30
Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Fırat University Journal of Social Science Cilt: 15, Sayı: 2, Sayfa: 319-348, ELAZIĞ-2005 MODERN BÜROKRASİLER VE YABANCILAŞMA ETHOSU Modern Bureaucracies and Alineation Ethos Ömer AYTAÇ Fırat Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji Bölümü. [email protected] ÖZET Bu çalışmada, modern bürokrasilerin kurumsal baskı ve yabancılaştırıcı doğaları üzerinde durulmaktadır. Modern bürokrasilerin katı işleyim düzeneğine sahip olmaları hem çalışanlar hem de genel toplum üzerinde bazı istenmeyen sonuçlara sebebiyet vermektedir. Bu kurumlarda birey, katı bir baskılayım duygusu yaşamakta, yalnızlık, yabancılaşma ve ruhsal deformasyona uğramaktadır. Bürokratik zihniyet ve buna karşı tepkisel dışavurumlar, sosyal dünyaya da yayılım göstermekte ve bürokratik totalitenin sosyal alanı da bir baskılayım üssü olarak yapılandırdığına tanık olunmaktadır. Bu yazıda, bürokratik rasyonalite ve çevreye yaydığı negatif etkilere sosyolojik bir perspektiften bakılmaktadır. Anahtar Kelimeler: bürokrasi, kurumsal baskı, yabancılaşma, ruhsal sorunlar. ABSTRACT In this study, institutional constraints and alienating natures of the modern bureaucracies are analyzed. As modern bureaucracies establish an operation mechanism, they may have negative effects on their staff and the public. Individuals in these institutions experience constraints, loneliness and mental deformation. Bureaucratic mentality and the reactive attitudes developed against it display the tendency to expand in the social world and structure the social world as an headquarter of constraints. In this study, bureaucratic rationality and its impacts are analyzed from a sociological perspective. Key Words: bureaucracy, institutional constraint, alienation, mental problems.

MODERN BÜROKRASİLER VE YABANCILAŞMA ETHOSUweb.firat.edu.tr/sosyalbil/dergi/arsiv/cilt15/sayi2/319-348.pdf · Yabancılaşma Kavramı Yabancılaşma (alineation) kavramı, temelde

  • Upload
    others

  • View
    25

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: MODERN BÜROKRASİLER VE YABANCILAŞMA ETHOSUweb.firat.edu.tr/sosyalbil/dergi/arsiv/cilt15/sayi2/319-348.pdf · Yabancılaşma Kavramı Yabancılaşma (alineation) kavramı, temelde

Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Fırat University Journal of Social Science Cilt: 15, Sayı: 2, Sayfa: 319-348, ELAZIĞ-2005

MODERN BÜROKRASİLER VE YABANCILAŞMA ETHOSU

Modern Bureaucracies and Alineation Ethos

Ömer AYTAÇ Fırat Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji Bölümü. [email protected]

ÖZET Bu çalışmada, modern bürokrasilerin kurumsal baskı ve yabancılaştırıcı doğaları üzerinde

durulmaktadır. Modern bürokrasilerin katı işleyim düzeneğine sahip olmaları hem çalışanlar hem de genel toplum üzerinde bazı istenmeyen sonuçlara sebebiyet vermektedir. Bu kurumlarda birey, katı bir baskılayım duygusu yaşamakta, yalnızlık, yabancılaşma ve ruhsal deformasyona uğramaktadır. Bürokratik zihniyet ve buna karşı tepkisel dışavurumlar, sosyal dünyaya da yayılım göstermekte ve bürokratik totalitenin sosyal alanı da bir baskılayım üssü olarak yapılandırdığına tanık olunmaktadır. Bu yazıda, bürokratik rasyonalite ve çevreye yaydığı negatif etkilere sosyolojik bir perspektiften bakılmaktadır.

Anahtar Kelimeler: bürokrasi, kurumsal baskı, yabancılaşma, ruhsal sorunlar.

ABSTRACT In this study, institutional constraints and alienating natures of the modern bureaucracies

are analyzed. As modern bureaucracies establish an operation mechanism, they may have negative effects on their staff and the public. Individuals in these institutions experience constraints, loneliness and mental deformation. Bureaucratic mentality and the reactive attitudes developed against it display the tendency to expand in the social world and structure the social world as an headquarter of constraints. In this study, bureaucratic rationality and its impacts are analyzed from a sociological perspective.

Key Words: bureaucracy, institutional constraint, alienation, mental problems.

Page 2: MODERN BÜROKRASİLER VE YABANCILAŞMA ETHOSUweb.firat.edu.tr/sosyalbil/dergi/arsiv/cilt15/sayi2/319-348.pdf · Yabancılaşma Kavramı Yabancılaşma (alineation) kavramı, temelde

F.Ü.Sosyal Bilimler Dergisi 2005 15 (2)

320

Giriş Modern toplumun tanımlayıcı karakteristikleri arasında hiç kuşkusuz bürokratik

olanı başta gelir. Bu toplumda hemen her iş/uğraş, bürokratik yapılar içinde gerçekleşir. Organizasyonlar, işletmeler, okullar, fabrikalar, hastaneler, eğlence/alışveriş merkezleri vs. bürokratik bir işleyiş sistematiğine sahiptir. Modern insan, gözünü bu örgütler içine açar ve yine hayatı bu örgütler vasıtasıyla yaşar. İçimize bu kadar sinmiş, doğumdan ölüme kadar bizi çekip çeviren bu yapılar, gün geçtikçe güçlerini ve etkinliklerini artırıyorlar. Böylelikle, örgütsel işleyim usulleri ve/veya rasyonel tasarruflar her yere yayılma eğilimi gösteriyor. Kendi içinde gizil bir totalitarizmi de barındıran bu yayılım stratejisi, gerçekte her alanı bir tahakküm üssü haline getiriyor. Bu yüzden pek çok sosyal bilimci, modern bürokratik kurumların birey ve topluma dönük negatif etkilerini sorunsallaştırarak eleştiri konusu ediyorlar.

Modern kurumlar esasta, etkinlik ve verimliliğe maksimum düzeyde ulaşmak isterler. Bunun için de oldukça karmaşık, akılcı, sistematik ilişki ağları geliştirirler. Kuralcılık, rasyonalite, gayrişahsilik, yasallık, biçimsellik, dakiklik, disiplin ve önceden planlanmış prosedürlere göre işlerler. Bu kurumlarda keyfiliğe ve tesadüfiliğe yer verilmez, insan faktörü çoğu zaman göz ardı edilir. Her şey etkinliği/verimliliği maksimize etmeye hizmet eder. Böyle olunca da, bu kurumlarda bireyin yitip gitmesi, özgürlük ve anlam krizleri yaşaması, yalnızlık ve sosyal izolasyon gibi yabancılık ethosuna içkin patolojilerle yüzleşilmesi olağan hale gelir. Etkinliğe odaklanmış bu kurumlar, sonuçta, hem çalışanlar hem de tabi vatandaşlar üzerinde dozu düşük ya da yüksek “kıstırılma”, “baskılanma” “özgürlük yitimi”, “anlam kaybı” vb. gerilim duygulara kaynaklık ederler. İşgören bu kurumlarda, birer isim, numara, marka haline gelir, insani ve sosyal yönü zayıflar, daha çok rasyonel ve kariyere yönelik davranışlar sergiler. Örgüt iklimiyle bütünleşerek “kurum/örgüt insanı”na (organization man) dönüşür. Bu çerçevede, bir örnek tavırlar gösterir, otomat tepkiler verir (bkz. Whyte, l972).

Modern bürokratik kurumlar karşısında birey/toplum, sanıldığı kadar edilgen bir psikoloji içinde midir? Kurumların, kişiyi yeni bir insan yapma güçleri var mıdır? Kişilikte dönüşüm yapmada, kişiyi yalnızlık ve yabancılaşmaya sevketmede, bazı ruhsal sıkıntıların ortaya çıkmasındaki rolleri nedir? Kuşkusuz, bu tür sorular karşısında, bireyin tümüyle savunmasız, sürüklenen, yönlendirilen, kişiliği üzerinde her tür operasyon yapılan, otomat bir varlık olmadığını vurgulamak gerekir. İnsan, temelde “hayır” diyebilen bir varlıktır. Hangi koşullarda olursa olsun, kendisine ve sahip olduğu değerlere yönelik bir tehdit karşısında tepkisel davranır. Bu realiteye sadık kalmakla birlikte,

Page 3: MODERN BÜROKRASİLER VE YABANCILAŞMA ETHOSUweb.firat.edu.tr/sosyalbil/dergi/arsiv/cilt15/sayi2/319-348.pdf · Yabancılaşma Kavramı Yabancılaşma (alineation) kavramı, temelde

Modern Bürokrasiler ve Yabancılaşma Ethosu

321

modern kurumlar karşısında bireyin konumunu anlayabilmek için günümüzdeki kurumsal yapıların doğasına daha yakından bakmakta yarar var. Zira, bürokratik kurumlar, günümüze gelinceye kadar çok aşamadan geçtiler, yapıları ve işlevleri değişti, karmaşıklaştı, güçleri ve yapabilirlik sığaları genişledi. Kompleks ünitelerden oluşan dev yapılar haline geldiler. Dolayısıyla, bu kurumlar karşısında birey/toplumun pozisyonu da büyük değişiklik gösterdi. İktidarın, insandan makineye, bürokrasiye geçmiş olması, birey ile bu aygıtlar arasındaki ilişkiyi de önemli ölçüde dönüştürdü. Bugün için, sosyal bilimciler, kurumsal yapılar karşısında bireyin/toplumun yiten özgürlüğü ve yaşadığı anlam krizlerine daha fazla eğilmektedirler. Bu noktada yaşanan sorunlar, sosyal bilimcilerin negatif ve olumsuzlayıcı bir perspektif geliştirmelerine neden olmaktadır.

Bu çalışmada modern kurumların yaydıkları negatif etkilere dikkat çekilmekte, özellikle, Weber, Merton, Whyte, Mills, Fromm, Habermas, Foucault ve Zijderveld’in bürokratik kurumları merkeze alarak yaptıkları değerlendirmelerden hareketle, modern bürokrasilerin çevreye saldıkları kıstırıcı psikoloji, ruhsal ve sosyal deformasyona açıklık getirilmeye çalışılmaktadır.

Yabancılaşma Kavramı Yabancılaşma (alineation) kavramı, temelde psikolojik bir durumu ifade eder.

Latince “alienus” kelimesinden türemekte ve “ruh hastası” na yakın bir anlam taşımaktadır. E.Fromm da, yabancılaşma kavramını nevroz kavramıyla aynı anlamda kullanmakta ve kavrama psikanalitik bir boyut eklemektedir. Fromm’a göre, geniş anlamda her nevroz yabancılaşma olgusunun bir sonucudur. Zira, nevroz, bir tutkunun (örn. Mevki, para, vs.) tüm kişilikten sıyrılarak başat bir konuma gelmesi anlamı taşır. Böylece hasta kısmi bir istek tarafından yönlendirilmekte, zamanla belli bir noktaya/parçaya odaklaşarak bütünlük duygusunu kaybetmektedir. Böylelikle nevrotik dolayısıyla yabancılaşmış bir psikoloji içine hapsolmaktadır (Fromm, 1982).

Fromm’un patolojik bir olgu olarak açıklamaya çalıştığı yabancılaşma olgusu, Marx’a göre, evrimsel uygarlık sürecinin, bir başka deyişle bu sürecin bir dönemini içeren kapitalist yaşam biçiminin zorunlu bir sonucudur. Yabancılaşma modern uygarlık süreciyle yakından ilişkilidir. Modern üretim süreçleri içinde insanoğlu makine/endüstri ya da toplumsal kurumlar tarafından etkili bir çekipçevrilme amelesi altındır. İnsani öz, bu süreçte dönüşüm geçirmekte, insani ve sosyal boyutundan sıyrılmaktadır. Emeğine ve ürününe aidiyet duymamakta, bütünlük duygusundan uzaklaşmaktadır. Kapitalist üretim ortamları birey üzerinde, insanlıktan çıkarıcı bir baskı ve tahakküm düzeni inşa ettiğinden giderek, endüstriyel ilke ve kurallar kişinin öz bilinci haline gelmekte, günlük yaşam

Page 4: MODERN BÜROKRASİLER VE YABANCILAŞMA ETHOSUweb.firat.edu.tr/sosyalbil/dergi/arsiv/cilt15/sayi2/319-348.pdf · Yabancılaşma Kavramı Yabancılaşma (alineation) kavramı, temelde

F.Ü.Sosyal Bilimler Dergisi 2005 15 (2)

322

bütünlüğünden koparak “iş odaklı” bir bir hal almaktadır. Böylelikle bireyin etrafındaki dünya güvenilirliğini yitirmekte, bir korku ve ürperti nesnesi haline gelmektedir (Tolan, l991:289-290).

Marcuse da, “Tek Boyutlu İnsan” (1997) adlı eserinde, yabancılaşmayı, bireylerin kendi bilinç ve yaratıcı güçlerini, kolektif insani özlerini kaybetmeleri olarak görmekte ve kendileri üzerinde hakimiyet kuran, insani özden uzaklaştıran güçlerin tutsağı haline geldiğini belirtmektedir. Marcuse, modern endüstriyel ve teknolojik dünyanın insanları tek boyutlu hale getirdiği, hayatın bütünselliği ve güveninden yoksun bıraktığını belirtmektedir. “Tek boyutlu insan”, teknolojik rasyonalitenin tüm anlam ölçüleriyle nüfuz ettiği tekil, yabancılaşmış, yer yer psikopatolojik bir figüre karşılık gelmektedir.

Malvin Seman de, “Yabancılaşmanın Anlamı” (1958) adlı eserinde, yabancılaşmayı içinde yaşanılan koşullarla ilişkilendirir ve olayın kurumsal boyutunu göz ardı etmeden bireyin psişik yaşamındaki izdüşümlerini açığa çıkartmaya çalışır. Seeman, kendi deneyimlerinden ve daha önceki kuramsal ve amprik çalışmalardan hareketle, “yabancılaşma-anomi” sorununun bireyin psikolojisinde beş önemli alanda yoğunlaştığını belirtir. Bunlar: l.Güçsüzlük 2.Normsuzluk 3. İzolasyon 4.Yaşamın anlamsızlaşması 5.İnsanın kendi kendine yabancılaşması. Seeman, yabancılaşma durumunun en temel ögesinin, bireyin kurumsal yapılar karşısında duyduğu çok yönlü güçsüzlük olduğunu vurgular. Bireyin, ekonomik-politik (K.Marx-F.Engels), merkezi bürokrasi-devlet yönetimi (M.Weber), kitle iletişim araçları-kitle kültürü (M.Horkheimer-Adorno) vb. karşısında duyduğu güçsüzlük, endüstri devrimi sonrası insanının temel sorununu oluşturur. Bu yüzden de E.Kahlers, Manifesto’yu çağrıştıran bir söylemle, bu tarihsel serüveni “insanların tarihi, insanların yabancılaşmalarının tarihidir” diye özetlemeye çalışır (Teber, l990: l53-l54).

Yabancılaşma daha çok katı ve disipliner işleyen kapitalist ve bürokratik örgüt yapıları içinde kendisini gösterir. Örgütsel yapıların biçimsel ve rasyonel işleyişi, zamanla işgörenlerin yabancılaşma eğilimlerini artırır. Yabancılaşma, örgüt içinde özdeşleşmenin tersine işgörenin örgütten soğuması, psişik olarak uzaklaşması, kendini çekmesi şeklinde belirir. Yabancılaşmış bir işgören işine devam etse bile kendisini tümüyle işine veremez, örgütün üyesi olarak göremez. Örgütün kendisine verdiği konumu, saygınlığı reddeder. İşini yaşamının bir parçası olarak görmemeye, işinden yaşamında söz etmemeye çalışır. Örgütün yönetimine, sosyal etkinliklerine, işi dışındaki faaliyetlere sırtını döner. Örgütü ve işi ile gurur duymaz. Örgüt dışında kendisine tatmin kaynakları arar. Yapılan kimi araştırmalar da, iş tatminsizliği ile yabancılaşma arasında yüksek bir korelasyon olduğunu gösterir. Ancak, iş tatminsizliği örgüte yabancılaşmanın

Page 5: MODERN BÜROKRASİLER VE YABANCILAŞMA ETHOSUweb.firat.edu.tr/sosyalbil/dergi/arsiv/cilt15/sayi2/319-348.pdf · Yabancılaşma Kavramı Yabancılaşma (alineation) kavramı, temelde

Modern Bürokrasiler ve Yabancılaşma Ethosu

323

tek nedeni olmayıp bunun dışında; “yetkisizlik”, “anlamsızlık”, “ölçüsüzlük”, “yalnızlık”, “özyabancılaşma” vb. etkenler de büyük rol oynar. Yine, kendi özüne yabancılaşma eğilimindeki bir işgörenin örgütsel yabancılaşma eğiliminin de daha fazla olacağı ifade edilmektedir (Korman, l977; Başaran, l99l: 208).

Bugün giderek rasyonelleşen, endüstriyel ve teknolojik olarak işleyen modern toplumda sermaye, merkezi bürokrasi, kitle kültürü endüstrisi vs. karşısında birey kendisini giderek daha fazla güçsüz ve çaresiz hissetmektedir. Teber’in (l990:l54) ifadesiyle, “(…) böylesi bir ortamda birey, entelektüel beklentilerini doyuramayacağını, kültürel amaçlarına ulaşamayacağını her gün biraz daha yakından görmekte, anlamaktadır. Bu durumda bireyin kendisini geliştirmek ve çoğaltmak olanakları hemen hemen tümüyle ortadan kalkmış gibidir. Ve Seeman’ın vurguladığı gibi, bu koşullarda yaşam giderek anlamsızlaşmakta, insan hiçleştiğini, şeyleştiğini hissetmektedir... Ve bu denli hızla değişen toplumsal-bireysel koşullarda, gene Durkheim’den beri bildiğimiz, norm sistemlerinde hızlı bir çözülme ve değişme ortaya çıkmakta, kültürel, moral, tinsel boşluk, yaşamı dayanılmaz boyutlarda olumsuzlaştırmaktadır... Bu toplumsal -psişik karmaşa, bireyin içinde yaşadığı topluma karşı duyması gereken güveni bir kez daha sarsmakta ve bu süreç, bireyin hızla yalıtlanmasına, izolasyonuna yol açmakta; toplum ve diğer insanlar ile sağlıklı bir iletişim kurma olanaklarını yitiren birey, bu konumuyla da kalmayıp, sonunda kendi kendisine de yabancılaşmaktadır.”

Öz itibariyle, yabancılaşma kavramının temelinde, insanın özünün, yaratıcılık ve etkinliğinin gölgede bırakılması, hatta çarpıtılması, işlevsizleştirilmesi yatmaktadır. Psikiyatrik araştırmalar da göstermektedir ki (bkz. Horney, l994; Gençtan, l992) bireyler “yaparak ve yaratarak” kendilerini ifade edemiyorlarsa ya da yaratıcılıklarının yankısını dış dünyada duyumsayamıyorlarsa ifade sorunları, tatminsizlik dolayısıyla depresyon içine girerler. Bu ise insanlarda, güçsüzlük, bütünlük algısından yoksunluk, yalnızlık ve kendi özüyle barışık olmama/yabancılık hissetme gibi psikolojik sorunlar doğurur. Yine, “yaşamın anlamını yitirmesi”, “umutsuzluk”, “anlamsızlık” gibi algısal bozukluklar da yabancılaşmış ruh yapısı ile birlikte kendisini gösterir.

Modern Bürokrasiler Ve Yabancılaşma Ethosu Modern bürokratik kurumlar, insan kişiliği ve birey davranışını biçimlemede etkin

role sahiptirler. Kurumsal hedeflere varmak için, bireyleri bir örnek davranmaya zorlarlar ve böylelikle birey üzerinde yüksek bir basınç oluştururlar. Bu basıncın etkisi altında birey, modal roller yerine getirerek, verili değer ve norm bütünlerine sadık kalarak hareket eder. Aksi takdirde kurumsal denetime takılarak ceza görür. Bu cezalandırma,

Page 6: MODERN BÜROKRASİLER VE YABANCILAŞMA ETHOSUweb.firat.edu.tr/sosyalbil/dergi/arsiv/cilt15/sayi2/319-348.pdf · Yabancılaşma Kavramı Yabancılaşma (alineation) kavramı, temelde

F.Ü.Sosyal Bilimler Dergisi 2005 15 (2)

324

kurumdan kuruma, toplumdan topluma değişen ölçülerde, tonu düşük ve yoğun olmak üzere her zaman vardır.

Bu kurumlar içinde birey, katı bir akılcılık kıskacında tutulur, gayrişahsi davranmaya zorlanır, sınırlı görev ve sorumlulukları yerine getirdiğinden kendisini bir bütün olarak ifade edemez. Bu durum benlik temsilinde krizlere, ileri düzeyde yalnızlık ve yabancılaşmaya neden olur. Birey kendi kendine yeter bir noktaya geldiğini düşünerek sosyal ilişki içinde bulunma istek ve arzusunu kaybeder. Rasyonalite ve gayrişahsilik esas olduğundan, çalışanlar diğer meslektaşlarıyla yeterli dostluk ve samimi ilişkiler kuramaz, birbirlerini dahi tanımayarak iş ortamına yabancılaşırlar.

Modern bürokrasiler, doğaları gereği, duygu dışı davranışlar ve gayri şahsi ilişki matrisleri oluşturduklarından, kişisel davranmanın önünü alırlar. Bu örgütlerde, sistematik şekilde işleyen düzenek, “kişiliksizleştirme” amelesidir. Amaç, “yüzlerin silinmesi”, bireysel özerkliğin yok edilmesidir. Kişiler yerine roller ikame edilir, üyeler amaca erişme ya da sorun çözme temelli rollere yönlendirilir. Bürokrasi, özelliğini, üyelerinin bireysel niteliklerinden çok sayılardan alır. Bir başka deyişle, bürokrasi, kişisellikten sıyrılarak, anonim bir karaktere bürünür (Bauman, l998: l52).

Modern kurumların katı, baskıcı ve otoriter yanları, işgörenin araçsal bir değere sahip oluşu, rasyonalite, kişilikdışılık vs. sonuçta, bireyin insani yönünü gölgede bırakır. Bu durum belli bir süreci takip eder; birey, önce, araçlarla ya da nesnel iş ilişkileri ile uyumlu-barışık olmaya başlar, sonra ilişkilerinde ikincil ve resmi yanlar öne çıkar, kendi kendisine yetmeyi öğrenir, yalnızlıktan rahatsızlık duymamaya, hatta hoşlanmaya başlar.

Davis’e göre, kişisellikten uzaklaşma, yalnızlaşma ve iş anlamsızlığı duygularının yoğunlaşması yabancılaşmaya davetiye çıkarır. Yabancılaşma, bir bakıma, uyumsuzluk, iş grubu ve örgütten kopukluk duygusudur. Yabancılaşma düzeyi arttıkça, doğal olarak psikolojik sorunlar da artış gösterir (l988:297). Bir başka deyişle, bireysel düzlemde zihinsel deformasyon (Kornhauser, l965), iş tatminsizliği, iş stresi, anksiyete, depresyon vb. psikolojik rahatsızlıklar baş gösterir (Sashkin, l984). Öte yandan toplumsal ve örgütsel düzlemde, düşük üretkenlik, bozuk moral ve ahlaki değerler, yüksek işgücü devri, performans düşüklüğü ve işten kaçma (kaytarma) eğilimleri artış gösterir. Ayrıca, pek çok ruhsal temelli fiziki rahatsızlık (psikosomatik) da, aslında örgütsel baskı ve zorlanmaların bir sonucu olarak ortaya çıkar. Bunun dışında, yabancılaşma, dışa dönük extrem dışavurumlarla da kendisini gösterir. Bunlar, artan suç oranları, sabotaja yönelme, sağlık ve sosyal güvenlik harcamalarındaki artış, iş yavaşlatma, grevler, intihar ve türlü sapma davranışları olarak karşımıza çıkar (Kanungo, l992: 414).

Bürokrasilerin, insanları “örgüt adamı” yapma adına büyük sıkıntılara ve baskılara

Page 7: MODERN BÜROKRASİLER VE YABANCILAŞMA ETHOSUweb.firat.edu.tr/sosyalbil/dergi/arsiv/cilt15/sayi2/319-348.pdf · Yabancılaşma Kavramı Yabancılaşma (alineation) kavramı, temelde

Modern Bürokrasiler ve Yabancılaşma Ethosu

325

maruz bırakmaları, onlarda önemli fiziki ve ruhsal arazlara (örn. mide ağrıları, ülser, gastrit, bel ve boyun ağrıları, taşikardi, boğazda düğümlenme, kalp yetmezliği, hormonal bozukluk vs.) neden olur. Ayrıca, stres, depresyon ve davranışsal patolojiler de daha sık görülmeye başlar (Valeri-Carry, 1990: 24). Hemen her günkü yoğun iş temposu, işi aksaksız yerine getirme mecburiyeti, işe vaktinde yetişme kaygısı, işyerindeki gözetim/denetim düzeni, yapılan işin sonucunu görememek, örgüt ikliminin katı/otoriter yapısı, aşırı kuralcılık, gayrişahsilik, ileri akılcılık vs. bireyi ruhsal açıdan sıkar, bunaltı psikozu ve depresif semptomlar sergilemesine ivme kazandırır.

Bürokratik kurumlar karşısında birey, çoğu kez kapana kıstırılmışlık duyguları yaşar, extrem tepkiler verir. Bu durum, daha çok, iş ortamı, işe ilişkin tatminsizlik, insani ilişki kuramamak, güvensizlik vs. den köken alır. Tüm bunlar, kişinin ruhsal ve sosyal dünyası üzerinde yıkıcı etkiler yapar; zihinsel bütünlük kaybı, denge sorunları, psikosomatik reaksiyonlar, sapma ve kaçışçı eğilimlerin artmasına neden olur. Lash (l979:71-l03)’ın da ifade ettiği gibi, bu sorunların artmasında, bürokrasinin ve içsel hayatın rasyonelleşmesinin büyük rolü vardır. Bürokratik basıncın daha fazla hissedilmeye başlanması, doğal olarak kişilik yapılarında extrem görünümlere (örneğin, narsist dışa vurumlar, egoist tavırlar, temel güven eksikliği, depresif eğilimler, öfke/nefret nöbetleri, anlamsızlık duyguları vs.) kaynaklık eder.

Bürokratik biçimlendirme amelesi, bireyin uç davranışsal tepkiler vermesini de sonuçlar. Bell (l976)’in isabetli bir şekilde dikkat çektiği gibi, örgütsel baskılar karşısında kişi iki tür tepki verir: ya örgütsel renge boyanarak uysal, tek biçimli, teslimiyetçi, soyut ve içe dönük bir kişilik geliştirir ya da dışa dönük saldırgan, kontrol dışı tepkiler verir. Her iki tepki türü de, ekstrem ifade biçimlerine karşılık gelir; birey, gündüz (yani mesai içinde) disiplinli, tertipli, uysal ve kurallı, gece (mesai dışı) tam aksine, haz düşkünü, lakayt, ilkesiz ve kuraldışı bir kişilik yapısı sergiler. Örgütsel baskılar karşısında gelişen bu tepkiler, kuşkusuz toplumsal yaşamı, genel planda denge kaybı sorunu ile yüz yüze getirir.

Bazı çalışmalara göre de, modern kurumların yaydığı yabancılaşma düzeyi ileri boyutlara vardıkça, kişilerde korkulu bir kötümserliğin, başkalarına karşı önyargı ve düşmanlık dolu duyguların, toplumsal ve politik hareketlerden uzaklaşmanın ve bunları anlamsız bulma eğiliminin yüksek bir noktaya vardığı belirtilmektedir (Teber, l990: l58).

Bu çerçevede, modern kurumların, yüksek oranda, yalnızlık ve yabancılık ethosuna içkinlik taşıdıkları rahatlıkla söylenebilir. Bu kurumlara hakim olan ileri boyutlardaki akılcılık ve kişilik dışılık; duyguların geri çekilmesine, insani ve sosyal değerlerde

Page 8: MODERN BÜROKRASİLER VE YABANCILAŞMA ETHOSUweb.firat.edu.tr/sosyalbil/dergi/arsiv/cilt15/sayi2/319-348.pdf · Yabancılaşma Kavramı Yabancılaşma (alineation) kavramı, temelde

F.Ü.Sosyal Bilimler Dergisi 2005 15 (2)

326

aşınmaya, dolayısıyla, yabancılaşmaya sebebiyet verir. Kurumlar, etkinlik ve verimlilik üretirken, aynı zamanda, üyelerinin “itaatsizlik yetilerini” de deforme ederler, onları uysal/itaatkâr bir mod’da tutarlar. Disipliner tutum, uyumculuk, itaat vs. modern kurumların uzandığı her yerde toplumsal görünürlük kazanır (bkz. Fromm, 1987; 1990).

Böylelikle, bürokrasilerin nüfuzu, örgütle sınırlı kalmaz, sosyal alanın tüm bölmelerine uzanır, sosyal ilişki sistemleri de benzer tarzda dönüşür. Bu çerçevede, tüm yaşam alanları, üniform, tekdüze ve rasyonel bir görünüm alır, tutum ve tavırlarda bir örnek ölçüler ağırlık kazanır. Bürokratik etki, tıpkı resmi kurumlarda olduğu gibi, sosyal yaşam dünyasını bağımlılaştırarak, insani ve sosyal değerlerde aşınma, gayrişahsilik, rasyonel/amaçlı ilişkiler, yalnızlık, yabancılaşma, özgürlük ve anlam yitimi gibi sorunlara kaynaklık eder.

Öz olarak ifade etmek gerekirse, modern kurumlar, etkinlik üretmekle birlikte, paradoksal bir şekilde, negatif dışavurumlar, akut hoşnutsuzluk, izolasyon, yabancılık algısı, hatta ileri düzeyde sosyal ve mental patolojilerle toplumu yüzleştirirler. Weber’in tabiriyle, “büyünün bozulması” ve “kutsalın aramızdan çekilmesi” gibi, eski toplumun bireyi bir arada tutan değer örgüsü artık, kurumların çeşitliliği ve artan güçleriyle önemini yitirir, sabit/kalıcı değer ve yaşam ölçüleri yerle bir olur, parçalı, fragmanter sürekli değişim halinde olan yeni değerler kök salmaya başlar. Bunun sonucu olarak da modern toplumda, anlam kaybı, yabancılık algısı, boşluk hissi vs. daha fazla hissedilir. Birey duygusal zenginliğini yitirir, ziyadesiyle kâr/maliyet odaklı bir yaşamı sürdürmek durumunda kalır. Sosyal bilimciler, modern bireyin yaşadığı bu trajediyi, büyük ölçüde modernliğe özgü değerler ve bunlardan beslenen kurumsal yapılardan kaynaklandığını ileri sürerler (bkz. Weber, l993; Riesman, l961; Ritzer, 2001; Mestroviç, l999).

Bürokratik örgütlerin/örgütleşmelerin ileri bir noktaya varması üzerine, bir çok sosyal bilimci bu konu üzerinde durmuştur. Bunların bir kısmı doğrudan örgütlenmenin doğası üzerinde, bir kısmı da örgütlü toplumun beraberinde getirdiği sorunlara odaklanmıştır. Bu çalışmada, sadece, Weber, Merton, Whyte, Mills, Habermas, Fromm, Foucault ve Zijdervel’in konuya ilişkin görüşlerinden hareketle genel bir değerlendirmeye gidilmektedir.

Max Weber: “Demir Kafes” Olarak Modern Bürokrasiler Weber, modern örgütlere ve onların toplumsal çevreye yaydığı etkilere ilk dikkati

çekenlerdendir. Weber, geliştirdiği ideal tip bürokrasi modeli ile, modern toplumun ihtiyaçlarına yanıt veren bir örgüt tipinin ana hatları üzerinde durur. Weber’in örgüt modeli kişisel ögelerden arınmış, kurallara ve yasalara dayalı, rasyonel olarak işleyen bir

Page 9: MODERN BÜROKRASİLER VE YABANCILAŞMA ETHOSUweb.firat.edu.tr/sosyalbil/dergi/arsiv/cilt15/sayi2/319-348.pdf · Yabancılaşma Kavramı Yabancılaşma (alineation) kavramı, temelde

Modern Bürokrasiler ve Yabancılaşma Ethosu

327

modeldir. Kimi durumlarda aksamalar olmakla birlikte bu modelde etkinlik ve verimlilik maksimum ölçülerde gözetilir.

Bürokrasi, Weber’in, “akılcılık”, “otorite” ve “demir kafes” ile ilgili düşüncelerinin orta yerinde yer alır. Ona göre, bürokrasi, en yüksek verimlilik derecesine ulaşmayı sağlar ve insanlar üzerinde otorite kurmanın en akılcı yoludur. Bürokrasi aynı zamanda, akılcı-yasal otoriteyi ve bu otoritenin diğer otorite biçimleri üzerindeki hakimiyetini ifade eder (Weber, l993).

Weber, bürokrasiyi, “kaçış kanıtı”, “pratik olarak parçalanamaz” ve “bir kez kurulduktan sonra yok edilmesi en zor kurumlardan biri” olarak görür. Bürokratların, bir kez iyice yerleştikten sonra ondan sıyrılamayacaklarını ileri sürer. Bürokrasi, içinde görev yapanlar açısından ise tam bir “demir kafes” i andırır. Bürokrasi, topluma doğru açılım gösterdikçe, bu “demir kafes” genel toplum için de bir kâbusa dönüşür, baskılayım çarkı toplumu da sarar (Ritzer, 2000: 91).

Modern örgütlenme karşısında ikircikli bir tutum takınan Weber, bir yandan, akılcı örgütlerin ileri ve rasyonel bir inşa tarzı olduğunu belirterek olumlar, diğer yandan örgütsel akılcılığın ileri noktaya varmasının, bireyi otomat hale getireceği, davranışlarda bir örnek yanları çoğaltacağı, birey ve toplum için bir “demir kafes” oluşturacağını ileri sürer. Bürokrasilerin, özellikle, yaratıcılık, kendini gerçekleştirme ve özgürlük gibi insani erdemler üzerindeki tabripkâr etkilerine dikkatleri çeker. Ona göre, bürokrasi yoluyla insan, kendi örgütlenme gücünün kurbanı haline gelecektir (Weber, 1993).

Weber, katı disiplin, denetim, işbölümü ve uzmanlaşmaya dayalı bürokrasilerin işgörenlerin yaratıcılıklarını körelteceğine inanır. Ona göre, akılcılaşma süreci, yaşamımıza anlam katan insani değerleri dışlayan bir süreçtir ve insan yaşamının en mahrem alanlarına dek uzanır. Giderek, yaşamımızın efendisi haline gelerek, bizi “demir kafes”te tutar (Sugur, 2000: 346). Bu çerçevede bürokrasiler, insanları aşırı ölçülerde sınırlayan birer “tutukevi” gibidirler. Bu yapılarda, kurallar, konumlar, hiyerarşiler vs. insanları, olduğundan farklı davranmaya, yeni kişilik ve kimlik edinmeye zorlar.

Weber, modern kurumların giderek daha fazla akılcı hale geleceğini ve akılcı sistemlerin hakimiyetine gireceğini öngörür. O, bir dizi akılcı yapı içine kitlenmiş, ancak bir akılcı sistemden diğerine hareket etmekte olan bir topluma gidişten söz eder. Bir başka deyişle, insanlar akılcılaştırılmış eğitim kurumlarından akılcılaştırılmış işyerlerine, akılcılaştırılmış eğlence yerlerinden akılcılaştırılmış evlere doğru sürükleneceklerdir. Toplum, akılcılaştırılmış yapılar ağından ibaret hale gelecektir. Bundan kaçış ise mümkün olmayacaktır (Ritzer, l998: 51).

Page 10: MODERN BÜROKRASİLER VE YABANCILAŞMA ETHOSUweb.firat.edu.tr/sosyalbil/dergi/arsiv/cilt15/sayi2/319-348.pdf · Yabancılaşma Kavramı Yabancılaşma (alineation) kavramı, temelde

F.Ü.Sosyal Bilimler Dergisi 2005 15 (2)

328

Bürokratik yapılar, böylelikle, bağlamları dışında, daha genel toplum için de denetleyici bir ağ oluşturmuş olurlar. Gerçekte, bürokrasiler sahip oldukları güç itibariyle, toplumsal yaşamı ve sosyal güçleri denetim erkine sahiptirler. Bürokrasilerin, bilgi tekeline sahip olmaları, dışa kapalı olmaları, bir iktidar aracı olarak “resmi sır” kontrolü ve tüm toplumu merkezi bir şekilde denetleme güçleri, toplum üzerinde total bir egemenlik dünyası inşa etmelerini kaçınılmaz kılar (bkz. Weber, l993: 210).

Bu açıdan Weber, modern bürokrasilerin etkin hizmet üretmekle birlikte, neticede bireysel yaratıcılığa yer vermeyen, insani eylemin özerkliğini tehdit eden ve sonuçta kişisel özgürlüğü boğan bir mekanizma olduğunu belirtir. Bürokrasinin katı, değişmez prosedürler dünyasında, memurlar inisiyatif gösteremeyerek “zombileşir”, insan kendi meydana getirdiği aygıtın aksesuarı haline gelir (Loo-Reijen, 2003: 144).

Özetle söyleyecek olursak, rasyonel bürokrasiler, modern toplumun pek çok ihtiyacına hızlı yanıtlar vermekle birlikte, hem çalışanlar hem de genel toplum için bir tür “demir kafes” oluşturmaktadırlar. Bugün olanca ağırlığıyla, bürokratik kıskaçın bunaltıcı etkilerini hissetmemize rağmen, ne yazık ki, Weber’in dediği gibi “onsuz yapamayacağımız” bir seçenek yokluğuyla da karşı karşıyayız.

R.K.Merton: Bürokratik Kişilik, Anomi ve Yabancılaşma Weber'in ardından bürokrasinin etkinliğini sorun edinen sosyal bilimcilerden biri

de Merton'dur. Merton, modern bürokrasilerin pek çok açıdan işlevsel olmadığını, hatta örgütsel amaçlara ulaşmayı engelleyecek işlev bozucu (dysfunctional) niteliklere sahip olduklarını ileri sürer (Merton, l957: 197-206).

Merton’a göre, bürokratik yapılar aşırı kuralcı ve biçimsel organize edildiğinden zamanla buna tepki olarak birincil ilişkiler ortaya çıkar. Bu örgütler, yüksek oranda, ikincil ilişkiler ile birincil ilişkilerin çatışmasına sahne olurlar. Örgütsel etkinlik açısından, birincil ilişkilerin örgütsel disiplini bozduğuna inanılır ve bundan dolayıdır ki, bu örgütler, hedefe ulaşabilmek için duygusal/birincil ilişkilere sırtlarını dönmüşlerdir. Bu da üyeler arasında yalnızlığa, sosyal izolasyona, duygusal kopukluğa neden olmaktadır. Çoğu işgören, yeterince kendilerini gerçekleştirmeye izin verilmediğinden dolayı bu örgütlerde önemli ruhsal ve sosyal sorunlar yaşarlar. Charlie Chaplin’in “Modern Zamanlar” adlı filmi bu durumu çok iyi örneklemektedir (bkz. Merton, l964:495-496).

Kurumsal araçlar (meslek-iş) kültürel amaç ve beklentilere yanıt vermedikleri durumlarda kural ve ilkeler (normlar) işlevselliğini kaybederler (Zanden, 1993:139). Kurum ya da kurumsal araçlar, çalışanın ya da hizmet talebinde bulunan vatandaşın

Page 11: MODERN BÜROKRASİLER VE YABANCILAŞMA ETHOSUweb.firat.edu.tr/sosyalbil/dergi/arsiv/cilt15/sayi2/319-348.pdf · Yabancılaşma Kavramı Yabancılaşma (alineation) kavramı, temelde

Modern Bürokrasiler ve Yabancılaşma Ethosu

329

değer ve beklentileriyle uyuşuyorsa sorun çıkmaz. Buna karşın, kurumsal araçlarla, kültürel amaç ve beklentiler arasında bir denge sağlanamadığı durumlarda kurallar bağlayıcılığını yitirir ve anomi doğabilir.

Merton, bürokratik örgütlerin kendilerine özgü bir kişilik yapısı oluşturduklarına inanır. Ona göre, örgütle kişilik oluşumu arasında karşılıklı bir bağımlılık vardır. Bürokratik örgütler işlevsel olabilmek için, kendi düzenlerine bağlılık taşıyan kişilikler üretirler. Bunu örgütsel hedeflere ulaşmanın zorunlu bir yolu olarak görürler. Kurallara ve yönetmeliklere katı bir şekilde uymak ise, zamanla kurallara uymayı amaç edinen bir kişilik yapısı da ortaya çıkarır. Bürokraside hiç sorgulanmayan “kural kuraldır” ilkesi, aynı zamanda kuralın dayandığı mantığı kavramaktan da işgöreni alıkoyar. Zaten bürokratik örgütler de, kuralın dayandığı espriden çok kurala uyan kişilik tipini önemser. Thomas’ın dediği gibi, “eğer insan statüleri gerçek gibi görürse sonuçları da gerçek olur.” Bu realite, bürokratik kişilik için bir temel teşkil eder. Bu yapı içinde bireyin kendisini gerçekleştirmesi, ancak ve ancak, kurumsal denetimin yok olmasına bağlıdır (bkz.Poloma, l993: 37-38).

Merton, her bürokratik mekanizmanın, kendine özgü bir kişilik bileşeni olduğuna işaret eder. Her kurum, kendi kural ve ilkeleri doğrultusunda bir “bürokratik kişilik” ikame eder. Kendi üyelerine, “sistemli”, “ihtiyatlı” ve “disiplinli” olma yolunda belli telkin ve zorlamalarda bulunur. Bu zorlamalar kimi durumlarda bilinçsiz ve körü körüne bir uymacı kişiliğin kurumlaşmasına da neden olur. Kurum artık kendi kimliğini, doğru ve yanlışlarını birey üzerinde görebilir. Bireyin artık kendi beni ve egosu, kurumsal olanla yer değiştirmiştir. Bu kişilik yapısı aslında “aşırı uyumluluğa” (overcomformity) dayalı patolojik bir portre olarak karşımıza çıkar. Merton, kurumların aşırı uymacılığın yanı sıra bunun karşıtını da üretebildiklerini ileri sürer. Merton bunu anomi olayı olarak ifade eder. Kurumsal bütün, kurallara uymayı önerirken ve zorunlu kılarken bu durum beraberinde karşıt anlayışları ve karşı koyuşları da ortaya çıkarır; kurallara muhalefet ve onları çiğnemekten zevk almaya da götürebilir insanı (Polomo, l993:38).

Merton, statü ve rol ilişkisi içinde bulunan bürokratik aktörlerin beklentilerinin çoğunlukla kurumsal amaçlarla çatıştığı ve sürtüşme yaşandığı kanısındadır. Ona göre, insanlar, sürekli olarak aşırı uymacılığın neden olduğu bir başkasının tuzağına düşme sorunuyla karşı karşıyadırlar. Ancak Merton, kurumların güçlerini/yapabilirliklerini önemsemekle birlikte, insanı, katı bir kodlanmışlık hali içerisinde görmez. O, toplumsal olarak yapılanmış alternatifler arasındaki seçimin birey inisiyatifine bağlı olduğunu kabul eder. Bireyler gündelik yaşamlarında çok sayıda tercihte bulunurlar. Dolayısıyla,

Page 12: MODERN BÜROKRASİLER VE YABANCILAŞMA ETHOSUweb.firat.edu.tr/sosyalbil/dergi/arsiv/cilt15/sayi2/319-348.pdf · Yabancılaşma Kavramı Yabancılaşma (alineation) kavramı, temelde

F.Ü.Sosyal Bilimler Dergisi 2005 15 (2)

330

Merton’un bireyi, ne tümüyle otomat ne de tümüyle aklına geleni yapan özgür bireydir (Poloma, l993: 46).

W.Whyte: Kurumsal Kişilik Ya da “Organization Man” Whyte, “The Organization Man” adlı eserinde, modern toplumda bireyin “örgüt

adamı” haline gelişi ve örgütlerin birey üzerindeki belirleyiciliği üzerinde durur. Ona göre, büyük organizasyonlarda çalışan beyaz yakalı işgörenler, çoğunlukla şirket yaşamının ve bağlılıklarının egemen olduğu hayatlar yaşarlar. Kendilerini arkadaşlarından, ailelerinden ve içinde yaşadıkları cemaatlerden koparırlar. Sosyal dünyadan gittikçe soyutlanan işgörenler, böylelikle, yeni bir “bürokratik kişilik yapısı” edinmiş olurlar (Whyte, l972; Marshall, 1999:561).

Whyte’a göre, örgüt yapıları, yeni bir kişilik ve buna paralel davranışlar ve ilişki dizgeleri üretirler. Bu davranış ve kişilik yapıları, birey ile örgüt arasındaki bütünleşmeyi sağlamada ve bireyin “örgüt adamı” olmasında gerekli ise de, onlar aynı zamanda bireyi yaşadığı sosyal dünyadan koparmada da büyük pay sahibidirler. Whyte, örgüt içindeki insanların “örgüt adamı” olma yolunda gösterdikleri çabaların, aslında onları kendilerinden kaçmaya yönelttiği ve “kardeşlik içinde tutuklu” kıldığını belirtir. Onlar, kendilerini örgüte adama adına “evi terk eden” kişilerdir. Bundan dolayıdır ki, artık örgütsel dayatmaları meşru ve gerekli görürler, itaat ve rızayı olumlarlar, örgütten sonra geldikleri bilincine sahip olurlar (Davis, l988: 334).

Whyte’ın “örgüt adamı”, örgüte yüksek bir sadakat gösterir. Örgüt değerlerine karşı oldukça muhafazakardır. Statükoyu sürdürmekten yanadır. Kendisini bir “grup” olarak algılar. Örgüte bağlılık, “örgüt adamı”nın en belirgin, en dışa dönük yüzünü yansıtır. Hem örgüt içinde hem de sosyal ve politik görüşleri hususunda tarafsız, nötr kalmaktan yana bir eğilim taşır. Whyte’e göre, bu tarafsızlık büyük ölçüde taşıdıkları korkudan kaynaklanır. Örgütsel çekip çevirme amelesi, üyeler üzerinde çoğu zaman, “ürkek” ve “suya sabuna karışmaz” tepkiler vermekle sonuçlanır (Whyte, l956, 2004).

Whyte, “örgüt adamı” ethosu üzerinden, gerçekte, modern organizasyonların doğasına ilişkin karşıt bir argümanı dillendirir. Ona gore, modern örgütler o denli güç kazanmışlardır ki, üyeler kendi hak ve bireyselliklerini gözden çıkartmak, ondan feragat etmek zorunda kalmışlardır. “Organization man”, örgüte içkin değerler ve görüşlere göre şekillenmiştir. Örgüt içi yaşamın gerekleri, kişiselliği ve kişisel çıkarları gölgelemektedir. Kişi sonuçta, uysal, conformist ve iş’in tekdüze, üniform dünyasına aittir. Whyte’e göre, bu gerçek, iş hayatından çok sosyal hayata ilişkin yoğun çatışmalara kaynaklık eder. Modern örgütler, örgütsel çıkarlar ile bireysel çıkarlar arasındaki kaçınılmaz çatışmayı

Page 13: MODERN BÜROKRASİLER VE YABANCILAŞMA ETHOSUweb.firat.edu.tr/sosyalbil/dergi/arsiv/cilt15/sayi2/319-348.pdf · Yabancılaşma Kavramı Yabancılaşma (alineation) kavramı, temelde

Modern Bürokrasiler ve Yabancılaşma Ethosu

331

alevlendirir. Ancak, bu çatışma, örgütsel işlevsellik hatırına, çoğu zaman nötralize edilmiş, görmezlikten gelinmiştir (Borda, l999:212).

Modern örgütlerde çalışanlar, pek çok benzer tutuma; sıkıcılık, rutinlik, konformizm ve zamanın ruhuna uygun iş düzenlemelerine muhataptırlar. İş, artık sadece iş değildir; ne basit bir araç ne de bir geçim kaynağıdır. İş, bize tümüyle hükmetmekte ve bizi tümüyle içine almaktadır. İş/örgüt iktidarı, bizden ofise gitmekten hoşlanma ve verilen işi coşkuyla yapma hassasiyeti istemektedir. İş ile ilişkimiz, artık kişisel bir dostluk, yakınlık şeklindedir. İşe ilişkin tutumlarımız samimidir, duygusaldır ve ayrılmaz bir parçamızı oluşturur (Borda, l999:212).

Whyte’a göre, modern örgütlerde özellikle kendi kariyerini düşünen ve örgüt taleplerine mümkün olduğunca uyum sağlayan bu yeni kişilik tipi, gerçekte, modern örgütlere hakim anlayışlardan türemiştir. Bu anlayış, bireyi değil örgütü, özgürlüğü değil işlevselliği esas aldığından sonuçta, “örgüt adamı” ethosuna içkin kişilikler öne çıkmaktadır (Loo-Reijen, 2003: 142-143).

Modern örgütlenme yaygınlaştıkça, “örgüt adamı” gerçeği, toplumsal bir görünürlük kazanır, egemen bir “tip”e dönüşür. Zira, bürokratik örgütlenmenin yaygınlaşması, sosyal ilişkilerde kopmayı ve çözülmeyi hızlandırır, rasyonel ve işlevsel bir boyut kazanmasına yol açar. İlişkiler, kişisellikten sıyrılır, insani ölçüler standartlaşır, birey bürokratik aygıtın istemlerinin tutsağı haline gelir. Birey kendini büyük bir makinanın dişlisi olarak görür. Boyun eğmeyi, itaat etmeyi olağan karşılar, böylelikle konformisme itilmiş olur (Özkök, l985:90-9l).

Whyte gibi, Argyris de bireyin, örgütsel koza içinde kişiliksel ve tutumsal değişimler geçirdiği, baskılanım duygusu yaşadığı üzerinde durur. “Personality and Organization” adlı eserinde, birey ile örgütler arasındaki ilişkiye değinen Argyris e göre, birey özgün yanlarını örgüt içinde gizler, insani ve sosyal özelliklerini sergileyemediğinden yabancılaşır ve kendisini gerçekleştiremez. İşgörenin gereksinimleri ile örgüt arasında uyum eksikliği olur. Birey daha fazla bağımsızlık isterken örgüt ondan bağımlılık ve itaat ister (Davis, l988:335). Argyris, modern örgütsel yapılara getirdiği eleştirel yaklaşımlarla, örgütlerin daha fazla açılması ve bireylerin özgürlük iyeliğini boğmasına müsamaha edilmemesi gerektiği üzerinde durur (bkz. Bokeno, 2003: 633-649).

Davis (l988)’in de ifade ettiği gibi, gerek Whyte gerekse de Argyris örgütsüz bir topluma dönelim savına sahip değildirler. Onların örgütsel düzen eleştirilerinin temelinde bireylerin örgüte değil örgütlerin insanlara hizmet etmelerini sağlama yolunda bir bilinç

Page 14: MODERN BÜROKRASİLER VE YABANCILAŞMA ETHOSUweb.firat.edu.tr/sosyalbil/dergi/arsiv/cilt15/sayi2/319-348.pdf · Yabancılaşma Kavramı Yabancılaşma (alineation) kavramı, temelde

F.Ü.Sosyal Bilimler Dergisi 2005 15 (2)

332

oluşturmanın daha ağır bastığı dikkati çeker. Whyte ve Argyris’in örgütlere karşıt düşünsel formülasyonları l960’lardan sonra kurulu düzenlere karşı gençler arasında ortaya çıkan hoşnutsuzluklara ve kıpırdanmalara da zemin hazırlamıştır.

W. Mills: “Beyaz Yakalılar” ve Yabancılaşma Amerikan sosyologları arasında, çatışmacı bakış açısı ile toplumsal düzenlerin

güçlü bir eleştirisini yapan C.Wright Mills (l916-l962), özellikle İktidar Seçkinleri ve Beyaz Yakalılar adlı eseriyle modern erk ilişkileri ve egemen çalışma düzenlerinin doğasını analiz etmeye çalışır.

Mills (l953), çağdaş toplumdaki yabancılaşmanın en tipik görünümlerini yansıtan White Collar (Beyaz Yakalılar) adlı eserinde, özellikle hizmet sektöründe çalışan, sayıları giderek artan beyaz yakalıların yabancılaşma koşulları üzerinde durur. Mills, iş yaşamında yaşanan yabancılaşmanın büyük ölçüde işbölümü ve uzmanlaşmadan kaynaklandığını ileri sürer. Birey, çalışmasının sonucunu görememekte, kendi emeğine yabancılaşmakta ve emek hazzını yaşayamamaktadır. Bu yabancılaşma, günümüz dünyasında gitgide artış kaydetmektedir. Elinden, çok arzu ettiği ve hiç bir zaman sahip olamayacağı çok şey geçmesine rağmen, kendisi bizzat üretmemektedir. Çalışırken veya çalışmadan sonra zevk ve hayranlıkla seyredebileceği hiç bir nesneye sahip değildir. Emeğin ürününe göreli olarak yabancılaşmış olduğundan ve bütün gün ve saatlerini alışageldiği hep aynı angarya işle geçirdiğinden, boş zamanlarını ona satılan düşük nitelikli yapay eğlencelere yönelerek değerlendirir. İşi onu sıkmakta, eğlenceleri onu sinirlendirmektedir (Tolan, l981:l61).

Yüksek derecede yaşanan bu yalnızlık ve yabancılaşma onları tümüyle medyanın ve ucuz eğlencenin kölesi yapmaktadır. Bu eğlenceler, onların aradıkları gerçek mutluluğu vermekten uzaktırlar ve bu yüzden de yaşadıkları bunaltıyı, yalnızlık ve yabancılaşmayı büsbütün artırmaya yararlar. Zira, bu kurumlar, ticari, yapay ve rasyonel olarak düzenlenmiştir ve ilk hedef kişiyi mutlu kılmak değildir. Bu kurumlar tarafından üretilen eğlence, nihayetinde bireye ihtiyaç olarak sunulmuş, kurgusal, ticari ve de maksatlı niyetlerin bir ürünüdür (Tolan, l981: l62). Wallace ve Wolf’ un ifade ettikleri gibi, söz konusu eğlence endüstrisi, gerçek tatmin/rahatlama sağlamaktan uzaktır ve daha çok, sentetik heyecanlar üretir. Toplumsal hayatın diğer yönleri de, faşist ve devrimci totaliter yönelimleri tetikleyen psikolojik eğilimleri güçlendirir. Parçalara ayrılmış, atomize olmuş çalışma ortamları, insanların, toplumun nasıl işlediğini anlamalarını güçleştirir, güvensizlik ve gelecek kaygılarını büsbütün artırır. Mills, geleneksel değerlerin yitirilmesi ve gitgide merkezileşen bir yapı içinde insanların daha fazla

Page 15: MODERN BÜROKRASİLER VE YABANCILAŞMA ETHOSUweb.firat.edu.tr/sosyalbil/dergi/arsiv/cilt15/sayi2/319-348.pdf · Yabancılaşma Kavramı Yabancılaşma (alineation) kavramı, temelde

Modern Bürokrasiler ve Yabancılaşma Ethosu

333

tedirginlik ve endişe duyduklarını belirtir (2004: 127). Mills, beyaz yakalıları, tepkisiz ve kitle kültürü tarafından korkutulmuş ve

biçimlendirilmiş olarak görür. Modern toplumda güç sahibi olanlar bu gücü çoğu zaman gizli yollarla kullanmaktalar: doğrudan egemenlik yerine işleri istedikleri gibi yönlendirebilecekleri yöntemler uygularlar. Akılcı sistemler, söz konusu egemenliği gizlemekte/örtmektedirler, öyleki kimse egemenliği somut olarak görememektedir. Bürokrasi için… dünya istenilen şekilde kullanılacak bir nesnedir (Wallace-Wolf, 2004: 125-126).

Mills’e göre, iş hacminin ve iktidarın güçlü olduğu dünyada, sayıları giderek artan beyaz yakalılar, bir şeyler üreterek değil başkasının yaptığı bir şeyi bir diğeri için kâra çevirmeye yardım ederek yaşarlar. İnsanlar giderek kendi çalışma yaşamlarındaki denetimlerini kaybederler. İnsanlara toplumsallık duygusu veren cemaatler ve geleneksel değerler de yok olmakta ve bunların yok olması, toplumsal statü ve prestij sistemini zayıflatmaktadır. Veblen gibi Mills de, statü ve benlik saygısının insanın sosyal dünyası ve geleneksel değerleriyle ilişkili olduğu ve bunların zayıflamasıyla insanların bir statü paniğine itildiklerini ileri sürer. Kuşkusuz Mills’in bu yaklaşımı, modern yaşamın “normsuzluk” veya “anomi” nin tehditi altında olduğunu ileri süren Durkheim ve işlevselcilerin görüşleriyle büyük ölçüde benzeşmektedir (Wallace-Wolf, 2004: 126).

Mills, Marx gibi, işi insanın kendisini bir ifade aracı olarak görmez ancak, insanları hem iş hem de ürüne yabancılaştırdığı hususunda modern bürokratik kapitalizmi mahkum eder. Ona göre bu durum, özellikle kişilikleri satışa sunulan ürünler haline gelen, dostluk ve nezaketi hayatlarını kazanmanın gayrişahsi araçları olarak gören satış elemanları gibi beyaz yakalı çalışanlar için de geçerlidir. İnsanın kişiliği ve vasıfları üretim araçlarının bir parçası haline gelir ki bu da kişinin kendisine ve toplumuna karşı yabancılaşmasının en uç safhası demektir (Wallace-Wolf, 2004: 126).

Mills, bürokrat, memur, satıcı vb. meslek gruplarından oluşan beyaz yakalıların neden bağımsız bir sınıf oluşturamadığı, niçin başka sınıfların kontrolüne girdiği sorununu da irdelemeye çalışır. Ayrıca Mills, mevcut siyasal iktidarın demokratik bir nitelik alması için dengeleyici rol oynayacağına inanılan bu yeni orta sınıfın bu görevi yerine getirecek fiili güç ve bilinçten yoksun olduğunu göstermek ister. Mills’e göre, beyaz yakalılar bir sınıf bilincinden yoksundurlar. Bu durum onları bireysel/toplumsal düzlemde savunmasız kılar. Çünkü, beyaz yakalılar iş ya da günlük yaşamın zorlukları karşısında kendilerini yalnız hissediyorlar, bir biz bilincine sahip değiller ve ortak bir ideal ve inançtan yoksundurlar. Tüm bunlar, onların zorluklar karşısındaki direncini

Page 16: MODERN BÜROKRASİLER VE YABANCILAŞMA ETHOSUweb.firat.edu.tr/sosyalbil/dergi/arsiv/cilt15/sayi2/319-348.pdf · Yabancılaşma Kavramı Yabancılaşma (alineation) kavramı, temelde

F.Ü.Sosyal Bilimler Dergisi 2005 15 (2)

334

zayıflatıyor, kendilerini güvenlikte hissedecek örgüt ya da topluluk bulmaktan uzaklaştırıyor (Tolan, 1981: l61-l62).

Bundan dolayı, Mills, bu yeni orta sınıf üyelerinin kişisel/grupsal bir güçten yoksun olduklarını düşünür. Mills orta sınıf yaşamı üzerindeki altını çizdiği esaslı nokta onların bir güç, prestij ya da kendine yeterlik duygusuna sahip olmamaları idi. Mills’e göre, orta sınıf işçi ve serbest meslek sahipleri kendi yaşamlarını kontrol edebilecek iktidardan uzaklaşmışlardır, çalışma ortamlarında muhatap oldukları iktidarın etkisiyle kendi yaşamlarını yönlendirme gücünü kaybetmişlerdir. Onlar aynı zamanda, siyasal iktidarı değiştirecek bir irade beyanında bulunma haklarını bile kendileri yerine düşünen iktidar çevrelerine devretmiş gibidirler (Poloma, l993:294).

Öz itibariyle Mills, modern çalışma koşullarının insanları hem başkalarına hem de kendilerine karşı yabancılaştırdığı inancındadır. Mills’in bu yaklaşımının temelinde de hiç kuşkusuz onun çok önemsediği karakter ve toplumsal yapı arasındaki ilişki yatmaktadır. Endüstriyel ve bürokratik olarak inşa olmuş modern toplumun, doğal olarak kararlı kişilik ve karakter yapılarını aşındırdığı bir gerçektir. Mills, bunun en bariz yansımasının büro işçileri ya da beyaz yakalılar olarak gördüğü sınıf üzerinde belirginleştiğini göstermeye çalışır. Yabancılaşma hali, bireyin hem küçük yaşam dünyasında ve diğer insanlarla olan ilişkisinde kendisini göstermekte hem de onların kategorik olarak kendilerini algılama(ma)larında ya da sınıfsal varlıklarının farkındalığına sahip olmamalarında göstermektedir.

J. Habermas: Bürokrasi ve Yaşam Alanlarının Kolonizasyonu Habermas da, Weber’in “demir kafes” metaforuna benzer bir yaklaşım içindedir. O

da, bürokrasinin sonuçta, sosyal yaşam dünyası için bir tehdit oluşturacağı inancındadır. Bürokratik sistem ile sosyal yaşam dünyası arasında bir ayrıma giden Habermas, yaşam dünyasını, kültür, kişilik ve sosyal iletişim ağları olarak görür. Bu alan sujelerin dünyasıdır ve burada iletişimsel eylem kalıpları geçerlidir. Sistem ise, devlet ve ekonomiye hükmeden bürokratik aygıtların alanıdır. Sistem, somut hedeflere ulaşmayı önceler, araçsal ve stratejik eylemi öne çıkarır (bkz.Wallace-Wolf, 2004: 205-208).

Habermas bu iki kavram yardımıyla, bürokratik örgütlerin her tür sosyal ilişkiye “burnunu sokmaya çalıştığını” göstermeye çalışır. Sistem ya da bürokratik kurumlar, yaşam alanları üzerinde her tür düzenleme erkine sahiptirler ve bunun bir sonucu olarak da, bürokratik akıl, sosyal alanı tümüyle kuşatır, sosyal yaşam dünyası tümüyle kolonize olur. Bürokrasinin sunduğu imkanlardan istifade etmek için de, insanlar, giderek bürokrasinin soyut kural ve kategorilerinin esiri haline gelirler. Bu süreçte, iletişimsel

Page 17: MODERN BÜROKRASİLER VE YABANCILAŞMA ETHOSUweb.firat.edu.tr/sosyalbil/dergi/arsiv/cilt15/sayi2/319-348.pdf · Yabancılaşma Kavramı Yabancılaşma (alineation) kavramı, temelde

Modern Bürokrasiler ve Yabancılaşma Ethosu

335

eylemin geçerli olduğu yaşam dünyası çözülür (Loo-Reijen, 2003: 144-145). Habermas açısından, bürokratik kurumlardaki araçsal ussal eylemler, işlevsel

sınırlarının dışına taşarak gündelik kültüre yayılım gösterirler ve onu dönüştürerek kurumsallık eklemli üniteler oluştururlar. Bu ise, özel yaşam alanlarının araçsallaştırılması sorununa kaynaklık eder. Bürokratik sistemler, önce, iletişimin yaşam dünyasından bağımsızlaşırlar, daha sonra da onu bağımlılaştırırlar (Habermas, l984; Atiker, l998: 29-30).

Bürokrasinin yaşam alanlarını kolonileştirmesi çabalarına bir çok örnek verilebilir. Habermas, kendisi buna aileyi örnek verir. Aile içinde eşler ve gençler arasındaki ilişkiler giderek tek biçimli, formalist ve gayrişahsi hale gelir. İlişkiler tabiiliğini yitirir, araçsal faktörler devreye girer. Güncel yaşamın giderek hukuksallaştırılması da, yaşam alanlarımızın giderek rasyonelleşmesi ve gayrişahsileşmesinin bir başka boyutunu örnekler (Loo-Reijen, 2003: 146).

Habermas, gündelik yaşamın rasyonel ve araçsal hale gelmesini, bürokratik eylem sistemlerinin gücüne bağlar ve böylelikle sosyal yaşam dünyasının bağımlılaştığını savunur. Ona göre, kişiler, sistem amaçları doğrultusunda bilinçlendirilir ve buna uygun kültürel değerler ve bireysel kimlikler edinirler. Modern yaşamın rasyonel ölçüleri, bürokrasi ya da diğer kurumsal yapıları, bir bütün olarak “yaşam dünyasının kolanileştirilmesi” sorunu yaratırlar. Bu durumda, bireysel olan sistemsel, sistemsel olan bireyseldir. Bu ise, bireysel çıkarların sistemsel çıkarlar doğrultusunda biçimlendirildiği gerçeğine götürür bizi. Ancak, Habermas, modern kurumların tek başlarına, anlam ve özgürlük kaybı sorununa kaynaklık ettiği şeklindeki yargılara katılmaz. Bunu postmodern sosyal bilimcilerin kötümserliği olarak görür. Kendisi, Weber’in yapıtlarında, sanki özgürlük kaybı tezi, anlam kaybı tezinden çıkarsanabilirmiş gibi bir anlam çıktığını oysa, bunun tartışılabilir olduğunu ileri sürer. Ona göre, “Weber’in bu girişimi sınanmaya karşı duramaz. Önce birinci tez kendi başına inandırıcı değildi. Kuşkusuz modern bilinç yapılarının ortaya çıkmasıyla dinsel ya da metafizik temel kavramlarda ima edilen, hakikatin, iyinin ve güzelliğin birliği çözülür. Tözsel us kavramı bile tutarsızlaşır, çünkü bu kavram çeşitli değer alanları arasında bağlantı kurmaktan öteye, onları birleştirmekteydi” (Atiker, l998: 29-30).

Habermas’a göre, modern toplumun egemen kurumları (ekonomi, siyaset), modern insanın düşünme ve yaşama biçimini belirliyorlar. Bu toplumda, amaçsal akılcılık her şeyin ölçüsü haline geliyor. Burada önemli olan işletme ve kurumların optimal işleyişidir. Bu ortamda, insanın yeri ve değerine ilişkin sorular göz ardı edilir (Loo-Reijen, 2003:

Page 18: MODERN BÜROKRASİLER VE YABANCILAŞMA ETHOSUweb.firat.edu.tr/sosyalbil/dergi/arsiv/cilt15/sayi2/319-348.pdf · Yabancılaşma Kavramı Yabancılaşma (alineation) kavramı, temelde

F.Ü.Sosyal Bilimler Dergisi 2005 15 (2)

336

259). Öz itibariyle, Habermas’ın bakış açısından, yaşam alanları, bürokratik akıl ve

enstrümanların tehditi altındadır. Yaşam alanları ve sosyal ilişki ağları giderek, soyut, işlemsel ve yasal bir kimlik kazanıyor, insani içeriklerinden boşalıyorlar. Bürokratik sistemin toplumsal implikasyonları, doğal olarak, yaşam alanlarının kolonize olması, bağımlılık sarmalı içine girmesini kaçınılmaz kılıyor.

E.Fromm: Kurumsal Baskı, Yabancılaşma Ve “İtaatsizlik Üzerine” E.Fromm, özgürlük, anlam kaybı, normallik, ruhsal sağlık vb. olguların

moderniteyle ve modern kurumlarla olan ilişkisi üzerinde durur. Endüstri, teknoloji, bilimsel gelişmeler, bürokratik kurumlar, akılcılaşma vb. süreçlerin, sonuçta bireyin ruhsal yapısı üzerinde yıkıcı etkiler yaptığı ve psikolojik sorunlarla karşı karşıya getirdiğini belirtir. Modern kurumların, baskıcı ve total yapıları birey üzerinde edilgenleştirici bir role sahiptir. Bu kurumlar karşısında birey daha bir yalnız, yabancı, güvenden yoksun, uysal ve itaatkâr bir pozisyondadır. Gelişkin organizasyonlar, bireyin yalnızlığa sığınmasına, yabancılaşmasına, araçsal ilişkiler kurmasına, benlik deformasyonu ve sahte kimlikler taşımasına neden olur.

Fromm, “İtaatsizlik Üzerine” (l987) adlı eserinde, modern kurumlar karşısında bireyin kendisi olarak kalma ayrıcalığının ortadan kalktığı, varoluşsal iyeliğini kaybettiği ve itaatin bir erdem haline geldiğinden söz eder. Tarih boyunca itaatin kutsandığı ve olumlandığı, itaatsizliğin ise dışlandığı ve anormal sayıldığını belirtir. Modern zamanlarla birlikte itaat üreten kurumlar artık din ve gelenek değil, modern bürokrasiler, endüstriyel örgütler, makineler ve tüm rasyonel sistemlerdir.

Fromm, bürokratik işlemleri, insana yakın ilişkiler sistemi olarak görmez. Ona göre, bürokrasi gerçekte tek yönlü bir sistemdir. Emirler, öneriler, planlama, üst tepe noktalardan çıkar en alta gönderilir. Bireysel inisiyatife ve girişimciliğe yer yoktur. Bireyler, kişisellikleri ile değil, işlevsel performanslarıyla değerlendirilir. Bu da kişiyi, bir tür “bilgi-işlem kartına” indirger. Bürokratik sistemle bireysel öncelikler, beklentiler, gereksinimler arasında bir bağlantı yoktur. Kişi, bürokrasinin bir nesnesidir daha çok. Bürokrat, kendisini mekanizmanın bir parçası olarak hisseder. Bürokrasiyle işi olan sıradan insanlar da bu yabancılaşmayı, nesne olmayı, araçsal bir değer olmayı hisseder. Yabancılaşmış bürokrasinin yöntemi, iş yapma biçemi, çalışma ortamı ve sahip olduğu etik ölçüler, ziyadesiyle patolojiktir (1990: ll3-ll4).

Fromm, bundan dolayı, bürokratik örgütleri, yabancılaşma ethosuna içkin yapılar olarak görür. Burada geçerli bürokratik usül ve işleyiş tarzı, bireyi insani yönünden

Page 19: MODERN BÜROKRASİLER VE YABANCILAŞMA ETHOSUweb.firat.edu.tr/sosyalbil/dergi/arsiv/cilt15/sayi2/319-348.pdf · Yabancılaşma Kavramı Yabancılaşma (alineation) kavramı, temelde

Modern Bürokrasiler ve Yabancılaşma Ethosu

337

koparacak cinstendir. Endüstriyel ya da bürokratik her tür örgütte, birey, kendini yönetme ve anlama güçlüğü çeker, bunun bir sonucu olarak da kendisini güçsüz, güven duygusundan yoksun, yalnız ve umarsız hisseder. Birey, örgütlerde mekanik mod’a uygun bir deneyim yaşar; araçsal ilişkiler, mekanik tepkiler, otomat bir yaşam düzeni içine girer. Gündelik hayatını da bir bakıma bu minval üzre yaşar. Tüketme alışkanlığı ve konformizme yatkın bir yaşam tarzı içinde olur. Bu süreçte, birey büyük ölçüde, uysal, itaatkar ve de “kaderci”dir. Kendi sorumluluklarını ve onu birey yapan değerleri yadsıma eğilimindedir. Çalıştığı ortama olduğu kadar, yaşadığı topluma da yabancılaşır ve hatta ondan kopar (Gemmill-Oakley, 1992: 113-114).

Genel planda, kurumlar üyelerinden uymacı/itaatkar bir kişilik talep ederler. Etkili mekanizmaları aracılığıyla, itaat ve rıza üreterek, kurumsal hedeflere ulaşmak isterler (bkz. Bröckling, 2001). Oysa itaatkar bireyler olmakla kurumsal fonksiyonellik arasında doğrudan bir ilişki söz konusu değildir. O halde, kurumlar üyelerini neden itaat etmeye zorlarlar? Kişilik ve kimliklerini dönüştürmek isterler? Birey de, emeğini satarken, kişilik/kimliğinin baskılanmasına neden rıza gösterir? Kişilikteki bölünmenin temelinde modern kurumların baskıcı ve manipulatif karakteri mi yatmaktadır? Bu ve benzer sorular, aslında bizi kurumsal baskı karşısında bireyin takındığı edilgen tavrı, itaatkar tepkiyi açımlamaya götürür.

Birey, kurumlar karşısında genelde pasif bir tavır içindedir. Kurumla birey arasında eşitsiz bir ilişki, total bir hiyerarşi vardır. Bireyin kurumla bütünleşmesi, gerçekte, onun itaatkâr bir kimliği sahiplenmesine bağlıdır. Fromm, modern kurumlar karşısında bireyin bu itaatkâr kimliği benimsemesinin altında, bireyin, itaat ederek, dev kurumsal yapıların gücünü onadığını ve bu güçten istifade edip kendisini korunaklı ve güvenceli kılmak istediğini belirtir. Örneğin, devlet, kilise, endüstri ve kamuoyunun iktidarına karşı birey, itaat etmekle, aslında kendisini fırtınadan uzak güvenli bir limana bırakır. İtaat, kişiyi önünde eğildiği kurumun bir parçası kılar ve onunla özdeşimini sağlar. Bu durum, kurumsal dayatmaların birey için farkedilmez bir nitelik taşıması anlamı da taşır. Hatta, gönüllü bir teslimiyetle karşılar onu. Çünkü birey her türlü kişiliğe müdahale olayını bile, olağan bir durum olarak görmeye başlar. Bu yolla kendini kurumsal yapının bir parçası olarak algılar ve dış dünyaya karşı kolektif bir aidiyet penceresinden bakar. İtaatkar olmanın her zaman aranan ve taktir edilen bir davranış olarak addedilmesinin temelinde hiç kuşkusuz, insanlık tarihi boyunca itaatin bir erdem, itaatsizliğin de bir sapma olarak kabul edilmesi yatar. Baskı karşısında “hayır” diyebilme ise, kurumsal alanın dışına çıkarılma ya da pek çok olanaktan yoksun bırakılmayı getirir. Bundan dolayı, örgüt

Page 20: MODERN BÜROKRASİLER VE YABANCILAŞMA ETHOSUweb.firat.edu.tr/sosyalbil/dergi/arsiv/cilt15/sayi2/319-348.pdf · Yabancılaşma Kavramı Yabancılaşma (alineation) kavramı, temelde

F.Ü.Sosyal Bilimler Dergisi 2005 15 (2)

338

içerisinde birey “itaatsizlik yetisini” kaybeder. Her türlü zorlama ve dayatmalara karşı gönüllü ve bilinçsiz bir şekilde "evet" der. Baskı ve müdahaleyi olağan bir tavır olarak algılar (Fromm,l987:12, 15).

Bireyin yaşadığı bu baskılar ve giderek içine hapsolduğu yabancılaşmış kimliği, kurumların iktidarını daha bir perçinler. Zira, yabancılaşmış birey, üzerinde her tür çekip çevrilme amelesine daha bir açıklık gösterir. İşine odaklanan, sosyal dünyadan kopan insan, kurumsal hedeflere ulaşmayı kolaylaştırır. Ancak, yabancılaşma ethosu, bireyi kaçışçı eğilimlerin tutsağı haline de getirir. Yeni heyecanlar, zevkler tatma isteğini kamçılar. Sıkıcılık ve monotonluk yüklü hayattan uzaklaşma isteği, kişiyi farklı dünyaların aktörü yapabilir. Bu insanlar genelde, metalara çılgınca sahip olmak isterler ve hep yeni şeyleri arzularlar. Edilgin ve sürekli yönlendirilmeye açık bir tabiata sahiptirler. Bu durum, onları toplumun etkin ve duyarlı bir parçası olmaktan uzaklaştırır, metalara ve onları üreten makinalara tapınmalarına ve kendileri ile sosyal çevre arasında bir yabancılaşma duvarı örmelerine neden olur (Tolan, l98l: 158-159).

Bu bağlamda, yalnızlık ve yabancılaşma modern insan için, tanımlayıcı bir parametreye dönüşür. Yabancılaşma bir yaşam biçimi halini alır, ikincil ilişkiler egemen olur, anonim ve soyut aygıtların gücünü daha bir hisseder. Fromm (l987: 89; 1993: 23), bu çerçevede, egemen iktisadi ve idari kurumsal yapıların, bireyi otomatikleşmeyle karşı karşıya bıraktığı ve yaşamlarımızın efendisi olma düşlerimize kastettiğini bize yüksek sesle haykırır. Onun bakış açsından kurumsal iktidarlar, bireysellik iyeliğimizi bürokrasi çarkı altında eziyor, duygu, düşünce ve tutkularımızı kurumsal rasyonalite, endüstri ve teknolojik düzenlemeler yoluyla kontrol ediyorlar. Bizi bu kaçınılmaz çürüme, yozlaşma ya da yokoluştan ancak, kaybettiğimiz hasletler, yani, yüksek bilinç, insani özgürlük, yaratıcılık, nedensellik, adalet ve dayanışma kurtarabilir.

M.Foucault: Panoptic Kurumlar ve Gözetim Foucault, gözetim, denetim, iktidar ve normalleştirme düzenekleri temelinde,

modern toplumun yapılaşma ve işleyiş sistemlerini analiz eder. Ona göre, modern toplum, etkin bir gözetim/denetim sarkacı altındadır. İşyerlerinde, okullarda, fabrikalarda, hastanelerde, hapishanelerde, hem çalışanlar, hem hizmet görenler çok etkin bir kayıt ve evrak trafiği altında denetim/gözetim ağlarına takılırlar.

Foucault, modern kurumsal aygıtların, bu denetim/gözetim ağları vasıtasıyla, toplumu disipline etme ve cezalandırmada oldukça ileri gittiklerini belirtir. Modernite ile

Page 21: MODERN BÜROKRASİLER VE YABANCILAŞMA ETHOSUweb.firat.edu.tr/sosyalbil/dergi/arsiv/cilt15/sayi2/319-348.pdf · Yabancılaşma Kavramı Yabancılaşma (alineation) kavramı, temelde

Modern Bürokrasiler ve Yabancılaşma Ethosu

339

panopticon• arasında bağlantılar kuran Foucault, sosyal düzenin ussal yeniden üretimiyle ilişkili aydınlanmacı aklın, burada tahakküm kurucu, baskılayıcı, gözetleyici, denetim kurucu bir niyete hizmet ettiğini belirtir. Ona göre, modernite ben’i hayatın merkezine yerleştirdiği için, bunu sürekli denetim altında tutmak ister (bkz. Foucault, 2000).

Foucault’a göre, gözetim/denetim maksatı, çağdaş örgütlerin mimari yapılarında görünürlük taşır. Zira, çağdaş örgütler, çalışanı kontrol altında tutacak bir düzeneğe sahiptir. Çok yetkili makamlarda bile herkes denetim altındadır, ancak kişi ne kadar alt mevkide ise, o kadar takip edilme, gözetim altında tutulma olasılığı artar. Gözetim iki şekildedir, birincisi amirlerin astları ve işlerini doğrudan gözetim altında tutması diğeri ise, insanların yaşamları hakkında kayıtlar ve dosyalar tutmak gibi daha incelikli bir gözetimdir (bkz. Foucault, 2000).

Foucault, dikkati daha çok, içerisinde insanların uzun süre tutuklu kaldıkları hapishane tipi kurumlara çeker. Burada insanlar, dış dünyadan yalıtılarak, hem sosyal hem de fiziki ve ruhsal ceza görürler. Hapishane, gözetimin yapısını çok ayrıntılı bir şekilde verir. Orada, kontrol en uç noktaya varmıştır, tutum ve davranışlar bir örnek hale gelmiş, normalleştirme düzenekleri ileri boyutlarda işlemektedir (bkz.Foucault, 1992).

Foucault’a göre, çağdaş hapishane köklerini, on dokuzuncu yüzyılda Jeremy Bentham tarafından tasarlanan Panopticon örgüt modelinde bulur. Panopticon, Bentham’ın kendisinin tasarladığı ve İngiliz hükümetine kabul ettirmeye çalıştığı bir hapishane modelidir. Tasarı tam olarak gerçekleştirilememiştir, ancak bu tasarının ana ilkelerinden bazıları l9. yüzyılda İngiltere, Avrupa ve Amerika’da yapılan kimi hapishanelere uyarlanmıştır. Panopticon, dış sınırın etrafına yapılmış hücreleriyle birlikte yuvarlak şekilliydi ve merkezde bir gözetleme kulesi vardı. Her hücreye, biri gözetleme kulesini, diğeri de dışarıyı gören iki pencere yerleştirilmişti. Bu tasarının amacı, nöbetçilerin mahkumları her zaman görebilmelerini sağlamaktı. Kuledeki pencerelerden gözetleyiciler mahkumları aralıksız gözlerken, mahkumlar onları göremiyorlardı, zira, kendileri görünmesinler diye jaluzi perdeyle donatılmışlardı. Buradaki esas nokta, mahkumların iradeleri üzerine denetleyicinin iradesini hakim kılma, onları yönlendirme,

• Jeremy Bentham tarafından geç l8. yüzyılda hapishane için tasarlanan mimari biçim. Yunanca bir kavram

olan panopticon, “göz önündeki yer” anlamına gelmektedir. Bentham’ın panopticonu, Tanrının her şeyi görüyor olmasının din dışı bir “parodisini” temsil eder. Denetleyenler, tıpkı Tanrı gibi görünmezler. Bentham, buradaki belirsizliği/görünmezliği, itaat etmenin bir aracı olarak görür. Çünkü, denetleyenler mahkümları gördüğü halde onlar denetleyenleri göremezler, mahkümlar, bir bakıma kendi kendilerinin polisi gibi hareket ederler (Keskin, 2003:l35).

Page 22: MODERN BÜROKRASİLER VE YABANCILAŞMA ETHOSUweb.firat.edu.tr/sosyalbil/dergi/arsiv/cilt15/sayi2/319-348.pdf · Yabancılaşma Kavramı Yabancılaşma (alineation) kavramı, temelde

F.Ü.Sosyal Bilimler Dergisi 2005 15 (2)

340

gözetme, emre itaate alışık kılma amelesidir (Giddens, 2000:311-312; Bauman, l997:20-22)

Foucault, panopticon vasıtasıyla, eski, pahalı, daha fazla şiddet içeren baskılayım usullerinin gözden düştüğünü, yerine, incelikli, hesaplı, kimi zaman görünmez bir boyun eğdirme teknolojisinin geçtiğini öne sürer. Foucault’a göre, kurumsal gözetim, iktidarın her iki yönüne de nüfuz edebilmektedir. Yani hem enformasyonun biriktirilmesi sürecinde hem de “tabi olanların” doğrudan gözlenmesinde işlevseldir. Bilginin biriktirilmesi, her panopticon sakini için tutulan ayrıntılı dosyalarda göze çarpar. Tabi olanların doğrudan gözlenmesinde ise marifet, binanın mimari potansiyelindedir. Disipline edici iktidar, “zaman-yer içinde faaliyetleri düzenlemenin yeni tarzları” yla bizi daha bir karşı karşıya getirmiştir. Gözlem, gözetim bu sürecin merkezinde yer alır ve panopticon modern disiplini özetleyici bir olgu olarak öne çıkar (Lyon, l997: 97).

Foucault, denetimin tüm toplumsal alanlara yayılım gösterdiğini, yaşamlarımızın daha fazla kontrol altında tutulduğuna vurguda bulunur. Bunu gücün “mikropolitiği” ile açıklayan Foucault’a göre, bu kavram, yaşamlarımızın çok sayıda mini kafes tarafından kuşatıldığı ve nefes bile aldırmayacak bir noktada tutulduğu gerçeğini ifade eder (Foucault, 2000).

Foucault’a göre, kurumlarda (fabrika, okul, hapishane, hastane vs.) cereyan eden aşırı denetleme, aynı zamanda kurumsal hedeflere ulaşmayı da aksatır, çalışanlar/hizmet alanlar, fırsatların kendilerine kapatıldığını düşünmeye başlarlar. Bu durum, kurumsal hedeflere ulaşmada sorunlara sebebiyet verir. Örneğin, fabrika montaj hattı üretimi ve katı hiyerarşiye dayalı büyük fabrikalar büyük sorunlarla karşı karşıya kalırlar. İşçiler bu tür yerlerde kendilerini işlerine verme eğilimi gösteremezler. Çünkü, sürekli gözetim ve denetlenme psikolojisi, içerleme ve kızgınlığa neden olur ve denetimden amaçlanan işçilerin işlerine daha sıkı sarılmalarını sağlama maksatı, tam aksi bir sonuç doğurur (Giddens, 2000: 313).

Foucault, bu tarz bir iktidarın, tipik olarak modern kurumların tümünde, yönetsel bağlamların her birinde varolduğunu ileri sürer. Özellikle, hapishanelerdeki düzenli kronolojiler, gözetim ve kayıt otoriteleri, zorla çalıştırmalar, normalliği ölçümleyen uzmanlar vs. cezalandırmanın, kurumsal islah ediciliğin birkaç basit yoludur. Foucault, iktidarın doğrudan görünürlüğünün hapishaneler gibi, okullar, kışlalar, fabrikalar/atölyeler ve hastanelerde de tüm ihtişamıyla var olduğunu belirtir. (Lyon, l997: 98).

Bu noktada Lyon da, Foucault’nun panopticon metaforundan hareketle özellikle elektronik gözetimin yaygınlığına temas ederek, bizlerin artık, “gözetim toplumu” denilen

Page 23: MODERN BÜROKRASİLER VE YABANCILAŞMA ETHOSUweb.firat.edu.tr/sosyalbil/dergi/arsiv/cilt15/sayi2/319-348.pdf · Yabancılaşma Kavramı Yabancılaşma (alineation) kavramı, temelde

Modern Bürokrasiler ve Yabancılaşma Ethosu

341

bir toplumda yaşadığımızı belirtir. Bu toplumda, hayatlarımız hakkında en ufak bir ayrıntı bile her türden örgüt tarafından muntazam bir şekilde toplanır. Devlet örgütleri; doğum, ölüm, okul, iş/meslek, vergi, güvenlik, sürücü belgesi, sigorta işlemleri, sağlık, askerlik, sosyal güvenlik vb. pek çok alanda düzenli olarak bilgi depolarlar. Gözetim, özellikle bilgisayar ve elektronik bilgi/istihbarat araçlarının gelişmesiyle birlikte, hayatımızın her alanına girerek bizi tehdit etmektedir (Lyon, l997). Hatta bugün için, ileri elektronik teknolojilerin, otomatik olarak bireysel gözetimi mümkün kılmalarından dolayı, örneğin Birleşik Devletlerin yasal mekanizmalarının denetleyemediği pek çok gizli, mahrem bilgiye ulaşmayı kolaylaştırıyorlar. Bu yöndeki gelişmeler, işyerlerinde, piyasada ve hükümette, bürokratik denetimi çarpıcı bir biçimde artırmaktadır (Gandy, l989).

Foucault’nun gözetime içkin saptamaları kuşkusuz, bugünkü denetim stratejilerini anlamak açısından son derece önemlidir. Foucault, iktidarı, politik bağlamından kopartmakta, denetim altına almanın panoptic kurumlar ve yöntemler eliyle daha rafine bir tarzda gerçekleştiğini belirtmektedir. Onun penceresinden bakıldığında, “kapatılma”, “cezalandırma” mekansal olanla sınırlı değildir, dışa açılan bir hapishane stratejisi yürürlüktedir. İnsanları denetim altına alma, hapishaneye, tımarhaneye veya okula tıkıştırılmaya gerek bırakmamakta, modern ruhlarımız, gözetim/denetim stratejilerinin artık sıradan bir av sahasıdır.

A.Zijderveld: Kurumsal Kıskaç ve “Soyut Toplum” Zijderveld, “Soyut Toplum” (l985) adlı eserinde, modern toplumdaki egemen

kurumsal yapıların birey ve toplum üzerinde oluşturduğu yabancılaştırıcı etkilere temas eder. Modern kurumların baskı düzenleri ve buna karşı oluşan varoluşsal protest çıkışları göstermeye çalışır. Zijderveld’e göre, modern toplum, binlerce soyut kurumu bünyesinde barındırır ve toplumu etkin bir kontrol çarkı içinde tutar. Endüstriyel kurumlar, bürokratik organizasyonlar, iletişim araçları/ortamları, kamuoyu, devlet, sendika, vs. bir bütün olarak, bireyin varoluşsal imkanlarını yok etmeye çalışır, özgürlük yitimi ve anlam kaybı sorununa kaynaklık eder.

Zijderveld'e göre, modern toplum esas itibariyle soyut bir toplum olup bireyin; anlam, realite ve özgürlük kavramlarını kavrayabilmesi hususunda kişiye yardımcı olma yeteneğini kaybetmiştir. Toplumun bu soyut yapısının varlık nedeni, çoğulculuğu, daha doğrusu, kurumsal yapısının aşırı derecede parçalanmış olmasıdır. Kabile toplumları ve bu toplumların oldukça üniform yapılarıyla kıyaslandığında modern toplum olağanüstü derecede çoğulcu bir yapıya sahiptir.

Modern toplumun çoğulcu ve örgütlü yapısı insan ilişkilerini ziyadesiyle

Page 24: MODERN BÜROKRASİLER VE YABANCILAŞMA ETHOSUweb.firat.edu.tr/sosyalbil/dergi/arsiv/cilt15/sayi2/319-348.pdf · Yabancılaşma Kavramı Yabancılaşma (alineation) kavramı, temelde

F.Ü.Sosyal Bilimler Dergisi 2005 15 (2)

342

dönüştürmüştür. Bürokratik örgütlerin işleyiş yapılarına bağlı olarak hem bu örgütler içerisinde çalışanlar hem de bu örgütlerin düzenleyici ve müdahaleci etkilerine maruz kalan sosyal kesimler egemen bürokratizme ayarlı hale gelmişlerdir. Sosyal ilişkiler hatta arkadaşlık bile giderek yapay bir karaktere bürünmüştür. Kişi, mensubu olduğu grup ya da örgütlere elbise değiştirir gibi girip çıkmaktadır. Birey, kendisi ile bu kurumlar arasında doğrudan bir bağ kuramamaktadır. Toplumsal pozisyonu oldukça parçalı ve yabancılık yüklüdür. Birey ile örgütler arasında giderek büyüyen uçurum kişilik yapılarını anonim kılarak aidiyet duygusundan uzaklaştırmaktadır. Endüstri öncesi toplumda her şey, doğal bir sosyo-kültürel çevrede sürerken, modern toplumda her şey anonim, belirsiz ve her an başkalaşıma müsait bir kosmoz içerisinde cereyan eder.

Modern toplumda, aile, kilise, eğitim, hükümet, askeri vb. kurumsal sektörler özerklik kazanmışlardır. Bu kurumlar, kendi bünyelerine giren her birey üzerinde etkin bir kontrol mekanizmasını harekete geçirirler. Bu sistem içerisinde birey, ister istemez, bu yapıya uyumlanmış, bağımlı, rıza gösterici bir psikolojiye sahip olmuştur. Sonuçta, örgüt insanı, kısmi bağlılıklarla, dostluklarla yetinmek zorundadır. Aile ve din gibi üst dayanışma bağları yerini, bürokratik/teknik ağlara bırakmıştır. Birey, sınırlı/sorumlu bir yaşam alanı içinde bütünlük duygusunu yapay bir şekilde teneffüs etmek durumundadır.

Zijderveld, modern kurumsal belirleyiciliğin daha çok bürokrasi şablonu içinde kendisini gösterdiğini belirtir. Ona göre, bürokrasi modern toplumun işlevsel olmakla birlikte, soğuk/donuk yüzünü resmeder. Bürokrasi, insani değerlere ters bir istikamette gelişim istidadı gösterir. Modern bürokrasi, “insanın kişiliğini bir anda hesaplanabilir bir faktör, bir sayı, bir delgi kartı, dosyalama sisteminin bir parçası durumuna” getirir. Bürokrasiler, aynı zamanda, modern toplumsal kurgunun iç bütünleşmesi ve sürekliliği için de hayati bir rol oynar. Geleneksel toplumda sosyal bütünleşmede dinin oynadığı rolü, moderniteyle birlikte bürokrasi yerine getirir. Bürokrasi, etkin, işlevsel ağlar vasıtasıyla, toplumu bütünlük içinde tutma becerisi gösterir. Bürokratik usüller, sadece resmi organizasyonlarla sınırlı değil, aynı zamanda tüm topluma, iktisadi, siyasi, kültürel organizasyonlara da sirayet eder. Formalizm, ofis hiyerarşisi, etkin denetim, akılcılık, dakiklik, öngörülebilirlik vs. artık sosyal yaşamın tüm alanlarında da gözlenir. Ofisteki denetim; denetleme ve denetim altına girme aslında geleneksel toplumda dinin oynadığı rolü şimdilerde bürokrasinin oynadığını gösterir (l985:211-213).

Geleneksel toplumdan modern topluma geçiş esnasında ortaya çıkan kalitatif değişikliğin en güzel yansıması bürokratik davranış biçimlerinde ortaya çıkar. Bu tutum, bu davranış biçimi, bilincimizin en temel karakteristiği haline gelmiştir. Zijderveld buna örnek verirken alış veriş olgusunun anonimliğinden bahseder ve bireyin müşteri

Page 25: MODERN BÜROKRASİLER VE YABANCILAŞMA ETHOSUweb.firat.edu.tr/sosyalbil/dergi/arsiv/cilt15/sayi2/319-348.pdf · Yabancılaşma Kavramı Yabancılaşma (alineation) kavramı, temelde

Modern Bürokrasiler ve Yabancılaşma Ethosu

343

statüsünden tüketici konumuna gelişini giderek karmaşıklaşan bürokratik örgütlere bağlar. Bu örgütlerde bürokratik ilişki sürecinin egemen olması alışveriş yapan bireyle yüz yüze, birincil ilişki ve etkileşimi imkandışı kılar; rasyonel ve gayrişahsi davranışlar böylelikle çoğalır. Zijderveld’e göre, modern insan, aynı zamanda bürokratik davranışlar bekleyen ve bürokratik olarak organize edilmiş bir sistem içerisinde yer alır. Sistem içerisindeki insanlar, değer yargılarından arınmış, bütünüyle fonksiyonel uzmanlardan oluşur. Bürokratik sistem, kişisel davranmayan görevlilere gereksinim duyar (l985: 136).

Zijderveld, modern kurumlarda bireylerin üzerlerindeki denetim ve manipülasyonu tersyüz edemeyecek bir baskılayım kıskacında bulunduklarını belirtir. Bu kurumlarda, kişi, edilgen, itaatkâr, rıza gösterici bir pozisyon alır. Bu itaat, başkaldıramama ya da boyun eğişin arkasında, hiç kuşkusuz, kurumların baskı sarkacı bulunur. Bu sarkaç, birey/toplum üzerinde, sürekli disipline edici gücü ile sallanıp durur. Birey, kurumsal gücün dışına çıkma imkanından yoksunluk içindedir. Tektir ve edilgendir. Kurum, bireye rağmen birey için varolduğu iddiasındadır.

Modern birey, organizasyonlarda edindiği örgütsel davranış ve kimlikle, toplum içerisinde de, planlı olarak yaşamayı, kural ve normları sorgulamaksızın benimsemeyi ve pratize etmeyi alışkanlık haline getirir. Modern bireyin örgütlerle kurduğu izdivaça dayalı olarak örgütsel davranışını farkında olmadan özel ya da sosyal yaşantısında da deneyimler. Örgütsel kültür, bireysel varoluşu rasyonel bir biçimde organize ederek, birlikte yaşamanın asgari müştereklerini işbölümü ve ihtisaslaşma ayrımına dayalı olarak eşgüdümler.

Zijderveld’e göre, toplumun kurumsal yapısı giderek özerkleşiyor ve kurumlar salt kendi çıkarları ya da hedeflerine kitleniyorlar. Birey ise bu arada farklı bir yol tutturuyor; sosyal yaşamdan kendi özel dünyasına çekiliyor, orada bir sığınak arıyor, giderek subjektivist hale geliyor. Thomas Luckman’ın formüle ettiği gibi, modern toplum, bireyin subjektivizmi ile kurumların objektif özerkliği arasında bir ihtilafı, çatışmayı yaşıyor. Bu durumda birey, çok yaygın bir sosyal kontrol mekanizması altında yaşamı tutsak kodlar altında yaşıyor (l985: 203).

Zijderveld, kurumların özgürlükleri kısıtladığını ve buna dayalı anlam sistemlerine yaslandıklarını belirtiyor. Bireysel özgürlüklere yönelik kısıtlamalar içeren bu yapılar, insancıl değerlerden uzaklaşıyorlar. Bu yüzden kurumsal yapı, insani olanla bağdaşmayan hayaletvari bir baskı sarkaçı işlevi görmektedir. Bu toplumda, bireysel özerklik yerine kurumların özerkliği, rasyonelliğe karşı da içten içe serpilen irrasyonellik kök salmaktadır. Tüm bunlar, aslında, modern toplumun, bölünük, çoğulcu ve atomize

Page 26: MODERN BÜROKRASİLER VE YABANCILAŞMA ETHOSUweb.firat.edu.tr/sosyalbil/dergi/arsiv/cilt15/sayi2/319-348.pdf · Yabancılaşma Kavramı Yabancılaşma (alineation) kavramı, temelde

F.Ü.Sosyal Bilimler Dergisi 2005 15 (2)

344

yapısından kaynaklanmaktadır (l985: 197-199). Zijderveld’e göre, bugün, "makinalaşmanın, aletlerin, deneylerin, ölçülebilirliğin,

fonksiyonelliğin, rasyonelliğin, soyutlamanın inşa ettiği bütünüyle yeni bir dünya ortaya çıkmıştır. Bu dünyada hakim olan unsurlar teknoloji, bilim ve endüstridir. Bürokrasinin soyut ve inorganik görev, hak, mecburiyet ve sorumluluk anlayışı ve bu yolda realize etmiş bulunduğu taksimat tarafından bu dünyanın rasyonel olarak organize olması sağlanmaktadır" (l985: l3l).

Modern kurumların birey/toplum üzerinde kurdukları baskı ya da tahakküm, tersyüz edilemeyecek bir realite midir? Birey, tüm bu verili süreci dıştalayacak imkanlardan yoksun mudur? Kuşkusuz, Zijderveld (l985:16-17), tüm karamsar betimlemelerine rağmen, insanın bir şeyler yapabileceğine inanıyor. Her şeye rağmen, insanın doğası gereği daha fazla müdahale ve baskıya karşı "hayır" diyebilecek bir karakterde olduğunu belirtiyor. Bireyin tabiatında "uyum" kadar "protesto" da olduğu gerçeğini saklı tutarak, modern toplumda bireyin yitip giden bireysellik ve bilinçlilik imtiyazı karşısında onu her an kendine getirmesine aracılık eden bir özü içinde barındırdığını dile getiriyor. Bu öz; başkaldırı, sorgulama ve protesto ruhudur.

Sonuç Yerine Modern toplum, sayısız örgütsel yapılar zinciri ile birbirine bağlanmıştır. Bu

zincirler, gerçekte toplumun herhangi bir ihtiyaç ve istemleri sonucunda oluşmakla birlikte, sanki kendi başlarına birer varlıklarmış gibi fonksiyon görürler. Örgütlerin güç kazanması ve yaygınlaşması, toplumsal alanın da bürokratize olmasını getirmiştir. Örgütlerin pozitif katkıları yaşamımızı kolaylaştırırken, negatif sonuçları ise hayatımızı büsbütün yaşanmaz hale getirmekte, arzu etmediğimiz pek çok sorunla bizleri yüzleştirmektedir. Örgütsel kozanın, giderek birey ve toplum üzerini örtmesi, özgürlük yitimi ve anlam kaybı sorununa kaynaklık etmekte, yaşadığımız yabancılaşmanın ivmesini artırmaktadır. Bu yüzden sosyal bilimciler (Weber, Merton, Whyte, İllich, Foucault, Goffman, Ritzer, Sennett, Bauman vs.) son yıllarda, modern toplumun yaşadığı bunalımları ve sıkıntıları çoğu kez, örgütlerle ilişkilendirmekteler ve günümüz toplumunu anlamada, örgütsel yapıların operasyonel bir araç olduğu üzerinde durmaktadırlar.

Modern toplum doğası gereği etkin kurumsal ağlara (bürokrasi, endüstriyel yapılar, ordular vs.) yaslanmaktadır. Bu kurumlar, gerek kendi üyeleri gerekse de genel toplum üzerinde düzenleyici, denetleyici ve çoğu zaman da soyut bir erke sahiptirler. Onları, belli şekilde davranmaya, hareket etmeye, eğlenmeye yönelten karmaşık kurumsal stratejiler ve teknikler icat edilmiştir. Örneğin, endüstriyel ve askeri örgütler, istihbarat kuruluşları,

Page 27: MODERN BÜROKRASİLER VE YABANCILAŞMA ETHOSUweb.firat.edu.tr/sosyalbil/dergi/arsiv/cilt15/sayi2/319-348.pdf · Yabancılaşma Kavramı Yabancılaşma (alineation) kavramı, temelde

Modern Bürokrasiler ve Yabancılaşma Ethosu

345

yerel ve merkezi yönetim örgütleri, medya, moda evleri, reklam şirketleri, eğlence ve rekreasyon merkezleri, sinema ve spor endüstrileri, turizm ekonomileri, imaj evleri, bilinç endüstrileri vs. bireyin/toplumun yaşamı üzerinde, düşünsel ve sosyal tercihleri üzerinde denetleyici, baskılayıcı, yönlendirici bir işlev görürler. Birey, çoğu kez, bu baskılayım aygıtlarının kontrolünde, tercihlerinde yapaysılık ve ikircikli ruh haleti içindedir. Öz bilinci ve özgür istenci bu kurumlar tarafından maniple edilir ve denetlenir. Ben’i ile kurumsal ölçüler arasında gidip gelir, bireyselliğini baskılar, kurumsal onamalardan geçmiş tercihlere boyun eğer.

Modern kurumlar, bir bütün olarak toplumsal yaşam için bir “kıskaç” görevi görürler. Katı disiplin ve rasyonaliteye içkin duruşları, doğal olarak birey ve toplum üzerinde, kişiselliği perdeleyici, yabancılık ethosuna dayalı bir hava yaratıyor, duygusal ve sosyal yaşamın ölümüne sebebiyet veriyorlar. Birey, kısıtlı, tekil, anonim ve amaçlı ilişkilerin tarafı haline gelerek, emeğine ve çevresine yabancılaşıyor, sosyal dünyadan kopuyorlar. Kişilikte yaşanan deformasyon, kimlik krizleri ve bürokratik rasyonalitenin gündelik yaşama taşınması, sonuçta yabancılaşmanın evrenini genişletmeye yarıyor.

Böylelikle, modern kurumlar, birey ve toplum için artık katı bir sarkaç görevi görürler. Toplum, daha bir idare edildiğini, denetlendiğini, kamusal göz tarafından yoklandığını hisseder. Panoptic toplum, artık birey üzerinde nevrotik hatta şizofrenik bir farkındalık krizi yaratarak, reel hayatı bölünük, parçalı, gözetlenebilir mecrada tutar. Bu örgütsel karmaşa karşısında birey, çoğu kez “kapana kıstırılmışlık” duyguları yaşar. Rutinlik, monotonluk, değişiklik arayışı, işe ilişkin tatminsizlikler, ifade sorunları, güven kaybı vs. hep birden kişinin ruhsal ve sosyal dünyasında bütünlük kaybı, denge yitimi, psikosomatik reaksiyonlar, sapma ve kaçışçı eğilimlerinin artmasına neden olur.

Kurumsal ağlar karşısında bireyin kendilik yüklü kalma olanakları tümüyle elden kaçmış mıdır? Belki değil. Ancak, kurumsal baskı, yönlendirme o denli yaygın hale gelmiştir ki, bu çoğu kez görünmez, soyut bir baskı şeklindedir. Sadece resmi, bürokratik kurumlar değildir baskı oluşturan; aynı zamanda, kitle enformasyon araçları, moda, spor endüstrileri, turizm ekonomileri, imaj evleri, eğlence yerleri, kamuoyu, okul vb. çok yaygın gündelik iktidar kurumları, birey ve toplum üzerinde, yönlendirici, tahakküm kurucu işlevler görürler. Soyut pek çok aygıt, bireyi kendi haline bırakmamakta, özel hayat dahi, kurumsal ağların kontrolünde sınırlı/sorumlu şekilde yaşanmaktadır. Pek çok sosyal bilimci de, bu yüzden, modern toplumu örgüt eklemli tanımlamakta ve bu çerçevede, “hapishane”, “hastane”, “tımarhane”, “kışla”, “gözetleme kulesi”, “McDonald restoran” vb. metaforları sıkça kullanmaktadırlar. Yine, örgütsel baskılardan kaynaklanan

Page 28: MODERN BÜROKRASİLER VE YABANCILAŞMA ETHOSUweb.firat.edu.tr/sosyalbil/dergi/arsiv/cilt15/sayi2/319-348.pdf · Yabancılaşma Kavramı Yabancılaşma (alineation) kavramı, temelde

F.Ü.Sosyal Bilimler Dergisi 2005 15 (2)

346

toplumsal patalojileri izah ederken de, “demir kafes” (Weber), “sosyal yaşam dünyasının kolonizasyonu” (Habermas), “panopticon” (Foucault), “total kurumlar” (Goffman), “karakter aşınması” (Sennett) vb. kavramlara sıkça başvurmaktadırlar. Tüm bunlar, gerçekte, bürokratik aklın sınırsız yayılımına ve birey/toplum için oluşturduğu tehditlere odaklanmaktadır. Bu bağlamda kurumsal baskılar, sadece kurum içindekileri değil, tüm toplumu ya da yaşam alanlarını da tehdit etmektedir denebilir.

Kaynaklar ATİKER, Erhan, (1998), Modernizm ve Kitle Toplumu, Ankara: Vadi Yayınları. BAŞARAN, İ.Ethem, (l991), Örgütsel Davranış, İnsanın Üretim Gücü, Ank: Gül Yayınevi BAUMAN, Zygmunt, (1997), Özgürlük, Çev. V. Erenus, İstanbul : Sarmal Yayınevi. BAUMAN, Zygmunt, (2001), Parçalanmış Hayat, Postmodern Ahlak Denemeleri, Çev.

İsmail Türkmen, İst: Ayrıntı Yayınları. BAUMAN, Zygmunt (l998), Sosyolojik Düşünmek, Çev. A.Yılmaz, İst: Ayrıntı Yayınları. BELL, Daniel (l976), The Cultural Contradictions of Capitalism, New York: Basic Boks. BLAU, P.M.-MEYER, M.W, (l971), Bureaucracy in Modern Society, New York: Random

House. BOKENO, R.Michael, (2003), “The Work of Chris Argyris as Critical organization

practice” Journal of Organization Change Management, Vol. 16 No.6. BORDA, Juliette, (1999), “Great Expectations”, Fast Company Magazine, Novamber 99,

Iss, 29. BRÖCKLİNG, Ulrich, (2001), Disiplin Askeri İtaat Üretiminin Sosyolojisi ve Tarihi, çev.

V.Atayman, İst: Ayrıntı Yay. DAVİS, Keith, (1988), İşletmelerde İnsan Davranışı Örgütsel Davranış, İst: İ.Ü.İşletme

Fak. Yay. ERGİL, Doğu, (1980), Siyasal Yabancılaşma Açısından Seçime Katılma, Ank:AÜSBF

Yayını. FOUCAULT, Michel (2000), Büyük Kapatılma, Çev. Işık Ergüden, Ferda Keskin, İstanbul:

Ayrıntı Yayınları. FOUCAULT, Michels, (1992), Hapishanenin Doğuşu, Çev. M.A. Kılıçbay, Ank: İmge

Yayınları FOUCAULT, Michels, (1994), Dostluğa Dair- Söyleşiler, Çev. C.Ener, İstanbul: Hil Yay. FROMM, Erich (1987), İtaatsizlik Üzerine Denemeler, Çev. A. Sayın, İstanbul: Yaprak

Yay. FROMM, Erich, (1990), Umut Devrimi, Çev. Ş.Yeğin, İstanbul: Payel Yayınları. FROMM, Erich, (1993), Sahip Olmak ya da Olmak, Çev. Aydın Arıtan, İst: Arıtan

Page 29: MODERN BÜROKRASİLER VE YABANCILAŞMA ETHOSUweb.firat.edu.tr/sosyalbil/dergi/arsiv/cilt15/sayi2/319-348.pdf · Yabancılaşma Kavramı Yabancılaşma (alineation) kavramı, temelde

Modern Bürokrasiler ve Yabancılaşma Ethosu

347

Yayınları. FROMM, Erich, (l982), Sağlıklı Toplum, Çev. Y.Salman-Z.Tanrısay, İst: Payel Yayınları. GANDY, Oscar H., (l989), “The Surveillence Society: Information Technology and

Bureaucratic Social Control”, Journal of Communication, 39 (3) Summer. GEMMİLL, G.-OAKLEY, J., (1992), “Leadership: An Alienating Social Myth?” Human

Relations, Vol: 45, No:2. GENÇTAN, Engin, (l992), Varoluş ve Psikiyatri, İstanbul: Remzi Kitabevi, İstanbul. GIDDENS, Anthony (2000), Sosyoloji, Ank: Ayraç Yayınları GOFFMAN, Erving, (l961), Asylums: Essays on the Social Situation of Mental Patients

and Other Inmates, Garden City : Doubleday Anchor. HABERMAS, Jürgen, (l984), The Theory of Communicative Action II, Boston: Beacon

Pres. HORNEY, Karen, (l994), Çağımızın Nevrotik Kişiliği, (Çev. S. Budak), Ankara. KANUNGO, R.N., “Alienation And Empowerment: Some Ethical Imperatives İn

Business”, Journal Of Business Ethics, Vol:11, No:5-6, 1992. KESKİN, Ferda, (2003), “Bilginin Arkeologu Michel Foucault”, Kadife Karanlık. 21.

Yüzyıl İletişim Çağını Aydınlatan Kuramcılar, (Ed. N. Rigel vd.) İstanbul: Su Yayınları. LASCH, Christopher, (l979), The Culture of Narcissism. American Life In the Age of

Diminishing Expectations, New York: Warner Boks. LOO, Hans Van Der - REİJEN, Williem Van, (2003), Modernleşmenin Paradoksları, Çev.

K. Canatan, İst: İnsan Yay. LYON, David (1997), Elektronik Göz-Gözetim Toplumunun Yükselişi, İstanbul: Sarmal

Yay. MARCUSE, Herbert, (1997), Tek Boyutlu İnsan, Çeviren: Aziz Yardımlı, Istanbul : Idea

Yay. MARSHALL, Gordon, (1999), Sosyoloji Sözlüğü, Ank: Bilim ve Sanat Yay. MERTON, Robert K., (1957), Social Theory and Social Structure, Glencoe, IL: Free Pres. MESTROVIC, Stjepan G., (1999), Duyguötesi Toplum, Çev. A.Yılmaz, İst. : Ayrıntı Yay. MILLS, Charles Wright, (l953), White Collar, New York: Oxford University Pres. ÖZKÖK, Ertuğrul, (l985), İletişim Kuramları Açısından Kitlelerin Çözülüşü, Ank: Tan

Yay. POLOMA, M. (1993), Çağdaş Sosyoloji Kuramları, Çev. H. Erbaş, Ank: Gündoğan

Yayınları. RIESMAN, David, (1961), The Lonely Crowd, New Haven: Yale University Pres.

Page 30: MODERN BÜROKRASİLER VE YABANCILAŞMA ETHOSUweb.firat.edu.tr/sosyalbil/dergi/arsiv/cilt15/sayi2/319-348.pdf · Yabancılaşma Kavramı Yabancılaşma (alineation) kavramı, temelde

F.Ü.Sosyal Bilimler Dergisi 2005 15 (2)

348

RITZER, George, (1998), Toplumun McDonaldlaştırılması, İstanbul: Ayrıntı Yay. RİTZER, George, (2000), Büyüsü Bozulmuş Dünyayı Büyülemek, Çev. Ş.S.Kaya, İst:

Ayrıntı Yayınları SENNETT, Richard, (2002), Karakter Aşınması, (Yeni Kapitalizmde İşin Kişilik

Üzerindeki Etkileri), Çev.B.Yıldırım, İst: Ayrıntı Yayınları. SUGUR, Serap, (2000), “Bir Yasal-Ussal Örgütlenme Biçimi Olarak Bürokrasi”, Anadolu

Üni. Edebiyat Fak. Dergisi, Cilt 1 Sayı 2. TEBER, Serol, (l990), Politik Psikoloji Notları, İst: Ara Yayıncılık. TOLAN, Barlas, (1981), Çağdaş Toplumun Bunalımı Anomi ve Yabancılaşma, Ankara:

İktisadi İdari Bilimler Akademisi Yayınları. TOLAN, Barlas, (l991), Toplum Bilimlerine Giriş, Ankara: Adım Yayıncılık. VALERIE, J.S – CARRY, L.C., (1990), Understranding Stres a Psychological Perspective

For Health Professionals, Chapman and Hall . WALLACE, Ruth A.- WOLF, Alison, (2004), Çağdaş Sosyoloji Kuramları, Çev. L.Elbruz-

M.R.Ayas, İzmir: Punto Yayıncılık. WEBER, Max, (l993), Sosyoloji Yazıları, Çev. Taha Parla, İst: Hürriyet Vakfı Yayınları. WHYTE, William, (1956/2004), “The Organization Man, A Generation of Bureaucrats”

(1956)http://www-personal.umd.umich.edu/~ppennock/doc-OrgMan.htm, 04.06.2004. WHYTE, William, (l972), The Organization Man, New York: Simon & Schuster ZANDEN, James W.Vander, (1993), Sociology The Core, (Third Edition), New York:

McGraav-Hill, Inc. ZIJDERVELD, Anton, (1985), Soyut Toplum, Çev.C.Cerit, İstanbul: Pınar Yayınları.