44
OCAK - ŞUBAT - MART 2003 Sayı: 16

OCAK - ŞUBAT - MART 2003 Sayı: 16

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: OCAK - ŞUBAT - MART 2003 Sayı: 16

OCAK - ŞUBAT - MART 2003 Sayı: 16

Page 2: OCAK - ŞUBAT - MART 2003 Sayı: 16
Page 3: OCAK - ŞUBAT - MART 2003 Sayı: 16

Sunuþ

ARKEOLOJÝ VE ARKEOLOGLAR DERNEÐÝ DERGÝSÝ 3

2003 yýlý ile yeni bir döneme giriyoruz. Yeni yýlda sizlere ve ülkemizeesenlik ve mutluluk dileklerimizi yönetim kurulu olarak iletmek

bizlere kývanç vermektedir. 2002 yýlýnýn son aylarý ülkemiz politik hayatýnda vebiz arkeologlarýn dünyasýnda önemli olaylara sahne oldu. 3 Kasým 2002 seçim-leri ve sevgili Hocamýz Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal'ýn vefatý. Büyüðümüz içinEkim-Kasým-Aralýk 2002 ta-rihlerini kapsayan Idol'ün 15. sayýsýný ona adadýk.O’nu Ýzmir'de Kokluca mezarlýðýnda topraða verdik. Gönül isterdi ki onu ömrünüverdiði ve çok sevdiði Bayraklý-Tepekule'de topraða verelim. Ancak baþta olayasýcak bakan zamanýn Kültür Bakaný Sayýn Prof. Dr. Suat Çaðlayan, nedendir bi-linmez, yerin sit alaný olduðunu bizlere basýn yolu ile anýmsatmasý neticesindehepimiz tarafýndan gönülden arzu edilen bu isteðimizi yerine getiremedik.Halbuki ömrünü Aphrodisias'a veren ve onun adý ile özdeþleþen Prof. Dr. KenanT. Erim arzusu üzerine Aphrodisias'ta topraða verilmiþti.

3 kasým seçimlerinin ardýndan kurulan 58. Cumhuriyet Hükümeti Kültür BakanýSayýn Doç. Dr. Hüseyin Çelik dört ay sonra kurulan 59. Hükümette yerini gençdinamik Milli Eðitim Bakaný Sayýn Erkan Mumcu'ya devretti. Kendileri görevi MilliEðitim Bakaný olarak devam ettiriyor. Sayýn Mumcu'ya ve Çelik'e yeni görev-lerinde baþarýlar dileriz.

20.11.2002 tarihinde vekaleten Kültür Bakanlýðý Müsteþarlýðý görevini yürütmeyebaþlayan Sayýn Dr. Alpay Pasinli, 18.12.2002 tarihinde asal görevi olan Anýtlarve Müzeler Genel Müdürlüðü görevine dönmüþ, yerine Baþkent Üniversitesiöðretim üyelerinden Sayýn Prof. Dr. Mustafa Ýsen asaleten atanmýþtýr. SayýnÝsen'e yeni görevinde esenlikler ve baþarýlar dileriz.

17 Mart 2001'den baþlayarak Almanya'da bir yýl süre ile Stuttgart, Braunschweigve Bonn'da sergilenen “Troia-Düþ ve Gerçek” sergisi üzerine birçok makale,kitap, sempozyumlar düzenlendi. Konularýnda uzman olan bilim adamlarýdüþüncelerini akademik etik içinde ortaya koydular. Hatta 2002 yýlý Þubat ayýiçinde Tübingen Üniversitesi’nde Troia üzerine yürütülen ve dolayýsýyla AnadoluKültür ve Uygarlýklarýna ve Türkiye'nin kimliðine yapýlan saldýrýlara son vermekiçin bir de sempozyum düzenlendi. Ancak 1 Mart 2003'te Almanya'da“Schwäbisches Tagblatt” gazetesinde yayýnlanan Frank Kolb'un (TübingenÜniversitesi, Eskiçað Tarihi Profesörü) makalesi, bizleri çok üzmüþ veyaralamýþtýr. Makalenin “Wie Homer zu Ömer wird- Homer (Anadolulu ünlü ozan,Ýlyada ve Odysseia destanlarýnýn yazarý) nasýl Ömer olur” adý ile baþlayan alay,küçük görme, bizce bilim için bir ihanetir. Bu makale Sayýn Prof. Dr. Havva Ýþkanve Prof. Dr. Fahri Iþýk tarafýndan Türkçe'ye çevrildi. Ayrýca Prof. Dr. Fahri Iþýk,F. Kolb'e cevaben bir yazý kaleme aldý. Her iki metni de yorumsuz olarak sizlereduyurmak istiyoruz.

Page 4: OCAK - ŞUBAT - MART 2003 Sayı: 16

4 iDOL

Sunuþ

59. Cumhuriyet Hükümetinin gündeminde yer alan ve Meclis gündeminde yasal-laþma sürecini yaþayan Kültür ve Turizm Bakanlýklarýnýn bir çatý altýnda toplan-masý, ülkemiz kültür politikalarýna ve ayný zamanda turizm birimlerine ortakyararlar saðlamayacaktýr. Geçmiþ iktidarlar döneminde uygulanan ve daha sonravazgeçilen bu birleþmeler, yönetim ve devlet politikalarý için göz ardý edilmeme-si gereken dersler olmalýdýr. Genç, dinamik ve atak bir bakan olarak Sayýn ErkanMumcu, Turizm Bakanlýðý sýrasýnda basýn aracýlýðý ile verdiði beyanatlarda;Turizm için bakanlýk içeriðinde bir yapýlanmaya gerek olmadýðýný ileri sürmüþtü.Sayýn Bakan enerjisini ve birikimlerini Kültür Bakanlýðý’na yöneltirse, çok baþarýlýve geleceði kurtaracak güvence altýna alacak iþler yapacaðýna hepimiz inan-maktayýz..

Son günlerde Kültür Politikalarýmýz ve Müzelerimiz çok gündeme gelmeyebaþladý. Öyle ki “Müzelerin yol geçen haný olarak haber olmasý” müzecileri çoküzmektedir. Müzelerin problemlerini çözecek, yol geçen hanlýðýndan kurtaracaktek kurum, yýllardýr dile getirdiðimiz üzere Maliye Bakanlýðý'dýr. Bakanlýk gereklikadrolarý verdiði zaman, 1990 öncesindeki müze dinamiði, müzecilik yenidencanlanacaktýr. Kadrosuzluk yüzünden yaþanan erozyon, kapanan salonlar vebenzeri alanlar tekrar canlanacak, taþraya çaðdaþ müzecilik ve kültür gidecektir.Sevgili Arkeolog kardeþlerim, Arkeoloji ve Arkeologlar Derneði Üyelerimiz,Derneðimiz yýllýk aidatlarýnýn zamanýnda ödenmemesi nedeniyle büyük maligüçlükler yaþamaktadýr. Çeþitli giriþimler sonucu yaratýlan kaynaklarla Ýdol der-gisini bugüne kadar yaþatabilmeyi baþardýk. Ancak lütfen yýllýk ödentilerinizizamanýnda ödeyiniz ki bizler de sizlere posta ücreti dahil maliyeti 2,5 milyonTL'sýný bulan derneðimizin dergisi Ýdol'u yollayabilme olanaðýna kavuþalým.

22.Ocak 2003 tarihinde 58. Hükümetin Kültür Bakaný Sayýn Doç.Dr. HüseyinÇelik'in imzasý ile Baþbakanlýða Arkeologlarýn özlük haklarýnýn iyileþtirilmesi ileilgili bir baþvurunun gönderildiðini ve 527 Sayýlý Kanun Hükmünde Kararname ile570 Sayýlý Kanun Hükmünde Kararnamenin ilgili maddelerinde gerekli düzen-lemelerin yapýlmasýnýn istendiðini bilgilerinize sunmak isteriz. DefalarcaBakanlýðýmýza ilettiðimiz bu arzumuzun nihayet 58. Hükümet dönemindeBaþbakanlýða iletilmesi bizleri mutlu kýlmýþ ve gelecekteki özverili çalýþmala-rýmýzý güçlendirecektir.

Sevgiler, saðlýcakla kalýn.

Prof. Dr. Coþkun ÖZGÜNELArkeoloji ve ArkeologlarDerneði Genel Baþkaný

Taç Vakfý yönetim kurulu üyesi

Page 5: OCAK - ŞUBAT - MART 2003 Sayı: 16

1/Tübingen Troya Toplantýsý'nýn yýldönü-münde, Troya'ya yakýn Dardanel kýyýsýndakonumlanan ve az zaman önce kurulmuþolan Çanakkale Üniversitesi'nin Rektörü,Tübingen Üniversitesi ile bir iþbirliði anlaþma-sý imzalamak için bu Neckar-Kenti'ne geldi.Bu geliþ, Troya kazýcýsý Manfred Korfmanntarafýndan ayarlanmýþtý (SchwabischesTagblatt, 17 Þubat). Korfmann, Türk dostlarý-na her zaman güvenebilir: Bu dostlar onu,önce Troya Toplantýsý'yla baðlantýlý olaraködüllere boðmuþlar ve hatta onun için özelyeni bir ödül bile yaratmýþlardý: "Bilimsel vekazý tekniði alanlarýndaki uluslararasý ölçüt-lere uygun, olaðanüstü baþarýlar" ödülü.Böylesi bir "tastikname" ye Korfmann'ýn aci-len ihtiyacý vardý; çünkü o, kýsa süre öncebüyük bir Alman gazetesinde Borderline-Tarihçiler arasýnda gösterilmiþti; yani "gerçek-le hayalin sýnýrýnda dolaþan bilimciler grubu"içinde.

Apaçýk Yalanlar

2/Bilimsel olarak Korfmann, sýrtýný duvaradayamýþ olarak -saðlam- durmaktadýr. Kendi-si, haftalar öncesi 16 Kasým 2002 günlüSchwabisches Tagblatt gazetesinde yayýn-lanan makalesinde görüldüðü gibi, halka açýkbildirilerde daha önce söylediklerinde ýsrar-cýydý. Bu makalesinde Korfmann, konuylailiþkin tartýþmalarýn kendi düþüncesi doðrul-tusunda sonuçlandýðýný telkin etmekteydi; vekarþýtlarýný gözden düþürmeyi, bilimselölçütlerde aldýðý yaralarýn suçunu, birlikteçalýþtýðý kiþilerin üzerine atmayý deniyordu;Korfmann'a göre: O'nun en zorlu karþýtlarýn-dan bazýlarý Troya'ya ayak bile basmamýþ-

lardý; ve Troya'yý bir köy olarak tanýmlýyor-lardý. Troya kavgasýnýn asýl suçlularý, Baden-Württemberg Eyalet Müzesi'ndeki maketçiler-di; sergide sergilenen abartýlý maketin sorum-lusu onlardý ve kendisinin baþlangýçtakitaslak modelini de bozmuþlardý. Bu haberiveren gazeteciye göre Korfmann, GomaringDachstuhl'da gözlerini kýrpýþtýrarak dinleyici-lerine, pek çok þeyin ve Troya VI Aþaðý Kentivarlýðýnýn da bir masal olduðunu açýklamýþtý.

Bu göz kýrpýþtýrmalar belli ki apaçýk yalanlar-la ortaya çýkan sinirli bir tikti. Özellikle, azami3000 kiþilik maketleriyle Korfmann'ýn 1000kiþilik maketine yetiþemeyen maket uzman-larýna yönelik eleþtiri hiç dürüst deðildi.Korfmann'ýn Troyasý da bu ara, kendi kazýasistaný Jablonka'nýn bilgisayar modelindeyaklaþýk 1000 kiþilik bir yerleþime düþmüþtü..

Belli ki Çok Uzun Sürmeyecek

3/Korfmann'ýn kapsamlý 60. Yaþ ArmaðanKitabý'nda, eskiden sýký iþbirliði içinde olduðubir kadýn meslektaþý bile, Aþaðý Kent'in"çoðunlukla hayal ürünü" olduðunu yazýyor-du. Gerçekten Korfmann'ýn çevresinde olan-larda da, düelloculara karþý o'nu savunmayýsürdürdükleri, ancak o'nun Troya Kavgasý'nýyaratan söylemlerine eskisi gibi sarýlmadýkla-rý gözlemlenmektedir: Troya'nýn bir ticaretkenti, hatta ticaret metropolü olduðu savý ar-týk bir yana býrakýlmýþtýr. Olasý kent suru,"gerçekte zor bir sorun olarak" karþýt birgörüþe dönüþtürülmüþtür. Korfmann'ýn "re-konstrüksiyona" yönelik yorumu reddedilmiþ;sergideki Troya sunumu da aldatýcý olarakeleþtirilmiþtir. Bugün o'na hala salt savunma

Yorumsuz

5ARKEOLOJÝ VE ARKEOLOGLAR DERNEÐÝ DERGÝSÝ

HOMER NASIL ÖMER OLURTroya, Korfmann ve Türkiye: Ulusal Kimlik Arayýþý ve Bilimin Buna Alet edilmesi

Frank KolbTübingen Üniversitesi, Eskiçað Tarihi Profesörü

Page 6: OCAK - ŞUBAT - MART 2003 Sayı: 16

hendeði konusunda destek verilmektedir; an-cak belli ki bu da uzun sürmeyecektir. Çünküen yeni sonuçlar bu hendeðin, yerleþiminbatýsýnda Tunç Çað'dan bir dere yataðýnayönlendiðini göstermektedir ki bu durumdadöþem, ancak boþaltma kanalý olabilir.

Buradaki eyalet arkeolojisinden bir kazýcý,kýsa süre önce yaptýðýmýz konuþmada yöreyeözgü bir ironiyle þöyle demekteydi: "Troyakazýsýnýn sonuçlarýný bir kedi, kuyruðununucunda bile taþýyabilir". Troya'nýn bir ticaretmetropolü ve Eski Anadolu'nun bir saraykenti olduðu varsayýmý, "kralýn yeni elbiseleri"gibi bilimin fýrtýnasýnda üfürülmüþtür.

2001 Haziran'ýnda Troya tartýþmasýnýn ortayaçýkýþýndan bu yana, daha önce her kazý4/kampanyasý ardýndan anlatýlan yeni gözkamaþtýrýcý buluntularý da boþuna bekliyoruz.Ýþte bu nedenle, artýk çýplak olan kral, poli-tikanýn kostüm kiralayýcýlýðýnda yeni, pýrýltýlýelbiselerin peþine düþmüþtür. Özellikle fes veþalvar, Türkiye'de "Osman Bey" olarak anýlanbu kiþiye çok yakýþacaktýr. Çünkü bu giysiler,o'nun düþüncesine göre, asýl Avrupa giysileri-ni oluþturmaktadýr; çünkü Korfmann, AvrupaUygarlýðý'nýn gerçek köklerini Türkiye'de,Anadolu'da ve özellikle Hisarlýk Tepesi'ndekeþfetmiþtir.

Sözde Köken

5/Bu görüþle o, Almanya'yý boydan boyadolaþarak Troya, Anadolu ve GeleceðinGeçmiþi konulu bir konferansla Türkiye'ninAvrupa Birliði'ne alýnmasýna yönelik güçlü birpropaganda davulu çalmaktadýr; ve gerek-çeleri gerçekten de "dokunaklý" dýr. Troya'nýnsözde Anadolu kökeninden hareketle Homer,Sokrat öncesi Yunan Filozoflarý, tarihçiHerodot ve diðer büyük Yunan düþünürleri deAnadolulu yapýlmakta ve antik Anadolu,"Avrupa'nýn 6/kültürel çekirdeði" olarak sunul-

maktadýr. Anadolu, "en azýndan 1500 yýlAntikite'yi ve Hýristiyanlýðý dolu dolu yaþamýþ-týr" ve de "kan özellikleri bakýmýnda Anadolu'-nun bugünkü sakinleri hiçbir biçimdeAvrupalýlardan farklý deðillerdir".

Gene Korfmann'a göre: Orta Asya'dan gelengöçer Türklerin Anadolu'da varolan yerleþikhalklarla karýþýmý ve ayrýca Anadolu topra-ðýnýn kültür taþýyýcýlýðý, Türkler'in Anadolu'-nun yani antik kültürlerin mirasçýsý olduðu vesonuçta Avrupalý olduðu savýný haklý çýkar-maktadýr. Korfmann, Türk kültür politikasýnýnsavunduðu, "ilk zamanlardan bu yana doyu-ran Toprak Ana algýlamasýna, bu topraða vegeçmiþine baðlýlýk politikasýna övgüleryaðdýrmaktadýr.

Kültür ve Avrupa Politikasý

7/Geçmiþ kültürlerin büyük oranda yokol-muþluðu, Korfmann'ýn tarih kurgusunda hiçbirrol oynamamaktadýr. O'nun için önemli olan,Anadolu halklarýnýn ve topraðýnýn sürekliliði-dir; ve buna destek baþka bir gerekçe olarakda dindeki sürekliliði gösterir: Korfmann'agöre Ýslam, "Hýristiyanlýðýn yenileþmesindenbaþka bir þey deðildir". "Zamanýn derinlikleri-ne" dalan bu görüþler, bilindiði gibi Türkulusal devletinin kültür ve Avrupa politikasýn-dan kaynaklanmaktadýr. Ve iþte bu nedenle,Troya'nýn "erken bir Avrupa kültürü olduðunukanýtladýðý için" Korfmann, Türk DýþiþleriBakanlýðý tarafýndan bir ödülle onurlandýrýl-mýþtýr. Daha Mehmet II, Konstantinopel'in1453'deki fatihi, Bizanslý bilginler yoluylaHomer'in Ýlias'ý üzerine bilgilenmiþ ve kendiyönetimini, fethedilen Troya'nýn intikamcýsýolarak yasallaþtýrmak istemiþtir. Ancak O'nunhalký, izleyen zamanda Homer'le deðil, Türkgöçerlerin destansal anayurdu Ergenokon'-dan mitoslarla mutlu olacaktý. Ýlk kez Atatürk,Türk ulusal devletinin kurucusu, Pantürk vePanislamist akýmlardan dönerek yeni devleti

Yorumsuz

6 iDOL

Page 7: OCAK - ŞUBAT - MART 2003 Sayı: 16

Anadolu'yla iliþkilendirdi. Anadolu halklarý vekültürleri, Türklerin tarihsel öncülleri olarakgörülecekti ve Atatürk Türk kazý arkeolojisini,Anadolu topraðýnda Türk geçmiþinin aran-masýnda bir araç olarak gerekçelendirecekti.Baþkent Ankara'nýn coðrafik konumunauygun olarak önce Hititler, bu ulusal amacaalet ediliþin odaðýnda alacaktý yerini. Ancakkýsa bir süre sonra, Sümerler'e varana dek,Doðu'nun diðer halklarý da bunun kapsamýnaalýnacaktýr; Sümer dili, Türk dilinin bir deðiþiðiolarak görülecektir ve sonuçta Türk dili, tümdünya dillerinin kökeni; Türkiye, tüm kültürevriminin anayurdu ve Türkler, insanlýk tari-hinin en önemli halký olarak açýklanacaktýr.

1940'lý yýllardan bu yana Klasik Antikite dahagüçlü olarak önplana çýkar. Tanýnmýþ KültürBakaný Yücel, Korfmann'dan daha berrak gö-rüþlüdür. O; halk, toplum ve arkeolojinin, Anti-kite ve çaðdaþ Türkiye arasýnda kültürel birsürekliliði belgelemede yeterli olmadýðýný gör-müþtü. Bu nedenle daha çok, Avrupa'nýn hü-manizminden bu yana geçirdiði kültür evrimi-nin ve antik literatüre benzer bir yöneliþin te-lafisi gerekiyordu. Bir tercüme bürosu bu ne-denle açýlmýþtýr, fakat Ýslamlaþmaya yenidenyöneliþ süreci içerisinde tekrar kapatýlmýþtýr.

Eleþtirisiz Harabe Romantizmi

8/1940'lý ve 50'li yýllarda Türk aydýnlarýndanküçük bir grup, Türkiye'nin batý ve güney kýyý-larýndaki antik kentlere düzenledikleri, bugünturistik Mavi-Yolculuk olarak sunulan, geziler-le Anadolu geçmiþini tanýtmaya çalýþtýlar.Eleþtiri yapmadan gerçekleþtirilen bu haraberomantizmi, antik dünyayý aþýrý bir ulusalcý-lýkla yorumlamayý hedefliyor; özellikle Yunandamgalý geçmiþi, özde Anadolu'nun bir kültürevresi olarak görüyor ve Türkleri bunun mi-rasçýsý olarak açýklýyordu. Onlara göre Yunandili Anadolu'da oluþmuþtu; þiir bilim ve felsefede burada köklenmiþti. Kýsacasý Anadolu,

yani Türkiye, Avrupa'nýn doðum yeriydi; BatýUygarlýðý'nýn beþiðiydi ve de bununla Avrupakültürlerinden üstündü.

9/Bunlar doðallýkla Türk toplumu içinde birazýnlýk grubun gizemli düþünceleriydi. Türkhalkýnýn büyük kesiminin anlayýþýndaki, eskikültürlerin kenar rolü için belirleyici olan ise;kýsmen kasýtla, kýsmen yapý malzemesikazanmaya ya da define arayýþýna yönelikolarak, çok sayýda antik anýtýn olgunlaþmýþyýkýmýdýr. Bu kalýntýlarýn, Türkiye'nin AvrupaBirliði'ne girme ýsrarýnda bir propaganda ara-cý olarak kullanýlmasý da, durumdaki tersliðiortaya koyar. Troya sergi kitabýnýn önsözyazýsýnda Türkiye Cumhurbaþkaný, "Avrupakültürünün en güçlü köklerinin Anadolu'dabulunduðunu" vurgularken; Türk Kültür Baka-ný, hatta 'Anadolu'nun, dünyanýn diðer tümbölgeleriyle kýyaslandýðýnda, bugünkü kültü-rümüzün yaratýlýþýnda öncü bir rol aldýðýný"savlamaktadýr. Bu kitapta Korfmann, aynýboruyu çalýyordu; çünkü o, "Batý kültürününgüçlü köklerini ve bununla dünya kültürünüTroya'ya" yerleþtiriyordu. Ve hatta bu, Homerdestanýnýn Hisarlýk Tepesi'yle, birkaç yüzey-sel topografik benzerlikler dýþýnda, hiçbirbaðlantý içinde olmamasýna karþýn; yani, buYunan þairinin edebi Troyasý ile Korfmann'ýnkazý yeri arasýnda hiçbir iliþkisi kurulmadýðýhalde yapýlmaktaydý! Homer'le baðlantý kap-samýnda görülen salt, geçen yýl Aðustosayýnda Korfmann'ýn birkaç Türk aydýnýyla bir-likte Bozcaada'da toplanmak ve gün boyukarþýdaki Troya Kalesi'ne bakarak 10/Ýlias'ýokumaktan ibaretti- Korfmann almancaolarak. Þimdi biz artýk sadece, Homer'inÖmer olarak deðiþeceði günü beklemekteyiz.

Ulusal Kimlik

11/Kýsa süre önce yaþandýðý gibi; eðer yük-sek rütbede bir subayý Berlin BergamaMüzesi'ni dolaþýrken Bergama sunaðýnýn

Yorumsuz

7ARKEOLOJÝ VE ARKEOLOGLAR DERNEÐÝ DERGÝSÝ

Page 8: OCAK - ŞUBAT - MART 2003 Sayı: 16

kabartmalarýný Anadolu, yani Türk sanatýnýnürünü olarak reklam ediyorsa ve bunu yapar-ken Manfred Korfmann'ýn da Troya'yý birAnadolu yerleþimi olarak belgelediðini, söy-lemine kanýt olarak gösteriyorsa, o zamanKorfmann'ýn Anadoluculuðunun kimin hizme-tinde olduðu ortaya çýkmaktadýr. Türkiye,Doðu Akdeniz ve Önasya devletleri arasýndakendi ulusal kimliðini ve politik amaçlarýný,kendi yarattýðý tarihsel efsanelere oturtmakisteyen tek ülke deðildir. Berthold Seewald'ýn25 Nisan 2002 günlü 12/Welt'te Korfmann'labaðlantýlý olarak deðindiði gibi, "beter" olan,batýlý devletlerden bilimcilerin de bu çabalaradestek vermesidir".

Daha beter olan ise, bu çabalarýn bilimselçalýþmalarýn sonuçlarýna ve yorumlarýna etkietmesidir. B. Kull, Korfmann'a Armaðan(!)kitabýnda, o'nun Troya çömleklerini "Anadolugri keramiði" biçiminde tanýmlamasýný, "dahaçok politik bir görüþ" olarak eleþtirmektedir.Eylül 2002'de Halle'deki Tarihçiler-Günü'nde,Korfmann'ýn "Troya buluntularýna yöneliksavlarýnýn arkasýnda bir politik Protürk ajan-lýðý" olduðu suçlamasý yapýlmýþtýr (Frankfur-ter Allgemeine Zeitung, 16 Eylül 2002). GerçiTürkiye'de Korfmann resmi olarak, Türkçýkarlarýnýn bir mücahidi olarak selamlan-maktadýr; ancak Türkler arasýnda bazý mes-lektaþlar 13/o'nun yorumlarýna karþý güven-sizdirler. Hititolog Ahmet Ünsal kendi düþün-cesini, Hititler üzerine yazdýðý 1999 yayýný birkitapta açýkça dile getirme yürekliliðini gös-termiþtir. O, Korfmann'ý salt Troya bulgularýnýþiþirmekle deðil, Troya'nýn Anadolu baðlantý-sýný da Türk meslektaþlarýnýn hoþuna gitmekiçin zorla kurmak istemekle suçlamaktadýr.

Türk Çýkarlarý

14/Türkiye'de çalýþan çok sayýda yabancýaraþtýrmacýlardan baþka hiçbiri, Türk politikçýkarlarýný Manfred Korfmann gibi gündeme

getirmede en ufak benzerlikte bir tavizkartutum içinde olmamýþlardýr. Buna bakaraktümüyle edinilen izlenim, o'nun için kazýnýnbilimsel sonuçlarýndan çok daha önemlibaþka hedeflerin olduðudur. Bunlar arasýnda,kaðýt üzerinde hazýr olan bir Troya UlusalPark düzenlemesi vardýr; ayrýca kazý yerininkapýlarý önünde büyük bir müze yapýmý vardýrve o müzede Korfmann, dünyadaki tüm Troyabuluntularýný bir arada toplanmýþ olarakgörmek istemektedir.

Bu hedefler ilk bakýþta övünülecek gibigözükse de, Korfmann'ýn bunu baþa çýkar-mak için Türk makamlarýnýn yardýmýyla kul-lanmayý denediði yöntemler sorunludur. Bun-lar arasýnda 15/*Federal Almanya'nýn yasalçýkarlarý da vardýr; savaþ sonrasý Rusya'yakaçýrýlan Troya Hazineleri'nin ÝstanbulMüzesi'nde depolanmýþ, Osmanlý Ýmparator-luðu'nca fethedilen yörelerden gelen sanateserlerinin de kendi yurtlarýna geri gönderil-mesini talep etseydi, böyle bir davranýþinandýrýcý olabilirdi.

Korfmann'ýn Tübingen'deki Troya-Toplantýsýbitiminde kazýyý kendisinin asýl amacý olarakaçýklamasý ne kadar yanýltýcý ise; o'nun ken-disini, tehlikelerini geçmiþte yeterince bildi-ðimiz, bir takým efsanelerinin üretimi emrindekullandýrmasý da o denli anlaþýlmazdýr.

Oysa bir bilim adamýnýn asýl görevi; bu tür ef-sanelerin oluþumuna karþý eleþtirisel ve açýk-layýcý bir tavýr takýnmasýdýr. Kim buna karþýtarihi, kanýt olmaksýzýn kötüye kullanýrsa; okiþi, konumunun kamuoyu önünde eleþtiril-mesine de tahammül etmek zorundadýr.

1 Mart 2003 günlü Schwabisches Tagblatt'tançeviri.

Çeviren: Havva Ýþkan-Fahri Iþýk

Yorumsuz

8 iDOL

Page 9: OCAK - ŞUBAT - MART 2003 Sayı: 16

1/Çanakkale Üniversitesi Rektörlüðü saltTroya "hatýrýna" Tübingen Üniversitesi veProf. Manfred Korfmann'la deðil; o bölgeninen büyük antik kenti Alexandreia Troas'labaðlantýlý olarak Münster Üniversitesi ve Prof.Elmar Schwertheim ile de yakýn iþbirliðiiçindedir. "Bilimsel ve kazý tekniðinde baþarýödülü" Korfmann'a "özel" düþünülmemiþ,Kazýlar Sempozyumu sýrasýnda yerli veyabancý baþka bilimcilere de verilmiþtir.Yüzey araþtýrmacýlara da "ödül" verilecekolsaydý, hiç kuþkusuz Kolb, Orta Likya'dayürüttüðü çok baþarýlý çalýþmalarýyla ve gele-ceðe yetiþtirdiði Türk öðrencilerle ilk aklagelenlerden olurdu.

2/Korfmann'ýn bilimselliðine yöneltilen eleþti-riler, Frank Kolb'ün Tübingen Troya Buluþma-sý'ndaki tarihsel yenilgiyi içine sindiremediði-nin izlerini taþýmaktadýr. Ben de Korfmann'ýn8 Mart 2003 günü Antalya Suna-inan KýraçAraþtýrma Enstitüsü'nde verdiði konferanstatemkinli buldum ve bu halini, kendisineyöneltilen acýmasýz eleþtirilere karþý yýlgýnlýðabaðladým; örneðin Troya Savaþý'nýn gerçek-liðini arkeolojik belgelerle açýklayabilmeninolanaksýzlýðýný söylemesi gibi. Bu olgugenelde bilinse de; Prof. Joachim Latacz gibiünlü Homer bilimcilerinin buna yönelik olumluyorumlarýna deðinmeyip, "tarafsýz" bir tutumiçinde gözükmesidir beni þaþýrtan. Öncelikle,olmayan bir savaþ için Ýlias gibi bir destanýnyazýlamayacaðýný o da bilir. Gene de o'nun,eski savlarýndan Kolb'un dediði boyutlardageri adým atmýþ olabileceðini sanmýyorum.Troya'nýn bir "köy" olmadýðý görüþünde ýsrar-lýydý Korfmannn; öyle de olmalýydý. ÇünküTroya VI surlarýnýn kazýyla günyüzüne çýkangörkemi tek baþýna, kentin gücü ve önemininen somut belgesidir. Hep savaþýn odaðýn-dadýr "duvarlar"; Akha-Hellenleri'ni "on yýl"uðraþtýrýr ve ancak "tahta at" hilesiyle aþýla-

bilir. Ýlias'ta onunla simgelenen ve belgelenenbu güç ve önem, Troya’nýn Karadeniz'eaçýlan Dardanel kapýsýndaki "özel" ticari vestratejik konumuyla açýklanabilir ki, destan-laþan savaþýn gerçek nedeni de bu olmalýdýr.1000-3000 arasý halkla bir "köy" yerleþimindeýsrar, hiçbir koþulda inandýrýcý olamaz.Kolb'ün, Hitit yazýlý kaynaklarýnda geçen"Wiluþa kentinin Troya ile özdeþliði" gerçeði-ne bu kez hiç deðinmeyiþi, belki onu artýkkabullendiði anlamýnadýr. Öyleyse eðer;Hititler gibi bir dünya imparatorluðunun,Troya gibi bir "köy" le anlaþma imzalamýþolmayacaðýna da inanmýþ olmalýdýr.

3/Troya'nýn bir "ticaret kenti" olmasý; konu-mundan da öte, oralarda korunaklý tek limanasahiplikle de beklenir; Korfmann bu limanýnodaksal iþlevini, Antalya konferansýnda da,metal buluntularýn Doðu Akdeniz'denKaradeniz'e ve oradan Tuna yoluylaAvrupa'ya yayýlýmý haritalarýyla da belgele-meye çalýþmýþtýr. Eski Anadolu'nun bir"saray-kenti" olduðunun en somut kanýtý ise,daha ÝÖ.2500-2250'li yýllarda yaþanan TroyaII Kalesi'nin göz kamaþtýran ünlü "PriamosHazinesi" ve ayrýca 16 küçük, ancak deðerlibaþka hazine buluntularýdýr. ÝÖ.1700-1300arasý süreçte neredeyse üç katýna geniþleyenTroya VI Kalesi zamanýnda siyasal, kültürelve sanatsal yönden çok daha geliþkin biryaþam beklentisi doðaldýr; halkýn yerleþtiðikale eteðindeki Aþaðý Kent de ona koþut birbüyüklükte geniþlemiþ olmalýdýr. Arkeolojikbulgularýn düþ kýrýklýðý yaratmasý, kaleninözellikle Roma Dönemi'nde temelden kazý-narak yeniden yapýlaþmýþ olmasýndan kay-naklanýr. Ancak, Aþaðý Kent'in kayadan oyu-lan savunma hendeði yok edilememiþtir; vesurlar kale için ne anlamdaysa, bu döþeminvarlýðý da Aþaðý Kent içi o anlamdadýr. Desebile, 3.20 m geniþliðinde görkemli bir kaya

Yorumsuz

9ARKEOLOJÝ VE ARKEOLOGLAR DERNEÐÝ DERGÝSÝ

PROF. FRANK KOLB’ün “Homer Nasýl Ömer Olur” YAZISINA YANITLARFahri Iþýk

Page 10: OCAK - ŞUBAT - MART 2003 Sayı: 16

hendeðinin, sýradan bir "su boþaltma kanalý"iþlevine Kolb de inanmaz. Her þeyden öteYunan ve Roma'nýn, bu baðlamda günümüzAvrupasýnýn tarih geleneði "Troya Savaþý"ylabaþlatýlýr; bu nedenle bu "savaþ" özeldir. VeTroya Kalesi, Asya ve Avrupa arasýndaki endar su geçiti üzerinde, Doðu ile Batý, yaniAnadolu ile Hellenistan arasýnda bir kültürköprüsü oluþturduðu için özeldir.

4/Kolb'ün "çýplak" dediði "kral", 850 binAvrupa insanýný "Troya. Düþ ve Gerçek" ser-gisinin görkemiyle büyülemiþtir. KendisininKorfmann'a karþý sürdürdüðü ve artýk usan-dýran "Troya Kültür Savaþý" açmazýnýn ger-çek nedenidir, "Bir Kitap ve Sonuçlarý" nagösterilen bu ilgi. Ayný üniversitede veAnadolu'da çalýþan iki bilimci arasýnda kýs-kançlýðýn payý yadsýnamazsa da, gerçekneden; hep vurguladýðým gibi, Batýlý'nýn Troyakültürüne bakýþýnýný üç Alman kentinde açýlanbu sergilerle kökten deðiþmiþ olmasý-dýr.Kolb'ün hemen alt satýrda itiraf ettiði ve yazýgenelinde ön planda okunacaðý gibi, "AvrupaUygarlýðý'nýn gerçek köklerinin Türki-ye'de,Anadolu'da" aranmasýnýn, hem deAvrupalý'ya destansal "anayurt" lukla ayrýca-lýklý bir kentte aranmasýnýn, Avrupa'nýn gün-demine oturmasýdýr. Örneðin yöreselBavyera giysilerinin "Avrupa giysisi" olmadý-ðýný bile bile, hýrsýn, Mustafa Kemal devrimiy-le geçmiþte kalan "fes" ya da kýrsalda kalan"þalvar" dan çýkartýlmasýna dek varan gülünç-lüðü tek baþýna, bu iþi çok ciddiye aldýklarýnýgösterir. Kolb'ün ruh hali, Oktay Ekinci'nin ilkTroya söyleþimiz için düþündüðü baþlýkla tamtamýna örtüþmektedir: "Troya Avrupalý'nýnuykularýný kaçýrmaktadýr". Çünkü Avrupalý'nýnsoyunu baðladýðý önemde bir antik kentle,Ortaçað kroniklerinde belleklerde tutulanlararasýnda Roma ve Kudüs'ün ardýndanüçüncü sýrayý alabilen, hem deKonstantinopel'in önünde alabilen, önemdekibir dünya kentiyle, "Ex oriente lux" yenidendirilmiþtir.

5/Korfmann'ýn Almanya'da verdiði bilimselkonferanslarla Anadolu gerçeðini anlatmasý,Kolb'ü sanki "panhellenizme ihanet" nedeniy-le çok rahatsýz eder. Tüm arkeolojik verilerekarþýn hala "sözde" diyebiliyorsa ve içine sin-direbilemiyorsa "Troya'nýn Anadolu kökeni"gerçeðini, o'nun sorunu bilimsel olamaz.Frank Kolb'ün sorunu salt Troya da deðildir;benim sürekli gündeme getirdiðim, Prof.Havva Ýþkan'ýn üzerinde bildiriler sunduðuAnadolu Bilginleri'dir de. 200 yýlýn aðýz alýþ-kanlýðýyla "Yunan Filozoflarý" der Kolb onlara;çünkü onlar "Yunanca yazar". Bize kadargelebilen baba adlarý, amca adlarý Karca daolsa, soy soplarý Kayralý da olsa, "yazdýklarýdil neyse, filozoflar oralý olmalýdýr (!). Onlarneden hep Anadolu'da doðar, soylarý gibi buda sorun deðildir? Yoksa Kolb, dünyanýn ön-de gelen eskiçað tarihçilerinden biri olarak,hem de hayraný olduðu Yunan gibi bir uygar-lýðýn, kendi "anayurdunda" deðil de Ege'nindenizaþýrý doðu yakasýnda, -ve sözde- "sö-mürge topraðýnda" doðmuþluðunu insanlýktarihinden bir baþka örnekle mi haklý çýkar-maktadýr? Ýyi bir toplum tarihçisi de olan Kolb,bir Yunan sömürgesi nasýl ve ne tür koþullar-da kurulmuþtur? Bunlarý sýralamalý; Ýyonya'yauyuyor mu? Belgelemelidir. Halk da saltYunanca mý konuþur? Öyleyse eðer, Ýyonya'-nýn ÝÖ. 6. yüzyýl "Altýn Çaðý"nda ünlü SamosTyraný Polykrates'in babasý Aiakes, ya dazamanýn adak heykelleriyle tanýnmýþ soylula-rýndan Cheramyes neden hala, sözde"Yunanlaþma" sürecinden 500 yýl sonra bile,yerli adlar taþýr? "Ýyon" sözcüðü Yunanca mý-dýr? Ýlkin bunlarý açýklamalýdýr. "Der KleinePauly" de geçen, "Helenler, adalar ve Anado-lu Ýyonlarýný aslýnda oldukça geç bir zaman-da, Euripides'le birlikte, Ýyon soyu olaraktanýmlamýþlardýr" sözünün anlamý nedir? Ne-den özel olarak Atinalýlar kendi soylarýný Ýyonsoyuyla birleþtirme çabasýnda olmuþlardýr?Bu çeliþkilere açýklýk getirmelidir. Ýyon nedir'i,Atina Klasiði'ne hayranlýk sürecinde Heredotbile karýþtýrmýþtýr, Kolb mü bilmektedir?

Yorumsuz

10 iDOL

Page 11: OCAK - ŞUBAT - MART 2003 Sayı: 16

6/Anadolu'nun "Hýristiyanlýðý dolu doluyaþamýþlýðý", az söylenmiþ eksik bir sözdür;"Avrupa'nýn kültürel çekirdeði" nasýl ÝÖ. ve 6.yüzyýllarda bu topraklarda ekilmiþse,Avrupa'nýn dinsel çekirdeði de Paulus ile yinebu topraklarda yeþermiþ, HýristiyanlýkAnadolu'da doðmuþtur. Bunda bilimsel yanlýþnedir? "Kan baðý" ve "süreklilik" konusundaKolb gibi bir bilimcinin bizdeki "1071'ciler" indurumuna düþmesi çok acýdýr. Yadsýdýðý"süreklilik", F. Von Luschan'ýn antropolojikaraþtýrmalar sonucu ulaþtýðý "Likya Türkleri"gerçeðinde bilimsel olarak da vardýr ve birLikya araþtýrmacýsý olarak Kolb bu gerçeði iyibilir. Çanakkale Müzesi'ndeki muhteþemPolysene lahdinin çýkarýldýðý tümülüse bugün"Kýzýlöldün Tepesi" denmesi; ve hem de için-de bir soylu kadýna ait mezarýn varlýðýný velahdin üzerine Troya Kralý Priamos kýzýPolyksene'nin Helen askerlerince kurbanedilme sahnesinin iþlenmiþ olduðunu bilme-den 2500 yýl sonrasýnda bile denmesi gerçe-ðinde vardýr "süreklilik". "Hümanist Yunan'atutkulu" bir bilimci nasýl olur da, farklý soydanve dinden insanlara yurt oldu diye birtopraðýn "kültür taþýyýcýsý" ve Yunanistan'daYunanlarýn bugününe mi taþýnmýþtýr geçmiþinAtinasý'nýn sanatsal ve kültürel yaþamý da, bu"olmazlar" Anadolu ve Türkler için bir "Avru-pa'dan dýþlanma" gerekçesi olarak gündemegetirilir?

7/"Geçmiþ kültürlerin büyük oranda yokol-muþluðu", Yunanistan için geçerli deðil midirki Kolb burada da Batýlý'nýn Anadolu veTürkiye'ye bakýþýna özgü bir "çifte standart"örneði sunar? Göksel din öðretilerinin özdebirbirlerinin devamý olduðundan da öte, onla-rýn kýsmen de Sümerlere dek dayandýðýnýMuazzez Ýlmiye Çýð hocamýz belgelemiþtir.Ve "din", Mustafa Kemal'den bu yana "Türkulusal devlet politikasý olmamýþtýr". Zaten,"Konstantinopel Fatihi" olarak Helen dost-larýnca da en büyük suçu iþleyen ve bununlatarih boyu, günümüz Avrupa Birliði'ne dek,

"Avrupa ile Asya'nýn" ya da onlarla eþanlamlý"Hýristiyanlýk ile Ýslam'ýn" politik sýnýrlarýnýçizen Mehmet II'nin, 1462'deki bir batý seferisýrasýnda Ýlion harabesini ve kahramanlarýnmezarlarýný ziyaretle pekiþen "Troya intikam-cýlýðýyla yönetimini yasallaþtýrmak" gibi birkaygýsý olamaz; O, tarihin seyrini deðiþtirenbir dünya imparatorudur çünkü. O'nun, PapaNikolaus V'e yazdýðý bir mektupta okunanTroyalýlýðý, salt "Hektor'un kanýnýn öcünüalmayý" deðil, "o büyük Troya'yý yeniden aya-ða kaldýrma niyetini" de içerir ki bu korumacý"niyet", Anadolu'ya geçmiþiyle sahiplenmebilinci gibi çaðdaþ bir düþüncenin ürünüdür.O da, çaðýnýn Avrupa halklarý geleneðineuyarak ve Vergil'in Romalýlarýn ulusal destanýAeneis'te Troyalýlarý "Teukri" olarak adlandýr-masýndan ve bu tanýmýn sonradan Turki ileaynýlaþtýrýlmasýndan yararlanarak, soyunuTroya'ya baðlamýþtýr; Avrupa halklarýyla"akraba" olmuþtur. Ancak "Türklük" bilinir kibir Osmanlý'nýn politikasý olmamýþtýr;Osmanlý, bir dünya imparatorluðu olmanýngereði olarak sayýsýz halklarýn ve inançlarýndevleti olmuþtur.

Mustafa Kemal'in, ilk Türk Cumhuriyetininbaþkenti olarak Ankara'yý seçmesinde, bukentin "eski Hitit ülkesinin odaðýnda oluþu" vebu konumunun "ulusal amaca alet ediliþi"ninetken olduðu savlarý bir tarihçiden çýkarsa,gerçeðin bu denli çarpýtýlýþýnda ancakTürklere karþý bir önyargý aranabilir. MustafaKemal'in "yeni devleti, Anadolu'yla iliþkilen-dirmesi"de, týpký Fatih Mehmet gibi, mirasçýsýolduðumuz Anadolu'ya geçmiþiyle sahiplen-me yükümlülüðünden kaynaklanýr. Çünkü Oda Baðýmsýzlýk savaþý utkusuyla, 1922'de,"Troya'nýn tahribinin öcünü" almýþtýr. HalaKolb'un gündemindeki "Eti Türkleri", Ata'nýn"emriyle" söylenen bir deyim deðil, Türk kazýbiliminin "doðumu" evresinde bilimciler tara-fýndan gündeme getirilen bir yanýlgýnýnürünüdür ve tez zamanda düzeltilmiþtir. Yenidoðan bir ulus devletin kökenini bilmeye

Yorumsuz

11ARKEOLOJÝ VE ARKEOLOGLAR DERNEÐÝ DERGÝSÝ

Page 12: OCAK - ŞUBAT - MART 2003 Sayı: 16

yönelik araþtýrmalar yapýlmasýnda kararlýolma, bunun için Türk Tarih ve Türk Dil gibiçaðdaþ bilimsel kurumlar kurma ve uluslararasý kurultaylar düzenleme, "suç" olmasýgerekir. Çaðý bilimde yakalama amacýylaMustafa Kemal'de bunu yapmýþ, Türk dilininkökenini de bu baðlamda, 1936 Türk DilKongresi'nde tartýþmaya açmýþtýr. Ve orada,baþta Fransýz Sümerolog H.de Barentonolmak üzere birçok Batýlý dilbilimcinin görüþü,"Sümerler'le Türkler'in dil akrabalýðý" doðrul-tusunda odaklanmýþtýr. Bu olasýlýk hala bili-min gündemindedir. Aydýnlanma Devrimi'ylegelen "bilimde de Batýlýlaþma" hedefinin butür sonuçlarýný olmadýk yönlere çekmek deBatýlý bir tarih profesörüne yakýþmamýþtýr.Ekrem Akurgal hocamýzýn onurla hepsöylediði gibi, "Türk arkeologlarýn bugünBatýlý meslektaþlarýyla yarýþabilir konumdaoluþu", Mustafa Kemal'in 1933 Üniversitereformuyla birlikte, kendi deyiþiyle, bir "kývýl-cým" olarak Avrupa'ya eskiçað bilimlerieðitimine gönderdiði gençlerin, bir "volkan"olarak dönmelerinin sonucudur. "Hayatta engerçek yol gösterici bilimdir" i öðütleyen vebunun gereklerini yerine getiren bir büyükdevrimciyi, çaðdýþý malum birileriyle karýþtýr-mak Kolb'ün açmazýdýr. Bir de Hasan AliYücel'in, "Antikite ve çaðdaþ Türkiye arasýn-da sürekliliðin olmadýðýný görmesi" var ki;sanki bu anlamda bir süreklilik antikite ileçaðdaþ Yunanistan arasýnda çok vardýr da,panhellenizm ve phillenizm avukatlýðý bunedenle Kolb'ün baþ görevidir.

8/Prof. Frank Kolb'ün "eleþtirisiz haraberomantikleri" deyimiyle bilimsel ve aydýn kim-liklerini gizleyerek sorgulama cüretini göster-diði kiþiler, "Mavi Yolculuk" alaycýlýðýyla birarada, belli ki Balýkçý, Eyüboðlu ve AzraErhat'týr. Onlara reva görülen "Anatolist"yakýþtýrmasý acýdýr ki bizim yerli "hüma-nistler"in marifetleri arasýndadýr ve on yýllýkLikya araþtýrmalarý sýrasýnda Türkiye'ninyakýn kültür tarihini de iyi çalýþtýðý belli olan

Prof. Kolb, Anadolu kültür meþalesini akýllave bilgiyle ateþleyen bu öncüleri düzeysizceeleþtirme gücünü onlardan almaktadýr. Bu üçyol göstericinin "suçu" da, bilisel doðrularýbulmanýn baþ koþulu olan "sorgulamak" týr:Batý'nýn, Winckelmann veGoethe'den buyana "eleþtirisiz" ve "sorgusuz" bir "bilimsel"yaklaþýmla ve Helenizmin büyüsüyle "Yunandamgasýný vurduðu Ýyonya'yý, ilk kez sorgula-yarak ve eleþtirerek Anadolu kültür ve sanattarihinin parlak bir evresi olarak yorumla-maktýr; ve onlarýn suçu, Batý'nýn, Almanlarýnöncülüðünde 200 yýldýr tabulaþan bilimselinadý kýrmaktýr. Bu çok ciddi bir iþtir; ciddiyet-siz birkaç sözcükle geçiþtirilemez, kolaycýsözlerle yadsýnamaz; üzerinde derinliðinedüþünmenin, önyargýlardan arýnarak özeleþ-tirisel yaklaþýmýn zamanýdýr: "Yunan þiir, bilimve felsefesinin Anadolu topraðýnda köklen-miþliðinde" yanlýþlýk mý vardýr? Ya da "BatýUygarlýðý'nýn Ýyonya'da doðduðu" konusundaeskiçað bilimi kuþkulumudur ki "Anadolu'nunAvrupa'nýn doðum yeri" olduðuna ve "Batýuygarlýðýnýn beþiði" olduðuna tepki vardýr?Kolb'ün tepkisi aslýnda bunun arkasýndan ge-lecek soruyadýr; "þiirin, bilimin ve felsefeninneden Ege'nin batý yakasýndaki kendi 'ana-yurt' topraðýnda, Hellas'ta, yaratýlamadýðý?"sorusuna. Çünkü, bugüne dek olduðu gibi, butersliðe verilebilecek akýlcý bir yanýt beklemekboþunadýr; çünkü "sömürge yaratsýn, anayurtalsýn" gibi bir olmazý tarih yazmamýþtýr.Ancak, "Ýyon kültür ve sanatýnýn gerçek yara-týcýlarýnýn, 10 bin yýllýk bir kültür alaþýmýnýnmirasçýlarý konumundaki yerli Anadolu halk-larý olduðu" yanýtýyla doðrulanabilir bir terslik-tir bu; "Ýyonya'nýn bir Yunan sömürgesiolmadýðý" gerçeðiyle doðrulanabilir bir terslik.Düþünülmeli ki Atina'da yazýlan Yunancaharfler bile son biçimini Milet'e borçludur.Ýyonya, Ege Altýn Çaðý'ný yaratanlarýn Persboyunduruðuna tahammülsüzlükle Atina'yagöçüne ve ardýndan acýmasýzca bastýrýlanÝyon Ýsyaný'na dek, "Atina Klasiði" ne dek,kültür ve sanatta hep öncüdür. "Ýyon

Yorumsuz

12 iDOL

Page 13: OCAK - ŞUBAT - MART 2003 Sayı: 16

Mucizesi" ne inanmayan bilimci pek yokturda; baþta Akurgal Hocamýz, Ýyonlar, "DoðuYunan" tanýmýyla Anadolu'dan soyutlanýr.

9/Türkiye Cumhurbaþkaný ve KültürBakaný'ndan önce Homer bilgini Prof. Latcz,"Avrupa'yý yaratan kent Atina deðil Milet'tir"diye yazar ve görüþlerini þöyle sürdürür:"Yunanlýlarýn 'anatol' sözcüðüyle 'güneþindoðduðu yer', yani 'doðu' kavramýný taným-ladýklarýný bilen özellikle biz eskiçað bilimci-leri, Avrupa kültürünün en güçlü köklerininAnadolu'da olduðu tümcesiyle artýk dostolmalýyýz". Dostluk bir yana, "Atina merkezci"Kolb, on yýlý aþkýn "arkadaþlýðýmýz" ile örtüþ-mezse de, sanki "Türk'e düþman", hýrçýntavýrlarýyla bu bilimsel söylemin belirleyicinedenlerine inmek istemez. Çünkü Likya'yailiþkin olarak "Helenciliðin" bayraktarlýðýnýyaparken de, kendi bilimsel dergilerindeyazdýðým ya da Tübingen, Antalya ve Ýstan-bul'da onun da bulunduðu bilimsel ortamlar-da bildiri olarak sunduðum "Anadolu özlü"karþý görüþlerime de bunca zamandýr tek biryanýt verebilmiþ deðildir. Beni, "Atatürk gibi,halka özgüven aþýlama uðruna bilimdeAnadolu ulusalcýlýðý yapmak" la suçlayanortak dostumuz Prof. Jürgen Borchhardt dayanýt verebilememiþtir. Ve Türk halkýnýnbüyük bir kesimini "antik kentlerin tahripçisi"olarak nitelerken, "Bizans zamanýndan geriyeyaðmalanacak ve yýkýlacak ne kaldýysa" tüm-cesini de unutmuþ gözükmektedir FrankKolb. Bu kez de antik kalýntýlarý, "Türkiye'ninAvrupa Birliði'ne girme ýsrarýnda propagandaaracý" olarak yorumlamasýndan belli ki tekderdi vardýr o'nun: "Ýçinde, Avrupa'yý yaratanAnadolu olmaksýzýn bir Avrupa Birliði'nin ola-mayacaðý" gerçeðini görmek, ancak içinesindirebilememek…

10/"Godot" yu bekler gibi, "Homer'inÖmer'leþeceði günü" beklemesine sendro-muna iliþkin olarak ben ancak, on yýllýk"dostluðun" hatýrýna, kendisi için Tanrý'dan

akýl saðlýðýný korumasýný dileyebilirim. ÇünküÝyonyalý Homer, "Türkler'in atasý” deðil;Hýristiyanlaþma sürecinde din, dil ve addeðiþtirmiþ yerli Anadolu halklarýnýn atasýdýr;adýna Selçuklu'dan bu yana ve hem de"Anadolu" yla özdeþ bir anlamda "Rum"dediklerimizin atasý. F.von Luschan onlarýn19. yüzyýl Teke yöresinde yerleþik dindaþlarý-na bu nedenle "Likya Yunanlýlarý" der. Aslýnda"Yunan", bugünkü Yunanistan'ýn halkýdýr;Rum'dan farklýdýr, soy baðý yoktur, din ve dilbaðý vardýr. Geçmiþin Ýyon'u ve Hellen'iarasýndaki fark ne ise, günümüz Rum'u veYunan'ý arasýndaki fark odur.

11/Türkler "ulusal kimlik arayýþýnda" olamaz.Çünkü onlarýn 1071'den bu yana anayurtedindiði bu "ayrýcalýklý" Anadolu topraðý,Avrupa'nýn "Ortaçað Karanlýðý" ný yaþadýðý birsüreçte Selçuklu'yla "Altýnçaðý" yakalamýþtýr;ve ardýndan Osmanlý'yla, Roma'dan sonra,tarihin yazdýðý ikinci dünya imparatorluðununçekirdeðini oluþturmuþtur. Ve ortalama 400yýl kaldýðý Avrupa topraklarýnda halklarýndinine, diline, kültürüne ve töresine saygýlýoluþ; Eski Yunan gibi egemen olduðu insaný"kendileþtirmeyen" bir politika, Osmanlý'nýnimparatorluk oluþunun onurlu bir gereðidir ki,bunlar Roma'nýn da "derdi" olmamýþtýr.Roma'nýn yýkýlýþý ardýndan ÝS. 7. yüzyýldanbaþlayarak Avrupa'da kimlerin nasýl "ulusalkimlik arayýþý" içinde olduklarýný tarih yazarve bunu en iyi, "Troya uzmaný" ve tarih pro-fesörü Frank Kolb bilmek durumundadýr;Roma'ya özenerek soyunu Troya'ya baðla-yanlar arasýnda Germanlar da vardýr çünkü;Habsburg'lar hanedaný vardýr.

12/Bilimsel gerekçeler içerse bile; 1932-1938arasý Troya kazýcýsý Carl Blegen'in, TroyaVI'yý bir "Yunan kenti" olarak görmenin baþgerekçesi saydýðý "Gri Minyas Keramiði"tanýmlamasýnýn "Gri Anadolu Keramiði" biçi-minde deðiþtirilmesi, "politik" amaçla "dahabeter" bir suçtur (!). Bilimsel gerçekleri içerse

Yorumsuz

13ARKEOLOJÝ VE ARKEOLOGLAR DERNEÐÝ DERGÝSÝ

Page 14: OCAK - ŞUBAT - MART 2003 Sayı: 16

bile; "Batýlý devletlerden bilimcilerin, Doðuhalklarýnýn uygarlýða sahiplenme çabalarýnadestek vermesi" ni sanki bir "tabu" olarak dilegetirmesinde dürüsttür Kolb. O, Doðu'nungörkemli metropollerinde "agora yok” diye"kentleþmeyi" binlerce yýl sonrasýnýn "Atina"sýndan baþlatabilecek denli "tarafsýzdýr(!)" da.Geç Tunç Çað'ýn Akha-Hellenleri, kültür vesanatlarýný Anadolu kökenli Giritlilere borçlu-larmýþ; izleyen Erken Demir Çað'ýn Dor-Hellenleri, kültür ve sanatlarýný Ýyonya'dayurtlanan Anadolu halklarýna borçlularmýþ,bunlarýn niyesini irdelemek bile "tabu" duro'nun için. Çünkü bu bilimsel sorgulamadançýkacak olan gerçekler, "Yunanlýlarýn yaratýcýolmadýklarý" sonucuna götürecektir, bu daDoðulu'nun "ulusal kimlik kazanmasýna, poli-tik amaçlarýna hizmet" etmiþ olacaktýr. Kolb'egöre bu iþe kalkýþan "Korfmann" lar, "Türkçýkarlarýnýn mücahitleri" dir.

13/Kolb'e "yürekli Ahmet Ünal'lar" gerekmek-tedir. Münih Üniversitesi'nde Hititoloji Profe-sörüdür Ahmet Ünal; kendi dedikleri dýþýnda"bilimsel doðru" yoktur aslýnda ve kendiiçinde çeliþmesi bundandýr. Anýlan kitabýnda,"bu ülkede maalesef, Yunanistan'ýn, þu andaRusya'da bulunan Troya hazinesine hangihakla ve hangi mantýkla sahip çýkmayakalkýþtýðýný, Avrupalýlara anlatacak insanýmý-zýn olmamasýdýr" der ve sürdürür: "M.Ö. 2330Troya'sýyla Yunanistan'ýn alakasý nedir ki? Budefinedeki eserlerin yapýldýðý yýllardaYunanlýlar kuzeyin soðuk bölgelerinde biryerlerde neredeyse aðaç kovuklarýnda yaþý-yorlardý ve ne Troya'nýn, ne de Ege Denizi'ninnerede olduðunu bile bilmiyorlardý!Yunanistan'ýn bu tavrý kültür emperyalizmi-nin belirgin bir örneðidir". Ve Kolb'e göre iseAhmet Ünal Prof. Korfmann'ý, "Troya'nýnAnadolu baðlantýsýný da Türk meslek-taþlarýnýn hoþuna gitmek için zorla kurmakistemekle suçlamaktadýr". Sorulmaz mý ki: ne"Yunan" ve ne de "Anadolu" baðlantýsý"yoksa" Troya'nýn, bilimin bilmediði baþka ne

baðlantýsý vardýr? Troya II Anadolu kenti de,Troya VI Yunan mý olmuþtur? Atina Akropo-lü'ndeki ulusal Parthenon tapýnaðýnýn dört birtarafýnda iþli metop kabartmalarýnda Yunan"düþmanlarý" olarak simgelenen destansalAmazon'lar, Kenkauros'lar ve Gigant"larla bir-likte Troyalýlar'la da savaþýn betimleniþi, ÝÖ.5.yüzyýlda orada Troya'ya yabancýlýðýn somutkanýtlarýndandýr. Daha 1985'deki bir haritadaProf. Latacz, þimdilerde Anadolulu Troya'nýnen yaman savunucusu, Troya VI yerleþimini"Yunan" kentleri arasýnda gösterirken; Troyave Homer üzerine yazdýðý yeni kitabýnda oartýk bir "Anadolu kenti" olmuþtur. Çünkü bi-limci, bilimsel gerçeklerin ýþýðýnda eskininyanlýþýndan dönebilme erdemini gösterendir;yanlýþlarda inatlaþarak ve dogmalar peþindekoþarak varýlan yol, 200 yýldýr gelinen yoldur:"Atina-merkezinde" kördüðümleþen bir bilim-sel kýsýr "döngü".

14/Türkiye'de çalýþan ve Türklere karþý taviz-kar tutum içinde olmayan çok sayýda yabancýaraþtýrmacýdan" hangisine "Türk politik çýkar-larýný gündeme getirsin" diye bir Devlet bas-kýsý uygulanmýþtýr? Bunu yanýtlamak duru-mundadýr Kolb. Çünkü Türkiye'nin, sözde"Avrupa Birliði hedefli politik amacýna ulaþa-bilmesi" için tek "doðrucu" yetmez; çokManfred Korfmann'lar gereklidir. Türkiye Dev-leti'nin, altýný kalýnca çizerek söylüyorum, "neacýdýr ki" bu yönde bir politikasý yoktur. Beni,Korfmann'dan çok önce ve Ýyonya odaklýbenzer bilimsel görüþlerimle tanýyan Kolb bilirki: böyle bir politikasý olsa, en ilk Fahri Iþýk'ý"baþ tacý" yapar, "ödüllere" boðardý bu devlet."Batý Uygarlýðýný Yaratanlar" içeriðinde 2000yýlý sonlarýnda Avusturya ve Almanya'datoplam 7; 2002 yýlý boyunca ülke genelinde32 konferans vermesine karþýn, Devlet'in bubilimciden haberi bile yoktur. Ceviz Kabuðuprogramý ardýndan nerelerden ve kimlerdentepki gelmiþ, Kültür Bakanlýðý yine susmuþtur.Çünkü Devletimiz, Yunan komþusunu üzmek,iyiye gittiði sandýðý siyasal iliþkilerini bozmak

Yorumsuz

14 iDOL

Page 15: OCAK - ŞUBAT - MART 2003 Sayı: 16

istemez. Bu nedenle baþýmýzdakiler, 4 Þubat2003 günlü Cumhuriyet'te Metin Erksan'ýn"Panhellenizm, Hellenizm ve Kýbrýs" baþlýðýnýtaþýyan dersler dolu yazýsýný bile pek ciddiyealmýþ olamazlar. Sonuçta, onca emekle ülke-min kültür gündemine oturtmaya çabaladýðým"Homer nasýl Ömer olur" yazýsýnýn da ciddiyealýnacaðýndan yana hiç umudum yoktur. Prof.Frank Kolb'ünki salt vehimdir.

15/Bence de Troya hazinesinin "kime miras"ve "yasal hak" olduðu konusu, yandaþýAhmet Ünal'ýn hakemliðinde, uluslararasý tar-týþmaya açýlmalý; bir dünya imparatorluðununegemeni olduðu topraklardan OsmanHamdi'yle kendi baþkent müzesine getirdiði"üç-beþ" yapýt ile, Osmanlý egemenliði altýn-daki ayný topraklardan, Anadolu'dan, yaban-cýlarýn baþkent müzelerine, Londra’ya,Paris'e, Berlin ve Viyana'ya taþýnan "sayýsýz-lar" karþýlaþtýrýlarak, gereði neyse, yerinegetirilmelidir. Ve Kolb'ler, kimi neyle "tehdit"ediyor; kimin malýný kimden esirgiyor, aklýnýbaþýna almalýdýr.

Girit'e giden bir Yunan yolcu gemisinin duvar-larýna asýlý Doðu Ege haritalarý; salt Anadolukýyýlarýný ve önünde sýralý adalarý içermekte.Antik kentlerden çýkarýlan oklar ve ok uçlarý-na yazýlý adlar: Homer'ler, Thales'ler, Pytha-goras'lar, Heredot'lar… üstte kalýn harflerle,"Yunanlar sanatýn ve bilimin atasýdýr" yazýsýokunmakta. Hem Yunanca basýlýsý var, hemde Ýngilizce olanlarý. Belli ki kendi halkýna vedünyayadýr bu mesaj ve bu mesajda, "butopraklar benim atalarýmýndýr" demeye getir-me de vardýr. Ancak ilk göze çarpan o ki,sanatta ve bilimde Batý Uygarlýðýný yaratan -sözde- "Yunanlar", Yunanistanlý deðildir; ken-di anayurt topraklarý dýþýndaki bir yabancýcoðrafya üzerinde yaþayanlardýr onlar:Anadolu'da ve onun Adalarý'nda doðanlar vedüþünenler. Haritanýn doðuda eriþilemeyenyerlerinde göndermelerle bir Diogenes yazýlý-dýr Sinop'a doðru: Amasya'ya doðru da yerbi-

limin atasý Strabon vardýr. Ve haritanýn batý-ya, Helen ülkesi Hellas'a doðru yönlenen ta-rafýnda ise tek bir ok ve tek bir ad yoktur; çün-kü bilimin ve sanatýn "atalarý", kendi ata yurt-larýnda yoktur, o ata yurt haritada bile yoktur.Tüm bu somut gerçeklere karþýn, o haritayabakan bir eskiçað bilimcisi bile, görüntüyüsalt Yunanlýlarýn hedeflediði doðrultudaalgýlar. Hellenizmin büyüsüyle düþünmez vesormaz ki neden "sanatýn ve bilimin Yunanatalarý" ndan biri Yunanistan'da doðmamýþ-týr? Aslýnda bu harita, Yeni Yunan'ýn çizimselsomut bir itirafýdýr: "Bilim ve sanat Anadolu'dadoðmuþtur" gerçeðinin itirafý…

2 Euro'luk Yunan Birlik parasýnýn ön yüzünde,boða üzerine oturmuþ bir kadýn resmi vardýr;antik kökenli bir resimdir o. Kimliði yanýndayazýlýdýr: Europe; Sami dilinde "Akþam". Hemde bir Yunan mitosuna göre, Finike kýyýsýndaçiçek toplarken kral kýzý Europe, Zeus tarafýn-dan fark edilir ve kaçýrýlýr; boða, Zeus'tur.Yunan Baþtanrýsý'nýn, göðün ve daðýn ege-meni Anadolu Baþtanrýsý Teþup'un simgesi vekendisi olan boða kýlýðýna girmiþliðidüþündürücüdür. Boða üzerinde denizleraþarak vardýðý batý topraðýna, o yeni kýtayaadýný verecektir Europe; "güneþin battýðý yer"olarak Avrupa adý, o'nun Doðulu adý "Akþam"dan gelecektir. Yunan Eurosu üzerinde tümdünyaya seslenen mesaj, "birleþtiðimiz bukýtaya adýný veren de benim kültürümdür"olsa da, aslýnda bu, Eski Yunan'ýn destansalve resimsel somut bir itirafýdýr: "Avrupa,Doðu'da doðmuþtur" gerçeðinin itirafý…

Prof. Frank Kolb'le ve onun gibi düþünen bi-limcilerle "ex oriente lux" kavramýný yüzyüzetartýþmanýn zamaný artýk gelmiþ olmalýdýr.Bugün gibi dün de hep var olan Hellence kay-naklarýn benmerkezci Hellenist içeriðindedeðil, arkeolojik verilerin somut belgeselliðin-de tartýþma zamaný…

Fahri Iþýk25 Mart 2003, Antalya

Yorumsuz

15ARKEOLOJÝ VE ARKEOLOGLAR DERNEÐÝ DERGÝSÝ

Page 16: OCAK - ŞUBAT - MART 2003 Sayı: 16

Ýlk çaðlarda Uscudama, Odrysiaveya Orestias adýyla bilinen yer-

leþim yeri, M.Ö. I. Bindeki göçlerleyöreye gelen Trak kavimlerindenOdryslerin önemli bir kenti olarakkurulmuþtur. Bu kent, Meriç, Ardave Tunca ýrmaklarýnýn kesiþtiði,bereketli topraklarýn üzerinde bu-lunmaktadýr. Ancak þehrin asýl öne-mi, M.S. 123-124 yýllarýnda RomaÝmparatoru Hadrianus'un Doðuseyahati sýrasýnda buraya geliþiylebirlikte artmýþ ve kentin adý daÝmparator'un adýna Ýzafeten Had-rianopolis olarak deðiþtirilmiþtir.

Hadrianus'un kenti bir surlaçevirerek Castrum (ordugah)haline dönüþtürdüðünü antik kay-naklardan öðrenmekteyiz. Kareyeyakýn bir plana sahip bu sur, çaðlarboyunca Edirne savunmasýnda

oldukça önemli bir rol oynamýþtýr (Harita 1).Avrupalý gezginlerden Sayger veDesarnaud'un 1830'da hazýrladýklarý "Albumd'un Voyage en Turquie" adlý eserinde bukalenin gravürleri de bulunmaktadýr (Resim1). Kale, Bizans ve Osmanlý dönemlerindeçeþitli tamirler ve eklentilerle XIX. Yüzyýlakadar korunmuþtur. Edirne Kalesi, 1866-1870 yýllarýnda Vali Hurþit Paþa tarafýndangelirinden resmi yapýlar yapýlmasý amacýylayýktýrýlmýþtýr. Bu yýkýmdan sadece Makedon-ya Kulesi adýyla bilinen kule ve belli belirsizkent içine daðýlmýþ bazý küçük parçalar kurtu-labilmiþtir.

XIX. Yüzyýlýn sonlarýnda tüm OsmanlýÝmparatorluðu kentlerinde yapýmý modahaline gelen saat kulelerinden birisinin deburada, Makedonya Kulesi diye anýlan bur-cun üzerine yapýlmasý kararlaþtýrýlmýþ ve buamaçla O zamanki Vali Hacý Ýzzet Paþa

Araþtýrma

16 iDOL

HADRÝANOPOLÝS (EDÝRNE) SUR DUVARLARIÞahin YILDIRIM*

Harita -1 Edirne Kentini ve kaleiçini gösterir harita

Resim -1 Kale kapýlarýndan birisi.

Page 17: OCAK - ŞUBAT - MART 2003 Sayı: 16

tarafýndan 1884-1885 yýllarýarasýnda ahþaptan ilk saat kule-si yapýlmýþtýr (Resim 2). 1894yýlýnda ahþap olan saat kulesininyerine kargirden olmak üzereyeni bir saat kulesi yaptýrýlmýþtýr(Resim 3). Bu yapýlan ikinci saatkulesi 1953 depreminde zarargörmüþ ve dönemin yetkilileritarafýndan 6 Temmuz 1953 tari-hinde dinamitle patlatýlmaksuretiyle son üç katý indirilmiþtir.1990'lý yýllarda da MakedonyaKulesi kýsmen restore edilmiþtir.

SURLARRoma Ýmparatoru Hadrianus'un M.S.

123-124 yýllarýndaki Doðu seyahatindensonra Hadrianopolis olarak anýlan bu kente,Ýmparator oldukça büyük ve muntazam birsur inþa ettirtmiþtir. Hadrianus böylece kentiönemli bir Roma ordugahý (castrum) halinede getirmiþtir. Hadrianopolis, ÝmparatorDiocletianus (M.S. 284-305) tarafýndan M.S.297 yýlýnda yapýlan bir düzenleme ile Traciaeyaletinin altý ilinden birini oluþturanHaemimontus'un baþkenti haline getirilmiþtirve Roma Ýmparatorluðu'nun büyük sorunlaryaþadýðý M.S. IV. Yüzyýldaki Got akýnlarýnakarþý güçlü surlarýyla önemli bir stratejiknokta olarak tarihe geçmiþtir.

Araþtýrma

17ARKEOLOJÝ VE ARKEOLOGLAR DERNEÐÝ DERGÝSÝ

Resim -2 Ýlk Saat Kulesi

Resim -3 Kargir olarak yenilenen ikinci Saat Kulesi

Çizim -1 Sur duvarlarýnýn ön ve arka cephesi.

Page 18: OCAK - ŞUBAT - MART 2003 Sayı: 16

Hadrianopolis Kalesi hak-kýnda Bizans kaynaklarýnda, birçokdefalar onarým gördüðüne dair not-lar bulunmaktadýr. Osmanlý döne-minde ise, kalenin bakýmýndansorumlu bir dizdar olduðu daaktarýlan bilgilerin arasýndadýr.Kaleden kalan parçalar üzerindede bu tamirler ve onarýmlara aitizler görülebilmektedir. Edirne kale-si ile Makedonya kulesi hakkýndaEvliya Çelebi'nin "Seyahatname"adlý eserinde de birtakým bilgilerbulunmaktadýr.

2002 yýlý içerisinde Makedon-ya Kulesi çevresinde EdirneMüzesi Müdürlüðü'nün gerçek-leþtirdiði kurtarma kazýsý sonu-cunda Edirne surlarýndan ufakbir bölüm ortaya çýkarýlmýþtýr.Isodomos tipinde örgüye sahipolan bu surda malzeme olaraktemelde iki sýra küfeki taþý iletemel üstü yerel kireç taþlarýn-dan oluþan büyük bloklar kul-lanýlmýþtýr (Resim 4, Çizim 1).Çok çeþitli dönemlerin tahrip-lerinin görülebildiði bu duvarýntemelinden itibaren ilk üç sýrasýoldukça iyi durumda ele

geçmiþtir. Ýlk üç sýra taþ dizisindensonra surlarýn geçirmiþ olduðusavaþlarýn ve zamanýn izleri ile bir-likte, Bizans ve Osmanlý dönemlerieklentileri de görülebilmektedir(Çizim 1). Yapýlýþ tekniðine göre;Edirne suru tek sýra yapýlmýþtýr vekule giriþinde bulunaný hariç herdört metrede bir; sur duvarýnýkesen 4m. uzunluðunda 60 cm.geniþliðinde atký duvarlarý ile des-teklenmiþtir (Resim 5, Çizim 1).Surun en altýnda yer alan harç vemoloz taþlardan oluþturulmuþ

Araþtýrma

18 iDOL

Resim -4 Sur duvarlarýndan detay.

Resim -5 Surun arka yüzünde yer alan atký duvarlarý

Resim -6 Surda bulunan taþçý iþaretlerinden birisi

Page 19: OCAK - ŞUBAT - MART 2003 Sayı: 16

euythentheria üzerine, iki sýra küfekitaþý, temel taþý olarak yerleþtirilmiþtir.Sur cephesinde bulunan tüm taþlarbosajlýdýr. Surun iç kýsmýnda yer alantaþlarýn yüzüne ise bosaj yapýl-mamýþtýr. Bazý taþlar üzerinde taþçýatölyesi simgesi olan Grekçe harflerde bulunmaktadýr (Resim 6). Ayrýcaher taþ birbirine kýrlangýç kuyruðuþeklindeki kenetlerle baðlanmýþtýr(Resim 7).

Sur dýþýnda A serisi açmalarýboyunca uzanan Bizans dönemimezarlarýnýn kaldýrýlmasýyla birlikteözellikle, A1 ve A2 açmalarýnda oriji-nal Roma tabakasýna ulaþýlmýþtýr. Bubölümde yine A1 ve A2 açmalarýnda

surun hemen dýþýndan gelenHadrianopolis darplý ÝmparatorCaracalla (M.S. 198-217) dönemindebastýrýlmýþ Roma Eyalet sikkelerinin,ilk defa Edirne merkezde yapýlmýþbilimsel bir kazý sýrasýnda ortayaçýkarýlmýþ olmasý oldukça önemlidir(Resim 8).

Kuzey-güney ve doðu-batýsurlarý Makedonya kulesinde yak-laþýk 100°'lik bir açý ile birleþmektedir(Resim 9). Kulenin giriþi Roma döne-mindeki dokusunu korumaktadýr(Resim 10). Ancak, kule gövdesi ilesur birbirinden farklý dönemlerdeyapýlmýþ olmalýdýr. Kazý öncesinekadar kule ile surlarýn birleþtikleriyerlerin görünür durumda olmamasý,kulenin Roma döneminde yapýldýðýný

Araþtýrma

19ARKEOLOJÝ VE ARKEOLOGLAR DERNEÐÝ DERGÝSÝ

Resim-8: Hadrianopolis darplý Caracalla sikkesinin ön ve arka yüzü

Resim-9 Kuzey-Güney ve Doðu-Batý surlarýnýn birleþtiði Kule

Resim-10 Kulenin Roma Dönemi giriþ kapýsý.

Resim-7 Kýrlangýç kuyruðu kenet deliði

Page 20: OCAK - ŞUBAT - MART 2003 Sayı: 16

ve Bizans döneminde de tamir gördüðünübelirten yorumlara neden olmuþtur. Özelliklebu bölgede yer alan A1 açmasý, kule ve surunbirleþme noktasýný göstermesi açýsýndananlamlýdýr.

Yapýlýþ tekniðine göre, Makedonyakulesinin temeli surun temelinden dahayukarý bir kotta yer almaktadýr ve surunaksine belirgin bir duvar örgüsüne de sahipolmayýp moloz ve harç karýþýmý bir temelyapýsýna sahiptir. Kule bedeninin duvarörgüsünde aralarý harçlý ve belirgin birdüzen gözetilmeden örülen devþirme taþlarkullanýlmýþtýr (bkz.Resim 9). Kulenin üstbölümlerinde belirli aralýklarla yapýlmýþ tuðlahatýllar da dikkati çekmektedir.

Mimari izlere göre, Roma dönemindede yuvarlak olmasý muhtemel olan kule;temel seviyesinden gelen Bizans ÝmparatoruIoannes I Tzimisces (M.S. 969-976)sikkelerinin de gösterdiði kadarýyla; M.S.970'lerde Güney Rusya'dan yaklaþan Rhosakýncýlarýna karþý savunmayý güçlendirmekamacýyla orjinalinden daha büyük ve geniþbir þekilde -surlarýn birleþtiði kule giriþi hariç-yeniden yapýlmýþ olmalýdýr (Resim 11). Ayrýcabir zamanlar oldukça rahat bir þekilde oku-nan, þimdilerde ise sadece dikkatli gözlertarafýndan çok az bir kýsmý seçilebilentuðladan yapýlmýþ Grekçe bir yazýt da burcunüzerinde bulunmaktadýr. Yazýtýn Türkçeçevirisi ise "Tanrým, Dindar ve Ýsa'nýn dostuhükümdarýmýz Ioannes'e yardýmcý ol." þek-lindedir. Bu yazýttaki 'Ioannes' adýndan dolayýkimi yazarlarca M.S. XIV. Yüzyýl BizansÝmparatorlarý olan V. Ioannes Palailogos(M.S.1341-1391) ya da VI. IoannesKantakuzenos (M.S. 1347-1354) tarafýndankulenin yaptýrýldýðý düþünülmektedir. Ancak,kazý sonucunda elde edilen gerek mimarigerekse Ioannes I Tzimisces sikkeleri gibibuluntular, bu tarihin M.S. X. Yüzyýlýn sonlarý-na kadar çekilmesi gerekebileceðini düþün-dürmektedir (Resim 12).

Surun kale içi diye adlandýrýlanbölümünde yapýlan karelajda, B açmasý hiza-sý boyunca uzanan duvar, iç tarafta yer alankontekstin gösterdiði kadarýyla; M.S. X.Yüzyýldaki Bulgar istilasýna ya da yukarýdaanýlan Rhos akýncýlarýna karþý savunmayýgüçlendirmek amacýyla yapýlmýþtýr. Bu iki sýra

Araþtýrma

20 iDOL

Resim-11 Sur ve kulenin birleþme yeri

Resim-13 Surun 1. ve 2. sýralarýný gösterir resim

Resim-12 Kulenin temel seviyesinden gelen Tzimisces sikkesi

Page 21: OCAK - ŞUBAT - MART 2003 Sayı: 16

duvarýn arasý moloz taþlar ve toprak kul-lanýlarak doldurulmuþtur. Ýkinci sýradakitaþlarda düzenli bir örgü görülmemektedir.Taþlarýn aralarýnda baðlayýcý olarak, pem-bemsi bir harç kullanýlmýþtýr. Bu ikinci sýrada-ki taþlar, ilk sýrada bulunan çeþitli ölçülerdekikireç taþý bloklarýn sökülmesi ya da tahripolan sur duvarý taþlarýnýn tekrar kullanýl-masýyla meydana getirilmiþtir (Resim 13 ).

Doðu-Batý hattýnda bulunan surduvarýnýn B2 açmasýna gelen bölümündetuðla örgülü oldukça büyük, yan yana iki tanetonoz bulunmuþtur. Bu tonozlar büyükolasýlýkla hemen yakýnýnda yer alan M.S.IV.Yüzyýl ortalarýna ait seramik fýrýnlarý ve ocak-larla baðlantýlý olmalýdýr (Resim 14). Özelliklekuzey-güney yönünde uzanan surun atkýlarýarasýnda Geç Osmanlý döneminde 30 cm²' liktuðlalar kullanýlmasý suretiyle yapýlmýþ vearalarýnda yaklaþýk 40 cm'lik kot farký bulu-nan, tuðla tabanlý 2 adet küçük mekan bulun-muþtur.

Edirne surunun en yakýn paraleli ise;bir Thrak kenti olarak kurulan ve MakedonyaKralý II. Philippos tarafýndan adý deðiþtirilenPhilipopolis antik kentindeki surdur. M.S. 163yýlýnda Roma Ýmparatoru Marcus Aurelius(M.S. 161-180) tarafýndan yaptýrýlan sur,duvar örgüsü ve malzemesi bakýmýndanEdirne suruyla oldukça benzeþmektedir(Resim15).

* Þahin Yýldýrým, Arkeolog, Edirne ArkeolojiMüzesi Müdür Vekili, Edirne

Kaynakça:Erzen, A, "Ýlkçað Tarihinde Trakya", Arkeolojive Sanat Yayýnlarý, Ýstanbul, 1994Eyice, Semavi, "Bizans Devrinde Edirne veBu Devre Ait Eserler", Edirne:Serhattaki Payitaht, Yapý Kredi Yayýnlarý,Ýstanbul, 1998Eyice, Semavi, "Edirne Saat Kulesi veÜzerindeki Bizans Kitabesi", Güney-DoðuAvrupa Araþtýrmalarý Dergisi 8-9, ÝstanbulEdebiyat Fakültesi Basýmevi, Ýstanbul, 1980Eyice, Semavi, "Edirne Saat Kulesi veÜzerindeki Bizans Kitabesi" Edirne:Serhattaki Payitaht, Yapý Kredi Yayýnlarý,Ýstanbul, 1998Heredotos, "Heredot Tarihi", Çev: MüntekimÖkmen, Remzi Kitabevi, Ýst. 1991Hoddinott, R. F., "The Thracians", Thamesand Hudson, London 1981Jones, Arnould Hugh Martin, "The Cities of

the Eastern Roman Provinces", Oxford, ClaredonPress, 1971Mansel, Arif Müfid, "Ýlkçaðda Edirne", Edirne,Edirne'nin 600. Fetih Yýldönümü Armaðan Kitabý, TürkTarih Kurumu Basýmevi, Ankara, 1993 Mansel, Arif, Müfid, "Trakya'nýn Kültür ve Tarihi",Resimli Ay Matbaasý, Ýstanbul, 1938Soustal, Peter, "Tabula Imperii Byzantini 6" "Thrakien"Verlag Der Österreichhischen Akademie DerWissenschaften, Wien, 1991Strabon, "Geographika XII-XII (Coðrafya)”, Çev: A.Pekman, Ýstanbul, 1987

Araþtýrma

21ARKEOLOJÝ VE ARKEOLOGLAR DERNEÐÝ DERGÝSÝ

Resim-14 Fýrýnlarýn yanýnda bulunan tonozlar.

Resim-15 Philippopolis Sur duvarlarý

Page 22: OCAK - ŞUBAT - MART 2003 Sayı: 16

Hipokrat, yaklaþýk M.Ö. 460 yýllarýnda Kos(Ýstanköy) adasýnda doðmuþ, daha sonra

Thessaly'ye yerleþmiþ ve yaklaþýk M.Ö.377'de, Larissa'da yaþlý ve soylu bir adamolarak ölmüþtür. Hipokrat "Asclepiadae aile-sine" mensuptu. Bu aile pek çok doktorbulunduran ve köklerinin, büyük hekimAsklepios'a dayandýðýný iddia eden bir ailey-di. Hipokrat doðduðu yerde eðitim görmüþ,hayatý boyunca ün sahibi olmuþ ve bu ününügünümüze kadar taþýmýþtýr. Yunan dünya-sýnýn büyük kýsmýný gezmiþ ve "HipokratKoleksiyonu" veya "Hipokratik Korpus" olarakbilinen týp eserlerine büyük katkýda bulun-muþtur.

Hipokrat'ýn yaþadýðý, M.Ö. 5yy,düþünce ve aklýn filizlendiði, Buda, Sokrat,Xenophon, Phidias ve Plato gibi pek çokdüþünürün yaþadýðý bir dönemdi.

En erken ve en güvenilir otoritelerPlato, Aristo ve Aristo'nun öðrencileridir.Onlara göre Hipokrat doktorluk yapan, týpöðreten ve büyük saygý duyulan bir kiþidir.Onun doktrinleri ile ilgili kesin olan çok az þeygünümüze ulaþabilmiþtir. Pek çok bilimadamýnýn ve araþtýrmacýnýn Hipokrat'ýn oriji-nal eserlerini ve öðrettiklerini bulma çabalarý-na raðmen ona ithaf edilenlerin çoðu ano-nimdir ve Hippokratik Korpus (küre - bütün-lük) olarak bir araya toplanmaktadýr

Hipokrat'ýn zamanýnda önde gelenbaþka birçok hekim vardý. Chrysippos(heykelinin uzun süre Hipokrat'a ait olduðudüþünülmüþtü) büyük saygý duyulan bir filo-zof-hekimdi. Knidoslu çaðdaþý olan Euryphonen az onlar kadar meþhurdu ve "Knidos TýpYazýlarý" olarak bilinen eserlere önemli birkatkýda bulunmuþtur. Hipokrat'tan daha sonrayaþamýþ olan Kos adasýnýn önemli bir baþkahekimi Praxagoras'ýn yetiþtirdiði öðrencisiHerophilos M.Ö. 4.yy'ýn Ýskenderiye okulununünlü anatomist ve yazarý olmuþtur. Hipokrat,Chrysippos ve Praxagoras bazý yazarlaragöre, bir tedavi metodu olarak diyeti (diete-tics) keþfeden ve uygulayanlar olarak grup-lanýrlar.

Ancak tüm bu isimler arasýndaHipokrat'ýn ismi en öne çýkan ve parlayandý.Gerçekler abartýldý, hikayeler üretildi veefsaneler yaratýldý. Bunlardan bazýlarý gerçekolabilir en azýndan bazý kýsýmlarý gerçek ola-bilir ancak diðerleri tamamen eklemedir. Buefsanelerden bazýlarý bahsetmeye deðerdirçünkü Hipokrat'ý takip eden yüzyýllarda zihin-lerde býraktýðý etkinin baþarýsýný göstermekte-dir.

Makedonya'da Kralýn hastalýðýnýtedavi etmiþtir. Knidos'un önde gelen hekimiEuryphon'un tespit edemediði hastalýðý bul-muþ ve bunun psikolojik kökenli olduðunutespit etmiþtir.

Hipokrat Abdera'da, Demokritos'utedavi etmek için çaðrýlmýþtýr. Atom teorisinibilime kazandýran büyük Demokritos'la olaniletiþimi Hipokrat'ýn bir filozof olarak da çizdiðiimajý bize göstermektedir. Anadolu'da vebayýdurdurmak için çaðrýlmasý üzerine Hipokratevinde kalmayý ve halkýna yardým etmeyi ter-cih etmiþtir. Onun vatandaþlýk bilinciPerslerin, Yunanlýlarýn düþmaný olmasýnedeniyle Kral Artaxerxes'i reddetmesi ilesonuçlanmýþtýr. (Perslerle savaþ Hipokrat'ýnyaþadýðý zamana yakýn yýllarda gerçek-leþmiþtir).

Hatta bazý efsaneler üretilmiþtir.Örnek olarak onun mezarýnýn üzerinde bir arýkovaný oluþmuþ ve bu kovanýn balýnýn büyükþifa gücü varmýþ. Rivayete göre Hipokratadada, kendi özerkliðini korumak içinAsklepios tapýnaðýný ateþe vermiþtir (ozamanlar Kos adasýnda hiçbir Asklepios tapý-naðý bulunmamasýna raðmen).

Hipokrat'ýn dýþ görünüþünün nasýlolduðuna dair pek çok bulgu vardýr.Bunlardan bir çoðu etkileyici bir yüz ve vücutsergilemektedir. Ancak döneminden çok azYunan heykeli zamanýmýza ulaþmýþtýr.Eldekilerin büyük çoðunluðu Roma kop-yasýdýr. Hipokrat'ý betimlediði söylenen pekçok antik büst farklý zamanlarda yapýlmýþtýrve onun etkileyici bir görüntüye sahipolduðunu iddia eder. Aristo'ya göre ise

Araþtýrma

22 iDOL

TIBBIN BABASI ÝSTANKÖYLÜ HÝPOKRATSeda KARAÖZ ARIHAN*

Page 23: OCAK - ŞUBAT - MART 2003 Sayı: 16

Hipokrat kýsa boyluydu, ancak tüm zaman-larýn bu en büyük hekiminin portresimuhtemelen ününe yakýþýr bir biçimde yaký-þýklý ve etkileyici olarak yapýlmýþtý. Günü-müzde yapýlan bazý araþtýrmalarda Kosadasýnda bulunan ve üzerinde Hipokrat adýnýtaþýyan paralardaki resimler ile Ostia adasýn-da bulunan heykelin birbirine benzediðibulunmuþtur. Bu nedenle bu ikisininHipokrat'ýn gerçek görüntüsüne yakýn olduk-larý kabul edilmektedir.

HÝPPOKRAT YEMÝNÝASLINDA KÝME AÝTTÝR?

"Hekim ApollonAsklepios, Hygia Panaceave bütün Tanrý veTanrýçalar adýna. Andiçerim, onlarý tanýk veþahit tutarým ki, bu andýmýve verdiðim sözü gücümkuvvetim yettiði kadaryerine getireceðim. Busanatta hocamý, babamgibi tanýyacaðým, rýzkýmýonunla paylaþacaðým.Paraya ihtiyacý olursakesemi onunla bölüþe-ceðim. Öðrenmek istedik-leri takdirde onun çocuklarýna bu sanatýbir ücret veya karþýlýk almaksýzýn öðrete-ceðim. Reçetelerin örneklerini, aðýzdanbilgileri þifahi malumatý ve baþka derslerievlatlarýma, hocamýn çocuklarýna vehekim andý içenlere öðreteceðim.Bunlardan baþka bir kimseye öðretmeye-ceðim. Gücüm yettiði kadar tedavimi hiçbir vakit kötülük için deðil yardým için kul-lanacaðým. Benden zehir isteyene onuvermeyeceðim gibi, böyle bir harekettarzýný bile tavsiye etmeyeceðim. Bunungibi bir gebe kadýna çocuk düþürmesi içinilaç vermeyeceðim. Fakat hayatýmý,sanatýmý tertemiz bir þekilde kul-lanacaðým. Býçaðýmý mesanesinde taþolan muzdariplerde bile kullanmaya-caðým. Bunun için yerimi ehline terk ede-ceðim. Hangi eve girersem gireyim, has-taya yardým için gireceðim. Kasýtlý olan

bütün kötülüklerden kaçýnacaðým. Ýsterhür ister köle olsun erkek ve kadýnlarýnvücudunu kötüye kullanmaktan saký-nacaðým. Gerek sanatýmýn icrasý sýrasýn-da, gerek sanatýmýn dýþýnda insanlarlamünasebette iken etrafýmda olup bitenleri,görüp iþittiklerimi bir sýr olarak saklaya-caðým ve kimseye açmayacaðým."

Bu yemin, en çok Hipokrat'ýn adýylabilinir ve onunla iliþkilendirilir. Yüzlerce yýl týp

öðrencileri bu yemini (bazýfarklýlýk ve uyarlamalarla bir-likte) söyleyerek mezunolmuþlardýr.Ancak muh-temelen bu yemin, Hipokratöðretisinin bir parçasý deðil-di ayrýca yemin Kos adasýn-daki bütün hekimler tarafýn-dan söylenmiyordu.Hipokrat'ýn prensipleri veuygulamalarý ile de bazýfarklýlýklar içeriyordu. Enbüyük çeliþkilerden birisiyeminin kürtajý yasakla-masýdýr. Oysa ki HipokratikKorpus pek çok kürtaj uygu-lamasýný ve metodunubarýndýrmaktaydý. Açýkolarak görülen durum,yemindeki yasaklamanýn o

zaman ki halkta bir yanký bulmadýðýdýr.Kürtaj, Grek zamanýnda da Roma zamanýndaolduðu kadar yaygýndý. Çocuðun doðar doð-maz ölüme býrakýldýðý bir zamanda, embriyo-yu öldürmenin yasaklanmasý pek mantýklýgözükmemektedir. Yemindeki ikinci çeliþki,intiharýn engellenmesidir. Hastalýktan veyaacýdan kurtulmak için intihar oldukça kabulgören ve yerel yönetimler tarafýndan daserbest býrakýlan bir uygulamaydý. Antik din-ler de intiharý engellememekteydi. Ýntiharedenlerin öldükten sonra yargýlanacaklarýnadair herhangi bir inanç bulunmamaktaydý. Bunedenle kanunlar ve dinler týpçýyý bu konudane isterse yapabileceði bir serbestlik ver-miþtir.

Hipokrat yeminindeki ilkeleri savunantek felsefi dogma Pisagorculuktur. Tüm Grekfelsefi okullarý arasýnda Pisagorculuk intiharýve kürtajý hoþ görmemiþtir. Ayrýca Pisagorcu

Araþtýrma

23ARKEOLOJÝ VE ARKEOLOGLAR DERNEÐÝ DERGÝSÝ

Resim 1 Hipokrat Büstü

Page 24: OCAK - ŞUBAT - MART 2003 Sayı: 16

düþünce kan akýtmaya yönelik cerrahi uygu-lamalara da karþý çýkmýþtýr.

Bunun gibi pek çok açýklama yapýla-bilir. Muhtemelen yemin hiçbir zamanHipokrat'ýn baðlý olduðu Kos veya Knidossisteminin bir parçasý olmamýþtý. Bir görüþegöre yemin Hipokrat'tan deðil Pisagorekolünden köken alýyordu ve daha sonradanHipokrat Koleksiyonunun içerisine yerleþti-rilmiþti. Yeminin ana hatlarý Pisagor'un,vücudun içinde veya dýþýnda hiçbir hayatýsona erdirmeme ve kan akýtmaya karþý olantutumuyla uzlaþmaktadýr.

Özet olarak bu ünlü yemin Hipokratesöðretisinden esinlenilmiþ olmasýna raðmençeliþkili ifadeler taþýmasýndan ötürüHipokrat'ýn kaleminden çýkmýþ deðil, ancakona atfedilmiþtir. Bu yemin pek çok doðrula-ma ve yasaklar içerir. Yemin Tanrýlara, öðret-menlere ve gelecekteki öðrencilere yeminederek baþlar. Yasaklar ise hastaya zararverme, öldürücü ilaçlar, kürtaj, cerrahi, hastave hasta yakýnlarýyla cinsel iliþki ve hastanýnsýrlarýný koruma üzerinedir. Görevler saflýk vekutsal bir hal ile yapýlmalýdýr der.

HÝPOKRATÝK KORPUSHipokrat'ýn çalýþmalarý "Hipokrat Koleksi-yonu" veya "Corpus Hippocraticum" olarakbilinen baþlýkta toplanmýþtýr. Bu koleksiyonçok büyük bir ihtimalle Kos, Knidos, Sicilyave baþka yerlerden pek çok yazarýn eserleri-ni içermektedir. Koleksiyon M.Ö. 4.yy'dabüyük Ýskenderiye Kütüphanesi’nde bir arayagetirilmiþtir. Büyük bir öðrenme merkezi olanÝskenderiye, Büyük Ýskender'in komutanlarýn-dan Ptolemy tarafýndan kurulmuþ ve Mýsýr'dabir Yunan hanedanlýðý olarak yaþamýnýRomalý Octavia'nýn Kleopatra'yý M.Ö.30 yýlýn-da devirmesine kadar devam ettirmiþtir.Ptolemilerin amacý kurduklarý kütüphanedeinsanlýðýn o dönemde bildiði bütün bilgiyitoplamaya çalýþmaktý. Böyle bir kütüphanedeHipokrat'ýn eserleri özellikle isteniliyordu.Hipokrat adý giderek ünlenmeye baþladýðýiçin giderek daha çok týp eseri Hipokrattarafýndan yazýlmýþ olarak koleksiyon içindeyerini almaktadýr. Bu koleksiyondaki eserler-den hangilerinin Hipokrat tarafýndan

yazýldýðýný belirlemek bugün için imkansýzolduðundan bu eserlerin yazarlarýnaHipokratist veya Hipokratikler adý verilir.Böylece eserler için bir tek yazarý bulmazorunluluðu ortadan kalkmýþ olur. Bu neden-le Hipokrat adýný kullandýðýmýzda tek biradamý deðil Hipokratik Korpus'a önemli katký-da bulunmuþ kiþileri kastetmekteyiz.

Koleksiyondaki eserlerin sayýsý hangikitaplarýn ve hangi tedavilerin sayýldýðýnabaðlý olarak deðiþik þekillerde tahmin edil-mektedir. Kitaplarýn sayýsý yaklaþýk 72,tedavilerin sayýsý ise yaklaþýk 59'dur. Ancakbugünün kitaplarýnda olduðu gibi mantýksalbir sýralama uygulamak mümkün olmadýðýn-dan kategoriler birbirinin içerisine girmektedir.

Hipokratik yazýlar birçok tedavi biçimi-ni içerir. Deðiþik kitaplarda anlatýlmýþ olan butedaviler konu, stil ve tarih olarak varyasyongösterirler. Ýçerdiði konular arasýnda patoloji,teþhis ve tedavi, tedavi metotlarý, saðlýðýnkorunmasý, fizyoloji, embriyoloji, jinekoloji,cerrahi ve týbbi etik bulunmaktadýr. Her nekadar formüle edilebilecek temel bir yapýbulunmakla birlikte hangilerinin Hipokrat'ýnorijinal yazýlarý olduðunu belirlemek imkan-sýzdýr. Bu nedenle Hipokrat'ýn öðretilerini pekçok kiþinin katýlýmýyla oluþan 3 yüzyýllýk birbirikim olarak deðerlendirmek uygun olur.

Hipokratik Korpus'un bölümlerine kýsaca gözatacak olursak;

Anatomi- Anatomik detaylar göreceli olaraknadirdir ve sistematik bir gösterim bulunma-maktadýr. Organlar hakkýnda bilgiler azdýrancak kalp ile ilgili daha çok eser vardýr.Perikard, kaslý karýncýklar, kalp kapakçýklarý,kulakçýk ve karýncýklarýn farklý kasýlmazamanlarý ve büyük damarlar belirtilmiþtir.Sinirler boþ olarak gösterilmiþ ve yanlýþlýklaligamentler (bað) ile karýþtýrýlmýþtýr. Atar vetoplar damarlar arasýndaki fark iyi anlaþýla-mamýþtýr.

Fizyoloji- Vücudun hayat için ihtiyaç duy-duðu sýcaklýk havadaki pneuma'dan (ele-mentler) saðlanýyordu ve vücuda ciðerlertarafýndan alýnýyordu. Kan ve hava atar-

Araþtýrma

24 iDOL

Page 25: OCAK - ŞUBAT - MART 2003 Sayı: 16

damarlarý dolduruyordu. Görme mercek vegöz içi sývýsý tarafýndan saðlanýyordu.Retinanýn görme ile iliþkisi bulunamamýþtý. 4elemente karþýlýk gelen 4 mizaç, bedeninfizyolojik uyumunu belirliyordu. Bütünparçalarýn uyumu saðlýk için önemliydi.

Genel Patoloji (Hastalýklar)- Hastalýklarýnsebebi genel olarak iç rahatsýzlýklar veya dýþetkiler (iklim, hijyen, diyet, günlük aktivite veyaþanýlan çevre) gösterilmektedir. Hastalýk-larýn üç aþamasý vardýr: mizacýn dejeneras-yonu, koksiyon (bir piþirme iþlemi) ve bazýmizaçlarda ortaya çýkan kriz. Kýrktan fazlahastalýk senaryosu özetlenmiþ ve bugün debu hastalýklarýn ne olduðuna dair iyi bir fikiredinmemizi saðlamýþtýr.

Terapi- Sürekli tekrarlanan tavsiye,hastalýðýn seyrine müdahale etmemektir(doðal iþaretler aksini söylemediði sürece).Hekim hastalýðýn tedavisinde doðaya yardým-cý olmalýdýr. "Ürkeklik yetersizliði gösterir;kaþýntý ise yeteneksizliðin kanýtýdýr".Knidos'taki veya daha sonraki yüzyýllardabatý dünyasýndakiyle karþýlaþtýrýldýðýndagöreceli olarak az sayýda ilaç kullanýlýr.Laksatfiler (müshil) ve emetik (kusturucu)bitkiler Mýsýr'da da olduðu gibi baþta gelir.Narkotikler tavsiye edilir. Banyo, diyet (genelolarak oldukça basit ve kýsýtlý). Þiþe çekme vekan alma da terapinin bir parçasýdýr ancaköne çýkmazlar.

Taný- Çok az hastalýðýn adý verilmiþtir ve özelsemptomlar bildirilmemiþtir. Hastanýn durumuçok önemlidir ve hastanýn geçmiþi bugünü verahatsýzlýðý detaylý biçimde sorulur. Hastanýngörünüþü, rengi, dýþkýlarý gözlenir. Vajinalaraþtýrma yapýlýr ve sonda ve spekulum (açýktutmak için özel bir alet) kullanýlýr. Bir kulakciðere yaslanýr ve nefes alýrkenki ses dinlenir.Ancak kalp seslerinden pek bahsedilme-miþtir. Nabýz ile ilgili bulgular daha sonrakiyüzyýllarda çok önemli olmakla birlikteHipokrat zamanýnda pek öne çýkmamýþtýr.Hasta ile ilgili detaylý bilgi toplamak için kok-lama hatta bazen tatmak bile önerilir.

Teþhis- Hastanýn sorgulanmasýndan eldeedilen tüm veriler deðerlendirilmelidir. Kiminyaþayýp kimin öleceðini tahmin etmek, kimingünlerinin uzun kiminkilerin ise kýsa olduðunubilebilmek, hastalýðýn ne olduðunu bulupsonucunu söyleyebilmek gezgin bir hekiminhastalarý tarafýndan güvenilir kabul edilebil-mesini saðlýyordu.

Cerrahi- Koleksiyondaki en belirgin uygula-ma cerrahiye ait olanlardýr. Pek çok operas-yon detayýyla anlatýlmýþtýr. Kýrýk ve çýkýklarýntüm tipleri anlatýlmýþ ve özellikle kafa ile ilgilikýrýklar ve yaralanmalara önem verilmiþtir.Yaralanmalara karþý lokal ilaçlar, müdahale-ler ve bandajlar anlatýlmýþtýr. Savaþla ilgiliolanlar oldukça çok yer tutmaktadýr. Dönemin"Cerrahi müdahale isteyen savaþa gitsin"sözü bu durumu açýklamaktadýr.

Yaralanma nedeniyle kan kaybýnýönlemek için bandaj ve diðer uygulamalaryapýlmýþtýr. Daðlama pek çok kez bahse-dilmiþtir. "Ýlaçlarýn tedavi edemediði yerdebýçak, býçaðýn tedavi edemediði yerdeateþ, ateþin tedavi edemediði yerde ise budurum tedavi edilemiyor demektir". Buuygulama daha sonra Hint, Arap ve ortaçaðtýbbýnda devam etmiþtir. Hasta, masa, ýþýk,aletler ve asistanlar gibi tedavi koþullarýdetaylarýyla betimlenmiþtir. Tümörler, fistüller,ülserler ve hemoroidler cerrahi ile tedavisidenenen rahatsýzlýklardý.

Jinekoloji ve doðum- Jinekoloji ve doðumile ilgili uygulamalar iyi gözlemlere ve yanlýþtahminlere dayanmaktaydý. Bebeðin doðar-ken önce kafasýnýn gelmesi normal olduðubiliniyordu ve eðer önce ayaðý gelirse bebeðidýþarý çýkarmadan önce bir manevra yaptýrýl-masý gerektiði anlaþýlmýþtý ancak fetüsünnasýl oluþtuðu bir sýrdý. Uterus ile ilgili bazýhastalýklar biliniyordu ancak uterusun karnýniçinde serbestçe gezebileceðine inanýlýyordu.7 aylýk doðanlarýn 8 aylýk doðanlara göre da-ha þanslý olduðu düþünülüyordu (7 sayýsýnýnuðuru nedeniyle). Kýz çocuðu oluþturan to-humlar sol yumurtalýktan, erkek çocuðu oluþ-turan tohumlar ise sað yumurtalýktan geliyor-du. Bazý bilgi ve öneriler birbirleriyle çeliþiyor-du ve bunun nedeni muhtemelen yazarlarýnfarklý olmasýdýr.

Araþtýrma

25ARKEOLOJÝ VE ARKEOLOGLAR DERNEÐÝ DERGÝSÝ

Page 26: OCAK - ŞUBAT - MART 2003 Sayı: 16

Zihinsel hastalýklar- Hastanýnduygusal durumu ve genel olarakzihinsel hastalýklar konularýndagünümüz anlayýþýna oldukçayakýn tahminler yapýlmýþtýr. Bey-nin düþünce ve bilinç organýolduðu anlaþýlmýþ, depresyon veendiþe, epilepsiye göre daha iyiaçýklanmýþ, hatta rüyalarýn kay-naðýnýn ne olabileceði biledüþünülmüþtür.

Etik- Etik konusunda yazýlarýeþsizdir. Týp ilmine giren birisinindurumu, hastanýn rahatý ve has-taya söylenecekler bu baþlýktaanlatýlmýþtýr. Doktorun görünüþüde önemlidir, saðlýklý ve iyibeslenmiþ görünmelidir. Daðýnýkbir kiþinin bir baþkasýna þifa vere-meyeceði düþünüldüðünden dok-tor temiz görünmeli ve güzel kok-malýdýr. Son olarak, hekim sosyalolmalý ve insan iliþkilerinden uzakolmamalýdýr.

Hipokrat'ýn sistemi sadecehastalýktan çok hastayý bütüncülbir biçimde ele alan bir sistemdir.Erken Yunan felsefesine uygunolarak, hastayý etkileyen sebepleri doðaüstünedenlerde aramak yerine doðal yasalaradayandýrma çabasý gözlenir. Bir baþ aðrýsýKorinth'teki bir taþ iþçisinde oluþuyorsanedeni Atina'daki bir felsefecinin baþ aðrýsýn-dan farklý bir nedene dayalý olabilirdi

Platon Hipokrat'ýn temel yaklaþýmýnýþu þekilde belirtmiþtir: "bir gözü iyi etmekiçin kafa hatta tüm vücut iyileþtirilmelidir".

Hipokrat, dine veya diðer her türlüdogmatik inanca ve bu inançlardan kökenalan týp teorilerine inanmýyordu. Besin vebitkilere uyguladýðý sýcak, soðuk, nemli, kurukategorileri her ne kadar günümüz bilimineuygun olmasa da neden sonuç iliþkisinedeðer vermesi ve akýlcý týbbýn temelini oluþ-turmasý nedeniyle önemlidir. Týp Geleneðiadlý kitabýnda bu dört temel mizacý ve tedaviolayýnýn tümüyle bu kadar basit öðeleredayandýrýlmasýný kendisi de eleþtirir. Bu kate-gorilerin "tuzluluk, tatlýlýk, acýlýk, keskinlik,

katýlýk, gevþeklik" ve sayýsýz diðer özellik vegüçteki karakterlere göre yapýlmasý gerektiði-ni, insaný etkileyen pek çok karmaþýk öðeninbulunduðunu söylemektedir. Bu öðelerdenherhangi birinin tek baþýna irdelenmesininmümkün olmadýðýný ancak bu öðelerden birtanesinin belirgin biçimde ortaya çýkmasýdurumda bir hastalýktan sorumlu olabileceði-ni düþünmüþtür.

Kos ve Knidos'taki týp okullarý týpgörüþleri açýsýndan birbirleriyle bir anlamdamücadele halindeydiler. Örnek olarak,Knidos'taki okulda "4 mizaç" yani vücuttakisývýlar ile ilgili bir inanç vardý. Bu sývýlar kiþininruh halini, bedensel karakteristiklerini belirler-di. Bu sývýlar lenf, kan, safra ve suydu. AncakKos'ta bu sývýlarýn lenf, kan, koler (sarý safra)ve melankoly (siyah safra) olduðudüþünülmekteydi. Bu görüþ ayrýlýðý aslýndabu iki ekolün 4 mizaç gibi bazý noktalarda bir-leþtiklerini de göstermektedir. Günümüz mo-

Araþtýrma

26 iDOL

Resim 2 Hipokrat Bizansli bir ressam tarafýndan 14. yy’da yapýlmýþ eser

Page 27: OCAK - ŞUBAT - MART 2003 Sayı: 16

dern biliminde de bir örnek olarak, rölativiteteorisinin pek çok farklý açýklamasý ve görüþayrýlýklarý mevcuttur ancak genel olarak buteoriyi herkes kabul etmektedir. Knidosyazýlarý da bize genel resmi görmemizde veHipokrat'ýn týbbýný anlamamýzda yardýmcýolmaktadýr.

Her iki okul arasýndaki en büyük ben-zerlik her ikisinde de týp rasyonel (akýlcý) birtemele oturtulmaya çalýþýlmýþtýr. HastalýklarTanrýlarýn gazabý veya etkisi deðildir. Erkenhekimler bu temel kuralý kabul etmiþ ancakbazý uygulamalarýnda doðaüstü eðilimleridikkate almak durumunda kalmýþlardýr. Enbasit örnek epilepsidir. Epilepsi veya saraTanrýlarýn veya iblislerin neden olduðu birmiktar da kutsal yönü olan bir hastalýktý.Knidoslular ve Kos'lular bu düþünceyi reddet-miþ ve bu hastalýðý bir hastalýk olarakgörmeyi yeðlemiþlerdir. Benzer bir biçimdehastalýklarýn sebeplerinin felsefi görüþlerebaðlanmasýný kabul etmemiþlerdir (gerçi ozaman için felsefi olanla bilimsel gerçekleriayýrt edebilmek pek kolay deðildi). Kýsacasýher iki okul da týbbi yaklaþýmlarýný doðrudangözleme dayandýrmaya çalýþmýþlardýr. Bugözlemlere dokunmak, koklamak, tatmak,görmek ve duymak dahildir. Bu nedenleonlarýn fikirleri modern týbbýn gerçek köken-leridir. Bu iki okul arasýndaki farklarýn en belir-gini önem verdikleri konularýn farklý olmasýdýr.Knidos'lu hekimler Kos'lulara göre dahagözlemseldiler ve sýnýflandýrmaya önemveriyorlardý bu nedenle daha çok kayýttoplamýþlardý. Kos'lular ise diðer taraftan bul-gularýný açýklamaya çaba sarf ediyor vesemptomlarýn (belirti) altýnda yatan sebepleriaraþtýrmaya çalýþýyorlardý.

Hipokrat ve onun ekolündeki hekimlerbitkileri tedavi amacýyla kullanmýþlardý. Ancakbugün Aspirin'in her derde deva biçimde kul-lanýlmasý gibi o zaman da her þeye çareolduðu düþünülen bitkiler vardý. Hipokrat veonun ekolündeki hekimler bitkileri belirli birlimitte kullanmýþlardýr. Hipokrat sabýrlý,dikkatli bir gözlemci, hastanýn iyileþmesisürecinde hiçbir detayý kaçýrmamaya özengösteren, fizyo-terapi, masaj, banyo, bitkiler(200 civarýnda) ve kolay hazmedilen besinlergibi tedaviyi destekleyen unsurlarý en uygun

zamanda kullanmasýný bilen bir hekimdi."Besinin ilacýn, ilacýn besinin olsun", dey-iþi ile bitkilerin önemi vurgulanmýþtýr.Hipokrat'ýn kullandýðý týbbi bitkiler Hint veyaMýsýr týbbýndakilerle karþýlaþtýrýldýðýnda sayý-ca azdýr ve garip hayvani maddeler yoktur.Leclerc bu bitkilerin 400'ünübelirlemiþtir.Bunlardan bazýlarý;

Absinthe (Acý pelinotu), Anise(Anason), Anthemis (Papatya), Aristolochia(Loðusa otu), Asphodel (çiriþ), Atriplex( ),Polygonum (kurtpençesi kökü) , Bryonia(Akasma kökü), Lappa (dulavratotu),Carduus benedictus (mübarekdikeni),Daucus (yabani havuç), Centaurium (kan-taron), Chenopodium (kaz ayaðý ), Cinnamon(kafur), , Clove (karanfil), Coriander (kiþniþ),Cyclamen (siklamen), Dictamnus (gazelotu),Cytisus (yernarý), Erica (funda, püren),Euphorbia (sütleðen), Cassia (sinameki),Allium (soðan), Helleborus (noel gülü),Teucrium (mayasýl otu) , Hyoscyamus (banotu), Conium (baldýran), Isatis (çivitotu),Cinnamomum (tarçýn), Malva (ebegümeci) ,Melilotus (týbbi kokulu yonca ), Mentha(nane), Artemisia (yavþan), Olea (zeytin),Potentilla (beþparmak otu), Ruta (sedefotu),Ranunculus (düðün çiçeði), Paeonia(þakayýk), Ricinus (hint yaðý), Rhus (sumak),Crithmum (denizteresi), Solanum (yabanyasemini), Scilla (adasoðaný), Thymus(kekik), Rosemarinus (biberiye), Viola(menekþe)

"Nerede bir insan sevgisi varsa oradaiyileþtirme sanatýna duyulan bir sevgi devardýr."

Hipokrat ve ekolündekiler önemli birtýbbi çýkýþ yapmýþlardýr. Özellikle diyet, çevreve günlük hayat üzerine yoðunlaþan tedaviedici ve önleyici tarzdaki hekimlik uygula-malarý ile pek çok baþarýda bulunmuþlardýr."Saðlýksýz bedeni ne kadar çok beslersekonu o kadar incitiriz"; "Eðer hastanýndurumu kaldýrabilir gibi ise mutlak açlýksýklýkla iyi sonuç verir" "Beden kendisiniiyileþtirebilir" aforizmalarýyla ile diyetinönemi vurgulanmýþtýr. Bugünün terimleriylekonuþur isek, doðru þeyler yersen, yeterli

Araþtýrma

27ARKEOLOJÝ VE ARKEOLOGLAR DERNEÐÝ DERGÝSÝ

Page 28: OCAK - ŞUBAT - MART 2003 Sayı: 16

miktarda egzersiz yaparsan ve þehrin tamortasýnda yaþamazsan saðlýðýn bunlarý yap-madýðýndaki durumdan daha iyi olur. Bugüniçin bu öneriler çok açýk bir biçimde gerçekgözükmektedir. Ancak Hipokrat'ýn zamanýndabu olgular herkes tarafýndan tam olarakanlaþýlamamýþtý. Hipokrat Epidemics, V.kitapta doðanýn yenileyici gücünü þöyle anlat-maktadýr: "Doða hastalýklarýn hekimidir".

Hipokrat metodunun prensipleri þu þekildeözetlenebilir:

1.Tümünü gözle

"Hiçbir þeyi þansa býrakma, hiçbir þeyigöz ardý etme, karþýt gibi görünen durum-larý da not et ve yeterli zaman taný". Týpçýolmayan bir kiþi de bir hastanýn hikayesi-ni kaydedebilir ancak bir hekim bunun çokdaha iyi þekilde yapmalýdýr.

Akciðerlerde gözlenen bir ödem (ilti-hap - su toplamasý) türünün ve göðüstekisývýnýn tanýmlamasý iyi yapýlmýþtýr. Göðüstesývýnýn birikmesi, parmak uçlarýnýn renkdeðiþtirmesi (kronik bir hastalýða iþaret eder),"su birikir, hastanýn öksürüðü ve ateþi vardýr,soluma hýzlýdýr, aya ödemli olur (þiþer); ciðer-den gelen ses irin (cerahat) deðil sudur…Eðer kulaðýnýzý sýrtýna koyarsanýz sesin sankiiçeride þarap varmýþçasýna geldiðini farkedersiniz. "

Doktor bütün duyularýný kullanmak-tadýr: görme, duyma, koklama, tatma vedokunma. Hiçbir bulgu kaydedilmek içindeðersiz deðildir. Hastadan gelen hiçbir bilgibir kenara atýlmaz. Bunun yaný sýra, gözlem-ler herhangi bir yargýya varmadan kaydedilir.Yani hastadan gelen bilgiler zamanýn fizyolo-jik bilgilerine göre deðil, geldikleri gibikaydedilirler. Böylece bilgiler herhangi bireðilime göre deðil olabildiðince objektif birbiçimde kaydedilirler.

2. Hastalýktan çok hastayý incele

Hipokrat'a göre her insan herhastalýða ayný tepkiyi vermez. Hastanýnçevresi, hayat tarzý onun hastalýðýnýn durumu

ve nasýl iyileþebileceði üzerine bilgi verir."Her ülkenin yapýsýný inceleyin, beslenme,alýþkanlýklar, hastanýn yaþý, konuþmasý,davranýþlarý, kýyafetleri, hatta onun sessizliðiveya konuþkanlýðý, düþünceleri, uyku duru-mu, rüyalarýnýn içeriði ve kökeni… bir hekimbunlarýn tümünü incelemeli ve kaydetmelidir".

Koslu Hipokrat hastalýklarý, etkiledik-leri organlara göre sýralamýþtý. Günümüzünmodern fizyolojik ve anatomik bilgi düzeyinegöre de biz bu metodu oldukça yararlý bul-maktayýz. Diðer taraftan günümüz týbbý has-tadan çok hastalýða yönelmiþtir. 19.yy'dayaþayan ve Hipokrat'ýn büyük bir çevirmeniolan, Francis Adams bu konuda þöyledemiþtir: Hipokrat ve ekolünün büyükbaþarýsý, dikkatlerini günümüzde olduðu gibisadece bazý noktalara yoðunlaþtýrmak yerinegenel durumu daha iyi gözlemlemeleriydi.

3. Dürüstçe davran

Koleksiyonda 40 hasta ile ilgili durumdetayýyla anlatýlmýþtýr. Hastalarýn yarýdanfazlasý ölmüþtür ancak onlarýn hikayeleridürüstçe, objektif ve gerçeðe uygun birbiçimde kaydedilmiþtir. Yazarlar hastalarýn vekendilerinin beklentileri (iyileþme) bazýdurumlarda gözlenip bazý durumlarda neyapýlýrsa yapýlsýn hasta kaybedilmesindenbaðýmsýz olarak bu kayýtlarý tutmuþlardýr.

Bunun yaný sýra "bir hekim hasta-larýnýn hastalýðýný ve tedavi sonucunda bek-lenilen sonucu da doðru tahmin edebilmelidir.Bu sayede güvenilirliði artacaktýr".

4. Doðaya yardým et

Tedavileri temel metodu doðaya ben-zemelidir. Hekimin temel amacý vücuttakidoðal güçlerin uyuma ulaþmasý ve böylecesaðlýða ulaþmayý saðlamak için gereklikoþullarý oluþturmaktýr. Cerrahi uygulamalar-da dahi odak nokta hep restore etmektir.Hekim daha önceki deneyimlerinden deedindikleriyle yapabileceðini yapmalý, yardýmedemeyeceði durumlarda müdahaleetmemelidir. Hastalýklarda temel iki prensipvardýr, yardým et veya en azýndan zararverme".

Araþtýrma

28 iDOL

Page 29: OCAK - ŞUBAT - MART 2003 Sayı: 16

Ancak kesinlikle Hipokratistlerin pekçok eksiði vardý. Öncelikle, çok detaylý olaraküzerine eðilmiþ olmalarýna karþýn anatomikeksikleri çok fazlaydý. Hastalýk ve yaralanmaüzerine çok az þey biliyorlardý.

Diðer bir kýsýtlama doðru teþhisin ya-pýlamamasý ve tedavide bir çeþit boþvermiþ-lik, izle ve gör metodunun benimsenmiþ ol-masýydý. Diyet ve diðer bazý metotlarda, hattacerrahide Hipokratistler doðrudan müdahaleetmiþlerdi ancak bunlar kýsýtlýydý ve onlar daancak yararlý gördüklerini uygulamaktaydýlar.

Diðer bir zayýf noktalarý dört mizaçteorisiydi. Bu doktrinin kökleri Hipokrat'tançok daha öncesine dayanmaktaydý. Hipokratbu teoriyi hastalýklarý açýklamakta bir týbbihipotez olarak kabul etmiþi ancak tedavilerinibu sisteme dayamamýþtý, çünkü onun siste-minde ekstrem terkipler yoktu. Ayný Hipokratgibi Galen'in de hastalýklarý ve fizyolojiyiyaslayacaðý bir sisteme ihtiyacý vardý.

"Hayat kýsa; sanat uzun; olay ani;tedavi riskli; kayýp aðýrdýr. Bir hekim içinönemli olan yalnýzca tedaviyi uygulamakdeðil, hastanýn kendisi, yakýnlarý ve çevre-si düþünülerek de tedaviyi gerçek-leþtirmektir".

KAYNAKLAR*Seda Karaöz Arýhan, Arkeolog, A.Ü.Dil ve Tarih-Coðrafya Fak. Arkeoloji Bölümü, Doktora Öðrencisi- Grey Wheelwright- Medicinal Plants And Their HistoryNew York, 1974- Kremers And Urdang's History Of PharmacyLondon,1963- Lyons Petrucelli - Medicine An Illustrated Hýstory NewYork, 1987- John Canning - 100 Great Lives Of Antiquity 1992- Betty Radice - Who's Who In The Ancient World, 1986- www Ýndiana .edu/ ancmed/oath.html- www.týp2000.com/tedavi/Hipokrat.html- ancienthistory.about.com

Araþtýrma

29ARKEOLOJÝ VE ARKEOLOGLAR DERNEÐÝ DERGÝSÝ

Resim 3 Hipokrat Galen Avecenna (Ýbni Sina) 1528’de Lyons’ta yayýnlanan bir resimli el yazmasýndan

Page 30: OCAK - ŞUBAT - MART 2003 Sayı: 16

Son bir iki yýlda özellikle inþa edilen baraj-larýn su tutma alanlarýnda bulunan

Zeugma, ve Hasankeyf gibi örenyerleri veburalarda yapýlan kurtarma kazýlarýndaortaya çýkan olaðanüstü arkeolojik buluntularTürkiye'de medyanýn ve kamuoyunun - belkide ilk defa- ciddi biçimde kültür varlýklarýnýnkorunmasý ile ilgilenmesine neden oldu.Bunun kendiliðinden mi? yoksa uluslararasýbaskýnýn bir sonucu olarak mý ortaya çýktýðýayrýca irdelenebilir. Bu ilgi sonucu kamu kuru-luþlarýndan sivil toplum örgütlerine kadar pekçok farklý kuruluþ kültür varlýklarýnýn saptanýpbelgelenmesinden, korunmasýna, açýðaçýkarýlýp eðitim ve turizm sektörlerine entegreedilmesine kadar farklý fikirler üretip uygula-mak için yola çýktýlar. Bu yoðun ilgi yýllardýr buuðurda emek vermiþ bir avuç insan için umutýþýðý olurken, bu yolda heyecanla baþlananpek çok eylem istenen amaca ulaþamadanyarý yolda kaldý, plansýz, örgütsüz davranýþlarpotansiyel kaybýna neden oldu ya da yeti veamaçlar aþýlarak yanlýþ mecralara yöneldi.Halbuki 16.0cak.1992 tarihinde Valetta'-da(Malta) imzalanan " Arkeolojik MirasýnKorunmasýna Ýliþkin Avrupa Sözleþmesi"5.8.1999 tarihli ve 4434 sayýlý kanunlaTBMM'ince de onaylanmasý uygun görülmüþve Bakanlar Kurulu’nca 17.9.1999 tarihindeonaylanmýþtýr. Böylece ulusal bir yasayadönüþen sekiz sayfaya yayýlmýþ 18 madde-den oluþan sözleþmeyi 13.ekim.1999 tarih ve23845 sayýlý resmi gazetede okuyabilirsiniz.Anlaþmanýn 6. Maddesinin 2. bendi Koruyucuarkeoloji için gerekli maddi donanýmý artýr-mayý ve bu amaçla;

i. Büyük çaplý kamu veya özel bayýndýr-lýk çalýþmalarýnda, bu çalýþmalara baðlýolarak ortaya çýkacak arkeolojik her çeþitfaaliyetin maliyetin tamamýnýn uygun kamuve özel sektör fonlarýndan karþýlanmasýnýsaðlayacak önlemler almayý;

ii. Bu çalýþmalarýn bütçesinde, çevre veyapýlanma endiþelerinin zorunlu kýldýðý etkiincelemelerinde olduðu gibi, arkeolojik öninceleme ve aramalarýn, bilimsel sentez bel-

gelerinin ve bulgularýn duyuru ve yayýnlarýnýnda yeralmasýný saðlamayý taahhüt eder." der.Ancak yasal zorunluluða raðmen gerekliyönetsel düzenlenmeler yapýlmadýðý için herþey eskisi gibi sürüp gitmektedir.

Öte yandan Sayýn Demirel'inyanýlmýyorsam seksenli yýllarýn sonundaülkenin sosyo-ekonomik durumunu deðer-lendirirken yaptýðý bir karþýlaþtýrmayý (yak-laþýk olarak:" Türkiye bu günkü Ýtalya'nýnyirmi yýl kadar gerisindedir ve bu kapana-mayacak bir mesafe deðildir" demiþti) doðruve ilginç bulmuþumdur. Bu yüzden bizim gibiAkdenizli ve kültür varlýklarý açýsýndan zenginÝtalya'dan bir modeli -arkeoloji kooperatifleri-ni- tanýyýp, okuyuculara yansýtmanýn yararlýolacaðýný düþündüm. Bu amaçla Roma'dakurulmuþ "ARX" isimli Arkeoloji Koopera-tifinin iki yöneticisi ile bir söyleþi yaptýk. Dr.Anna Maria Conti kooperatifin kurucu üyesive baþkaný; 1978 yýlýnda Roma "LaSapienza" Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’n-den mezun olan Conti 1998 yýlýnda dok-torasýný tamamlamýþ, Ýtalya'daki pek çok kazýyanýnda Malatya Aslantepe Kazýlarýnda dauzun süre çalýþmýþ. Ayný Fakülteden 1978yýlýnda mezun olan ve 1998 yýlýnda dok-torasýný tamamlayan Dr. Carlo Persiani dekooperatifin kurucu üyesi ve halihazýrdadanýþmanlýðýný yapýyor, o da Ýtalya'daki birçok kazý yanýnda uzun süre MalatyaAslantepe kazýlarýnda çalýþmýþ. Söyleþi ne-deniyle davetli olduðum evlerinde AnnamariaConti'nin hazýrladýðý spagetti, balýk veþarabýn lezzeti bir baþka yazýnýn konusuolmaya deðer!

-Arkeoloji Kooperatifleri Ýtalya'da nezaman ve nasýl ortaya çýktýlar?

C. Persiani:Arkeoloji kooperatiflerinin Ýtalya'-da yaygýnlaþmasý 70'li yýllarýn sonuna rastlar.Bu oluþumun ortaya çýkmasý birden çoknedene baðlýdýr. Her þeyden önce arkeolojidünyasýnda ancak 70'li yýllarýn sonundayararlanýlmasý düþünülen, ortak üretim vepaylaþýma yönelik bu örgütlenme biçimiÝtalya'da; ticaret, endüstri ve tarým alanlarýn-

Söyleþi

37ARKEOLOJÝ VE ARKEOLOGLAR DERNEÐÝ DERGÝSÝ

Kemal SERTOK

Page 31: OCAK - ŞUBAT - MART 2003 Sayı: 16

da 18. yüzyýlýn sonundan bu yana uygulanagelmektedir. Öte yandan kültür varlýklarýnýnkontrol ve korunmasý ile arkeolojik çalýþmalardaha önceleri Eðitim Bakanlýðý’nýn görevleriarasýnda yer alýrken 1976 yýlýnda KültürBakanlýðý’nýn kurulmasý ikinci önemli bir aþa-madýr. Yalnýzca kültür alanýnda etkinlikgösteren bir bakanlýðýn kurulmasý akademikalanda pek çok gencin arkeoloji eðitimialmasýna ve diploma sahibi olmasýna nedenoldu. Bu genç bakanlýðýn ilk iþlerinden biri,var olan kültür varlýklarýnýn belgelenmesineyönelmek oldu. 1978 yýlýnda bu amaçlahazýrlanan 285 sayýlý yasa kooperatiflerinyaptýðý araþtýrma ve belgeleme çalýþ-malarýnýn devlet kaynaklarýyla desteklenme-sine ve bu genç kuþaðýn istihdamýna olanaksaðladý. Bu yasanýn saðladýðý olanakla kuru-lan ve 2-3 yýl içerisinde ilk projelerini uygula-ma olanaðý bulan kooperatiflerin üyeleri dahasonra bireysel olarak bakanlýðýn yönetsel vemüzecilik alanlarýndaki kadrolarýný da doldur-maya yöneldiler. Umuyorum bu kýsa tarihçesorunuzu cevaplamaya yetecektir.

-Malta Sözleþmesi’nin koþullarý Ýtalya'dane zamandan beri uygulanýyor? Bu ortakgörüþün kabulü ve yasalaþmasý Ýtalyanýnarkeoloji politikasýný ve özellikle arkeolojikooperatiflerinin kurtarma kazýlarýndakikonumlarýný etkiledi mi?

Carlo Persiani: Ýtalya'da dikkatlerin koru-macýlýk ve kurtarma kazýlarý üzerineyönelmesi yetmiþli yýllarýn sonunda baþladý.Kültür Bakanlýðý ile çeþitli bayýndýrlýk veendüstriyel faaliyetleri gerçekleþtiren kurum-lar arasýndaki iliþkilerin þekillenmesi budönemden baþlatýlabilir. Kültür Bakanlýðýkültür varlýklarýný korumak mecburiyetindeolmasý yanýnda, bunu saðlamak için tehditoluþturan çalýþmalarý durdurmaya varanakadar her türlü önlemi alma olanaðýna sahip-ti. Bu koþullarda, inþai faaliyet gösteren þir-ketler zaman ve para kaybýný önlemek veçalýþmalarýný garantiye almak için iþe baþla-madan önce çalýþma alanlarýnda kültür var-lýklarýyla ilgili bir ön araþtýrma yaptýrmak içinbaþvurmayý yeðlediler. Böylece gerekli

yüzey araþtýrmasý, sondaj ve kazý çalýþ-malarýnýn sonuçlarýna göre çalýþmalarýndantümüyle vazgeçmek, projelerinde deðiþiklikyapmak ya da çalýþmalarýný bir süre askýyaalmayý kabul etmek gibi bir karara varabilir-lerdi. Bu uygulamanýn nasýl hayata geçi-rildiðini anlamak için Adriano La Regina'nýnRoma'da Sovritendente olduðu dönemi birörnek olarak ele alabiliriz. Hep yetmiþli yýl-larýn sonuna rastlayan bu dönemde, Romagibi kültürel zenginliðe sahip bir kentte,Adriano La Regia'nýn yönetimindeki arkeo-loglar öylesine ciddi, özverili ve kararlý birdenetim uyguladýlar ki; þirketler hiçbir kaçýþyolu bulunmayan bu denetim karþýsýndaiþlerini riske etmek yerine, iþin baþýndagerekli araþtýrmayý yaptýrmayý kabul etmekzorunda kaldýlar. Büyük olasýlýkla gerek Ýtalyave gerekse diðer Avrupa ülkelerindeki benzeruygulamalar Malta uzlaþmasýna varýlan yolunzeminini hazýrladý.

-Anlýyorum. Dünya Bankasý ve benzerifinans kurumlarýnýn da bu konuda has-sasiyetlerini bir etken olarak alabilirmiyiz?

Car P. Gayet tabii. Örneðin Unesco'nun pekçok projesi de örnek, özendirici ve yol gös-terici olmuþtur.

-Koruma ve kurtarmaya yönelik bu çalýþ-malar yalnýzca kooperatifler eliyle miyürütülüyor?

C. Persiani-A. Conti: Tabii ki hayýr. Zamanzaman doðrudan Kültür Bakanlýðý ya daÜniversiteler, Enstitüler de kurtarma kazýsýyapabilirler.

-Kamu dýþýnda bu tür çalýþmalar için yal-nýzca Kooperatiflere mi olanak tanýyor.Yoksa Anglo-sakson tipi þirketler de mev-cut mu?

A. Conti: Evet þirketler de var. Bu þir-ketler özellikle büyük projeleri uygular vebunlarla ilgili yarýþmalara girerler. Maalesefkooperatiflerin ekonomik ve lojistik koþullarý

Söyleþi

38 iDOL

Page 32: OCAK - ŞUBAT - MART 2003 Sayı: 16

büyük projeleri yürütmeye olanak vermez.Örneðin kooperatiflerin yaptýðý çalýþmalardaiþçileri, çalýþmayý yaptýrtmaya zorunlu þirketsaðlar, kooperatiflerin bu ödemeyi yapacakya da maliyeti yüksek iþ makineleri benzeridonanýmý saðlayacak sermaye birikimi yok-tur. Þunu gözden kaçýrmamak lazým; ticaret,endüstri ve tarým alanlarýnda olduðu gibiarkeoloji alanýnda da þirketlerle kooperatiflerarasýnda temel bir ayrým vardýr. Þirketlerkültür alanýnda hizmet gösterseler desahipler ve çalýþanlarý vardýr, nihai amaçlarýkazanç saðlamaktýr ve kazanç þirket sahip-lerinindir. Buna karþýlýk kooperatiflerin amacýüyelerine iþ saðlamak, gelirlerini üyelerarasýnda eþit pay etmek ve bir kýsmýný yeni iþve donanýma harcamaktýr.

-Bu söyleþinin temel amacý Ýtalya'dakiarkeoloji kooperatiflerinin iþleyiþini anla-mak, ancak kültür varlýklarýnýn korunmasý,müzecilik ve arkeolojik çalýþmalar konu-sunda kamusal örgütlenmeyi anlayama-dan konuyu yerli yerine oturtmak birazgüç olacak. Örneðin Türkiye de Kültür veTabiat Varlýklarýný Koruma ve Anýtlar veMüzeler olmak üzere iki Genel Müdürlükvar. Ýtalya da korumacýlýk, arkeolojik çalýþ-malar ve müzecilik konularý nasýl örgüt-lenmiþtir?

B.Persiani: En baþta sorumlu devlet kuru-luþu Kültür Bakanlýðýdýr. Bakanlýða baðlýörgütlenmenin temel taþlarýSovritendenza'lardýr (Bak dip not 1). Buradabiraz Ýtalya idari sisteminden bahsetmekyararlý olacaktýr. Ýtalya'da yönetim "Regione"dediðimiz idari birimler Türkiye'deki vilayetler-le, ABD deki eyaletler arasý bir konumasahiptir. "Regione" ler Türkiye'deki merkezebaðlýlýkla kýyaslandýðýnda güçlü bir yerelkarar verme ve uygulama olanaðýna sahiptir-ler, ancak hiçbir zaman ABD deki eyaletlerkadar baðýmsýz deðildirler. Ýþte"Sopritendenza" dediðimiz müdürlükler buyönetsel þema içerisinde her "Regione"'deyer alýrlar. Kültür Bakanlýðý’na baðlý olmaklabirlikte bölgelerinde oldukça baðýmsýzdavranacak yetkilere sahiptirler. Bir

"Regione"'de bir veya birden fazla müdürlükbulunabilir. Bu müdürlüklerin altýnda dahaküçük yerleþim birimlerine yayýlan bir teþkilat-lanma þemasý vardýr. Özetle korumacýlýk,müzecilik, arkeolojik kazýlar gibi tümfaaliyetler bu müdürlüklerin yönetimi altýndafaaliyet gösterir. Dolayýsýyla Türkiye'deverdiðiniz örneðin aksine bütün çalýþmalartek bir elde toplanmýþtýr. Ulusal müzelerden,en küçük yerleþim birimlerinde arkeolojikfaaliyetleri kontrol eden "bölge asistaný" diyeadlandýrýlan arkeologlara kadar tüm örgütlen-me bu müdürlüklerin altýnda toplanmýþtýr.

-Tüm müzeler Kültür Bakanlýðýna mýbaðlý?

C. Persiani: Hayýr kimi kentlerde küçükbelediye müzeleri de vardýr. Bunlarýn içindeRoma daki Campidoglio Müzesi gibi büyüksýradýþý örnekler yanýnda özel müzeler debulunmaktadýr. Ancak sonuç olarak tüm bumüzeler de yasa ve yönetmelikler çerçe-vesinde "Sovridente"lerin denetiminebaðlýdýr.

-Bu açýklamalar gerçekten çok yararlýoldu. Asýl konuya dönmeye çalýþýrsak,pratikte iþler nasýl yürüyor?

A.Conti: Yetmiþli yýllarýn sonunda kurulanKültür Bakanlýðý’nýn ilk iþlerinden birinin sap-tama ve belgeleme iþi olduðunu, bu çalýþ-malarda ilk defa arkeoloji kooperatiflerindenyararlanýldýðýný, öte yandan bakanlýðýn bölgeasistanlýklarý gibi en küçük yerleþim birimle-rine kadar ulaþan bir örgütlenme biçiminesahip olduðunu söylemiþtik. Bu koþullardauygulanmak istenen her türlü inþai faaliyetinbir kültür ve arkeoloji varlýðýyla iliþkisi varsaya da inþaat sýrasýnda böyle bir þey ortayaçýkarsa konu yörenin sorumlusu tarafýndanmüdürlüklere bildirilir, ya da iþi yapacak þirketkendisi doðrudan baþvurur. Müdürlüklerkonunun hacim, önem, gerekli zaman gibiözelliklerini ele alarak bir deðerlendirmeyapar ve gerekli uygulamayý saptarlar. Buuygulama tek bir arkeolog, bir kooperatif veyaþirket gibi bir uygulayýcý kuruma yüklenir. Bu

Söyleþi

39ARKEOLOJÝ VE ARKEOLOGLAR DERNEÐÝ DERGÝSÝ

Page 33: OCAK - ŞUBAT - MART 2003 Sayı: 16

uygulamayla ilgili giderler ilgili þirket tarafýn-dan karþýlanýr. Ancak çok ender durumlardabir sit alanýnda evvelce olan olmuþ ya da iþiyapacak þirket iþin ekonomik olmadýðýnakarar vererek iþten vazgeçmiþtir, bu durumdagerekli belgeleme, kazý restorasyon ve ben-zeri iþleri "Sovritendenza" finanse eder veyapar.

-Yanlýþ anlamadýysam Bakanlýk, belli biramaçla önceden planlanmýþ uzun solukluarkeolojik kazý, araþtýrma, restorasyonçalýþmalarý dýþýnda kalan acilen müdahaleedilmesi ve uygulamasý gereken iþlerdekooperatif, þirket gibi özel kurumlardanyararlanýyor.

A. Konti: Evet yukarýda örneðini verdiðimizçok ender durumlar dýþýnda yüzde doksanavaran durumlarda iþler böyle yürütülür.

-Ýtalya'da ne kadar arkeoloji kooperatifivar biliyor musunuz?

Persiani-A. Conti: Roma'da onbeþ civarýn-da, fakat tüm Ýtalya için bir rakam vermekgüç. Öte yandan kooperatifçilik kuzey Ýtalya'-da özellikle de Emilia bölgesinde görülen birolgu, güneyde çok az sayýda kooperatifvardýr. Bu farklý bir kültür ve politikageleneðine baðlýdýr, güneyde küçük emek vesermayeleri birleþtiren böyle bir ortaklýkanlayýþý oluþmamýþtýr. Bunlarý genel koope-ratifçilik için söylüyorum. Tabii ki arkeolojikooperatifleri de bu olgunun içinde yer alýr.

-Bir kooperatifin yönetim yapýsý ve iþle-yiþbiçimini kýsaca anlatabilir misiniz?

A.Conti: Kooperatif yönetimi üyelerceseçilen bir yönetim kurulu, bir genel sekreter,bir baþkan ve bir baþkan yardýmcýsýndanoluþur. Yönetim kurulu hem üyeler hem dedýþarýdan seçilmiþ kiþilerden oluþur ve koo-peratifin kurallara uygun olarak iþlemesinikontrol eder. Kuruluþ aþamasýnda eþit parayatýran kurucu üyeler; üye sayýsý, süre, seçimsistemi gibi kurallarý belirleyen yönetmeliðihazýrlar ve onaylarlar. Sonra her yýl sonu

genel kurulda bütçe tartýþýlýr ve onaylanýr.Baþkan dahil tüm üyeler eþit haklara ve bir oyhakkýna sahiptirler. Onur üyesi vb. dýþarýdanüyeler de kabul edilebilir ancak onlar ser-mayede bir paya sahip olmalarýna karþýnkooperatifin yaptýðý iþlere ve oylamalarakatýlamazlar.

-Anlýyorum aþaðý yukarý bizdeki vakýf,dernek vb kuruluþlara benzer bir þema.Kusura bakmayýn sizi sýký bir sorguyaçekiyorum! Ama amacým her þeyi iyiceanlamak ve okuyucuya aktarmak

A.Conti-C. Persiani: Rica ederiz, mem-nuniyetle

-Öyleyse bir baþka soru daha. Arkeolojikooperatifleri yalnýzca kazý, yüzey araþtýr-masý ve belgeleme gibi arazi çalýþmalarýmý yapar?

A.Conti: Hayýr. Bunlarýn dýþýnda kendilerininseçip, belirledikleri farklý alanlarda faaliyetgösteren kooperatifler de var. Örneðin bizimkooperatif; müzecilik(mimarlarla iþbirliðiyaparak teþhir proje ve uygulamalarý yapmakvb.), eðitim(eðitim gezileri programlamak,okul kamplarý, laboratuvarlarý hazýrlamak,müze ve ören yeri gezilerine rehberlik etmekvb.), ören yerlerinin düzenlenmesi, eðiticivideo filmlerinin üretilmesi gibi farklý alanlardafaaliyet gösteriyor.

(Sayýn Persiani ve Conti bize bu iþler içinhazýrlanmýþ broþür, program, rehber, kitap-çýklarý gösterdiler. Gerçekten hepsi akýlcý,emekle hazýrlanmýþ güzel þeyler, ne yazýkbunlarý size burada sunamýyoruz)

-Yapýlan iþlerden elde edilen gelirinüyelere aktarýlmasý ile kooperatif giderleriarasýnda denge nasýl saðlanýyor?

A.Conti-C. Persiani: Öncelikle þunu açýklýðakavuþturmak gerekir; gelirler üyelere bir karpayý gibi daðýtýlmaz, kooperatifin yürüttüðüiþte çalýþan üyeler emeklerinin karþýlýðý olanücreti alýrlar, çalýþmayan üye kazançtan pay

Söyleþi

40 iDOL

Page 34: OCAK - ŞUBAT - MART 2003 Sayı: 16

almaz. Bu açýklamadan sonra sorunuzukooperatiflerin tercihine baðlýdýr diye cevap-layabilirim. Örneðin bazý kooperatiflerüyelerinden birinin adresini büro gibi kulla-narak harcamalarý asgariye indirirler, böylecegelirin büyük bölümü ücretlere ayrýlýr. Bizimkooperatif sabit bir büro kiralamayý vesekreter istihdam etmeyi tercih etti. Bu tabii kigelirin bir bölümünün bu iþlere harcanmasýnýgerektiriyor. Bu yüzden bir iþ alýrken iyidüþünmek bu harcamalarý da hesaba katmakgerekir.

-Kooperatifler iþi nasýl elde ederler:

A.Conti-C.Persiani: Bireysel tanýþýklýklarönemlidir. Ancak koperatifler kuruluþ aþa-masýnda üyelerinin, ilerleyen yýllarda dakooperatifin uygulamalarýný içeren özgeçmiþ-lerini "Sovritenza" lara sunarlar. Böylece"Sovritenza" larda ortaya çýkan iþin boyutunauygun olarak çaðrýlabilecek kooperatiflerin birlistesi oluþur. Baþta kiþisel tanýþýklýklar ve"Sovritendenza" larýn güven unsurlarýndanbahsetmiþtik. Bu tür uygulamalara geçmiþtedaha sýk rastlanýyordu. Yani bir iþ çýktýðýndadaha önceden tanýnan ve güven duyulankooperatifler doðrudan çaðrýlabiliyordu.Fakat bu düþünebileceðiniz gibi; ayrýcalýktanýma, torpil gibi riskler taþýyordu, bu yüzdenson yýllarda iþler, genel olarak iþin boyutunagöre bir ihale yarýþmasý yoluyla veriliyor.

-Anlýyorum. Bu yarýþmalara herkes katýla-bilir mi? Kooperatifler arasýnda kategorikbir sýnýflama yok mu?

A.Conti-C. Persiani: Evet, doðru. Koopera-tifler arasýnda sermaye, iþ kapasitesi ve aletedevat parklarýna göre bir ayýrým var... 2 mil-yara kadar varan hacme sahip çok sayýdaiþçi kullanýlmasýný, dozer vinç benzeri büyükiþ makinelerini gerektiren iþlere ait yarýþ-malara ancak "Albo dei Costruttori" ye kayýtlýkooperatifler katýlabilir. Bu yüzden bizimkooperatifimiz gibi mütevazi boyutlu koope-

ratiflerin çoðu iþçi istihdamý ve büyük iþmakineleri gerektirmeyen, en fazla 75 milyonliret (37.000 Euro) mali hacimli yarýþmalarakatýlabilir. Aslýnda "Albo dei Costruttori" kayýtlýkooperatif sayýsý çok azdýr. Büyük malihacimli yarýþmalara çoðunlukla yukarýdasözünü ettiðimiz þirketler katýlabilir.

-Peki kooperatifler bu büyük projelerinaltýnda çalýþamazlar mý? Yani birbölümünü üstlenemezler mi?

A.Conti: Eðer ihaleye katýlým baþvurusundabu durum belirtilirse olasýdýr. Yani hangiiþlerin kim tarafýndan yapýlacaðý açýklýklabelirtilmelidir.

-Geç kalmýþ bir soru ama sizin koopera-tifinizin tarihçesi nedir?

A.Conti: Biz bu iþe 1978 yýlýnda"Archeologia" adlý kooperatifle baþladýk.1990 yýlýnda bu gruptan ayrýldýk ve 1991yýlýnda þu anda çalýþmalarýný yürüttüðümüz"ARX" ý kurduk..

-Bu kadar yýllýk tecrübenize dayanarakarkeoloji kooperatiflerinin genç arkeolog-lara iþ sahasý yaratmak açýsýndan tutarlýbir çýkýþ yolu olup olmadýðý konusundadüþüncelerinizi alabilir miyim?

A.Conti- C. Persiani: Bakýn!..kooperatifçilikbir yandan eldeki iþleri iyi biçimde yürütmek,öte yandan varlýðýný sürdürmek için yeni iþlerikovalamak zorundadýr, bu yüzden büyükkiþisel özveri ve çalýþma ister. Ben(A. Conti)kiþisel olarak her zaman kooperatifçilikdüþüncesinin geçerliliðine inandým, fakatuzun yýllarýn tecrübesi sýklýkla gösterdi kikooperatif üyeleri her zaman sabit vegüvenceli bir iþ bulduklarýnda kooperatifi terkediyorlar. Ne yazýk gerçek bu.

-Her þey için teþekkürler. Umarým busöyleþimiz arzulanan amaca ulaþýr.

Söyleþi

41ARKEOLOJÝ VE ARKEOLOGLAR DERNEÐÝ DERGÝSÝ

Kültür Bakanlýðýna baðlý Kültür Müdürlükleri benzeri bir örgütlenmenin yerel baþkaný. Ancak Kültür Müdürlükleritaným yerindeyse ismiyle müsamma yani ismine uygun iþlev gören müdürlükler!

Bizdeki müteahhit karneleri benzer bir þey, büyük hacimli iþ yapabilirliðin kabulü

Page 35: OCAK - ŞUBAT - MART 2003 Sayı: 16

Haberler

42 iDOL

Page 36: OCAK - ŞUBAT - MART 2003 Sayı: 16

DUYURU YAZISI

CIB W62 2003 29. Uluslararasý SEMPOZYUMU“YAPILARDA SU TESÝSATI VE DRENAJ -

WATER SUPPLY AND DRAINAGE FOR BUILD-INGS”

DAVET

Orta Doðu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) MimarlýkBölümü, 11-12 Eylül 2003 tarihleri arasýnda“Yapýlarda Su Tesisatý ve Drenaj” konulu 29.Uluslararasý CIB W62 2003 sempozyumunudüzenlemektedir. Bu konu üzerine çalýþan tümuzmanlar, akademisyenler, uygulamacýlar veüretici firmalar sempozyuma davetlidir.

Sempozyumun ana temasý. yapýlarda su saðlamatesisatý, atýk su ve yaðmur suyu drenaj sistemlerikapsamýndaki konularla ilgili araþtýrma, geliþmelerve yenilikler ve bunlarýn yaný sýra uygulamadakisorunlar ve deneyimleri içermektedir.

Bu sempozyumun amacý, ulusal ve uluslararasýaraþtýrma kurumlarý, üniversiteler, özel sektör,kamu kuruluþlarý, yerel yönetimler, meslek odalarýve gönüllü kuruluþlar gibi çok çeþitli kesimlerdeçalýþan ilgililerin bir araya gelmelerini saðlayarakuluslararasý bir tartýþma ve iþbirliði platformu oluþ-turmaktýr.

Ülkemizin deðerli araþtýrma kurumlarý ve üniver-sitelerimizle birlikte sektörümüzün saygýdeðerkuruluþlarýnýn da bu sempozyumda bildiri sunarakveya dinleyici olarak yer almalarý ülkemize özgüsorunlarýn da deðerlendirildiði ve geliþtirildiði ver-imli bir tartýþma ortamýný paylaþabilmek açýsýndanönem kazanmaktadýr.

Sempozyum, ODTÜ Mimarlýk Bölümü,“International Council for Research andInnovation in Building and Construction (CIB)” veCIB W62 Çalýþma Komitesi iþbirliði ile yapýlmak-tadýr.

CIB, yapý ile ilgili konularda bilimsel araþtýrmalaryapan kuruluþlar arasýnda ortak bir platformsaðlamak amacýyla 1953 yýlýnda kurulmuþ olanuluslararasý bir yapý konseyidir. CIB kurumununyapý ve yapým ile ilgili yaklaþýk 70 ülkeden araþtýr-ma kurumu, eðitim kurumu ve endüstri kuruluþuolmak üzere toplam 500 üyesi bulunmaktadýr. Bukurumlardan 5000’in üzerinde uzmanýn katýlýmýy-la 58 farklý konuda Çalýþma Komisyonlarý oluþtu-

rulmuþtur. Çalýþma komisyonlarýndan CIB W62(Working Commission 62), “Yapýlarda Su Tesisatýve Drenaj” konularýnda çalýþmalarýný sürdürmek-tedir. CIB W62, 1971 yýlýnda kurulmuþ olup 28farklý ülkeden 39 üyesi bulunmaktadýr.

KONULAR VE OTURUM BAÞLIKLARIBu sempozyum kapsamýnda, yapýlarda su saðla-ma tesisatý (sýcak ve soðuk su) ve drenaj (atýk suve yaðmur suyu) sistemleri baþlýðý altýnda tartýþýl-mak istenen konular aþaðýda belirtilmiþtir:- Yeni malzeme ve ürün kullanýmý,- Ýçme suyu ile boru malzemesi arasýndaki etk-ileþim,- Yüksek yapýlara özgü sorunlar,- Özürlüler için tesisat donanýmý,- Tesisat sistemi yazýlýmlarý,- Su tesisatý ve drenaj sistemlerinin bakýmý,iyileþtirilmesi ve yeniden yapýlanmasý,- Tarihi yapýlara özgü sorunlar, özgün sistemlerintanýmlanmasý, bakýmý ve iyileþtirilmesi, - Tahribatsýz inceleme tekniklerinin kullanýmý,- Sel sorunu ve alýnacak tedbirler,- Depreme dayanýklý tasarýmda su tesisatý vedrenaj sistemlerinin korunmasý,- Yerleþke ölçeðinde su saðlama ve drenaj sis-temlerinin deðerlendirilmesi ve iyileþtirilmesi.

Yine ayný genel baþlýk altýnda bildirilerinsýnýflandýrýlacaðý ana temalar aþaðýda belir-tilmiþtir:- Malzeme ve sistemlerin dayanýmý,- Sürdürülebilir yapým,- Standartlar ve belgeleme,- Boyutlandýrma, hesaplama yöntemleri, analizlerve çözümler,- Modelleme sistemleri,Gözenekli malzemeler ve su iletimi,Endüstriyel yenilikler ve geliþmeler,- Sistemlerin deðerlendirilmesi, bakýmý ve yenilen-mesi.

BÝLDÝRÝ ÖZETLERÝ

Sempozyuma bildiri ile katýlmak isteyenlerin,Ýngilizce yazýlmýþ, 300 kelimeyi aþmayan bildiriözetlerini 31 Mart 2003 tarihine kadarSempozyum Sekreterliði e-posta adresine<[email protected]> göndermeleri istenmek-tedir.

Bildiriler kitabý ve bildiri özetleri kitapçýðý Ýngilizcebasýlacaktýr ve sempozyum süresince sunulacaktüm bildirileri içerecektir.

Haberler

43ARKEOLOJÝ VE ARKEOLOGLAR DERNEÐÝ DERGÝSÝ

Page 37: OCAK - ŞUBAT - MART 2003 Sayı: 16

SEMPOZYUM TAKVÝMÝ

- Bildiri özetlerinin teslimi: 31 Mart 2003- Kabul edilen bildiri özetlerinin yazarlara duyurul-masý: 28 Nisan 2003- Bildiri tam metninin teslimi: 14 Temmuz 2003- CIB W62 2003 Sempozyumu: 11- 12 Eylül 2003

Sempozyum ile ilgili sorularýnýz için Sempozyumweb sitesine <http://cibw62.metu.edu.tr/> veyaSempozyum Sekreterliði’ne baþvurabilirsiniz.

BÝLÝM KURULU

K. De Cuyper, Coordinatör of CIB W62 (BelgianBuilding Research Institute, Belgium)A. Düzgüneþ (Orta Doðu Teknik Üniversitesi,Türkiye)L. S. Galowin (National Institute of Standarts andTechnology, USA)O. M. Gonçalves (Escola Politecnica Universityof Sao Paolo, Brasil)Fumitoshi Kiya (Kanagawa University, Japan)Th. Mateescu (Technical University “Gh. Asachi”Iasi, Romania)E. Petresin (University of Maribor, Slovenia)J. A. Swaffield (Heriot Watt University, UnitedKingdom, Scotland)A. Tavukçuoðlu (Orta Doðu Teknik Üniversitesi,Türkiye)

DÜZENLEME KURULU

Vuslat Demirçay, Sempozyum Baþkaný (OrtaDoðu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) MimarlýkBölümü)Ayþe Tavukçuoðlu (ODTÜ Mimarlýk Bölümü)Levent Tosun (ODTÜ Mimarlýk Bölümü)Berrak Seren (ODTÜ Mimarlýk Bölümü)Berrin Çakmaklý (ODTÜ Mimarlýk Bölümü)

SEMPOZYUM SEKRETERLÝÐÝ

Dr. Ayþe TavukçuoðluOrta Doðu Teknik Üniversitesi Mimarlýk Fakültesi,Mimarlýk Bölümü Ýnönü Bulvarý, 06531Ankara/TÜRKÝYE

Tel: +90 312 210 62 14Fax: +90 312 210 12 49

Sekreterya [email protected]

Sempozyum web sayfasý:http://cibw62.metu.edu.tr

KATILIM PAYI

CIB Üyeleri US$ 300 US$ 350

CIB Üyesi olmayanlar US$ 350 US$ 400

Öðrenciler US$ 100 US$ 100

Refakatçiler US$ 100 US$ 100

Türkiye’den katýlýmýn arttýrýlmasý,ülkemize özgüsorunlarýn da deðerlendirildiði ve geliþtirildiði ver-imli bir tartýþma ortamýný paylaþabilmek açýsýndanönem kazanmaktadýr. Bu amaçla DüzenlemeKurulu’muz, sempozyuma bildiri ile katýlmakisteyenler için CIB tarafýndan belirlenmiþ olan 350US$ katýlým payýný Türkiye’den katýlacak katýlým-cýlar için 100 US$’a indirmiþtir.

Katýlým payý, bildiriler kitabý, bildiri özetçiðikitapçýðý ve sempozyum çantasýný, açýlýþ kokteyli-ni, oturum aralarýndaki çay-kahve ikramlarýný, 11ve 12 Eylül 2003 tarihlerindeki öðle yemeklerini,11 Eylül 2003 tarihindeki akþam yemeðini kap-samaktadýr. Kapanýþ yemeði, katýlým ücretinedahil deðildir, belirlenecek ek ücret karþýyýðýndaverilecektir.

ETKÝNLÝK SPONSORLUÐU

Basýlý Malzemeler - 2. Duyuru, Poster,Program, Bildiri Özetleri Kitapçýðý, Bildiriler Kitabý Sempozyum Çantasý Sempozyum CD’si Açýlýþ Kokteyli Öðle Yemekleri (2 adet) Kahve Molalarý Akþam Yemekleri (2 adet)

Ayrýca, katýlýmcý firmalarýn ürünlerini veuygulama örneklerini aktarabilecekleri bir“Tanýtým Masasý” olanaðýný 750 US$ karþýlýðýndasaðlanacaktýr.

Sponsorluk ve katýlým ile ilgili detaylý bilgi içinASTRAL Kongre OrganizasyonHizmetleri’nden Banu akman veya Gökçen Onatile irtibata geçmeniz rica olunur.

Tel: +90 312 441 38 28Fax: +90 312 441 37 27e-posta: [email protected]: Birlik Mah. 11. Sok. No:30/6 Çankaya 06550 Ankara / TÜRKÝYE

Haberler

44 iDOL

14 Temmuz2003’e kadar

14 Temmuz2003’ten sonra

Page 38: OCAK - ŞUBAT - MART 2003 Sayı: 16

NÝSAN 2003

ETKÝNLÝK BÜLTENÝ

05 Nisan 2003 ÝLETÝÞÝM TOPLANTISI

Saat:14.00 Irmak Okullarý Kafeteryasý

Cemil Topuzlu Cad. Gelengül

Duraðý, No: 112 Göztepe

DÝALI SÖYLEÞÝ

Saat: 15.00 Irmak Okullarý Sunum Odasý

Cemil Topuzlu Cad. Gelengül

Duraðý, No: 112 Göztepe

Lale GÖRÜNÜR (M.A.)

“Osmanlý Kuþamýnýn Temel Öðesi Entari”

09 Nisan 2003 KONFERANS

Saat: 18.30 Aksanat, Beyoðlu

Prof.Dr. Oðuz TEKÝN

“Eskiçað’da Ýstanbul, Byzantion’dan

Constantinopolis’e”

16-17 Nisan 2003 SEMPOZYUM

Mimar Sinan Üniversitesi Oditoryumu

“BEYLÝKLER DÖNEMÝ KÜLTÜR VE

SANATI”

(Sempozyum Programý ayrýca gönderilecektir)

“BEYLÝKLER DÖNEMÝ KÜLTÜR VESANATI”Sempozyum

16-17 Nisan 2003 Mimar Sinan ÜniversitesiOditoryumu-Fýndýklý

16 Nisan 2003 Çarþamba10.30 Açýlýþ11.00 Prof. Mustafa CEZAR

“Beylikler Dönemi Kültür ve Sanatýnýn Genel Karakteri”

11.30 Prof. Dr. Gönül CANTAY“Anadolu Beylikleri Dönemi Mimarisinde Ortaya Konulan Yenilikler”

12.00 Ara14.00 Prof. Dr. Semavi EYÝCE

“Korykos Kalesi ve Kahramanoðullarýnýn Kýbrýs Latinlerine Karþý Savaþý”

14.30 Prof. Dr. Baha TANMAN“Beylikler Dönemi Anadolu Türk

Mimarlýðýnýn Ýncelenmemiþ Bir Ürünü: Korkuteli Alâeddin Camii”15.00 Ara15.30 Sedef GENÇ (M.A.)

“14. Yüzyýl Anadolu Tezhip Sanatý’nýn BirÖrneði”

16.00 Prof. Dr. Zeki SÖNMEZ“XV. Yüzyýl Türk Mimarlýðýndan Sanatçý Profilleri: Mütefekkir, Siyasetçi ve Mimar-Mühendis Hacý Ývaz Paþa”

17 Nisan 2003 Perþembe10.00 Yavuz TÝRYAKÝ (M.A.)

“Anadolu Beylikleri Araþtýrmalarýna Kýsa Bir Bakýþ”

10.30 Prof. Dr. Ayda AREL“Bir ‘Ternellük’ Aracý Olarak Mimarlýk: Menteþe Beyliði Örneði”

11.00 Ara11.30 Prof. Dr. Aynur DURUKAN

“Menteþe Beyliði Döneminde Balat (AntikMiletuþ)”

12.00 Prof. Dr. Selçuk MÜLAYÝM“Balat Ýlyas Bey Camii’nde Cephe Tasarýmý”

12.30 Ara14.00 PANEL15.30 Firdevs SAYILAN

“Anadolu Beylikleri Sanatýna Bir Bakýþ”Dia GösterisiKapanýþ

Haberler

45ARKEOLOJÝ VE ARKEOLOGLAR DERNEÐÝ DERGÝSÝ

Page 39: OCAK - ŞUBAT - MART 2003 Sayı: 16

ANKARA ÜNÝVERSÝTESÝ, BAÞKENTMESLEK YÜKSEKOKULU

KONSERVASYON VE RESTORASYONPROGRAMI

2002 / 2003 DÖNEMÝ BÖLÜMSEMÝNERLERÝ

Seminer Saati ve Günü:17:30, Çarþamba

Yer: Ankara Üniversitesi D.T.C.F. MuzafferGöker Salonu

Güz Dönemi20 Kasým 2002 ÇarþambaUzman Nil Baydar, Ankara ÜniversitesiBaþkent Meslek Yüksekokulu"Türk Elyazmalarýnýn Yapýsal Özellikleri, Kon-servasyon Problemleri ve Çözüm Önerileri"

11 Aralýk 2002 ÇarþambaDoç. Dr. Hande Kökten Ersoy, AnkaraÜniversitesi Baþkent Meslek Yüksekokulu"Kurtarma Kazýlarýnda Koruma"

18 Aralýk 2002 ÇarþambaUzman Cengiz Çetin, Ankara ÜniversitesiBaþkent Meslek Yüksekokulu"Antik Çaðda Taþ Ýþçiliði ve Mimari Teknoloji"

25 Aralýk 2002 ÇarþambaDr. Bekir Eskici, Ankara ÜniversitesiBaþkent Meslek Yüksekokulu"Çini Soba Üzerinde GerçekleþtirilenKonservasyon - Restorasyon Çalýþmalarý"

ANKARA ÜNÝVERSÝTESÝBAÞKENT MESLEK YÜKSEKOKULU

KONSERVASYON VE RESTORASYONPROGRAMI

2002 / 2003 DÖNEMÝ BÖLÜMSEMÝNERLERÝ

Seminer Saati ve Günü:17:30, ÇarþambaYer: Ankara Üniversitesi D.T.C.F. MuzafferGöker Salonu

Bahar Dönemi22 Ocak 2003 Çarþamba

Dr. Y. Selçuk Þener, Ankara ÜniversitesiBaþkent Meslek Yüksekokulu"Selçuklu Dönemi Yapýlarýnda Taþ Bozulma-larý: Kayseri Selçuklu Türbeleri"

29 Ocak 2003 ÇarþambaAyþe Ebru Gültekin, Ankara ÜniversitesiBaþkent Meslek Yüksekokulu"Þapinuva Arkeolojik Alanýndan Ele GeçenHitit Dönemi Tekstil Örneði Analizi"

5 Þubat 2003 ÇarþambaProf. Dr. Ömür Bakýrer Orta Doðu TeknikÜniversitesi, Mimarlýk Fakültesi, RestorasyonAnabilim Dalý "Cam Teknolojisi"

12 Mart 2003 ÇarþambaDr. Adil Özme, T.C. Kültür Bakanlýðý, Anýtlarve Müzeler Genel Müdürlüðü"Anadolu Selçuklu Sikkeleri: Yapým, Malze-me, Figür Özellikleri"

19 Mart 2003 ÇarþambaDoç. Dr. Hande Kökten Ersoy, AnkaraÜniversitesi Baþkent Meslek Yüksekokulu"Gezgin Koleksiyonlar: Yurtdýþýnda Sergile-nen Müze Koleksiyonlarýna Koruma Açýsýn-dan Bakýþ"

26 Mart 2003 ÇarþambaAli Akýn Akyol, Ankara Üniversitesi BaþkentMeslek Yüksekokulu"Hasankeyf Koç Camii Mihraplarý AlçýlarýÜzerine Arkeometrik Çalýþmalar"

2 Nisan 2003 Çarþamba Yard. Doç. Dr. Ahmet Güray Ferizli ve YardDoç. Dr. Mevlüt EmekçiAnkara Üniversitesi Ziraat Fakültesi BitkiKoruma Bölümü"Müze Objelerinin Böcek Saldýrýlarýna KarþýKorunmasý"

9 Nisan 2003 ÇarþambaHasip Pektaþ, Hacettepe Üniversitesi, GüzelSanatlar Fakültesi, Grafik Bölümü "Exlibris"

16 Nisan 2003 ÇarþambaDilek Þener, Sanat Tarihçi"Türk Resminde Figür Geleneði"

Haberler

46 iDOL

Page 40: OCAK - ŞUBAT - MART 2003 Sayı: 16

Haberler

47ARKEOLOJÝ VE ARKEOLOGLAR DERNEÐÝ DERGÝSÝ

2003 MEZUNLARINA

Ýnsanlýk ve bilim içinKazýn tüm örenleri ve höyükleriÝnceleyin araþtýrýnBulmaya çalýþýnÝnatla sevgiyle yýlmadanNe nasýldýr nerdedir diyeÜrkmeden ve de korkmadanÇýkarýn tüm geçmiþi yer yüzüneMerak edinEn ince noktasýna kadarZevkle yapýn herþeyiUsanmadan ve de býkmadanNitelikli, kaliteli gençlersinizLazým ve gerekli olduðunuzu unutmayýnArzularýnýz hep gerçekleþir inþallahRuhunuza iþleyin tüm bilgileriIrmaklar gibi çaðlayýn coþunNeferleri olarakArkeolojinin 2003 mezunlarýna

Emin TOPÇUAnkara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coðrafya FakültesiArkeoloji Bölümü Kat Görevlisi

Page 41: OCAK - ŞUBAT - MART 2003 Sayı: 16

Haberler

48 iDOL

Page 42: OCAK - ŞUBAT - MART 2003 Sayı: 16

Haberler

49ARKEOLOJÝ VE ARKEOLOGLAR DERNEÐÝ DERGÝSÝ

Page 43: OCAK - ŞUBAT - MART 2003 Sayı: 16

Haberler

50 iDOL

Page 44: OCAK - ŞUBAT - MART 2003 Sayı: 16