 _ Resmi ketan: 50’Alef: mud 1, kıymet 70 Öşrü bağ 136.Erzen: kile 10, kıymet 40 Resmi meyhane 740.
(Meblâğı mezbûr resimlerinden gayrıdır).
namesi parçası da hususî bir kıymeti haiz bulunm aktadır. Filhakika; 981 tarihli bir Karesi livası kanunnamesine göre; bu livada bulunan ellici kızları; hariçten birisile evlendirilecekleri zam an tıpkı hassa cariyeler gibi» kendilerini almağa talip olan erkek 40 yahut 50 akçe «bedeli hizmeti câriye» olarak haraca bağlanm akta ve ekseriya kızların babası gibi â m i I de ayrıca bir a ğ ı r l ı k istemekte olduğu için, bu gibi kızlarla evlenmeğe kimse cesaret edem em ektedir. Bu sebeple mevzuubahs haracın padişah emrile refedildiğini bildiren aşağıdaki kayıt, bize kulluk sıfatının karakteristik mükellefiyetlerden birini teşkil eden bu nevi kayıtların zamanla nasıl ilga edilerek kul vaziyetinde olması lâzım gelen dilcilerle, alelade reaya kızlarının ayni şekilde evlenmek hususunda müsavi tutulduğunu gösterm ek itibarile dikkate şayandır :
K A Y IT : XXIII.
«Ve livâ-i m ezburda H as karyelerde e l l i c i kızlan câriye adına dır (? ) olub, tezevvüc iden kimesneler- den, hallerine göre kırk yahud elli akçe, haraç virürler. C âriye fevt olsa ol haraç kesilür, deyü (defteri ’atîk) de kaydolunmakla, bir raiyet [*] kızını çıkarmalu oldukda, velisigibi mültezim ' â m i l dahi agırhk alm ayınca izin ver- me3'üb nice kızlar «harçlıdır» deyü alıntnayub kalm ak dahi vâki olduğu arz olundukda reF olmak buyurulub hükmüserıf sadaka olunmağın (defteri cedid) e hizmeti cariye kayd olunmadı.»
K anunnam ede böyle sarih bir kayıt bulunm akla beraber, mevzuubahs kanunnam e fıkrasının bulunduğu Karesi livasına ait defterlerde sarih olarak ellici kaydedilmiş pek az kimseye tesadüf edilebilm ektedir. Filhakika, bu kanunnam e fıkrasından aldığımız ilhamla defterleri araştırdığımız zaman, padişah haslarında olmak üzere îki köyde ellici kaydına tesadüf edebildik, ikisi de Balıkesire tâbi olan bu köylerden A tanos köyü üzerinde şösde bir kayıt m evcuttur ki, bu m m takada ellicilerin ne gibi kayıt ve şartlara tâbi olarak çalıştıklarını gösterir :
[*] Ellicilerden bahs ederken raiyet tâbirinin kullanılması doğru olmasa
rerektir.
K AY IT ; XXIV... mezkûr karye H udâvendigâr e l l i c i leridir. Yir
mi yedi çiftlik yerdir. H er m a’muî çiftlikden k e s i m tarikiyle birer mud üç kile boğday ve bir mud üç kile arpa Hasşa-i humayunçün verdikten sonra sipahiye öşürlerin verirler. V e bir çiftlikden m aktu tarikiyle ikiyüz elli akçe Mî- ri’ye verilür ve sipahiye öşür verir. V e her çiftlikden yirmi akçe resmi zemin M îrfye verirler ve elîici olmayanlar âdet üzere resmi bennâk ve sair rüsumların sipahiye verirler.» (N. 780, yp, 26).
Mevzuubahs köy kaydına ait isimlerin içinde «cariye almış» kaydile zikredilen Divâne îlyasm ve diğer bir çok Türk isimli arkadaşlarının 30-60 akçe cizye verm eleri ve içlerinde bir âzatlu ( ’atîk) in bulunması» her ne kadar bize bu nevi ellicilerin kullarla olan m ünasebetlerini hatırlatırlarsa ela, bu kayıtlardan elliciliğin bir nevi kesimcilikten ibaret olduğundan başka b ir netice çıkarmak imkânı bulunamamıştır. Filhakika yine Balıkesire tâbi Yenice köyünde de, ayni şartlara tâbi olarak 17 çiftlik ellici yeri ve 10 çiftlik öşürlü yer bulunm aktadır ve iki köyde de ellici çiftliklerinden alınan kesimler, «Hasıl-ı çiftlikhâ-i Hassa bervech-i maktu» kaydile 19 mut buğday ve 19 m ut arpa ve bir miktar resmî sem in olarak kayıtlıdır.
Mevzuubahs kayıtlardan bu köylerde oturan e l l i c i l e r i n diğer reayadan ayrı olarak yazılmamış olması ve sarih olarak ku! olduklarının zikredilmemiş bulunm ası; bize buradaki elliciliğin, yukarıda tetkik ettiğimiz (49 numaralı noi:un bulunduğu yere bakınız) bir nevi kesimcilik gibi, sadece toprağın hukukî jitatüsiinden mütevellit olduğuna dair bir şüphe tevlit etm ektedir.
Bununla beraber, ayni köylere ait daha eski tarihli bir defterde bulduğum uz aşağıdaki kayıt, mevzuubahs köyler halkının mühim bir kısmının kul olmak ihtimalini kuvvetlendirir. Z ira bu kayıtta, «bedeli hizmeti câriye», «bedeli hizmeti müsîümânân», «ağırlıkı câriye» ve «âdeti ellicyan» gibi başka yerlerde açıkça kullara ait mükellefiyetler arasında tesadüf ettiğimiz vergiler m evcuttur :
K AYIT : XXV.«Mukataa-i elliciyân ve bağbânân-ı karye-i A tanos
ve karye-i Yenice ’an hububat ve bedeli hizmeti müshıma- nân ve cizye-i gehrân ve bedeli Hizmeti cevârî ve şîre ba- ha-i bağbânân ve kesim-i mezâri ve ağırlığı câriye ve saz baha ve âdefc-i elliciyân ve deştbânî ve gayrihı tâbi-i Baîi- kesri gayrı ez-hisse-i sipahiyân ’an öşür. F İ sene : 13. 15.9
Ellici va kesimci :
Y ukarıdaki kayıttan (kayıt : X X IV ) anlaşıldığına göre; .ellici- liğin bir nevi kesimciiik olması ve eîlicilerin ellerinde bulundurdukları ellici çiftlikleri mukabilinde - veya şahsan kul olmaları iti'barile - her sene Beğliğe muayyen bir m iktar hububat vermeleri icap ederse de, kesimcilikle ellicilik arasında ufak bazı farkların mevcut bulunması da lâzım gelir. Çünkü, defterlerime ekseriya ellici ile kesimciyi sarih •şekilde tefrik eden şu nevi kayıtlara tesadüf etmekteyiz :
K AYIT : XXVI.«Karye-i Ergomne tâbi-i Kete.E l l i c i îerimiş. Şİmdi ellicilerden iki nefer kalub,
baki yerleri k e s i m e veriîüb kesim Beğliğe ve Öşürlerin sipahi alur cleyü kayd olunmuş der (defteri atîk). Hâliyâ hep k e s i m c i olmuşlar. H er çift başına sekizer akçe verüb kesimlerin ve haraçların dahi Beğliğe verirler.» (N, 3 76; yp, 167).
K A Y IT t X X V II«Karye-i Ekseriye tâbi-i Kete.E 1 1 i c i 1 e r dir. H er çiftden onar akçe verirlermiş
deyü kayd olunmuş. K e s i m c i olmuşlar. (N. 376.; yp, 166).
KAYIT : XXVIII.«Karye-i T ansan, tâbi-i Kete.E l l i c i ier imiş. A m m â emri padişahı birle Bursa
efendisi Şah efendi izniyle ve m ütevelli marifetiyle k e s i m c i olmuşlar, kesim verirler.» (N. 266; yp, 48).
Kul olmaması lâzım gelen «ellicîler».Bu m m takada tetkik ettiğimiz «ellici kâfirler» in kulluk, sür
günlük ve kesimcilikle büyük b ir alâkası mevcut olmakla beraber, kendilerine bu sıfatları izafe etm ek müm kün oîmıyan diğer bir nevi elliciler daha m evcuttur ve bu zümre dilcilerdeki «ellici» unvanının nereden geldiği pek iyi bir şekilde anlaşılmaktadır.
Filhakika; bilhassa Saruha.n livasında «5 eve bir eşkinci veren» ellici yürükler vardır ki, 937 tarih ve 35 7 numaralı bir deftere göre, bunlardan yalnız Y o n d D a ğ ı e 1 I i c i 1 e r i mukataasınadahil olan 42 çemşmt içinde, 5.311 hane ve 1.585 m ücerret kayıtlıdır ve bu elîiciler haslara senede 415,000 akçe vermektedirler. Def-
terlerden bu cem aatların haİis tiirkmen göçebeleri olduğu ve koyun çobanlığı ettikleri sarih bir şekilde anlaşılmaktadır. Bu suretle, sefer vukuunda her elli evden bir eşkinci çıkacak şekilde bir nevi askerî teşkilât haline sokulmuş olan bu türkmen göçebelerin mevzuubahs hizmetleri mukabilinde bir çok mükellefiyetlerden m uaf tutuldukları anlaşılmaktadır. Süleymaniye kütüphanesinde Aşir Efendi kitapları arasında 1004 num arada kayıtlı bulunan bir Kanun kitabında (yp, 22 ) mevcut b ir fıkra, bizim yukarıda mevzuubahs ettiğimiz defterlerdeki kayıtlardan öğrendiğimizden biraz farklı olarak, ellici olm ak için «elli eve bir eşkinci» çıkarm ak değil, «her yıl eşkinciye ellişer akçe vermek» lâzım geldiğini kaydetm ektedir, Mevzuubahs kanunnam e parçasının sureti şudur :
K A Y IT : XXIX.«Bir taife e l l i c i olub her yıl eşkünciye ellişer'
akçe verirler, evlâdı suhradan, cerehordan ve sekbân ve doğancıdan ve azeb içün akçe alınm aktan ve nüzül taha- lından ve kürekçiden ve sair avârız-ı divaniyeden emin ve m uaf olurlar. A m m â akmcılık avarız değildir ve arpa ve saman salmak Beğlik akçe ile olur oldahi avarız değildir.»
Bununla beraber, her iki tarif netice itibarile ayni şeyi ifade etm ektedir. Bizim tetkik ettiğimiz defter kayıtlarında eîlicilerin altında b irer 33 rakam ı mevcuttur ki, bu rakam ın her sene aralarından eşkinci olarak sefere gönderilecek şahsa harçlık olarak verilmesi lâzım- gelen akçe miktarım temsil etmesi lâzım gelir. Bir m üddet sonra bu m iktarın kanunnamenin tarifine de uygun düşecek 'bir şekilde 50 akçeye çıkarılmış olması da pekâlâ mümkündür. Bu suretle, elli evden toplanacak olan mevzuubahs paralar sefere gidecek bir eşkinci çıkarmağa yarayacağı için, bu suretle kanunnamenin tarifi ile bizim bulduğum uz kayıtların ifadesini telif etm ek imkânı bulunm uş olacaktır. Bununla beraber, bu nevi askerî hizmetleri olan aşiretlerdeki ellicileri, bizim Biga civarında tetkik ettiğimiz k u l e 1 1 i c i I e r le karıştırm am ak lâzımdır.
Maamafih, Biga livasında da köylerinin ve kendilerinin isimlerinden Türk oldukları anlaşılan ve üzerinde 30, 70, 100 gibi akçe kayıtları bulunan ve bu itibarla tıpkı Saruhandaki asker gönderen göçebe Türklere benzeyen ve onlar gibi muafiyetleri olan bazı ellici- Ier vardır ve bu eîlicilerin yukarıda tetkik ettiğimiz kul veya sürgün elliciler gibi, ayni mükellefiyetlere tâbi tutulm akta olması nazarı dik-
kati celb.etmektedh* [6 7 ]. Bu suretle elliciliğin hakiki mahiyeti ile muhtelif şekilleri arasındaki farkları tayin etmek bizim için müm kün olamamıştır.
Elliciliğin bu m m takada ne zam andanberi m evcut olduğunu ta-
[67] Karye-i Danışmendlu, hassa-İ mîrilivâ-i mezkûr. EİItcilereHv.
(İmam) Pîri bin İbrahim 100 Nasuh bin ’Ali "Abdullah bin Mehmed 70 ’Abdullah bin Mehmed 100 ’Ali bin İbrahim 100 Mustafa bin İbrahim 50 Ahmed bin Hızır 70 Ali bin Mustafa 50
Malımud bin ’Ali M.Mehmed bin ’Ali M Bayram bin Nasuh 50 Yusuf bin Nasuh 50
ŞalıNi’met bin Nebi Kara ’Ali bin Sefer Hamza bin Mü’min Mehmed bin ’Ali 50 Haşan bin JAli 50 Mehmed bin Yusuf 100 Lutfi bhı Mehmed 70 Mehmed bin Mustafa 50 'Abdullah bin Mustafa 50 Yusuf bin Hızır 70 Mehmed bin İbrahim 75
Cemâ’ati re’sya ki karye-i mezbûrede mütemekkinlerdir.
Yusuf bin Hızır (bennâk) (bennâk)Mama bin İlyas (bennâk) Mustafa bin Bayramluİiyas bin ’Abdullah (bennâk) (Piri fertûk)Turası bin Hüseyin Müezzin Sinan bin İsmail
Hctsıî:Resmi kulluk 150. Resmi bennâk 60. Hıııta: mud 10. kıymet 1600.Şa’îr: Mud 6, kil 6. kıymet 630.’Alef: mud 1. kil 2.
kıymet 77.Burçak kil 7.Resmi bostan 80.Öşrü bağ 100 Çayır 55.ve ’arus ve resmi tapu ve deştbanî 15.Yekûn: 2829 akçe.
Rüsûmu elliciyân: 1505,Iiassa-1 padişahı ‘âlempenâhMezkur e 1 I i c i I e r in ellerinde selatîni maziden ahkâmla
rı vardır ki sııvarisine iki kvMuk virürler Bedeli ku lluk şimdiki halde tamam çiftlusundan a)tı ve nîm ciftlusundan üç akçe alurlaı*. Ve öşürlerin edâ itdikten sonra ulakdan ve suhreden ve cerahurdan ve salgımdan ve hisar yapmasından ve ’azebdon ve yaya yazıl- makdan filcümle ’avârızı divân ve tekâlifi Örfiyeden mu’âf ve müsellem olalaı* deyü padişahımız sultan Selim handan mukarrernâ- meleri vardır bu minval üzere deftere kayd olundular. Tarihi berâtı cedıd sene sernânc ’aşer ve tis’a nıie (N. 44; yp, 27).
■yin meselesine gelince; Fatih zam anında yazılan Bursa evkaf defterinin bazı köylerinde aşağıya nümunesini dercettiğimiz şekilde bazı ellicilere, biraz ilerde tetkik edeceğimiz b a ğ c ı 1 a r la bir araçla, tesadüf edilm ektedir [68] [6 8 ] 1.4. — «B ağb ân kâfirler)) ve «haracgüzar» lar.
Bu m m takada, şahıslarının tâbi tutulduğu hukukî sitatii ve vergi sistemi bakım ından dikkate şayan bir hususiyet muhafaza eden ve umumiyetle kul olması lâzım gelen zümrelerden birisi de bağcı kâfirlerdir.
Filhakika, XII numaralı fotoğrafta da görüleceği üzere bağcı kâfirlerin üzerinde sarih olarak «vakfın kullarm dandır» kaydı m evcuttur. Diğer taraflarda tesadüf edilen bağcıların da ayni şekilde kul olup olmadıklarını tayine yarayacak sarih kayıtlara tesadüf edilem em ekle beraber, onların da kul olduklarına hükmetmek icap etm ektedir, Bu hususta bir misal vermiş olmak için, Mihalıc kasabasında 10 m ahalle halinde oturan hakikî «şehirlü» halktan ayn olarak, üç ayrı gurup şeklinde sıralanmış olan zümreler arasında «nefsi Mihalıcta olan bağbânlar ve haracgüzârlar» namı altında kayıtlı bulunan 28 haneyi zikredebiliriz. Filhakika, bu zümreye mensup bağcıların hassa ait kullar olarak Beğİik bağlan işlemekle meşgul oldukları ve bu sebeple , her sene Beğliğe muayyen bir haracı m aktu oîarak vermekle
[;68] Karye-i Kufi. Vakf-ı inıaret-i Crhan bey. B a ğ b â n l a r ve
e 1 1 i c 1 e r dir: (yp, 34).(Ellici) Yahşi çift,(Ellici) Dimitri (Ellici) Andranikos cilt (Ellici) Dimitri (Ellici) Hızır (Bağbân) Mihal 150. luman) 350.(Bağbân) Karaca (müs- (Bağbân) Usklari (Bağbân Berneklos (Bağbân) Kardaşı Ni- lokros 135.(Bağbân) E'pertoiı 135 Yorgi 155.(Bağbân) Karagöz 210.
(Bağbân) Kirakos 135. (Bağbân) Kiraye 250, Doron (bîve)
Hane:Ellici 5.Bağbân 10.
Hâsıl:Bîve 1.Bağ haracı 1,500.Bağ mukataası 600.Hm t a 18 kil.Şa’îr 18 kil.Bostaııdan ve bağceden ve bağdan Hasıl: G'79.
mükellef tutuldukları anlaşılmaktadır (N. 376; yp, 173) [6 9 ]. Cizye veya bas haracı veren zimmî hıristiyanlardan ayrı olarak; kul olm aktan mütevellit bir nevi haraca (m aktu paraya) bağlanm ış olan hıristiyanların yani haracgüzârlarm da m evcut bulunuşu ve bağcı kullara da ayni ismin verilebilmesi dikkate sayandır.
Bu m m takada 1 19 sene kadar evvel yazılan diğer bir vakıf defteri [701 inde de mevzuubahs bağcı kâfirlere tesadüf edilmektedir. Meselâ, M udanye köyünde 167 si evli ve 23 ü bekâr olmak üzere 190 yetişkin hıristiyan «bağvan kafirler» olarak kayıtlıdır ve bunlar
[63]1 ûstanbuldcı, Bayezid camii içindeki Veliyyüddin efendi kütüphanesinde 2351 numarada kayıdh bulunan bir Neşri tarihinde OsmanlIların Kümeliye geçmeyi müteakip yaptıkları iskân işleri hakkında şöyle bir kayıd mevcuttur;
«... Öte yakada hisar iki oldu. Beher hal bu iki hisarı berkittiler. Süleyman Paşa buyurdu: Bit hisarlarda olan sipahi kâfirlerin evlerin Karesi vilâyetine geçürdiler, Tâki bundan bir mazarrat m ü- tevıfolıem olmaya. Ve Anadoludan gönüllü olan yegitleri durmayub geçlirdü..» (yp, 52).
Bu kayıtta mevzuubahs s i p a h i k â f i r ’leri bu mmtakadaki e l l i l i l e r ’in ecdadı olması mümkündür. Ellicilikle bâzı askerî vazifeler arasındaki münasebetler de ancak bu suretle izah edilebilir. Bununla beraber, yuka- kanda gösterdiğimiz gibi kâfir ve kul silicilerin askerlikle alâkaları olup olmadığı belli değildir.
[69] Mezkûr Mihaliç kasabası halkının diğer bâzı zümrelerinin dahikullukla alâkadar olduğunu gösteren diğer bâzı emareler dahi vardır. Filha-ldka, aşağıdaki kayıtta görülen âdetler daha ziyade kulluklara mahsus mükellefiyetlerin bir divanından başka bir şeye değildir;
KAYIT: XXX.
Ve kâfir bayramında her evden dörder akçe almuvimiş deyü kayd olunmuş der (defteri köhne) Elhâleti hâzihî s i l i c i l e r hidmetine ilhak olunmuş deyü kayd olunmuş der (defteri ’atîk).
Ve her evden ki baş haracın virirler niyabet yirmi altışar akçe deyü kayd olunmuş der (defteri köhne). Şimdi teftiş olunub (defteri akdem) de bulunmaduğı sehebden ’arz olunub ref’ olunması emr olunduğı sebebden deftere sebt olundu deyü kayd olunmuş. Hâliyâ yine merfu’ Mihâlıc kadılığında e 1 1 i c i 1 e r den ve müteferrikköylerde mevkuf kalan elliciler her bir mudda ki ’ â m i 1 ekdi-rirmiş tohum mikdan her ne ekseler Nısfın alurlarimiş geri kalan öşrü (n) sipahi alurimiş.
dan senede 15.000 akçe haraç alınm aktadır (yp, î ) . Ayni şekilde, Kurşunlu köyünde de 73 hane «bağbân gâvurlar» vardır (yp, 3 6 ). Bazan bağcıların yanında soğancılara da tesadüf etmekteyiz (yp, 16). Yine ayni deftere ait kayıtlardan anladığım ıza göre, O rhan Bey imaretine vakf Demir Kapu köyünün, vaktile bağbânlarla meskûn iken, bir m üddet sonra «kimse kalmamış ve yerleri harap» olmuş olduğu için eski «bağbân yerleri» m ukataaya (kesim e) verilmiştir, (yp, 36). Ayni şekilde, 49 uncu yaprak ta da «nefsi şehirde Şahin Beyin vakfı bağbân gâvurları budur.» kaydı mevcuttur. Bu v.e bunlara benzer diğer kayıtlar [71] bağcıların şahıslarının kul vaziyetinde bulundukları gibi, işledikleri toprağın da, hassa çiftlik veya ellici çifthği halinde, ancak kesim veya ortakçılıkla işlenen topraklardan- bulunduğunu göstermektedir.
Beğbazarı şehrindeki ermenilere ait olan aşağıdaki kayıt da,, onların, Mihalıç kasabasındaki bağcı kâfirler gibi, vaktiyle Icul olmaları ihtimalini hatırlatır:
K A Y IT : X X X I .Zikrolan ermeııilerden kadı olan kira esne her neferden ayda bi
rer akçe alurimiş ’âdet deyü. Defterlerde müsbet değil deyü kayd olmuş der (defteri köhne) ve subaşı olan zikroluııan tayfanın ev— lüsündeıı yılda yedişer akçe ve ergeninden üçer akçe alur imiş el’ân kenıâkân mukarrer (N. 376).
[70] İstanbul şehir ve inkılâb vesikaları müze ve kütüphanesinde, M. Cevdet yazmaları arasında Orta boy 117-1 numaralı ve 859 (1454) tarihli Bursa ve civarı vakıf defteri.
[71] Fatih devrine âit yukarda zikri geçen defterde mezubahs bağcıların ne şekilde kayd edilmiş bulunduğunu göstermek için iki köy kaydını aşağıya aynen dere etmeyi münasib görüyoruz. Bu kayıtlar ve bunlara benzer diğer' bir çokları, Bursa civarında ötedenberi bir çok köylerin kulluklar şeklinde kurulmakta olduğumu ve bu köylerdeki e l l i c i , b a ğ c ı ve o r t a k ç ı — larm eski ku lluk ve Hcısso. Çiftlik rejimlerinin bakayası olduğunu göstermektedir :
KAYIT: XXXII.E vka f-ı zaviye-i Nilofer Hatun :Karye-i Hatun köy vakıfdır. Zeviye-i Nilofer Hatun. Mütevelli
ye şimdi Hatundu*. (yp, 37).
. İlyas (çift)Yani (çift)(Azadlu) Çavuş oğlu (çift) Mihal (çift)Nikola (çift)(Azadlu) Kara Yurt oğlu (çift)
Bağbân gâvurlar: Güredelü Hızır 100.Merateb 100.Saruhan 200.Radic 160.(Müslüman) Yakub 100.Menol (avreti Ogulbeğ) 100. (Azadlu) Berma 100.
Hacı Doğan tutduğu çiftlik Bayaz (güveygüsi) tutar bir çiftlikKaraca veled-i Sunmuş oğlu Yusuf
Mücerret 1, Bive 1, Bağbân 8. Hane:Boğday kesim ve öşür mud 44. Arpa, kesim ve Öşür mud 44. Bağbân gâvurlardan haraç 900. Bağlar mukataasından 600.Ve Bursada 20 dükkân var yılda
Solovi 100.Hane:Müslüman 1, Çiftçi gâvur 8,
kirasından 6660.îznikde bir vakıf hamam 6200.Ve bir Kannâre 550.
KAYIT: XXXIII.Karye-i Yorgir ki Cemaze vakfıdır. Orhan Beyden zaviyesine:
(yp, 43).Musa Fakih (imam) (çift) Arab (—)Kardeşi İsa (Mücerred) ............ (çift)Ali veledi Halil (çift) Sungur (—)Hamza (çift) Musa (—)
V akfın gâvurlan k i çiftçilerdir:Kiryakos (çift) îne beyi (çift)Kara Yani (çift) Hızır (çift)Okunamamıştır (çift) Oğlu (çift)Karaca (çift) Kara (çift)Bağbân gâvurlar: Hamuc 300.Hızır 200.Papas 200.Dimitri 200.
....... 200.Mihal 200.Oğlu 200........ 300.
Bâ-çift müslüman 4.Benlek (?) (bennâk) 3. Mücerred 1.Bağbân çiftçi 15.
Hâsıl:Boğday: gâvurlardan kesim ve öşren 80,5 mud, kıymet 2000. Yulaf ve arpa 3 mud, kıymet 75 Bağvan gâvurlardan haracı 1800.
(D evam ı var)
X V ve X V I ncı asırlarda
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA TOPRAK İŞÇİLİĞİNİN ORGANİZASYONU ŞEKİLLERİ
Devam [*]
Yazan:ÖMER LÖTFİ HARK ANİst. Üniversitesi İktisat Fakültesi Doçentlerinden
c
RUMELİNDEKİ KULLUKLAR V E O RTA KÇI KULLAR
Bu m ıntakaya ait kulluklar hakkında, ne İstanbul Haslar kazası dahilindeki kulluklara mahsus kanunnam e gibi bir kanunnameye, ne de Bursa civarı için bulabildiğimiz tafsilâtlı kayıtlara benzer malû* m ata, maalesef, malik bulunm am aktayız. Bununla beraber, daha evvel tetkik ettiğimiz m m takalara ait elde ettiğimiz m alûm at sayesinde, Rumelinde köle emeğinin toprak işçiliğindeki hissesi ile, kulluk şeklinde tesis edilmiş olan bir çok köylerin mevcudiyeti hakkında dikkate şayan bazı m alûm at veerbileceğimizi ümit ediyoruz. Bu malûmat, Osmanlı im paratorluğunda toprak işçiliğinin organizasyonu şekillerinden bir kısmına ait olmalk üzere şimdiye kadar mevzuubahs ettiğimiz meselelerin hududunu da tecavüz ederek, bizi Osmanlı m em leketleri halkının, bilhassa ilk fütuhat devirlerinde, etnik bakım dan ne şekilde terkip edilmiş olduğuna; kuruluş devirlerinin iskân ve kolonizasyon metodlarile yeni kurulan im paratorluk dahilinde nüfus kütlelerinin yer değiştirmesi nevinden hâdiselerin sebep ve neticelerine ait meselelerin vaz’ ve tetkikine yaklaştıracak mahiyettedir. Bununla beraber, bu rada kulluklara ait verebileceğimiz malûmatla bu meselelerin mevzuubahs alâkasını yalnız kayıt ve işaret etmekle iktifa ederek, onları ayrıca ve başka bir yerde ele almak niyetinde olduğumuzu söylemek isteriz.
[*] Baş tarafı 1 ve 2. ci sayılardadır. (S. 29 ve S. 198 ve m. bak).
Malûm olduğu üzere Rumelinin Gelibolu, Edirne ve Selanik tarafları, Osmanlı im paratorluğunun kuruluşu bakım ından, Bursa civarı kadar tarihî ve büyük bir rol oynamıştır. Filhakika, ilk padişahlarla paşalar, Balkanlardaki Türk istilâsının m üstakbel inkişafı için m ühim hareket ve istinat noktaları teşkil eden bu m ıntakalarda yerleşebilm ek hususunda gösterdikleri siyaset ve iktidar sayesinde Osmanlı devletinin m ukadderatını tayin etmişlerdir. Bu itibarla, bu mrntaka- nın gerek askerî ve gerek İktisadî bakım dan vaktile nasıl teşkilâtlandırılmış olduğuna dair elde edilmesi mümkün olacak olan malûmat, bizi ilk hamlelerin ve bir im paratorluk kuracak şekilde boşanm ağa çalışan kuvvetlerin hızı ve mahiyeti hakkında bir fikir edinmeğe m üsait bir vaziyete koymuş olacaktır. Filhakika, bu kuvvetlerin ilk İstilâ devirlerinde ne gibi bir teşkilâtın hizmetinde çalıştıkları ve ilk im paratorluk harplerinin mem leketin ziraî ve sosyal organizasyonunda ne gibi neticeler doğurduğunu anlayabilm ek için bu m m takada harp esirlerile teşkil edilen köylerin ve köle toprak işçilerinin vaziyetini tetkik etm ek Iâzımgelir.
Bulayırdaki Süleyman paşa vakıfları:Rum elinde bir çok köylerin «kulluk» şeklinde tesis edildikle
rine ait d ikkata şayan m alûm at bulabildiğimiz merkezlerden bilisi, şüphe yok, Bulayırdaki Süleyman paşa, vakıflarıdır. Filhakika, Fatih devrinde yazılmış olup Gelibolu ve M alkara taraflarına ait olan bir tahrir defterinde. 172] bu vakıflar, şu kasaba veya köylerin gelirini toplam aktadır: 1) Bulayır kasabası. 2) K avak kasabası. 3) Demir- cilü köyü. 4) Çinger köyü. 5) M ürefte (M irafti) köyü. 6) Arablu köyü. 7) Kirasiye köyü.
Bunların içinden M ürefte köyünde bu köy halkının ortakçı olduğuna dair aşağıya dercettiğimiz şekilde b ir kayıt m evcuttur ki bu kayıt bizde bu Iköyler halkının Kul olduğu şüphesini uyandırmıştır:
K ayıt: XXXIV.«K.arye-i Mirafti. G sbrân-est. Bunlar haraç vermezler,
o r t a k ç ı lardır. Şıradan beşte iki ve hububâtdan beşte bir verirler. Ve çiftlü olan ispenç vermez, çiftlü olmıyan is- pssıç verir. Girü evvel üzere yazıldı».
Bu kayıtta mevzuubahs köyde oturan 87 hane hıristiyanın 43 ünün elinde ortakçı çiftliği bulunduğu ve mahsullerinden 2 /5 veya 1 /5 gibi mühim bir kısmını vakfa verm ekte olmaları mukabilinde,
[72] İstanbulda Başvekâlet arşivinde, 62 numaralı defter.
diğer ortakçılar gibi, haraç ve ispenç verm ekten muaf tutuldukları da ayrıca yapılan tetkikat neticesinde m eydana çıkm aktadır. Aynı vakıf içinde bulunan A rablu ve Kirasiye köyleri üzerinde de «‘bunlar yukarıda zikrolunan Miraftı köyü gibidir.» şeklinde kayıtların bulunm ası da, dolayısile, bu köylerin de o r t a k ç ı olduklarını tesbit elmiş ise de, mevzuubahs vakıf ortakçılarının K u l olup olm adıklarını bu defterden tayin etmek imkânı bulunmamıştır. Bununla beraber, Bulayır kasabalında sakin 212 müslüman hanesi üzerinde 27 sinin ve 64 hıristiyan hanesinden 3 ünün ve Kavak kasabasında 138 müslüman hanesi üzerine 24 ünün azad edilmiş Kul ( ’atîk) olarak kaydedilm iş bulunması, ve bu m m taka dahilinde kayıtlı bir -nevi askerî teşkilât olan piyade ve müsellemlerin y a m a k İarı arasında çoğunun azad edilmiş kullardan ibaret olması, bize içlerinde pek çok azadlı veya az^dsız kulların bulunduğu köy ve kasabalar m ıntıkası dahilinde olduğumuzu göstermektedir. Filhakika, aynı m m taka .dahilinde bulunan M alkara kasabasında da, 938 hane üzerine 151 inin üstünde şunun veya bunun azadlısı olduğu kaydı vardır, Bu vaziyette, şehirli halkın, esnafın ve askerî sınıfların elinde bulunan kölelerin bir m üddet sonra azad edilmeleri ve evlenmeleri dolayısile, buradaki şehir halkının dikkate şayan bir şekilde artmış olduğu göze çarpm aktadır. Köylerde raiyetin oğlu gibi, azadlı kulun da raiyetin tâbi bulunduğu sipahinin raiyeti olması lâzım geldiği gibi, vakfa ait mevzuubahs kasabalar halkının azadlı kölelerinin de vakfa ait bulunacağı şüphesizdir. Bu suretle, muhtelif nesiller tarafından azad edildikçe b ir m üddet şunun veya bunun «'atîkİ» i kaydım mu- iıafaza eden a .z a d Jıların oğullan, bittabi yeni defterlere babalarının adile kaydedilecek ve bir nesil evvel kul olduklarına ait hiç bir iz muhafaza etm em ş bulunacaklardır. Bu sebeple, tahrir defterlerinin tesbit edebildiği kayıtlara nazaran, sadece bir nesil içinde azad edilen kulların bile mühim nîsbetler işgal ettği ve bu nevi azadlı kullar yekûnunun muhtelif nesiller zarfında çok fazla olmuş bulunacağı bir m m takada, bir çek köylerin de vaktile kulluk şeklinde tesis edilmiş bulunm ası m uhtem el olduğu gibi, içlerinden azad edilmiş bulunanların bile uzun m üddet eskiden kul olm aktan mütevellit mükellefiyetlere ve hiç olmazsa «azadlı haracı» na tâbi tutulacakları da şüphesizdi.
Filhakika, bu m ıntakadaki kullukların vaziyetim tetkik ettiğimiz 62 num aralı defterde, yukarıda ismi geçen köylerden başka, Saruca paşanın G eliboluda olan imaretine vakfedilmiş olan Şehir
lan Eriklice köyleri halkı da «haracile bile» kaydedilmiş olmak veya «haraç ve ispenç vermemek» dolayısile, bize ortakçı kulların mükellefiyetlerini hatırlatır bîr şekilde kaydedilmiş gözükmüşlerdir. A ynı şekilde, Karaca, beyin Oelibolı^da olan zaviyesi vakfı olan Deli Şahin köyünde oturan 14 hane içinde 7 si « atık» işaretini ihtiva ettiği gibi, bu köyde oturan ve Bursa civarında gördüğümüz «sığırcı kullar» i hatırlatır bir şekilde, ve ihtimal vakfa ait hayvanlara baktıkları için, her sene vakfa muayyen m ikdarda yağ veren 5 y a ğ c ı dan hepsinin üzerinde de «’atîk» işareti mevcuttur.
A ynı m m takada Yavuz Sultan Selimin emrile icra edilen bir tahririn neticelerini tesbit eden ve 924 yılı içinde H alebde mezkûr Sultana arzolunan olan diğer bir mufassal defter [73] de bulduğumuz kayıtlar da, bizim kul olduklarından şüphe ettiğimiz yukarıda ismi geçen ortakçı köylerinin hakikaten «ortakçı kullar» la meskûn olduğunu göstermiştir.
Filhakika; bu defter yazılırken mevzuubahs köylerin vaziyeti daha fazla tasrih edilmek istenilmiş ve Süleyman paşa vakıfları içinde bulunan ortakçıların «vakfın kullan» olduklarına ve kul olmak itibarile kullara mahsus olan dikkate sayan bir takım örf ve âdetlere tâbi tutulduklarına ait aşağıdaki kayıtlarda göreceğimiz izahat verilmiştir:
Kayıt: XXXV.
1) ’A dst-i kadîm der karye-i Mürefte, Süleyman paşa merhumun kullarıdır.
2) Buğdaydan on kilede iki kile virürler. A rpadan on kilede iki kile virürler. ’A lefden on kilede bir kile virürler. Penbeden beşde bir virürler. Mezkûr buğdaydan ve arpadan ve ’alefden ve penbeden yirmi beş kiî.sde bir kile sâlârhk virürler. V e her evden dörd m ud yulaf virürler.
3) Ve biı zikrolan hububâtdan gayrı hububat cinsinden her ne ekilürse öşrün virürler. Ve zikrolan üslûb üzere yirmi beşde bir sâlâriye virürler.
4) Ve bağlarından hâsıl olan şireden asılda beşde iki virirlermis. M ukaddem a merhum H ayreddin Bey mütevelli olduğu zam anda karye-i m ezbûre halkı beşde iki virmeğs takat gettivmemeğin bağlarından bilkülliye ferağ^t itmişler.
H ayreddin Bey hakikat-i hâli der-i devlete ‘arz idicek bu. husus içün hükmü şerîf-i ‘âlişân vârid olup vakfa enfa* kan- gisi ise öyle oluna deyü em i olmağın m ütevelli H ayreddin Bey ve M evlânâ Gelibolu kadısı berm ucibi ferman-ı hümâ- uûn kaziyye-i gördüklerinde mezkur karye halkı beşde bîr olduğu takdirce bağlarının ta ‘mirine iltizâm gösterm eğin bağlar bilkülliye harâb olm adan beşde bir olmasın vakfa faide görüb beşde bir vireler deyü ellerine hüccet verilmiş. Ol vakitdenberü şîreden beşde bir virürler beşde bir virm ek üzere (defteri ced ıd je sebt olundu.
5) V e her evden şirelik deyü birer m edre şıra virürler müstevellî içün zabt olunur.
6) Ve her şarabhaneden K ertiik âdeti deyü birer m edre şıra virürler m ütevelli içün zab t olunur.
7) Ve her evden birer sepet üzüm verirler mütevelli içün ahnur.
8) Ve bunlarda monopoliye ‘âdeti yokdur.9) K etandan onda bir virürler ve yirmi beşde bir sâ-
Iarlık virürler.10) Kirasdan beşde bir virürler.1 I ) K irasdan gayrı fevâkihe cinsinden her ne olursa
nısıf virürler. kadîm den.12) V e karye-i mezkûre keferesi Kıarâc virmezler he-
man ispeç virürler.13) Hâsıl gayrı ez-cihet-i m ütevelliSoğan bostanlarından her bostandan iki yüz elli baş
soğan virürler. Cok eken ve az eken beraber virürler.Y ekûn: I 7 169 aded Kıymet: 190 akçe
Sâlâriye :‘A n karye-i Mirefte el-mezbûr be-cihâti mütevelli buğ
daydan ve arpadan ve ‘alefden yirmi beş kiilede bir ki!e sâ- lâriyedir ve penbede yirmi beşde b ir safariyedir.
Y ekûn: 8269 (N. 436 ) (Fot, XXVI — XXVIII)
Bu kaydın I numaralı fıkrasında M ürefte köyü halkının vakfın müessisi Süleyman paşa m erhumun kulları olduğunun ve bu köy halkının diğer köylerdekine benzemiyen kadîm âdetleri bulunduğunua kaydedilm iş olması hakikaten dikkate şayandır. Filhakika, ancak bu sayededir ki 62 numaralı defterde nazarı dikkatimizi celbeden kayıt (K ayıt: X X X IV ) hususiyetleri m ânalandırılabilm iş : :>..aynı vakfa dahil diğer bir kaç köy üzerinde görülen, «Mürefte köyü gibidir» şeklindeki kayıtlardan, bütün b u köyler halkının k u l oldukları ve ancak kul oldukları İçin, Osmanlı im paratorluğunun umumî köylü tipini teşkil eden reayâ için mevcut bulunm ayan ve daha ziyade G arp
me mükellefiyetini hatırlatan Örf ve âdetlere tâbi tutulduklarını gösterm ektedir. Aynı mükellefiyetlere, yukarıda Bursa civarındaki «koyun kâfirleri» ni tetkik ederken de rastlamıştık (K ayıt: X V I).
Filhakika, bu neviden aynen ve bedeli m ukabilinde olm ayarak tavuk, çörek, yağ, meyva, şıra takdim etm ek ve sahipleri hesabına muayyen m ikdarda tohum ekip biçmek gibi mükellefiyetler Osmanlı im paratorluğunda Kul olm adan m ütevellit şahsî tâbiiyetlerle o kadar sıkı bir şekilde alâkadardır ki, bu neviden «eski âdetler» le ortakçı ve kesimcilik m ünasebetlerinin bulunduğu her yerde eski K u l l u k ların ankazı üzerinde olduğumuzu hatırlayabiliriz. Bu hususta, açık b ir şekilde defterlerin çok defa bu nevi mükellefiyetleri olan reayanın Kul olduklarını kaydetm emiş olması bile, bizi şaşırtmamalıdır. Nitekim, yukarıda tetkik edilen ve Fatih devrinde yazılmış bulunan 62 numaralı defterde Süleyman paşa vakfı köyleri halkının paşanın kulları olduğuna dair hiç bir işaret m evcut olmadığı halde, Yavuz Sultan Selim devrinde yazılmış olan 436 numaralı defterde bu hususun tasrihine lüzum görülmüştür. Şu halde, kulluk şeklinde tesis e- dilmiş köylerin vaktile bizim zan ve tesbit edebildiğimizden çok daha fazla olması lâzım gelm ektedir. Filhakika, burada mevzuubahs olduğu şekilde, bu defterlerde bilvesile verilmiş olan neviden izahat veya İstanbul H aslar kazasında olduğu gibi, hususî bir Haslar defteri ele geçmemiş olsaydı, umumiyetle tahrir defterlerinde ufak tefek bazı hususiyet kayıtlarını ihtiva eden çiftçi zümrelerinin hakikî sıfatlarını tayin etm ek bizim için imkânsız olacaktı. [74 ].
Aynı kaydın 4 numaralı fıkrası da, kullardan alınacak vergilerin son hadlerinin nasıl tayin edildiğini göstermek itibarile, dikkate şayandır. Filhakika, bu fıkradan anlaşıldığına göre, Mürefteliler bağ larından elde ettikleri şıradan bidayette 2 /5 verm ekteler iken, bilâhare bağcılık gibi fazla emek ve sermaye sarfını mucip olan bir işde gayrı safî gelirin bu kadar mühim bir kısmını vakfa verm eğe takat getiremeyip !bu sebepten bağlarını terketm ek mecburiyetinde kalmışlardır. Vakfm kullarının bu nevi hürriyetleri bulunması ve, kendi zararlarına olsa bile, bağ işlemek mükellefiyetinden kaçınabilmeleıî de ayrıca m anidardır.
Aynı va!"r dahilinde bulunan Eriklice köyüne ait bulunan aşağıdaki kayıt ta, bu köy halkının da, M ürefteliler gibi, «vakfın kulları» olması ihtimalini hatırlatır şekilde 3 /1 0 u bulan nisbetlerde öşrü, ve
h er evden ekm ek ve tavuk ve şıra takdimi gibi «eski âdetler» i ihtiva e tm ek ted ir:
K ayıt; XXXVI.
‘Â deti karye-i Eriklice1. M ezkûr karye keferesi zira‘a t itdiklerinden buğday-
ditil on kilede üç kile ve arpadan on kilede üç kile ve ‘alefde beş kilede b ir kile ve bunlardan gayrı hububâtdan her ne olursa beşde bir virürler, kadîm den. V e penbeden beşde bir ve kovandan beşde bir ve koyunları olduğu takdirce iki koyuna bir akçe virürler.
2. Ve sâlâriye deyü her kâfirden bir kile buğday ve b ir kile arpa virürler ve bağları stresinden beşde bir vir- diklerinden sonra ra iyet başına sâlâriye deyü birer kabakulak virürler, dolu şîre ile.
3. V e tohm u re’ayânın kendü yanlarındandır am m â haraç ve ispenç virmezler, kadîm den.
4. Bu köyde haricden bağ dutan kimesneler dutduk- ları bağlar asılda ortakçı yeri olmağın anlardan dahi beşde bir alınur. Karye-i ErikUce re âyâsı kanunları mucebince.
5. ‘A det-i makiyânhâ ve nân ki yılda her evden ikişer ekm ek ve ikişer tavak virürler, kadîm den.
6. ‘Â det-i sâlâriye ki karye-i mezkûre halkı vech-i m eşruh üzere hukuki şer’iye-i ve rüsûmı örfiye-i edâ itdiklerinden gayrı sâlâriye deyü harm andan harm ana birer ki> le buğday ye bfrer kile arpa ve ikişer dem ed ‘alef ve şîre ile dolu birer kabakulak virürler ber an sâlâriye.
(N. 436) (Fot, XXIX)
436 num ara ve 924 tarihli Gelibolu defterinde ve M alkara kazasında, daha iki ayrı vakîf içinde de sarih olarak kul oldukları anlaşılan bazı ortakçılara tesadüf edilmektedir. Bunlardan biri, H undi hatun vakfı içinde oğullarile beraber 19 nefer ortakçının üzerinde yazılı olan «O r t a k ç ı y â n ki bazıları kadim î k u 1 ve bazılan K u l o ğ u l l a r ı dır» kaydıdır. Diğer kayıt, Hüseyjin bey vakfı içinde bulunan A ytem ür köyünde mevcut olan ve 20 reaya hanesinden sonra gelmekte olan, « K u l . merhum Hüseyin begüri kullarıdır, ortakçılardır. Tohum aradan çıkar. H er ne ekerlerse nısfı ken- dulerin ve nısfı vakfındır.» kaydıdır, Bu kaydın altında üçü A bdullah oğlu ve üçü hıristiyan oğlu hıristiyan olmak suretile, 6 kul ortakçı m evcut olduğu gibi; K osta isimli «kul değildir am m a ortakçıdır» işaretli bir hıristiyan (zim m î) ortakçı da mevcuttur.
Edirne civarındaki köylerde müteferrik bir halde yaşıyan gu- lâm'lar ve 'atıkler:
Bu civarda eski bey ve paşalara ait bir çok vakıf köylerin doğrudan doğruya k u l l u k şeklinde tesis edilmiş veya bilâhare kullarla doldurulm uş olduğunu gösteren pek çok alâm etler vardır. Filhakika, (1458) 890 tarihlerine doğru bu m m takada da yaptırılmış olan bir tahririn neticelerini tesbit eden ve Istanbulda başvekâlet a rşivinde muhafaza edilen 818 numaralı bir Paşa İli defterinde bu hususları tenvire yarayacak dikkate şayan bazı kayıtlar m evcuttur ve bu kayıtlara göre, bu m m takadaki köylerin bir çoğunda ortakçı veya kesimci şeklinde çalışan toprak kölesi kullardan ziyade, ayrıca tetkikleri münasip olan gulâm yahut ’atîk işaretli kimseler pek çoktur, «’atîk» Ierin azadh kul oldukları malûm ise de, gulâm ’ların hakikî vaziyetlerini tenvir etmek kolay değildir. Filhakika, sipahilerin harbe götürmekle mükellef bulundukları müsellâh adam (cebelti) lerin ve ayrıca hizm et neferlerinin çoğunun sipahinin satın alınmış köleleri arasından yetiştirildiği ve paşaların kapı kulları arasında da bu neviden gulâm ’ların pek çok bulunduğu malûm ise de; bu mm- takadaki köylerde isimleri yazılı çiftçiler arasında bu nevi gulâm işaretini taşıyan kimselerin hakikî vaziyetini tayin etm ek bizim için çok güçtür. Gerçi bu gibilerin üzerinde kimlerin gülâmı olduğu da kayıtlı ise de; bu isimleri teşhis etm ek ve vakıf veya tım ar sahibi beylerin veya akrabalarının bu şahıslarla olan m ünasebetlerini tayin etm ek imkânsızdır. Bu vaziyette, askerî sınıftan birinin hizmet neferi vazifesini gören kölesi olduğu halde, her hangi b ir vakıf veya tım ar dahiline yerleşerek ziraatle meşgul olan gulâm*larm hakikî vaziyeti, ve onları bir taraftan efendilerine ve diğer taraftan vakıf veya tımar sahiplerine bağlıyan tâbiiyetlerin mahiyetini tayin etm ek icap etm ektedir. [7 5 ]. ^
[75], Bu hususfa .bir fikir vermiş olmak .için 800 tarihlerinde mevzuubahs' mintakada..« atîk». ve «gulâm». larm ne şekilde yayılmış olduğunu gösteren bir kaç misal verelim:
Doğan bey zaviyesinde dört, hıristiyan, zaviyenin gulmân’larıdır (yp, 1). Temür Taş vakfı içinde üç köy mevcuttur (yp, 3) ve bunların her birinin işim- lerile. ihtiva çfttikjeri' gulâm ve /atîjç. adedi şöyle gösterilebilir: 1) «Karye -i Saru Yakub. ki 7?emur Taş köyü dahi derler» .bu köyde sakin 21 hane ve 4 «müccrret» içinde S ^ ve 3 Abdullah oğlu (İslâm olduğu için babalarının ismıle anılmayan hıristiyan oğulları) vardır. 2) Etmekoi - köyü, 19
Bununla beraber, gulâmlar arasında bir tefrik yapm ak ta mümkündür: B alkanlarda yapılan fütuhat için bir hareket noktası ve askerî m m taka olarak teşkilâtlanmış olan Rumelindeki askerî rüesa-
A sker kullarla gulâm lar ve paşaların te ’ailukatı:
hane ve 2 mücerret üzerine 8 ‘atîk ve 4 gulâm vardır. 3) Karye-i Karûn ki Temür Taş bey dahi derler» 23 hane ve 1 mücerret üzerine 7 ‘atık vardır. Bu üç köyden ikisinin Temür Taş paşanın ismine izafeten anılması, faizde bu köylerin ve biraz aşağıda zikredeceğimiz mümasillerinin doğrudan doğruya isimlerini taşıdıkları mülk sahipleri tarafından ve kendi kullarile kurulmuş olduğu zannını kuvvetlendirmektedir. Bu suretle, mühim bazı şahısların isimlerini taşıyan diğer bir çok köylerin de vaktile aym şekilde ve hususî şahısların m ülkü olarak kendi akraba ve taallûkatı veya kullarile tesis edilmiş olduğu neticesini çıkarmak mümkündür. Kısmı azami kul soyundan geldikleri halde, bu köyler halkının tamamen müslüman oluğu da nazarı dikkati celbedecek bir keyfiyettir .Temür Taş paşanın bu köyleri tesisinden epey zaman geçtiği halde, bu köylerde hâlâ bazı kul vaziyetinde insanların bulunuşu, bizi bu kulların aynı köylere daha muahhar zamanlarda yerleştirilmiş olduğu faraziyesiuî kabule de sevkedebilir. Bu suretle, bu civarda birçok köyler ait oldukları mülk veya vakıf sahibinin azadlı veya azadsız kullarile tesis edilmiş ve bilâhare de gulamları ve azadlı kulları yerleştirmek suretile zenginleştirilmiştir. Bu hususta daha bir çok misaller vermek te mümkündür. Meselâ, Mezi,d bey vakfı içinde Burnu Panbuk köyü 5 'atık ile kurulmuş gözükmektedir, (yp, 5). Yahşi Fakih’in oğlu Mustafa bey vakfı olan, Yahşi Fakih köyünde de 14 hane üzerine 6 gulâm ve bir kaç Abdullah oğlu mevcuttur (yp, 6). Edirnede Sekbatı Yusuf vakfı Kara Bulut camiine ait olan Sekban Yusuf köyü de, üç Abdullah oğlundan teşekkül etmiştir (yp, 7). Bu nevi Abdullah oğullarının, üzerlerinde sarih bir kayıt olmamakla beraber, azad edilmiş hıristiyan kölelerin müslüman- lığı kabul etmiş oğulları olması ihtimali vardır. İshak bey evlâdının Üsküp- teki imaretinin vakfı olan Uzgaş yahut İshak bey köyünde de 18 hane üzerine 5 azâde veya ‘atîk kayıtlıdır (yp, 7). Bu köy misalinde olduğu gibi, aynı köyde oturanlar arasında bile eskiden kul olduğu anlaşılan şahıslardan bazılarının üzerinde « atîk» yazıldığı halde diğer bazılarının «azade» olarak kaydedilmiş bulunması, nazarı dikkati celbeder bir keyfiyet ise de . bizce her iki tâbir arasında bir fark olmasa gerektir. Aynı şekilde, kapıcılar kethüdası Davut beyin mülkü olan Maslahat köyünde 5 gulâm ve 7 ‘atik ve bir kaç.dane Abdullah oğlu vardır (yp, ö). Ve diğer köylerde de olduğu gibi, burada da mevzuubahs 'atîk veya gulâmların sahiplerinin ismi de, ‘atîk-ı Hacı Yusuf, ‘atîk-ı Silah dar Mustafa, gulâm-ı Kâtib Ali, gulâm-ı Şeydi,.. Çelebi- seklinde kayıtlı'bulunduğu
nın K a p ı k u l l a r ı m teşkil eden maiyyet halkı gulâmları ile, birer askerî sınıf olan müsellem ve yaya teşkilâtında e s k ü n c ü ve y a m a k 1ar arasında bulunan gulâmları ve nihayet sipahilerin beraberlerinde harbe götürecekleri c e b e 1 ii 1er ve hizmet neferleri arasındaki köle yetiştirmelerle, bazı vakıflarda tesadüf ettiğimiz hakikî toprak işçileri olan gulm ân’ları birbirinden ayırmak lâzımdır. Filhakika, yukarıda isimleri sayılan askerî vazife sahibi köleler de harbe gitmedikleri zam anlarda ziraatla meşgul olabilirler [7 6 ] , Bununla beraber, şunun veya bunun gulâmı vaziyetinde olan çiftçiler her hangi bir köyde ziraatla meşgul olmakla ortakçı veya kesimci kul vazıyetine düşmüş değillerdir. Bu gibilerin tâbi tutulacakları kayıt ve şartlar lâyıkile malûmumuz olm am akla beraber, onların tıpkı hariçten gelip bir köy sınırında ziraat edecek olan yeniçeri veya sipahiler
halde, bu gulâm yahut ‘atık sahibi kimselerin kimler olduğunu, vakıf veya mülk sahiplerinin ailelerile alâkalarını tesbit etmek çok güçtür. Yine aynı şekilde, Haşan bey oğulları İsa ve Kasım beylerin eşküncilü mülkleri olan Haşan Beğlü nâxn-ı diğer tsaca köyü ile Yahşi Beğlü köylerinde 101 hane ve 12 itlü- .cerret üzerinde 17 azâde, 11 ‘atîk ve 2 gulâm, vardır ve bu azadlılar iğinde sarih olarak vakıf sahiplerinden Kasım beğe ait olanlar varsa da (yp, 11), diğer azadlı kul sahiplerinin isimlerini teşhis etmek bizim için mümkün olamamaktadır. (Başvekâlet arşivi, 818 numaralı. Paşa İli defteri).
[76] Bilhassa m ü s e l l e m teşkilatında Eşküncü ve yamakların kutlar arasından nasıl seçildiğini ve bu nevi hizmet erbabı kulların aynı zamanda ne şekilde ziraatla meşgul olabildiklerini göstermek için yukarıdanberi zikrettiğimiz misalleri aldığımız 818 numaralı paşa livası defterinden çıkardığımız şu kaydı aynen zikredelim:
KAYIT: XXXVII.Tim ar-1 Sancakddr Yahşi. Yılda bir m ü s e l l e m esdirir.
Müsellem Sancağına.\An Karye-i Uzgaç. Mezkûr karye Söğüt Çiftliği dinmekle
mâruftur.E ş k ü n c ü : Haşan gulâmt Yahşi — Bahadır gulâm,ı Yah
şi — Hızır veledi Abdullah.Y m a k : Yakub gulâmı Burak — Hamza gulâmt Musa —
Hamza gulâmı Mirze — Hamza gulâmt Yusuf — llyas azâde-i U lu- feci —* Alagöz gulâmı Abdı.
Kendüm 5 mud 500 — Cev ve gayrihi 5 mud 400 — ‘An çayır 300 — Resmi yamak 400.
gibi, yalnız öşür verm ekle iktifa edecekleri ve gerek askerî hizmetleri olmak ve gerekse ayrıca bir sahipleri bulunm ak dolayısile diğer bir çok vergilerden m uaf tutulacakları tahm in edilebilir.
Bu husustaki tahminlerimizi kuvvetlendirecek delillerden en mühimleri, bazı köylerde beylerin «ta’allukat» ı olarak kayıtlı bulunan bazı kimselerin aynı zam anda hem a z a d 1 ı k jı I hem de s i - p a h i h a l k olarak zikr ve yadedilmiş olmalarıdır'. Bu vaziyette m evzuubahs kayıtların, şimdiye kadar müteferrik bir vaziyette te tkik ettiğimiz gulâm ’lann, bazı büyük askerî rüesamn maiyyet halk» olarak büyük bir vüsat ve kesafet kazanmış olmasile m eydana çıkan züm relere m üteallik olduğu anlaşılır. Bu hususta dikkate şayan gördüğümüz bir kaç kaydı aşağıya aynen dercediyoruz: Bunlardan birisi, Edirne civarında olup Ishak paşanın İnegöldeki imaretine vakfedilmiş olan Sahili köyüne aittir. Bu köyde oturan bir çok reaya hanesi yanında, aşağıdaki kayıt altında zi.raatle meşgul 6 azadlı kul vardır. Fakat bu kullar, lâalettayin toprak işçisi kullar vaziyetinde olmayıp, bilâkis bir nevi m ütekait askerler olduklarından reaya arasına kaydedilm eleri dahi münasip görülmiyerek istisnaî bir muameleye tâbi tutulm aktadırlar:
KaysL: XXXVIII.T e ‘allukat-ı Ishak paşa. Padişahımız sultan Bayazıd
han mezkûr Ishak paşa halkının eline hükmü âlem arayı sadaka etmişdir ki bunlar sipahi halkıdır. ‘Ali Kuşçu oğlu bunlardan her kimi rsiyet yazdıysa [77] ideriz O ) . Z ira bunun
[77] Bu kayıtta ve bundan sonraki kayıtlarda görüldüğü veçhile, imparatorluk nizamının yeknasakhğını ternin için bazı imtiyazlı kimselerin imtiyazlarını lâğveden emirlerin Fatih Mehmet devrinde verilmiş olması lâzım- gelir. Filhakika, başka bir tetkikimizde etraflı bir şekilde izah edeceğimiz gibi, bu sultanın icraatı, yalnız memleket dahilindeki vakıf ve mülklerin büyük bir kısmını feshetmekle kalmamış; aynı zamanda eski vakıf ve mülk sahibi beylerin kendi tâbiiyetleri altında tutmakta devam etmek istediği ve bu itibaria bazı istisnaî muamelelere tâbi tutulmasını istediği halk zümrelerinin mevzuu bahs beylerle olan tâbiiyet alâkalarını da lâğvetmeğe çalışmıştır. Veli Beyazıt devrini ise, bu hususta büyük bir irtica ve eski nizama avdet gibi telâkki edebiliriz.
Bu m eseleye d a ir u fak b ir hülâsa , P a ris te ç ıkan A nnales d 'histoire socı *ale isim li m ecm uan ın X I. inci cildinde <p, 233-2S8) neşrettiğim iz «Problem es
bigiler fcekaüd ittikleri sebebden raiyete yazılmak dürüst değildir ve yazmak dahi .kanundan hariçdir, Filcümle raiyet hizmetin hivech-i min-el-vucûh bunlara teklif olunm aya deyü ellerinde hükmü şerifleri vardır.
(N. 818 ; yp, 2 ) M ahm ud veledi İsa, H am za gulâmı İshak paşa, Mus
tafa ‘atîk i İshak paşa, Hızır azâdei paşa, M ustafa azâdei pasa, M ehm ed azâdei Kethüda-i paşa,
Kendüm 20 mud 2000, Cev ve gayrihî 20 m ud 1600
Aynı şekilde diğer bir kayıt yine Edirne civarında Üsküdar nahiyesinde Rüstem bey vakfı içinde bulunm aktadır:
K ayıt; IXL.T e ‘aîîukat-ı Rüstem çelebi. ( D efteri k a d îm ) de
ra’iyet kayd olunub üzerlerine rüsumı re‘ayâ kayd olun- muşdı. Şimdiki halde mezbûr Rüstem çelebi H üdâvendi- gâra ‘arz itdirub (eski defter) de ra iy e t yazılmış azadlu kulların padişahımız m ezîd m erham et idüb ra‘iyetlikten 'af idüb m ezbûrîar rüsûmı re ‘ayadan m überrâ olalar deyü emr olundı. Bunlardır ki zikr olunur:
Şir M erd ‘atîki Rüstem Çelebi, T odor ‘atîki Rüstem Çelebi, Petre ‘atîki Rüstem Çelebi, Şahin ‘atîki Rüstem Çelebi, Feyruz ‘atîk i Rüstem Çelebi, Seyab ‘atîk i Rüstem Çelebi.
(N. 818; yp, 45)
Aynı şekilde, Şehabeddin paşa vakfı içinde de paşanın ta’allu- katı oldukları için raiyet muamelesi görmemeleri lâzım gelen kimseler kayıtlıdır. Ü sküpte Kasım çelebi ve Ham za beye ait vâkıf köylerde de b ir kısım ’u ' t e k a nın ellerinde de ’avanz vergisinden m uaf -olmak için hüküm vardır (defter numarası: 282). Fatih devrinde yazılan diğer b ir defterde Serez kasabasında oturan â z e d e g â n in «haraç vesair kanun ve kaide vermiyeler deyü ellerinde hüküm , vardır.» (N. 3 1 7 ). Paşa İlinde Nevrekop kazasında Y akub beyin K ara Su üzerindeki köprüsünü tamir ile meşgul olan 1 3 nefer *ute- kasi dahi ’ avarızdan m uaflardır. «Yakub beyin mülk yerlerinde ziraatları vâki olsa öşür vermiyeler. A m m a ahar yerde vâki olsa Öşür ve salariye vereler.» (N. 282). şeklinde olan bu kayıtlar, bize b ir kısım azadlıların imtiyazlı vaziyetini göstermektedir. [7 8 ] , Aynı muafiyet-
[78] «Azadlı» larm ne gibi şartlarla ve ne şekilde azâd edilmiş olduk-* A U i *.,*,,1 . - i -----1--- 1------ î ...1 . 11 » * . •
lere ve sefer hizmeti olan kullara Rumelinin diğer taraflarında da rastlam ak müm kündür. Yunanistanda Yenişehire tâbi T atarlar köyüne ait olup aşağıya dercettiğimiz kayıt, bu nâdir misallerin bizi en fazla tenvir edecek vaziyette olanlarından birirti verm ektedir. Filhakika, m ezkûr kayıtta imtiyazları mevzuubahs olan ve H aşan bey in te’allukatı olarak zikredilen kimseler, hem kul hem de sefer hiz- ,meti olan askerlerdir:
kulların azad edildikten sonraki vaziyetlerini lâyıkile tenvir etmek bizim için mümkün olamamıştır. Mamafih bu hususta yapılacak tetkikat için faydalı o- lur kanaatile aşağıdaki kayıtları aynen nakletmeği münasip gördük. Bu kayıtlara göre, ellerinde padişahtan verilmiş «hüküm» bulunması lâzımgeldiği ve •ekseriya hür insanların vermekle mükellef oldukları vergilerden affedilmiş olan imtiyazlı bir zümre teşkil ettikleri anlaşılmaktadır:
KAYIT: XLII.
Âzâdegân der nefs-i Siroz. Haraç ve sair kanun ve kaide ver- meyeler, deyü ellerinde merhumm huvendigârlardan (tâbe serâhumâ) ve Sultanımızdan (‘izze nasruhu) hükm-i humayunları var (Yp, 84). Mehmed veled-i Manomac (?) ManolKiryazi veled-i Manomac (?) Mili o veled-i Manoi
Todor veled-i Manol
Bu dört nefer kâfirleri Umurbey defterinde a z â d 1 û bulduk. Amma ellerinde padişahımızın hükmü humayunun bulma(d)ık(Py, 22).Yani veled-i Vırobae (?) Dimo veled-i Doka (M)Bojik Doka (M) Mihal Dimo
Papas Sinazi
Der nefs-i Zihne âzâdegân-ı merhum Gazi Hudavendii- gâr tâbe serah-iynest bekalem vamed (Yp, 220) .
Marzel Meklâr’ ' Doka veled-i Piklûr
(Başvekâlet Arşivi: No. 317; Fatih devri)
KAYIT: XLIII.
Cema'at-ı kâfirân ki â z â d l u k u l l a r d ı r . Mezkûr Kozludere köyünün smurunda otururlar, haraç vermezler imiş. He- man bağlarının resmin sancak beyine verirler imiş. Şimdi haraç ya- zılub sancak beyine has oldu.
K ayıt: XL.T e ‘aIiukat-1 H aşan beğ bin Ö m er beğ el-merhum.
M ezkurlar (defter-i sabık) da m erhum Ö m er beğ tea llu - katı kayd olunub padişaha ‘arz olunub ekegeldiklerı yerde öşürlerin vireler. Ammâ mâdâmeki sefere eşerler» bunlara rüsürm raiyet kayd olunmaya deyü emr olunmuş imiş. El- hâleti hâzihi sadaka ölunan hükmü hüm âyunda fermanı ka- der^-tuvân şöyle sâdır olmuş ki:
Florine sancağı beği Haşan zide izzuhu dergâhı mu'* allama mektub gönderüb atası merhum Ö m er beğün vilâyeti m e^bûrede kullan oluk her biri evvelden yerler dufub, temkin ve tekarrür idiib, hallü hâlince çift ve düzen idüb, eküb bîçdüklerinden öşür ve sâlâriye vrrüb boyunduruk hakkın virügelmemişler. Şimdiki halde anlamdan boyunduruk h -kkı talep olunmakdan ihtiyat idüb, anların babında zikr olan resim taleb olunm am ak içün dergâh-ı m u’anâm dan hükmü hümâyun taleb eylemiş. Bu kaziyye ‘izzü huzuruma ‘arz olunub filvaki1 anun gi'bi kimesnenin bâkî kalan kulları ra'iyet hükmünde olmak mimâsib olmayub ve hem mez-
Radoslu 'atîk-ı Ahmed bey Yorgi ‘atîk-i ‘AbdullahManol ‘atîk-i Aksak Mehmed ÎSfıkola âzâde-i veled (?) Taş-Oğurlu ‘atîk-i 'Abdullah kunAnderye ‘atîk-i Nıkores (?) Todores damad-ı KuştemürHoşkadem ‘atık-i Hamza Kosta ‘atîk-i veled ŞeyhDimitri veled-i Papas Yani AnadolluMihal damâd-ı (?) ... Hoşkadem ‘atîk-ı (Saz) Tan
rı vermiş.
Aynı şekilde Edirne civarına ait olup İkinci Beyazıt devrinde yazılm'.? an 818 numaralı bir defterde Ali bey medresesi vakıfları içinde bulunan
iki köydeki vâkıf oğlanları (gulmânl^rı) na ait bir kayıttan: 1) kulların haraçlarının (cizyelerin) sahipleri olan vakfa ait bulunduğu halde, 2) aynı vakfa ait köyler dahilinde oturan reayanın haraçlarının padişaha ait olduğu anlaşılmaktadır. Demek ki padişah nerede olursa olsun ülkesi dahilindeki bütün Hıristiyanların cizyelerini toplamak için vakıf ve mülkler dahiline müdahale ederken sahibi mevcut olan kullardan haraç alamıyor. Sahipleri isterse kendisi alıyor. Bu suretle yukarıdaki kayıtlarda zikredildiği şekilde bazı azadelerin haraçtan muaf tutulmalarının sebebi de bu suretle, yani onların şahıslara ait olmakta devam etmelerile izah edilebilir.Mevzuubahs kayıtlar şunlardır: 1) Gulâm-ı vakf-ı mezkûr ki haraçların ve mecmû rüsûmların vakfa virürler. kullardır. 2) Gebrân-ı diğer ki haraçların padişah alur. îspençlerin vesair rüsumların vakfa virürler.
kur H aşanın tevekkuu m evki‘i kabulde olmağın, buyurdumki:
Şunları ki merhum Ömer beğiin kullan olub temkin idüb zira'at ve hırâset ideler. Anun gibilerden boyunduruk resmin taleb eylemeyeler. Ol resimden an lan m a'fu ve müsellem bileler deyü emr olunmuş be-tarihi hükmü hüm âyûn fî evâsıtı R ab îu lâah a r sene ihdâ , ‘aşere ve t is a mie Hâliya mazm ûn-ı şerîf ve ferman-ı münîfi mucebince mezkûrlara boyunduruk resmi kayd olunmadı.
H acı ‘Ali ‘atikı Ö m er beğ, İskender ‘atîkı Ö m er beğ, Hacı IÇasım ‘atîkı Ö mer beğ, Yusuf ‘atîkı Ö m er beğ, Hacı karagöz ‘atîkı Ö m er beğ, A hm ed ‘atîkı Ömer beğ, (raiyet- le karışık olmak üzere 28 kişi).
(D efter numarası, 972)
Bazan bu nevi askerî vazifesi olan ve muayyen bir beye intisabı bulunan azadlı kulların kale beklem ek gibi hizm etler mukabilinde bir takım vergi m uafiyetlerinden istifade ettikleri nezerı dikkati celbet- m ektedir. Niğeboluya tâbi Tersenek köyünde oturanlara ait olan aşağıdaki kayıt bu hususu tesbit etm ektedir:
K ayıt: XLI.
«Karye-i Tersenek tâbi-.î Niğebolu. Feyruz beğ oğlu M ustafa beğ k u l l a r ından bu karyede mütem ekkin o lan azâdlu lanndan on d ö rt nefeır kimesnenin m ezkûr karye çiftlikleriymiş, ç i f t l i k tavikiyle m utasarrıflar olub, z ira 'a t idüb haklarına m uâf olub., kimesneye sâlârlık virmezler. H acet oldukça Niğebolu k a l‘asma girüb bekliyeler deyü (defteri köhne) de mestur o lub ...»
(79 numaralı nota bakınız), (D efter No. 1023)
D iğer bazı kulluklar:
Bununla beraber, Rum elide hakikî kulluk vaziyetinde olan diğer bazı kayıtlara da tesadüf etmek müm kündür, Meselâ, (1455) 860 tarihli b ir Paşa livası tahrir defteri [79] nin 59 uncu sahibesinde Gümülcine evkafı içinde Evrenos bey zaviyesi vakfı Helvacı yahut namı .diğer Evrenos bey köyünde 34 çift sahibi çiftçi üzerinde şöyle bir kayıt m evcuttur: «Vakıf. Âzadsuz kulları ve oğullarıdır.
[79] İstanbul şehir ve inkılâp vesikaları müze ve kütüphanesinde Hî.
Hasılların üçe bölüp ikisin tekye için ahnurmış, birisi anlara konılur- miş.» Bu kayda nazaran, mezkûr köy halkının halis ortakçı kullardan müteşekkil olması lâzımgelir. Bununla beraber, köy kaydının sonund a «te’allukatı Evrenoslıyan» işaretile 16 Kane daha zikredilmiştir ki, bu hanelerin bir az evvel tetkik ettiğimiz askerî hizmeti haiz gulâ m la r gibi Evrenos beyin azadlıları veya akrabaları olması lâzını- gelir.
Aynı şekilde yukarıda ismi geçen 818 numaralı ve (1458) •890 tarihli Paşa livası tahrir defterinde de tek tük bu neyi kayıtlara tesadüf edilm ektedir. Şehabeddin paşa vakfında 3 müslüman ve 1 9 u hıristiyan olm ak üzere 22 haneyi (yp, 31) ve Ali bey medresesi vakıfları içinde 43 hıristiyan hanesini (yp, 34) ve M urad paşa imareti vakıflarına ait (yp, 32) 50 hane kadar hıristiyanı bu rada bulabildiğimiz ortakçı 'kullar arasında zikredebiliriz.
Niğeboluda, XXX. num aralı fotoğraftan da anlaşılacağı veçhile, Pilevne kasabası civarında Mihal oğullarına ait mülk topraklar arasında bulunan bir «hâli pınar başı», H ersek’te sancak beyi olan sahiplerinin hudut boylarında yaptıkları fütuhat neticesinde elde ettikleri esirlerle bir köy haline sokulmuştur. [8 0 ] . Bu ailenin eline vaktile verilmiş olan m ülknâm ede bu köyün zikredilmemiş bulunması, pek tabiî olarak m üteakip teftişlerde ihtilâf mevzuu olmuşsa da; köy yerinin o zam ana kadar meskûn oîmıyan bir «pınar başı» halinde mülkün sınırına dahil bulunuşu ve bu defa padişahın raiyetlerile değil, fakat, hariçten tutulm uş esirlerle iskân edilmiş olması; bu köyün de diğer mülk köyler gibi, bütün gelirile ailenin elinde b ir mülk olarak bırakılm asına kâfi bir sebep addedilmiştir. Filhakika, bu köyü civardaki vakıf ve tim arlarda kayıtlı reaya gelip îm ar etmiş bulunsaydı, bu reayanın sahibi olan vakıf ve timar sahipleri veya padişah, muayyen
[80] «Mülk-i Hatice Sultan bınt-i Mehmed bey bin Mihal bey. Karye-i Tersenek (?) Bınarbaşı tâbi-i Niğebolu. Mezkûr karye-i Tersenek Pilevne sınurundâ hâlî bınarbaşı olub Mehmed bey Hersek sancağını mutasarrıf iken Blayi (?) nâm Kal'ayi fc .iı itdikte on beş nefer evlü kâfir çtkarub getirüb zikr olan mevkide teskin itdirüb ve sonra oğlu Hızır bey dahi Beresove (?) Kal’asın. feth itdikde on nefer evlü kâfir dahi çıkarub getirüb karye-imezburede teskin itdirüb mülkiyet üzere mütasarrıflar imiş... (devamı için XXX numa-
hakları top lam ak için, Mihal oğullarının emlâki içine m üdahale edebileceklerdi ve esasen, kendi köylerinde ekecek toprağa sahip bulunanlar o toprakları bırakıp istedikleri bir yere hicret edemiyecek- lerdi. G örülüyor ki, kendilerine büyük topraklar temlik ettirmiş bulunan vakıf veya mülk sahipleri, bu toprakları azam î randım an te min etm ek istedikleri zaman, ya sadece ortakçı kul halinde çalıştırılacak veya azad edilip toprağa bağlı bir kolon haline sokulacak olan (ve dolayısıle diğer reayaya benzeyen bir şekilde çalışacak olan) kendi esirlerini yerleştirm ek m ecburiyetinde idiler. [8 1 ] . Bu se- beble, kanaatim izce harp esirlerile teşkil edilmiş bulunan köyler ve harp esirleri soyundan gelmiş olan köylülerin Rum elinde defterlerde izlerine tesadüf ettiklerimizden çok daha fazla olması lâzımgelir. Bu esirler çok defa diğer köylüler gibi hür ve müstakil bir çiftçi haline sokulmuşlarsa da, bilhassa bazı büyük vakıflarla padişah haslarında olduğu gibi kitle halinde bulundukları zaman, kendilerini uzun m üddet ilk yerleştirildikleri şekillerde, aynen ortakçı kul işletmeleri sahibi olarak m uhafaza etm ek imkânı bulunmuştur. [82 - 8 3 ].
[81] Osmanlı İmparatorluğunda büyük bir kısım vakıflar dahiline devletin vergi toplamak için müdahale edemeyişi ve bu nevi vakıfların malî bakımdan tavı bir istiklâl içinde bulunmaları meselesi ile alâkadar olan bu hususiyetler derinleştirümeğe muhtaçtır. Filhakika, toprak gibi toprağı işleyen çiftçileri de muayyen bir şahsın mülkü olan bir vakıf veya malikâne dahiline devlet, vergi toplamak için ne sıfat ve hakla müdahalel etmek fırsatmı bulacaktır? Ve şüphesiz bu nevi imtiyazlara nail olmak içindir ki, malikâne sahipleri çok defa toprakları üstünde kendi kullarile çalışmak arzusunu hissedeceklerdir.
[82-83] Mihal oğulları emlâki içinde harp esirlerile tesisi mevzuubahs olan Bmarbaşı köyünün ve diğer benzerlerinin çiftçilerinin Kanunî Sultan Süleyman devrinde yazılmış olan defterlerde diğer hür reaya gibi m üstakil çiftçi işletmesi sahibi şeklinde kaydedilmiş bulunması ve oi’takgı kul olduklarına dair hiç bir kayıt ve alâmetin m evcut bulunmaması dikkate şayandır. Bu köy halkının zamanla diğer çiftçilere benzetilmiş olmaları mümkün olduğu gibi;
< daha bidayette ilk iskân edildikleri zaman da ortakçı değil, diğer reâya gibi öşür ve riısûm - verir bir çiftçi şeklinde yerleştirilmiş olmaları da »nü-nastp görülm üş olabilir. Esir soyundan gelmiş olduğu halde ortakçı ku l halinde çalıştırıl-
; mayan köylülerin m evcut bulunması ile, bilhassa muahhar devirlerde yazılmış defterlerin bu hususta sarih kayıtları ihtiva etmeyişi bize kullarla teşkil edilmiş köylerin nisbeti hakkında esaslı bir fikir edinmemize mânidir. (Bu hu-
Edime civarında Haslardaki ortakçılar:
Bu m m takada toprak işçiliğinin organizasyonu bakım ından na- zarj dikkati celbeden hususiyetlerden birisi de, Edirne civarında cem an 1 6 köyde oturan 41 8 hane müslüman ve 1 1 3 hane hıristiyanm ortakçı olarak kayıtlı bulunmasıdır. [8 4 ]. Buradaki ortakçıların, İstanbul H aslar kazasındaki ortakçılar gibi, kul olup olmadığını katı şekilde tesbit etm ek mümkün değilse de; bu köyler halkının hiç olmazsa vaktile, ortakçı kullar halinde buralara yerleştirilmiş olması ihtimalini kuvvetlendiren deliller pek çoktur. Filhakika yukarıda bir kaç defa hatırlattığım ız gibi (82) defterlerin ve kanunnâmelerin sükutundan kulların mevcut olmadığına hükm etm ek doğru değildir. Z am anla ortakçı kulların hukukî sitatü bakım ından diğer reayaya benzetilerek sadece o r t a k ç ı olm alarından mütevellit münasebetlerin tanzimi ile meşgul olunması müm kündür. Nitekim, İstanbul H aslar kazasındaki ortakçı kullara ait m uahhar tarihli hükümlerde, onların şahıslarının tâbi bulunduğu hukukî sitatüye ait hususiyetlerden hiç bahsedilm em ektedir. Halbuki, yukarıda gördüğüm üz veçhile onların kulluklarından şüphe etm emek lâzımgelir. Aynı şekilde Edirne civarındaki H aslara ait kanunlar [85] da buradaki ortakçıların kul olm alarından m ütevellit m ünasebetlerden sarfınazar etmiş gözükm ektedirler. Bu sükût onların kul soyundan gelmiş olmaları ihtimalini bertaraf edemez. Bu köyler içinde «Bosna» ve «Hırvat» gibi koy isimlerinin de m evcut bulunuşu bize bu köylerden hiç olmazsa bir kısmının Bosna taraflarından sürülmüş harp esirlerile tesis edilmiş olduğunu göstermektedir. Diğer taraftan, umumî yekûnları ihtiva eden defterlerde Edirne civarındaki H aslardaki ortakçıların, ortakçı kul vaziyetinde çalıştıklarını yukarıda gördüğüm üz vakıf gu-
[84] İstanbul, Başvekâlet Arşivi, 732 numaralı Paşa livası defteri (Sultan Süleyman tahrirleri).
[85] Bu kanunlar, îstanbul Haslar kazasındaki ortakçılara mahsus muahhar tarihli hükümlerle birlikte, «Törkiyede XV ve XVI mcı asırlarda ziraî ekonominin hukukî ve malî esasları» ismile neşredilmekte olan kitabımızın 104-108 inci sahifelerinde bulunmaktadır. Burada yalnız şu kadarını söyliye- biliriz ki, Topkapı sarayı kütüphanesi, Revan köşkü kitapları arasında 1935 numarada kayıtlı bulunan bir kanun kitabının 126 mcı yaprağından kopye ettiğimiz « Yasaknâme-i Adây-i Edirne » başlıklı kanuna nazaran, buradaki ortakçılar, ortakçılık münasebetleri bakımından tstanbuldaki ortakçL kullarla aynı nizam-
lâm lan ile bir arada gösterilmesi de manalıdır.Bu m m takada ayrıca N köyde dağılmış olan padişah b a ğ -
c ı 1 a r ı nı ve bir kaç yüz kişi halinde 40 köyde dağınık bulunan K ü r c c i ( m ad en c ile r i ve nihayet yine muhtelif köylerde dağınjtk bir halde, Edirnedeki Sultan Murad imaretinin y a ğ c ı l a r ı vardır ki bu zümrelerin de, hiç olmazsa asıllarında kul soyundan gelmiş olmaları m uhtemeldir.
M emleketin diğer taraflarında ve bilhassa Konya şehri civarındaki ortakçılara gelince; b idayette onları da Edirne civarındaki ortakçılarla birlikte burada tetkik etmeyi tasarlamış isek te, bu yazının hacmini daha fazla arttırm am ak için onları ayrı bir yerde tetkik etmeyi münasip görmekteyiz. Burada yalnız, bu nevi ortakçıların <la kul olup olmadığım tesbit etmenin bizim için mümkün bulunmadığını kaydetm ekle iktifa edeceğiz.
Aynı mülâhazayı bir vesile ile Kıbrıs adasında da mevcut b u lunduklarını öğrendiğimiz ortakçılar hakkında da söyliyebiliriz. F il' hakika, bu adada Bankon (z) namı altında anılan ortakçıların kul olup olmadığı malûm değildir. Şayanı dikkat olan cihet, mevzuubahs ortakçijarm Kıbrış adasında Osmanlı işgalinden evvel de mevcut bulunmasıdır. [8 6 ]. Bu vaziyette Osmanlı idaresinin, mevcut nizamı ve âdetleri aynen muhafaza etmiş bulunduğu anlaşılır. Bize Kıbrıs adasındaki ortakçıların mevcudiyetini haber veren bir hüküm sureti bu hususu sarih olarak tesbit etm ektedir. [8 7 ]. Filhakika, bildiklerimize
[86] Ziraî sahada gerek toprağa bağlı esirlerle ve £erek serbest köylülerle tesis edilmiş bulunan ortakçılık münasebetleri eski Romada, Bizansta ve Balkan memleketlerinde ötedenberi tatbik edilmekte olan bir usuldü. Bu itibarla Osmanlılar, hemen her tarafta benzeri olmayan yepyeni bir usul icadet-mek mecburiyetinde kalmadılar, [54 (26) üncü sahifeye de bakınız].
[87] Kıbrıs beylerbeğisine hüküm ki :Cezire-i mezburede kitffâr-z hâkisâr zamanında bâzı vıevazı‘de
seker ve penbe ve sâyir hububatı beyleri ekdirüb kifâyet mikdarı çift ve saban ve boyunduruk virm ek ile 'ameli raiyet idüb ziyade be-
ha ile alub bankon (z) ? taifesine ektirm ekle hayli mal hasıl olubtahvil aharında aldılarsa bîkusur ‘âmil-i cedîde teslim eyledüklerin- de kusurum tekmil ve ‘amelimânde ve köhneleri tecdid iderlermiş. Hâliyâ veçh-i meşruh üzere cânib-i mîrîden alrnub ‘ummâle viril- mesi cânib-i miriye enfa‘ olduğun bildirmişsin. İmdi buyurdum ki hükm-i şerifim vardukta bu babda veçh-i meşruh üzere mal-i mîri-
göre, Kıbrıs fethedildiği zaman beylerbeyi tayin edilen zât mahallin zirai vergileri v s âdetleri hakkında bir anket yaparak devlet merkezine bildirmiş ve adanın yeni nizamı bu esaslara göıe tesbit edilmiştir. Mevzuubahs hüküm den anlaşıldığına göre, bu adada şeker kam ışT ,
pamuk ve diğer nevi hububat yetiştirilmek hususunda hıristiyan beylerle bir kısım halk arasında bir nevi ortakçılık münasebetlerinin m evcudiyeti kaydedilm iş ve ortakçılardan alınacak mahsuilerin iltizam usulile toplattırılm asının faideli olacağı müîâhazasile bu usulün kabul edilmesi istenilmiştir. M erkezden verilen hüküm münasip görüldüğü üzere hareket edilmesini âmirdir.
Mahiyeti ve teşekkül tarzı Iâyıkile malûm olmayan bir nevi ortakçılık m ünasebetleri sekli de Bosnada bulunm aktadır. Ortakçılığın bu m m takada mevcudiyetini tanzİmatı müteakip yapılan ıslâhat neticesinde devletin bu m ünasebetleri tanzim etmeğe kalkıştığı zaman görüyoruz. [88J. K adlece göre Bosnada toprak işçiliğinde ötedenberi mevcııt ortakçılık m ünasebetleri Osmanlı devrinde de devam eylemiştir. [8 9 ].
yo enfa* ile ‘amel idesin, şöyle bilesin tahriren 11 Cemaziyelahır sene ,980 (Başvekâlet Arşivi; 980 .tarihli hüküm defteri; yp 241).
[83] Bu hususta, Bosna çiftlikleri hakkında (1267 Safer 4) tarihli nizam- uanıs (Düstur, cilt I, sf. 762) ye bakınız.
[89 J Kadlec’in Introduetion â î’etude eoınparative de Thistoire du droit pubHc des peuples Slaves, 1933 Paris, isimli kitabına bakınız (p, 106).
İKİNCİ KISIM
Tesbit edilen vaziyetlerin terkip ve tefsiri, umumî neticeler.
Buraya kadar verdiğimiz izahat ile biz, Osmanlı im paratorluğunun umum î köylü tipini teşkil eden hür köylü (reaya) sınıflarından büsbütün ayrı bir hukukî sitatüye sahip bulunan «ortakçı kullar» m mevcudiyeti ile hakikî m ikdarları ve yayılmış oldukları sahalar hakkında vesikalara m üstenit sağlam m alûm at verm eğe çalıştık. Şimdiye kadar ilmî bir tetkik mevzuu olarak isimleri bile anılmamış olduğu halde, sosyal tarih tetkikleri bakım ından gerek Türkiyede ve gerek diğer m em leketlerde m eydana ge]miş olan inkişafların mukayesesi hususunda emsalsiz b ir nümune teşkil eden bu nevi toprağa bağlt kul toprak işçilerinden mürekkep zümrelere dair yapılacak b ir tetkik tecrübesi, şüphesiz, büyük müşkülâtla karşılaşacak ve zarurî olarak bazı noksanları ihtiva edecekti. Bu sebeple biz, m üracaat etmek imkânım bulduğum uz m enbaların yüksek kıymeti ve meselenin vaz* ve tenviri için ilk ham lede verm eğe m uvaffak olduğumuz m alûmatın zenginliği ne olursa olsun, bu denem e ile mevzuumuzu bütün şümu- lile işleyip tüketm iş olduğum uzu zannetmiyoruz. Esasen böyle tam am en bâkir bir sahanın tetkiki için tercih ettiğimiz m etod, büyük bir ihtiyatla yaklaştığımız neticelere bizi götüren yolu bütün teferrüa- tile göstermek, meseleleri vazetm ek için ne şekilde düşündüğümüzü, hangi delillere istinaden bazı hükümlere varmış olduğumuzu gösterm ektedir. Bu sebeple, ancak provası yapılacak bir elbise şeklinde hazırlanmış olan makalelerimizi okuyucularımıza âdeta yarı mamul bir halde sunmuş bulunuyoruz. Makalelerimizin şekle ait olan bu hususiyetlerini tenkit etm ek isteyecekler, istinat ettiğimiz vesikaların . fiıem-n l*iç biri m atbu ve herkes için kolaylıkla kontrol edilebilir mahiyette bulunmadığı için, bu tetkiklerimizde uzun uzadıya vesika neşretmeğe m ecbur oluşumuzun bu hususta vazifemizi ne kadar güçleştirmiş olduğunu unutm amalıdırlar. Filhakika, istinat ettiğimiz men- baların daha tam ve m etodik bir şekilde tahlil ve neşirleri nevinden ayrı çalışmalar daha evvel yapılmış olsaydı, bizim buradaki işimiz d^ha fazla kolaylaşır ve etüdlerimiz kolaylıkla hazır ve umumî m alûm at elde etm ek istiyecek olanlar için de cazip bir hale sokulmuş
bulunurdu. M amafih makalelerimizin hali hazır şekilleri, tetkikatııl bu safhasında sık sık icap edeceği veçhile, istinat ettiğimiz vesikaları yeniden m ânalandırm ak m aksadile kontrol etm ek isteyecekler için çok daha telkinkâr ve tatm in edici mahiyette addedilebilir. Bu sebeple, tetkiklerimizin mevzuunu teşkil eden meselenin sureti umumiyede sösyal tarih tetkikleri içinde işgale namzet olduğu mevkii tayin h u susunda gösterm ek mecburiyetinde olduğumuz gayretler kadar, belki de daha fazla, bu mevzuun işlenmesi hususunda kullanılan en iptidaî malzemenin işçiliğinin bile bizzat tarafım ızdan yapılarak hazırlanmış olmasını takdir edeceklerin bulunacağını ümit ediyoruz.
Sureti umum iyede makalelerin hazırlanış tarzlarına ait olan bu umumi m ülâhazalardan sonra, Osmanlı im paratorluğunda çeşitli zümreler halinde toprağa bağlanm ış bulunan kul toprak işçilerinin m evcudiyetleri ile hakikî m ikdarlarım tesbit işinin sosyal tarih tetkikleri içinde işgale nam zet bulunduğu mevkiin tayinine çalışalım:
Filhakika İstanbul H aslar kazası dahilinde tetkik ettiğimiz 110 kadar köy içinde ziraatla meşgul halkın mühim bir kısmı toprağa yerleştirilm iş esirler, yani padişahın kulları ve câriyeleri ile onların neslinden olup ta hukuken kul olm akta devam eden kimselerdi. A ynı şekilde, Bursa civarında ve Rumelinde bir çok vakıf ve mülkler içinde de kul soyundan gelmiş olduklarında şüphe bulunm ayan top» rak işçileri mevcuttu.
Şu halde, XV. inci asırda Türkiyede m evcut bulundukları te tkiklerimizle m eydana çıkan kul soyundan çiftçilerin ve bunlar arasında bilhassa «ortakçı kullar» ın muhtelif m em leketlerde muhtelif tarihlerde m evcut bulunm uş olan benzerleri kimlerdir?
Kul ve serf:«O rtakçı kullar» m her şeyden evvel kul (esir) soyundan köy
lüler olduğu m uhakkaktır. Fakat, malûm olduğu üzere, tarihte toprak işlerinde kullanılan esir emeği muhtelif şekillerde organize edilmiş bulunm aktadır ve bu hususta ziraî rejimin ve toprak mülkiyeti tarzının büyük tesirleri vardır.
Filhakika, esir küçük ve müstakil çiftçi ailelerinin elinde yardım cı bir işçi gibi kullanılabilirse, esirin çalışma şartlarının efendininki- lerden pek o kadar farklı olmaması lâzım gelir. Fakat, muayyen İktisadî inkişaflar neticesinde, küçük m üstakil ziraî işletmeler ortadan kalkıp, onların yerine doğrudan doğruya sahipleri tarafından işletilen büyük çiftlikler rejim i taam m üm eden m em leketlerde, esir sürülerini
pek hususî bir şekilde ve nezaret altında çalıştırmak mecburiyeti hasıl olur, Bu vaziyette, esirler her sabah m ahpeslerinden çıkarılarak eli kırbaçli nezaretçilerin emir ve idaresi altında her gün muayyen b ir iş yapm ak üzere malikâne dahilinde b ir yere sevkedilirler. Fakat, toprak işçiliğinde , esir emeğinin bu şekilde kullanılması tarz*, randım an bakım ından o kadar kârlı olmasa gerektir. Çünkü, sürü halinde müştereken çalıştırılan ve yaptığı işin neticesile alâkadar olm ayan esirler, hevesle çalışmak zevkinden m ahrum durlar. Bu rejimde, bir de ayrıca işi m ütem adiyen tanzim ve m urakabe edecek teşkilâta; esirlerin beslenmesi, çiftleştirilip çokaltılması için hususî ihtimamlara da ihtiyaç vardır. Halbuki, büyük işletme sermayelerine ve teknik organizasyonla ilmî b ir idare tarzına m ühtaç olan bu kapitalist sistem İktisadî buhranlardan kolaylıkla müteessir olm aktadır. Bilhassa araya m ültezimler ve işletmedeki insan ve tesis sermayesinin hüsnü m uhafazasile doğrudan doğruya alâkadar bulunm ayan mem urlar girdiği zaman, köleler insafsız bir istismarın mevzuu olarak mevzuubahs ihtim am dan m ahrum ka-ıuil-ı!?*"'’t-ffaman pek kısa bir m üddet zarfında telef oldukları için, esirin bol v^^veuz bulunm adığı devirlerde bu nevi işletmeler kolaylıkla iflâs etme».. v>f'H,ler. Bu sebeple ekonomik endişeler dpvrin ziraatçjlerini daha ilk zaftıaulâteİan itibaren, esiri ve neslini en iyi şekilde muhafaza etm ek imkânları veren işletme şekillerini tecrübe etm eğe sevketmiştir,
Bu suretle çok eski zam anlardan itibaren, esaretin yanında, esaretin ziraî sahadaki ihtiyaçlara daha uygun bir şekle sokulmasından servaj rejim i [90] doğmuştur. Bu rejim de esirler, müstakil b ir çiftçi halinde ufak toprak parçaları üzerinde yerleştirilmektedir. Bilhassa, u- zak yerlerde yeni açılan toprakları işleyebilmek için esirlerin bu şekilde az çok büyük bir istiklâl içinde toprağa yerleştirilmelerinin bir zaruret halini alacağı m eydandadır. Bu suretle, bir aile ocağına sahip olarak kendi başlarına serbest çalışmak imkânını bulan esirlerle
[90] Eski devirlerdeki servaj sistemi hakkında şu eserlere müracaat olunabilir :
Emil Savoy. L’agriculture â travers les âges, tome II. Paris 1935 — Lau- rent Joseph, Essais d’histoire şoeiale, I. La Grece antique. Paris, 1920. — Beauchet Ludovic, Histoire du droit prive de la Republique athenienne, t. II. — Guirdüd ~P:} La propriete fonciere en Grece. Paris, 1893. — Glotz Gustave, Le travail dans la Grece ancienne. Paris, 1920. — Wallon H ., Histoire de l’esclavage dans l ’antiquite. t. I. — Fustel de Coulanges, Nouvelles reeherehes sur quelqes probleme d’histoire.
efendileri arasında, şekilleri mem leketin ziraî örf ve âdetlerile tanzim edilen bir nevi ortakçılık m ünasebetleri doğm aktadır. Bu nevi toprağa bağlı köleler, muayyen olan vergileri verdikten sonra istihsal ettikleri mahsulün fazlasından da istedikleri gibi istifade edebilm ektedirler, Aynı suretle, öldükten sonra da tarlalarının, ve mülklerinin evlâtlarına geçeceğini bildikleri için, işletmeyi ıslah için daha fazla çalışmak şevk ve arzusunu duym aktadırlar.
Bu sistemde, ziraî rejim büyük işletme halinden çıkıp müstakil küçük köylü işletmeleri haline girdiği gibi, serflerin İçtimaî ve hukukî vaziyetlerinde de dikkata sayaıı yenilikler m eydana çıkm aktadır:
Filhakika, R om ada olduğu gibi, esirler eşya gibi muamele görmek itibarile hukuka ehil olmayan insanlardı. Esir, başkasına ait bir mülkiyet hakkının mevzuu olan kimseydi. Bu vaziyette bir mülk gibi, irsen intikal eder, vasiyet edilebilir, cihaz olarak verilir veya satılabilirdi. Sahibi, kölesini ödünç verebilir, kiralar veya rehin olarak yatırabilirdi. Kul kendi vücudunun sahibi olmadığı gibi, çocuklarile olan m ünasebetleri de hukukî olmaym. yani her hang i,b ir hayvanıny av ru lan /^ olan münaseb^ ,crih aynı idi. Kul, asla mülkiyete sahip kiîmmarr};;ş>ı, kaza*- ^ ^ .n e p efendisine ait bulunuyordu.
^ervaj yahut toprağa bağlı kölelik (servage de la. glebe) aenilen rejimde, köleler artık menkul bir mülk gibi topraktan ayrı olarak satılamazlardı. Bu rejim de köleler, ancak bir ziraî işletmeye bağlı tesisat ve sabit işletme sermayesi şeklinde diğer dem irbaş eşya, âlât ve hayvanlarla birlikte satılırlardı. Filhakika, Serf’Ier, sahipleri tarafından topraklarından ayrı olarak satılamadıkları gibi,, kendileri de bu toprağı terk edemezlerdi. Fakat bıı bağlılığın sebebi, Romanın son zam anlarında K olorluk rejim inde ve bilâhare bizde ve bir kısım şarkı A vrupa m em leketfelinde olduğu gibi, kanunî m evzuat ve tedbirlerin neticesi değildi. G arp orta zamanının Serf’leri gifoû bu nevi toprak köleleri de bulundukları toprağı terketm eğî kendilerine m eneden bîr kanunun m evcut olm am asından ziyade sahiplerinin şahsî m alı oldukları için, toprağa bağlı idiler. Eski esareî a lâkaları onları top rak tan ziyade efendilerine bağlamış bulunuyordu. Halbuki kolonlukta bu bağlılık ve tâbiiyet şahsî ölm ekten ziyade reel yani toprağa ait bulunm akta idi.
Bu nevi toprak köleleri b idayette tomamen efendilerinin arzu- sile ve sahiplerinin istediği şekilde toprağa bağlanm ışlar iken, yavaş yavaş bu bağlanış şekilleri örf v e 'â d e tle Ve im parator emirnameleri ile muhkem bir hale geliyor ve bu suretle sahiplerinin keyfî m üdahalelerinin de Önüne geçilmiş oluyordu. Bidayette ölen kölenin toprak-
larile diğer m allarını evlâtlarına verip verm em ekte serbest olan efendiler, zam anla Serf’in çocukları için bu mülkler üzerinde tevarüse yakın bazı Kaklar tanım ağa m ecbur oluyorlardı. Bu suretle toprağa bağlı kölelerin vaziyetlerini tesbit eden hukukî esaslar, bidayette ta m am en sahiplerinin arzularına tâbi hususî tedbirler halinde bulunm akta iken, bir m üddet sonra sağlam örf ve âdetler şeklini aldığı gibi, bilhassa devlete ait topraklar üzerinde yerleştirilmiş olan âmme esirlerinin çalışma tarzları hakkında pek erkenden bazı nizam nam elerin yapılmış olması da lâzımgelirdi. Çünkü, devlete ait büyük m alikânelerde yerleştirilen toprak kölelerile bu malikânelerin mahsulünü iltizama alan şahıslar veya vergi tahsili işini idare eden m em urlar arasındaki m ünasebetleri tanzim eden kanunlara ihtiyaç vardı, Aym suretle, devlet harp esirlerinden bir kısmım, iskân ve kolonizasyon maksatlarile büyük toprak sahibi hususî şahıslara dağıttığı zam anlarda da, bu esirlerin toprağa bağlı köle şeklinde çalıştırılırken tâbi tutulacakları muameleleri tesbit etm ek ihtiyacını duymuş olacağı tabiiydi.
Bu suretle b idayette muayyen şartlar dahilinde bizzat köle sahiplerinin teşebbüslerde kendiliğinden m eydana çıkan bu toprağa İbağli kölelik rejimi, yavaş yavaş kanunileşerek bir hukuku âmme mü- essesesi haline girdi. Bu suretle, hakikî kölelikle hür köylülük arasında mutavassıt bir merhale teşkil eden hususî bir İçtimaî m akule m eydana çıkmış bulundu ki bu vaziyette, Serf’in maruz bulunduğu hürriyetten m ahrum iyet hali esaretteki kadar tam ve m utlak bulunm uyordu. Meselâ o, toprağa bağlı olm akla beraber, sâyinin bütün semerelerini sahibine borçlu değildi. T oprak sahipleri toprak gelirinden alm akta oldukları hisse m ikdarını istedikleri gibi arttırâm ıyorlardı.
***İste bizim makalelerimizin mevzuunu teşkil eden ortakçı kullar,,
bu bahsettîğöiMz toprağa bağlı kölelere benzemektedir. H er iki ta rafta aynı tip toprağa bağlı kölelerin mevcut bulunuşu bize, vaktile, VIII. inci asra doğru R om ada esirleri toprağa yerleştirmeği icap ettiren İktisadî ve demografik şartlar, ziraî rejim ve İdarî - m alî nizamın aynı şekilde Osmanlı im paratorluğunda da bir zamanlar mevcut bulunmuş olduğunu hatırlatır. Filhakika, vaktile R om ada ziraî kolonizasyon ihtiyacı ve işçi fıkdanı, arazi sahiplerini esirlerini toprağa yerleştirmeği ve hayat şartlarını yükselterek mesaisini daha müsmir kılmağı bir zaruret halinde hissettirmiştir. Aynı şartların hüküm sürdüğünü kabul etm ek icap eden XV. ve XVI. ncı asırlar Türkiyesinde rlıc pvm sebenlerle sürü halindeki esirlerle doğrudan doğruya işletilen
büyük çiftliklere tesadüf edilmemektedir. Filhakika, bu devirlerde ancak tek tük bazı zaviye ve vakıflarda ziraî islerin satın alınmış kullarla temin edildiği görülmektedir. [91] Umumiyetle im paratorluk nizamında, ziraî işletmeler küçük çiftçi işletmeleri halinde bölünmüş ve müstakil çiftçi aileleri eline verilmiş olduğu gibi, harp esirlerile teşkil edilen köylerde de bu nevi küçük ve müstakii köylü işletmesi tipi tatbik edilmiştir. Diğer taraftan, bu nevi kul işletmeleri (tenure servile) de daha ziyade padişah haslarında ve bazı büyük vezirlerin emlâk ve vakıfları içinde bulunm aktadırlar. Bu sebeplo, bu nevi toprağa bağlı kul işletmelerinin müteferrik hususî şahıslardan ziyade devlet elile tesis edilmiş bulunduğu anlaşılmaktadır, Filhakika, ekseriya devlet fethedilen mem leket halkının bir kısmını sürgün etm ek suretile muayyen bir mmtakayı veya bir vakıf arazisini iskân etm ek istemiştir. Bu suretle ortakçı kulların sakin bulundukları m m takalar devlet elile iskân ve teşkil edilmiş bulunm aktadır. Büyük bir kısım topraklar mülkiyetinin devlete mal edildiği, im paratorluğun toprak siyaseti ve devrin İktisadî - idarî şartları dolayısile büyük toprak zenginlerinin ortadan kalktığı bir mem lekette bu vaziyet tabiidir. Bu sebeple Osmanlı im paratorluğunda tetkik ettiğimiz Kulluklar, b:’ze devlet elile teşkil edilen servaj sisteminin saf şeklini göstermektedir.
Fakat fikrimizce burada halle m ühtaç mühim bir nokta vardır ki o da, Osmanlı padişahlarının ellerinde istimal edebilecekleri büyük salâhiyetler olduğu halde, her zaman fethettikleri mem leketler halkının hepsini harp esiri halinde sürüp mem leket dahilinde ortakçı kul şeklinde iskân etmemiş olmalarıdır. Filhaki ,ka,' bilhassa Fatih Mehm et devrinde tesadüf edilen bu nevi harp esiri sürgünlerine her zam an tesadüf edilm em ektedir. Esasen Fatih devrinde sürülen halk ta fethedilen m em leketler halkının ancak bir kısmıdır. Bu devirde fethedilen m em leketler halkının büyük bir kısmı m em leketlerinde terk edilmiş bazıları ise doğrudan doğruya esir olarak askere dağıtılmıştır. İşte, fütuhatı müteakip esirlere yapılacak muam eleler içinde bu nisbetleri tayin eden sebepler lâyıkile malûmumuz değildir. Filhakika, diğer devirlerde de büyük fütuhat yapılmış olduğu halde, esir sürgünlerile bahsettiğimiz neviden K ullukların tesis edilmemiş olma-
[91] Ev ve bahçe işleri ile çobanlık gibi hususî hizmetler ve köleler vasıtasile doğrudan doğruya vakıf hesabına ziraat misalleri için 46 ve 47 numaralı notların bulundukları yerlere bakınız.
sı liıâ ıidard ır. Çok defa fethedilen m em leketler halkının büyük bir kısmı ehl-i zimmet reaya halinde yerlerinde ikba edilmiştir [9 2 ] . H albuki, bu nevi reaya ile, harp sürgünlerile tesis edilen kulluklardaki ocakçı kulların hukukî çitatüleri arasında büyük farklar mevcuttur.
T oprağa bağlı kölelik ve kolon:
Diğer taraftan harp esirlerinin sürülmesi suretile tesis edilen, köylerdeki halkı, hukukî sitatü bakım ından hür telâkki edilen bir nevi Kolon halinde toprağa bağlam ak ve haraçgüzâr (tribu taire) halice sokm ak ta müm kündür. Bu halde, harp esirlerile tesis edilen köylerde halk ne zaman serf ve ne zam an kolon haîİnde muamele görm ektedir? Bizdeki ortakçı kullar daha ziyade servaj sistemindeki toprağa bağlı kölelere benziyorlarsa, diğer reaya zümrelerini ancak kctaım larîa mı mukayese etm ek lâzım gelir?
Bu hususta yapılacak mukayesenin mevzuumuzu tenvir bakımından kuvvetini arttırm ak için kolonluk sisteminin hakikî mahiye- tkî.\ [93] bilhassa Rom a im paratorluğunda, kısaca tetkik edelim:
[92] Osmanlı İmparatorluğunda fütuhatın temin edeceği fırsatlardan istifade ile büyük bir kısım halkı ortakçı kul haline sokmak mümkün, iken bu şekilde hareket edilmemiş olduğu kanaatindeyiz. Bu tarzda hareketin de sebebi, ortakçı kul işletmelerinin büsbütün serbest reaya işletmelerinden farklı o- larak, mütem adi ve dikkatli bir kontrollü toprak sahiplerinin hususî alâkalarına lüzum göstermekte olmasıdır, imparatorluğun idari - malî nizamı içinde her isin memurların eline düştüğü, hususî m ü lk sahiplerinin ortadan kalktığı bir ■v.rç.da ise yeknesak ve pratik usullere ve um um î bir tek çiftçi işletmesi tipine doğru yükselm enin ehemmiyeti aşikârdır. Bu sebepledir ki, ortakçı kulların bile bir müddet sonra kul olmalarından mütevellit hususî Örf ve âdetlerini kaybederek müstakil ve hür çiftçi haline girmekte oldukları bir devirde yeni ortakçı kul imletmeleri tesisinden sarfınazar edilmiş bulunulabilir.
[93] Eski devirlerdeki Kolonlu/c sistemi hakkında şu kitaplara müracaat edilebilir :
Füstel de Coulanges, «Le Colonat», dans les erecherchees sur qelques p'.oblemes d!histoire». — Guiraud Paul, Efcudes economiques sur l’antiquite. Paris, 1901. — Cuq Edvard, Les institutions juridiques des Romains t. II. Paris, 19],-7. — Paul Louis, Le travail dans le monde romain. — Guiraud. La propriete ronciere en Grece. Paris 1893, — Emil Savoy, L’agriculture â travers les âges, tome II, — Raymond Monier, Manuel elementaire de droit Romain, tome I. F. Lot, la fin du monde antique p. 124. — Vasfı Raşit Sevig} Romanın hususî hu-
. - i -- -£ 90
Son devir Roma im paratorluğunun kolon u orta çağ devrinin se lf’i gibi toprağa bağlı olan ve işlediği toprağı istediği zaman terk edemiyen bir çiftçi idi- Bidayette, ziraatın inhitat ettiği ve toprağın her tarafta terkedildiği bir devrin iktisadı şartları içinde âdeta kendiliğinden m eydana cîkan bu sistem, son devir Roma im paratorluğu nizamının her türlü sosyal vazifeleri irsî kılmak temayülü neticesinde kanunî bir müeyyide iktisap etti. Böyle bir sistemin mevcudiyetinden bizun çıkaracağımız neiice, çiftçi sım£lann toprağa bağlılığının her yerde her zsm sn kölelik tâbiiyetlerinin mevcudiyetini istilzam et- im^ymidir. Filhakika, R om ada toprağa bağlı olan kolon her hangi bir şahsın kulu değildi. H ukuk bakım ından hür bir insan addedilen kolon, ancak toprağın kölesi idi. Fakat, hür bir çiftçinin nasıl olup ta kolon haline sokulduğu, yani daim î ve risi olarak bir toprağı işlem ek mecburiyetine tabı tutulduğunu da izah etmek icap eder, Çünkü, kolonlar da, bir bakım dan tıpkı servaj sistemindeki köylüler .gibi, bir nevi toprak kölesidirler. T oprakla beraber alınıp satılırlar. K açak kolon’u ait olduğu yere iade etm ek mecburiyeti vardır. Ko- lon ’ların bu husustaki tâbiiyetlerini izah için kolonluk sisteminin muhtelif menşelerini gözden geçirmek lâztm gelir:
Bir defa servaj sistem inde olduğu gibi, kolonluğun da âmme hukukuna ait olan kaynağı harplerdir, Rom a im paratorları iskân ve 'kolonizasyon m aksatlarile C erm anyadan kanları ve çocuklarile sürdükleri hesapsız harp esirlerini devlete ait boş topraklar üzerine yerleştirmişler veya büyük arazi sahiplerine dağıtmışlardır. Bu hususta dikkat ettikleri nokta, gerek im parator arazisi üzerindeki vergileri toplayan mültezim ve m em urlarla ve gerek büyük arazı sahiplevile bu kolonların münasebetlerini sarih bir şekilde tayin ve tanzim, etmiş olmaktı. Verilen em irnam elerde dağıtılan harp esirlerinin köle gibi değil belki kolon olarak muam ele görecekleri, bir defa her hangi bir araziye tahsis edilecek olan kolonların bir daha hiç bir kimse tarafından oradan geri alınamıyacağı, kaçtıkları yerlerden onları geri iade etm ek lâzım geleceği; buna m ukabil toprak sahiplerinin de bu nevi çiftçilere 'karşı m uam elelerinde ve vergi toplama usullerinde muayyen kaidelere tâbi bulundukları tasrih edilmekte idi.
Bu vaziyette, servaj sisteminde harp esirleri arasından seçilip toprağa bağlanan kölelerle bu nevi kolonlar arasındaki farkların pek büyük olmaması lâzım gelmektedir. Bununla beraber, müellifler kolonların hukukî sitatü bakım ından hür adam telâk'ki ediTmelerini ve bu yüzden bazı m edenî haklara sahip bulunm alarım kolonluk sıfatının bir hususiyeti gibi tebarüz ettirm ektedirler. Filhakika, kolonun
hukukî bakim den bir şahıs olmak dolayısile, 'kendi sınıfından bir şahısla olmak .şartiîe, evlenmeğe ve mülkiyete ehil olduğu anlaşılmaktadır. Çocukları üzerinde babalık haklarını kullanmakladır. Kolonlara karşı dava ikame edilebilir, kolon dava açabilir ve şahit olarak dinlcnilebildiği gibi ayrıca mülk iktisap ve tasarruf d 3 edebilmektedir. K olonun mirası, esirde olduğu gibi, tam am en toprak sahibine germem ektedir. Kolonun mülkleri öldükten sonra çocukları yoksa diğer akrabaya veya vasiyet ettiği kimselere geçebilmektedir. Ancak meş- tu vâris ve vasiyet edilmiş k.mse bulunmadığı takdirdedir ki, toprak sahibi kolonun merasına girebilmektedir. Bununla beraber, vereceği vergi ve mükellefiyetin tem inatı olduğu için kolonun mal ve mülkünü toprak sahibinin rızası olmaksızın istediği gibi kullanması, başkasına devr ve ferağ etmesi de caiz görülmüyordu. Kolonun bu hususlarda ehliyetsizliği vardı.
Diğer taraftan, kolonlar nazarî bakım dan hür insanlar telâkki edilmekle beraber, İçtimaî ve İktisadî bakım lardan vaziyetle>rin;in serflerinkinden pek faiklı olmadığı anlaşılmaktadır: Meselâ, kolonlar bir zam anlar hür insanlarla evlenemez olmuşlardı. Arazi sahiplerinin tıpkı köleleri üzerinde olduğu gibi, kolonları üzerinde de tecziye hakları vardı. T oprağı terk edip kaçan kolonlara esir muamelesi yapılırdı. K olonluktan kurtulm ak için üzerinde çalıştığı toprağı satın alm ak veya bu toprağın sahibi tarafından tam miilk olarak kendisine bahşedilm ek lâzım gelirdi. Sahibinin rizasile bir m anastıra girmek, 30 sene kadar bir zaman bir şehirde ikamet te bazan kolonluktan kurtulm ak için b ir sebep teşkil ederdi. T oprak sahipleri kolonln- Tinı, köleleri gibi, istedikleri şekilde azad edemezlerdi, im parator tarafından kolonluk ebedî b ir hukukî vaziyet prensibi telâkki edilmekte idi.
Esasen, hukukî bakım dan da kolonlar bidayette sahip oldukları ehliyetleri yavaş yavaş kaybetmiş bulunuyorlardı. Nitekim; orta zam anın ilk nısfında olduğu gibi, bir m üddet sonra bütüfı' kolöhların serflere benzetildiği görülecektir. Bu suretle kolon kelimesi muhtelif memleketlerde muhtelif tarihlerde muhtelif mânalar ifade etmiş ve bazan icabında toprağı bırakıp gidebilecek şekilde serbest bir m ukavele ile ziraat yapan kimselere de «rençper» mânasına kolon denilm iş olduğu için kolonluğun serflikle hür köylülük arasındaki hakikî vaziyetini lâyıkile tayin ve Osmanlı im paratorluğunda muhtelif çiftçi sınıfları ile mukayesesi gayet güç bulunm aktadır.
Bununla beraber eğer biz kolunu, toprağa bağlı olmakla bera-
sak, onu bizdeki ortakçı kullardan ziyade, fethedilen yerlere m em leket dahilinden sürülen çiftçilere benzetm ek lâzım gelir [9 4 ]. Filhakika, bu-nevi s ü r g ü n l e r bulundukları yerleri terkedip istedikleri yerde istedikleri şekilde çalışmak hürriyetinden mahrum idiler.
Diğer taraftan, Osmanlı im paratorluğunda esasen bütün çiftçi sınıfları, hukukan hür addedilen reaya sınıfları da dahil, defterlerde üzerjşrinç yazılan toprakları işlemek mecburiyetinde idiler. Bu sebeple, onlar için de, b ir nevi toprağa bağlılık mevzuubahstir. Bu yerleri terkedip gitmek yasaktır veya tazminatı mucip bir harekettir. Bu müşabehetlere rağmen, Osmanlı im paratorluğundaki reayayı tam am en kolonlara benzetm ek te, biç olmazsa menşeleri bakım ından, tam am en doğru b ir hareket olamaz. Fikrimizce, kolonlar serf lere d a ha yakındırlar ve garbı A vrupa m em leketlerinde kolonluktan serfliğe kolayca ve tabiî olarak geçilebilmiş olduğu halde bizde bilâkis reayâ- lıktan bugünkü köylülüğe sarsıntısız bir intikal görülmüştür. Filhakika köleliğin hâkim olduğu bir devirde kolonluk daim a bu müessesenin te siri altında kalmıştır. Meselâ kolonlar bidayette tıpkı kölelerde olduğu gibi, analarının tâbi tutuldukları hukuki sitatüye tâbi idiler. A- nasi hü r olan b ir kolon hür addedilirdi. Halbuki, bizdeki reaya sınıflarında çocuğun hukukî vaziyeti daim a babalarının vaziyeti göz önünde bulundurularak tayin edilmektedir. Baba kimin raiyeti ise çocuk ta onun raiyeti addedilir. H ukukî vazıyetin baba tarafından tayini keyfiyeti kölelik prensibine mugayirdir. Gerçi kolonlar için de, bilâhare kolonluğu tamim için ana veya babadan birinin 'kolon olması takdirinde çocukların aynı şekilde kolon addedilm esi prensibi kabul edilmiş ve ana babadan birinin ayrı ayrı arazinin kolonları oldukları takdirde ise, çocuklar evvelâ babanın üzerinde çalıştığı arazînin kolonu yapılmış, sonra da, servaj sisteminde olduğu gibi, her iki a - razi sahibi arasında muayyen nisbetlerde, tevzi edilmeğe başlanmıştır. Bununla beraber, bütün hu inkişaflar kolonu bizdeki raiyete tamamen.' benzetm eğe kâfi gelmemiştir.
D iğer taraftan yine unutm am ak lâzım gelir ki, kolonluğun yukarıda arzettiğimiz gibi «sürgün» şeklinde âmme hukukunu a lâkadar eden menşei yanında, hususi hukuku alâkadar eden menşeleri de' pek çoktur ve bu itibarla teşekkül etm eleri bakım ından bizdeki reaya ile kolonları birbirine benzetm ek imkânı yoktur. Filhakika, Rr»- m ada vaktile hür köylü vaziyetinde çalışan birçok kolonların hu
susî haklara dayanan mukavelelerle eski sıfatlarını kaybederek kolonhığa düşmüş olmaları m üm kün olduğu gibi, kolonlukla hür köylülük birinden diğerine ancak hususî merasim ve şartların ifasile geçilmesi m üm kün iki ayrı hukukî zümreyi temsil etm ektedir. Halbuki bizde, toprağa bağlı reaya şeklîne düşmek hali» hiç bir zaman hususî hakine dayanan bir menşeden çıkmış ve beslenmiş olmadığı gibi, reayâîıkfan ayıı hukukî bir ziimre teşkil eden daha hür bîr çiftçi sınıfı da esasen mevcut değildir. Bu itibarla, bu sınıfa has imtiyazların muayyen şartlar altında kaybedilmesi veya yeniden iktisap edilmesi m evzuubahs olamaz, Osmanlı im paratorluğunda şu veya bu hususî hakları alâkad&r eden sebepler dolayısile değil, fakat bütün İçtimaî sınıflar bir vazifeye bağlandığı, .için ve devlet kanunlarile çiftçi sınıflan da toprağa bağlıdır, işte, R om ada gördüğüm üz m âna da hususi toprak sahibi zenginlerin Türkiyede mevcut olmayışı ile toprak mülkiyetinin tam amen devletin elinde bulunması keyfiyetleri, fikrimizce kolonlarla reayayı ays-a ıçîimas bünye ve devirlere mensup hususi çiftçi tipleri olarak nazarı itibara almamızı icap ettirm ektedir. Bu husustaki fikirlerimizin daha iyi anlaşılması için R om ada kolon- luğun mevzuubahs hususî haklardan mütevellit olan menşelerini hatırlatalım:
Malûm olduğu üzere Rom ada, serbest bir mukavele ile aktedi- len bir borcu ödeyemeyenleri alacaklı, ister köle olarak evinde, ister tarlası üzerinde çalıştırırdı. Bu suretle, vaktile serbest mukavele ile kiralanan toprakların kirasını verem iyen hür çiftçiler, toprak sahibi alacaklının elinde rehin gibi kalarak, bu toprakları bir daha terkede- mezlerdi. O zam an bu nevi borçlular sıkı bir kontrol altında çalışan ortakçı kullara benzem iş olurlardı. Bu nevi mükelleflerin b ir m üddet sonra şahsî tâbiiyetten çıkıp umumî ve resmî birsitatüye. sahip olacakları da aşikârdı. Çünkü bu borçlar ekseriya hiç bir zaman tükenm eyecek b ir vaziyette, olduğundan ve babanın borcunu Ödemek vazifesi ekseriya oğluna da geçtiğinden bu nevi toprağa bağlıliklar babadan öğtfla intikal eden irsi ve daimî bir şekil alırdı. Büyük sefalet ve emniyetsizlik hüküm ran olduğu devirlerde, kendilerine toprak ve sermaye ile birlikte ayrıca himaye de vaad eden zenginlerin kolonu olmağı ihtiyarî olarak kabul eden çiftçiler pek ço'ktu. Ayrıca, kolon sınıfından bir kadınla evlenmek isteyen bir kimsenin b ’zde ortakçı kullarda olduğu gibi [95] kolonluğu kabul etmesi lâzım gelirdi. H albuki
[95J Birinci makalenin 17 (45) inci sahifesinde zikredilen kanunname-
'Osmanlı im paratorluğunda reayâ için fakrü zaruretle m edenî haklarından feragat edip hususî şahısların adam ı ve tebaası ölmek nevinden tâbiiyetler mevzuubahs değildir. O rada; rsayâlığm icap ettiği toprağa bağlılık, fethedilen m em leketler halkına umumiyetle vazedilen bir mükellefiyettir. Bu itibarla rsayâlık ancak yukarıda bahsettiğimiz sürgün şeklindeki kolonluğa benzetilebilir.Vergilerin m untazam bir şekilde toplanabilmesi ve büyük malikâne sahiplerinin devlete karşı olan vazifelerinin hüsnü ifası için im parator emirname^erile 30 sene gibi uzun bir m üddettenberi aynı yerde oturanların oraları terkedem eyişi gibi tedbirlerle, pek çoğalmış olan dilencilerin, kendilerini devlete haber verenlere ikolon olarak verilmesi nevinden İdarî kaynakları da kolonluğu, bizde reayâyı toprağa bağlam ağı icap ettiren sebepler arasında teşekkül halinde göstermektedir.
O rta zamanın serfleri ve Osmanlı im paratorluğunun hür köylü leri:
O rta zam anın ilk nısfında toprağa yerleştirilmiş esirlerle, şarta m u’allak âzadb köleler ve vaziyetleri fenalaştığı için kendi rizalarile hürriyetlerinden vazgeçen insanlardan ve kolonlardan ibaret olan eski çiftçiler, umumiyet itibarile menşeleri ne olursa olsun serf namı altında aynı tekâlif ve angaryalara tâbi hususî bir zümre dahilinde kaynaştılar.
İşte, bizdelki çiftçi sınıfların İçtimaî ve hukukî vaziyetlerini izah etm ek isteyen müellifler, bizdeki reayâyı umumiyetle garp orta zam anının bu bahsettiğimiz servaj sistemindeki köylülerile mukayese etm ek istem ektedirler. Kanaatimizce, Osmanlı im paratorluğu nizam ının ve bugünkü İçtimaî bünyemizin hususiyetlerini tebarüz e ttirm ek için fevkalâde mühim olan bu mukayese, şimdiye kadar, umum iyetle gayrı kâfi vesikalara istinat .edildiği ve acele tamimler yapıl- diği için, lâzımgeldiği şekilde tetkik edilmiş addedilem ez. [9 6 ]. Biz «Osmanlı im paratorluğunda çiftçi sınıfların hukukî sitatüsü» ne dair vaktile neşretmiş olduğumuz bir tektik tecrübesinde [9 7] bu hususta baz ı yeni mu talar temin etmiş olduğumuzu zannetmekteyiz. Bu etüdüm üzde garp orta zamanının serfinin hukukî vaziyetini karakterize
[96] İsmail Hüsrev, Türkiye Köy iktisadiyatı. Ankara 1934. — Edip Ser- ’dengeçti, Mülkiyet nehcinin menşe ve tekâmülü. İstanbul, 1921.
[97] Ülkü Mecmuasının mart 1937 den itibaren çıkmış olan 49, 50, 53, 58 ve 59 uncu Savilflrîn^alri malraBole»».?»***™
eden hususiyetleri b irer birer bizdeki çiftçi sınıfların hukukî sitatüsünde aram ış ve m evcut faik lan tebarüz ettirm eğe çalışmıştık. Fikrimizce, Osmanlı imparatorluğundaki çiftçi sınıfların hususî vaziyetini tebarüz ettirmek için vaktile serflerle yaptığımız mukayeseler, bu makalelerimizde rsayâ ile ortakçı kulları mukayese için neşrettiğimiz vesikalarda büsbütün ehemmiyet kazanmış bulunmaktadır. Bu bakım dan bu makalelerimiz, aynı mühim meselenin muhteilf cephelerden tenviri için girişilen araştırm aların ehemmiyetli b ir kısmını teşkil ede- ceîklerdir.
Filhakika biz, vaktile Osmanlı im paratorluğundaki reaya ile serfi mukayese ederken, aynı garp m em leketlerinde ekalliyet olm akla beraber serfin yanında ayrıca mevcut hür köylüleri, azad edilmeden evvel ve azad edildikten sonra serfin hukukî sitatüsünde vukua gelen tahavvülleri hatırlattığımız gibi; hür köylü ile hür olmayan köylü arasındaki mevzuubahs farkları, bu defa Osmanlı imparatorluğundan alınmış olan bu ortakçı kullar misalüe, büsbütün meydana koymağa muvaffak olduk. Şu halde, garp orta zamanının serflerini tâbi tutuldukları hukukî sîtatü bakım ından her hususta bizdeki ortakçı kullarla mdkayese ederek aralarında büyük bir müşabehet ve hemen hemen ayniyet bulm uş oluyorsak, bu ortakçı kullara benzeyen serf- lerin aynı zam anda hem ortakçı kullara ve hem de onlardan büsbütün ayrı bir hukukî kategori teşkil eden reayâya benzetiîemiyecekleri basit b ir m antıkî zaruret halinde m eydana çıkacaktır. Bu vaziyette Osmanlı im paratorluğunun XV. ve XVI. ncı asırlardaki hususiyetini, serf vaziyetinde çalıştırılan çiftçileri çok küçük bir ekalliyet halinde olan ve bu ekalliyetin de gittikçe ortadan kaybolduğu görülen bir hür çiftçiler memleketi olmaktır, şeklinde ifade etm ek mümkün olur. Bu sıfat ise onu, aynı asırları yaşayan garp ve şark A vrupa m em leketlerinden ve bu m em leketlerdeki İçtimaî bünye oluşlarından çok mâ- nalı bir şekilde ayırm aktadır. Çok mühim olan bu neviden bir bünye hususiyetinin tesbiti için buradaki tetkiklerimizin esasım ve gayesini teşkil eden mukayeseyi hülâsa ve tekrar etmeliyiz [981.
[98] Ülkü Mecmuasında neşrettiğimiz etüdlerimizde bu düşünce tarzının bazı hususiyetleri ve varılan neticelerle olan alâkaları daha etraflı bir şekilde tebarüz ettirilmiştir. Bu itibarla alâkadarların mevzuubahs makalelere müracaatleri mümkün ve münasip olur. Buradaki makalelerimizi yalnız Fransızca hülâsalarından takip edenler iciıı ise aynı kolaylık mevcut bulunmadı-
Malûm olduğu üzere, Romalı veya Golvalı büyük toprak zenginlerinin çiftliklerinde çalışan köleler (servus), orta zam anın ilk nısfında hususî çehresini kazanan malikâne sistemi (systeme dom a- nial) inde aileleri ile birlükıte ayrı ayrı toprak parçalan, ufak çiftlikler (tenures) üzerinde yerleştirilmiş bulunuyordu. Bu itibarla serfler, mevcutları bilâhare muhtelif kanallardan gelen hür adam soyundan insanlarla çok zenginleşmiş olm akla beraber, ecdatları vaktile top rak üzerine yerleştirilmiş hakikî kölelerin ahfadıdırlar. Bu sıfatla onlar, sahiplerinin kendilerini resmen azad (affranchissem ent) etm esinden evvel hür adam lar arasına karışamazlardı. Serf, nereye giderse fitsin, muayyen bir sahibi olan ve. vücudile muayyen bir şahsın mülkü olan bir mahlûk, sahibine iadesi gereken bir kaçak köle idi. Bu itibarla hukuk bakım ından onun vaziyeti, yine kendisi gibi sen- yöre ait topraklar üzerinde ağır şartlarla çalışan fakat şahsan hür olm ak sıfatım henüz kaybetm emiş olan diğer çiftçilerden esaslı bir şekilde farklıdır. Çünkü, bahsettiğimiz hür köylüler ancak işledikleri toprak dolayısile (lien reel) senycre bağlı oldukları halde, serfler şahsî bir bağla (lien personnel) ve vücutlarile başka birine ait olm ak (hom m e de corp) sıfatile senyöre bağlıdırlar ve bu şahsî bağlılığın, vücutlarile aidiyetin ve kölelik vasfının tabiî bir neticesi oîa- olarak toprağa da bağlı bulunuyorlar [9 9 ] :
1) Serf, menkul ve gayrimenkul mirasına hür bir adam gibi tasarruf edemez. Yalnız toprağın değil serfin de hakikî sahibi olan senyör, serfinin mirasına, örf ve an’anelerle tayin edilmiş şekillerde de olsa, girmek hakkına maliktir. Halbuki, Osmanlı im paratorluğunda reayâ için, toprak müstesna, bu neviden tahdidat mevcut d e ğildir. Halbuki, ortakçı kulların mirası hususunda aynı tahd idata te sadüf edilm ektedir [100 ],
bu kısımlar daha fazla tafsil edilmiştir. Bu itibarla, icabında her iki kısmı mu- kayeselei bir şekilde okumak faideden hail değildir.
[99] Marc Bloch, Libert5 et servitude personnelles au moyen - âge, paticulierement en France; 1933, Madrid (Birinci fasıl)—. Les caracteres origi- naux de Thistoire rurale française, 1931, Paris. — H. See, Histoire economique de la France, tome X.
[100] Birinci makalede, ortakçı kulların muhallefatı meselesi başlıklı
2) Serfin kendisi ve kendisinin vücudundan çıkacak olan müstakbel nesiller, aynı kölelik münasebetlerinin icaibatından olarak, senyörün malı olduğundan ve senyor kendisine ait bulunan insan sürülerinin yavrularının da daima kendisine ait kalmasını temin için bazı tahd idat vazetm ek hakkını haiz bulunduğundan, serf istediğile evlenmek hakkından m ahrum dur. Bu hususta her iki tarafın da serf olması bile kâfi gelmez, aynı senyörün serflerinden bulunm aları da icap eder. Bu yüzden serfler sahası oldukça m ahdut bir dahilden evlenme m ecburiyetine tâbi tutulm aktadırlar. H er serf İcadın veya erkek, ancak senyörlük dahilindeki bir serf kadın veya erkekle evlenebilir. H ariçten evlenm ek (form ariage) m em nudur veya büyük tazm inat m ukabilinde satın alınabilir bir hak teşkil eder. Bu hususta umumiyetle a lâkadar senyörlerin doğacak çocukların paylaşılması tarzı hakkında anlaşmış olmaları lâzımdır.
Bu gibi takyidatın Osmanlı im paratorluğunda raiyst sınıfı için mevcut olmadığını ve resmi ’arûs ve G erdek resmi gibi vergilerle servaj sistem inde bu harice câriye satm ağı hatırlatan mükellefiyetleri birbirine karıştırm am ak lâzımgeldiğini (97) num aralı notta m evzuubahs etiidİerim izde usup' uzadıya izah ettik. Burada, bu nevi tak- y idatm ortakçı kullar için aynen mevcut olduğunu etraflı b ir şekilde tesbit e tm ’ş bulunuyoruz [ 1 0 1 ] -
G örülüyor ki serfiiğin bu nevi karakteristik mükellefiyetleri, serfin hukuk bakım ından kul ve köle telâkki edilişinin zarurî bir neticesi olduğundan, Türkiyede daim a hürriyete sahip olmuş bulunan raiyetin tâbi tutulduğu mükellefiyetlerin cins ve m ahiyet itibarile aynı bulunm am aktadır. H ür insan addedilm em ek bakım ından bu nevi m ükellefiyetler Türkiyede ancak ufak bir ekalliyet teşkil eden ortakçı kullar için mevzuubahisLr.
Tam am ile serflere ve ortakçı kullara mahsus gözüken bu nevi m ükellefiyetler haricinde kalan, senyörün lüzum gördükçe adam larından para toplam ası (la taille «arbitraire»), serfin senyör emrettiği zaman ve lâzım oldukça senyöre ait topraklar (hassa çiftlik) üzerinde angarya mesaiye mecbur edilişi (C orveable â merci) ve nihayet üzerine yerleştirilm iş olduğu toprağa bağlı kalışı ( l’attache â la glebe)
[101] Birinci makalede 19-21 (47-49) inci sahifeler ile [40] numaralı nota; ikinci makalede [42] numaralı notun bulunduğu yere ve XXIII numaralı kayda bakınız.
gibi m ecburiyetler de, umumiyetle serf’Iik vaziyetinin icap ettirdiği neticeler arasında zikredilmekte iseler de , bu gibi mükellefiyetlerin büsbütün başka sebeplerle ve bazan hakikatta serf olmayan kimselere de teşmil edilmiş bulunduğu [97] numaralı notta kaydedilen e- tüdlerim izde uzun uzadıya izah edilmiştir. Burada, Romanın son zam anlarında kolona sisteminde, Osmanlı im paratorluğu ile bazı şarkî A vrupa m em leketlerinde şahsî bir tâbiiyet ve bağlılığın neticesi olm aktan ziyade merkeziyetçi ve kuvvetli bir devlet otoritesi tarafından köylünün toprağa bağlanm asının mümkün olduğunu söyleyebiliriz. [ 102]. Aynı suretle senyörün para ve hediye toplamak, angarya m ssaî talep etm ek hakları da b idayette hür olan ve olm ayan bütün köylüler için bir mükellefiyet teşkil etm ekte iken, bir m üddet sonra d ’ğer sınıflar vakti ve miktarı evvelden kestirilem eyen ve bu itibarla keyfî gözüken bu ianeleri hususî mukavele ve örflerle veya satın alınan azadlık fermanlarile tesbit ettirm eğe m uvaffak oldukları halde; bu mükellefiyetlerin keyfî olm ak vasfı, ancak henüz azadlıklarını satın alcm ıyacak kadar zavallı olan serflerin üzerinde kalmış ve bu itibarla seıfliğin karakteristik vasıflarından biri gibi telâkki edilmişlerdir. Osmanlı im paratorluğunda da bu nevi m ükellefiyetler ancak ortakçı kullar için baki kalmıştır. [ 1 03 J . Aynı suretle Osmanlı im paratorluğunda ancak kulların cezalandırılış şekillerinde bazı hususiyetler mevcuttur.
Senenin muayyen günlerinde senyör için angarya mesaiye mec* bur edilmek kaydına gelince:
O rta zam an garbı A vrupa m em leketlerinde çok mühim bir m evki işgal eden -bu mecburiyetler, o m em leketlerde hâkim olan malikâne sisteminin ve zamanm İktisadî zaruretlerinin b ir neticesidir ve bu hususta hür olrmyan köylü (serf) kadar hür köylü (colon ve hote) de senyöre ait topraklar üzerinde yerleşirken, kullandığı toprağın kirasını senyörün hassa çiftlik (reserve seigneuriale ou terres privilegiees) i üzerinde angarya şeklinde, senenin muayyen zam anlarında ve emir aldıkça çalışm ak mecburiyetini kabul etmiştir. Osmanlı im paratorluğunda ise toprak mülkiyeti şekli ile ziraî rejim büsbütün başka tarzda olduğundan bu nevi mükellefiyetler ancak hassa çiftlikler üze-
[102] Prof. Bratianou ’nun Etudes Byzantines Paris, 1938. isimli kitabına bakınız, p. 228.
[103] Birinci makalede 23-25 (51-53) inci sahifalere; ikinci makalede XVI numaralı kayda ve üçüncü makalede XXXV ve XXXVI numaralı kayıtlara bakınız.
rinde ortakçılıkla çalışan ve ekserisi kul soyundan gelen köylülere mahsustur. [1 0 4 ]. G arp ta malikânenin ekonomi bakım ından bu neviden bir organizasyonu keyfiyeti, yarattığı iktisadı tâbiiyetlerle d iğer hukukî ve İçtimaî tâbiiyetlerin devamını mümkün kılmış ve servaj rejiminin o m em leketlerde taam müm ünün belli başlı sebeplerinden biri olmuştur. Osmanlı im paratorluğundaki ekonomik şartlar ve ziraî rejim ise bu nevi ekonomik tâbiiyetlerin teessüsüne mâni olmuştur. Ortakçılık münasebetlerinin ve ortakçı kulların azlığı bu hususta en güzel delillerden birini teşfkil etm ektedir.
it'k'kBununla beraber garp m em leketlerinde orta zam anlarda tesa^
düf edilen servaj makulesi iley Osmanlı im paratorluğundaki ortakçı kulları ve dolayısile reayâ tâbir edilen hür çiftçileri mukayese ederken aralarındaki farkları pek m übalâğa etmemek lâzım gelir. Os- manii im paratorluğundaki İçtimaî nizam ve münasebetlerin hususiyetlerini tebarüz ettirecek olan bu mukayeseler, bin sene süren b ir orta zam anın ve Fransız ihtilâline kadar Fransada, yirminci asrın başlarına kadar şarkî A vrupada sertlerin daima ve her yerde aynı kalamıyacağı ve bu kadar senelik b ir tarihî inkişafın, İçtimaî m ües- seselerin bazan değişmeyen isimleri altında, m âna ve mahiyetlerini tam am en değiştirmiş olması ihtimalini de gözden kaçırmamalıdır.
Filhakika, bu muhtelif vaziyetleri muayyen bir tekâmülün muhtelif m erhaleleri gibi telâkki etm ek ve Osmanlılık nizamında dahi eski b ir derebeyliğin izlerini veya yeni bir derebeyliğe müncer olmak temayüllerini, m ukadder bir inhilâlin bütün tohum ve istidatlarım görm emek imkânı yoktur. Fakat, aynı zam anda unutm amak lâzım gelir ki, b ir tarihçi için bilhassa lâzım gelen nokta, bir içtimaiyatçı için olduğu gibi, umumî ve bir çok dereceli tecritlerle ulaşılabilecek m üşabehetler değil, umum î kanuniyet ve tekâmül istikametlerinin zam ana ve m ekâna ait hususiyetlerin ve muayyen tarihî şartların tesirleri altında almış oldulkları hususî şekillerdir. Bu sebeple, Türkiyede son zam anlarda m ütegalübe ve derebeyi haline inkılâp etmeğe yüz~ tutan toprak beyleri ve tım ar sahipleri karşısında sosyal ve ekonomik vaziyetleri ne kadar kötüleşmiş olursa olsun, bizde köylünün, resm en v e hukuka?* hür adam olm ak vasfını hiç bir zaman kaybet-
[104] Birinci makalede 24 (52) üncü sahifeye; ikinci makalede « b) işletilen toprağın hukukî mahiyetinden mütevellit ortakçılık münasebetleri » başlıklı fasla bakınız.
memiş olduklarını her zaman söyliyebiliriz. Bu bakım dan bizdeki raiyet ile serfi mukayese ederken serfin hukukî sitatüsünün icap ettirdiği bir azad etm e veya azadlığı satın alm a işini ve bu merasimin resmen haiz olduğu ehemmiyeti unutm am ak lâzımgelir. Malûm olduğu üzere, A vrupada sahipleri azad ettikleri serflerinin eline veya köyce topuna birden, bizde bir köleyi azad eden sahibinin verdiği i’tak- nâm eye benzer bir berat (charte) verm ektedir. Bu şekilde serflik- ten azad edilen köylüler, yalnız serf olmanın icap ettirdiği mükellefiyetlerden kurtulmuş olmakla beraber; ekonomik ve sosyal vaziyetlerinin ve bilhassa senyörün topraklarını işleyen bir kiracı olm alarının icap ettirdiği ağır ve geri şartlara tâbi tutulm akta devam ediyorlar. V e ancak bu vaziyette bizim köylümüzle kabili mukayese bir halde bulunabilm ektedirler. Çünkü, bu vaziyette onları senyöre bağ- Iıyan ve tâbi kılan bağ doğrudan doğruya ve ş^hsî olm aktan ziyade, bilvasıta yani kiraladıkları toprak dolayısiledir veya bizde olduğu gibi, İdarî - m alî b ir devlet tedbiri m ahiyetindedir.
Demek oluyor ki, Osmanlı im paratorluğunda köylünün G arptaki serfin azad edilmesine müşabih bir kayıt ve merasime tâbi tu- .tulmayısı [ 105 ] hîîkuk bakanından aralarında mevcut aşılmaz farkı aşikâr bir şekilde tebarüz ettirmektedir. Osmanlı im paratorlüğu garpta uzun zam an bir ekalliyet halinde kalmış olan hür köylülerden m üteşekkildir. İm paratorluk, teşekkül ettiği m em leketler üzerinde keyfî ve sahibinin kölesi üzerindeki hukukunu hatırlatan mükellefiyetleri ilga ile, vergi sistemlerini m untazam ve m ukannen bir şekle sokmuş, tashih ve kanunlara raptetm iştir. Bu itibarla diyebiliriz ki, Osmanlı im paratorluğuna İlhak edilen m em leketler köylüsü, bu fetih ve ilhakın tabiî b ir neticesi olarak serflikten kurtulm uşlar ve m eydan muharebelerinde vücutları izale edilmiş olan küçük küçük beylerin köleleri olm aktan çıkarak sadece büyük bir im paratorluğun ehli zimm et reayâsı, kolonları olmuşlardır. Osmanlı im paratorluğunun te şekkülüne sebep olan siyasî hercü merçlerin ve istilâların potasında yoğurulan böyle yeni tip bir köylü sınıfı sitatüsünün-teşekkülüne yardım eden sebepler arasında ise; şüphe yok, im paratorluğun geniş mikyasta b ir iskân ve kolonizasyon sahası oluşunun, şahsî ve m ahallî
[105] Halbuki bu merasim, yani resmen âzad edilmiş olup olmamak keyfiyeti, bizdeki ortakçı kullar için aynı şekilde meveuttur. Bu hususta birinci makalede « 3. hukukan hür olan ve olmayan köylüler » faslına bakınız. Sf. 13-16 (41-44).
bağlılıklardan koparılarak im paratorluk mikyasında bir teşkilât içinde vazifesi olan b ir kolon vaziyetine sokulan yeni tip bir köylü hukukunun im paratorluk kanunnameleri taralından her tarafa nakl ve tamim edilmiş olmasının büyük rolü olmuştur.
Diğer mukayeseler:Osmanlı im paratorluğundaki hür köylü (reayâ) sınıflarını sa
dece bu im paratorluğun kurulduğu topraklar üzerinde daha evvel mevcut köleleşmiş köylüler veya orta zaman G arp memleketlerinin serf'lerile değil, fakat, Osmanlı im paratorluğile aynı zam anda yaşam ış olan b ir kısım Şarkî A vrupa memleketleri köylülerüe de m ukayese edecek olursak, aynı hususiyetler m eydana çıkacaktır:
Malûm olduğu üzere Fransada, zam anla çok azalmış olmakla beraber, 1 789 inkılâbına kadar henüz hürriyetini satın almamış serfler m evcut bulunuyordu. Şarkî A vrupa mem leketlerinde ise, servaj daha uzun m üddet devam etti. Prusyada ancak 1807 tarihli kanun serf kalm adığını ilân etmişti. Aynı mem lekette, senyörün köylünün işlediği topraklar üzerinde haiz olduğu yüksek mülkiyet hakkı 1821 de ilga edildi. Fakat buna mukabil köylü senyörlere tazm inat
verm eğe m ecbur oldu.Avusturya - M acaristan im paratorluğunda da köylünün serfliğe
ait kayıt ve m ükellefiyetlerden kurtulması için uzun m üddet mücadele etmek lâzımgeldi. İlk defa olarak 1 783 te Transilvanyada ve 1785 te M acaristanda servaj kaldırılmak istenilmişse de, köylünün senyöre karşı ödem eğe m ecbur olduğu vergi ve angaryaların tanzimi veya tam am en satın alınarak köylünün toprağına serbestçe sahip olabilmesi için 1848 köylü hareketlerini beklem ek lâzım gelmiştir.
Rusyadaki servajın tarihi de hür olan ve olmayan köylü arasındaki farkları tebarüz ettirm ek hususunda dikkata şayandır:
Bidayette, XVI. ncı asra kadar Rusyada köylü hukukî bakım dan hür sayılm akta idi. Köylü, her sene hususî bir mukavele ile beylere bağlanarak onların toprağını işler, fakat işini bitirince bırakıp başka b ir yere gidebilirdi. Bir m üddet sonra kuvvetle teşekkül etmeğe başlıyan devlet, vergilerin muntazam toplanm ası ve beylerin devlete karşı olan mükellefiyetlerinin iyice ifa edilebilmesi için, köylünün serbestçe yer ve senyor değiştirmesine mâni olmak mecburiyetini hissetti. Bu yüzden ilk defa olarak 1597 tarihli emirnâme, beylere 5 senedenberi malikâneden ayrılmış olan serflerini arayıp bulm ak ve geri götürm ek hakkını tanıdı. Bu suretle, toprağa bağla-
kaybetm eğe mahkûm bulundu. Filhakika, bir m üddet sonra arazı tahrirlerinde her hangi b ir senyörün malikânesine dem irbaş eşya gibi kaydolunan köylülerin bir daha o malikâneyi terketmeleri, başka bir iş ve m eslek sahibi olmaları menedildi. Bu suretle b idayette yalnız; topraklarla birlikte alınıp satılmağa başlanan köylüler, bir müddet, sonra topraktan ve hattâ ailelerinden ayrılarak satılabilir bir köle haline geldiler. Mülk sahibi kendi adam larını muhakem e ediyor, cezalandırıyor, ağır hizmetlere veya Sibiryaya sürülmeğe mahkûm e- derek m em urlarına teslim ediyordu. 1 762 tarihinde bile henüz ser- fini öldürecek olan senyörü cezalandırabilecek b ir kanun ve makam m evcut bulunm uyordu. Köylü haftada üç gün senyörün emri altında çalışıyor ve ayrıca mahsulün bir kısmını da beye veriyordu. Köylünün, büyük bir kısmı da ayrıca şatolarda hizm etkâr gibi çalışmakta idi. Bunlar salılır veya değiştirilebilinirdi. Bu sebeple, 1 80 1 tarihli Moskova gazetelerinde bile berber, a rabac ı... gi'bi, bu neviden hizmetler için yetiştirilmiş satılık serflere ait ilânlaı* bulunm akta idi. 1861 de Çar A leksandlr servâjm ilgası fermanını imzaladığı zaman hizm etkâr olarak kullanılan serflerin sayısı bir milyonu bulm akta idi, Rus köylüsü bu gibi ağır m ükellefiyetlerden kurtulm ak için hürriyetini para İle satın aldı veya kullandığı toprakların bir kısmını mutlak mülk olarak senycre terketm eğe m ecbur kaldı. Gerçi, bu para kendisine devlet tarafından temin edildi. Fakat bu defa devlete karşı borçlanan köylü, bu borcunu, yapılan hesaplara göre, ancak 1934 senesinde ödemiş- bulunacaktı [ 1 06] .
H albuki Türkiye, İktisadî ve İçtimaî tarihinde bu nevi köylü hareketlerine ve z^raî reform lara hiç lüzum bırakmıyacak kadar, sıhhatli b ir İçtimaî bünyeyi her zaman muhafaza etmiş bulundu.
Kul soyundan çiftçilerin XVI. nen asrın başlarına doğru Tiirki-yede işgal ettiği mevki:
Muhtelif nam lar altında tetkik ettiğimiz kul soyundan köylülerin Türkiyede muayyen bir tarihte işgal ettikleri mevki ile hakikî m ikdar ve nisbetlerini bulm ak meselesi, bu tetkikten çıkarılabilecek neticelerin sıhhati bakım ından, çok mühimdir, Y ukarıda da izah ettiğimiz gibi [107] elimizdeki m enbaların hususî vaziyeti ve kifayet-
[106] Henri See, - Esquisse d’une histoire du Regime agraire en Europe E.U XVIII, e e t XIX. e sieeles. — Engene Schkaff, La question agraire en Russie, Paris 1923.
sizliği yüzünden bu hususta katî rakam lar zikretm ek her ne kadar müşkül ise de, XVI. ncı asrın başlarına doğru bu nevi kul zümrelerinin Türkiyede işgal ettiği mevkiin ehemmiyetsizliği hakkında bir fikir verebilm ek için, tetkik ettiğimiz m m takalarda tesadüf edilen kulların sayısile diğer çiftçi zümrelerine nazaran nisbetlerini tayine çalışalım :
Birinci m akalemizde mevzuubahs ettiğimiz 1498 (904) tarihlî H aslar defterine nazaran, İstanbul H aslar kazasına ait 160 kadar köyden en aşağı 1 10 kadarında dağınık bir halde bulunan ortakçı kulların m ikdarı şu şekilde hülâsa edilebilm ekte idi [sf, 72 ( 4 4 ) ] :
evli ortakçı kulhenüz «mukataa»ya bağlanm am ış bekâr kul «m ukataa»ya bağlanmış bekâr kul-kendilerine ortakçı yeri verilemediği için başka işle meşgul olup ortakçılık bedeli «bedeli enbâzî» veren evli kullarcâriye ile evlendikleri için «i>edel-i hizmet-i câriye» veren hür kemseler
2.013 Yekûn
Bu vaziyete göre, İstanbul haslar kazasında 1498 tarihlerinde 2.01 3 yetişkin kul erkek bulunm aktadır ki bu m ikdann «5» rakamile zarbedilm esi suretile b*z tahminen bu kazada m evcut kadın, çocuk bütün diğer kulların umum yekûnunu bulabiliriz. Bu yekûn işe, î 0 .000 i tecavüz etm emektedir.
Bu tarihten takriben 40 sene sonra yaptırılm ış olması lâzımge- len Sultan Süleyman tahrirlerinin neticelerini tesbit eden istatistik defterlerine göre ise (N. 732, Başvekâlet a rşiv i); İstanbul H aslar kazasında 1.820 si müslüman ve 2.708 i hıristiyan olm ak üzere ceman 4 .528 vergi mükellefi yetişkin erkek mevcuttur. Bu m ikdar aynı şekilde 5 emsalile zarp edilecek olursa, bu kazanın umumî nüfusu 22.640 olması lâzım gelir. Demek ki, aradan geçen bu kırk senelik m üddet zarfında kulların umumî nüfusa nazaran nisbetlerinin değişmemiş olduğu farzedildiği takdirde dâhi, bu nisbetin yalnız H aslar kazası dahilinde bile yarıdan az olması lâzım gelir. Halbuki, bu kaza dahilindeki köylerin büyük bir kısmı «Kulluk» şeklinde harp
1.442289134109
39
şivi) istifade ederek bütün Rumeli [108] için tayin etmeğe kalkışacak olursak; bu m em leketler için 258,185 olarak tayin edilen vergi mükellefi yetişkin erkek nüfus içinde, ancak 6.021 [109] kul soyundan çiftçi bulunm aktadır ki bu m ikdar umum nüfusu temsil eden 258. 185 rakam ının% 2sini pekaz tecavüz etm ektedir. Bu tarihlerde yazılan defterlerde Rumelinin diğer taraflarında ortakçı kullara pek az tesadüf edilmekte olduğu düşünülecek olursa, bizim Rumelinde bulabildiğimiz kul soyundan çiftçilerin bundan ibaret olması lâzım gelir. Mamafih,- Sultan Süleyman tahrirlerinin neticelerine göre tanzim edilmiş olan defterlerde zikredilen bu rakam lar, onların vaktile bu m m takada da'ha büyük ,bir kesafet halinde yerleştirilmiş ve ancak zam anla ortadan kaybolarak diğer reayaya benzetilmiş olmalarına mâni değildir ve fikrimizce bunun böyle olması kuvvetle memuldur.
Kul soyundan çiftçi zümrelerinin A nadoludaki yayılış şekillerine ve nisbetlerine gelince; iburada d a çok küçük bir ekalliyet teşkil ettikleri m eydandadır:
Filhakika, Sultan Süleyman tahrirlerinin neticelerini tesbit eden defterlere göre (N. 285 Başvekâlet arşivi), 21 kasaba ve 1,966 köyü ihtiva eden A nadolu eyaletinde cem an 550.139 nefer vergi mükellefi çağında yetişkin erkek nüfus kayıtlıdır. Bu m ikdar içinde 8 1 0 vakıf oğlanı (gulm an), 760 vakıf bağcı, 901 ortakçı, ve 270 azâde mevcuttur. H albuki ikinci makalemizde tetkik ettiğimiz veçhile, bu kul zümrelerinden hemen büyük bir kısmı yalnız başına H üdavendi- gâr livasında toplanmış bulunm aktadır. Bu vaziyet aşağıdaki cetvelde görülm ektedir:
Bütün A nadolu Yalnız H üdavendigâreyaletinde [110] livasında(550 .139 üzerine) (58 .867 üzeri
V akıf oğlanları 810 778V akıf bağcıları (? ) 760Ortakçılar 901 [11 1] 88Elliciler (? ) 47A zadeler 270 270
[108] Şarkî ve Garbî Trakya ile Makedonya dahil.[109] 2.013 ü İstanbul Haslar kazasında olmak üzere.[110] Anadolu eyaleti Ankara dahü bütün Garbî Anadoluyu ihtiva et-
Bu nevi kul soyundan toprak işçilerinin hemen hemen yegâne toplandıkları m ıntaka olan H üdavendigâr livası dahilinde hu nevi kul zümrelerinin muhtelif kazalar arasında ne şekilde dağılmış olduğunu ve Sultan Süleyman tahrirlerine göre (Başvekâlet arşivi, 285 numaralı defter) m ikdar ve nisbetlerinin ne kadar ehemmiyetsiz bu lunduğunu gösterm ek için aşağıdaki cetvel tanzim edilmiştir. Bu cetveldeki rakam lar, pek katı olm amakla beraber, vaziyet hakkında bir fikir verecek kadar sıhhatlıdırlar:
Kazası Ver
gi
mü
kelle
fi ye
tiş
kin
erke
k nu
fusu
Vak
ıfoğ
lanl
arı u
J-6>bı>0}CÛ E
llici
ler
Aza
dele
r
Orta
kçı
ve
kesi
mci
ler
selet adet adet adet adetBursa 9,543 122 54 — 22 44İnegöl 344 34 — — — 10Yazhisar 434 22 22 — — •' ' —Eım enipâzarı 134 — — — — —1 omaniç 584 — — — . — —Yenişehir 1.175 37 — — — 84Söğüt 1.187 10 •—■ ■—■ — —Göl 874 27 ■— — — ' —Yenicetaraklı 1.227G eyvs 1.045 •— — — — —Akyazı 1.049Akhisar 1.115 23 — — ' — ■ —G öynük 2.072 25 — — — —Beypazarı 4.463 21 — , — ■— —Ml'haKççik 1.191 — — — ■— —Seferihisar (? ) — — — — —Kete 3.845 46 — 32 — —Edİnc:k 1.982 — — . — 84 —Mih^liçlİk 5.214 357 72 15 249 4Gönan 1.060 — — ■— — —•Tuzla 2.579 — — — — —A d.anos 2.502Kepsu^ 1.756 17 ■— — ■ — —Tarhala 2.351
Aynı şekilde Karesi livasında 2 .326 nefer mevcut üzerine ancak 250 hane ellici ve gulâm mevcuttur.
M amafih unutm am ak lâzım gelir ki, Sultan Süleyman tahrirlerinin neticelerini tesbit eden defterlerde çok defa eskiden ortakçı kullar halinde çalıştırıldıklarını 'bildiğimiz bazı köyler halkının kul oldukları tasrih edilmemiş bulunm aktadır ve bu keyfiyet onların zam anla diğer reaya sınıflarına benzetildiğinin en büyük delilidir. Kul işletmelerinde zamanla, vukua gelen değişiklikleri tesbit etm ek ve m uhtelif devirlere ait defterlerden aynı köylerdeki ziraî kul işletmelerinin adet ve vaziyetlerini yekdiğerile mukayese ederek bu sahadaki inkişafların istikametini tayin etm ek tetkiklerimize büyük bir kıym et ve aalâbet bahsedebilirdi. Bununla beraber, tetkiklerimizi bu şekle sokm ak aşağıdaki sebeplerden dolayı bizim için mümkün olmamıştır :
Bir defa Osmanlı im paratorluğunda nüfus ve arazi tahrirlerine ait defterlerin kolleksiyonlari ancak Kanunî Sultan Süleyman zamanı ile daha m uahhar devirler için tam addedilebilir. Bu sebeple, her hangi bir devir için istediğimiz köyün vaziyetini tetkik ve mukayese etmek bizim için mümkün değildir. D iğer taraftan defterlerin yazılış şekli, her hangi bir köyün hakikî çehresini toptan görmemize mânidir. Çünkü, ekseriya köyler bütün olarak değil, muayyen şahısların vakıf veya tım ar hissesi olarak ayrı ayrı kayıtlıdırlar. Bu sebeple, aynı köyü ayrı ayrı hane adetleri ve sakinlerile muhtelif sipahi tım arlan arasında m üteaddit defalar başka bir çehre ile zikredilmiş görm ekteyiz. Bu vaziyette, içinde vakfm, hasın ve m üteaddit sipahi tım arlarının hissesi bulunan veya yaya, müsellem, doğancı vesaire., çiftçiliklerini ihtiva eden bir köyü; vakıf defterinde, haslarda, m üteaddit sipahi tım arları içinde veya yaya, müsellem ve doğancıya ait defterlerde ayrı ayrı tetkik etm ek lâzım gelmektedir. [1 12]. Esasen, muhte-
[112] Aynı köyde oturan muhtelif zümrelerin ayrı defterlerde kaydedilmek suretile birbirinden nasıl ayrılmış olduklarını göstermek için aşağıdaki kaydın tetkiki bize güzel bir fikir vermektedir :
Mıhalıç’a tâbi Abalyanot köyü, 376 numaralı defterde ve timarlar arasında 7 Müslüman ve Sİ aza dİu kâfir hanesi olarak kayıtlıdır. Halbuki aşağıdaki kayıttan anlaşılacağı veçhile, aynı köyde Yıldrım Beyazıt vakfından âzad- suz kullar vardır ve bu kulların isimleri bu vakfa ait defterde kayıtlıdır. Bu vaziyette biz yalnız 376 numaralı deftere bakarak mevzuubahs köyün vaziyeti
lif devirlerin defter tutm a sistemleri de yekdiğerine tam am en uymam aktadır.
H er hangi bir noktai nazardan ve yalnız muayyen bir verginin toplanm ası için yazdırılmış olan bir defter, tabiî olarak ekseriya bizi a lâkadar eden tafsilâtı İhtiva etmemekte ve meselâ, o verginin toplanması hususunda mükelleflerin kul olup olmaması hususu müessir değilse, bir kısım köylünün kul soyundan gelmiş olduklarının tasrihine de lüzum görülmemektedir.
Bu vaziyet karşısında rakam zikretmek suretile sarih mukayeseler yapam am akla beraber, vesikaların tetkikinden umumiyetle aldığımız intibaın, gerek ortakçılık ve gerek kulluk şeklindeki m ünasebetlerin Osmanlı im paratorluğunda çok eski zam anlardanberi m evcut bulunduğu ve ilk devirlerde çok fazla iken zam anla gittikçe azaldığı m erkezinde olduğunu burada kaydedebiliniz.
Filhakika, bundan evvelki tetkiklerimizde zikrettiğimiz misaller arasında [49 numaralı notun bulunduğu faslı okuyunuz] ilk Os- m anlı padişahları devrinde yapılmış temlik ve vakıflardaki kullara ait bulunanlar pek çoktur. Bursa civarı vakıflarına dair olup 1454 (859) da yani hem en îstanbulun fethini m üteakip yazılan ve henüz vaktile İstanbul Tekfürüne ait bulunan yerlerden alınan hâsıldan
de kul çiftçiler yoktu; halbuki daha eski defterlerde mevcuttur. Şu halde, zamanla ortadan kayboldular veya buraya bilâhare getirildiler » diyecek olursak hataya düşmüş oluruz. Ve bu hata sadece muhtelif tarihlerde defterlerin yazılış tarzındaki değişikliklerden ileri gelmiş bulunmaktadır. Böyle bir ihtimali bize tesadüfen öğretmiş olan kayıt şudur :
KAYIT: XLII.« Karye-i mezburda Bayezid hudâvendigârın a z a d s u z
K u l l a r ı var imiş, esâmileri vakıf defterinde kayıt olıındı, Ev-1 velden sipahiye resim verirler imiş, kanun-ı kadîm üzere yine resimlerin verirler, diyü kayd olunmuş der (defteri köhne). Elhâleti hâ- zihî teftiş olunub otuz bir nefer kimesnedir, vakfa haraç virüb ve â- det üzere sipahiye resim virürler. Esamileri -vakıf defterinde mesturdur. — Bu zikr olan âzadlulardan her birinden onar akçe almur imiş.
Ve bu (azadlu) kâfirlerden gayrı her kâfirden k i Y ıldırım hüdavendigâr vakfm dandır yılda k u l l u k içün dokuzar akçe ve kırk iki dahi h a r a e _ ı ö ş ü r deyü alurlar imiş yine mukar-
(yp* 3) bahseden bir tahrir defterinde daha evvel yazılmış bir Halil bey defteri m evcut olduğunu (yp, 20) ve o defterde de ortakçılara ait resimlerin mevcut bulunduğu kaydedilm ektedir. Bu kayıt, Bursa civarı vakıflarında, Istanbulun fethinden çok zaman evvel ortakçı kulların m evcut bulunduğunu göstermektedir. Esasen, gerek İstanbul şehir ve inkılâp vesikaları müze ve kütüphanesinde (M. C evdet yazm aları arasında, orta boy 117-1 de) bulunan bu defterden ve gerek diğer daha m uahhar tarihli defterlerden çıkarıp zikrettiğimiz kayıtlar da, kulların bilhassa eski devir padişah ve paşalarının vakıfları içinde bulunm akta olduğunu göstermiştir ve b-klayeits hususî şahısların tesis ve rd&re ettiği Kulluk’lar, ancak bilâhare sadece devlete ait topraklar üzerinde ve devlete ait esirlerle teşkil edilmeğe başlanmış ve umumî bir ziraat rejimi olm aktan çıkarak, bazı m ahdut m m takalan îm ar için devlet elile idare ve ancak pek nâdir vaziyetlerde tatbik edilmiştir. Burada bazı ortakçılık münasebetlerinin eskiden bazı m m takalarda daha geniş bir mikyasta tatbik edilmekte iken nasıl zam anla ilga edilmiş olduğunu gösteren b ir kaç kaydı zikretm ekle iktifa edeceğiz:
K ayıt: XLUI.Karye-i Haşan Kavağı. Hassa-i Mîr-i ‘alem. O rtakçılar
yeridir, b ir m ut tahal ekerlermiş deyü kayd olunmuş der def£er-î köhne. Şimdiki halde reaya uslûbu üzerme öşür verirler.
. . . Mezkur oTtakçılık etdikleri takdİTce çift resmi içün yirmi dörder akçe virirlerimıs. Simde ortaklık itmeyüb sair reaya şfibi rüsumların verirler:
. . . O rtağa arpa ekerler. H er çiftten yirmi dörder akçe alma deyü kayd olunmuş. Şimdi ekmez olmuşlar.
(376 numaralı H üdâvendigâr mufassalı, Beypazan nahiyesi).
K ayıt: XLIV.Gılmânı merhum Sinan paşa elmezbûr der nefs-i Üs
küdar tâbi-i Edirne. Sabıka ortakçılar olub mahsûlleri mu- nasafa tarîkiyle alınub vakf içün zabt olunurmuş. Badehu ortakçıhkdan feragat olunub sâyir re ‘aya gibi mahsûlleri ta 'ş îr olunub ‘âdet üzere cizyeleri ve ispençlerin vakfı mezkûr içün zabt olunur imiş deyü defteri ‘atîkde m ukayyed bulunmağın hâliyâ üslûbu kad îm üzere defteri ceaîde dahî vech-i meşruh üzere kayd oldu.
(N. 562 Edirne evkafı. A nkara Tapu ve K adastıro Umum
G örülüyor ki, kendilerini tetkik için vesika bulabildiğimiz devirlerde, Türkiyede «Kulluk» şeklinde tesis edilm-ş -bulunan ortakçı köyleri, esasen ehemmiyetli b ir mevki işgal etmiş bulunm adıkları gibi, gün geçtikçe ortadan kaybolm ağa da başlamışlardır. Filhakika, bizim bu makalelerim izde tetkik ettiğimiz kul işletmelerinin büyük bîr ekseriyeti, en geç Fatih M ehmed devrinde tesis edilmiştir ve XVI. ncı asrın başlarından itibaren yenilerinin kurulduğuna da pek nâdir olarak tesadüf etmekteyiz. Bu devirde yeni fütuhat dölayısile veya ticaret yolile Türkiyeye idhal edilmiş olan esirin mikdarı ne o- lursa olsun, kölenin büyük bir im paratorluğun ziraî hayatında mühim bir rol oynayacak kadar bol ve ucuz bulunm adığı anlaşılmaktadır. Şu halde, ortakçı kullar meselesi bütün ehemmiyetini Osmanlı imparatorluğumun artık inhilâl halinde bulunan eski nizamına ait o- lup bu nizamın bütün İçtimaî ve İktisadî bünyesini tanımamıza ve yeni nizam ile mukayese etmemize esas teşkil edecek nâdir, fakat i- z3h kabiliyeti büyük bir vakıa teşkil efcmiş olmasından almaktadır ve ancak bu itibarla dırki, ortakçı kullara ait bu rada verdiğimiz m alûm atın Osmanlı im paratorluğunda yeni nizamın gerek şahısların ve gerek toprakların 'hukukî sitatüsünü tayin bakım ından getirdiği yeniyi vs bu sahada Türkiyede m evcut inkişaf ve vaziyetlerin mânasını tayin bakım ından çok faydalı olacağını ümit ediyoruz.
Filhakika; ortakçı kulların mevcudiyetini ortaya koyan tetkiklerimizin ehemmiyeti Osmanlı im paratorluğunda çiftçi sınıfların hukukî sitatüsünü tayin bakım ından büyüktür. Ülkü mecmuasının 59 ve 49, 50, 5 3, 58 inci sayılarında bu meseleye dair neşrettiğimiz m akalelerle, Osmanlı im paratorluğu nizam ında r a i y e t tâbir edilen çiftçi sınıfların hukukî sitatülerinin teşekkülüne hâkim olan tarihî, ekonomik sebeplerle, orta zaman G arp m em leketlerinde tesadüf edilen s e r f in hukukî tâbiiyet vaziyetlerini izah eden sebeplerin aynı olmadığını göstermeğe çalışmış ve netice olarak Osmanlı imparatorluğunda raiyeti toprağa bağlıyan (servage de la glebe) ve ZGtc-.d ğv jrerde istediği mesleği icra etm ekten veya boş gezmekten m eneden kayıtların mahiyetini tahlil ile, bu nevi bağlılıkların servaj sistemindeki ş^hsî bağlılığa benzemediğini, belki de son derece teşkilâtlı bir devlet yapısının ve İdarî - malî devlet sisteminin zarurî ve m antıkî bir neticesi olduğunu göstermiştik.
O rtakçı kullara ait burada y s p ’.ığımız tetkikatm ilerlemesile, mfivzuubahs m akalelerde kullanmış olduğumuz delillerin kuvvetinin.'
Filhakika, buradaki tetkiklerimiz bize saf bir şekilde serfl’ğin ne demek olduğunu gösterdiği gibi, G arptaki servaj makulesi köylülerin bizde ancak ortakçı kullara tekabül etm ekte olduğunu ve b !z- de XVI. izci asrın başlarında mutlak bir ekseriyet teşkil eden raiyeti. G arp orta znm^nmda ancak çok m ahdut ve istisnaî bir ekalliyet teşkil eden hiir köylüler (höte, colons) la mukayese etm ek mümkün olduğunu isbat etmiştir. Bu suretle Türkiyedeki ortakçı kullar misali bize, hukukan 'hür olan köylü ile olm ayan köylü arasındaki farkları*, G arp ta serf’in yanında bir ekalliyet halinde olmakla beraber, ayrıca m evcut bulunm uş olan hür köylü sınıflarının vaziyetini, azad edilm eden evvel ve azad edildikten sonra serf’in hukukî sitatüsünde vukua gelen tahavvülleri daha iyi anlamamıza yardım etmiştir.
Şu halde, G arbı A vrupa orta zamanı ile Osmanlı im paratorluğunun XV. inci asrı arasında çiftçi sınıfların hukukî sitatüleri bakım ından yapılacak bir mukayese bize, hür olan ve olm ayan çiftçi sınıflarının yekdiğerine nisbetlerinin her iki tarafta tam am en aksi bir istikam ette inkişaf etmiş olmasile göze çarpm aktadır.
Bu hususta, yeni bir im paratorluğun teşekkülü nevinden tarihî ve dem ografik sebeplerin yanında diğer bazı İktisadî âmilleri ve b/1- hassa Osmanlı im paratorluğunun XVI. ncı asrın başlarına doğru tesis etmiş gözüktüğü toprak ırmısasfcfoetleri nizamının umumî çehresini kısaca hatırlatm ak lâzımgelir. işte ancak o zaman mevzuumuzu teşkil eden ortakçı kulların Bu nizam içinde nasıl tipik ve manalı bir istisna teşkil ettiği anlaşılacaktır.
Filhakika, Osmanlı İm paratorluğunun taammümünü bilhassa teshil ve temin ettiği ziraî İşletme tipi, müstakil küçük çiftçi isletmeleridir. Bu sebeple, hakikî sahihi arz olan devleti temsil etm ekte olan vakıf sahibi, eipahi veya âmil gibi imparatorluk memısrlarile köylü arasında, toprak işçiliğinin organizasyonu hakımshdah iktisadı bir tâbiiyet ınevzGiiabahs değildir. Bu nevi toprak sahiplerile toprağı işleyen köylü arasındaki münasebetler serbest de değildir. Bilâkis tasarruf ve intikal şekilleri devlet kanunlarile tesbit edilmiş ıbir hukuku umumiye müessesesi, irsî ve daim î bir kiracılık mukavelesi şeklinde tesb it edilmişlerdir. Bu sebeple, toprağı işleyen reayâya hususî şartlar ve mükellefiyetler tahmil edilemez. Toprak ve re-ayâ padişahındır. Bu rejim de vakıf ve temlik edilen veya sipahiye dirlik olarak verilen şey, o yerlerin vc o yerleri işleyen çiftçilerin devlete vermekle m ükellef oldukları ve tm ıa n î tahrîrlerde defterlerde en ufak teferrüatı föekîf ---------------- ---1~£ -1-1 '• 1 1
sun her yerde, umumiyetle ziraî rejim ile mülkiyet şekli ve çiftçilerin vaziyeti aynıdır. Hususi şahıslara ait mülk veya vakıf topraklarda bile, büyük çiftlikler halinde doğrudan doğruya işletmeler müteamm im değildir. İşletme tarzı hemen her yerde daim a aynı kalm ıştır: Küçük müstakil çiftçi işletmesi..
D em ek oluyor ki, Osmanlı im paratorluğunun teşekkül etm ekte olduğu zam anlarda ve bilhassa XVI. ncı asrın başlarına doğru, sıyası ve idarî teşkilât ve iktisadı şartlar dolayısile, tım ar beyleri veya vakıf ve mülk sahipleri toprağını doğrudan doğruya işleten ve ona istediği gibi tasarruf eden büyük çiftlik sahipleri olm aktan ziyade; toprağın kanunlarla muayyen olan gelirini toplam akla geçinen gelir sahipleri m em urlardır. T oprak tam amen müstakil çiftçilerin elindedir. Beylerin doğrudan doğruya ziraatla meşgul olm ağa ne zamanları ne de sahip oldukları «sahibi arz» lık hukukları müsait değildir. Bu hususta büyük ziraî işletmelere sermaye tahsis etmeğe de ihtimal zam anın ziraî ekonomisinin vaziyeti müsait değildir*. Türk beyi, beynelmilel piyasalar için büyük kârlarla buğday ziraatı yaparak zenginleşmeyi, büyük ziraî işletme sermayesini toplamağı düşünmüyor.
Bursa civarındaki ortakçılık m ünasebetlerinden bahsederken uzun uzadıya anlattığımız gibi [1 1 3 ], ortakçılık münasebetleri daha ziyade «Hassa çiftlikler» üzerinde tesis edilebilmekte olduğu halde, «Hassa çiftlik» namı altında tesadüf edilen bu nevi hususî bir vaziyeti haiz toprak parçalarına ancak Fatih M ehmed devrinden evvelki zam anlarda tesadüf edilmektedir. Bu devirlerde sipahi tım arlarında serbest bir haîde sipahinin tasarruf edebileceği şekilde mevcut hassa çiftliklerle hassa bağ ve çayırlar ise, gün geçtikçe küçülüp o rtadan kaybolm aktadırlar [ î 14].
[113] İkinci makalede « b) işletilen toprağın hukukî mahiyetinden mütevellit ortakçılık münasebetleri ve hassa çiftlik » bahsine bakınız.
[114] Henri See> Histoire economiçıue de la France ismindeki kitabının 173-181 inci sahifelerinde, Fransada 1789 dan evvelki toprak mülkiye tinin ne şekilde dağılmış olduğunu tetkik ederken, J. Loutclıisky’nin kitabından şu rakamları zikrediyor: Fransamn garp eyaletlerinde mevcut toprakların ancak 1/5 i, şimalde 1/3 i, merkezde ve cenupta 1/2 i , umum nufusun onda birini teşkil eden, köylünün elinde idi. Geriye kalan topraklar, bu bahsettiğimiz hassa topraklar (reserves seigneuriales ou tcrres privilegiees) halinde senyörlerin ve kilisenin elinde idi ki, bu topraklar köylü tarafından ufak parçalar halinde yi- •np vannlıkla islettirilmekte idi, Bundan başka» ruhban ve asalet sınıfları nazarî o-
Bütün bu bildiklerimize göre hükmetmek lâzım gelirse diyebiliriz ki; Osmanlı im paratorluğunda sipahi, G arbı A vrupa m em leketlerindeki senyörler gibi, kendi dirlikleri dahilindeki toprakların mühim bir kısmım doğrudan doğruya işletmekte olan ve hassa çiftliklerini (reserve Seigneuriale ou terres privilegiees) ortakçı veya kesim
c iy e işleten toprak zenginleri değillerdir. T ürk tımarının bünyesi iti- barile haiz olduğu hususiyetler, onu G arptaki dom aniyal sistemden tam am en ayrı bir ziraî rejim tatbik ettirmeğe sevketmiştir. Bizde sipahi, ziraat ve istihsalle meşgul değildir. O, im paratorluk denilen büyük bir ülkenin uzak hudutlarında harple meşguldür ve köyde ancak vergi toplam ak için bulunur ve daha fazla nakit halinde vergi toplam ağa ve ziraî mahsulleri paraya kalbetm eğe m ecburdur. Bu va-
: ziyette ise, köylüyü kendi işletmesi dâhilinde kendi hesabına çalışm ak lâzımdır. O rtakçılıkta olduğu gibi, köylüye fokum ve rşletme sermayesi tedariki -île meşgul olmağa ve ortakçının çalışmalarına yakin-
.’d-Rsı nezaret etm eğe sipahinin vakti ve salâhiyeti yoktur va im paratorluk içinde bu gibi işlere katiyen müsait oîmıyan mensurlaşma vetîresi azam î şeklini almıştır.
İste Osmanlı im paratorluğunda sipahi tımarının bünyesindeki 'bu hususiyetler ve domanial sistemdeki (reserve seigneuriale) lere tekabül eden hassa çiftliklerin gitgide ortadan kaybolması, Osmanlı im paratorluğunda ortakçılık münasebetlerinin gayet ehemmiyetsiz bir nisbette m evcut kalabilmesini mucip olmuştur. Filhakika, hassa
' çiğliklerin büyük olması bu nevi toprakların işletilmesi için diğer k ısım larda oturan köylülerin angarya mesaiye tâbi tutulmasını icap ettirir. V e hassa çiftlikler üzerinde ortakçı olarak çalışan çiftçilerin tâbi tutuldukları ortakçılık münasebetleri, onları toprak sahipleri karşısında: ekonomik bir tâbiiyet altına sokar. Bittabi bu ekonomik tâbiiyetten İçtimaî ve hukukî tâbiiyetler doğar. Filhakika, bizim tetkik et-
larak bütün toprakların sahibi idi. Fakat köylünün elinde olduğundan bahsettiğimiz topraklar üzerinde ancak bir derebeyi hakkı icra ediyorlardı. Halbuki
' hassa topraklarını istedikleri gibi kiraya vermekte olduktan başka, dilerlerse ken- - dileri işlemekte de serbesttirler.
Rusya ve Macaristan gibi bazı memleketlerde son zamanlara kadar bey- • lerin doğrudan doğruya ellerinde bulundurdukları topraklar çok daha büyük
ııisbetîer muhafazs etmiş ve bu vaziyet bu memleketleri Osmanlı imparatorluğundan İçtimaî bünye bakımından çok farklı bir halde bulundurmuştur. Bu hususta vaküle Siyasî Bilgiler Mecmuasında << Harp sonu toprak reformları » ismi altında neşrettiğimiz makaleler serisine bakınız (sayı 51-C1).
-I ■ta.
in ;■ l> uı
g p ş t ra ü
hîmm“n r
,y jf '£i£-Xİ£ •■“*. :.
- . - * »153>nr. TÇr
t rafof* v -r . Vj I ! t
- ■ - T c js â c r ^
*&ı
■;-t"
-JiU- .:.•: (*v5- -.
tJ- 3 r
. f '
m m ... JJtjiut - ■...
M * : :
. . . f . '
'4r£İU' '
•. i •. '
'.-3iîjr':E»d
f; ' f .:
J ^ l
t:-!.”
- J # ■: . v *",/ .
• t.-. •vC«
f •
•£/*>» f«i*ı
•’4*6w * ■ i
. 4 .V ■
•■ <“ . •tf'JUJ- •
t ".'■ <■"**.
J j j l : **?
- .V i j t
J£ 'f
y gt 1*
,11^ i t;*ıv ■ > , { 1
Mî f■■ t ';_
% -T * % f %Ş # % f ,* f * f
' $ % ¥ ¥ ' J*
V ;“. % * t W
•» 'i '■ ;> ■ % , ş
f ¥ $ ‘- J F ' ¥ 3?4 - .-:■. <v r - - % &
1
■■'-■ •■■ •-: -A ^ $
# ^ - { & ' ■£ & . :r - t l — t *. _
Ş ji5 * £ Jf - ^ - -:
"î* — i. "
İ/> > jr JÇ/'İ^* '■?£'İs‘Jj\^tT 'f " -r cjj >'/> j ' j j j / d ' ■*l‘?rf"rr""'V-A — ..»"do
^ « u " t o r r a r t i . :■JL -ÜL» 2*5-" - tû ■•cj^ -râar ”' « ? " :
X X V I'— B u lay ırda Süleym an P aşa V ak ıfla rına a it M ürefte köyü k ay d ın ın ba sı (B aşvekâlet A rşivi, 436 n u m ara lı G elibolu M ufassalı, T arih 924).
itCi ^ 1 ? ^* - -
& Üs? Jb l £:*. V. V' I
4 - 4 & ^ JîV JŞ r -İV
- & - i ö % V Jğ - ^
- â m ' * . * \
... ----~ ^~ r~ T ~ ~ r^ U ^
« . J 3 « * 4 J . - = ,Î,"*C"
- -: s>vJ-’
v $ i f c ^
V ^ - A S * * *
f JŞ * Jf c ^ Ij s
t f t% . J% ^ Jf n§
â /$ % i$ m %'$#:* s $» & ' * # Jf n *:î j t *■ * f 1 - f
ı f • , -t* < t
, : & % ı - - i t - Ji ^ ‘ - ^ --'—- R>» v ~ f- _ , __» • " * — x.-c * - -
l| ^ ^ 4 ^ ■ % " ¥1 f J* f . J4 1' ; ^ .
|| '| H | -te 4 ‘ Ş ;. _ " 'x ıX t , ,';. -*# 4i> A^j -fe>" > # ^ -5i ‘>.
ı^S^T" ’ I , ' ' •"* * * ' J'
'İ * v !■ ’■ ‘ “ • ►_
., , . . . . İ& ^ ^ 6 > w c f f f * l - " v * , v
’ - ^ : ^=?S7Ö ^ S . . ^ % . : ^ . - 3 S j *------ - 7 ^ ^ T S f 1 y & S , : | & :& j % J«^f fa 3l p
j , » / ^ ^ / j / j i k £ i ' ^ ' ° ^ , i ' , ,y t ' ^ * ~ £ ,% ■ - , . ı . - ; . . ” ---. «i
^Tsrrr*
X X V II— B u lay ırd a Sü leym an P aşa V ak ıfla rına a it M ürefte köyü k ay d ın ın d
vam ı: I. (B aşvekâle t A rşivi, 436 nu m ara lı G elibolu M ufassalı).
■TjZ.ÎSA'*
1 rî yıttçsöTir• r-iTzçs?' " A ? ' “ 5 r î t t j j ' İ - J . U s 'İ T ^ S
• U*j »W* l/*Jİ*"'i,4-/*‘İ*Sli*9f4H •
^ d T tö Z T Z f fc 5S».fr w ' «Wl -T,
• >j^rıx^r-/ZA-joL 'ipti?* ; T T i ^
-»**.
k s r i ” ş s S f 7 ^ ; ■ i
, x
i
— â ^ f ‘Z T & ' P6^ 1 —rcU7r TCf’ .ut-üfT
^ T ^ ^ îş sfe r îş 'i î;wrt*u ta * V— ' İl* y* .-- >‘ ,wt - -O^u.
’v' ' -rçsİOT^ .. fcj
______"zsrJ?„V U .İv)l ,v # »M / .•>
iSui
-n : T r j ; '
...... •>nrfTş-'"
^ * —«Vi £ * *-»f t** *< U* .
^ r ^ r ^
■ - ^ t = 7 î“ -^ iş js-rş - ^ ts e tŞ ?/îı ^ by» ;,»4 *U >V| , •■JF^7
-TTT^çTtiS' t r ^ t'F f c - c 1' .
*T177rJ'
‘5 ’ ' - - - ' ' ■ ' r a ^ ;
■ ^ râ jtÖ rö Ö fc V - T 'i ' 3W S& E 5,r : • '- i .^ i, vU.., .■_ U»Tl:
-—y r ''S j r &- M ^âgySvA
^Z* »Uvf' ** t**VT .
X X V III — B ulay ıi’da Sü leym an P aşa v ak ıfla rın a a it M ürefte köyü kayd ın ındevam ı: II. (B aşvekâlet A rşivi, 436 num ara lı G elibolu M ufassalı).
'is r ^ ^ L
."sf1.. - t —
^ f e s s ç t e S İ -J. , . - u , . , | !.
^ ■•"' « S » « i . - s ö l ;11 - »3777; rr»rtcl r^ 7C' ■'■■«* ,w
- ^ : r ^ • -
]&■**&?** W* . ■
;i» **>• . rsi ■-!■■'',' .6.kiii, |
^ Î E r
Tür
i
f j j ." S * SjSfCJÎSt —* l''
it ,* .
& ¥ ► r ■ ■ *
*3s i ¥ t i » ¥ ifcie
Jfcj / k
' f
J f
r
* i*İ<tu> ’ **6»'.. f ¥
#t
We .
H B ■ J &t <
f * ğf
japj J ^ - %:
i İ Ü . .- r-' f %
V/ & 1 "ü fc ■ »t
^ - ç * i f c-*t<c
~—— ------------ 7jC
>:<■ ■$t % %?Utj) ■
o J + t * tr jJVÖr l i ;i. i - .
h v . r.j;
1 İ l i l ^ i l i
X X I X - B u lay ırd a S ü leym an P aşa V akıfla™ » ' a it M ürefte köy ü kay d m mdevam ı o la rak Kriklice köyü: III. (B aşvekâlet A rtfv i, 436 n u m ara lı
Gelibolu Mufassalı).
: - ^ -------------— asnfcor-» -.
: j*■;
tiğimiz kulluklar, padişah haslarında veya mülk ve vakıf sahiplerinin hassa toprakları üzerinde teşekkül etmiş ve toprak sahiplerinin müh- taç oldukları spesiyal.ze kültür nevilerini doğrudan doğruya kendileri yetiştirmek hususundaki ihtiyaçtan doğmuştur. Bu n^evi ortakçılık münasebetleri toprak sahiplerinin doğrudan doğruya ziraî istihsalle alâkası devam ettiği m üddetçe devam etmiş, bu alâka şiddetini kaybettiği ve devletin İdarî - malî teşkilâtı ve gittikçe taam müm eden hususî bir toprak rejimi dolayisile bu kontrol ve İktisadî teşriki m esaî lüzumsuz veya imkânsız bir hale girince, ortakçı müstakil çiftçi haline sokulmuş ve kendi kâr ve hesabına çalışarak yalnız muayyen vergileri nakit olarak vermesi daha kârlı telâkki edilmiştir. D aha ziyade kendi kendisine kifayet etmek mecburiyetinde olan kapalı zirai ekonomilerin hâkim olduğu devirlere has olan ortakçılık m ünasebetlerinin Türkiyede devam edemeyişi, bu m em lekette para ekonom isinin oldukça münkeşif bir halde bulunduğunun da b ir delili sayılabilir. Mamafih, doğrudan doğruya piyasa için istihsal yapan büyük ziraî işletmelerin, ziraat işlerine yatırılmış sermayelerin mevcut b u lunmayışı ve her tarafa küçük müstakil çiftçi işletmelerinin hâkim olması da devrin ekonomik bünyesini tayin için kullanılabilecek karakteristik sıfatlardandır. Bununla beraber, bu gibi alâm etlerden devrin umumî ekonomik bünyesi hakkında hükümler çıkarmak için Tür- kiye iktisat tarihinin daha bir çok fasıllarının tetkik edilmiş olması lâzımgelir. Biz şimdilik, bir kısım G arbî A vrupa m em leketlerinde servaj sistemi hâlâ devam ederken ve şarkî A vrupa m em leketlerinde gittikçe ağır ibir şekil alm akta iken Osmanlı m em leketlerinde ta m am en ortadan kalkm ak üzere olmasını izah etmek hususunda bu mem leketin siyasî ve İdarî teşkilâtı kadar, iktisadı inkişaf derecesi itibarile işgal ettiği merhalenin ve mensup olduğu İktisadî nizamın mahiyetinin de tayin edilmesi lüzumunu kaydetm ekle iktifa edeceğiz.