110
KIŞ AKADEMİSİ SİVİL ANAYASA ÖNERİSİ 2012 Bizim Kanun-i Esasimiz 1982 Anayasası Katre TÜRKİYE

Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Kış Akademisinin hazırlamış olduğu anayasa raporu.

Citation preview

Page 1: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

1

KIŞ AKADEMİSİ SİVİL ANAYASA ÖNERİSİ

2012

Bizim Kanun-i Esasimiz

1982 Anayasası

Katre

T Ü R K İ Y E

Page 2: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

2

İÇİNDEKİLER

BİZ KİMİZ?

USÛL

GENEL BAŞLIKLAR

BAŞLANGIÇ METNİ ANAYASAYA DEĞİŞMEZ MADDELERİN KONULMASI GENEL ESASLAR VATANDAŞLIK ANAYASANIN NİTELİĞİ DİN VE VİCDAN ÖZGÜRLÜĞÜ HAKLARIN SINIRLANDIRILMASI REJİMİ DEVLETİN TEŞKİLAT YAPISI TOPLUMSAL CİNSİYET- ANAYASANIN CİNSİYETİ SİVİL -SİYASAL, İKTİSADİ- SOSYAL HAKLAR

BENİM ANAYASAM NASIL OLMALI?

MAKALELER- DENEMELER Milliyetçilik-Vatandaşlık Tanımlamaları, Türklük ve Diğer Etnik Kimliklerin

Değerlendirilmesi Anayasaların Başlangıç Hükümleri Olmalı Mıdır? Yeni Anayasada Vatandaşlık Tanımı Üzerine Anadilde Eğitim Üzerine Laiklik Hakkında Azınlık Hakları Anayasaların Dibaceleri ve Toplumsal Karşılıkları

EMEĞİ GEÇENLER

Page 3: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

3

BİZ KİMİZ? İstanbul’da farklı üniversitelerin farklı bölümlerinde, lisans ve yüksek lisans düzeyinde okuyan, genel olarak sosyal platformlarda örgütlenmiş ve anayasa konusunda kafa yormuş, oturmuş gece yarılarına kadar tartışmış, bu konuda söyleyecek sözü olan gençleriz biz. Türkiye’de yeni anayasanın ciddi olarak tartışılmaya başladığı günden beri, kimi zaman kalabalık gruplar, kimi zaman birkaç kişinin katılımı ile, ama istikrarlı bir şekilde, bu taslakta belirttiğimiz başlıklar hakkında ateşli tartışmalar yaptık. Yeri gelmişken, Sivil Dayanışma Platformu ve Bekir Berat Özipek Hocamıza değerli desteklerinden ötürü teşekkürü borç biliriz. Birbirimizi kırmadan, sesimizi yükseltmeden, kimi zaman doğrularımızı savunarak, kimi zaman yanlışlarımızın farkına vararak, ama kaliteli bir düzeyde tartışarak, kendi aramızda bir mutabakata vardık ve anayasa taslağımızı hazırladık. Bu Anayasa Taslağımızın, ondan da önce tartışabilme ve mutabakata erişebilmenin mümkün olduğunun, halkın iradesinin yansıması olan meclis tarafından dikkate alınması dileklerimizle… USUL Şu anda yürürlükte olan 1982 Anayasasında rahatsız olduğumuz, hayalimizdeki Türkiye ve onun anayasasında yer almasını istediğimiz hususları başlıklar halinde tartıştık. Bu taslakta, önce ilk çerçevelerde 1982 Anayasasındaki düzenlemeleri, ardından gelen çerçevelerde ise olması gerektiğini düşündüğümüz, olmasını istediğimiz düzenlemeleri göreceksiniz.

Page 4: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

4

BAŞLANGIÇ METNİ

ANAYASAYA DEĞİŞMEZ MADDELERİN KONULMASI

Devlet odaklı bir anayasa

Atatürk İlke ve İnkılâplarına dayanan

Türklük vurgusu

Uzun ve ideolojik bir giriş metni (dibace)

Laiklik ilkesine yapılan vurgu

Resmi ideolojinin dayatılması

Soyut, muğlak ve anlaşılması zor bir dil seçilmiş olması

Esas olarak devleti kabul etmesi, milleti ona bağlı bir değer olarak görmesi

Başlangıç metninin hukukî bağlayıcılığı sorunu

Birey odaklı bir anayasa olmalı.

Uluslararası hukuk çerçevesinde ortaya konulmuş, insan haklarına dayanan- sadece saygılı

olmayan- bir anayasa olmalı.

Anayasada etnik vurgulara yer verilmemeli.

İdeolojik vurgulara yer verdiği için başlangıç metnine yer verilmemeli;

bir başlangıç metni olması durumunda ise bu metinde özellikle;

insan onuru,

hukuk devleti,

sosyal adalet, kişinin kendini geliştirebilmesi gibi öğelere yer verilmeli

Başlangıç metninin hukuki bir nitelik taşımasından kaçınılmalı.

Anayasayı başlangıç metnine değil, evrensel hukuka göre yorumlamalı

Anayasada değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddelere yer verilmemeli

Anayasanın ilk maddelerinin temel hak ve özgürlüklere ayrılması, genel esaslara dair

hükümlere anayasanın ilerleyen maddelerinde yer verilmesi

Devletin halkın iradesi üzerinde baskı yapmasına izin verebilecek ideolojik ifadelere yer

vermeyen, evrensel hukuk normlarını temel alan bir anayasa

Anlaşılabilir, açık ve somut bir dil kullanan bir anayasa.

Page 5: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

5

GENEL ESASLAR

İlk üç maddenin genel esaslara ayrılmış olması

Değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez nitelikte maddelerin olması

Laikliğe yapılan ısrarlı vurgu

Devlet odaklı, milleti yan unsur olarak gören bir bakışla,

devlet, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür.

dili Türkçedir

demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti.

İlk maddelerin insan hak ve özgürlüklerine dair maddeleri içermeli.

Devletin genel esaslarına ilerleyen maddelerde yer verilmeli

Anayasada değiştirilemez maddelerin olması dinamik toplum yapısının statükoya

mahkûm edilmesidir.

Devlet millete bağlı bir ifadeyle yer almalıdır. Esas olan devletin değil, milleti

oluşturan her bir bireyin haklarının korunmasıdır.

Bu bağlamda dil meselesi şöyle çözüme kavuşturulabilir;

Devletin resmi dili Türkçedir. Devlet, ülke topraklarında konuşulan bütün dilleri

zenginlik olarak görür, her türlü ekonomik, sosyal, idari ve kamusal alanda (

kamusal hizmetler alınırken ve verilirken) bu dillerin gözetilmesi ve geliştirilmesi

yükümlülüğünü üstlenir.

(Avrupa Azınlık ve Bölgesel Diller Şartı’nda belirtildiği gibi)

Page 6: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

6

ANAYASANIN İLK MADDELERİ

1982 Anayasasında olduğu gibi anayasanın ilk maddelerinin devlete dair esaslara ayrılması yerine toplumu oluşturan bireyin hak ve özgürlüklerine dair olmasını savunuyoruz.

Bu sebeple, Anayasamızın ilk maddeleri aşağıdaki gibi olmalıdır; 1. İnsan Onuru 2. Yaşam Hakkı- Kişi Dokunulmazlığı, Maddi ve Manevi Varlığı 3. Sağlık Hizmetleri ve Çevrenin Korunması Hakkı 4. Din ve Vicdan Hürriyeti 5. Düşünce ve Kanaat Hürriyeti 6. Düşünceyi Açıklama ve Yayma Hürriyeti 7. Örgütlenme Hakkı 8. Toplantı Hürriyeti 9. Mülkiyet Hakkı 10. Eğitim Hakkı 11. Çalışma ve Sözleşme Hakkı 12. Sosyal Güvenlik Hakkı

İlk maddede Alman Anayasasına benzer bir şekilde, insan onurunun her halükarda korunması, Devletin esas görevinin insan onurunun korunması için çaba sarf etmek olduğu, Anayasanın insan haklarına dayanan bir anayasa olduğu, devlet kurumlarının yaptığı her türlü uygulamada bu esaslara göre hareket etmek zorunda olduğu belirtilmelidir.

Page 7: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

7

VATANDAŞLIK

1982 Anayasası Madde 66

Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.

Türk Babanın veya Türk ananın çocuğu Türk’tür.

Vatandaşlık kanunî yollarla kazanılır ve kaybedilir.

Türk kelimesi etnik bir vurgudur ve dışlayıcı bir nitelik taşır. Anayasanın kurucu iradesi her ne kadar Türk kelimesi ile etnik bir vurgu

yapılmadığını ifade etse de, kurumsal eylemlerden de anlaşılacağı gibi (TDK, TTK) Türk kelimesi etnisiteden sıyrılamamaktadır.

Oysa Türkiyelilik kavramı, etnik bir vurgu yerine, daha coğrafi bir vurgu yaptığı için, daha makul bir ifadedir. Hem Türk Hem Kürt, Çerkes, Laz, Arap olmak mümkün olmasa da, insan farklı etnik kimliklere sahip olsa da Türkiyeli olabilir.

Vatandaşlık kanuni yollarla kazanılır ve kaybedilir. Ayrıntılar ise, Vatandaşlık Kanunu ile düzenlendiği için, anayasada ayrıca

düzenlenmesi gereksizdir. Vatandaşlıktan çıkarılma ile ilgili karar ve işlemlere karşı yargı yolu

kapatılamaz.

Page 8: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

8

ANAYASANIN NİTELİĞİ

Uzun ve ayrıntılı bir anayasa (177 Madde) Soyut ve muğlak ifadelerin kullanılması Her türlü yoruma açık olması Değiştirilmesi zor bir anayasa olması Anayasanın değiştirilmesi ile ilgili düzenleme (Madde 175- 1982 Anayasası)

İnsan hakları ve özgürlüklerini çerçeve kabul eden , kısa bir anayasa

Açık ve anlaşılır ifadeler kullanan bir anayasa

Anayasa değiştirilmesi zor olarak kalmalı Değiştirilmesinin zorluğu sebebiyle, her değişiklikte toplumsal mutabakatı gerektirmesi ve böylece toplumda diyalog ve iletişimi zorunlu kılması

Page 9: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

9

DİN VE VİCDAN ÖZGÜRLÜĞÜ

1982 Anayasası Madde 24

Din ve Vicdan özgürlüğü tanınırken,

ibadet, dini ayin ve törenlerin serbestiyeti 14. Madde ile sınırlanır.

Kimse dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz, bunlardan dolayı

kınanamaz ve suçlanamaz.

Din eğitimi devletin kontrolü ve yönlendirmesinde yapılır.

İlköğretimlerde zorunlu ders olarak düzenlenen Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi

dersleri Anayasada düzenlenmiştir.

Din ve dini öğelerin istismarı, devletin düzenini her hangi bir şekilde

değiştirmek için kullanılamaz.

Din ve Vicdan özgürlüğü negatif haklar kapsamında tanımlanmalı ve mümkün

mertebe devletin müdahale alanının dışına çıkarılmalıdır.

Dini inanç ve kanaatleri açıklamaya kimsenin zorlanamaması, bunlardan dolayı

kınanamaması ve suçlanamaması ile ilgili maddenin aynen korunması ancak

uygulamadaki hataların düzeltilmesi. (Örn; Nüfus cüzdanlarındaki din

ibaresinin kaldırılması)

Devlet her türlü dini eğitimin verilmesi için gerekli imkan ve kolaylıkların

sağlamalı.

Devletin dini eğimde tekel olmaktan vazgeçmesi, tüm dini oluşum ve

inisiyatiflerin eğitim, ibadet ve kimliklerini oluşturma ve açıklama haklarının

korunması gerekliliği

İlgili bakanlık tarafından düzenlenmesi gereken ilköğretim müfredatına dair

hususlara anayasada yer verilmemeli

Dini istismar gibi yoruma açık ifadelerin anayasada yer almamalı

Page 10: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

10

HAKLARIN SINIRLANDIRILMASI

Hakların sınırlandırılması- Md.13 Temel Hak ve Hürriyetler;özlerine dokunulmaksızın, yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak, ancak kanunlarla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik cumhuriyetin gereklerine, ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.

Hakların Kötüye Kullanılmaması- Md. 14 Hak ve hürriyetler, devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü

bozmaya, laik cumhuriyeti ortadan kaldırmak için kullanılamazlar. Bu maddeler, devlete veya kişilere tanınan hakların daha geniş bir şekilde

sınırlandırılmasına imkan tanıyacak şekilde yada yok edilmesine mahal verecek şekilde yorumlanamaz.

Bu hükümlere aykırı faaliyette bulunanlar hakkındaki müeyyideler kanunla düzenlenir.

Temel Hak ve Hürriyetlerin Kullanılmasının Durdurulması- Md. 15 Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası

hukuktan doğan yükümlülükler ihlal edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde, haklar kısmen veya tamamen durdurulabilir, veya bunlar için anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.

Ancak bu durumlarda da, savaş hukukundaki hükümler saklı olmak kaydıyla, kişinin yaşama hakkına, maddi ve manevi barlığının bütünlüğüne, din, vicdan, düşünce ve kanaat hürriyetine dokunulamaz. Suç ve cezalar geçmişe yürütülemez ve masumiyet karinesi esastır.

Hakların sınırlandırılması düzenleyen 1982 anayasasındaki maddelerin esasında dikkatlice yazılmış ve birçok doğruyu barındıran maddeler olduğu düşünülmektedir. Ancak maddelerde bazı değişiklikler gereklidir. Md.13 şu şekilde olmalıdır; Temel Hak ve Hürriyetler, özlerine

dokunulmaksızın, yalnızca anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak, ölçülülük ilkesi sınırlarında ve ancak kanunla sınırlanabilir.

Md.14 şu haliyle makuldür; Anayasa hükümlerinden hiç biri devlete veya kişilere anayasa ile tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya anayasada belirtilenden daha geniş bir şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz. Aksi hallerde uygulanacak müeyyideler kanunla düzenlenir.

Md.15 ,yani olağanüstü durumlarda hakların durdurulmasına ilişkin hükümler oldukça yerindedir. Ancak bir anayasa maddesinde temel hak ve özgürlükler kastedilerek “ Bunlar için anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir” gibi bir hükme yer verilmemesi gerekmektedir. Bu, anayasanın verdiği bütün güvenceleri bir çizgi ile silebilmek anlamını taşır.

Page 11: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

11

DEVLETİN TEŞKİLAT YAPISI

Anayasamızın 3’üncü maddesine göre “Türkiye Devleti,ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür.

Ülkenin bütünü ya da bir parçası ayrılamaz.Başka bir devlete verilemez , ayrı bir devlet kurulamaz.

Türkiye Devleti’nin milleti din,dil,ırk ayrımı yapılmaksızın aynı egemenliğe tabidir.Bölünemez.

Bu ilkeler doğrultusunda Anayasamız hem bölgesel hem de toplumsal federalizme kapalıdır.

Kuvvetler ayrılığı ilkesi benimsenmiştir, ancak yürütme kuvvetlidir. Meclis hükümeti değil, kabine sistemi benimsenmiştir. Cumhurbaşkanının yetkileri oldukça geniştir. Yapılan son değişikliklerle birlikte cumhurbaşkanı halk tarafından seçilerek göreve

gelir.

Ülkemizde bu sistemin değişmesi ve benimsenmesi oldukça zor görünmektedir.

Ülkenin bütünlüğü kesinlikle korunmalıdır. Ancak Türkiye hem daha önce yapılmış düzenlemelerini, 1921 anayasası gibi,

hem de Avrupa Yerel Yönetimler özerklik Şartı gibi uluslararası antlaşmaları da göz önünde bulundurarak yerel yönetimlere daha geniş özerklikler tanımalıdır.

Yönetim rejimi konusunda, özellikle Başkanlık Sistemi mevzuu tartışılmıştır. Ancak Yerel Yönetimlere verilen özgürlük benimsenmeden ve oturmadan

denenecek bir başkanlık sistemi uygulaması başarıya ulaşamayacaktır. 1921 anayasası ilgili madde; Madde 11- Vilâyet mahalli umurda manevi şahsiyeti ve muhtariyeti haizdir. Harici ve dahili siyaset, şer’i adlî ve askeri umur, beynelmilel iktisadî münasebat ve hükûmetin umumi tekâlifi ile menafii birden ziyade vilâyata, şâmil hususat müstesna olmak üzere Büyük Millet Meclisince vaz edilecek kavanin mucibince evkaf, Medaris, Maarif, Sıhhiye, İktisat, Ziraat, Nafia ve Muaveneti içtimaiye işlerinin tanzim ve idaresi vilâyet şûralarının salâhiyeti dahilindedir.

Page 12: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

12

TOPLUMSAL CİNSİYET VE ANAYASANIN CİNSİYETİ

Anayasada cinsiyetle ilgili düzenleme aşağıdaki gibidir;

MADDE 10- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din,

mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. (Ek fıkra: 7/5/2004-5170/1 md.) Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir.

Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. (Ek cümle: 12/9/2010-5982/1 md.) Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.

(Ek fıkra: 12/9/2010-5982/1 md.) Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife

şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz.

Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik

ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.

Herkes kanun önünde eşittir. Herkes, dil, din, ırk, renk, cinsiyet kimliği, cinsel yönelim, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin ayrıma tabi tutulamaz.

Toplumsal cinsiyete duyarlı bir hukuk devletimiz olmalıdır. Toplumsal cinsiyet eşitliğini baz alarak demokratik ilkelerin benimsenmesi gerekmektedir.

Devlet herhangi bir nedenle ( engellilik, yaş, cinsiyet ) mağdur olmuş bir grup lehine bunlara karşı mevcut dengesizliği gidermek amacıyla dahi olsa pozitif ayrımcılık yapmamalıdır.Bu durum Anayasanın eşitlik kuralını bozmaktadır.

Anayasanın kullandığı ve hakimiyeti ifade etmek için genellikle tercih edilen eril dilden vazgeçilmelidir.

Page 13: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

13

SİVİL- SOSYAL- İKTİSADİ VE SOSYAL HAKLAR

SİVİL HAKLAR

KİŞİ DOKUNULMAZLIĞI

Kişi dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı 1982 Anayasasının 17. Maddesinde düzenlenmiştir.

Temel olarak, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkını koruma altına alır. Bu negatif haklar düzenlemesine bir örnek teşkil eder.

Vücut bütünlüğü güvence altına alınmıştır. İşkence ve eziyet kesin surette yasaklanmıitır. 2004 yılında yapılan değişiklik ile birlikte bu maddenin istisnaları metne

eklenmiştir.

Kişi dokunulmazlığını, maddi ve manevi varlığını düzenleyen anayasa maddesi esasen doğru bir metindir.

Yalnızca, 2004 değişiklikleri kapsamında maddeye eklenilen hallerdeki müdahalelerin, “ hakkın özüne dokunulmaksızın ve ölçülülük ilkesi aşılmadan gerçekleştirilmesi” ve ancak bu kıstaslar yerine getirildikten sonra gerçekleşebilecek hallerde gerçekleşen öldürme fiillerinin birinci fıkra hükmü dışında kalması şeklinde bir düzenleme daha doğru olacaktır.

Page 14: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

14

ZORLA ÇALIŞTIRMA YASAĞI

Zorla çalıştırma yasağı 18. Madde ile düzenlenmiştir.

Angarya kesinlikle yasaklanmıştır.

Bu yasağın istisnaları olarak, tutukluluk süresince hükümlülerin çalışmaları ve olağanüstü hallerde vatandaşlardan istenilecek hizmetler gösterilmiştir.

Sadece olağanüstü haller şeklinde yapılan bir düzenleme, farklı yorumlar eşliğinde istismara açık olacaktır.

Bu sebeple, yapılacak istisnanın şu şekilde düzenlemesi daha doğru olacaktır; “ şekil ve şartları kanunla düzenlenmek üzere, hükümlülük ve ya tutukluluk süreleri içindeki çalıştırmalar, olağanüstü hal ve seferberlik hallerinde zorla çalıştırma sayılmaz.”

Page 15: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

15

KİŞİ HÜRRİYETİ VE GÜVENLİĞİ

Temel hak ve hürriyetlerden en uzun düzenlenmiş olanlardan birisidir. Herkes kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir. Ayrıntıları özellikle ceza Muhakemesi kanununda belirtilmiş olan bir çok

düzenlemeye burada da yer verilmiştir. Kanunlarda belirtilmiş olan istisnai haller dışında kişilerin hakim kararı

olmaksızın hürriyetlerinden yoksun bırakılmalarının önüne geçilmek istenmiştir. Bunun dışında hürriyetten yoksun bırakılma, toplum yararı ön planda olduğunda

da gerçekleştirilebilir. Hürriyeti yargısal yolla kısıtlanan bir kişinin buna karşı yargı yoluna başvurma

hakkı vardır. Belirtilen esaslar dışında bir uygulamayla karşılaşan bir kişinin zararı, tazminat

hukukunun genel prensiplerince, devlet tarafından karşılanır.

Düzenleme daha kısa ve öz bir şekilde yapılmalıdır. Ayrıntıları Ceza Muhakemesi kanununda belirtilmiş olan hususların tekrar

anayasal metinde yer alması tekrar olarak görülebilir. Özellikle maddenin 3,4,5 ve 6. Fıkralarındaki hususlar, Avrupa İnsan Hakları

Sözleşmesindeki hususlar da gözetilerek ve esas alınarak düzenlenmiştir. Esas itibariyle temel güvencelere ter verilmeli ancak ayrıntılardan

kaçınılmalıdır. Şu halde, yeni anayasada da düzenlenecek maddede, mutlaka;

kişi hürriyeti ve güvenliğini, kanunlarda belirtilen halleri kapsayan istisnai haller, tutuklamanın ancak hâkim kararı ile yapılabileceği, hürriyeti bu haller dâhilinde kısıtlanmış kişilere yargısal itiraz yollarının açık olduğu, bu esaslar dışında bir uygulamaya tabi tutulan bir kişinin zararının devletçe tazmin edileceğine yer verilmelidir.

Page 16: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

16

ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİ

Anayasanın 20. Maddesinde düzenlenmiştir.

Ayrıntılı olarak yapılan istisnai düzenlemelerde muğlak ifadelere de yer verilmiştir; kamu düzeni, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması

Kişisel verilerin tutulması ve saklanması düzenlenmiştir.

Maddede ayrıntılı düzenlenen ikinci fıkra bu haliyle daha doğru olacaktır; Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın

korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz.

Kişisel verilerin tutulması ve saklanması hakkındaki usuller bu haliyle ve son değişikliklerle doğru olarak düzenlenmiştir ve bu haliyle kalmalıdır.

Page 17: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

17

DÜŞÜNCEYİ AÇIKLAMA VE YAYMA HÜRRİYETİ

1982 Anayasasının 26. Maddesinde düzenlenmiştir. Temel olarak herkesin düşünce ve kanaatlerini söz,yazı,resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama veya yayma hakkına sahip olmasını güvence altına alır.

Hakkın kapsamına resmî makamların herhangi bir müdahalesi olmadan haber veya fikir almak ya da vermek serbestisi de girer.

Hakkın sınırlanmasında milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, cumhuriyetin temel nitelikleri, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü ve özel hayatın gizliliği esas alınmıştır.

Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti temel haklardan olup, Genel Esaslar’dan önce yer almalıdır.

1982 anayasası esas itibariyle hakkı doğru tanımlamıştır, ancak hakkın sınırlandırılmasında cumhuriyetin temel nitelikleri ve devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün korunması gibi hususlara yer verilmesi gereksizdir.

Hakkın sadece ve sadece kanunî yolla sınırlandırılması esastır, bu nedenle maddede hakkın sınırlandırılmasında kullanılan muğlak ifadeler yer almamalıdır.

Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılması da bu hürriyet kapsamındadır ve herhangi bir şekilde sınırlandırılamaz.

Page 18: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

18

HABERLEŞME HÜRRİYETİ

Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır. Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel

ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz.

Ülke güvenliği, kamu düzeni, suç işlenmesinin engellenmesi ( özellikle yasadışı yollarla meşru hükümeti yıkma girişimleri) genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz.

Hak sınırlanırken, ölçülülük ilkesi paralelinde kalınması ve hakkın özüne dokunulamaması esastır.

Page 19: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

19

DÜŞÜNCE VE KANAAT HÜRRİYETİ

En kısa ve olması gereken haliyle düzenlenmiş temel haklardan birisidir. Temel olarak herkesin düşünce ve kanat hürriyetini koruma altına alır. Her ne sebeple olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya

zorlanamaz ve bu sebeple suçlanamaz ve kınanamaz. Sıralamada 25. Maddede değil daha öncelikli bir yerde anılmalıdır.

Page 20: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

20

BASIN HÜRRİYETİ

1982 Anayasası'nın 28,29 ve 30. maddelerinde düzenlenmiştir. Basın hürdür, sansür edilemez. Basınevi kurmak izin alma ve mali teminat yatırma

şartına bağlanamaz. Devlet basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri almakla yükümlüdür.

Bu hakkın sınırlandırılmasında da diğer haklarda da gördüğümüz; devletin iç ve dış güvenliği, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, ayaklanma ve isyana teşvik, devlet sırrı gibi hususlara yer verilmiştir.

Süreli veya süresiz yayın önceden izin alma ve mali teminat yatırma şartına bağlanamaz.

Kanun, haber, düşünce ve kanaatlerin serbestçe yayımlanmasını engelleyici ve zorlaştırıcı siyasal, ekonomik ve mali şartlar koyamaz.

1982 Anayasası’nın 3 ayrı maddede düzenlediği bu hakları “Basın Hürriyeti” adı altında tek bir başlıkta toplamak mümkündür. Bu maddenin barındırması gereken ilkeler;

Basın hürdür,sansür edilemez. Basınevi kurmak, süreli veya süresiz yayın önceden izin alma ve mali teminat

yatırma şartına bağlanamaz. Kanuna uygun şekilde kurulan basım evleri ve basım araçları suç aleti olduğu

gerekçesiyle zabtedilemez, müsadere edilemez ve işletilmekten alıkonulamaz. Kanun, haber, düşünce ve kanaatlerin serbestçe yayımlanmasını engelleyici ve

zorlaştırıcı siyasal, ekonomik ve mali şartlar koyamaz. Hak sadece kanunla sınırlandırılabilir. Bu hakkın sınırlandırılmasında devlet sırrı,

devletin iç ve dış güvenliği, şiddet suçlarına teşvik gibi hususlar ve özel hayatın gizliliği hakkı korunmalıdır.

Page 21: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

21

DERNEK KURMA HÜRRİYETİ

Herkes önceden izin almaksızın dernek kurma ve bunlara üye olma ya da üyelikten çıkma hürriyetine sahiptir.

Hiç kimse bir derneğe üye olmaya ve dernekte üye kalmaya zorlanamaz. Dernek kurma hürriyeti ancak milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin

önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâk ile başkalarının hürriyetlerinin korunması sebepleriyle ve kanunla sınırlanabilir.

Dernekler kanunun öngördüğü hallerde ve ancak hakim kararıyla kapatılabilir. Derneğin kapatılmasında, diğer hakların sınırlandırılmasında kullanılan milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi gibi hususlar belirtilmiştir.

Dernek kurma hürriyetinin sınırlandırıldığı alanlar silahlı kuvvetler,kolluk kuvvetleri ve devlet memurlarına yönelik kısıtlamalardır.

1982 Anayasası’nın dernek kurma hürriyeti olarak tanımladığı hak günümüz ihtiyaçlarına cevap vermekten uzaktır. Bu nedenle “Örgütlenme Hakkı” başlığıyla yapılacak bir düzenleme daha kapsayıcı olacaktır. Bu hak; siyasal,ekonomik,dinî,sosyal,kültürel,meslekî ve sendikal veyahut başka mahiyetteki meşru çıkarları geliştirmek,uygulamak ve korumak üzere herkese örgütlenme hakkını tanımalıdır.

Herkes bu hakka önceden izin almaksızın sahip olabilmelidir. Hiç kimse bir oluşuma üye olmaya ve üye kalmaya zorlanamaz. Bu hak ancak kanunun öngördüğü hallerde ve kanunla sınırlandırılabilir. Silahlı kuvvetler, kolluk kuvvetleri ve devlet memurlarına ilişkin hususlar ilgili

kurum yönetmelikleriyle düzenlenir. Ancak bu düzenlemeler yapılırken de kişilerin bu haklarına ancak ölçülülük ilkesi kapsamında müdahale edilebilmelidir.

Page 22: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

22

MÜLKİYET HAKKI

Mülkiyet hakkı 1982 anayasasında kısa,öz bir şekilde düzenlenmiştir. Yeni anayasada da mevcut haliyle korunmalıdır.

Mülkiyet hakkı temel hak ve hürriyetlerdendir. Bu sebeple 35. maddede değil, genel esaslardan önce yer alacak temel hak ve özgürlükler kısmında yer almalıdır.

Page 23: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

23

SOSYAL VE EKONOMİK HAKLAR

EĞİTİM

ÇALIŞMA VE SÖZLEŞME HÜRRİYETİ

Kimse eğitim ve öğretim hakkından yoksun bırakılamaz. Eğitim ve öğretim Atatürk ilke ve inkilapları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim

esaslarına göre devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz.

Eğitim ve öğretim hürriyeti, Anayasaya sadakat borcunu ortadan kaldırmaz.

Eğitim ve öğretim kurumlarında sadece eğitim, öğretim, araştırma ve inceleme ile ilgili faaliyetler yürütülür. Bu faaliyetler her ne suretle olursa olsun engellenemez.

Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez. Eğitim ve öğretim kurumlarında okutulacak yabancı diller ile yabancı dille eğitim ve öğretim yapan okulların tâbi olacağı esaslar kanunla düzenlenir. Milletlerarası andlaşma hükümleri saklıdır.

İlköğretim, kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur ve Devlet okullarında parasızdır.

1982 Anayasasında 42. Maddede düzenlenmiş olan Eğitim Hakkı, temel bir haktır. Bu hakkın barındırması gereken ilkeler;

kimsenin eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaması Eğitim ve öğrenim hakkının kanunla tespit ve düzenlenmesi İlköğretimin bütün vatandaşlar için zorunlu ve devlet okullarında parasız olması devletin sosyal devlet ilkesi kapsamında maddi imkanlardan yoksun ve özel eğitime ihtiyacı olan öğrencilerin eğitim hakkından faydalanabilmesi için gerekli yardım ve imkanları sağlaması, Eğitim ve öğretim kurumlarında; eğitim-öğretim, araştırma ve inceleme ile ilgili faaliyetlerin her ne suretle olursa olsun engellenememesi, Müfredatın esaslarının kanunla belirlenmesi

Eğitim ve öğretim kurumlarında okutulacak diller ve okulların tâbi olacağı esaslar kanunla düzenlenir. Resmi dil, din ve vicdan özgürlüğü ve vatandaşlık alanında yaptığımız düzenlemeler öncelikli olarak dikkate alınmalıdır.

Page 24: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

24

ÇALIŞMA VE SÖZLEŞME HAKKI

1982 Anayasası’nda 48,49 ve 50. maddelerde düzenlenmiştir. Herkes dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir. Çalışma herkesin hakkı ve ödevidir. Kimse yaşına,cinsiyetine ve gücüne uymayan işlerde çalıştırılamaz. Devlet çalışma hayatını optimum seviyeye getirmek ve çalışma barışını sağlamak

için gerekli tedbirleri alır. Dinlenmek çalışanların hakkıdır.

Çalışma ve sözleşme hürriyeti temel bir haktır. 3 madde yerine tek bir maddede düzenlenebilir. İlgili düzenleme; Herkesin çalışma ve sözleşme hürriyetini kişilerin yaş, cinsiyet ve gücüne uyan

işlerde çalışabilmesini, dinlenme hakkını ve devletin sosyal devlet olmasından kaynaklanan çalışma ortamı, çalışma barışı ve özel teşebbüslerin ülke ekonomisinin gereklerine uygun bir şekilde çalışmasını sağlama yükümlülüğünü barındırmalıdır.

Page 25: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

25

SENDİKA KURMA HAKKI

SAĞLIK, ÇEVRE VE KONUT HAKKI

Çalışanlar ve işverenler, üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir. Hiç kimse bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamaz.

Sendikaların tüzükleri, yönetim ve işleyişleri cumhuriyetin temel niteliklerine ve demokrasi esaslarına aykırı olamaz.

Sendika kurma hakkı kanunla ve milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâk gibi sebeplerle sınırlandırılabilir.

Çalışan ve işverenlerin önceden izin almaksızın, çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal ilişkilerinde, kendi hak ve menfaatlerinin korumak amacıyla sendika kurma hakları vardır.

Bu hak ancak kanunla ve kanunda belirtilen şartlar çerçevesinde sınırlandırılabilir. Devlet sendikaların usul ve ekonomik faaliyetlerini denetleyebilir. Sendikaların

özellikle finansal yönlerinin şeffaf olmaları esastır. Tüzük , yönetim ve işleyişlerin demokratik usullere dayanması esastır.

Sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması, konut hakkı 1982 Anayasası’nda düzenlendiği haliyle doğru bir düzenlemedir, bu haliyle korunmalıdır. Bu hak temel bir haktır.

Page 26: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

26

GENÇLİĞİN KORUNMASI (MADDE 58)

SOSYAL GÜVENLİK HAKKI

Devlet, istiklâl ve Cumhuriyetimizin emanet edildiği gençlerin müsbet ilmin ışığında, Atatürk ilke ve inkılâpları doğrultusunda ve Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü ortadan kaldırmayı amaç edinen görüşlere karşı yetişme ve gelişmelerini sağlayıcı tedbirleri alır.

Devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır.

1982 Anayasası’nın ideolojik tahkim özelliğinin en bariz şekilde görülebildiği maddelerden biridir. “10 yılda 15 milyon genç yarattık” mantalitesinden çıkılmalıdır.

Devletin bütün vatandaşlarına eşit mesafede yaklaşması gerektiği demokratik toplum esaslarına dayanan bir anayasada böyle bir maddeye ihtiyaç yoktur, devlet gerekli durumlarda gereken tedbirleri bütün vatandaşları için almakla yükümlüdür.

1982 Anayasası’nın 60. Maddesi: Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir.

Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar. Bu madde olduğu haliyle korunmalıdır. Sosyal güvenlik hakkı temel haklardandır.

Page 27: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

27

SİYASİ HAKLAR

SİYASİ PARTİ KURMA, PARTİLERE GİRME, PARTİLERDEN AYRILMA

Vatandaşlar siyasi parti kurma, partilere girme ve ayrılma hakkına sahiptir. Parti üyesi olmak için on sekiz yaşını doldurmuş olmak gerekir. Siyasi partiler, demokratik hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır. Siyasi partilerin tüzük ve eylemleri, devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle

bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve laik cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz.

Sınıf ve zümre diktatörlüğünü savunmayı ve suç işlenmesini teşvik edemez.

Hâkimler ve savcılar, Sayıştay dahil yüksek yargı organları mensupları, kamu kurum ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri, yaptıkları hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan diğer kamu görevlileri, Silahlı Kuvvetler mensupları ile yükseköğretim öncesi öğrencileri siyasî partilere üye olamazlar.

Siyasi partilere devlet yeterli düzeyde ve hakça yardım eder. Yükseköğretim elemanları sadece bazı hallerde siyasi partilere üye olabilirler,

öğrencilerin siyasi partilere üye olabilmesi kanun ile düzenlenir.

1982 anayasasının yapmış olduğu düzenleme esas itibariyle doğru bir düzenlemedir. Vatandaşlar siyasi parti kurma, partilere girme ve ayrılma hakkına sahiptir. Parti üyesi olmak için on sekiz yaşını doldurmuş olmak gerekir. Siyasi partilerin tüzük ve programları ve eylemleri, devletin bağımsızlığına, insan

haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine aykırı olamaz ve suç işlenmesini, teşvik edemez.

Hâkimler ve savcılar, Sayıştay dahil yüksek yargı organları mensupları, kamu kurum ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri, yaptıkları hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan diğer kamu görevlileri, Silahlı Kuvvetler mensupları ile yükseköğretim öncesi öğrencileri siyasî partilere üye olamazlar.

Devlet siyasi partilere mali yardım yapmaz. Siyasi partiler bağış usulü ile finansman toplarlar. Ve finansları hesap verilebilirlik, şeffaflık usulüne göre düzenlenmiş olmalıdır.

Page 28: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

28

SİYASİ PARTİLERİN UYACAKLARI ESASLAR

Siyasî partilerin faaliyetleri ve çalışmaları demokrasi ilkelerine uygun olur. Siyasî partiler ticari faaliyetlere girişemez.

Siyasî partilerin kapatılması, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının açacağı dava üzerine Anayasa Mahkemesince kesin olarak karara bağlanır.

Anayasa Mahkemesi, yukarıdaki fıkralara göre temelli kapatma yerine, dava konusu fiillerin ağırlığına göre ilgili siyasî partinin Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılmasına karar verebilir.

Temelli kapatılan bir parti bir başka ad altında kurulamaz. Yabancı devletlerden, uluslararası kuruluşlardan ve Türk uyrukluğunda

olmayan gerçek ve tüzelkişilerden maddî yardım alan siyasî partiler temelli olarak kapatılır.

Siyasî partilerin faaliyetleri, parti içi düzenlemeleri ve çalışmaları demokrasi ilkelerine uygun olur. Bu ilkelerin uygulanması kanunla düzenlenir.

Siyasî partiler, ticarî faaliyetlere girişemezler. (Yeni anayasada da olması gereken bu hükme aykırı olarak [CHP gibi] siyasî partilerin mevcut ticarî uygulamaları [İŞ Bankası, Şişecam vs.] gözden geçirilmeli, uygulamalar bu hükme uygun hâle getirilmelidir.

Siyasî partiler kapatılamaz. Siyasî partilere isnat edilen suçlarda, ceza sorumluluğun şahsîliği esastır.

Devlet siyasi partilere mâlî yardım yapamaz.

Siyasî partilerin kuruluş ve çalışmaları, denetlenmeleri ya da siyasî partilerin ve adayların seçim harcamaları ve usulleri yukarıdaki esaslar çerçevesinde kanunla düzenlenir.

Page 29: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

29

VATAN HİZMETİ

MADDE 72.– Vatan hizmeti, her Türkün hakkı ve ödevidir. Bu hizmetin Silahlı Kuvvetlerde veya kamu kesiminde ne şekilde yerine getirileceği veya getirilmiş sayılacağı kanunla düzenlenir.

Askerlik bir vatan hizmeti değil, bir meslektir. Bu mesleği her Türkiye vatandaşı değil, seçenler yapmalıdır. Savaş ve seferberlik gibi durumlar için gerekli temel eğitim verilmelidir.

Page 30: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

30

BENİM ANAYASAM…

Benim anayasam bana uzak ve mesafeli olmamalı. Ondan korkmamalıyım. Aksine beni koruduğuna her zaman güvenmeliyim .Benim için bir ceza mekanizması kabusuna dönüşmemeli .Benim için ne ise yanımdaki kişi için de aynı anlamı vermeli. Güvenin ve huzurumun kelimeleri olmalı.

MERVE TEKİN

-------------------

Biz, arkadaşlarımla bu taslak metni hazırlarken idrakimizin, vicdanımızın, fikriyatımızın sınırlarını zorladık. Yer yer fikriyatımızdan tavizler verdik, canımız acıdı, ama nihayetinde vicdanımızın sesini kalemimize yansıttık. Biz, bize zorla giydirilen bu ‘deli gömleğini’ çıkarıp atmak, ülkemizin temel hak ve özgürlükleri merkeze alan yeni anayasası olmasını arzu ettik. Türkiyelilere lütuf gibi sunulan hakların, sahiplerine tevdi edilmesi gerektiğini benimsedik. Hiçbir ayrım gözetilmeksizin tüm Türkiyelilerin beraber yaşama serüveninin mihenk taşının yeni anayasa olacağına inandık. Ülkemizin, darbe ve dikta zihniyetinin, hemen hemen her maddesine sirayet etmiş hâlihazırdaki bu anayasası yerine, evrensel norm ve kriterleri göz önüne alan daha özgürlükçü bir anayasa yapılmasına katkı sunmak istedik. Siz kıymetli vekillerimizin de en az bizim kadar aynı hassasiyeti, sağduyuyu ve intizamı göstermeniz temennisi içerisindeyiz. Ülkemiz devletler muvazenesindeki hak ettiği yerini ancak yeni yapılacak bu özgürlükçü anayasa ile bulacaktır. Benim anayasam, işte tüm bu kriterleri bünyesinde barındıran bir anayasa olmalı.

AHMET DERYA

-------------------

Benim anayasam, kimsenin mağdur olmasına sebep olmamalıdır. Herkesin mutlu, huzurlu ve refah içinde yaşamasına imkan sağlayıp, yardımcı olmalıdır, ve bütün bunları da hukuki dayanaklar ile şekillendirmelidir.

BURAK YETİMOĞLU

--------------------

Page 31: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

31

Benim anayasam, aşkım gibi olmalı. Böyle dediğimde, insanlar hep müstehzi bir ifadeyle gülümserler. Ama benim anayasam, benim için, benim istediğim ve kabullendiğim sınırları çizebilen, beni sıkmayan ama sarmalayan, benim kabullenmekten imtina etmediğim, hak ettiğim, uğrunda mücadele ettiğim, özgür olduğumu hissettiğim, kendimi ait hissedebildiğim, kendimi tanımlarken beni yalan söylemek zorunda bırakmayan, sağduyulu bir anayasa olmalı. Dediğim gibi, aşkım gibi olmalı, bünyeme tam oturmalı.

MERVE SEVİNÇ SAKAR

-------------------

Benim anayasam, kimi teorisyenlere göre şu an çekmecede hazır olan ve anayasa tartışmaları bittiğinde çekmeceden çıkarılıp “İşte sizin anayasanız!” denerek bize sunulacak bir anayasa olmamalı. Benim anayasam, uğruna aylarca çalışmalar yaptığımız, bu toplantılarımızı, çalışmalarımızın değerlendirilmesi için oluşturulan anayasa komisyonuna gönderebilmek için gerekli gayreti sarf ettikten sonra, gereken ilgiyi görmesini beklediğim, beklentilerimi karşılamasını istediğim bir anayasa olmalı. “Başka bir dünya mümkün”

HAVVA NUR TEKİN

--------------------

Anayasalar veya anayasa hazırlama hakkında büyük bir bilgim olmamakla birlikte elimden geldikçe ilgi alanlarım kapsamında arkadaşlarıma yardımcı olabildim sanırım.. Benim anayasam bütün Türkiye vatandaşlarını kapsayacak, özgürlükçü bir anayasa olmalı.. Bir müslümanın hakkını korurken, bir hristiyanın da yahudinin de hakkını korumalı.. Ötekileştirmemeli, birleştirici olmalı.. Aslında vicdanımızın sesi olmalı.. İçindeki Kemalist vesayeti yıkmalı. Türkiye hepimizindir demeli.. İnşallah anayasa çalışmaları kamuoyu etkileyebilir. Bütün sivil toplum kuruluşlarının etkisi ile halkın anayasası olması dileğiyle…

MUHAMMET USTA

----------------------

Page 32: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

32

Halkların hayatlarını devam ettirebilmesi için vazgeçilemez olan toplumsal sözleşme, adil bir denge gözetilerek, toplumsal mutabakat ile ve ideal bir şekilde oluşturulmasından daha önemli bir şey vardır ki, o da oluşturulan metnin -içeriği ne olursa olsun- hiç bir ideoloji tarafından lastik gibi kullanılamayacak şekilde ve gerçek mânâda uygulanabilir olmasıdır.

MURAT AVCIOĞLU

-----------------------

İstiyorum ki yeni anayasa; bireyin haklarını korumada bir baba gibi olsun. Vatandaşlar içinde evlatları arasında ayrım yapmayan bir ana gibi olsun. Millet iradesi üzerine vesayet kurmada bir hiç olsun. Hükümleri ile adil, içeriği ile birleştirici olsun. Kısaca; tüm yurttaşların benim dediği ve kendini ona ait hissettiği bir Anayasa, bir Devlet olsun.

BİLAL ÇOBAN

-----------------------

Benim Anayasam liberal bir anayasa olmalı. İnsan haklarına dayanan, bireyi önceleyen, çoğulcu bir anayasa olmalı. Kanunlarla düzenlenebilecek konulara anayasada yer verilmemeli, kısa ve net ifadelere yer verilerek anayasanın herkes tarafından kolayca anlaşılabilmesi sağlanmalıdır. Anayasa, insanların din, dil, etnisite, cinsel yönelim vb. gibi farklılıklarını göz ardı ederek doğuştan sahip olduğu hayat, hürriyet, mülkiyet gibi doğal haklarını tanımalıdır. Bununla birlikte, sivil hak ve özgürlükleri koruyucu nitelikte olmalıdır.

FİGEN ŞİMŞEK

-----------------------

Benim anayasam, elimi, kolumu, dilimi, vicdanımı bağlamayan, beni Allah ile devlet arasında seçim yapmak zorunda bırakmayan, devletin ve üçüncü kişilerin muhtemel saldırılarına karşı beni ve tabi bütün vatandaşlarını dil, din, renk, inanç, cinsiyet, statü, ideoloji ayrımı yapmadan her zaman koruyacağını bildiğim bir anayasa olmalı.

AFRA UYSAL

Page 33: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

33

-----------------------

Benim Anayasam, insan olmanın her şey demek olduğunun ifadesi olmalı. İnsanların varlıklarını armağan etmelerine gerek bırakmamalı.

EMİNE ŞEYMA BAL

-----------------------

Bizim anayasamız mümkün olduğunca kısa ve öz,hayatın her alanını düzenlemekten kaçınan,bireylere azami özgürlük alanı sağlayan ve sadece günümüzün değil yaklaşan çağın gereklerine de cevap verebilecek nitelikte yapılanan bir nitelikte olmalı.Yeni anayasa konusunda herkesin bilinçli olduğu ve toplumun tüm kesimlerinin yeni bir anayasa beklentisi içinde olduğu bu dönemde yurttaşlarımızın birlik ve beraberliğini sağlayarak güvenli,huzurlu ve refah içinde bir Türkiye için sıçrama tahtası olabilecek nitelikte olmalı ve devlet teşkilatını bu amaca hizmet edecek doğrultuda yapılandırmalı. HİKMET BALTAOĞLU& FURKAN BALTAOĞLU

-----------------------

Benim anayasam beni tanımlamasın. Bana baktığında, rengime, giysime, dilime, dinime, cinsiyetime kör olsun, “insan” oluşuma ise gözlerini kocaman açarak baksın. Etnisitelerden sıyrılsın, tüm inançlara ve inançsızlığa eşit mesafede olsun. Resmi ideolojiyi bir kenara bırakarak gelsin. Ben ötekiyim, haklarımı korusun. Bana bir hak tanımak için, o hakkın ahlaklı olup olmadığına bakmasın. Bu çok ayıp. Ayrıca düşünce özgürlüğü bana yetmiyor, ifade özgürlüğü de istiyorum, çok mu? Bir de, benden farklı insanlarla bir arada, huzurla ve endişesiz yaşama hakkım benim için çok değerli ve korunmalı. Çok zor değil istediklerim aslında, haydi yeni anayasa, beni olduğum gibi kabul ederek işe başla ve lütfen beni değiştirmeye çalışma.

ESRA KARABİBER

-----------------------

Benim anayasam, çokkültürlülüğümüzü sindirmiş, bir kültürü diğerinden üstün görmeyen, kültürlerin yaşamasına dair tüm hakları halkına vermekten korkmayan, adaleti tesis ederken ayrımcılık yapmayan, halkını seven ve düşman gibi görmeyen, kılık kıyafeti ne özel alanda ne de kamu alanında tehdit olarak algılamayan, fırsat eşitliği ile sosyal devlet anlayışı arasındaki hassas dengeyi koruyan, özgürlükleri kısıtlamayan, bir maddede verdiği özgürlüğü başka bir maddede geri almayarak anlaşılır ve kelime oyunları ile

Page 34: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

34

yargıya, yürütmeye bu özgürlüğü vermeyi reddeden bir anayasa olmalı. SİNEM ALP

-----------------------

Benim Anayasam, ülkemde yaşayan her insanın “benim” diyebileceği bir anayasa olmalı. Çok söz söyleyip az insanı değil, az söz söyleyip çok insanı kapsayabilmeli. Korku değil huzur, şüphe değil güven vermeli… Benim anayasam, ben ölmeden, artık bir an önce yapılmalı! HATİCE GÜNİNDİ

-----------------------

Sivil anayasada bir kere en başta değiştirilemez madde asla bulunmamalı, sivil anayasa kırmızı çizgilerin gölgesinde yazılmamalıdır.Kısa, öz ve anlaşılır bir dille yazılmalı, muğlak ifadeler içermemelidir.Türkiye’nin şu anda önündeki en önemli üç anayasal sorun; kimlikler, temel hak ve özgürlükler, seçilmiş otoriteler-asker ilişkileri ve diğer vesayet kurumlarının demokrasinin temel ilkelerine uygun olarak yeniden yapılandırılmasıdır. İnsan hakları, hukukun üstünlüğü, demokrasi ve insan onuruna saygı dışında, Anayasa’nın başlangıcında herhangi bir ifade olmamalıdır. Anayasa’da vatandaşlığı tanımlamaya gerek yoktur.Yeni anayasa, öncelikle devletin demokratik ve çoğulcu yapıda örgütlenmesini düzenlemelidir. Yeni anayasa, hak ve özgürlükler kataloğunu tanımlayıcı, sınırlayıcı ve seçici değil, hak ve özgürlükleri tanıyan ve güvence altına alan içerikte olmalıdır. Temel hak ve özgürlükler, yeni anayasa sürecinin ana odağı olmalıdır. Anadilde eğitim temel bir insan hakkıdır. Anayasa’da anadilde eğitimle ilgili herhangi bir kısıtlayıcı hüküm olmamalıdır. Hiç kimse dini inançlarından ve düşüncelerinden dolayı eğitimde, çalışma hayatında ve kamusal alanda ayrımcılığa uğratılmamalıdır.Son olarak yeni anayasada, 82 anayasasına eklenen 90. maddenin uygulanabilir hale getirilmesini istiyorum… İşte benim anayasam tüm bunları kapsayacak nitelikte olmalıdır.

MUSTAFA ARISOY

-----------------------

Page 35: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

35

Makale 1: Milliyetçilik-Vatandaşlık Tanımlamaları, Türklük ve Diğer Etnik Kimliklerin Değerlendirilmesi

"Milliyetçilik" kavramı daha çok ırksal bir temele dayalı ortaya çıkmıştır. Modern milliyetçilik akımı Fransa'da ortaya çıkmış, Osmanlı ise bu akımdan oldukça etkilenmiştir. "Milliyetçilik" anlayışı esasında bir asimilasyon çalışmasıdır.

'Milliyetçilik' 1924 anayasasında, 1937 yılında yapılan değişiklikle anayasaya dahil edilmiştir. Bir siyasi parti olan Chp kendi parti programındaki ilkeler olan 6 ilkeyi anayasaya dahil ederek bir ilki gerçekleştirmiştir. M.K.Atatürk taslak olarak hazırladığı anayasada 'Türkiyeli' ibaresini kullansa da, bu çalışma taslaktan öteye geçmemiş, uygulamaya konan anayasada 'Türkiyeli' ifadesi bir etnik kimlik olan 'Türk' ifadesi ile değiştirilerek diğer kimlikler yok sayılmış, yok edilmeye çalışılmıştır. Devletin dini İslam'dır şeklinde 1924 anayasasında yer alan ifade de, 1928'de anayasadan çıkarılmıştır. Kürt halkı bu noktada örnek olarak incelenirse hem ırksal kimlikleri, hem dini kimlikleri ellerinden alınmıştır denilebilir.

Türklük-Türkiyelilik

soru: 'Türk' kelimesi bir üstkimlik midir?

Türklük bir etnisitedir, etnik kimlikten ayrı bir anlam yüklendiği iddia edilse de 80 yıllık süreç bunun aksinin uygulandığını kanıtlamaktadır. TDK ve TTK gibi kurumlar cumhuriyet kurulduktan sonra açılmıştır, ama bu kurumlar Türkiye'de mevcut diğer dilleri ve kültürleri inceleyip geliştirmeye çalışmamıştır. Yurt dışındaki soydaşlarımız dendiği zaman Türkler kastedilmektedir, Almanya'da yaşayan Ermeniler bu bağlamda soydaş kabul edilmemekte veya Azerbaycan Türkleri soydaş kabul edilirken Irak'taki Kürtler soydaş olarak kabul edilmemektedir. Bu ve bunun gibi örnekler 'Türk'lüğün etnisiteden sıyrılamadığını kanıtlamaktadır, buna göre 1982 Anayasasının 66. maddesini değerlendirirsek; “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” ifadesi 'Türk' kelimesinin kapsayıcılığının sıkıntılı olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Etnisite bağlamında Türklük-Türkiyelilik kavramlarını ele alırsak; hem Kürdüm hem Türkiyeliyim denilebilir, ama hem Kürdüm hem Türküm denemez. Bu noktada anayasada yer alacak ifadede etnik çağrışım yapacak herhangi bir kelime kullanılmamaya dikkat edilmelidir.

Türkiye Hrant Dink davası sonucu AİHM tarafından zımnen 'ırkçılık'la suçlanmış, 'Türklük' kavramının düzeltilmesi gerektiği şeklinde eleştirilmiştir. AİHM eleştirisini; 'Türklük' tanımı, tüm dini, dil veya etnik azınlıkları dışlayan bir yaklaşımdır, söylemiyle ifade etmiştir.

soru: 'milliyetçilik' akımı yerine globalleşen dünyada hangi akımlara yönelişler baş göstermiştir?

kozmopolitizm(hümanizm) ve ümmetçilik.

Page 36: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

36

Milliyetçilik akımı Fransız ihtilaliyle birlikte tüm dünyayı saran bir akım ve toplumların devlet olmasında en önemli etkenlerden iken, globalleşen dünyayla birlikte devletler artık milliyetçilik bağlarından yavaş yavaş uzaklaşmaya başlamıştır. 'Ümmetçi' anlayışı ele alırsak; İtalya'da veya Norveç'te yaşayan iki ayrı Katolik kendisini aynı ailenin bir bireyi olarak görebilirken, kendi ülkelerinde yaşayan diğer mezheplere bağlı insanları kendilerine daha uzak görebilmektedirler. 'Kozmopolitizm' ve 'Ümmetçilik' gibi akımlarda ulusal aidiyet ikinci plandadır.

Soru: 'Milliyetçilik' anayasada yer almalı mıdır? Almalıysa tanımı nasıl yapılmalıdır?

'Milliyetçilik' anayasada yer almamalıdır, tanımı yapılması gereken kavram 'vatandaşlık'tır ve bu tanım dil, din, ırk,mezhep,cinsiyet gibi ayrımları gözetmeksizin T.C.'de yaşayan bütün insanları kapsayıcı ve kucaklayıcı olmalı, her birine eşit haklar verecek şekilde düzenlenmeli, mevcut anayasanın başlangıç metninde yer alanın aksine, devlet 'Birey' odaklı varlığını ikame ettirmeli, bütün bireylerine eşit yaklaşmalı ve her birinin hak ve özgürlüklerini yasalarla koruma altına almalıdır.

Bireyler 'milliyetçilik' anlayışını benimseyebilirler, ama bunun anayasada yeri yoktur.

Türk, Türkiyeli, Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı

Yapılması gereken 'vatandaşlık' tanımında, 'Türk' kelimesi bir etnik kimlik anlamı taşıdığı için kullanılmamalıdır. Türkiyeli veya Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı ibarelerinden biri uygun görülerek kapsayıcı bir tanım yapılmalıdır.

Yurttaşlık 4 grupta ele alınmaktadır; Diaspora Yurttaşlığı, Çok Kültürlü Yurttaşlık, Anayasal Yurttaşlık, Avrupa Yurttaşlığı

Çok Kültürlülük(1): Bir toplumu oluşturan bireylerin ve grupların dil, din, ırk, tarih, coğrafya açısından farklı kökenlerden gelmesine dayanan çok kültürlülük, tek bir siyasal birim halinde ve ortak sınırlar içinde yaşayan toplumlarda söz konusudur.

Bu farklılıklar, kimi zaman, çöken Sovyetler Birliğinde, ya da bugünkü Amerika Birleşik Devletlerinde olduğu gibi, değişik milletlere mensup insanların birarada yaşaması biçiminde de görülebilir.

Bu iki ülkedeki deneyimler, aslında çokkültürlülük kavramının siyasal sonuçları açısından da oldukça öğretici olmuştur.

Toplumdaki çokkültürlülük olayını, bireysel özgürlükler bazında genel toplumsal ve siyasal yapının bir parçası olarak algılayan ABD oldukça başarılı bir uygulama ile, hem siyasal kimliğini hem de özgürlükleri koruyan bir çizgi izlemiştir.

Buna karşılık, Sovyetler Birliği, bireysel özgürlükleri hemen hemen yok sayarak giriştiği deneyim çerçevesinde, sistemin karşılaştığı başka tür zorlukların sonunda, dağılıp gitmiştir.

Page 37: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

37

Sovyetler Birliği ve Yugoslavya deneyimleri, bize, bireysel özgürlüklerin güvencede olmadığı sistemlerde, farklı kültürel kimliklerin korunmasının ve geliştirilmesinin, ister üniter ister federal devlet yapıları çerçevesinde olsun, olanaklı olmadığını göstermiştir.

Bireysel özgürlüklerin güvence altına alınarak, "anayasal bir vatandaşlık bağı" çerçevesinde geliştirilemediği siyasal varlıklar, bütünlüklerini koruyamamaktadır.

(1) : Emre Kongar; "Küreselleşme, Mikro Milliyetçilik, Çok Kültürlülük, Anayasal Vatandaşlık"

Ülkemizde kültür çeşitliliği olduğu için bizi ilgilendiren iki tür yurttaşlık tanımlamasından biri; Çok Kültürlü Yurttaşlık, diğeri ise; Anayasal Yurttaşlık'tır. Çok Kültürlü Yurttaşlık kapsamında azınlıklar tanınarak her birinin hakları güvence altına alınmaktadır ama her bir grup ayrı kategoride değerlendirildiği için toplum içinde bölünmeler ve ötekileştirmeler yaşanmaktadır.

Anayasal Yurttaşlıkta ise, etnisite ayrımcılığı olmaksızın bütün fertlerin sosyal,ekonomik,kültürel hakları güvence altına alınmaktadır.

Bu iki tanım arasındaki ayrımlar göz önünde bulundularak yurttaşlık kavramı anayasal çerçevede ele alınmalı, her bir ferdin hakları ayrımcılığa uğratılmadan tanınmalı, devlet bütün bireylerine eşit mesafede yaklaşıp, haklarını anayasayla güvence altına almalıdır.

Bu makale Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğrencisi Havva Nur Tekin tarafından hazırlanmıştır.

Makale 2: Anayasaların Başlangıç Hükümleri Olmalı Mıdır?

"Anayasaya değişmez hükümler koymak ölülerin dirilere hükmetmesidir." Thomas Paine.

Mevcut anayasanın başlangıç metni 'birey' ifadesi ile değil 'Yüce Türk Devleti'nin bölünmez bütünlüğü' ifadesi ile başlamaktadır, yani birey odaklı bir anayasa değil, her durum ve koşulda devletin bekâsını koruma altına alan bir ifadeyle girizgâh yapılmıştır; "Türk Vatanı ve Milletinin ebedî varlığını ve Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu Anayasa,"

Metin 'ölümsüz önder' ifadesi ile kişiye atıfta bulunarak devam etmekte, anayasanın çerçevesinin temel hak ve özgürlükler değil Atatürk ilke ve inkilâplarının devletin resmi ideolojisi olduğunu belirten ifadelerle devam etmektedir;

"Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve O’nun inkılâp ve ilkeleri doğrultusunda;"

Page 38: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

38

Anayasanın Atatürk ilke ve inkilâpları etrafında şekillenen çerçevesi 'Evrensel Hukuk'un değil de, 'bu anayasanın hukuku'nun her durum ve şartta belirleyici olduğunu ifade eden cümlelerle devam etmektedir;

"Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı"

Hiçbir eylemin Atatürk ilke ve inkilaplarına aykırı olamayacağı;

"Hiçbir faaliyetin Türk millî menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihî ve manevî değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği"

(daha önce metnin bu kısmı hiçbir fikir ve mülâhazanın Atatürk ilke ve inkilaplarına aykırı olamayacağı şeklinde yer alıyor iken AB uyum sürecinde 'fikir ve mülâhaza' 'eylem' olarak değiştirildi, ancak yine de yapılan her türlü hukuksuzluk teoride değiştirilen bu maddenin altına sığınılarak devam ettirildi.)

bir türlü bitirilemeyen giriş metni;

"lâiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı"

şeklinde devam etse de; devletin, anayasanın temel prensiplerinden olan laikliği uygulamadığını, teşkilatının bir kurumu olan Diyanet İşleri Başkanlığı örneği üzerinden incelersek; Devletin Dini Yönetme projesinin baş kurumu olan Diyanet İşleri Başkanlığı'nın, laikliğe aykırı bir yapı sergilediği için kapatılması gerekmektedir.

Anayasa'nın ilk 3 maddesi;

Genel Esaslar

I. Devletin şekli

MADDE 1.– Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.

II. Cumhuriyetin nitelikleri

MADDE 2.– Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.

Anayasa'nın 2. maddesinde hem insan haklarından hem resmi ideolojiden bahsedilmektedir. Resmi İdeoloji 'dayatmacılık'tır. Evrensel hukuk normlarında 'insan

Page 39: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

39

hakları' en üst düzey ideoloji kabul edilirken, bireylerin hayatlarını devam ettirmesi konusunda başka herhangi bir ideolojiye ihtiyaç duyulmamaktadır.

III. Devletin bütünlüğü, resmî dili, bayrağı, millî marşı ve başkenti

MADDE 3.– Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.

Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır.

Millî marşı “İstiklal Marşı”dır.

Başkenti Ankara’dır.

Maddede geçtiği üzere esas olan Devlet'tir, millet ona bağlı bir ifadeyle yer almaktadır. Bu; mevcut anayasanın bireyi hiçe sayan, insan haklarının değil devletin haklarının koruma altına alındığının ifade edilişidir.

Anayasaların başlangıç metinleri hukuki değer taşır mı? Mevcut anayasaya göre evet. 1982 Anayasasının 176’ncı maddesinin ilk fıkrasına göre, Anayasanın başlangıç kısmı; “Anayasa metnine dahildir”. Maddelerde yer alan soyut ifadeler Anayasa Mahkemesi'nin uygulama biçimine bırakılmıştır.

Bu makale Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğrencisi Havva Nur Tekin tarafından hazırlanmıştır.

Makale 3: Yeni Anayasada Vatandaşlık Tanımı Üzerine

Bu makale Marmara Üni. Hukuk Fakültesi Öğrencisi Hüseyin Önal tarafından hazırlanmıştır.

(Aralarda geçen numaralar alıntıları ifade etmektedir.)

Millet kelimesinin kökeni Arapçadan gelir. ‘’Din veya mezhep; bir din veya mezhebe bağlı olan cemaat’’ manası taşıyan kelime Osmanlı Türkçesinde böyle kullanılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti ise 1923’ten itibaren ‘’ulus’’ kavramı kullanılmaya başlanmıştır. Türkçe "ulus" Orhun yazıtlarında uluş olarak yer alır1 ve yeni kurulan devlet de bu kelimeyi kullanmayı yeğlemiştir.

Milliyetçilik, Ulusçuluk ya da Nasyonalizm terminolojik olarak ‘’kendilerini birleştiren dil, tarih veya kültür bağlarından bir üstyapı oluşturabilmiş sosyal birikimlerin adı olan millet veya ulus olarak tanımlanan bir topluluğun yaşama ve ilerleme ülküsünün toplumların ve insanlığın gelişmesini sağladığına inanan görüş’’ 2 olarak ifade edilmektedir. Bir başka tanımla milliyetçilik; ‘’Aynı millete mensup kişilerin duydukları; bir arada, bağımsız bir hayat sürmek ve bu kişilerin sevgi ve saygı hisleri ile milletine bağlanarak, teşkil ettikleri toplumu yüceltmek isteğidir.’’3

Page 40: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

40

Yani millet ortak bir mirasa sahip ve ortak bir ideale dayalı bir kavram olarak ifade edilmiştir.

Milliyetçilik akımı milliyet gerçeğinden hareket eder ve ona dayanır. Milliyetçilik, aynı millete mensup kişilerin içinde bulundukları toplumu yüceltme isteği şeklinde ortaya çıkar. Yani, milliyetçilik milletin varlığını geliştirme, onun güç ve kuvvetini artırma ve ülkeyi koruma hususunda her türlü fedakârlığa katlanmayı ifade eder. 4

Milliyetçilik ne değildir?

- Kutsal devlet, kutsal millet temelli değildir.

- Kendisi gibi olmayanı ona benzetmek, herkesi tek tipleştirmek değildir.

- Farklılıkları yok ederek onları asimile etmek değildir.

- Ve en önemlisi ırkçılık değildir.

Tarihsel olarak incelersek;

Modern milliyetçi düşünce 1789-1799 Fransız Devrimi'nin fikirlerinden doğmuştur. Avrupa tarihindeki ilk milliyetçi hareketlere, Napoleon istilası (1804-1815) altındaki Almanya'da rastlanır.1860-1870 yılları arasında gerçekleşen İtalya birliği, devrimci milliyetçiliğin en büyük zaferlerinden biri olarak algılandı. 1870'lerde Rusya'da doğan Pan-Slavizm akımı, yayılmacı milliyetçiliğin ilk örneklerinden biri idi.5

Tarih derslerinde hep öğretildiği üzere milliyetçilik akımı Osmanlı Devleti, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu gibi çok uluslu devletler için daima bir tehdit oluşturmuştur. Osmanlı’da önce Yunanlar ardından Sırplar derken yavaş yavaş kopmaların meydana gelmesi ve I. Dünya Savaşı esnasında Arapların İngilizlerle birlikte hareket etmesi Türkçülük fikrinin dallanıp budaklanmasına zemin hazırlamıştır.

Osmanlıcılık anlayışı dil, din, ırk ayrımı yapmaksızın herkesi kabul etme düşüncesi temelli bir yaklaşım iken özellikle 19. Yüzyılın son çeyreği ve 20. Yüzyılın başındaki bu olaylar sebebiyle Osmanlıcılık ciddi bir itibar kaybına uğramıştır.

Soğuk Savaş döneminin bitişi ile hız kazanan küreselleşe olgusunun en çok etkilediği siyasal kavramlardan biri de, bilindiği gibi milliyetçiliktir.6

Çancı’ nın da belirttiği üzere milliyetçilik Fransız İhtilali’nden itibaren geçen 200 yılı aşkın sürede ilk defa bu kadar ciddi bir iniş sürecine girmiştir.7

Milliyetçilik akımının ‘’kuramsal bir toyluk ve felsefi bir tutarsızlık’’8 içerdiği aşikârdır. Ayrıca diğer bir sorun olarak da milliyetçiliğin başka bir takım ideolojilerle üst üste gelmesi durumunu gösterebiliriz. Milliyetçilik diğer mevcut ideolojilerden canının istediği gibi beslenmiş bir siyasal ideolojidir. Bugün geçmişte var olmuş ve bazıları hala varlıklarını muhafaza eden bir liberal milliyetçilikten, bir sosyalist milliyetçilikten, bir faşist milliyetçilikten, bir muhafazakâr milliyetçilikten ve hatta bir anarşist

Page 41: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

41

milliyetçilikten bahsetmemiz mümkündür9. Kısacası Çancı’ nın da belirttiği gibi ilk başta düzeni pekiştirme görevi üzerine alan milliyetçilik, zamanla ihtiyaç ne ise o ihtiyacı giderme doğrultusunda kullanılmıştır. Milliyetçiliğin farklı algılanmasının sebebi budur.

Ayrıca vatanseverlik, etnisite ve ırkçılık gibi kavramlar da ikincil düzeyde de olsa milliyetçilikle ilintilidirler. Bu kavramlarla milliyetçilik arasındaki alaka şüpheli ve henüz karar verilmemiş bir zeminde ortaya çıkmaktadır. Milliyetçiliğin çok sık karıştırıldığı bir diğer kavram da vatanseverliktir. Vatanseverlik, milliyetçilik düşüncesine katkı yapan en temel kavramlardan birisidir, ancak milliyetçilikle aynı şey değildir. Vatanseverlik, her insanda doğal bir şekilde doğuştan var olan, doğduğu, büyüdüğü, "havasını kokladığı", "suyunu içtiği" ve "ekmeğini yediği" topraklara karsı duyduğu olumlu hislerin bir tezahürüdür. Neredeyse içgüdüsel bir duygudur. Oysa milliyetçilik çoğu durumlarda bu duygunun siyasal alanda istismar edilmesi olgusuna dayalı olarak gelişmiş bir siyasal ideolojidir. 10

Osmanlı Devleti üzerinde yaptığı olumsuz etki sonucu oluşan yeni devlet de milliyetçilik akımından temel almış bir devlet modeli benimsemiştir. Özellikle Fransız hayranlığı sebebiyle laiklik ve milliyetçilik konusunda Fransız modeli benimsenmiştir. Burada akla şu soru gelebilir: Jön Türkler Paris yerine Londra’ya gitse idi Fransız devlet modeli yerine İngiliz devlet modeli mi benimsenecekti?

Atatürk Milliyetçiliği:

Atatürk Milliyetçiliği, 1924 Anayasası'nın 88. maddesinde ve Atatürk İlkelerinde de belirtilmiş olan, din ve ırk ayrımı gözetmeksizin, ulus tanımını dil, kültür ve siyasi birliktelik gibi değerlere dayandıran milliyetperverlik anlayışıdır.11

Milliyetçiliğin Atatürk üzerindeki etkileri:

Mustafa Kemal, Manastır Askerî İdadisinde öğrenci olduğu sırada gerçekleşen 1897 Türk-Yunan Savaşı'ndan oldukça etkilenmiştir. ordusunun savaş meydanında zafer kazanmasına rağmen büyük devletlerin baskısı karşısında barış masasında zararlı çıkması onu derinden yaralamıştır. Bu savaş o sıralar 16 yaşlarında olan Mustafa Kemal'de coşkun bir yurt sevgisi uyandırmıştır. Bir arkadaşı ile gönüllü olarak savaşa katılmak için girişimde bulunmuşsa da bu arzusunu gerçekleştirme imkânını bulamamıştır. Ancak bu kabına sığmaz sonsuz yurt sevgisi bundan sonra Mustafa Kemal'in en belirgin özelliklerinden biri olarak kendini göstermiştir.12

Atatürk daha 16 yaşında yaşadığı bu olayın üzerinden ciddi bir tesir yaşamıştır. İlerleyen zamanlarda ise kendisinin de katılım yaptığı ‘’Misak-ı Milli’’ ile milliyetçilik kavramını vatan kavramı ile birleştirmiştir.13

Avcı’nın da belirttiği gibi Milli Mücadele ile devam eden milli bilinç, Büyük Millet Meclisi’nin açılması ile iyice pekişmiştir.14

Atatürk, Türk milletini oluşturan tarihî gerçekleri "siyasî varlıkta birlik", "dil birliği", "yurt birliği", "ırk ve menşe birliği", "tarihî yakınlık" ve "ahlâkî yakınlık" olarak

Page 42: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

42

sıraladıktan sonra Türk milletinin oluşumunda yer alan bu şartların diğer milletlerin çoğunda olmadığını belirtmiştir.15

Atatürk bu kavramlar üzerinden bir milliyetçilik anlayışı oluşturmuş ve bu kavrama da Atatürk milliyetçiliği ismi verilmiştir. Atatürk özellikle Fransız İhtilali’nden çok etkilenmiştir. Bu etkilenme de ‘laiklik’ ve ‘milliyetçilik’ kavramlarını yeni devlette en temel 2 öge haline getirmesine sebep olmuştur.

Atatürk milliyetçiliğinin laiklik kavramı gibi doğru okunamamış ve ucu açık bir tanım yapıldığı için herkes tarafından farklı yönleriyle ele alınıp, farklı yönlere çekilmiştir.

Atatürk'ün bu milliyetçilik anlayışı, Türk milletinin bağımsız, mutlu, zengin ve çağdaş bir şekilde yaşamasını amaçlayan ancak bunu yaparken de millî çıkarlarına bir saldırı olmazsa diğer milletlerle uyum içinde çalışan, diğer milletlerin haklarına saygı gösteren bir milliyetçilik anlayışıdır16 şeklinde tanımlamalar yapılmakta ise de bunun ne kadar gerçekleştirilebildiği sorgulanması gereken bir şeydir.

Atatürk milliyetçiliği ilerleyen bölümlerde de ele alacağımız üzere 1924 ve 1962 anayasalarında yer almamasına rağmen 1982 anayasasında kendisine yer bulmuştur.

Türk Anayasal Gelişiminde Milliyetçilik:

Milliyetçilik kavramı 1924 anayasasında 1937 yılında yapılan değişiklikle 6 ilkenin anayasaya girmesi ile anayasallaşmıştır.

1924 Anayasasında 3115 Sayılı ve 5.2.1937 günlü Kanunla yapılan değişiklikle, Anayasasının 2. maddesinde, CHP’nin altı oku olarak bilinen ilkeler düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, ’Türkiye Devleti Cumhuriyetçi, Milliyetçi, Halkçı, Devletçi, Laik ve Devrimcidir‘. Ayrıca, 1924 Anayasasının 88. maddesinde de ‘Türkiye’de din ve ırk ayırt edilmeksizin vatandaşlık bakımından herkese “Türk” denir ‘ hükmüne yer verilmiştir.17

1924 Anayasasında, Cumhuriyetin nitelikleri arasında yer alan milliyetçilik ilkesi yerine,1961 Anayasasında “Milli devlet” kavramına yer verilmiştir. 1961 Anayasasının başlangıç kısmında aynı zamanda “Türk Milliyetçiliği” kavramına yer verilmiştir. Buna göre Türk milliyetçiliği, ‘Bütün fertlerini, kaderde, kıvançta ve tasada ortak, bölünmez bir bütün halinde, milli şuur ve ülküler etrafında toplayan ve milletimizi, dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak milli birlik ruhu içinde daima yüceltmeyi amaç bilen ‘ bir milliyetçiliktir (An. Baş. paragraf 3). 1961 Anayasasının Kurucu Mecliste görüşülmesi sırasında bu konu uzun tartışmalara neden olmuştur. ‘Milli devlet’ kavramı taraftarları, milliyetçiliğin anlamı açık olmayan bir kavram olduğunu, mesela Almanya ve İtalya’da kurulmuş olan Nasyonal Sosyalist ve Faşist rejimlerin de kendilerini milliyetçi olarak adlandırdıklarını ileri sürmüşlerdir. Bu tartışmalar sonucunda, ortalama bir yol kabul edilmiştir. Buna göre, 1961 Anayasasının 2. Maddesinde ‘Milli devlet’ kavramının kullanılması kabul edilmiş, buna karşılık Anayasanın Başlangıç bölümünde Türk Milliyetçiliğinin uzun ve ayrıntılı bir tanımının yer alması benimsenmiştir. Bu yolla milliyetçilik ilkesinin, yanlış anlama ve yorumlara yol açması önlenmeye çalışılmıştır.18

Page 43: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

43

1982 anayasası ise ‘Atatürk milliyetçiliği’ kavramı üzerinden gitmiştir. Bu madde uyarınca, ‘Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir’ (An. md. 2).

1982 Anayasasının hazırlık çalışmalarından ve ikinci madde gerekçesinden anlaşılacağı gibi, ‘Atatürk Milliyetçiliği’ ile ‘Türk Milliyetçiliği eş anlamda kullanılmıştır.19

Türklük tanımı 1924 Anayasasında olduğu gibi 1961 ve 1982 Anayasalarına da yakın bir lafız ile yansımıştır. Nitekim, 1982 Anayasası, 1961 Anayasası gibi ‘Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür‘ hükmüne yer vermiştir (An.md.66 )20 Dolayısıyla, Türk anayasa sisteminde ve Atatürk milliyetçiliğinde federal bir devlet yapısı ve farklı vatandaşlıklar söz konusu olamaz. Devletin temeli tek ulus ve tek millet gerçeğine dayanır. Yani Türkiye Cumhuriyeti, tek millete; Türk milletine dayanan üniter devlettir21. Başka bir ifadeyle, Türkiye Cumhuriyeti geçmişteki çeşitli imparatorluklar gibi birçok milletleri bir araya getiren çok -milletli bir devlet değildir.

Anayasa Mahkemesi de, Anayasamızın bu milliyetçilik anlayışını şu görüşleriyle ifade etmiştir: ‘Türkiye Cumhuriyeti, milliyetçiliğe büyük önem vermiş ve bu kavram anayasalarda temel ilke olarak yer almıştır. Atatürk Milliyetçiliği, ülke ve ulus bütünlüğünü koruyan temel ilkedir. Türkiye Cumhuriyeti Atatürk Milliyetçiliğine içtenlikle bağlıdır. Eşitlikçi ve birleştirici içeriğiyle çağdaş anlayışı yansıtan Atatürk Milliyetçiliği toplumsal dayanışmanın güvencesidir.

Atatürk Milliyetçiliği, yaşamsal ve bilimsel gerçek olarak benimsenmiştir. Bu tarihsel ilke aynı zamanda ulusal varlığın korunmasına ve yüceltilmesine hizmet edecek yaşam anlayışı ve biçimidir. İnsancıl, uygar ve barışçıdır. Kardeşliği, sevgiyi, dayanışmayı ve çağdaş evrensel değerleri kucaklar’ 22

‘Anayasa, Türk Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesi resmiyette Türk adıyla tanıtan birleştirici ve bütünleştirici bir milliyetçilik anlayışına sahiptir. Devletin, ülkesi ve ulusuyla bölünmez bütünlüğü, bu çağdaş milliyetçilik anlayışının belirgin niteliklerinden birini oluşturmaktadır’ 23

Milliyetçilik ilkesinin pratik olarak en önemli sonuçlarından biri de devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüdür24. Bu ifade, Anayasamızın başlangıç dâhil birçok maddesinde yer almıştır. Bunlar: Devletin bütünlüğü, resmi dili, bayrağı, milli marşı ve başkentinin belirtildiği 3. madde, devletin temel amaç ve görevlerini belirten 5. madde, temel hak ve hürriyetlerin sınırlanmasına ilişkin genel hüküm olan 13. madde, temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılması yasağına ilişkin 14. maddedir. Ayrıca bu ilke, siyasi partilere ilişkin 68 ve 69. maddelerde, olağanüstü yönetim usullerine ilişkin 122. maddede, Üniversitelere ilişkin 130. maddede yer almıştır.25

Türklük – Türkiyelilik

Türklük ve Türkiyeliliğin farklı olduğu aşikârdır. Çoğu kişi tarafında dile getirilen bir durumdur bu. Toplumun bir kısmı Türk kelimesinin ırksal ve ideolojik bir ifade taşıdığını ve Türkiyeliliğin daha makul bir ifade olacağını belirtmektedir. Bazı kimseler bu kavramı

Page 44: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

44

reddetse de Türkiyelilik kavramının devletin kuruluşunda, kurucu lider Atatürk’ün elindeki anayasa taslağında kendisine yer bulabildiği de bilinmektedir. (Bkz. md. 12, 13, 14, 15, Türkiye Cumhuriyeti İlk Anayasa Taslağı, İstanbul: Kentbank Yayınları, 1998.)26

Anayasanın bazı yerlerinde Türk devleti bazı yerlerinde de Türkiye devleti denmesi 27 de anayasal teknik ve tutarlılık açısından sorgulanması gereken bir durumdur.

Türklük ve Türkiyeliliğin birbirinden farklı olduğu aşikârdır.

AİHM’ in Türklüğe bakışı

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de Hrant Dink davasında Türkiye’yi bu konuda mahkûm etmiş ve ‘Türklük’ ibaresinin değiştirilmesi yönünde karar beyan etmiştir. AİHM (Avrupa İnsan hakları Mahkemesi), Yargıtay'ın 2006 yılında karara bağladığı Dink davasındaki "Türklük" yorumunu eleştirdi. Mahkeme, Yargıtay'ın "Türklük" kavramını "dinsel, tarihsel ve dilsel" perspektiften yorumlayarak, "uluslararası antlaşmalarla tanınmış veya tanınmamış tüm dinsel, dilsel ve etnik azınlıkları dışladığı" yorumunda bulundu. Böylece Türkiye Cumhuriyeti Anayasasını zımnen ırkçılıkla suçlamış olmuştur.

Vatandaşlık Tanımı: Dünya modelleri

Alman Anayasası ’nın (https://www.btg-bestellservice.de/pdf/80201000.pdf) giriş metninde

Conscious of their responsibility before God and man, Inspired by the determination to promote world peace as an equal partner in a united Europe, the German people, in the exercise of their constituent power, have adopted this Basic Law. Germans in the Länder of Baden-Württemberg, Bavaria, Berlin, Brandenburg, Bremen, Hamburg, Hesse, Lower Saxony, Mecklenburg-Western Pomerania, North Rhine-Westphalia, Rhineland-Palatinate, Saarland, Saxony, Saxony-Anhalt, Schleswig-Holstein and Thuringia have achieved the unity and freedom of Germany in free self-determination. This Basic Law thus applies to the entire German people.***

Görüldüğü üzere Almanya vatandaşı değil ‘Alman’ ifadesi kullanılmaktadır.

Fransa Anayasası ’nın (http://www.assemblee-nationale.fr/english/8ab.asp) girişinde

The French people solemnly proclaim their attachment to the Rights of Man and the principles of national sovereignty as defined by the Declaration of 1789, confirmed and complemented by the Preamble to the Constitution of 1946, and to the rights and duties as defined in the Charter for the Environment of 2004.***

Burada da Fransa halkı değil Fransız halkı ifadesi kullanılmaktadır.

İspanya Anayasası ’nda (http://www.senado.es/constitu_i/index.html),

Page 45: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

45

The Spanish Nation, wishing to establish justice, liberty and security, and to promote the welfare of all who make part of it, in use of her sovereignty, proclaims its will to:

Guarantee democratic life within the Constitution and the laws according to a just economic and social order.

Consolidate a State ensuring the rule of law as an expression of the will of the people.

Protect all Spaniards and all the peoples of Spain in the exercise of human rights, their cultures and traditions, languages and institutions.

Promote the progress of culture and the economy to ensure a dignified quality of life for all

Establish an advanced democratic society, and

Collaborate in the strengthening of peaceful and efficient cooperation among all the peoples of the Earth.

Consequently, the Cortes approve and the Spanish people ratify the following Constitution***

Burada da İspanyol halkı ifadesi kullanmaktadır.

İspanyol Anayasasının (1978) 2.maddesi: “Anayasa, İspanyol ulusunun parçalanmaz birliğine, bütün İspanyolların ortak yurdunun bölünmezliğine dayanır; ulusu oluşturan milliyetlerin ve bölgelerin özerklik hakkını ve kendi aralarında dayanışmasını tanır ve güvence altına alır”. Şeklinde bir ifade taşımaktadır.

SONUÇ

ABD Anayasası ‘We the people’ diye başlar; ‘Biz insanız’ der. Ben bunun anayasamızda yer alması gerektiğini düşünüyorum. Bence üst kimlik ne Türk olmaktır, ne Kürt, ne Çerkes, ne de İngiliz veya Fransız… Üst kimlik ‘insan’ olmaktır, insan olmak olmalıdır. Ben böyle olması gerektiğini düşünüyorum. Atatürk milliyetçiliği konusunda şunu söyleyebilirim, eğer ideolojisiz bir anayasa isteniyorsa Atatürk milliyetçiliği bu anayasada yer almamalıdır çünkü bu ülkede herkes Atatürkçü değildir. Türklük tanımından rahatsız olanlar var, bu yüzden burada değişiklik yapılmasını istemekte bir hata yoktur. İnsanlara inatla sen Türk’sün şeklinde diretilirse kişi bunu kabul etmezse inatla hayır değilim der. Türk, Kürt, Çerkes, Laz olmanın bir ehemmiyeti yoktur, önemli olan ‘insan’ olmaktır

İlla bir vatandaşlık tanımı yapılmam istenirse bence şöyle olmalıdır;

‘’Her şeyden önce biz insanız ve hepimiz onurlu bir yaşam sürdürme hakkına sahibiz ve biz Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşları olarak farklı kimlik, dil, din, mezheplerle bu ülkenin halkını oluşturuyoruz.’’

Page 46: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

46

SONNOT

1. 1. http://tr.wikipedia.org/wiki/Milliyet%C3%A7ilik , Wikipedia 2. 2. Wikipedia adı geçen sayfası 3. 3. ARSLAN, Süleyman, ‘Atatürk Milliyetçiliği’, 100. Yıl Atatürk Konferansları,

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Yayını, Ankara 1981, s.18. AKTARAN; TUNÇ, Hasan: CUMHURİYET DÖNEMİ ANAYASALARIMIZDA MİLLİYETÇİLİK ANLAYIŞI VE ATATÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ

4. 4. ARSLAN a.g.e, AKTARAN; TUNÇ, Hasan a.g.e 5. 5. Wikipedia adı geçen internet sayfası 6. 6. Wikipedia adı geçen internet sayfası 7. 7. ÇANCI, Haldun Yrd.Doç.Dr.: Değişmeyen Boyutlar Bağlamında

Milliyetçiliğe Teorik ve Kavramsal Bir Bakış 8. 8. ÇANCI, Haldun a.g.e 9. 9. Anarşist milliyetçilik için bkz.; G. Landauer, For Socialism, St. Louis:

Telos, 1978, passim. AKTARAN; ÇANCI, Haldun a.g.e. 10. 10. ÇANCI, Haldun a.g.e 11. 11. Wikipedia adı geçen sayfası 12. 12. A.Fuat Cebesoy; Sınıf Arkadaşım Atatürk, İstanbul, 1967, s.19. Lord Kinross;

Bir Milletin Yeniden Doğuşu, İstanbul, 1966, s.35. Ali Güler; Atatürk Soyu Ailesi ve öğrenim Hayatı, Ankara, 1999, s.107. Lewis;s.341. aktaran avcı

13. 13. Turhan Feyzioğlu; Atatürk ve Milliyetçilik, Ankara, 1987, s.31. Levis; s.351. 14. 14. AVCI, Cemal Yrd.Doç.Dr.: Atatürk’ün Milliyetçilik Anlayışı 15. 15. İNAN, Afet; Medeni Bilgiler ve Mustafa Kemal Atatürk'ün El Yazıları,

Ankara, 2000, s.455. AKTARAN: AVCI, Cemal a.g.e. 16. 16. AVCI, Cemal a.g.e. 17. 17. TUNÇ, Hasan: Cumhuriyet Döneni Anayasalarımızda Milliyetçilik Anlayışı

ve Atatürk Milliyetçiliği 18. 18. ÖZBUDUN Ergun, Türk Anayasa Hukuku, Ankara 1998, s.52. 19. 19. GÖZÜBÜYÜK, s.135. AKTARAN TUNÇ, Hasan 20. 20. Aynı hüküm 1961 Anayasasının 54. maddesinde düzenlenmiştir. AKTARAN

TUNÇ, Hasan 21. 21. KOCAOĞLU, A. Mehmet, Anayasa Hukuku, Ankara 1998, s.352. AKTARAN

TUNÇ, Hasan 22. 22. E.1991/2, K. 1992/ 1, k.t.10.7.1992, AMKD, Sayı 28( 2 ), s.799. AKTARAN

TUNÇ, Hasan 23. 23. E.1991 / 2, K. 1992/ 1, k.t.10.7.1992, AMKD, Sayı 28( 2 ), s.798. AKTARAN

TUNÇ, Hasan 24. 24. RUMPF, Christian, Türk Anayasa Hukukuna Giriş, (Çev. Burak ODER),

Ankara 1995, s.50. AKTARAN TUNÇ, Hasan 25. 25. TUNÇ, Hasan a.g.e. 26. 26. AKTARAN ŞİRİN, Tolga: Türklük-Türkiyelilik 27. 27. ŞİRİN, Tolga a.g.e. 28. 28. ÇÖKMEZ, Fatma Gül – The Bosque Country: A Historical Case of Ethnic

Nationalism and Impact Of State Policies in Spain

Page 47: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

47

*** Anayasa metinleri Ali Serdar BOLAT’ ın yazısından alınmıştır.

Makale 4: Anadilde Eğitim Üzerine

Bu makale Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi Hüseyin Önal tarafından hazırlanmıştır.

1.DİL VE DİL EKSENİNDE ANADİL-ANADİLİ FARKI

Nedir dil? Sadece insanlar arasında konuşma yoluyla yapılan bir iletişim midir? Beden dili de bir dil değil midir? Sadece ağızdan çıkan ifadeler değildir dil; jest, mimik, el işaretleri, bakışla, hal ve hareketler bunların hepsi dildir. Dil sadece ağızdan çıkan kelimelerle sınırlandırılamaz. Dil insanlar arası iletişimi sağlayan bir araç olmanın yanında insanların anlaşmalarını sağlayan bir araçtır. Hatta daha da öte dil bir düşünme aracıdır.

Dilin iki ana vurgusu vardır: Bir kere dil, her şeyden önce bir semboldür; millet kurgusundaki ortak kimliğin sembolüdür. “Biz” olma bilincinin sembolüdür.

Dil yaşayan, gelişen, zaman zaman da yok olan bir simgeler ve imgeler sistemidir. Konuşulduğu halkı ya da topluluğu birleştiren, o bireyleri ortak hedeflere yönlendiren ve sosyal bir birliktelik katan kültürel miras ve tarihsel bir zenginlik kaynağıdır. Ayrıca uzun bir dönem içinde şekillenen sosyal bir kurumdur.

Dil, bir kültürün aynasıdır. Bir toplumun kimliğini, gelişim evrelerini, hayat tarzını anlamak için diline bakmak gerekir. Örneğin eski çağlarda demiri kullanmayan bir toplumun dilinde demir kelimesinin bir karşılığının olması beklenemez

Dil o bireyin kimliğidir. Onun kimliğini belli eden bir sistemdir.

Page 48: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

48

Dil topluluğun kültürel mirasıdır, en büyük anıtıdır.

Anadil ve Anadili Farkı

Her dil belirli bireylerin anadilidir. Anadili, dünyaya gelişinden itibaren bireyin her tür ruhsal ediniminin, duygularının, bilgilerinin, kültürünün biçimlendiği ve taşındığı ortamdır. ‘‘Anadil (kök dil) terimi, dil ailesi içinde kendinden farklı diller türetecek kadar zengin, eski ve kapsamlı dilleri ifade eder. Örneğin, bir anadil olarak Türkçeden farklı Türkçeler doğmuştur (Türkiye Türkçesi, Kıbrıs Türkçesi, Azeri Türkçesi, çeşitli Türki halkların Türkçesi vb.).’'

Anadili ise, çocuğun kendi annesinden, ailesinden, çevresinden, içinde bulunduğu kültürel/dilsel topluluktan belirli, bilinçli bir öğrenim evresi olmaksızın edindiği, öğrendiği dildir. Anadili edinimi ve öğrenimi, hemen doğumun ardından başlayan, bebeklik ve çocukluk yıllarında elde edilmesi biçimlenen dildir.2

Necmiye Alpay da “anadil” yerine “anadili” kavramını kullanmamız gerektiğini ileri sürer. Alpay, annenin dili anlamındaki anadil kavramının pek çok yerde “başlıca dil” anlamında yanlış olarak kullanıldığını saptamıştır. Bu yanlış anlaşılmanın giderilmesi için “anadil” yerine “anadili” kavramının kullanılmasını önerir.3

Tek Dillilik ve Çok Dillilik

Dünyada 6000 kadar dil olmasına karşın bu dillerin tümü 200 ülkede konuşulmaktadır. Bu da, dünyanın tek dilli değil, çok dilli olduğunu gösterir. Bazı ülkelerde yüzlerce dil konuşulmaktadır. Örneğin Papua Yeni Gine’de 850, Nijerya’da 427, Kamerun’da 270, Zaire’de 210, Solomon Adalarında 66, Avustralya’da 250, Hindistan’da 380, Endonezya’da 670 farklı dil konuşulmaktadır. Bütün dillerin % 70’den fazlası 20 ulus-devletlerde konuşulmaktadır.4

UNESCO’nun 21 Şubat 2002 tarihinde yayınladığı Dünya Dilleri Atlası’nda dünyada konuşulan 6.000 dilin yarısının yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu belirtmişti.5 Peki nedir bu dillerin yozlaşma ve kaybolmayla karşı karşıya kalma sebebi? Bazı yazarların ‘ dilin yok olması dil soykırımı, dil emperyalizmi ’ şeklinde ifade edilen bu dilsel yozlaşmanın yahut kaybolmaların sebepleri nelerdir?

Page 49: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

49

- İlk olarak, küreselleşme perspektifinden hareket edenler dünyada tek bir dilin egemen hale gelmesinin kaçınılmaz olduğunu öne sürerler. Bu dil İngilizcedir. İngilizce ekonomi ve bilimin olduğu kadar diplomasinin ve uluslararası örgüt ve ilişkilerin de di-lidir. Örneğin, İngilizce; bugün neredeyse tüm dünyada İngilizcenin egemenliği altındadır.

- İkinci olarak, ulus-devlet; farklı dillerin ulusal birliği ve homojenleşmeyi engellediğini iddia ederek dilde özleşme ve birlik adı altında tek dilliliği savunmaktadırlar

- Asimilasyon sürecinde egemen dil dışında anadiline sahip olanlara kendi dil ve kültürlerinin daha alt statüde, değersiz olduğu hissettirilir. Bu mesaj incelikli yöntemlerle empoze edilebilir. Örneğin ABD’de İspanyol kökenli Amerikalılara yapılanlar buna örnek teşkil eder.

Dünya genelinde 7000’den fazla Türkiye’de de 25’ten fazla dilin konuşulduğu bilinmektedir. Türkiye’de halen Türkçe, Kürtçe, Abhazca, Arapça, Arnavutça, Çerkesce, Ermenice, Gürcüce, Kıptice, Lazca, Pomakça, Rumca, Süryanice, Tatarca, İbranice gibi dillerin konuşulduğu bilinmektedir.6 Böylesi çok dilli bir gerçekliğe sahip olmamıza rağmen Türkiye’de anadilinin korunması, geliştirilmesi konusunun sadece Türkçe üzerinden ve Türkçenin İngilizce karşısında gerileyen konumundan hareketle yapılıyor olması üzüntü vericidir. Son yıllarda yaşanan gelişmeler anadiline ilişkin tartışmaların bağlamını genişletmiş, ülkemizde Kürtçe, Arapça, Lazca, Çerkesce, Süryanice gibi daha pek çok dilin konuşulduğu bazı akademik ve entelektüel çevrelerce dile getirilmeye başlanmıştır.

Bu talepleri desteklemek maksadıyla bir eğitim sendikası tarafından, sendika tüzüğüne eklenmişse de Anayasa’nın Türkçe dışında hiçbir dilin eğitim ve öğretim kurumlarında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına anadilleri olarak öğretilemeyeceğini düzenleyen 42. maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle tartışma yaratmıştır. Sonuç olarak kurum kapatılma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığından bu maddeyi tüzüğünden çıkarmıştır.7

Burada Amerikalı antropolog Joseph Errington tarafından ortaya atılmış olan “dil ideolojisi” yaklaşımına bakmakta yarar vardır. Bu bağlamda, Amerikalı dilbilimci Nancy Dorian’ın “küçümseme ideolojisi” ( Orjinal tabiri : ‘Ideology of comtempt’ ) olarak adlandırdığı kavram kayda değerdir. Dorian, belirli bir dilin toplumda geri plana itilmesini haklı çıkarmak amacıyla söz konusu dilin kendisinde bazı eksikliklerin bulunduğunun ileri sürüldüğünden söz eder. Bu nedenle toplumdaki egemen dilin dayatması sonucu yerli dillerinin özellikleriyle ilgili aslı olmayan inanışların yaygın olup olmadığına bakmak gerekir.8

Derek Heater’ ın da dediği gibi:

Page 50: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

50

“Farklı milliyetlerden oluşan bir ülkede özgür kurumların var olması neredeyse imkânsızdır. Yurttaşlık duygusundan yoksun insanlar arasında, özellikle de farklı dillerde okuyor ve konuşuyorlarsa, temsilî bir hükümetin oluşması için gerekli yekpare bir kamuoyu oluşamaz.”9

Bu aşamada sorulması gereken soru, ülkemizde hangi dillerin konuşulduğu, bu dillerin toplumun farklı kesimleri tarafından ne şekilde algılandığıdır. Ne yazık ki, bu konuda ülkemizde büyük bir araştırma eksikliği bulunmaktadır.

Çok dillilik konusundaki olumsuz yargıların silinmesinin ve çok dilliliğin bir kısıtlama yerine olumlu bir değer olarak algılanabileceği bir ortamın yaratılmasının yollarını açmak gerekir.

2.SORUNUN TEMEL PARAMETRELERİ VE SORUNA FARKLI BAKIŞ BOYUTLARI

Peki, nedir bu tek dillilik – çok dillilik sorunu? Nedir bu anlayış farklılıklarının sebepleri? Yukarıda da belirttiğimiz gibi birbirinden farklı olan bu küreselleşme, ulus devlet ve asimilasyon algıları ışığında genel bir değerlendirme yapalım.

Freire, dilin sadece bir iletişim aracı değil, düşünmek için bir yapı, dahası bir kültür olduğunu ileri sürer. ‘Dil ile kültürümüzü yaşayarak varlığımıza anlam veririz’ (Darder, 2002: 129). Bu bakımdan Freire’in de belirttiği gibi dil, toplumların demokratikleşme süreçlerinin en önemli yönlerinden birini temsil eder (Darder, 2002:132).10 Dil daha doğrusu anadili alanına ilişkin ve dil üzerinden yapılan demokratikleşme mücadelesinin, dünya halklarının tarihinde dilsel soykırımdan anadilinde eğitim hakkına değin çok uzun bir tarihi vardır. Bu uzun tarih çizgisinde farklı kültürleri yansıtan dil farklılaşması konsensus çizgisinde değil de daha çok çatışma aracı olarak karşımıza çıkmıştır. Dünyadaki yerel, çeşitli, zengin ve otantik dillerin yok oluşu sürecini bu kültür ve dil üzerindeki tahakküm oluşturmuştur. Örneğin Maya ve Aztek uygarlığın yaratabilmiş yerli halkların dilleri sömürgeciler tarafından “cahilce”, “geri”, “bozulmuş”, “yetersiz” ve hatta misyonerlerin ifadesiyle “şeytan işi” olarak damgalanmıştır. Avustralya’daki Aborijinlerin dilleri de sömürgeciler tarafından aynı şekilde küçümsenmiştir. Benzer yaklaşımlara günümüzde de rastlanmaktadır.11

Maalouf, Ölümcül Kimlikler adlı kitabında şöyle der: “Çağımızın en ağır basan özelliği, tüm insanları bir bakıma göçmen ya da azınlık haline getirmek değil mi? Hepimiz köklerimizin dayandığı topraklara hiç benzemeyen bir evrende yaşamaya zorlanıyoruz;

Page 51: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

51

hepimiz başka diller, başka ağızlar, başka işaretler öğrenmek zorundayız; hepimiz çocukluğumuzdan beri hayal ettiğimiz biçimiyle kimliğimizin tehdit altında olduğu izlenimine kapılıyoruz.” Bu dayatma ve tehdit izlenimi, özellikle anadilin günlük hayatta ve eğitimde kullanılmasının önünde ciddi bir engeldir. Bu engel aşılmalı. Zira yaşadığımız dünya tek dilli olmayı hiçbir biçimde desteklemiyor. Ülkeler, bilhassa ulus-devletlerin 200 kadar olan sayısı, konuşulan altı binden fazla dilin gerçekliğini (çeşitliliğini, zenginliğini, farklılığını) kaldıramıyor.12a

Üniter devlette ikinci bir resmi dilin (hatta kimilerine göre herhangi bir azınlığın veya herhangi bir ikinci dilin) asla söz konusu olamayacağı konusunda yaygın bir söylem vardır. Ancak "asla, asla dememek" lazım. Şöyle ki üniter bir devlet olan Finlandiya, İsveççe ve Fince dillerini resmi dil olarak kabul etmektedir. Etnik çatışmaları yeni anayasası ile aşan G. Afrika da, birden çok dili, resmi dil olarak kabul etmekte; komşumuz Gürcistan ise Gürcüce'nin yanında Abhazca'yı da resmi olarak tanımaktadır. Bununla beraber üniter devletlerin diğer birçoğunda (evet, genelleme yapmamıza izin verecek kadarında) tek bir resmi dil vardır. Ancak bu ülkelerin de büyük kısmında, ülke çapında çok dillilik söz konusudur. Zaten Avrupa özelinde "Avrupa Azınlık ve Bölgesel Diller Şartı'nın" tarafı olmuş ülkelerde bu bir yükümlülüktür de. Çünkü Şart'a göre taraf devletler, sayıları nüfusun diğer bölümünden daha az olan, ülke topraklarında geleneksel olarak konuşulan veya ülkedeki resmi dilin dışında kalan dilleri zenginlik olarak görüp, eğitim, adli merciler, idari makamlar ve kamu hizmetleri, medya, kültürel etkinlik ve mekan, ekonomik ve sosyal hayat alanlarında bu dillerin gözetilmesi yükümlülüğü altındadırlar.12b

Devletlerin üniter yapısını asıl tehdit eden unsur ise farklı etnik gruplara karşı, asimilasyon, ötekileştirme, ayrıştırma ve etnik yok ediş yönteminin benimsenmesidir. Bu yöntemin benimsendiği devletlerin tarihine baktığımızda oldukça kanlı ve insanlık adına utanılacak türden şiddetin yaşandığını görürüz. Ekolojide yaşamı sürdürmenin ön koşulu türler arasındaki çeşitliliktir. Çeşitliliğin korunması ve sürekliliği ekolojik çevrenin devamını sağlar. Tek başına bir türün doğada yaşamını sürdürme şansı yoktur.

Bütün dünyayı tek dil, tek kültür ve tek din egemenliği altına almak düzene aykırıdır. Çok kültürlülüğü savunmanın bölücülük olduğu görüşü çok yanlış bir görüştür. Çok kültürlülük çok büyük bir kazançtır, insanları birbirine bağlayan bir unsurdur.

Şimdi bu sorunun yol açtığı temel problemleri inceleyelim.

Olayın sadece dil ile ilgili boyutlarına değineceğiz.

2.A. SORUNUN PEDAGOJİK BOYUTU

Page 52: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

52

Eğitim alanında Türkiye’deki öğrencilerin performanslarının değerlendirildiği çeşitli düzlemlerde elde edilen sonuçlar tatmin edici değildir. 15 yaş grubu öğrencilerin eğitim kazanımlarını belirlemek üzere üç yılda bir OECD tarafından yapılan PISA sınavı sonuçlarına göre Türkiye 57 ülke arasında ancak son beş ülke düzeyindedir.13Türkiye genelindeki değerlendirmelerde ise, her yıl yapılan yükseköğretime giriş sınavlarında batı ve doğu illeri arasında öğrenci başarısı açısından büyük farklar olduğu görülür. Konuyu değerlendiren araştırmacılara göre bunun pek çok nedeni arasında öğrencilerin evde Türkçeden başka diller konuşuyor olması ve eğitim yaklaşımlarında bu durumun dikkate alınmaması da sayılabilir.14

Bu çalışmalardan çıkarılacak şey; Türkiye’de öğrencilerin büyük kısmının okula başladığında Türkçe dışında bir anadili konuşuyor olmasıdır ve bu durum eğitimsel manada çok ciddi sorunlara sebebiyet vermektedir. Çocuklar okuldan herhangi bir verim alamamakta hatta belki çoğu Türkçe öğrenmek maksadıyla okula gelmektedir.

Çocuklar ergenlik çağına geldiklerinde kendilerini özdeşleştirdikleri kimlik değişmekte ve egemen kültürün tersi istikamette bir kültürel durum söz konusu olmaktadır. Bu da ergenlik çağına gelen çocuklar üzerinde olumsuz sonuçlara sebebiyet vermektedir. Sorunların temeline inmek yerine üzerini örtmeye çalışmak da sorunların daha da büyümesine ve önlenemez boyutlara gelmesine sebep olmaktadır.

Ulus-devlet anlayışına koşut olarak ortaya çıkan “tek dil, tek millet” ideolojisine karşılık, günümüzün çok dilli, çok kültürlü anlayışı çok dilli eğitim modelleri arayışına ön ayak olmuştur. Bu modeller, dil olgusunu bir sorun yerine bir kaynak olarak ele almaktadır.

Güney Afrika’da 1993 anayasası dile temel bir insan hakkı olarak bakmakta, çok dilliliği ulusal bir kaynak olarak ele almaktadır. Bu anayasayla birlikte, İngilizce ve Afrikaans’ın yanı sıra dokuz farklı Afrika dili resmi dil olarak kabul edilmiştir. Ayrılıkçı eğitim sisteminin ortadan kalkmasıyla birlikte, çok dilli, çok kültürlü öğrenciler üniversitelerde ve okullarda bir arada öğrenim görmeye başlamıştır. Bolivya’da 1994’te yürürlüğe giren eğitim reformu da eğitim sistemini kapsamlı bir şekilde dönüştürmeyi amaçlamıştır: Buna göre İspanyolca’ nın yanı sıra Bolivya’nın 30 yerli dili, bütün okullarda hem dil dersi olarak hem de öğretim dili olarak kullanılmaya başlanmıştır.15

Örneğin, İsveç’e 10 yaşlarında göç etmiş Finli çocuklar üzerine yapılan bir çalışma, çocukların anadili gelişimleri belirli bir noktaya geldiği için İsveççede okuma-yazma becerilerini de çabuk edinebildiklerini ortaya koymuştur. İsveç’e 6-8 yaşlarında göç etmiş Finli çocuklar ise henüz anadili gelişimleri belirli bir düzeyde olmadığından,

Page 53: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

53

İsveççe okuma-yazma becerileri geliştirmekte zorluk yaşamışlardır.16 Sonuçta, anadili gelişimi çocuğun egemen kültür diliyle eşit şekilde yürütülmezse çocuk egemen kültüre karşı ters bir tepki vermektedir. Eğer çocuklara bu konuda gereken müsamaha gösterilmezse olay ciddi boyutlara ulaşmakta ve kin-nefret güdüleri oluşmaya başlamaktadır.

Yabancı dilde eğitim modelinin “batırıcı” (immersion) ve “bastırıcı” (submersion) çeşitleri bulunmaktadır. Batırıcı (immersion) modelde, öğretim dili öğrencilerin anadilinden farklı olan herhangi bir yabancı dildir; takip edilen müfredat ülkenin başlıca dilinde eğitim veren okullarınkiyle aynıdır. Özellikle batırıcı modelde öğrencilerin anadili becerilerini geliştirmeye yönelik çaba harcanmaktadır. Öğretmenler çift dillidir ve sınıf içinde öğrencinin yetiştiği toplumun kültürel pratikleri egemendir. Bunlar, başarılı bir yabancı dilde öğretimin gerektirdiği koşullar olarak görülmektedir. Bu modelin bastırıcı (submersion) çeşidinde bu koşulların gerçekleşmediği, bir başka deyişle çocuğun anadilinin eğitim programında ikinci dil gelişimini destekler şekilde yer bulamadığı durumlarda aynı kazanımlar sağlanamayacaktır.17 Bu özelliğinden dolayı bastırıcı modeli tek dilli bir model olarak değerlendirmek yerinde olacaktır. Batırıcı model pedagojik manada daha yerinde bir eğitim modeli olacaktır. Sonuçta öğrenci duygusal olarak da onun anadilinde ona eğitim veren birisine daha sıcak davranacak ve dersi anlama konusunda daha iştahlı olacaktır.

Anadili Türkçeden farklı olan çocuklar anadili Türkçe olan çocuklarla aynı eğitim programına devam ettikleri için ülkemizde bu modelin uygulandığını söyleyebiliriz. Türkiye’deki eğitim sisteminde Türkçeyi bilmeyen ya da Türkçe bilgisi yetersiz olan çocuklara yönelik dil eksiklerini kapatacak programlar ve özel yaklaşımlar bulunmamaktadır. Sonuç olarak anadili

Türkçeden farklı olan çocuklar okula başladıklarında hem Türkçeyi öğrenmek hem de okuma-yazma öğrenmek gibi iki işle karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu nedenle anadili Türkçe olan yaşıtları karşısında dezavantajlı durumdadırlar. Bu dezavantaj da ileriki dönemlerde üniversite sınavı gibi ulusal sınavlarda da kendini göstermektedir. Bknz. sonnot18a

Diyarbakır ve Van’daki ilköğretim öğretmenlerinin bir kısmı Kürtçe bilmektedir. Anadili Türkçeden farklı olan çocuklar için özel yaklaşımların olmaması nedeniyle öğrenciler okuma-yazmayı geç öğrenmekte ve bu gecikmenin bir yansıması olarak ilerleyen sınıflarda kendilerini sözlü ve yazılı ifade etmede zorlanmaktadırlar.18b

İleriki bölümlerde vereceğimiz bir örnek aslında önemli bir gerçeğe işaret etmektedir. ( Bknz. Genel Değerlendirme)

Page 54: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

54

2.B. SORUNUN SOSYOLOJİK BOYUTU

Türkiye kültürel çeşitlilik bakımından çok zengindir. Bu zenginliğin devlet tarafından korunması gerekmektedir. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bu çok kültürlülüğü korumak, tanıtmak ve yaşatabilmek için kamu fonu ayırması gerçekten yerinde ve önemli bir adım olur.

Yakın tarih toplumsal kültürel çeşitliliği etnik kökene (Hitler, Almanya) veya dini inanca (Taliban, Afganistan) göre ayıranların nereye varacağının örnekleriyle doludur. Burada bu kültürel çeşitliliği bu gibi ayrımlara tabi tutmak yerine toplumsal bir bütünlük oluşturulmalıdır. Türkiye’de toplumsal olarak bir 2 tür korku hâkimdir: bir kesim bölünmekten korkarken diğer kesim dilini ve kültürünü kaybedeceğini düşünmektedir.

Burada sosyolojik bakımdan ele aldığımızda temel sorun ‘inter-subjektif’ olamamaktır. Modern zamanların ulusal kimlik etkilerinde özneler-arası bir problem vardır. Bu problem bazen kültürel mücadele alanı olarak kendini göstermektedir. Kişiler arası kültürel etkileşimde sadece akıldan söz edilemez. Duygu da vardı, bir insanın başka bir insanla konuşmasında duygular ön plana çıkar. Her şey akılla açıklanamaz, duygusal etkiler de göz ardı edilmemelidir. Kişinin kendi anadili ile bir başkasıyla konuşması gerçekten psikolojik olarak onda farklı bir tesir oluşturur.

Bir başka boyut da sosyalizasyon boyutudur. ‘Kültürel sosyalizasyon’ çizgisinde diller arası etkileşim gereklidir. Örneğin Türkçe olarak ifade edilemeyen bir tabir neden bu toprakların kültürel dillerinden biriyle değil de bu toprakların dili olmayan İngilizce, Fransızca gibi dillerle ifade edilmeye çalışılmaktadır? Kültürel sosyalizasyon boyutuyla ele aldığımızda gerçekten ortaya zengin bir kültür tablosu ortaya çıkacaktır. Olayın bu boyutuyla da değerlendirilmesi gerekmektedir.

İnsanların dillerini yok saymak o kişilerde baş ağrısı yapmaktadır. Bu kavgalar toplumu fakirleştirmektedir. Kültürel anayasalar vardır bunun kabul edilmesi gerekmektedir. Bunlar kavga edilmeden konsensus sağlanarak yapılmalıdır. Kültürel yurttaşlık anlayışının oturtulması gerekmektedir. Örneğin Türkiye yurttaşı bir birey Orhan Pamuk’ u sevmeyebilir, onunla görüşleri uyuşmayabilir ama Orhan Pamuk’ un Nobel Edebiyat Ödülünü kazanması Gabriel Marquez’ in kazanmasından çok daha fazla mutlu edecektir o bireyi. Bu kültürel yurttaşlığın soyut boyutudur. Bunun somutlaştırılması gerekmektedir.

İnter-subjektif bir anlayışla toplumsal sosyalizasyon çizgisinde kültürel bir yurttaşlık oluşturulmalıdır. Yukarıda sayılan kültürel çeşitlilikler bu yol izlenerek korunabilir.

2.C. SORUNUN KÜLTÜREL BOYUTU

Türkiye’ de çok zengin bir kültürel çeşitlilik söz konusudur. Bunlar:

Page 55: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

55

Türk : Avşar, Yörük, Manav, Dadaş Türkmen, Tahtacı, Kıpçak, Tatar, Nogay, Cerit, Kırgız, Karapapak, Terekeme, , Azeri, Özbek, Harzem, Çepni, Oğuz, Kırımçak, Karaçay, Balkar,Yıva,Begitli,Büğdüz,Bayat,Yazır,Eymür,Karabölük,Alkaevli,İğdir,Üreğir,Tukirka,Ulayundluğ,Tüger,Çavuldur,Çarukluğ,Çuvaş, Kumuk, Karakalpak, Uygur, Ahıska,Gagavuz, Salurlu, Yerli, Pallık, Aydınlı, Abdal, Üçok, Sıraç, Nalcı, Çaylak, Teber, Beydili, Barak, Karabağlı, Şaman, Şamlı, Torbeş, Dodurga, Bayındır, Kınık, Ortakçı, Amuca, Bedrettinli, Karamanlı, Kırım Tatarı, Kazan Tatarı, Başkırt, Yakut, Hazar, Karakeçili, Sarıkeçili, Torlak, Kızılbaş, Peçenek, Çıtak, Eybek, Sancaklı, Dobrucalı, Kıbrıslı.

Boşnak: Bosnalı, Sancaklı, Müslüman Sırp. Gacal Patriyot Macır Arnavut: Şiptar, Toska ve Gega.

Makedon

Zaza: Zaza, Dimili,

Gürcü: Acar, Kartveli, Kart, Melaşvili, Gurian, İngilo

Çerkez: Abhaz (Kavimleri: Aşıwua, Aşkarıwua, Apsuwa) , Adige (Kavimleri: K'emguy,Yegerukay, Abadzeh, Şapsığ,Hak'uç, Hatukay, Natuhay, Kabardey, Besleney, Mahoş,Mamhığ, Bejduğ, Jane), Ubıh, Dağıstanlı (Kavimleri Avar, Lezgi, Dargi, Lak), Çeçen, İnguş, Oset

Süryani: Türoyo, Qıltu, Mlahsö

Roman : Rom, Çingene, Poşa

Yezidi: Ezidi, İzdi, Azidi, İzid, Izdi, Darsın, Rasni

Kürt: Kurmanc, Sorani, Gorani

Arap

Pomak

Laz

Hemşinliler

Ermeniler

Yahudi: Sefarad, Aşkenaz

Rum

Page 56: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

56

Nasturi

Keldani

Bahai

Sudanlı

Leh

Malakan

Farsi

Hakkani

Halitat

Dürzi

Zerduşi

Mansuri 19

Önceki yüzyılda Anadolu coğrafyasında Türkçe, Kürtçe, Çerkes ve Kafkas dilleri, Arapça, Lazca, Ermenice, Rumca, Zazaca ve bunlara bağlı lehçe ve ağızların zengin coğrafyadan kaynaklanan bir, çok kültürlülüğün yaşandığını nedense unutulmuştur.

Dünyanın başka bir coğrafyasında ender rastlanabilecek bir sosyolojik gerçek olan farklılığımızın ulus devlet yapılanması içerisinde tek tipleştirici mantığı maalesef tüm bu kültürel zenginliği olabildiğince zayıflattı ve Anadolu da nerdeyse farklı bir konuşma dili kalmadı. Oysaki ciddi bir Arap, Kürt ve Kafkas kökenli nüfus yoğunluğuna sahibiz. İdeolojik bakış açılarını bir tarafa bırakıp insani ve gerçekçi bir yaklaşım ile konu ele alınabilseydi belki de yok olmaya başlayan tüm bu zenginliklerimiz tüm renkleriyle yaşıyor, yaşatılıyor olacaktı.

İnsanların ana dillerini korkmadan, özgürce konuşabilmeleri, geliştirebilmeleri ve eğitim kademelerinde bu dilleri öğrenmek istemeleri en temel insani haktır. Bu hak göz ardı edilemez.

Bu kültürel farklılıklar tabi ki bu bireyler tarafından yaşatılmak ve korunmak isteniyor. Burada da karşımıza bir durum çıkıyor: ‘Mücadele alanı olarak kültürel farklılıklar, kimlikler ve diller’. Farklı kültürleri, dilleri ve etnik unsurları korumak başta devletin olmak üzere yurttaşların da görevidir. Devlet bu kesim azınlıktaysa bunlara pozitif

Page 57: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

57

ayrıcalıklar tanımalıdır. Zaten azınlıklara pozitif ayrıcalıklar tanıyarak onların kendilerini azınlık hissetmemelerini sağlamak değil midir olması gereken temel felsefe.

Devletin görevi bu zenginlikleri korumak olması gerektiği halde, ‘taviz tavizi getirir’ düşüncesiyle insanlar kültürel kimliklerini ve dillerini korumak ve yaşatmak hakkından mahrum edilmektedir. Daha önceki bölümde de belirttiğimiz üzere ( Bknz. 2.B. ) bu çeşitliliği korumak ve yaşatmak için Kültür ve Turizm Bakanlığı kamu fonu oluşturmalı ve/veya bakanlık bünyesi altında kültürel zenginlik ve farklılıkları korumak adına alt birim oluşturulmalıdır.

Tabi devletin yanında bireylere de bazı görevler düşmektedir burada. Devlet bunu sağlamazsa bunu bireyler sağlatmalıdır. ‘Örgütlü toplum’ mantalitesiyle bireyler bu kültürel farklılık ve dilleri korumak için sivil toplumun gereklerini yerine getirmelidir. Çoğunlukta olan kesim de bunları desteklemelidir, bölünme ve parçalanma olacağı endişesiyle bireylerin kültürel kimliklerini ve dillerini koruma isteği yok sayılmamalıdır.

Sonuç olarak bu kültürel kimlikler de bu ülkenin yurttaşıdırlar. Kültürel zenginliklerini korumaya ihtiyaçları vardır. Kültürel kimlikleri ve dilleri yok sayılarak bu insanlarda bir baş ağrısı yaratmaktan vazgeçilmelidir. Bu insanlara getto muamelesi yapılamaz. Bir alana hapsedilip kültürel hapishane oluşturulamaz.21. yüzyıl Türkiye’sinde ‘beğenmiyorsan çek git’ düşüncesinin yeri olmaması gerekir. Tek tipleştirici anlayıştan vaz geçilerek kültürel farklılıklar ve diller korunmalı ve yaşatılmalıdır.

2.D. SORUNUN EDEBİYAT VE SANAT BOYUTU

Kültürel dillerin bir de edebiyat ve sanat boyutu vardır. Edebiyat ve sanat, kültürlerin dönem içindeki zihniyeti yahut yani bir zihniyet arayışı içinde yapılan insani unsurlardır. Birey kendisini duygu, hissiyat ve düşüncelerini edebiyat ve sanatla aktarır.

Toplumsal açıdan baktığımızda bir topluluğun en önemli edebi ve sanatsal eseri şüphesiz ki dilidir. Dil o bireyin yıllarca süregelen bir yanıyla canlı, bir yanıyla ölü, bir yanıyla da rejenere olmuş bir kültürel unsurudur.

Daha önce bireyin sadece akıldan ibaret olmadığını, düşüncenin de birey hayatında çok önemli bir yer teşkil ettiğini belirtmiştik. Birey mutlaka kendi kültürel zenginliğini yaşayabildiği kadar vardır. Örneğin bir Çerkes için Kafkas ezgileri çok ayrı bir yer teşkil eder. O ezgiler onda farklı duygusal çağrışımlar uyandırır. Keza diğer kültürel kimlikler için de aynı durum geçerlidir. Bu kişiler dillerini, kültürel unsurlarını edebiyata ve sanata ne kadar yansıtabilirse, duygusal ve mantıksal olarak kendini o derece ifade edebilir. Bir Türk için İngilizce bir parçanın yanında Türkçe parça neyse, bir Çerkes yahut diğer kültürel kimlikler için de kendi dillerindeki parçalar Türkçe’ den daha duygusal çağrışımlar uyandırır. Bireye daha çok hitap eder.

Page 58: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

58

Birey kendisini kültürel kimliğini şekillendiren unsurlarca daha iyi ifade edebiliyorsa, edebiyat ve sanatında o unsurları kullanması onun için o kadar önem arz eder. Kişi sanatında ve/veya edebiyatında bu kültürel kimlik ve zenginliği kullanabildiği kadar vardır.

Bu kültürel zenginlikler tabi ki edebiyat ve sanat için de çok büyük zenginlik unsurlarıdırlar. Örneğin Ulusal Bayramlar vb. kutlamalarda Balkan ve Rumeli Ezgileri, Nevruz kutlamaları, Kafkas oyunları vb. daha çok geniş bir yelpazeye sahip kültürel unsurlar ön plana çıkmaktadır.

Tabi ki burada da en önemli sorun bu kültürel unsurlara gereken önemin verilip-verilmediği sorunudur. Bu kültürel unsurların ne derece korunduğu ve yaşatıldığıdır.

Dil bir topluluğun en önemli sanatıdır. O kişileri duygusal ve mantıksal olarak birbirine bağlayan bir sanattır. Peki, bir heykel yıkılırken verdiğimiz tepkiyi bu diller göz göre göre yok olurken neden vermiyoruz. Bunun sorgulanması gerekmektedir.

2.E. SORUNUN POLİTİK BOYUTU

Sorunun politik boyutuna pek girmeyeceğiz lakin değinilmesi gereken birkaç nokta vardır.

Özerklik tartışmalarıyla demokrasinin taşıyıcı unsurları olan bireyi, sivil toplumu ve orta sınıfları yok sayarak, bu süreçlerin demokrasinin varoluş şartlarını oluşturduğunu görmezden gelerek, etnik aidiyeti, bunların yerine ikame eden siyasal bir düşünce tarzı açıkçası demokrasi ile pek bağdaşmayan bir düşünce tarzıdır. Kültürel kimliklerin ve dillerin korunması meselesi eğer etnik kimliği siyasal özne haline dönüştürme çabasıyla ortaya çıkarsa çok ciddi sorunlar ortaya çıkarabilir. Bu çok farklı tarihsel şartlardan gelen örneklerini yakın tarihte başta Yugoslavya olmak üzere dünyanın çeşitli bölgelerinde görmek mümkündür.

Bu etnik kimliği siyasal özne haline dönüştürme çabaları toplumsal bağlamda ciddi sorunlara sebep olacak noktalardır. Sürecin doğru şekilde yürütülmesi gerekir.

2.F. SORUNUN EKONOMİK BOYUTU

Anadilde eğitim ve anadili eğitiminin tabi ki bir de ekonomik boyutları vardır. Bu şekilde bir eğitim sistemine daha çok harcama yapıldığı düşünülmektedir ancak bu şekilde daha çok tasarruf yapılabilir.

Anadilinde eğitim alan öğrencilerde almayan öğrencilere göre okul bırakma ve sınıf tekrar etme oranının daha düşük olduğu gözlenmektedir. Bu şekilde bir eğitim yolu

Page 59: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

59

izlenildiği takdirde; akademik çalışmalara ve öğretmenlere bir ekonomik ödeme ortaya çıkacaktır. Yani yine eğitim bütçesi altında halledilebilecek bir konudur. Eğitime ayrılan bütçedeki %4-5 civarı bir artışın bunun için yeterli olacağı tespit edilmiştir.20 Sınıf tekrar etme ve okul bırakma sebeplerinden oluşan masrafların azalmasıyla eğitime çok ekstrem bir külfet getirmeyecektir. Öğrencilerin iyi bir eğitime erişmesi ve daha iyi ücretlerde çalışması eğitime erişimin artmasıyla sağlanabilir. Eğitimde kız öğrenciler konusunda bir eksiklik vardır. Bu konuda da gereken önlemler alınmalı ve her çocuğun okuma hakkı sağlanmalıdır.

2.G. SORUNUN HAK VE ÖZGÜRLÜK BOYUTU

Eşitsizlik, ayrımcılık ve çatışmanın dil ve kültürle doğrudan ilişkili olduğu bilinmektedir. Kuşkusuz konu, tüm bu konularla ne kadar ilgiliyse, temel hak ve özgürlüklerle o kadar belki de çok daha fazla ilgilidir.

Ülkemizde anadilinin eğitime dâhil edilmesi ile ilgili olarak, resmi dil olan Türkçeden tamamen vazgeçileceği algısına sebep vermektedir. Oysa anadilinin eğitim sistemine dâhil edilmesi, herhangi bir ülkedeki resmi dilin eğitimde kullanılmasının alternatifi olmak zorunda değildir. Aksine anadilinin eğitimde kullanılmasının, ikinci dili öğrenme ve o dilde eğitim becerilerini geliştirmeye hizmet etmesi de mümkündür.

Eğitime ana dilinde başlamış bir çocuğun ilerleme kat etmesi gerçekten önemli bir noktadır. Bireyler eğitim hakkından bu şekilde mahrum edilemezler. Özellikle bazı bölgelerde insanlar çocuklarını az da olsa Türkçe öğrenebilmeleri için okula göndermekte ilerleyen yıllarda ise okuldan almaktadır. Devlet burada hassas dengeleri gözeterek bu bireylerin eğitim hakkını kullanmalarına imkân tanımalıdır. Burada özellikle kız çocukların eğitimi konusunda ciddi bir problem göze çarpmaktadır. Bu problemler çözüme kavuşturulmalıdır.21

Eğitim hakkı haricinde, bireylerin kültürlerini ve dillerini korumak, yaşatmak ve ileriki nesillere aktarmak yine en önemli haklarından birisidir. Devlet bu döngüyü kısır döngüye mahal vermeden devir-daim etmelidir. Bireylerin kültürel devamlılık hakkı korunup gözetilmelidir.

Tove Skutnabb-Kangas gerek ailenin tercihinden gerekse başka bir alternatifin sunulmamış olmasından dolayı çocuğun bilmediği bir dilde eğitim görmesinin çocuk hakları ihlaline neden olacağını belirtmektedir. 22

Çok kısa hatlarıyla uluslararası normlar ve örnekler nezdinde bilgilerle beraber ulusal normlar ve örnekler açısından da olaya kısa bir vurgu yapacağız. Bu normatif açıdan yapılması gereken düzenlemelere ilerleyen bölümlerde değineceğiz. ( Bknz. Mevzuat )

Page 60: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

60

Kanada’da İngilizce eğitim alan Inuit öğrenciler 4. sınıf seviyesine ancak 9 yıllık bir eğitimden sonra ulaşabilmektedir. Aynı şekilde Avustralya’da Aborjin çocuklar için başarının önündeki en büyük engel İngilizcedir.23

BM Çocuk Fonu UNICEF ve Britanyalı düşünce kuruluşu Uluslararası Azınlık Hakları Grubu’nun 2009 tarihli araştırması ise eğitime erişim ile anadili arasındaki ilişkiyi gözler önüne seriyor. Araştırmaya göre dünya çapında okula gidemeyen 100 milyon çocuğun yüzde 50 ila yüzde 70 kadarı yaşadıkları ülkenin resmi dilinden farklı bir dil konuşuyor. 24

Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nda (AGİT), Ulusal Azınlıklar Yüksek Komiserliğince üretilmiş bazı metinlerde de doğrudan dil ve eğitim hakları ele alınmaktadır. Örneğin 1990 tarihli Kopenhag Belgesi’ nde anadillerinin özgürce kullanılması hakkına ilişkin düzenlemeler mevcuttur. 25

Birleşmiş Milletler (BM) Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde her çocuğun eğitim hakkına sahip olduğu (md. 28) ve her çocuğun ailesinin konuştuğu dili öğrenme ve kullanma ihtiyacına sahip olduğu (md. 30) belirtilmektedir. 26(Bknz.BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşme)

Ulusal bağlamda dil ve kimlik politikalarına ilişkin en katı yaklaşım, 1982 Anayasası ile sergilenmiştir. 1980 askeri darbesinden sonra kabul edilen 1982 Anayasası’nın bu konuda birçok yasağı anayasa ve kanunlar nezdinde barındırdığı açıktır. Ancak burada Türkçe dışındaki anadillerine eğitimde yer verilmemesi, anadili Türkçe olmayan çocukların eğitime erişim hakkı başta olmak üzere buna bağlı pek çok hakkına engel olduğu açıktır.

Türkiye’de 25’ten fazla dil konuşulduğu biliniyor ve Türkiye’de yapılan araştırmalarda anadili Türkçeden farklı topluluklarda genç nesiller arasında dil kaybının hızla arttığı bariz bir biçimde ortadadır. Bu hak ve özgürlükler açısından sorgulanması gereken bir sorundur. Birey kültürünü korumak ve yaşatmak hakkına en üst organ olan devlet eliyle sağlamak hakkına sahiptir. Bireyin bu hakkından mahrum bırakılması kanaatimce hakkın özünü oluşturmaktadır ve bu bağlamıyla bu yasaklamalar Anayasanın md. 13 ve md. 14/f.2 maddeleri ile çelişmektedir.27(Bknz. 1982 Anayasası)

3.TÜRKİYE’DE UYGULANAN DİL POLİTİKALARI 28

Türkiye’de Cumhuriyet tarihi, bir bakıma, rejimin çeşitli kurumlar aracılığıyla Türkçeyi arındırıp standartlaştırma ve tüm yurt çapında Türkçeyi tek dil olarak egemen kılma politikasının bir tarihi olarak okunabilir. Cumhuriyet rejimi tek dilciliği yasalar, kurumlar ve fiilî baskılarla öyle bir uyguladı ki, çok uzun yıllar boyunca “anadil” ve “anadilde eğitim” denildiğinde Türkçeden gayri bir dil akla gelmedi, bu kavramlar her koşulda “Türkçe” ve “Türkçe eğitim” kastedilerek kullanıldı.

Page 61: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

61

Türkiye’de politik ve kültürel türdeşliği gerçekleştirmek amacına binaen uygulanan dil politikalarını üç dönemde incelemek mümkündür:

A. 1923-1950 Dönemi:

Cumhuriyetin kuruluş dönemindeki dil politikalarında birçok tarihî kavşak vardır. 1924

Anayasası’nda Türkçenin resmî dil olarak kabul edilmesi, Türkçenin ulusun sosyo-kültürel içeriğinin belirlenmesinde aslî unsur olduğunun en üst hukukî düzeyde tescil edilmesiydi. Bu, hem Kürtler gibi aynı dinden, fakat farklı etnik kökenden olup başka anadili konuşan azınlıkların, hem de gayrimüslim azınlıkların asimilasyonunu ya da dışlanmasını içeren politikaların dayanağını oluşturuyordu.

B. 1950–1980 Dönemi:

Cumhuriyet’in kuruluş dönemindeki dil politikaları, kurumları ve zihniyetiyle çok derinlere kök saldı. Bu nedenle, daha sonraki dönemlerde de, dil politikalarında esas itibariyle bir değişiklik olmadı. Hatta bazı noktalarda, 1950’den sonra kurulan hükümetler dil politikalarında seleflerinden daha ileriye gittiler. Mesela coğrafî isimlerin değiştirilmesine dönük en büyük adım nispeten “liberal” politikalar izleyen Demokrat Parti (DP) döneminde atıldı. 1956 yılında da bir “Ad Değiştirme İhtisas Kurulu” kuruldu. Bu kurulun çalışmaları, bazı kesintiler olmakla birlikte, 1978 yılına kadar sürdü. 1978 yılında ise, “tarihî değeri olan yer adlarının da değiştirildiği” gerekçesiyle kurulun çalışmalarına son verildi. Kurulun faaliyet gösterdiği dönem içerisinde yaklaşık olarak 75 bin yerleşme biriminin adı incelendi ve bunların 28 bin kadarı değiştirildi. 1965-1970 ve 1975-1976 yılları arasında tabiî yer adlarını değiştirmeye dönük çalışmalar da yapan kurul, bu çalışmalar sonucunda da 2 bin kadar yerin adını değiştirdi ve bunları kitap halinde yayınladı. Kurul çalışmaları, beş yıllık bir aranın ardından, 1983 yılında yayınlanan bir yönetmelik uyarınca yeniden başladı ve bu yeni dönem içerisinde de 280 tane köyün ismi değiştirildi.

C. 1980 ve Sonrası Dönem:

12 Eylül darbesi, bütün toplumu zapturapt altına almaya çalıştığı gibi, dil ve dilsel hakları da cendereye aldı. Darbecilerin hazırladığı 1982 anayasası, diğer anayasalar gibi Türkçenin resmî dil olduğunu kabul ediyor, ama önceki anayasalardan farklı olarak bu hükmün değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez olduğunu belirtiyordu. Anayasanın düşünce ve ifade özgürlüğünü düzenleyen 26. maddesi ile basın özgürlüğünü düzenleyen 28. maddesi, “yasayla yasaklanan dil” ibaresi içeriyor ve yasaklanan dillerde fikir beyanını cezalandırıyordu. Anayasanın 42. maddesi ise, “Türkçeden başka hiçbir dilin, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına anadilleri olarak okutulmayacağını ve öğretilemeyeceğini” belirtiyordu. Böylece Türkçe dışındaki dillerin eğitimde anadili olarak kullanılması imkânsız hale getiriliyordu.

4.EĞİTİMDE ANADİLİNE YER VEREN ÇİFT DİLLİ-ÇOK DİLLİ ÜLKE ÖRNEKLERİ29

Page 62: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

62

ALMANYA

Uzun bir süre göç ülkesi olduğunu kabul etmeyen ve göçmen işçilerini misafir olarak tanımlayan Almanya, günümüzde artık ciddi biçimde entegrasyon politikalarına yönelerek ulusal eğitim sistemini değiştirmeye başlamıştır. Ülkenin bazı eyaletlerinde ilkokuldan itibaren 3-5 saat arası anadili dersleri verilmektedir. Ortaöğretimin ilk yılından itibaren uygulanacak olan "karşılaştırmalı dil eğitimi" modelleri geliştirilmiş ve denenmeye başlanmıştır. Devlet, yakın zamanlarda “Ulusal Uyum Planı” adı altında çift dilli eğitimin gerekliliğini kabul etmiştir.

İSVİÇRE

Ülkenin resmi ve ulusal dilleri, Almanca, Fransızca ve İtalyancadır. Romans dili de ulusal dil olarak kabul edilmiştir. Ülke kantonlarının sınırı, konuşulan dillere göre çizilmiştir. Bazı kantonlarda tek dil, bazılarında da birden fazla dil kullanılmaktadır. İsviçre anayasasına göre, bölgeler dillere göre ayrılmakta, diller eşit statüde bulunmakta ve azınlık dilleri korunmaktadır.

İSVEÇ

İsveç 1976 yılında Ev Dili Reformu'nu yapmıştır. Bu reform, göçmen çocuklarının İsveç eğitim sistemine katılmalarını zorunlu kılmakla birlikte isterlerse kendi dillerini öğrenme hakkına sahip olduklarını yasal olarak kabul etmiştir. Anadili öğretiminin amacı, aktif bir biçimde yani sözlü ve yazılı olarak çocuklara çift dilliliğinin kazandırılmasıdır ve kültürel kimliğin iki yönlü geliştirilmesidir. Bu bakımdan İsveç, kültür politikası ve çift dilli eğitim açısından kıta Avrupa'sından farklı bir yapı göstermektedir.

İsveç eğitim sistemi, evde konuşulan dili eğitimde de geçerli dil olarak kabul etmekte ve en az 5 kişilik grup oluştuğunda anadili öğretimi vermeyi belediyelere bir yükümlülük olarak şart koşmaktadır.

HOLLANDA

Hollanda'da bütünleşme politikası ve anadili öğretimi yalpalayan bir gelişim çizgisi izlemiştir. Hollanda 1980'de yabancıların kalıcı varlığını kabul ettikten sonra 1983 yılında yayımladığı "Azınlıklar Notası" yla resmi görüşlerini kamuoyuna açıklamıştır. Ülkedeki tüm azınlık gruplarının eşit ve tam gelişme imkanlarının olduğu bir toplumun kurulması amacı benimsenmiştir. Bir yandan göç sınırlandırılırken öte yandan da azınlıkların entegre olması hızlandırılmaya çalışılmıştır. 1980'lerin ortalarından itibaren hükümet bir yandan anadili eğitimini saat olarak azaltmış, öte yandan işlevlerini yeniden belirlemiştir.

FRANSA

Fransa'da okullar çok dillidir. Ülkedeki azınlık dilleri de özel ve resmi okullarda okutulmaktadır. Azınlık dillerini özel okullarda isteyen öğrencilere öğretilmesi

Page 63: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

63

anaokulundan itibaren serbesttir. Örneğin Bask ve Alsace-Mosell bölgelerinde, isteyen anaokulları ve ilkokullar eğitimlerini tamamen Bask veya Alsace dilinde verebilirler. Orta öğretimde de durum aynıdır. Devlet bu sisteme mali katkı yapmakla yükümlüdür. Bask bölgesinde Bask dili, bölgede % 70 oranında devlet, % 30 oranında anne-babalar tarafından finanse edilmektedir. Devlet okullarında veya devletle sözleşmeli okullarda bu dersler, haftada iki saatle sınırlıdır. Çift dilli denilen türde her düzeyde (ana, ilk, orta düzeyde) okullarda ise, 31 Temmuz 2001 tarihli idari karar gereği derslerin yarısı Fransızca, yarısı azınlık dilinde okutulur.

BELÇİKA

Federatif bir ülke olan Belçika'nın üç resmi dili vardır: Fransızca, Flamanca (Felemenkçe) ve Almanca. Nüfusun çoğunluğunu Flamanlar ve Fransızlar oluşturmaktadır. Belçika'da dil grupları özerktir. Bu nedenle üç topluluk (Flamanya, Valonya ve Brüksel), özellikle eğitim ve kültür konularında kararlarını tümüyle kendileri almaktadır. Brüksel okullarında Fransızca konuşanlar için Flamanca, Flamanca konuşanlar içinse Fransızca öğrenmek zorunludur.

ÇİN

Ülkede çok sayıda farklı etnik grup bulunmakta ve yaklaşık 140 farklı dil konuşulmaktadır. 1984 yılında "Ulusal Azınlıkların Bölgesel Özerkliği Yasası" çıkarılmıştır. Bu yasayla bölgesel özerklik, bölgedeki dilin korunması ve geliştirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Özerk bölgeler, o bölgedeki eğitim dili hakkında karar alma yetkisine sahiptir. Azınlık mensubu öğrenciler kendi anadillerinin yanı sıra Çinceyi de öğrenmek zorundadırlar.

GÜNEY AFRİKA

Bu ülkede ırk ayrımcılığına son veren yönetim değişikliklerinin ardından düzenlenen 1993 Anayasası ile dile temel bir insan hakkı olarak bakılmış ve çok-dillik ulusal bir zenginlik kaynağı olarak ele alınmıştır. Bu anayasayla birlikte İngilizce ve Afrikaans dilinin yanı sıra dokuz farklı Afrika (yerel/kabile) dili resmi dil olarak kabul edilmiştir. Güney Afrika'da eğitimin ilk beş yılı çocuğun kendi anadilinde yapılmakta, ardından da İngilizce, Fransızca ya da Portekizce ile devam edilmektedir.

BOLİVYA

Bolivya'da 1994'te yürürlüğe giren eğitim reformuyla eğitim sisteminin kapsamlı bir şekilde dönüştürülmesi amaçlanmıştır. Bu doğrultuda ülkede İspanyolcanın yanı sıra Bolivya'nın 30 yerli dili bütün okullarda hem dil dersi hem de öğretim dili olarak kullanılmaya bağlanmıştır

İSRAİL

Ülke nüfusunun büyük çoğunluğu (% 82) Musevi olmasına ve İbranice konuşmasına karşın ülkede oturan Arap nüfusun (% 18) konuştuğu Arapçaya özel bir statü tanınmıştır.

Page 64: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

64

Arap azınlık ilk ve orta öğretimde kendi ana dillerinde eğitim alırken ikinci dil olarak da İbraniceyi öğrenmek zorundadır.

ABD

Ülkede nüfusun dörtte biri tarafından konuşulan İspanyolca, eğitimde ikinci dil olarak yer bulmaktadır. ABD'de anadili İspanyolca olan çocuklara yönelik okullar vardır. Bu okullarda İngilizce ve İspanyolca olmak üzere her sınıfın devam ettiği iki eğitim grubu bulunmaktadır. Her grupta söz konusu dilde (İngilizce veya İspanyolca) eğitim veren bir öğretmen ve bir öğretmen yardımcısı vardır.

KANADA

İngilizce ve Fransızca, ülkenin resmi dilleridir. Quebec eyaletinde ağırlıklı olarak Fransızca konuşulmaktadır. Ülke çift dillidir. Resmi dilin yanı sıra isteyen kendi anadilinde öğretim veren okul açma ve hizmet isteme hakkına sahiptir. Bu hak anayasayla korunma altına alınmıştır. 20 civarında olan diğer azınlık dilleri korunma altındadır. Kanada'da Fransızca eğitim veren okullarda üç model uygulanmaktadır. Bunlardan ilki, okul öncesinde ya da ilköğretimde başlayan erken eğitimdir. Ayrıca 4. veya 5. sınıflarda başlayan ve 7. sınıfta başlayan olmak üzere iki ayrı model daha vardır.

HİNDİSTAN

Hindistan, 22 eyalet ve merkezi hükümete bağlı dokuz idari bölgeden oluşmaktadır. Nüfusun büyük çoğunluğu (% 83) Hindulardan ve diğer yerel gruplardan (Müslüman, Hıristiyan, Sih, Budist) oluşmaktadır. Ülkede 872 dolayında dil ve lehçe konuşulmaktadır. Tüm eyaletlerde İngilizce resmi dil olarak kullanılmakla birlikte çoğu eyalette Hintçe de resmi dil olarak kullanılmaktadır. Ülke, dünyada en fazla farklı dil ve kültürü bir arada bulunduran ülkedir.

İSPANYA 30

İspanyol Anayasasının (1978) 2.maddesi: “Anayasa, İspanyol ulusunun parçalanmaz birliğine, bütün İspanyolların ortak yurdunun bölünmezliğine dayanır; ulusu oluşturan milliyetlerin ve bölgelerin özerklik hakkını ve kendi aralarında dayanışmasını tanır ve güvence altına alır”.

Anayasanın 3. maddesine göre, İspanyolca tüm İspanyolların resmi dili idi, fakat diğer dillerde, söz konusu olduğu özerk bölgelerde İspanyolca’yla birlikte resmi dil olarak kabul edilecekti. İspanya’da İspanyolca, Baskça, Katalanca ve Galiçyaca olmak üzere 4 resmi dil vardı.

Nüfusu Kastilyanlar (yüzde 73), Katalanlar (yüzde 17), Galicialar (yüzde 8), ve Basklar (yüzde 2) olmak üzere İspanya dört etnik kümeden oluşur. 1978 İspanya anayasası üniter devlet yapıyla birlikte etnik bölgelerin özerkliğini vurgular. Kastilya (İspanyolca) dilinin devletin resmi dilinin olduğunu belirtmesinin yanında diğer dillerin özerk bölgelerdeki toplulukların konumları çerçevesinde resmi dil olarak kullanılacağının da altını çizer.

Page 65: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

65

Aynı madde azınlıkların ulusal bütünlük için bir tehlike değil birleştirici bir unsur oldukları ifadesine yer verir.

Katalonya'da 1983'te çıkarılan "Katalan Dilinin Normalleştirilmesi Yasası" bölgede eğitimi iki temel ilkeye dayandırmaktadır. Bu ilkelerden ilki, eğitim dilinin serbestçe seçilebilmesi, ikincisiyse, dil üzerinden bir ayrımcılığa gidilmemesidir. Öğretmenler her iki resmî dili de bilmek zorundayken, öğrenciler istedikleri dilde eğitim alma konusunda serbest olacak; fakat eğer Katalanca müfredatı seçtilerse İspanyolcayı, eğer İspanyolca müfredatı seçtilerse Katalancayı zorunlu ders olarak alacaklardır. Diğer yandan öğrencilerin genellikle İngilizce ya da Fransızca dillerinden birini öğrenmeleri de teşvik edilecektir. Katalonya, 1998'de Katalonya Parlamentosu'nun çıkardığı Katalan Dil Yasasının amacı ise okullarda ve kamusal hizmetlerde kullanılan Katalancayı uyumlaştırmak, medyada ve kültürel faaliyetlerde Katalancanın daha fazla kullanılmasını ve Katalan-canın sosyoekonomik alanda fiili olarak kullanımını geliştirmek ile tüm anayasal ve diğer yasal sınırlamalara rağmen Katalonya'da Katalanca ile İspanyolca arasında tam bir eşitlik sağlamaktır. Eğitim alanında tüm çocukların ilkokulu bitirdiklerinde iki resmî dili de konuşuyor olmaları hedeflenmektedir; fakat Katalanca hem devlet okullarında hem de özel okullarda müfredatın "normal" dili olacaktır. Aslında anne-babaların hâlâ çocuklarının hangi dilde ders göreceğini seçme hakkı vardır. Oysaki yasada kullanılan "normal" tanımı hem 1983'te hem de bu yeni yasada geçerli olan dilsel seçim üzerinde yapılabilecek bir ayrımcılık yasağını dolaylı olarak çiğnemektedir. Yine 1998 yasası, üniversitelerin her alanda Katalanca kullanımını desteklemesini öngörmektedir.

Bask Ülkesinde Bask Özerklik Statüsünün 6. maddesi, Baskçanın aynen İspanyolca gibi Bask Ülkesi Özerk Topluluğu'nun resmî dili olduğunu ve tüm yerleşiklerin her iki dili de bilme ve kullanma hakları bulunduğunu, Özerk Topluluk kurumlarının iki dilin kullanımının garantisi olacağını, kimsenin dil üzerinden bir ayrımcılığa maruz bırakılamayacağını hükme bağlamaktadır. 1982'de çıkarılan Bask Dilinin Normalizasyonu Yasası bugün de bölgede geçerli olan eğitim sisteminin temelidir. Bu eğitim sistemine göre Bask Ülkesinde dört dilsel model üzerinden eğitim verilmektedir. Öğrenci velilerine ilk ve orta öğretimde bu dört modelden birini seçme hakkı tanınmaktadır.

5.ANADİLDE EĞİTİM VE ANADİL EĞİTİMİNİN ULUSAL ÜSTÜ VE ULUSAL MEVZUATTA YERİ 31

1. ULUSAL-ÜSTÜ POLİTİKA ÖNERİLERİ

2. MEVZUATTA YAPILMASI GEREKEN DEĞİŞİKLİKLER

2.A. Anayasal Değişiklik Önerileri

ü 2.A.a. Başlangıç Bölümü

Page 66: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

66

ü 2.A.b. Anayasa Maddeleri

2.B. Yasal Değişiklik Önerileri

ü 2.B.a. Milli Eğitim Temel Kanunu

ü 2.B.b. Yabancı Dil Eğitimi ve Öğretimi Kanunu

ü 2.B.c İl İdaresi Kanunu

ü 2.B.d. Soyadı Kanunu ve Soyadı Tüzüğü

ü 2.B.d. Nüfus Hizmetleri Kanunu

ü 2.B.e. Harf Kanunu

ü 2.B.f. Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun

ü 2.B.g. Türkiye Radyo ve Televizyon Kanunu

ü 2.B.h. İktisadi Müesseselerde Mecburi Türkçe Kullanılması Hakkında Kanun

3.GENEL DEĞERLENDİRME

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------

1. ULUSAL-ÜSTÜ POLİTİKA ÖNERİLERİ

Hukuksal bağlayıcılığı olan ve eğitim hakkına ilişkin hükümler içeren BM kapsamındaki bazı uluslararası sözleşmeler şunlardır: BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi(1966), BM Her Türlü Irk Ayrımcılığının Önlenmesine İlişkin Uluslararası Sözleşme(1965), BM Çocuk Hakları Sözleşmesi (1989) , Eğitimde Ayrımcılığa Karşı UNESCO Sözleşmesi(1960), BM Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi(1979). Ayrıca, BM Genel Kurulunca 1992’de kabul edilen ‘’Ulusal ya da Etnik, Dinsel ve Dilsel Azınlıklara Mensup Kişilerin Hakları Bildirgesi’nde de azınlık mensubu kişilerin eğitim haklarına ilişkin düzenlemeler yer almaktadır.

Avrupa Konseyi (AK) belgelerinden İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme(1950) ayrımcılık yasağını düzenleyen 14. maddesiyle dil temelinde ayrımcılığı yasaklamaktadır. Bu sözleşmenin Ek 1. ve 14. Protokolleri de eğitimde ayrımcılığa ilişkin hükümler içermektedir. AK Ulusal Azınlıkların Korunmasına İlişkin Çerçeve Sözleşme(1995) ile Bölgesel Diller veya Azınlık Dilleri Avrupa Şartı (1992), dil ve eğitim haklarına ilişkin çeşitli düzenlemeler içeren ve uluslararası bağlayıcılığı olan sözleşmelerdir.

Page 67: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

67

BM Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme (MSHS):

Madde 27: Azınlıkların Korunması: Etnik, dinsel veya dilsel azınlıkların bulunduğu bir Devlette, böyle bir azınlığa mensup bulunan kişilerin, grubun diğer üyeleri ile birlikte toplu olarak kendi kültürel haklarını kullanma, kendi dinlerinin gereği ibadeti etme ve uygulama veya kendi dillerini kullanma hakları engellenemez.

BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme (ESKHS):

Madde 13(3): Bu Sözleşme’ye Taraf Devletler, ana-babaların veya –bazı durumlarda– yasal yoldan tayin edilmiş velilerin çocukları için, kamu makamlarınca kurulmuş okulların dışında, Devletin koyduğu ya da onayladığı asgari eğitim standartlarına uygun diğer okulları seçme özgürlüğüne ve çocuklarına kendi inançlarına uygun dinsel ve ahlaki eğitim verme serbestliklerine saygı göstermekle yükümlüdürler.

BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşme (ÇHS):

Madde 17: Taraf Devletler, kitle iletişim araçlarının önemini kabul ederek

[...]

d) Kitle iletişim araçlarını azınlık grubu veya bir yerli ahaliye mensup çocukların dil gereksinimlerine özel önem göstermeleri konusunda teşvik ederler.

Madde 29(1): Taraf Devletler çocuk eğitiminin aşağıdaki amaçlara yönelik olmasını kabul ederler:

[...]

c) Çocuğun ana-babasına, kültürel kimliğine, dil ve değerlerine, çocuğun yaşadığı veya geldiği menşe ülkenin ulusal değerlerine ve kendisininkinden farklı uygarlıklara saygısının geliştirilmesi;

[...]

Madde 30: Soya, dine ya da dile dayalı azınlıkların ya da yerli halkların var olduğu Devletlerde, böyle bir azınlığa mensup olan ya da yerli halktan olan çocuk, ait olduğu azınlık topluluğunun diğer üyeleri ile birlikte kendi kültüründen yararlanma, kendi dinine inanma ve uygulama ve kendi dilini kullanma hakkından yoksun bırakılamaz.

İHAS, 1 No’lu Ek Protokol:

Madde 2: Eğitim hakkı: Hiç kimse eğitim hakkından yoksun bırakılamaz. Devlet, eğitim ve öğretim alanında yükleneceği

görevlerin yerine getirilmesinde, ana ve babanın bu eğitim ve öğretimin kendi dini ve felsefi inançlarına göre

yapılmasını sağlama haklarına saygı gösterir.

Page 68: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

68

Öneri

Yukarıdaki tespit ve değerlendirmeler doğrultusunda, Türkiye’nin demokratikleşme sürecinin sürekliliği, AB ile süren üyelik müzakerelerinin devamlılığı ve insan haklarına dair yasal güvencelerin güçlendirilmesi açısından dış politika alanında kısa vadede atması gereken bazı adımlar şunlardır:

Aşağıda adı geçen uluslararası sözleşmeler ve ek protokoller, metinlerin lafzına ve ruhuna aykırı çekinceler

konulmadan bir an önce imzalanmalı ve/veya onaylanmalıdır:

• Avrupa Konseyi Ulusal Azınlıkların Korunmasına Dair Çerçeve Sözleşme

• Avrupa Bölgesel ve Azınlık Diller Şartı

• AİHS, 12 No’lu Ek Protokol

• Aşağıda belirtilen, insan haklarının korunmasına dair temel Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi sözleşmelerinin lafzına ve ruhuna aykırı çekinceler bir an önce kaldırılmalıdır:

• BM MSHS; Madde 27

• BM ESKHS; Madde 13

• BM ÇHS; Madde 17, 29 ve 30

• AİHS, 1 No’lu Ek Protokol; Madde 2

• Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın 1991 tarihli yasanın kapsamı dışında bırakılan bütün hükümleri imzalanıp onaylanmalıdır. Bu hükümleri iç hukukun parçası haline getirmek için gerekli anayasal ve yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

2. MEVZUATTA YAPILMASI GEREKEN DEĞİŞİKLİKLER

2.A. Anayasal Değişiklik Önerileri

2.A.a. Başlangıç Bölümü

Biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları; bütün bireylerin evrensel hak ve özgürlüklere sahip olduğu inancını taşıyoruz.

Irk, dil, din, mezhep, cinsiyet ve etnik köken ayrımı yapmaksızın herkesin eşit olduğunu kabul ediyoruz. Farklılıklarımızı, kültürel zenginliğimizin kaynağı ve toplumsal bütünlüğümüzün harcı olarak görüyoruz. Bütün eylemlerinde adaleti gözetmesini ve her durumda insanların hak ve hürriyetlerini güvence altına almasını devletin temel görevi sayıyoruz. Ebedi barış idealini taşıyan insanlar olarak, uluslararası hukukun meşru saydığı haller dışında savaşı ve başka halkların özgürlüğüne karşı güç kullanmayı

Page 69: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

69

reddediyoruz. İnsan onurunu, hukukun üstünlüğünü, barışı, özgürlüğü ve eşitliği temel alan bir toplumsal düzen kurmayı hedefliyor ve bu Anayasa’yı da bu değerlere bağlılığımızın bir ifadesi olarak kabul ve teyit ediyoruz.

2.A.b. Anayasa Maddeleri

- 2. ve 3. Madde önerisi

2. madde: Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına dayanan, özgürlük ve adalet değerleri üzerine kurulu, laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devletidir.

3. madde: Türkiye Cumhuriyeti, farklı kimlik ve kültürleri tanıyan bölünmez bir bütündür. Resmi dili, Türkçedir. Bayrağı, şekli yasada belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Milli marşı “İstiklal Marşı’dır. Başkenti, Ankara’dır.

- 42. Madde önerisi

(1) Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından mahrum bırakılamaz.

(2) Herkes anadilde eğitim hakkına sahiptir. Devlet, yeterli talep olduğu takdirde, bu hakkın kullanılmasını sağlayacak gerekli kaynakları sağlamakla ve hukuki düzenlemeleri yapmakla yükümlüdür.

(3) Eğitim ve öğretim, evrensel bilim ve eğitim esaslarına göre, devletin gözetim ve denetimi altında yapılır.

(4) Sekiz yıllık temel eğitim, bütün vatandaşlar için zorunludur ve devlet okullarında parasızdır.

(5) Eğitim ve öğretim dili Türkçedir. Türkçeden başka dillerde eğitim ve öğretim yapılması ile ilgili esaslar, uluslararası sözleşmelere ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olarak kanunla düzenlenir.

2.B. Yasal Değişiklik Önerileri

2.B.a. Milli Eğitim Temel Kanunu:

Milli Eğitim Temel Kanunu’nda yapılacak bir değişiklikle, anadili Türkçe olmayan ve Türkçeyi bilmeyen veya iyi konuşup yazamayan bütün çocukların, ilkokul öncesi eğitimi anadillerinde yapmaları ve bu sırada Türkçeyi öğrenmeleri sağlanmalıdır.

Page 70: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

70

2.B.b. Yabancı Dil Eğitimi ve Öğretimi Kanunu:

Madde 2’nin ilk fıkrası şöyledir: “Eğitim ve öğretim kurumlarında, Türk vatandaşlarına Türkçeden başka hiçbir dil, ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez.”31a

AB ile uyum sürecinde, 2003’te yapılan bir değişiklikle, yasanın 2/a maddesine şu hüküm eklenmiştir:

Ancak, Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerin öğrenilmesi için, 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu hükümlerine tabi olmak üzere özel kurslar açılabilir; bu kurslarda ve diğer dil kurslarında aynı maksatla dil dersleri oluşturulabilir.

Anadili Türkçe olmayan diğer kişilere, anadillerini kendi finansal kaynaklarıyla devam edecekleri özel kurslarda öğrenme hakkını tanımaktan ibaret olan bu değişikliğin, bireylerin anadillerinde eğitim veya öğretim görme ve bu eğitim veya öğretimi sadece özel okullarda değil, aynı zamanda devlet okullarında da görme talepleri göze alındığında kozmetik bir ‘reform’ girişiminden ibaret olduğu aşikârdır.

Öneri:

• Madde 2/a kaldırılmalıdır

2.B.c İl İdaresi Kanunu:

Soy, din veya dil bakımından azınlıkların bulunduğu ülkelerde, bu azınlıklara mensup kişilerin kendi kültürel yaşantılarına sahip olmaktan, kendi dinlerine inanmaktan ve gereğini yerine getirmekten veya kendi dillerini kullanmaktan mahrum bırakılamayacakları, pek çok uluslararası insan hakları belgesinde güvence altına alınmıştır. Bu belgelerin bir kısmına çekince koymak ya da bazılarını imzalamaktan kaçınmak, kendisini insan haklarına saygılı, demokratik bir hukuk devleti olarak tanımlayan Türkiye Cumhuriyeti’ni sorumluluktan kurtarmamakta, tam tersine meşruiyetini tartışılır hale getirmektedir.

Bu çerçevede Türkiye’deki uygulamalara bakıldığında, ne yazık ki, Mezopotamya, Trakya ve Anadolu’da farklı dil ve kültürleri temsil eden 30.280 yerleşim yerinin isimlerinin, sadece Kürtçe, Gürcüce, Tatarca, Çerkezce, Lazca, Arapça veya farklı azınlık grupların dilinde olduğu için değiştirildiği görülmektedir. İlk olarak 1925’te Artvin’de

Page 71: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

71

Gürcüce olan yerleşim yeri isimlerinin değiştirilmesiyle başlayan söz konusu uygulama, 1940 yılında İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan 8589 Sayılı Genelge ile bir devlet politikasına dönüştürülmüştür. 1949 yılında çıkarılan 5442 Sayılı İl

İdaresi Kanunu ile bu isim değişiklikleri yasal dayanağa kavuşturulmuştur. 1957 yılında kurulan ‘Ad Değiştirme İhtisas Kurulu’ ise, 1978 yılına kadar 75 bin yerleşim yerinin isimlerini incelemiş ve bunların 30 binden fazlasını değiştirmiştir.

5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun31b 2. maddesinde 1959 yılında31b yapılan bir değişikliğe göre, “Türkçe olmayan ve iltibasa meydan veren köy adları, alakadar Vilayet Daimi Encümeni’nin mütalaası alındıktan sonra, en kısa zamanda Dahiliye Vekaleti’ nce değiştirilir”. Bu hüküm uyarınca son 50 yılda Türkiye genelinde binlerce köyün ismi değiştirilmiştir.31c Asıl isimleri Kürtçe, Ermenice, Süryanice, Arapça ve Lazca gibi dillerde olan köylere, devlet tarafından keyfi olarak belirlenen Türkçe yeni isimler verilmiştir.

Bu yasa ve uygulamalar, temel bir insan hakkı olan isim hakkının kolektif kullanımını engellemektedir. Bireylerin diledikleri isme sahip olmaları nasıl bir temel haksa, bir arada yaşayan toplulukların yaşadıkları coğrafyaya, mahalli ve idari yerlere birlikte karar verdikleri isimleri vermeleri veya kendilerinden önce yaşayan toplulukların verdiği isimleri kullanmaları da aynı derecede temel bir haktır. Kuşkusuz, köy ve diğer yer isimlerinin hiçbir koşulda değiştirilmemesi düşünülemez. Ancak burada tasarruf, söz konusu yerlerde yaşayan toplulukların kendilerine aittir.

Öneri:

• Madde 2(d)(2) kaldırılmalıdır.

• İl İdaresi Kanunu’na eklenecek geçici bir maddeyle isimleri değiştirilen yerlere eski adlarının iadesi sağlanmalıdır.

2.B.d. Soyadı Kanunu ve Soyadı Tüzüğü:

Nüfus Hizmetleri Kanunu’na geçici bir madde eklenerek, kişilerin nüfus cüzdanlarında kayıtlı isimlerini diledikleri isimle değiştirebilecekleri, bunun için bir yıl içerisinde nüfus müdürlüklerine müracaat etmeleri gerektiği belirtilmelidir.

2.B.d. Nüfus Hizmetleri Kanunu:

Page 72: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

72

Nisan 2006’da kabul edilen 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu31d, kişilerin çocuklarına diledikleri isimleri vermelerini engelleyen hükümler içeren 1972 tarihli ve 1587 sayılı Nüfus Kanunu’nu yürürlükten kaldırmıştır. Dolayısıyla bugün artık Türkiye’nin yasal mevzuatında isim hakkını engelleyen herhangi bir yasa bulunmamaktadır. Ancak, bürokratik makamlar, uygulamada kişilere nüfus cüzdanlarında yazılı olan isimlerini değiştirme veya çocuklarına diledikleri ismi verme konusunda güçlük çıkarabilmektedirler. Bu tür durumlarda konu yargıya intikal ettiğinde ise, mahkemelerin herhangi bir yasal engel bulunmamasına rağmen, isim hakkının kullanımını engelleyici kararlar verdiği görülmektedir.

Öneri: • Nüfus Hizmetleri Kanunu’na geçici bir madde eklenerek, kişilerin nüfus cüzdanlarında kayıtlı isimlerini diledikleri isimle değiştirebilecekleri, bunun için bir yıl içerisinde nüfus müdürlüklerine müracaat etmeleri gerektiği belirtilmelidir.

2.B.e. Harf Kanunu:

1353 sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun’un 2. maddesine göre, kamu kurumlarında ve özel şirket ve kuruluşlarda “Türk harfleriyle yazılmış olan yazıların kabulü ve muameleye konulması mecburidir.” Benzer şekilde, Kanun'un 4. Maddesi, “Türkçe hususi veya resmi levha, tabela, ilan, reklam ve sinema yazıları ile kezalik Türkçe hususi, resmi bilcümle mevkut, gayrı mevkut gazete, risale ve mecmuaların Türk harfleriyle basılması ve yazılması mecburidir” hükmünü taşımaktadır.

1928 tarihli Harf Kanunu, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yaşamın her alanında Türk harflerinin kullanılmasını zorunlu kılsa da, aksi hallerde herhangi bir yaptırım öngörmemiştir. Ancak, TCK’nın 222. maddesi, bu kuralın ihlali durumunda bir cezai müeyyide getirmektedir. Özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgelerindeki mahkemelerde, TCK’nın 222. maddesi kapsamında Harf Kanunu’na muhalefetten çok sayıda dava açılmıştır.

Kürtçe dâhil, Türkiye’de konuşulan Türkçe dışındaki birçok anadilde Türk alfabesinde bulunmayan q, w, x gibi harflerin bulunduğu göz önüne alındığında, Harf Kanunu’ndaki kısıtlama ile TCK’daki cezai yaptırımın ne derece ayrımcı olduğu, isim ve dil hakkını ne ölçüde kısıtladığı açıktır. Kaldı ki, gerek bir kamu kurumu olan TRT 6’nın (Şeş) Kürtçe yayınlarında, gerekse bir özel basın kuruluşu olan Show TV’nin isminde Türk alfabesinde yer almayan harflerin kullanılıyor olması, Harf Kanunu’ndaki yasakların toplumsal gerçeklerle bağdaşmadığını ve TCK’daki yasakların taraflı ve seçici bir şekilde uygulandığını göstermektedir. Bu harflerin, İngilizce gibi yabancı dillerde isimleri olan özel şirketlerde yaygın olarak ve cezai yaptırıma tabi olmaksızın kullanılıyor olması,

Page 73: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

73

devletin yabancı dillere kendi yurttaşlarının anadillerine tanımadığı hakları tanıdığını göstermektedir.

Öneri:

Harf Kanunu’nda Türkçede olmayan harflerin kullanımı önündeki yasal engeller ile TCK’nın 222. maddesinde yer alan cezai müeyyideler kaldırılmalıdır. Bu amaçla:

• Harf Kanunu’nun 2. ve 4. maddeleri kaldırılmalıdır.

• TCK’nın 222. maddesi kaldırılmalıdır.

2.B.f. Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun:

3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun’un 4. maddesine göre:

Yayınların Türkçe yapılması esastır. Ancak, evrensel kültür ve bilim eserlerinin oluşmasına katkısı olan yabancı dillerin öğretilmesi veya bu dillerde müzik veya haber iletilmesi amacıyla da yayın yapılabilir.

Devlet, Türkiye’de konuşulan Türkçe dışındaki anadillerde yayın yapılmasını yasaklarken, İngilizce gibi yabancı dillerde yayının önünü açan bu yasayla, yabancılara kendi vatandaşlarına tanımadığı haklar vermektedir.

Öte yandan, 2002 ve 2003 yıllarında 3984 sayılı Kanun’da yapılan bir dizi değişiklikle, Kürtçe dâhil Türkçe dışındaki bazı dillerde yayın yapma yasağına son verilmiştir. “Cumhuriyet’in Anayasa’da belirtilen temel niteliklerine, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne” aykırı olmamak suretiyle “31e kamu ve özel radyo ve televizyon kuruluşlarınca Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerde de”31f yayın yapılmasının önü açılmıştır. AB ile uyum sürecinin günü kurtarmaya yönelik yama usulü reform yapma uygulamasının tipik bir örneğiyle, 4. maddede yer alan anadilde yayın yasağı kaldırılmadan anadilde yayın hakkı tanınmış, aynı yasada birbirleriyle çelişen hükümlerin yer almasına yol açılmıştır.

Ayrıca, 2002 ve 2003 tarihli reformlarla yapılan yasal değişiklikleri yürürlüğe koymak üzere hazırlanan 25 Ocak 2004 tarihli yönetmelik31g, yasada öngörülmeyen sınırlamalar getirmiştir. Öncelikle, yönetmelik, yasada tanınan anadilde yayın yapma hakkının kapsamını Kürtçenin Zazaca ve Kırmançi lehçeleri ile Boşnakça, Arapça ve Çerkezce

Page 74: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

74

olmak üzere devletin belirlediği beş dille sınırlamıştır. Hangi esaslara dayanılarak belirlendiği belirtilmeyen bu dil ve lehçelere tanınan anadilde yayın hakkının, Lazca gibi diğer dillere de tanınmamış olması, herhangi bir meşru gerekçeye dayanmayan keyfi ve ayrımcı bir uygulamadır. Yönetmelik, yayın yapma hakkını radyoda günde 60 dakikayı aşmamak üzere haftada toplam beş saat, televizyonda ise günde 45 dakikayı aşmamak üzere haftada toplam dört saatle sınırlamıştır. Bu yayınlar, sadece yetişkinler için haber, müzik ve geleneksel kültürün tanıtımına yönelik olabilir. Buna karşılık, bu dil ve lehçelerin öğretilmesine yönelik yayın yapılamaz. Yönetmelik ayrıca, içerik ve süre açısından birebir olmak kaydıyla radyolarda yayının peşi sıra, televizyonlarda ise yayın sırasında alt yazıyla Türkçe tercüme zorunluluğu getirmektedir.

‘Yönetmeliğin, kendisini bağlayan yasada tanınmış bir hakkı sınırlaması, normlar hiyerarşisi ilkesine aykırıdır.’ (H. Önal)

Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun Tasarısı’nda, bu bölümde dile getirilen bazı sorunlar kısmen giderilmiştir. Tasarının, mevcut kanunun 4. maddesi’nin muadili olan 5. maddesi, “yayın hizmetlerinin Türkçe yapılması esastır. Ancak Türkçe dışındaki dil ve lehçelerde de yayın yapılabilir. Bu yayınlara ilişkin usûl ve esaslar Üst Kurulca yönetmelikle belirlenir” düzenlemesini getirmektedir. Böylece, mevcut kanunun hem 4. Maddesindeki ayrımcılık, hem de 4. maddesi ile 14. maddesi arasındaki tutarsızlık giderilmiştir. Tasarının bu haliyle yasalaşması, son derece olumlu bir gelişme olacaktır.

Öneri:

• Mevcut tasarı olduğu gibi yasalaştığı takdirde, kanunu yürürlüğe koymak üzere bürokrasi tarafından geliştirilecek yönetmelikte, mevcut yönetmeliğin hatalarının tekrarlanmaması sağlanmalıdır.

• Bu bağlamda, mevcut kanunun 14. maddesinde tanınan Türkçe dışındaki dillerde yayın yapma hakkından yararlanarak, ulusal, bölgesel ve yerel düzeyde sınırsız süre boyunca Kürtçe yayın yapılabilmesini sağlayacak bir yönetmelik kabul edilmelidir.

2.B.g. Türkiye Radyo ve Televizyon Kanunu:

2954 sayılı Türkiye Radyo ve Televizyon (TRT) Kanunu’nun 21. maddesinde Haziran 2008’de yapılan bir değişiklik, TRT’de Türkçe dışında farklı dil ve lehçelerde de yayın yapılabilmesinin önünü açmıştır.31h

2.B.h. İktisadi Müesseselerde Mecburi Türkçe Kullanılması Hakkında Kanun:

Page 75: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

75

Kanun’un 1. maddesine göre,

“Türk tabiiyetindeki her nevi şirket ve müesseseler, Türkiye dahilindeki her nevi muamele, mukavele, muhabere, hesap ve defterlerini Türkçe tutmağa mecburdurlar”.31i

Madde 1’de Türkçe zorunluluğunun yanında ikinci ve sonraki seçenekler olarak farklı dillerin kullanılabileceğine ilişkin değişiklikler yapılmalıdır.

3.GENEL DEĞERLENDİRME

Türkiye'de azınlıkların yasal statüsü, bir Milletler Cemiyeti dönemi antlaşması olan ve bu yönü ile Birinci Dünya Savaşı sonrası azınlık hakları rejiminin temel özelliklerini taşıyan 1923 Lozan Antlaşması ile düzenlendi. Ancak, Birinci Dünya Savaşı'nın diğer yenik devletleriyle imzalanan ve ‘etnik, dilsel ve dinsel azınlıklara’ koruma getiren antlaşmaların aksine Lozan, sadece “gayri-müslim azınlıkları”, yani dinsel azınlıkları, tanıdı. Böylece, İslam'ın içindeki Alevi azınlığı ve Kürt, Arap, Çerkez, Boşnak, Roman gibi etnik ve/ya dilsel azınlıkları kapsamının dışında bırakan Lozan, kendi döneminin uluslararası hukuk standartlarının da gerisinde kaldı. Gayri-müslim azınlıklara kapsamlı negatif ve pozitif haklar tanıyan Lozan, Türkiye devletine azınlıkların haklarından yararlanabilmeleri için gerekli adımları atma yönünde önemli görevler yükler32. Lozan'da tanınan başlıca azınlık hakları arasında, yasalar önünde eşitlik ve ayırımcılıktan korunma hakkı, anadilde eğitim veren özel okullar açma hakkı, dini özgürlük hakkı ve hatta belli koşullar altında devlet ilköğretim okullarında anadilde eğitim için kamusal mali destek alma hakkı gelir. Lozan'ın belki de en az bilinen yönlerinden biri, getirdiği yasal hakların gayri-müslim vatandaşlar ile sınırlı olmamasıdır. Lozan'ın 39’uncu maddesi “görünmez” kılındı ve büsbütün unutturuldu. Peki, neydi bu madde?

Lozan Antlaşması Madde 39: Müslüman-olmayan azınlıklara mensup Türk uyrukları, Müslümanların yararlandıkları ayni yurttaşlık (medeni) haklarıyla siyasal haklardan yararlanacaklardır.

Türkiye'de oturan herkes, din ayrımı gözetilmeksizin, kanun önünde eşit olacaktır.

Din, inanç ya da mezhep ayrılığı, hiç bir Türk uyruğunun, yurttaşlık haklarıyla (medeni haklarla) siyasal haklarından yararlanmasına, özellikle kamu hizmet ve görevlerine kabul edilme, yükseltilme, onurlanma ya da çeşitli mesleklerde ve is kollarında çalışma bakımından, bir engel sayılmayacaktır.

Herhangi bir Türk uyruğunun, gerek özel gerekse ticaret ilişkilerinde, din, basın ya da her çeşit yayın konularıyla açık toplantılarında, dilediği bir dili kullanmasına karşı hiç bir kısıtlama konulmayacaktır.

Devletin resmi dili bulunmasına rağmen, Türkçeden başka bir dil konuşan Türk uyruklarına, mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri bakımından uygun düşen kolaylıklar sağlanacaktır.

Uluslararası antlaşmaların iç hukukun bir parçası olduğunu kabul eden madde 90(5), Lozan'a dolaylı yoldan anayasal güvence sağlar. Eğitim ve öğretim kurumlarında

Page 76: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

76

Türkçeden başka bir dilin anadil olarak öğretilmesini yasaklayan madde 42 ise, uluslararası antlaşmaları kapsamının dışında tutar. Böylece, anadilde eğitim hakkının Lozan'da azınlık olarak tanınan gayri-müslimlerin dışındaki azınlık gruplarına verilmesinin önü alınmış olur. Bunun da normlar hiyerarşisi kuramıyla bağdaşmadığı açıktır.

Türkiye'nin yerine getirmekle yükümlü olduğu Kopenhag siyasi kriterleri33 arasında yer alan azınlık hakları, devletlere azınlıkların dil hakkının tanınması konusunda belli ölçüde bir hareket alanı sağlar. Azınlık hakları hukuku, anadilde eğitim hakkı konusunda devletlere iki seçenek sunar: azınlıklara ilköğretim okullarında anadillerinde eğitim yapma hakkı tanımak ama resmi dil öğrenimini zorunlu kılmak, ya da resmi dilde eğitimi zorunlu kılarken azınlıklara anadillerini öğrenme hakkı tanımak. Burada sorulması gereken şu: Devlete bu haklardan yararlanmak için en basit manada vergilerini veren bu bireyler neden bu haklardan mahrum bırakılıyor?

6.SPESİFİK OLARAK ÇERKES KİMLİĞİ, KÜLTÜRÜ VE DİLİ

Çerkesler Kafkasya’da en eski zamanlarda ortaya çıktılar ve Kuban nehri boyunca ve onun güneyinde Karadeniz sahilinde, Anapa’dan Tuapse’ye kadar Kafkas sıradağlarının kuzey yamaçlarında yaşadılar.34

Gerçekten de Çerkes coğrafi adlarına Güney Rusya steplerinde ve Azak Denizi’nin bütün sahilinde rastlanıyor. Rus yazılı kaynaklarında Çerkesler ilk olarak 13.yüzyılda anılıyorlar, Rus edebiyatında ise “Çerkes” sözcüğü Kafkasya Dağlılarının genel adı olarak kullanılıyordu. Dil ve kültür bakımından akraba olan çok sayıdaki kavimler üç büyük grupta toplanıyor: Abhazlar, Kabardeyler ve Çerkesler ya da kendilerini adlandırdıkları biçimiyle Adigeler.

Çerkes Sürgünü: 21 Mayıs 1864; 300 yıl süren Kafkas - Rus savaşlarının sona ermesi ve Kuzey Kafkas halklarının sürgüne zorlanmasının başlangıç tarihidir. Bu tarihten sonra Çerkes toplulukları dünyanın çeşitli ülkelerine dağılmışlardır. Sürgün süreci içerisinde birçok insan hayatını kaybetmiş, sürüldükleri topraklarda ise hastalık, açlık ve yoksulluk gibi problemlerle karşı karşıya kalmışlardır. Çerkes Sürgünü, 19.yüzyılda, özellikle 1864 yılında yoğunlaşmak ve başta Adigeler olmak üzere, Kuzey Kafkasya halklarının Türkiye'ye yönelik zorunlu göçleri. Bu olay sonunda 1 milyonun üzerinde bir nüfus Osmanlı topraklarına yerleşmiştir.

Rus tarafında sorunun çözümü konusunda,öteden beri iki farklı görüş vardı: Çerkesleri topraklarından sürerek yok etmek; Çerkeslerin dostluğunu kazanarak sorunu, zaman içinde barışçı yollarla çözmek. Sürgün tezini, ilk kez, 1857'de, Rus Kafkasya Ordusu Kurmay Başkanı General Milyutin öne sürdü ve sürgün tercih edildi. Sürgün sonrasında Osmanlı Devleti Çerkeslere küçük ölçekli ve dağınık yerler tahsis etmiş, belli yerlerde öbeklenmelerine, özellikle toplulaşmalarına fırsat tanınmamıştır. Çünkü "Çerkeslerin kötü ve saldırgan kişiler oldukları" biçiminde etkili bir Rus dezenformasyonu vardı.

Page 77: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

77

Osmanlı yönetimi de Çerkeslerin toplu bir etnik güç olmasını istemiyordu. Toplu yerleşim, sadece İç Doğu'daki Uzunyayla yöresinde (Kabartay, Hatukay, vb) küçük ölçekte gerçekleşebilmiştir. Sonuç olarak Kuzey Anadolu'ya yüzbinlerce Çerkes yerleştirilmiştir. Bunlara toprak ve hayvan verilmiş, parasal yardım da yapılmıştır.

Modern tarihin en büyük kitlesel nüfus hareketlerinden biri olan Çerkes sürgünü (Henze, 1986: 247) esnasında deniz gibi kan akıtıldı. Gemiye binmek için aç biilaç kıyıda yağmur çamur içinde, ölüm iniltileriyle bekleşenler, yanaşan gemiye üşüşüp taşıma kapasitesinin çok üzerinde biniyorlardı. Gemiler de daha fazla para alabilmek için çok yolcu alıyor, bu yüzden fazla yol almadan batan gemilere sık rastlanıyordu. 1864 Mayısında, Trabzon'daki Rus konsolosunun yazdığına göre 30 bin kişi açlık ve hastalıktan kırıldı. Gemilerde hastalık alameti gösteren olursa derhal denize atılırdı.35

21 Mayıs her yıl Çerkesler tarafından ‘Sürgün ve Soykırım Günü’ (Circassian Exile and Genocide Day) olarak anılmaktadır.

En basit örneğiyle 21 Mayıs gününü Çerkesler için yas ilan edilmesi hiçbir şeyi kaybettirmez, üstüne çok kazanç sağlar. Bu insanlar hala anavatan özlemiyle yaşayan insanlar…

Çerkes-Bask Benzerliği: Büyük bölümü İspanya sınırları içinde kalan, bir kısmı İtalya, bir kısmı da Fransa toprakları üzerinde bulunan Baskonya'da yaşarlar. Halkı muhafazakâr Katolik olan Baskları Avrupa'ya tanıtan iki futbol takımından biri, İspanya takımlarından Real Sociedad, diğeri de Atletico Bilbao’dur. Atletico Bilbao 115 yıllık futbol tarihinde, Fransız Lizarazu dışında hiçbir yabancı futbolcu oynatmamıştır. Lizarazu’ya tanınan ayrıcalığın sebebi ise bu oyuncunun Bask etnik kökenli olmasıdır. 36

Baskların Çerkezler'in Abhaz boyu içinde yer alan Bashağlar'ın soyundan geldiği düşünülür. Buna en büyük kanıt olarak da Bask dilinin Abhazca'yla büyük benzerliği gösterilir. 2 dilde birçok ortak kelime vardır. Abhazca'daki "oğlu" anlamına gelen "ba", Baskça'da "bebek" anlamına gelir. Brittanica Ansiklopedisi, Bask dilinin Kafkas diliyle ilgili ve aynı aileden olduğunu yazar. Basklar'ın çoğunluğu antropolojik tip olarak Abhazlar'a benzer. Sarışın ve açık renk gözlüdür. Basklar da Kafkaslar gibi ormandaki büyük meşe ağacın altında toplanıp sorunlarını tartışırlardı. Yunan bilimadamı Sokrat da Kafkas halkları ile Basklar'ın aynı soydan olduklarını yazmıştır.

Osman Erkan da Basklar'ın ırk ve dil olarak Abhazlar'la akraba olduğunu öne sürer. General İsmail Bekok da Tarihte Kafkasya adlı kitabında Basklar'ın Abhaz halkı ile aynı soydan geldiklerini anlatarak, bunlara Kafkasya'da hala "Baskheg" diye hitap edildiğini belirtir.37

Bazı tarihçiler, üzerindeki uygarlıkla birlikte battığına inanılan Atlantis ile Kafkasya ve Basklar arasında da bağ kurar. Birçok araştırmacıya göre, Atlantis Atlas Okyanusu'nda değil Akdeniz'de veya Ege'de, bazı araştırmacılara göre ise Kafkasya'daydı. Avrupa'nın en yüksek dağları Pireneler, Alpler ve Kafkas Dağları'dır. Bu teze göre, Atlantis battığında kurtulanlar da bu dağlarda yaşayanlardır. Çerkezler arasında, en küçük bir köydeki en cahil bir ihtiyar kadına kadar kızdıkları zaman söylenen bir söz vardır. "Tha

Page 78: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

78

ham hitug ou vieh." Yani "Tanrı seni o batan adaya sürsün". Kafkasya sahillerinde hiç ada yoktur ve bu söz çok eski bir deyiştir. Hatta dağ köylerinde denizden yüzlerce kilometre uzakta, deniz görmemişler arasında da kullanılmaktadır.

Türkiye’de Çerkesler:

Çerkesler Osmanlı Devleti zamanında etnik bir güç oluşturmasından çekinildiği için küçük gruplar halinde ülkenin dört bir yanına dağıtılmışlardır38. Günümüzde çoğunluğu Kayseri yöresindeki Uzunyayla’da olan Çerkeslerin Türkiye içinde 1,5 milyona yakın bir nüfusu olduğu tahmin edilmektedir. Kültürel bir gelenek-görenek olarak Çerkesler-Çerkeslerle evlenmişlerdir. Fakat tabi ki geçmişte istisnalar mevcuttur. Kültürel kimliğin yok olmaya başlamasıyla günümüzde bu gelenek de yavaş yavaş önemini yitirmektedir.

Çerkesler kültürlerini korumaya ve yaşatmaya gerçekten çok önem vermektedirler. Özellikle dillerini korumak ayrı bir önem arz etmektedir. Kültürel kimliklerinin yaşatılması için devletten bazı isteklerde bulunulmaya başlanmıştır. Bu istekleri ‘Çerkeslere Atıfet Gösterdik’ başlıklı bir yazıyla çok farklı boyutlara taşıyan Murat Bardakçı ‘’Genç nesil anadilini bilmiyormuş, Kafkas dilleri ve gelenekler unutuluyormuş! Türkiye'deki diğer etnik gruplar dillerin unutmuyor, nesilden nesle devam ettiriyor ve hala konuşuluyor ise, Kafkas asıllı gençlerin o dilleri bilmemeleri kendi ayıplarıdır. Kültürel kimliklerini vakti zamanında hatırlamamış, merak etmemiş ve dillerin öğrenmemiş olmaları bir tarafa; büyükleri de öğretmemiş, bildiklerini aktarmamış demektir ve unutmanın kabahati devlete değil, ailelere aittir.’’ 39 ifadeleriyle tarih ve toplum biliminden uzak, tamamen siyasi düşünce çerçeveli bu yazısıyla Çerkesler’i kabahatli bulmuş ve devletin hiçbir suçu olmadığını söylemiştir.

Bu tarz düşüncelere maalesef toplumun büyük bir kesimi sahiptir. Burada İsrail ile ilgili bir örnek galiba olayı biraz daha somutlaştırmaya yardımcı olur.

İsrail’deki Çerkesler:40

Öncelikle şunu belirtmenin yararı vardır. Bu vereceğimiz örnek İsrail’in Filistin’de yaptığı insanlık zulmünü örtemez. Filistin’de yapılan insanlık zulmü asla göz ardı edilemez.

İsrail’de Kfar-Kama adlı 3 bin nüfuslu bir Çerkes beldesi var, bir de 1,500 nüfuslu Reyhaniye Çerkes köyü vardır. Belediye ve köy yönetimi binasında İsrail ve Çerkes (Adige Cumhuriyeti) bayrakları birlikte dalgalanır, resmi binaların kapılarında da 4 dil (Yahudice,Arapça,İngilizce ve Çerkesçe) yazılıdır. Okul eğitimi de bu 4 dilde verilir. O nedenle anadili tam kapasite konuşuluyor, Çerkesçe Türkiye’de olduğu gibi can çekişmiyor.

Bu, demokrasiye karşı bir suikast mıdır?

Peki, İsrail bölünme tehlikesi mi geçiriyor?

Page 79: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

79

Rusya Federasyonunda her bir idari birimin, ilçelerin (rayonların) bile ayrı bayrakları ve devlet armaları var. Sayısı belki de binleri bulan bu bayrak ve armalar serbestçe kullanılıyor, kimseyi de rahatsız etmiyor. Rusya’nın 34 resmi dili, ek olarak da yüzü aşkın eğitim dili var. Bu diller, 140 küsur dil okullarda devletçe öğretiliyor, okutuluyor. Rusya bölünmüş mü oluyor?

Küçücük Bolivya’da bile bütün diller, tam 37 dilin hepsi resmi dil yapıldı, bu dillerde kitaplar hazırlandı ve okullarda okutulmaya, radyo ve televizyonlarda kullanılmaya başlandı. Ama genel ortak dil İspanyolca. Çin’de de tam 55 resmi dil var.

Peki, bu ülkeler bölünmüş mü oluyorlar?

7.SORUNLA İLGİLİ GENEL DEĞERLENDİRME

Eğitimde anadilinin kullanılması, bir insan hakkıdır. Çağdaş hukukun çerçevesini çizen birçok metinde, insanların kendi dillerinde eğitim yapmaları bir hak olarak tanınmıştır. Bütün vatandaşlarına eşit hizmet etme yükümlülüğü bulunan devletlerin görevi, bu hakkın kullanılması için gerekli önlemleri almaktır. Ancak Türkiye’de herkese standart bir kimlik ve yaşam tarzı dayatan vatandaşlık anlayışı nedeniyle bu görev yerine getirilememiştir.

Kamuoyunda “iki dil” dendiğinde, genellikle Türkçe ve Kürtçeyi anlaşılıyor 41. “İki dil” görüşünü destekleyenlere göre ise, ’iki dilden’ biri Türkçe, diğeri de Türkiye’de konuşulan dillerin hepsidir(Kürtçe, Ermenice, Lazca, Çerkesçe, vb). Bu dillerin hepsinin adı geçmelidir

Bu dillerin ille de resmi dil yapılmasına gerek veya ihtiyaç da yoktur. Ancak yeni bir anayasada İspanya'da olduğu gibi "devletin, ülkedeki dilsel çeşitliliği bir zenginlik olarak gördüğü ve bu dilleri koruma, bunlara özel olarak saygı gösterme yükümlülüğünü üstlendiğinin" (md.3) kayıt altına alınması ve bu çerçevede pozitif edimde bulunulması, öteden beri süren şiddet ortamının, bir arada yaşama iradesini yıpratmışlığına karşı panzehir olacak bir adım olarak görülebilir. Ne de olsa "Türkiye devleti, ancak Türkiye ülkesi ve Türkiye milleti ile birlikte bir bütünlük teşkil etmektedir" ve bu gerçek, anayasal açıdan değiştirilemez kılınmıştır.42

Burada önemli olanı, barışçı yollarla demokrasinin alanını genişletmek olmalıdır. Bu da akıl ve sabır gerektiren bir süreci gerektirir. Türkiye artık bölünme paranoyalarından kurtulmalı, kan ve gözyaşından başka bir şey vaat etmeyen çatışmacı ve ırkçı görüşlerin peşine takılmamalıdır. 2009 yılında vizyona giren ‘İki Dil Bir Bavul’ filmi gerçekliği tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermektedir.

Bölünme uzlaşmadan değil, asıl çatışmadan doğar.

Page 80: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

80

Dil ve kültürlerimiz bu ülkenin zenginliği ve güzelliğidir. Bırakın yüzlerce dil konuşulsun, yüzlerce kültür ahenk içinde yan yana yaşasın. Bahçedeki çiçek sayısı ve rengi çoğalsın. Bunun kimseye zararı olmaz. Demokratik devlet güneş gibidir; ışığını verirken çiçek ayırmaz…

Bütün bunların değerini bilmeliyiz.

Bir fıkra ve çok sevdiğim bir söz ile bitirelim:

Kedinin biri havlamaya başlamış diğer kedi de "Salak biz kediyiz miyavlarız" demiş. Havlayan kedi ise "Cahil bu devirde herkes 2 dil biliyor’’ demiş.

Amerikan yurttaş hakları hareketi önderi Martin Luther KING’ in dediği gibi ‘Bir hayalim var!’42

8.ALINTILAR

1- Eğitim-Sen, Eğitimde Anadilinin Kullanımı ve Çiftdilli Eğitim Halkın Tutum ve Görüşleri Türkiye Taraması (http:(//www.egitimsen.org.tr/down/ANADIL-ANA%20RAPOR.pdf

2-Eğitim-Sen, a.g.e.

3- ALPAY, N. (2007), Dilimiz, Dillerimiz. Uygulama Üzerine Yazılar, İstanbul: Metis yay.

4-Eğitim-Se, a.g.e

5-Eğitim-Sen, a.g.e.

6- AYAN Ceyhan, M. ve KOÇBAŞ, D. (2009), Çiftdillilik ve Eğitim, Eğitimde Haklar II Projesi, Sabancı Üniversitesi Eğitim Reformu Girişimi Raporu.

7- Eğitim-Sen’e 60 gün süre. (13 Temmuz 2004). Radikal. 1 Ekim 2009, http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=122054.

8- AYAN Ceyhan, M. ve KOÇBAŞ, D. (2009), a.g.e.

9- HEATER, Derek - Yurttaşlığın Kısa Tarihi, Çeviri: Meral Delikara Üst, Ankara, İmge Kitabevi, 2007.

Page 81: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

81

10- DARDER, A. (2002). Reinventing Paulo Freire. A Pedagogy of Love, Colorado: Westview Pres

11- Eğitim-Sen, a.g.e.

12a- MAALOUF, A. (2009), Ölümcül Kimlikler, çev. Aysel Bora, İstanbul: Yap Kredi Yay. 29.baskı.

12b- ŞİRİN, Tolga, Üniter Devlet Kavramı http://bianet.org/bianet/bianet/127139-uniter-devlet-kavrami

13- Eşme, İ. (9 Ocak 2008). PISA 2006 sonuçları ve Türkiye’de fen eğitimi.

Radikal. 25 Haziran 2009, http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=243988. Aktaran: AYAN Ceyhan, M. ve KOÇBAŞ, D. (2009), a.g.e.

14- AYAN Ceyhan, M. ve KOÇBAŞ, D. (2009), a.g.e.

15- AYAN Ceyhan, M. ve KOÇBAŞ, D. (2009), a.g.e.

16a- AYAN Ceyhan, M. ve KOÇBAŞ, D. (2009), a.g.e.

16b- CUMMINS, J. ve SWAIN, M. (1986). Bilingualism in Education: Aspects of Theory, Research and Practice. London: Longman. Aktaran: AYAN Ceyhan, M. ve KOÇBAŞ, D. (2009), a.g.e.

17a- AYAN Ceyhan, M. ve KOÇBAŞ, D. (2009), a.g.e.

17b- CUMMINS, J. ve SWAIN, M. (1986). Bilingualism in Education: Aspects of Theory, Research and Practice. London: Longman. Aktaran: AYAN Ceyhan, M. ve KOÇBAŞ, D. (2009), a.g.e.

18a- ÖSYM (12 Temmuz 2009). 2009-ÖSS İllere göre sınav başarısı. 1 Ekim 2009, http://www.osym.gov.tr/belge/1-11468-2009-osysoss-basin-bultenleri.html

18b- Nasıl başarılı olsunlar ki? (23 Temmuz 2005). Evrensel. 1 Ekim 2009, http://www.evrensel.net/05/07/23/#4.

19- Türkiye’de etnik kimlikler http://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye'de_ya%C5%9Fayan_etnik_gruplar

20- DİSA, Türkiye’de Eğitimde Anadilinin Kullanılamaması Sorunu ve Kürt Öğrencilerin Deneyimleri,2010 (http://disa.org.tr/arastirmalar.html?file=files/images/Dil%20Yarasi.pdf)

21- DİSA, a.g.e.

Page 82: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

82

22- SKUTNABB-KANGAS, T. ve PHILLIPSON, R. - Mohanty ve M. Panda, (der.), Social Justice Through Multilingual Education içinde (63-84). Clarendon: Multilingual Matters. Bhatia, T. K. ve Ritchie, W. C. Aktaran: DİSA, a.g.e.

23- SKUTNABB-KANGAS, T. ve PHILLIPSON, R. - Mohanty ve M. Panda, (der.), a.g.e.

24- AYAN Ceyhan, M. ve KOÇBAŞ, D. (2009), a.g.e.

25- ÖNDÜL, Hüsnü, Kopenhag Siyasi Kriterleri ve Türkiye (Mevzuat Taraması), İnsan Hakları Derneği Yayınları, 2000, s. 31 http://www.ihd.org.tr/images/pdf/kopenhag_siyasi_kriterleri_ve_turkiye_mevzuat_taramasi.pdf.

26- BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşme İçin Bknz. http://tr.wikisource.org/wiki/Birle%C5%9Fmi%C5%9F_Milletler_%C3%87ocuk_Haklar%C4%B1na_Dair_S%C3%B6zle%C5%9Fme

Madde 28

1. Taraf Devletler,çocuğun eğitim hakkını kabul ederler ve bu hakkın fırsat eşitliği temeli üzerinde tedricen gerçekleştirilmesi görüşüyle özellikle:

a) İlk öğretimi herkes için zorunlu ve parasız hale getirirler;

b) Orta öğretim sistemlerinin genel olduğu kadar mesleki nitelikte de olmak üzere çeşitli biçimlerde örgütlenmesini teşvik ederler ve bunların tüm çocuklara açık olmasını sağlarlar ve gerekli durumlarda mali yardım yapılması ve öğretimi parasız kılmak gibi uygun önlemleri alırlar;

c) Uygun bütün araçları kullanarak, yüksek öğretime yetenekleri doğrultusunda herkese açık hale getirirler;

d) Eğitim ve meslek seçimine ilişkin bilgi ve rehberliği bütün çocuklar için elde edilir hale getirirler;

e) Okullarda düzenli biçimde devamın sağlanması ve okulu terk etme oranlarının düşürülmesi için önlem alırlar.

Page 83: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

83

2. Taraf Devletler, okul disiplinin çocuğun insan olarak taşıdığı saygınlıkla bağdaşır biçimde ve bu Sözleşmeye uygun olarak yürütülmesinin sağlanması amacıyla gerekli olan tüm önlemleri alırlar.

3. Taraf Devletler eğitim alanında,özellikle cehaletin ve okuma yazma bilmemenin dünyadan kaldırılmasına katkıda bulunmak ve çağdaş eğitim yöntemlerine ve bilimsel ve teknik bilgilere sahip olunmasını kolaylaştırmak amacıyla uluslararası işbirliğini güçlendirir ve teşvik ederler. Bu konuda, gelişmekte olan ülkelerin gereksinimleri özellikle göz önünde tutulur.

Madde 29

1. Taraf Devletler, çocuk eğitiminin aşağıdaki amaçlara yönelik olmasını kabul ederler;

a) Çocuğun kişiliğinin, yeteneklerinin, zihinsel ve bedensel yetilerinin mümkün olduğunca geliştirilmesi;

b) İnsan haklarına ve temel özgürlüklere, Birleşmiş Milletler Antlaşmasında benimsenen ilkelere saygının geliştirilmesi;

c) Çocuğun anne-babasına, kültürel kimliğine, dil ve değerlerine, çocuğun yaşadığı, veya geldiği menşe ülkenin ulusal değerlerine ve kendisininkinden farklı uygarlıklara saygının geliştirilmesi;

d) Çocuğun, anlayışı, barış, hoşgörü, cinsler arası eşitlik, ister etnik, ister ulusal, ister dini gruplardan, isterse yerli halktan olsun, tüm insanlar arasında dostluk ruhu ile özgür bir toplumda, yaşantıyı, sorumlulukla üstlenecek şekilde hazırlanması;

e) Doğal çevreye saygının geliştirilmesi.

2. Bu maddenin veya 28’inci maddenin hiçbir hükmü gerçek ve tüzel kişilerin öğretim kurumları kurmak ve yönetmek özgürlüğüne bu maddenin 1 inci fıkrasında belirtilen ilkelere saygı göstermesi ve bu kurumlarda yapılan eğitimin Devlet tarafından konulmuş olan asgari kurallara uygun olması koşuluyla aykırı sayılacak biçimde yorumlanmayacaktır.

27- 1982 anayasası için bknz. http://www.anayasa.gen.tr/1982ay.htm

Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması

MADDE 13.– (Değişik: 3.10.2001-4709/2 md.) Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna,

Page 84: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

84

demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.

Temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılamaması

MADDE 14.– (Değişik: 3.10.2001-4709/3 md.) Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.

Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz.

Bu hükümlere aykırı faaliyette bulunanlar hakkında uygulanacak müeyyideler, kanunla düzenlenir.

28- DİSA, a.g.e.

29- Eğitim-Sen, a.g.e. bazı yerlerine görüş katılarak iktibas edildi.

30- ÇÖKMEZ, Fatma Gül – The Bosque Country: A Historical Case of Ethnic Nationalism and Impact Of State Policies in Spain

31- DTK - Demokratik Toplum Kongresi Bölge Baroları Ortak Anayasa Çalıştayı sonucunda çıkan Anayasa taslak önerileri, s. 9-10 (DTK-Barolar Anayasa Çalıştayı taslağı). (Taslaktaki benimsenen görüşler iktibas edildi.)

Çalıştay Taslağı bağlamında alıntı yapılan kaynaklar:

- 31a - Yabancı Dil Eğitimi ve Öğretimi Kanunu, No. 2923, 14.10.1983, Resmi Gazete No.18196, 19.10.1983.

- 31b - İl İdaresi Kanunu, No. 5442, 10.06.1949, Resmi Gazete No. 7236, 18.06.1949, Madde 2(d)(2).

- 31c- Sezgin Tanrıkulu, Demokratik Açılım…, s. 41.

- 31d- Soyadı Nizamnamesi, Bakanlar Kurulu Karar No. 2/1759, 24.12.1934, Resmi Gazete No: 2891, 27.12.1934.

Page 85: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

85

- 31e- Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun, No. 4771, 3.8.2002, Resmi Gazete No: 24841, 9.8.2002, Madde 8.

- 31f- Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun, No. 4928, 15.7.2003, Resmi Gazete No: 25173, 19.07.2003, Madde 14.

- 31g- Türk Vatandaşlarının Günlük Yaşamlarında Geleneksel Olarak Kullandıkları Farklı Dil ve Lehçelerde Yapılacak Radyo ve Televizyon Yayınları Hakkında Yönetmelik, - Resmi Gazete No. 25357, 25 Ocak 2004.

- 31h- Türkiye Radyo ve Televizyon Kanunu ile Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, No. 5767,- 11.06.2008, Resmi Gazete No. 26918,26.06.2008, Madde 6.

- 31i- İktisadi Müesseselerde Mecburi Türkçe Kullanılması Hakkında Kanun, No. 805, 10.4.1926, Resmi Gazete No. 353, 22.4.1926.

32- BEBİROĞLU, Murat, Türkiye’de Azınlık Hakları http://www.istanbulazinliklari.org/SAYFA.ASP?T=4

33- Bkz. Kopenhag İlkeleri, paragraf 34; Avrupa Bölgesel ve Azınlık Dilleri Şartı, madde 8.)

http://tr.wikipedia.org/wiki/Kopenhag_Kriterleri

http://www.kocaali.gov.tr/index.php?page=insanhaklari&file=ab3

34- ÇERTOK, Şemyon, İsrail Çerkesleri

http://www.circassiancenter.com/cc-turkiye/arastirma/0077_israil_cerkesleri.htm

35- Büyük Çerkes Sürgünü için bknz. http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87erkes_S%C3%BCrg%C3%BCn%C3%BC

36- TLETSERUK Nahit Serbes, Basklar Kafkas Orijinli mi başlıklı yazı http://www.circassiancanada.com/tr/kultur/080_basklarkafkas.htm

37- BERKOK, İsmail General, Tarihte Kafkasya

38- Çerkesler için bknz. http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87erkezler

39- BARDAKÇI, Murat,Bir Çerkes Açılımı Eksikti - Yazının tamamı için bknz. http://www.haberturk.com/yazarlar/609308-bir-cerkes-acilimi-eksikti

40- YILDIZ, Hapi Cevdet

http://cherkessia.net/author_article_detail.php?article_id=3155

41- YILDIZ, Hapi Cevdet a.g.e

Page 86: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

86

42- ŞİRİN, Tolga, Üniter Devlet Kavramı http://bianet.org/bianet/bianet/127139-uniter-devlet-kavrami

9.KAYNAKÇA

- AKBULUT, Olgun (2008), Barış İçinde Birlikte Yaşamanın Hukuk Zemini, İstanbul: On İki Levha Yayıncılık.

- ALPAY, N. (2007), Dilimiz, Dillerimiz. Uygulama Üzerine Yazılar, İstanbul: Metis yay.

- AYAN Ceyhan, M. ve KOÇBAŞ, D. (2009), Çiftdillilik ve Eğitim, Eğitimde Haklar II Projesi, Sabancı Üniversitesi Eğitim Reformu Girişimi Raporu.

- BALÇIK, M. Berk - “Milliyetçilik ve Dil Politikaları”, içinde: Modern Türkiye’de Siyasî Düşünce Cilt 4: Milliyetçilik, İstanbul, İletişim Yayınları, 2002.

- BARDAKÇI, Murat,Bir Çerkes Açılımı Eksikti - Yazının tamamı için bknz. http://www.haberturk.com/yazarlar/609308-bir-cerkes-acilimi-eksikti

- BEBİROĞLU, Murat, Türkiye’de Azınlık Hakları http://www.istanbulazinliklari.org/SAYFA.ASP?T=4

- BERKOK, İsmail General, Tarihte Kafkasya, İstanbul 1958

- CUMMINS, J. (2000a) - Putting Language Proficiency in Its Place: Responding to Critiques of the Conversational/Academic Language Distinction.

- CENOZ J. ve JESSNER U. (der.) - English in Europe: The Acquisition of a Third Language içinde (54-84). Clevedon: Multilingual Matters.

- CUMMINS, J. – Negotiating Identities: Education for Empowerment in a Diverse Society (p.171). Los Angeles, CA: California Association of Bilingual Education

- CUMMINS, J. (2000b). Immersion Education for the Millennium: What We Have Learned from 30 Years of Research on Second Language Immersion. 25 Haziran 2009, http://www.iteachilearn.com/cummins/immersion2000.html.

- ÇERTOK, Şemyon, İsrail Çerkesleri http://www.circassiancenter.com/ccturkiye/arastirma/0077_israil_cerkesleri.htm

- ÇÖKMEZ, Fatma Gül – The Bosque Country: A Historical Case of Ethnic Nationalism and Impact Of State Policies in Spain

Page 87: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

87

- DİSA – Türkiye’de Eğitimde Anadilinin Kullanılamaması Sorunu ve Kürt Öğrencilerin Deneyimleri,2010 (http://disa.org.tr/arastirmalar.html?file=files/images/Dil%20Yarasi.pdf)

- DARDER, A. (2002). Reinventing Paulo Freire. A Pedagogy of Love, Colorado: Westview Pres

- DTK - Demokratik Toplum Kongresi Bölge Baroları Ortak Anayasa Çalıştayı sonucunda çıkan Anayasa taslak önerileri, s. 9-10 (DTK-Barolar Anayasa Çalıştayı taslağı).

- EŞME, İ. (9 Ocak 2008). PISA 2006 sonuçları ve Türkiye’de fen eğitimi. Radikal. 25 Haziran 2009, http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=243988.

- HEATER, Derek - Yurttaşlığın Kısa Tarihi, Çeviri: Meral Delikara Üst, Ankara, İmge Kitabevi, 2007.

- MAALOUF, A. (2009), Ölümcül Kimlikler, çev. Aysel Bora, İstanbul: Yap Kredi Yay. 29.baskı.

- SKUTNABB-KANGAS, T. ve PHILLIPSON, R. - Mohanty ve M. Panda, (der.), Social Justice Through Multilingual Education içinde (63-84). Clarendon: Multilingual Matters. Bhatia, T. K. ve Ritchie, W. C

- ÖNDÜL, Hüsnü, Kopenhag Siyasi Kriterleri ve Türkiye (Mevzuat Taraması), İnsan Hakları Derneği Yayınları, 2000, s. 31 http://www.ihd.org.tr/images/pdf/kopenhag_siyasi_kriterleri_ve_turkiye_mevzuat_taramasi.pdf.

- ÖSYM (12 Temmuz 2009). 2009-ÖSS İllere göre sınav başarısı. 1 Ekim 2009, http://www.osym.gov.tr/belge/1-11468-2009-osysoss-basin-bultenleri.html

- ŞİRİN, Tolga, Üniter Devlet Kavramı http://bianet.org/bianet/bianet/127139-uniter-devlet-kavrami

- TANRIKULU, Sezgin - “Demokratik Açılım: Kürt Meselesinde Hukuk ve Adalet”, Güncel Hukuk, Ekim 2009/10–70, s. 36-45.

- TUNÇEL, Harun - “Türkiye’de İsmi Değiştirilen Köyler,” Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 10, Sayı 2, (2000), 27.

- YILDIZ, Hapi Cevdet http://cherkessia.net/author_article_detail.php?article_id=3155

Gazete Haberleri

Page 88: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

88

- Nasıl başarılı olsunlar ki? (23 Temmuz 2005). Evrensel. 1 Ekim 2009, http://www.evrensel.net/05/07/23/#4

- Eğitim Sen – Eğitimde Anadilinin Kullanımı ve Çiftdilli Eğitim Halkın Tutum ve Görüşleri Türkiye Taraması (http:(//www.egitimsen.org.tr/down/ANADIL-ANA%20RAPOR.pdf

- Eğitim-Sen’e 60 gün süre. (13 Temmuz 2004). Radikal. 1 Ekim 2009, http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=122054.

Ayrıca konu üzerinde bir fikir oluşması için bakılan kaynaklar:

- Council of Europe, European Charter for Regional or Minority Languages, 2000, http://www.coe.int/t/e/legal_affairs/local_and_regional_democracy/regional_or_minority_languages/1_the_charter/Turkish.pdf

- MİLLAS, Herkül; DERİNCE, Şerif; AYAN, Müge Ceyhan – Eğitimde Çift Dillilik Konferansı

- ŞAHİN, İsmet (2003) - Eurasian Journal of Educational Research, 11 / Çok Kültürlülük, Demokrasi ve Öğretim Dili

- TLETSERUK Nahit Serbes, Basklar Kafkas Orijinli mi başlıklı yazı http://www.circassiancanada.com/tr/kultur/080_basklarkafkas.htm

Page 89: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

89

LAİKLİK HAKKINDA –Deneme-

Laiklik, Türkiye Cumhuriyeti’nin yıllardır tartışmalı konularının başında gelmektedir. Öncelikle sorulması gereken; ‘laiklik’ anayasada yer alması gereken bir kavram mıdır? Terminolojik olarak baktığımız zaman farklı tanımlamalarıyla karşılaştığımız ‘laik’ kelimesi uygulamada pek çok sıkıntılara yol açmıştır. Model olarak alınan Fransa laikliği devlet ile din işlerinin birbirinden ayrılmasını değil, devletin dini kontrol altında tutmasını öngördüğü için dinî özgürlüklerin önündeki en büyük engel olarak laiklik karşımıza çıkabilmektedir. Bunca haksız ve yanlış kararlara rağmen örnek olarak alınan Fransa laikliği modeli uygulanmaya devam etmeli midir?

Laikliğin kavramsal gelişiminde iki ayrı tutum baş göstermiştir: Katolik Avrupa laikliği; dine değer vermeyen ve dini kontrol edilmesi gereken bir unsur olarak görürken; Anglosakson Avrupa ülkeleri din ile olan bağlantılarını kopartmamış ve bunu laikliğe aykırı bir tutum olarak değerlendirmemişlerdir. Günümüz İngiltere’sinde hâlâ tahta çıkan krala tacını dinî bir önder olan papa giydirmektedir. Bu durum göstermektedir ki, devlet ile din işlerinin ayrılması vatandaşın dinini “kamusal alanda” istediği ve olması gerektiği gibi yaşamasına engel değildir.

Temel haklardan olan Din ve Vicdan Özgürlüğü kişilerin istediği dinî inancı benimseme ve bunun ritüellerini yerine getirme hakkını tanırken, laiklik vatandaşların bu hakkı yaşamasının önünde bir engel olmamalıdır. Laikliğin ilke olarak yer alması gerekiyorsa; özel veya kamusal alanda, sivil vatandaşın veya kamu personelinin dinî vecibelerini olması gerektiği gibi yerine getirme haklarını güvence altına alan en önemli ilke olmalıdır. Laikliğin uygulamalarda sıkıntıya yol açmamak için sınırlarının ne olduğu, kapsamına nelerin girdiği gibi hususların yasada tanımının yapılması gerekmektedir, yeni anayasada 82 Anayasası gibi muğlak ifadelere yer verilmemelidir.

Murat Avcıoğlu-Havva Nur Tekin

Page 90: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

90

AZINLIK HAKLARI –Deneme

Azınlık sorunu bu ülkenin temelinde olan sorunlardan bir tanesidir. Bu ülkenin gayri müslim vatandaşları, yabancıymış gibi algılanmakta, çoğu zaman istenmeyen bir konumda görülmektedirler. Tarihsel süreçte yaşanan bazı problemler insanların zihinlerinde hâlâ canlı tutularak, bu ülkede hepimizin bir ve hepimizin kardeş olduğu gerçeği göz ardı edilmektedir. Elbette yaşanan bazı acıların unutulması zor olacaktır ancak çözüm noktasında bu ülkede beraber barış içerisinde yaşayabilmek adına ülke vatandaşlarının herhangi birini ötekileştirmek çözümsüzlük olarak karşımıza çıkacaktır. Ötekileştirme yapmadan, bu ülkenin hepimizin olduğu gerçeğini göz önünde tutarak bazı iyileştirmelerin yapılması; adaletin tesisi ve demokrasinin gerekleri olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde iç ve dış barışın sağlanması noktasında somut bir adım olacaktır. Bu noktada şahsî taleplerimiz olarak;

Özel hukuk davalarında tarafların anlaşmaları ve talebi üzerine yargılama işlemi dinî kurallara göre yapılabilmelidir. Almanya’da yapılan son düzenlemelere göre miras ve aile hukuku davalarında İslam hukukuna başvurulabilmesi için tanınan hak bu uygulama için emsal karar teşkil edebilir.

Eğitim hususunda dinî eğitim vermek isteyen azınlıklara bu eğitimi verebilecekleri dinî okulların açılmasında ve kendi eğitim müfredatlarını oluşturabilmelerinde devlet gerekli hakkı tanımalıdır. Aynı şekilde bu hak Türkiye’de yaygın din olan İslam dinine bağlı Müslüman cemaatlere de verilebilmelidir. Bunun denetimi devletin ilgili bakanlığında oluşturulacak birimlerle sağlanmalıdır.

Azınlık cemaatlerinin dinî hüviyetlerinin tanınması ve azınlık cemaat liderlerinin devlet tarafından muhatap alınarak saygın bir konuma yükseltilmesi azınlık hakları bakımından önemlidir. Verilen hakların özel nitelikte olması ve liderlerinin kamuoyu ve cemaatleri nezdinde saygın bir konumda yer almaları nedeniyle yargılama işlemlerinin Yüce Divan’da yapılması daha uygun olacaktır.

Cumhuriyet döneminde el konulan azınlık vakıf mal ve gayrimenkullerinin cemaatlere veya mirasçılara geri verilmesi devletin kamuoyu önünde ve uluslararası camiada saygınlığını arttırarak, yapılmış olan adaletsizliği ortadan kaldıracak, azınlıklara itibarlarını iade edecek önemli bir adım olarak değerlendirilmektedir.

Page 91: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

91

Murat Avcıoğlu-Havva Nur Tekin

ANAYASALARIN DİBACELERİ VE TOPLUMSAL KARŞILIKLARI

MERVE SEVİNÇ SAKAR- İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğrencisi

ABSTRACT In recent years the turkish society has been always talking about changing the

constitution which was army made, after a successful coup d’etat in 1980.Espescially during the

propaganda period of the recent referendums for diverse changes of the constitution. The attempt of this

article is, while comperating five different preambles of five different constitutions of diverse states- as

in Turkey, South Africa, Germany, Czech Republic and Spain- to prove that those preambles are

mirroring the social structure, the ideals of the citizens, their aim to defend their rights in terms of the

interneational law codex , achievement of a degree of social justice, supremacy of the rule of law and

most importantly the expression of the popular willl.the comparison of those five constitutions makes it

possible to understand the turkish society and their requests for the new constitution.

kopmamış bir çığlık diyesilerdi bize

verilmemiş bir söz

daha hiç çıkılmamış

birer iskeleydi bedenlerimiz

(İsmet Özel- Dibace)1

Ormanda bir ağaç devrilse, bunun en az üç farklı hikayesi olur. İlk hikaye elbette devrilen ağaç

tarafından anlatılacak olandır, ikinci hikayeyi ağaçlarından birini kaybetmiş olan orman anlatacaktır,

üçüncü hikaye ise ağacın devrildiğini gören ve bizlere hikaye eden kişinin hikayesi olacaktır.

1 İsmet Özel, Bir Yusuf Masalı, Şule Yayınları, İstanbul, 2011

Page 92: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

92

Böylesi basit bir durumda bile, bakış açısı değiştiğinde birden farklı hikaye ve görüş ile karşılaşabilmek

mümkünken, bir devletin kurucu metni olan ve o devletin vatandaşları ile olan ilişkilerini de tanımlayıcı

bir konumda yer alan anayasalar söz konusu olduğunda yüzlerce hatta binlerce metinle karşılaşmak

tabiidir.

Fakat bu metinleri incelerken, çoğu zaman gözlerden kaçan bir kısım vardır ki, tam da bu kısmın

anayasaları yapan ve onları uygulamaya koyan mentalite hakkında en doğru bilgileri verebilecek ve

çıkarımları sağlayabilecek olanı olduğuna inandığım dibacelerdir. Anayasanın metni olabildiğince

özgürlükçü ve eşitliği önemseyen minvalde yazılmış olabilir, ancak onu uygulayacak ve yorumlayacak

olan yapı bu tarzı benimsememiş ise, hedefe ulaşılamayacağı aşikardır.

Bir toplumsal sözleşme niteliği taşıyan anayasal metinlerin farklı çıkar ve amaçların sentezi olarak

algılanması ve bu şekilde dizayn edilmesi dibacesinden başlamalıdır, ve dibacesinden de anlaşılabilir.

Bu makalenin hedeflediği de farklı coğrafyalara ve farklı anayasa yapma süreçlerinden geçerek

demokratik anayasaları benimsemiş olan ülkelerin anayasalarından ve özellikle de onların

dibacelerinden ve anayasalarının ilk kısımlarından yola çıkarak, anayasalar, kurucu irade ve

uygulamalar, toplumlar hakkında çıkarımlara ulaşılabileceği önermesini doğrulamak olacaktır.

Tercih edilen metot, 1982 tarihli Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile diğer ülkelere ait olan metinlerin

karşılaştırması olacaktır. Karşılaştırma için tercih edilen anayasaların uygulandığı ülkelerin her birisi

farklı yönetim tarzlarını benimsemiş, farklı tarihi süreçlerden gelmiş ve farklı tecrübeler ihtiva ettikleri

için, özellikle de Yeni Anayasa-Sivil Anayasa olgusunu tartıştığımız şu sıralarda farklı alanları

aydınlatabileceklerdir.

Seçilen metinler aşağıdaki gibidir;

- Deutscher Grundgesetz

- Spanish Constitution

- The Constitution of South Africa

- Constitution of the Czech Republic

Almanya, İspanya, Güney Afrika ve Çek Cumhuriyeti, ortak noktaları demokratik olmaları olan farklı

anayasalara sahipler. Her ne kadar özellikle Almanya konusunda, anayasasının savaş sonunda

dayatılmış olduğu yönünde bazı çekinceler olsa dahi, ki geçmişe dönüldüğünde ve Almanya’nın kendi

anayasal tarihi incelendiğinde ve bu anayasa ile olan paralellikler hatırlandığında, bu çekinceler ortadan

kalkacaktır, bu anayasaların zamanın ruhunu iyi yansıttıkları ve toplumda çok çabuk kabul gördükleri

görülecektir.

Page 93: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

93

İspanyol Anayasasını özellikle sahip olduğu eyalet sistemi ve birlikte yaşama tecrübesi dolayısıyla

önemsiyorum. Ayrıca sahip olduğu meşruti demokrasi ile de diğerlerinden daha farklı bir politik yapı

kurgulamış durumda.

Benzer koşullar, özellikle de beraber var olma, birlikte yaşama alanında Güney Afrika Cumhuriyeti için

de geçerli. Apartheid rejimi ile yüz kızartıcı sahnelere tanıklık etmiş olan bu ülkedeki değişimi okumak

için bu anayasa metninin manidar olacağı kanısını taşımaktayım.

Çek Cumhuriyeti Anayasası ise Avrupa Birliğine sonradan dahil olmuş, kendi isteğiyle

Çekoslavakya’dan Çek Cumhuriyeti ve Slovakya olmak üzere ikiye ayrılmış olmasından ve bambaşka

bir tecrübe örneği sunmasından dolayı bir örnek olarak tercih edildi.

SON TÜRK ANAYASASI

Türkiye, lanse edilenin aksine bir çok Avrupa ülkesi ile karşılaştırıldığında oldukça eski bir anayasal

geçmişe sahiptir. Elbette ki İngiltere’deki Magna Charta2 benzeri bir örnekle, özellikle de paralel

tarihlerde, karşılaşılmamaktadır, ancak Tanzimat Fermanı3 ve ardından gelen süreci, özellikle de 1.

Meşrutiyet’in ilanı ile birlikte oluşturulan Meclis ve kabul edilen anayasa incelendiğinde, oldukça ileri

bir metne sahip olunduğu hemen fark edilmektedir. 4

1.Meşrutiyet tecrübesi her ne kadar uzun sürmemiş olsa da, 2. Abdülhamit’in iktidarı süresince 5

yürütülen bütün muhalefet hareketlerinin, ideolojik merkezlerine meşrutiyeti yerleştirdikleri ve

meşruiyetlerini buradan sağladıkları görülmektedir.

Nitekim 2. Meşrutiyetin ilanının hemen ardından Bab-ı Ali baskınına kadar geçen sürede yazılı basın,

parti kuruluşları, tiyatro ve oyunlardaki artış da, halkın nasıl haklarını aradığını ve arkasında

durduğunun bir işaretidir.

Türkiye’deki demokratik sürecin, sürekli savaşlarla eş zamanlı yürümesi, sıkıntılı uygulamaları da

beraberinde getirmiştir elbette, bu sebepledir ki, ülkedeki süreç sürekli kırılmalarla karşılaşmıştır. İlki

2.Abdülhamit’in anayasayı bir süre askıya almasıyla başlayan Bab-ı Ali baskınıyla devam eden, ve

Osmanlı’yı müteakiben kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde de benzeri süreçler yaşanmıştır. Bugün

Kurtuluş Savaşı ismi ile andığımız savaş ve Avrupa ‘da yükselen faşizm dalgası ile bütün ülkeleri hem

2 Orijinal Metin ve daha yakın bilgi için bkn. http://www.archives.gov/exhibits/featured_documents/magna_carta/ 3 Tanzimat Fermanı hakkında daha yakın bilgi için, bkn.; http://www.tpb.org.tr/dokuman-arsivi/167-tanzmat-ferman-1839.html 4 Erik Jan Zürcher, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, İletişim Yayınevi, İstanbul, 2008 5 Bu dönem hakkında yapılan müstebit iktidar anlayışı hakkında bir çok araştırma yapılmış ve yayınlanmıştır. Konunun kapsamı dışında kaldığı için daha ayrıntılı bir açıklamaya gidilmemiştir. Ancak daha fazla bilgi için şu kaynaklar kullanılabilir; Erik Jan Zürcher, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, İletişim Yayınevi, İstanbul, 2008, Doğu Batı Düşünce Dergisi Sayı:46- 2. Meşrutiyet “100. Yıl”

Page 94: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

94

yönetimsel hem de toplumsal olarak etkileyen 2. Dünya Savaşı da demokrasi konusunda belirli

tökezlemeleri ifade eder.

Ancak Cumhuriyet dönemi söz konusu olduğunda 1921 ve 1924 Anayasaları6 dışında, anayasa yapım

süreçleri her zaman darbeleri ya da askeri müdahaleleri akla getirmektedir.

1960 yılında ülkenin başbakanı, dış işleri bakanı ve maliye bakanının asılması ile sonuçlanan ihtilal,

beraberinde yeni bir anayasayı getirmiştir.

Mezkur anayasadaki en kapsamlı değişikliklerin yapılması da yine bir askeri müdahale olan 1970

Muhtırası ile gerçekleşmiştir.

Şu anda değiştirilmesi söz konusu olan Anayasa da, 1980 yılında gerçekleşen bir coup d’etat sonucunda,

kendini kurucu iktidar olarak ifade eden Milli Güvenlik Konseyi’nin iradesi ile yazılmış, ve bir çok

kapsamlı değişikliğe rağmen, ki en sonuncusu 12 Eylül 2011 tarihli referandum ile yapılmıştır, o

dönemin bütün vurgularını ve “ruhunu” özünde barındırmıştır. Hiç kuşkusuz ki, bunda en büyük rolü,

anayasanın değiştirilemeyen, ve değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen7maddeleri sağlamıştır.

Yine 1995 ve 2001 yılında değişikliğe uğrayan Anayasanın başlangıç kısmı da dönemim dinamiklerinin

okunabileceği en doğru metinlerden birisi olarak durmaktadır.

Bu kısımda ise metin üzerindeki göze çarpan noktalar hakkında bazı açıklamalar yapılmaya

çalışılacaktır.

2709 sayılı kanun ile 7 Kasım 1982 tarihinde kabul edilen ve 9 Kasım 1982 tarihinde Resmi Gazete’de

yayınlanmış olan ve 1995 ve 2001 tarihinde bir değişiklik geçirmiş olan 1982 Anayasasının başlangıç

kısmı aşağıdaki gibidir;8

“Türk Vatanı ve Milletinin ebedî varlığını ve Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü

belirleyen bu Anayasa, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk’ün

belirlediği milliyetçilik anlayışı ve O’nun inkılâp ve ilkeleri doğrultusunda;

Dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak, Türkiye Cumhuriyetinin ebedî

varlığı, refahı, maddî ve manevî mutluluğu ile çağdaş medeniyet düzeyine ulaşma azmi yönünde;

Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu

millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi

demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı;

6 1921 ve 1924 Anayasalrı için, bkn.; http://www.tbmm.gov.tr/anayasa/anayasalar.htm 7 TC. 1982 Anayasası md. 1,2,3,4 8 TC 1982 Anayasası, Başlangıç Kısmı

Page 95: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

95

Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet

yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medenî bir işbölümü ve işbirliği olduğu

ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu;

(Değişik: 3.10.2001-4709/1 md.) Hiçbir faaliyetin Türk millî menfaatlerinin, Türk varlığının,

Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihî ve manevî değerlerinin, Atatürk

milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve lâiklik

ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle

karıştırılamayacağı;

Her Türk vatandaşının bu Anayasadaki temel hak ve hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet

gereklerince yararlanarak millî kültür, medeniyet ve hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme ve

maddî ve manevî varlığını bu yönde geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu;

Topluca Türk vatandaşlarının millî gurur ve iftiharlarda, millî sevinç ve kederlerde, millî varlığa

karşı hak ve ödevlerde, nimet ve külfetlerde ve millet hayatının her türlü tecellisinde ortak olduğu,

birbirinin hak ve hürriyetlerine kesin saygı, karşılıklı içten sevgi ve kardeşlik duygularıyla ve “Yurtta

sulh, cihanda sulh” arzu ve inancı içinde, huzurlu bir hayat talebine hakları bulunduğu;

FİKİR, İNANÇ VE KARARIYLA anlaşılmak, sözüne ve ruhuna bu yönde saygı ve mutlak

sadakatle yorumlanıp uygulanmak üzere,

TÜRK MİLLETİ TARAFINDAN, demokrasiye âşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine

emanet ve tevdi olunur.”

Anayasanın 176. Maddesi uyarınca ana metnin bir parçası kabul edildiği için ayrı bir önem kazanan

anayasanın başlangıç metni birbirinden farklı garipliklerle doludur.

Metin yazılırken tercih edilmiş olan ağdalı ve muğlak ifadeler, yerleştirilmeye çalışılan yeni kavramlar

ve meşruiyet kazandırılmaya çalışılan eski kavramlarından mütevellit bir metin oluşturulmaya çalışıldığı

oldukça aşikardır.

“Türk Vatanı ve Milletinin ebedi varlığı” sözleri ile başlayan bu başlangıç kısmının devamı da nitekim

aynı minvalde devam etmektedir.

Özellikle kurucu mitlere bir geri dönüş, bir darbe sonrasında ortaya konulmuş olan bu anayasanın kendi

meşruiyeti için bu mitlere ihtiyaç duyması, Atatürk isminin bu kadar çok lafzedilmesi ve bazı ifadelerin

onun adı ile kullanılmasında- kuvvetlendirilmesinde- kendini göstermektedir.

Yeni rejimin devamını sağlamak için bu tür çabaları göstermesi doğal olarak karşılanabilirse dahi, bu

çabaların temel çerçeve metin olan anayasaya da yansıması, bir anomalidir.

Millet iradesinin mutlak üstünlüğüne vurgu yapıldıktan sonra, bu iradenin çeşitli şekillerde mümkün

mertebe sınırlanması da bu çabanın bir devamı olarak algılanabilir.

Page 96: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

96

Bu metnin en büyük çıkmazlarından birisi de, hiçbir şekilde uluslar arası hukuk normlarına atıfta

bulunmaması ve onları görmezden gelmesidir. Standart gözetmeden ve sadece zaman ihtiyaçlarına

uygun olarak hazırlanmaya çalışıldığı bu kadar açık olarak görülen bu metin, türlü sorunları en başta bu

sebeple bünyesinde barındırmaktadır.

Bu genellemelerde sıyrılıp başlangıç kısmının değindiği ifadeler incelendiğinde ise karşılaşılan durum

aşağıdaki gibidir;

- Atatürk’e dair sayılan abartılmış sıfatlar: Anayasanın başlangıç kısmı, ilk önceliğini devletin

kurucusuna tanımaktadır. Bunun sebeplerini meşruiyet kaygılarında aramak en doğrusudur

kanısındayım.

Kurulu ve var olan düzeni bir darbe yoluyla ilga etmiş olan yönetim, yeni bir anlayışı

benimsetmek için bu yöntemi tercih etmiş ve bu sebeple kendi uygulamalarına karşı yapılacak

olan eleştirilerin önüne geçebilmek amacıyla, önce yüksek sıfatlarla donattığı Atatürk imajına ve

sonrasında da ona bağlayarak kullandığı bir takım kavramlardan faydalanmıştır. 9

Bunun en güzel örneğini ise, henüz ilk paragrafta karşılaştığımız “milliyetçilik anlayışı” ve

“O’nun inkılâp ve ilkeleri” ifadelerinde görmekteyiz.

Oldukça milliyetçi bir yönü bulunan yeni rejimin, bu yönden yapılabilecek eleştirinin önünü bu

şekilde kapattığını görmekteyiz.

- İkinci paragrafta da yine kadim bir ilke olan “muasır medeniyetlere ulaşma” fikrinin

hakimiyetini görmekteyiz. Özellikle “Dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir

üyesi olarak” Türkiye’den bahsedilmesinin bir savunma mekanizması olarak da görülebileceğini

düşünmekteyim. Nitekim Alman Anayasası da ileride görülebileceği benzeri bir vurgudan

faydalanmaktadır.

- Bir imparatorluk mirasına sahip olmak, ancak bu imparatorluğun sürekli “hasta adam” olarak

nitelendirilmesine tanık olmak, sonrasında ise hem ekonomik hem de siyasi bir sürü sıkıntı ile

yüz yüze gelen bir devletin kendini bu şekilde yerleştirmesi bu yönde bir izlenim bırakabilir.

Bu izlenimi kazanmamdaki etkenlerden birisi de yukarıdaki vurgu yapılırken hukuk bahsinin

tamamen dışarıda bırakılmış olmasıdır.

- Bir sonraki aşama hukuk devletinin tanımına yer verildiği bir aşamadır. Bu paragrafta hem

hakimiyet-i milliye’den hem de onun kullanılması konusunda geçerli olan hukuki normlardan

9 Hilal Kaplan, Türkiye’nin Ölmeyen Babası, Timaş Yayınları, İstanbul, 2011

Page 97: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

97

bahsedilmektedir. “Hukuk düzeni dışına çıkamayacağı” ifadesini önemsemek gerekir

kanısındayım.

Darbe yaparken dahi, bunun hukuki bir temelini arayan bir yaklaşım söz konusudur. Hastalıklı

bir düşünce olsa dahi, hukuku kabullenmeye hazır bir yapının da bulunduğu umudunu

vermektedir.

- Bir sonraki paragrafta değinilen “Kuvvetler Ayrılığı” ilkesi ve kuvveti kullanan kurumlar

arasında hiçbir üstünlük sıralaması yapılamayacağı, ancak üstünlük Anayasa ve kanunlarda

bulunduğu için hukuk kesiminin görece bir üstünlüğe sahip olmasının mümkünlüğü sağlanmış

olmaktadır.

Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay gibi hukuki kurumlara Anayasa’da bu kadar geniş

yer verilmesi ve ayrıntılı düzenlemelere yer verilmesini böyle okumak da mümkündür.

- Metnin en problemli ifadelerini barındıran paragraf aşağıda incelenmiş olan paragraftır.

“Türk Milli Menfaatleri” oldukça muğlak bir ifadedir. Yoruma açık ve konjonktürel olarak

değişim geçirmesi kaçınılmaz olan ve böylelikle birçok tartışmaya da gebe olan böyle bir

ifadenin anayasa kullanılması ne derece doğrudur, tartışılmalıdır.

“Türk Varlığı” ifadesi de problematik bir ifadedir, çünkü gayet açıktır ki, Türkiye’de sadece türk

ırkına dahil olan vatandaşlar yaşamamaktadır. Bu ifadenin, yeni anaysa yapımı tartışmaları

sırasında oldukça fazla tartışmaya yol açacağı açıktır. Kanımca, “kültürel zenginlik” gibi bir

ifadenin kullanılması hem kapsamlı olacak hem de tarafları tatmin edecek nitelikte olabilecektir.

“Türklüğün tarihi ve manevi değerleri” ise nasıl değerlendireceğimi ilk aşamada bilemediğim bir

ifadedir. Artık açıkça “Türk Tarih Tezi”10 ve “Güneş Dil Teorisi”11 gibi faşist rüzgarlar taşıyan

teorileri geride bıraktığımız ve hemen arkasında bu ifadeyi takip eden “laiklik” vurgusuyla da

“manevi değerler” olarak algılanabileceklerin sınırlandığı bir vurgunun neden hala başlangıç

kısmında yer aldığı, kesinlikle tartışma konusu yapılmalıdır. Kapsamı nedeniyle “laiklik”

tartışmalarına girmeden tamamlamaya çalışacağım bu yazıda dahi açıkça görülebileceği üzere,

10 Şefik Taylan Akman, Türk Tarih Tezi Bağlamında Erken Cumhuriyet Dönemi Resmi Tarih Yazımının İdeolojik ve Politik Karakteri, Hacettepe Hukuk Fakültesi Dergisi, 1(1) 2011 11 Güneş Dil Teorisi hakıında daha yakın bilgi için, bkn., Şerafettin Turan, Türk Devrim Tarihi, 3. Kitap, Yeni Türkiye'nin Oluşumu, 1923-1938, Bilgi Yayınevi, 1996

Page 98: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

98

yeni anayasa tartışmalarında mezkûr konular da büyük yer tutacaktır. 12

- Sonraki paragrafı ise metnin en yerinde paragrafı olarak algılanabilir. Anayasadaki temel hak ve

hürriyetlere, kültürel, medeni ve hukuki bir düzen vurgusuna ,ve onurlu bir hayatı sürdürme ve

geliştirme ifadeleri hem uluslararası standartlara yakın, hem de vatandaşa değer verildiğini

gösterir ifadelerdir.

- Bir sonraki paragrafta yer alan ve –belki – “yurtta sulh cihanda sulh” ifadesi dışında tamamen

hamasi ifadeler bütünü olarak görülebilecek metinde, “Türk vatandaşları” diyerek bir

yumuşamaya gidilse dahi, kullandığı dile rağmen dışlayıcı ve “milli” sözcüğünün arkasına

saklanan bir dilekler bütünü olmaktan öteye –ne yazık ki- geçememektedir.

- Metnin son kısımlarında yer alan ve anayasanın “sözüne ve ruhuna””mutlak sadakat” ile

yorumlanması ve uygulanması, gerek görüldüğü yerde gerekli müdahalelerin yapılabilmesi için

bir açık kapı bırakmak olarak algılandığında yanlış yapılmış olmayacaktır. Nitekim özellikle son

zamanlarda karşılaştığımız uygulamalarda “sözüne ve ruhuna” ifadesinin sınırlarının ne kadar

genişletildiğini açıkça gördük.

Yargı, Türkiye’de demokrasi prensibini etkili bir biçimde benimseyen, temel hak ve özgürlükleri,

anayasal sınırlar içinde mümkün olan en geniş ölçüde tanıyan teoriler ve yorum tekniklerini ne yazık ki

geliştirememiştir.

Özellikle parti kapatma davaları söz konusu olduğunda oldukça sık karşılaşılan bu ifadeler Anayasa

Mahkemesi üyelerinde bile bir rahatsızlık oluşturmuştur. Mahkeme Başkanın son zamanlarda ısrarla

vurguladığı gibi, uluslararası normlar daha çok ön plana çıkarılmaya çalışılmaktadır.13

Görüldüğü üzere, anayasa metninin kendisine bakmadan da, zamanın konjonktürü, toplumsal süreçler ve

demokratik yapı hakkında, dibaceden yola çıkarak bir takım sonuçlara ulaşmak mümkün olmaktadır.

Özellikle vurgulanması gereken nokta, milletin iradesi olarak lanse edilen yeni yapının, her daim

gerekebilecek müdahalelere açık bir şekilde dizayn edilmiş olduğu gerçeğidir.

Etnik Milliyetçilik, her ne kadar üzeri Atatürk Milliyetçiliği denilen ve Fransız siyaset bilimci

Renan’ın14 anlayışı ile paralel olduğu iddia edilen bir anlayış olarak gösterilse dahi, metnin sürekli

12 Nitekim 2012 yılında toplanan Abant Platformu da Anayasa konulu toplantılarında benzeri tartışmalara yer vermiş ve bir sonuç bildiri yayınlamıştır. 13 Anayasa Mahkemesi Haşim Kılıç’ın 49. Kuruluş Günü Törenini Açış Konuşması, http://www.anayasa.gov.tr/index.php?l=haber&id=123&lang=0 14 Milliyetçilik hakkında daha yakın bilgi için, bkn, Umut Özkırımlı, Milliyetçilik Kuramları-Eleştirel Bir Bakış, Doğu Batı Yayınları, İstanbul, 2008

Page 99: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

99

vurguladığı diğer unsurlardan birisidir. Ayrıca yükselen milliyetçilik rüzgarı, 1980 darbesinin yakın

zamanlara kadar en az eleştirilmiş yönünün bu milliyetçilik vurgusu olması da manidardır. 15

Kuvvetler ayrılığı, Temel hak ve Özgürlükler gibi temel meseleler ise nisbeten daha kısa olarak

geçilmiş, ve standart ifadeler ile metinde ancak yer alabilmişlerdir. Anayasanın ilerleyen kısımlarında da

temel hak ve özgürlüklerin sınırlanabilmesi rejiminin başka ülkelere kıyasla daha rahat düzenlenmiş

olması, dibacede yer alan ifadelerin metnin geri kalan kısmında süreklilik içinde tekrarlandığının

göstergesidir.16

1982 Anayasasının dibacesine bu kadar yer verdikten sonra bir sonraki aşamada karşılaştırma amacıyla

kullanılacak diğer anayasaların yapılış süreçlerine ve dibacelerine yer verilecektir.

FARKLI ANAYASALAR, FARKLI BAŞLANGIÇ METİNLERİ

Savaştan sonra Batı Almanya tarafından yapılmış ve 1991 yılındaki birleşmeden 17 sonra

“Bundesrepublik Deutschland”ın anayasası olarak kabul edilmiş olan Grundgesetz18 ’in giriş kısmı

oldukça kısadır. Olabildiğince fonksiyonel bu giriş kısmı, Almanya’daki 16 eyaleti sıralamakta ve

özellikle milletin sahip olduğu “legislative” olarak nitelendirebileceğimiz anayasa yapıcı güce vurgu

yapmaktadır.

“Tanrının ve insanlığın önünde sorumluluğumuzun farkında olarak, Avrupa’daki ülkeler arasında eşit

bir yerde durup, dünya üzerindeki barışa destek olmak amacıyla Alman Halkı anayasa yapıcı gücünü

kullanarak bu temel yasayı ortaya koymuştur.” 19

Asıl vurgu Almanya’nın birliğine ve anayasanın bütün Almanya için geçerli olduğunun üzerindedir.

2. Dünya Savaşı’nın ardından yıllar boyunca iki devlet olarak var olan ve Berlin Duvarının yıkılmasının

ardından ulusal birliğini tamamlayabilmiş olan bu ülkenin anayasasında yapılan birlik vurgusu

manidardır. Nitekim diğer anayasaların aksine Alman Anayasası “anayasa” yerine “temel yasa “ ismini

taşımaktadır. Çünkü aslında Batı Almanya’da ,işgalci güçlerin de etkisiyle ortaya konulmuş olan bu

anayasada, insanlar birleşme umutlarını korumuşlar ve birleşmenin ardından bir anayasa yapılacağını

düşünmüşlerdir. Ancak birleşme, Doğu ve Batı Almanya’nın birleşmesinden çok, Doğu Almanya’nın

Batı Almanya’ya katılması şeklinde gerçekleştiği için bu yönde yeni düzenlemelere gidilmemiştir.

15 Bu noktada, dönemin etnik milliyetçi politikaları ve uygulanması hakkında, bkn. Orhan Miroğlu, Dıjwar, Everest yayınları, İstanbul, 2009 16 TC 1982 Anayasası, madde 13 17 Wiedervereinigung hakkında, bkn.; http://www.wiedervereinigung.de/ 18 http://www.bundestag.de/dokumente/rechtsgrundlagen/grundgesetz/index.html

19 Çeviri tarafımdan yapılmıştır. Muhtemel çeviri hataları göz önünde bulundurulabilir.

Page 100: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

100

Böylesi travmatik bir sürecin ardından bile Anayasada Türk Anayasasından daha az “milli” vurguya

rastlanması övgüye layıktır. Fakat bu anayasa aynı zamanda, Alman anayasa geleneğini de içinde

barındırdığı için yadırganmadan kabul görmüş, ve tartışılmamıştır dahi.

1800’lü yıllara dayanan bu süreklilik içinde, National-Sozialist20 hareketin de sebep olduğu acılar göz

önünde bulundurularak, insan onuru ve temel haklara yapılan vurgunun kuvvetlendirilmesi dışında,

diğer ulusal anayasal metinlerle büyük benzerlikler taşımaktadır.

Aynı coğrafyadan pek fazla uzaklaşmadan,ancak bambaşka süreçlerden geçerek bir anayasa yapan bir

örneğe, Çek Cumhuriyeti’ne bakalım.

1800’lü yıllarda bir yeniden doğuş yaşayarak yeniden tarih sahnesinde yer alan Çek ve Slovak

halklarının ilk kurdukları devlet, 1.Dünya Savaşının hemen ardından kurulan ve 1938-1938 yılları

arasında adım adım gerçekleşen Alman işgali sonucunda sona eren 1.Cumhuriyettir. 2.Dünya Savaşının

ardından ise, zaten kuvvetli bir komünist partiye sahip olan ülkede 1948 tarihinde komünist parti

öncülüğünde bir anaysa değişikliği yapılmış ve tamamen Sovyetler örnek alınarak bir anayasa

hazırlanmıştır.

Dibaceleri de karşılaştırabilmek adına, bu eski anayasanın dibacesinden bazı ifadeleri paylaşmak faydalı

olabilecektir;

"Arzu ediyoruz ki, bu kurduğumuz Devlet halkçı ve demokratik bir

devlet olsun ve halk sadece temsilcileri vasıtası ile kanunlar yapmakla iktifa

etmesin ve fakat bu kanunları yine temsilcileri vasıtasiyle tatbik ettirebilsin.

istiyoruz ki bu devletin millî ekonomisi, heyeti umumiyesi

itibariyle, halka faydalı olsun ve o şekilde idare edilsin ki umumî refah

artsın, iktisadî ve malî krizler zuhur etmesin ve millî servet mütesaviyen

tevzi edilsin. Ve bu yolu takiben insanın istisna edilmesi keyfiyetini ilga

eden içtimaî rejime, yani sosyalizme varmak istiyoruz.

İşte bu düşünce iledir ki, işbu anayasanın ikinci kısmında görülen

temel kaideleri vaz'ediyor ve halkçı demokrasimizin kanunî esaslarını

sağlam mesnedlere bağlamak arzusu ile üçüncü fasılda da maddeleri teferruat

halinde neşrediyoruz."21

20 http://projects.brg-schoren.ac.at/nationalsozialismus/ideologie.html 21 Fransızca metinden çeviren: Dr. İlhan ARSEL http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/38/248/2406.pdf

Page 101: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

101

Hemen ardından ise, 1993 yılında gerçekleşen Çek Cumhuriyeti ve Slovakya ayrılığının ardından

yazılmış ve kabul edilmiş olan Çek Cumhuriyeti anayasasının dibacesine bakıldığında aradaki farklar

hemen fark edilebilecektir.

“We, the citizens of the Czech Republic in Bohemia, Moravia and Silesia,

at this time of the reconstitution of an independent Czech State,

true to all the sound traditions of the ancient statehood

of the Lands of the Crown of Bohemia as well as of Czechoslovak statehood,

resolved to build, protect and advance the Czech Republic

in the spirit of the inalienable values of human dignity and freedom

as the home of equal and free citizens

who are aware of their obligations towards others

and of their responsibility to the community,

as a free and democratic State founded on respect for human rights

and on the precept of acommunity of citizens,

as a member of the family of democratic nations of Europe and the world,

resolved to protect and develop their natural, cultural, material and spiritual heritage,

resolved to heed all the well-proven tenets of law-abiding state,

have adopted through our freely elected representatives this Constitution of the Czech Republic.”22 23

1993 yılında, ulusal meclisin karara bağladığı yeni anayasanın başlangıç kısmı, hem uluslararası

değerlere hem de ulusun mirasına yaptığı vurguyla ilginç ifadeler barındırmaktadır.

Özellikle insan haklarına, eşit ve özgür yurttaşlık olgusuna yapılmış vurgular, ayrıca doğal, kültürel,

somut ve soyut mirasın korunması ve geliştirilmesi yönünde yapılan vurgu ile hukuk devleti olgusunun

vurgulanması bir arada incelendiğinde, en başında söz edilmiş bulunan “ Toplumsal Sözleşme”

modelinin sağlıklı işlemesi ve anayasanın bir toplumun farklı unsurlarının çıkarlarını gözetebilecek

yapıda dizayn edilebileceği örneğini sunmuş bulunmaktadır.

Farklı çıkarlar ve sancılı süreçler denildiğinde ise, şu anda kullandığı anayasa ile bir çok ülkeden çok

daha ileride bir konumda bulunan Güney Afrika çok değerli ve araştırılmaya değer bir örnek olarak

karşımızdadır. Uzun yıllar boyunca kolonyal bir ülke olarak var olmuş, Hollanda kolonisi olarak

yaşadığı yıllardan Apartheid24 isimli rejimi miras almış ve Nelson Mandela’nın öne çıktığı uzun ve

sancılı bir sürecin sonunda, ülkedeki bütün unsurları, dilleri, kültürleri ve farklılıkları kucaklayan bir

22 http://www.hrad.cz/en/czech-republic/constitution-of-the-cr.shtml

23 Kursiv vurgular müellif tarafından daha sonra eklenmişlerdir, asıl metinde böyle bir vurgu yer almamaktadır. 24 Aus Politik und Zeitgeschichte, 1/2010- Dezember 2009, Südafrika

Page 102: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

102

rejime sahip olan ülkenin 1994 yılında kabul ettiği anayasanın dibacesi de örnek olabilecek bir nitelik

taşımaktadır.

"We, the people of South Africa,

Recognise the injustices of our past;

Honour those who suffered for justice and freedom in our land;

Respect those who have worked to build and develop our country; and

Believe that South Africa belongs to all who live in it, united in our diversity.

We therefore, through our freely elected representatives, adopt this Constitution as the supreme law of

the Republic so as to —

Heal the divisions of the past and establish a society based on democratic values, social justice

and fundamental human rights;

Lay the foundations for a democratic and open society in which government is based on the will

of the people and every citizen is equally protected by law;

Improve the quality of life of all citizens and free the potential of each person; and

Build a united and democratic South Africa able to take its rightful place as a sovereign state in

the family of nations.

May God protect our people.

Nkosi Sikelel' iAfrika. Morena boloka setjhaba sa heso.

God seën Suid-Afrika. God bless South Africa.

Mudzimu fhatutshedza Afurika. Hosi katekisa Afrika."25 26

Çek cumhuriyeti Anayasasının dibacesine benzer bir şekilde burada da yaşanmışlık ve tarihsel süreçlerin

göz ardı edilmediği ve yaşanmış olan acıların dahi saygılı bir şekilde anıldığı, o çabaların üzerinden

vurgulandığı üzere farklılıkları üzerinden bir olabilen ve ülkelerini sahiplenen vatandaşları hedefleyen

bir ülke profili çizilmektedir.

Özellikle vurgulanan bir diğer nokta da, evrensel hukuk normları ve hukuk devleti olguları ve sosyal

adalet kavramıdır. Ülkenin sosyal yapısı göz önünde bulundurulduğunda ve beyazlar ve siyahlar

arasında yaşanmış olan sorunlar ve adaletsizlikler de- her alanda- hatırlandığında bu vurgu daha da bir

anlam kazanmaktadır.

25 http://www.info.gov.za/documents/constitution/index.htm

26 Kursiv vurgular müellif tarafından metne eklenerek önemli maddelere dikkat çekileye çalışılmıştır. Orijinal metinde böyle bir farklılık bulunmamaktadır.

Page 103: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

103

Hem anayasa metni hem de dibacesi bu birlikte yaşama iradesinin açık bir şekilde beyan edildiği

platformlar olmuşlardır. Ve uygulamalarda da bu mantığın dışına kaymaları engellemek adına kota

uygulamaları tercih edilmiş ve eşitsizliklerin önüne böyle geçilmeye çalışılmıştır.

İncelenecek son metin, darbelerle hemhal olması bakımından Türkiye ile benzerlik gösterdiği

söylenebilecek olan İspanya’dır. Yönetilme şekli Monarşik-Parlementer bir yapı olsa da, 20. Yüzyıl

boyunca yaşadığı ardı ardına gelen darbeler ve darbe denemeleri – ki bir kaçını saymak gerekirse

General Miguel Primo de Rivera, General Sanjurjo ve General Franco akla gelecektir- ve Franco

döneminin bitişinin ardından yaşanan Transición tecrübesi ile ortaya konulan anayasal metin hem

uluslararası hukukun temel ilkelerini esas almış hem de federal bir yapıya sahip olan ülkede birlikte

yaşama tecrübesinin de dayanağını oluşturabilmiştir.

“The Spanish Nation, desiring to establish justice, liberty, and security, and to promote the well-being

of all its members, in the exercise of its sovereignty, proclaims its will to:

Guarantee democratic coexistence within the Constitution and the laws, in accordance with a fair

economic and social order.

Consolidate a State of Law which ensures the rule of law as the expression of the popular will.

Protect all Spaniards and peoples of Spain in the exercise of human rights, of their culture and

traditions, languages and institutions.

Promote the progress of culture and of the economy to ensure a dignified quality of life for all.

Establish an advanced democratic society, and

Cooperate in the strengthening of peaceful relations and effective cooperation among all the peoples of

the earth. “27

İspanyol anayasasının başlangıç kısmında vurgulanmış olan noktalar sıralandığında karşımıza aşağıdaki

gibi bir tablo ortaya çıkacaktır;

adalet, özgürlük vurgusu ve İspanyol halkının refahı, dolayısıyla hakça bir ekonomik ve toplumsal

düzen içinde yaşama, hukuk devleti ilkesinin çoğunluğun iradesine saygılı ancak tüm İspanyol

27 İspanyolca asıl metnin resmi kaynakların sağladığı İngilizce çevirisinden faydalanılmıştır. Türkçe kullanımdaki yanlışlıklar müellifin sorumluluğundadır. Kursiv olarak vurgulanan kısımlar müellif tarafından sonradan eklenmiştir, ve metnin aslında yer almamaktadır.

Page 104: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

104

halklarının kültürel, geleneksel kurum ve yapılarının korunması yolunda yorumlanması ile ileri düzeyde

demokratik bir toplum kurmak hedeflerinin ön planda yer aldığı görülebilir.

Burada da anayasa ve dibacesi bir niyet mektubu olarak sunulmuş ve devlet, vatandaşlarına hak ve

özgürlüklerini gerektiği gibi yaşayabilecekleri bir çerçeveyi sağlamayı garanti ederek, toplumsal barışın

sağlanması ve korunması yolunda çaba sarf edeceğini beyan etmiş, ve halkın iradesine dayandığını

açıkça belirtmiştir.

Bu metinlerle karşılaştırıldığında Türkiye Cumhuriyeti 1982 Anayasası’nın hali ve 2011 Anayasa

değişikliği referandumundan beri daha faal olarak tartışılan yeni ve sivil bir anayasa, ve dibaceleri

makalenin bir sonraki kısmını oluşturacaktır.

QUAE NOCENT DOCENT28

1982 Tarihli TC Anayasası kabul edildiği andan itibaren tartışmalara sebep oldu, ve çok yoğun

değişikliklere uğradı. Ancak bu değişiklikler daha önce de vurgulandığı gibi Anayasanın özünde yer

alan ve milletin iradesinin vesayet altına alınması, uygulamalarda vatandaş yerine devlete öncelik

verilmesi, toplumsal barışın bir türlü sağlanamaması gibi temel sorunların çözümü için yeterli olmadı.

Ayrıca Anayasanın hazırlanması bir coup d’etat’ın hemen ardından, ve meşruiyeti tartışmalı bir kurucu

iktidar tarafından gerçekleştirildiği için , toplumsal sözleşme mantığından oldukça uzakta, her hangi bir

tartışma olanağı olmaksızın gerçekleştiği için, Türkiye gibi, imparatorluk bakiyesi ve farklılıklar

açısından oldukça zengin olan bir ülkenin ulus devlet mentalitesi ile yönetilmesi- yönetilmeye

çalışılması toplumdan gereken aksi bulmadığı için, gerekli kabulü hiçbir zaman görmemiş, ve tatmin

edici sonuçlara ulaşılamamıştır.

Bu noktayı kanıtlayan en önemli hadise ise, Anayasanın kabulünden birkaç yıl sonra, henüz Turgut

Özal’ın iktidarı sırasında bir anayasa değişikliğine gidilmiş olmasıdır. 29 Şimdiye kadar yapılan

değişikliklerin neredeyse tamamı halkın yoğun desteği ile karşılaşmıştır.30

İşte bu durum göz önünde bulundurulduğunda ve 2011 seçimlerinde meclise girebilmiş olan bütün

partilerin “sivil anayasa” vurgusu yaptıkları bir ortamda, Sivil Toplum kuruluşları ve platformların yeni

anayasayı tartıştıkları bir ortamda, sosyal medya yoluyla herkesin sesini başkalarına duyurabildiği ve

sansürün anlamsız hale geldiği bir ortamda, terör eylemlerinin artmasına rağmen bu ülkede yaşayan

28 Latince, “Hatalardan öğrenilir.” 29 1987, 3361 sayılı kanunla gerçekleştirilen değişiklik 30 2007 referandumu sonuçları: Kabul % 68.95 Red % 31.05 2010 referandumu sonuçları: Kabul % 57.88 Red % 42.12 , http://www.ysk.gov.tr/ysk/index.html

Page 105: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

105

bütün unsurların beraber yaşama isteklerini açıkça beyan ettikleri bir ortamda yapılacak olan anayasa ve

dibacesi de, bu zamanın ruhunu yansıtmalıdır.

Dibace31elbette ki bir mecburiyet değildir, ve herhangi bir başlangıç metni olmayan anayasalar da

olabilir. Ancak yukarıda örnek olarak verdiğimiz Güney Afrika, İspanya, Çek Cumhuriyeti ve Almanya

hatırlandığında fark edilecektir ki, dibace, zamanın ruhunu yansıtmak ve anayasanın mantığını, hedef ve

niyetini deklare etmek için en uygun platformdur.

Evrensel hak ve hürriyetlerin tanındığı, ayrımcılığın reddedildiği, farklılıkların ve kültürel zenginliğin

vurgulandığı, kimsenin sistemden dışlanmadığı ve bir anayasa hayal edildiğinde bunun en kısa yoldan

belirtilebileceği yer dibace olacaktır.

Nasıl ki sadece dibaceleri okunduğunda bile, Almanya’nın yaşadığı Nazi zamanının toplumu ve

düşünceyi nasıl etkilediğini, Çek Cumhuriyeti’nin Slovakya’dan ayrılma tecrübesini ve Doğu Bloğunun

ardından Batı Bloğu’nun demokrasi vurgusu yapan sistemine eklemlenme çabalarını, Güney Afrika

Cumhuriyeti’nin çok uluslu, çok dilli, birbirlerinin farklılıklarının zenginlik olarak kavramayı öğrenen

ulusal yapısını, yaşanan derin ve acı mücadeleyi, ve İspanya’daki kültürel farklılıkların beraber yaşama

ve refah, insan onuru ve demokratik bir toplum olma çabalarını görebiliyorsak, yeni ve sivil vurgusuyla

yapılan bir anayasa metni ve dibacesi de Türkiye’nin içinden geçtiği süreçler ve hedeflerine uygun

olmaya mecburdur.

9-11 Mart 2012 tarihleri arasında Bolu Abant’ta “Yeni Anayasa’nın Çerçevesi” başlığı ile yapılan

toplantıların sonucunda varılan sonuçlar da makalenin tezini destekler niteliktedir.32

Anayasanın dibacesi için önerilen çözüm, bu kısımda insan hakları, hukukun üstünlüğü, demokrasi ve

insan onuruna saygının vurgulanmasıdır.33

Yine Turgut Özal Üniversitesi’nin hazırladığı Anayasa taslağındaki dibace metni de dikkate şayandır;

“Hukukun üstünlüğüne bağlı bir hâkimiyetin gerçek sahibi olan Millet ve onun meşru temsilcisi olan

Türkiye Büyük Millet Meclisi, asli kurucu iktidar yetkisiyle, bu Anayasayı;

(1) atalarımızdan tarihi süreç içerisinde devraldığımız, yaratılanı Yaratan’dan ötürü sevmek ve saymak,

insanı âlemin en şerefli varlığı bilmek ilkeleri ışığında,

31 Dibace, kelime anlamı olarak, başlangıç, giriş, önsöz demektir. http://tdkterim.gov.tr/bts/

32 Abant Platformu resmi web sitesi; http://www.abantplatform.org/ 33 Sonuç Bildirgesi; http://www.abantplatform.org/Haberler/Detay/1997/Abantta%20Anayasan%C4%B1n%20%C3%87er%C3%A7evesi%20%C3%87izildi%20Sonu%C3%A7%20Bildirgesi

Page 106: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

106

(2) insana ve diğer varlıklara karşı sorumluluğumuzun ülkelerin siyasi sınırlarıyla bağlı kalmaması

gerektiğinin bilincinde olarak,

(3) bütün farklılıklarımızı birliğimizin teminatı olarak algılayıp,

(4) hukukun üstünlüğünün gücün haklıya tanınmasıyla, sağlıklı bir toplumun da muhtaçların refaha

kavuşturulmasıyla kurulabileceğini benimseyerek,

(5) devleti insana hizmetkâr kılmak suretiyle kişilerin temel hak ve hürriyetlerinin korunmasına dair

ortak hassasiyeti sürdürerek,

(6) insan haklarını konu edinen uluslararası hukuk ilkeleri ışığında, barış, huzur ve adâletin yurtta ve

dünyada tesisi husûsunda kararlılığımızı dile getirerek,

kabul eder.” 34

Görüldüğü üzere bu metin Abant Platformunun da kabul ettiği bir çok öğeyi içinde barındırmaktadır ve

Millet iradesine vurguyla başladığı dibacede farklılıkların vurgulanmasından hukukun üstünlüğüne,

devletin sosyal devlet niteliği taşımasına kadar bir çok noktaya değinilmiştir.

“Nominatio Dei” 35bir çok Avrupa ülkesinde kabul görmesine rağmen, ülkemizde uygulanan katı laiklik

uygulamaları nedeniyle, uzlaşma yerine çatışmaya sebep olabileceğinden, dibacenin değinmesi gereken

bir mecburiyet olarak algılanmamaktadır.

Ancak insana, insan onuruna, hukukun üstünlüğüne, farklılıkların bir zenginlik olarak algılanmasına,

devletin hizmetkar kılınmasına, ve temel hak ve hürriyetlere uluslar arası hukuk normlarına da dikkat

çekilerek vurgu yapılması gerekliliği, toplumsal barışını sağlama yolunda adım atmak için nihayet hazır

bir görünüm veren Türkiye için olmazsa olmaz niteliği taşıyacaktır.

Ve bölümün başlığında da belirtildiği gibi, Anayasa değişikliklerine verilen desteklerden de

anlayacağımız gibi hatalarından öğrenen, ve bu hataların bir daha tekrarlanmamasının arzu edildiği bir

konjonktürde yaşayan halkın, anayasa ve dibacenin nasıl olması gerektiği konusundaki talepleri, yeni

anayasanın yapımında önemli olacaktır.

SONUÇ

34 Turgut Özal Üniversitesi Anayasa Taslağı; www.turgutozal.edu.tr/anayasatasarisi.pdf 35 Tanrıya vurgu yapılması

Page 107: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

107

Türkiye, İspanya, Almanya, Çek Cumhuriyeti ve Güney Afrika Cumhuriyeti gibi coğrafya olarak

birbirinden oldukça uzak, anayasa yapım süreçleri ve tarihsel gelişimleri birbirinden farklı olan beş

farklı ülkenin anayasalarını başlangıç kısımlarından yola çıkılarak, mevzubahis metnin aslında anayasal

tartışmalar yapıldığında göz ardı edilmesinin anlaşılmaz olduğu, anlatılmaya çalışılmıştır.

Her bir dibace, ülkenin yapısı ve tarihsel dönüşümü hakkında ipuçları vermekte, ve vatandaşların

bundan sonra nasıl yaşamak istediklerine dair niyetlerinin açıklandığı bir platform özelliği taşımaktadır.

Bir diğer özellik ise, başlangıç metninin anayasanın geneline ilişkin muhtevayı da içinde barındırması ve

anaya metninin kendisi hakkında da başvurulabilecek bir kaynak olduğu gerçeğidir.

Bu sonuçlara ulaşılırken izlenilen yol gereği, 1982 Anayasası mercek altına alınmış, karşılaştırmada

kullanılan diğer ülkeler de incelendikten sonra hem buradan, hem de Türkiye’de genel kabul gören bir

Sivil Toplum Kuruluşu olan Abant Platformu ve Anayasa konusunda ilk görüş açıklayan üniversite olan

Turgut Özal Üniversitesinin Anayasa taslakları temel alınarak, muhtemel olan yeni bir anayasada ve

dibacesinde yer almasının gerekli olduğunun düşünüldüğü temel unsurlara vurgu yapılmıştır.

KAYNAKÇA

1. İsmet Özel, Bir Yusuf Masalı, Şule Yayınları, İstanbul, 2011

2. Erik Jan Zürcher, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, İletişim Yayınevi, İstanbul, 2008

3. Doğu Batı Düşünce Dergisi Sayı:46- 2. Meşrutiyet “100. Yıl”

4. http://www.tbmm.gov.tr/anayasa/anayasalar.htm

5. Hilal Kaplan, Türkiye’nin Ölmeyen Babası, Timaş Yayınları, İstanbul, 2011

6. Şefik Taylan Akman, Türk Tarih Tezi Bağlamında Erken Cumhuriyet Dönemi Resmi Tarih

Yazımının İdeolojik ve Politik Karakteri, Hacettepe Hukuk Fakültesi Dergisi

7. Şerafettin Turan, Türk devrim Tarihi, 3. Kitap, Yeni Türkiye’nin Oluşumu, 1923-1938, Bilgi

Yayınevi, İstanbul, 1996

8. Umut Özkırımlı, Milliyetçilik Kuramları-Eleştirel Bir Bakış, Doğu Batı Yayınları, İstanbul, 2008

9. Orhan Miroğlu, Dıjwar, Everest yayınları, İstanbul, 2009

10. http://www.wiedervereinigung.de/

11. http://www.bundestag.de/dokumente/rechtsgrundlagen/grundgesetz/index.html

12. http://projects.brg-schoren.ac.at/nationalsozialismus/ideologie.html

Page 108: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

108

13. http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/38/248/2406.pdf

14. http://www.hrad.cz/en/czech-republic/constitution-of-the-cr.shtml

15. http://www.info.gov.za/documents/constitution/index.htm

16. http://www.ysk.gov.tr/ysk/index.html

17. http://tdkterim.gov.tr/bts/

18. http://www.abantplatform.org/

19. www.turgutozal.edu.tr/anayasatasarisi.pdf

EMEĞİ GEÇENLER

Merve Sevinç Sakar

Havvanur Tekin

Merve Tekin

Ahmet Derya

Berad Büyük

Burak Yetimoğlu

Figen Şimşek

Meryem Büşra Doğan

Ömer Tayyar Aslan

Hatice Günindi

Sinem Alp

Murat Avcıoğlu

Hikmet Baltaoğlu

Furkan Gültekin Baltaoğlu

Mehmet Rezan Altınkaynak

Page 109: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

109

Mehmet Köse

Esra Karabiber

Muhammet Usta

Esra Türkoğlu

Oğuzhan Zekioğlu

Kemal Çakır

İlknur Boyacı

Halil İbrahim Öztürk

Emine Şeyma Bal

Rıdvan Demir

Esra işler

Afra Uysal

Mehmet Afşin Yıldız

Ayşe Rüveyde Özçelik

Öner Yiğit

Ayser Sude Gök

Nursen Durmuş

Yunuscan Ebici

Nevin Yenigün

Betül Sertçelik

Zeynep Meltem Omay

Bilal İşcan

Yavuz Selim Elmas

Seçkin Sosyal

Ediz Kentkuran

Page 110: Kış Akademisi - Bizim Anayasamız

110

Büşra Eser

Bilal Çoban

Haşim Özpolat

Elif Aslı Akyüz

Süleyman Orhun Altıparmak

Rüveyda Özmen

Cem Özkan Sarışen

Zeynep Sümer

Hümeyra Seleş

Mustafa Arısoy

Betül Yıldız

Emrah Bulut

Şeref Kavak

Muhammed Olgun

Baturalp Erdoğan

Ali Mercan

Hilmi Kahveci