Author
others
View
3
Download
0
Embed Size (px)
5
I. ULUSLAR ARASI
İSLÂM TARİHİ VE MEDENİYETİNDE
ŞANLIURFA SEMPOZYUMU (25-27 Mart 2016)
TEBLİĞLER -II-
4
Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü Kültür Yayınları No: 2 –
Bilim 2.
İslâm Tarihi ve Medeniyetinde Şanlıurfa Sempozyumu Tebliğleri: -I-
ISBN: 978-975-8168-20-9
Takım Numarası: 978-975-8165-18-6
Mizanpaj: Gelişim Ofset - Şanlıurfa
Kapak: Gelişim Ofset - Şanlıurfa
Baskı: Semih Ofset Matbaacılık - Ankara
Ankara, Mart 2016
380
Urfalı Hattat Behçet Arabî ve
Eserlerinden Örnekler
Ömer Sabuncu*
Giriş Hat sanatı, Arap harflerinden doğarak İslâm medeniyetinde müstakil ve olağan
üstü bir mevki kazanan güzel yazı sanatıdır. Bu tebliğde Şanlıurfalı hattat Behçet
Arabî’nin tanıtılmaya çalışılacak ve eserlerinden örnekler verilecektir.
Konumuza başlarken hüsn-i hat kavramına kısaca değinmenin faydalı
olacağını düşünüyoruz.
Hüsn-i hat: Kelime ve Terim Anlamları
“Yazmak, çizmek; kazmak; alâmet koymak” anlamlarındaki Arapça hatt
mastarından türeyen ve “yazı, çizgi; çığır, yol” gibi manalara gelen hat kelimesi terim
olarak “Arap yazısını estetik ölçülere bağlı kalıp güzel bir şekilde yazma sanatı
(hüsnü’l-hat, hüsn-i hat)” anlamında kullanılmıştır.
Kaynaklarda genellikle “cismanî aletlerle meydana getirilen ruhanî bir
hendesedir” şeklinde tarif edilen hat sanatı, bu tarife uygun bir estetik anlayış
çerçevesinde yüzyıllar boyunca gelişerek süre gelmiştir.
İslâm dinini kabul eden hemen hemen bütün kavimlerin dinî bir gayretle
benimsediği Arap yazısı, hicretten birkaç asır sonra İslâm ümmetinin ortak değeri
haline gelmiş, aslı ve başlangıcı için doğru olan “Arap hattı” sözü zamanla “İslâm
hattı” vasfını kazanmıştır.
Arap yazı sisteminde harflerin çoğu kelimenin başına, ortasına ve sonuna
gelişine göre yapı değişikliğine uğrar. Harflerin birbirleriyle bitiştiklerinde
kazandıkları görünüş zenginliği, aynı kelime veya cümlenin çeşitli kompozisyonlarla
yazılabilme imkânı, sanatta aranılan sonsuzluk ve yenilik kapısını aralamıştır.1
Zamanla Kur’ân-ı Kerîm, hadis-i şerifler ve kelam-ı kibar denilen güzel sözler
hat sanatıyla estetik bir anlam kazanmıştır. Kur’ân’ın en güzel şekilde yazıldığına
vurgu yapmak için “Kur’ân Mekke’de indi, Mısır’da okundu, İstanbul’da yazıldı.”
sözü meşhur olmuştur. İstanbul’un yanı sıra Ülkemizin birçok şehrinde önemli
hattatlar yetişmiş; dün olduğu gibi bugün de Kur’ân, en güzel şekilde yazılmaya
devam etmektedir. Bu hattatlardan biri de Şanlıurfalı hattat Behçet Arabî’dir.
Urfa’da Hat Sanatı
Behçet Arabî’nin hayatına geçmeden önce Kur’ân’ın güzel yazılışındaki
gelişmelerin Şanlıurfa hat sanatına yansımalarına değinmek istiyoruz. Şanlıurfa’da
önceleri mezar taşları ve mimari süslemelerde görülen hat sanatı daha sonraları yazı
çeşitlerinin de artmasıyla deri ve kâğıt üzerine tablolar oluşturmak suretiyle farklı bir
boyut kazanmıştır.
Şanlıurfa’daki hat sanatının en eski örnekleri Harran Ulu Camii kalıntıları
arasındaki binalar ve Harran eski mezarlığında kazılar sonucu ortaya çıkartılan mezar
taşlarında görülmektedir. Ayrıca Harran Kapısı kuzey cephesinde yer alan Eyyûbi
nesihi ile yazılmış şerit kitâbe, Eyyûbi medresesinin kuzey duvarındaki çiçekli nesih
kitâbe ve Şeyh Mes’ûd Zaviyesi’nin sarnıç kitâbesi, Şanlıurfa’daki hat sanatının XI
ve XII. yüzyıl örnekleri arasında yer almaktadır.
* Yrd. Doç. Dr., Harran Ü. İlahiyat F. İslâm Tarihi Anabilim Dalı. [email protected]
1 M. Uğur Derman, “Hat”, DİA, İstanbul, 1997, c. 16, s. 427.
381
Eyyûbiler’den Osmanlı dönemine kadar geçen süre içerisinde ortaya konan hat
eserlerinden günümüze ulaşan eserler tespit edilememiştir. Ancak Osmanlı döneminden
kalma çok sayıda kitâbe, mezar taşları ve evler üzerindeki dekorasyon amaçlı sülüs,
nesih, celî sülüs, celi ta’lik ve makili tarzlarındaki kompozisyonlar zengin bir çeşitlilik
göstermektedir.
Urfa’daki Hat Sanatı’nın güzellikleri -taşra olmasına rağmen yine de- özgün
eserlerin verildiği mezar taşları ve mimari süslemelerde görülmektedir. Urfa’da
görebildiğimiz kitabelerde hemen hemen yazı çeşitlerinin tümüne rastlamak
mümkündür. Bu yazıların Şanlıurfa mezar taşları üzerinde oldukça ustaca yazıldığı
görülmektedir. Mezar taşları kitabelerinin bir kısmının şairleri bellidir. Fakat
hiçbirinde hattatların ismine rastlanmamıştır. Bazı hattatların yazı ve işaretlerinden
kim oldukları tanınıyorsa da, bunlar ancak bir veya iki kişiyi geçmemektedir. Bu
hattatların içinde Cumhuriyetten önce Urfa’da meşhur olmuş ve Lobut Ahmet diye
tanınan Ahmet Vefik Bey ve öğrencisi Arabîzâde Behçet Efendi bulunmaktadır.
Yalnız Nakıpzade İbrahim Efendi Medresesi’nin Ulu Camii kapısının 1775 tarihli
büyük hücre kitâbesinin hattatının Urfa Nâibi Hakkı olduğu yazılıdır. Bu taş üzerine
yazılı isimlerden başka bazı levhalarda ve el yazmalarda da hattatlara
rastlanmaktadır. Mesela Sakıp Efendi’nin yine şair mutasavvıf Saffet’in aynı
zamanda hattat oldukları bilinmektedir.
Bunlardan Şair Sakıb’ın Halepli Bahçe’de kendi adına yaptırdığı köşkün
ikinci kattaki büyük odasının iç duvarlarını dolaşan, mavi zeminli tahtalar üzerine
beyaz boya ve ta’lik hattı ile yazdığı şiir, şairin hattatlık yönünü göstermesi
bakımından önem taşımaktadır. Rızvaniye Camii’nde asılı bir levhada imzası görülen
“Naciye” adlı bayan hattatın Urfalı olup olmadığı hakkında elimizde bilgi
bulunmamaktadır.
Urfa’da yetişmiş hattatların en ünlülerinden olan Ahmet Vefik Efendi ve
öğrencisi Arabîzade Behçet Efendi, eserlerinin bir kısmını Osmanlı dönemi
sonlarında, bir kısmını da Cumhuriyet döneminde vermiştir. Osmanlı’nın son
döneminde; İstanbul’da icazet alıp Urfa’ya gelmiş Ahmed Vefik Efendi ve ondan
icazet alan Arabîzade Behçet Efendi olmak üzere iki Urfalı meşhur hattat
yetişmiştir.
Cumhuriyet dönemi hat sanatı uzun yıllar sadece Behçet Arabî ile devam
etmiştir. Behçet Arabî’nin hayatına geçmeden önce hocası Ahmet Vefik Efendi
hakkında bilgi vermek istiyoruz.
Behçet Arabî’nin Hocası Hattat Ahmet Vefik Efendi (Lobut Ahmet
Efendi)
Asıl adı Ahmet olup, Vefik mahlasını kullanmış hem şair hem de hattattır.1860
yılında İstanbul’da doğmuştur. Babası Balibeyzâde Lobut Bey’dir. İlk tahsiline
Sultani’de başlamış fakat yarıda bırakmıştır. 1882 yılında babası Lobut Bey
İstanbul’dan sürgün olarak Halfeti Nahiye Müdürlüğü’ne gelince, o da babasıyla
gelmiş, 1884’de Kaymakam olan babasıyla Suruç’a, 1886 yılında babasının emekli
olması üzerine ailesi ile birlikte Urfa’ya yerleşmiştir.
Ahmet Vefik, 1887 yılında Urfa Tahrirat Kalemi Mukayyıtlığı2 ile memuriyete
başlamış, yazısı güzel olduğu için üç yıl sonra aynı kalemin Sermübeyyizliğine3 terfi
etmiştir. 1923’de emekli olmuştur.
2 Temize çeken. İlk yazılan müsvedde sahifeyi temizce tekrar yazan.
3 İç yazışmalar, yabancı hükümdarlarla yazışmalar.
382
Diyarbakırlı Cenânzâde Hacı Abbas Efendi ve Urfa Tahrirat Müdürü Asaf
Bey’den icazet alan Ahmet Vefik, Urfa’nın birçok mektep ve medresesinde yazı
dersleri vermiştir. Mûsikiye ve bütün makamlara vakıf olan, armonika, ud ve kanun
çalmasını bilen Ahmet Vefik, mütevazı, iyi huylu, ince ruhlu, yardımsever biri olarak
tanınmıştır. Kitâbeler ve mezar taşları için yazdığı şiirlerinde büyük bir ustalıkla tarih
düşüren ve mahalli olaylara destanlar yazan sanatçı, 1917 tarihli Harb-ı Umumi
Şehitleri Abidesi üzerine “Cây-ı cihâda giden erlere nusret ola”4 mısrasını yazmış,
böylece anıtı yaptıran Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey’in adını zikretmiştir.
Şişe içerisine de büyük bir maharetle yazılar yazan Ahmet Vefik Efendi’nin
ölüm tarihi bilinmemektedir.5
Ahmet Vefik Efendi’nin, “Âla Külli Şey’in Kadîr” kompozisyonu.
4 Cepheye giden erlere yardım ola.
5 Ömer Sabuncu, Geçmişten Günümüze Şanlıurfa’da Dinî Hayat, “Geleneksel El Sanatları”, Şanlıurfa
İl Müftülüğü Yayınları, Ankara, 2011, s. 237.
383
Ahmet Vefik Efendi’nin, “Allah Celle celâlühu - Lafza-i Celâl” kompozisyonu.
“Allah” yazısının içinde Esmâü’l-Hüsnâ yer almaktadır.6
6 Eser, Mustafa Hakkı Ertan koleksiyonunda bulunmaktadır.
384
Ahmet Vefik Efendi’nin, “Muhammed Aleyhi’s-selâm” kompozisyonu.
“Muhammed” yazısının içinde Esmâü’n- Nebî/Sîret-i Nebî yer almaktadır.7
Behçet Arabî’nin Hayatı
Behçet Arabî, hat sanatında Urfa’da yetişmiş son ve nadir ustalardan biridir.
Kıvrak eliyle kalem ve fırçada mahir, üstün bir kabiliyete sahiptir. Bu Urfalı usta
hattat, çağdaş hat sanatımıza -hat sanatının geleneğini bozmadan- gerçekten zevkli
yeni çağdaş biçimler getirmiş başarılı istifler yapan hattatlarımızdan biridir.
Behçet Arabî 1893 yılında Urfa’nın Kaleboynu mahallesinde doğdu. Ebû
Eyyûb el-Ensâri’nin torunlarından olan ve 400 yıl önce Urfa’ya yerleşmiş bulunan
“Arâbizâdeler” lakaplı bir aileye mensuptur. Bu nedenle, yazdığı levhalarda “Behçet
Arabî” imzasını kullanmıştır. Babası Hamid Efendi’nin tek evladıdır. Bu aile
günümüzde “Arabîzâdeler” lakabıyla bilinmekte ve “ Görgün” soyadını kullanmaktadır.
Behçet Arabî, 13-14 yaşlarında iken Şer’i Mahkeme’de kâtiplik yapan
akrabalarından birinin yanına hat sanatını öğrenmesi için verilir. Bu hattatın yanında ilk
bilgilerini alan Behçet, sanatında büyük ilerlemeler kaydedince kendisinin daha usta
birisinin yanına verilmesine gerek duyulur. Şer’iye’de Kâtip ilk hocası, Behçet’i,
Hattat Ahmet Vefik Efendi’ye götürüp, “Ahmet Efendi, işte sana kabiliyetli bir genç,
ben bildiklerimi öğrettim, gerisi sana kalıyor.” diyerek yeni hocasına teslim eder.
Behçet Arabî şimdiki Balıklıgöl Rızvaniye Camii’nde Osmanlı mimarisinin önemli
eserlerinden olan tarihi medresede gün boyunca yeni hocasından Hüsnü hat meşk
eder. Geceleri de eve gitmeyip Hüsnü hat yazısının ilerlemesi için Ahmet Efendi’nin
dizinin dibinden ayrılmamaya gayret ederdi. Bu değerli hocanın bilgilerinden istifade
7 Eser, Mehmet Emin Ertan koleksiyonunda bulunmaktadır.
385
etmeye özen gösterirdi. Arabîzade tam bir teslimiyetle yazıdan meşk, hocasından
feyz; ruhun sanatta aradığı inceliği, nazeninliği ve özellikle estetiği yakalayabilmek,
Hüsn-i hatın ruhani mühendisliğine erişebilmek için sabahlara kadar meşk ederdi.8
Hüsn-ü Hatt’ın her çeşidinden icazet alıp, icazet vermiş, şair ve mûsikişinas
Ahmet Vefik Efendi’den hat dersleri alan Behçet, kısa süre sonra icazet alır. İcazet
almasını hızlandıran şöyle bir olay nakledilmektedir: Halilürrahman Medresesi’nde
ders alan Behçet hocası Ahmed Vefik’e, “Hocam, yazıyı yazarken kamış kalemi kâğıt
üzerinde cızırtıya benzer sesler çıkartıyor, bunun sebebi nedir? diye sorduğu zaman
Ahmet Efendi şu cevabı verdi:
“Kalem feryâd eder ağlar mürekkeb,
Beni cahil eline verme Yâ Rab!”
Buna içerlenen Behçet daha azimle işe sarıldı ve çok güzel kompozisyonlar
üreterek icazetnamesini aldı. Behçet Arabî’nin imla hocası Abdulvahap Efendidir.
17 yaşında evlenen Behçet, 24 yaşında üç çocuk sahibi iken 1. Dünya
Savaşı’nda askere alınır. Medine’de 5,5 yıl askerlik yaptığı sırada Peygamberimizin
makamına Urfalı Şair Nâbi’nin;
“Sakın terk-i edebten kûy-ı mahbub-ı Hüdâdır bu
Nazargâh-ı ilâhidir makam-ı Mustafadır bu.”
Dizeleriyle başlayan ünlü kasidesi başta olmak üzere Mescid-i Nebevî’de
çeşitli yazılar yazar. Bu yazılarından dolayı Fahri Paşa tarafından Fırka Yazıcılığı’na
alınır ve terhis olduğunda Urfa’ya götürmek üzere kendisine Peygamberimizin
Sakal-ı Şerifi hediye edilir.9
Behçet Efendi askerlik dönüşünde bazı okullarda hüsn-i hat dersleri verdi.
Harf devriminden sonra işsiz kalınca Urfa Tekel memurluğu görevine başladı. Kırk
yaşlarında Siverek’e aynı görevle tayin oldu. Siverek’te 1 yıl çalıştıktan sonra istifa
ederek Urfa’ya geldik. Kendisini tamamıyla hat çalışmalarına verdi ve geçimini bu
yolla sağlamaya başladı. Memuriyetten istifası onun için sanat açısından bir dönüm
noktası olmuştur. O güne kadar sınırlı sayıda eser veren Behçet Arabî bundan sonra
daha çok ve daha güzel eserler vermeye başlamıştır. Elimizdeki mevcut eserlerin
büyük bir kısmının 1940’lardan vefatına kadar olan zaman dilimini yansıtmasının
sebebi de bu olsa gerektir.
Kendisine bu güzel yazıları nasıl yazıyorsun? Diye soranlara büyük bir tevazu
ile “Ben yazmıyorum, yazdıran yazdırıyor, bu sanat bana Cenab-ı Allah’ın bir lütuf
ve ihsanıdır” derdi.10 Behçet Efendi’nin yazmış olduğu şaheser levhaları bugün
Urfa’daki çoğu cami, dükkân, ev ve mezar taşlarına sanatının en ince ayrıntılarını
aksettirmiştir.
Mareşal Fevzi Çakmak ve Diyanet işleri eski reisi Ahmet Hamdi Akseki’ye
göndermiş olduğu levhalar çok beğenilmiş ve bu zatlardan takdir ve teşekkür almıştır.
Bundan başka İstanbul Ayasofya Camii mihrabının sol tarafında ve Üsküdar’daki
Özbekler Tekkesi’nin mihrabında birer levhası asılıdır.
Bugün Urfa’nın bütün camilerini çok sayıda ev ve dükkânlarını Behçet Arabî
imzalı yüzlerce levha süslemekte, yüzlerce mezar taşında yazıları bulunmaktadır. Bazı
8 Adnan Alpay, Ruhî Mühendislik: Hüsn-i Hat ve Arabizade Mehmed Behçet Efendi, Sanatsal Mozaik
Dergisi, İstanbul, 1988, s. 65.
9 Günümüzde Peygamber (Çarhoğlu) Camii’nde muhafaza edilen bu Sakal-ı Şerif, Ramazan aylarında
Urfalılar tarafından ziyaret edilmektedir.
10 A. Cihat Kürkçüoğlu, Urfalı Hattat Behçet Arabî, Şanlıurfa Belediyesi Kültür ve Eğitim Müdürlüğü
Yayınları, Şanlıurfa 1997, s. 12.
386
yazı ve kompozisyonları Sebilürreşad ve Hilal mecmualarında yayınlanan Behçet
Arabî’nin 1960 yıllarında Hilal takviminde bazı güzel yazıları yayınlanmıştır. Türkiye
ve diğer bazı İslâm ülkelerinde dağıtılan bu takvimler o yıllarda İslâm âleminde
büyük ilgi görmüş bu hizmetinden dolayı Behçet Arabî birçok tebrik almıştır. Bugün
bile bazı firmalarca yayınlanan ve hat sanatının güzel örneklerini içeren
kartpostallarda kendisinin eserlerine yer verilmektedir. Behçet Arabî, yazmış olduğu
nefis bir yazıyı sabahleyin eline alıp bazı tanıdık kişilerin kapısını çalarak bir kaç
liraya satar; bazen kırtasiyeye karton karşılığı yok pahasına vermek zorunda kalır,
çoğu kez satamadan eve eli boş dönerdi. Yine de Behçet Arabî bu durumdan yılmaz,
sürekli yazmaya devam ederdi.
Behçet Efendi, hazır mürekkep kullanmamış eski geleneği sürdürerek özel
mürekkebi kendisi yapar ve hazırlardı. Kendi yaptığı özel mürekkebi hazırlarken
zeytinyağı kandilini etrafı kapalı bir sacın altında yakar, bunun saca yapışan islerini
kazıyarak toplardı. Sonra bu isleri yakarak kararttığı pirinçle birlikte iyice döver,
daha sonra bunları kaysı ağacı sakızıyla uzun müddet karıştırmak suretiyle kaynatır,
mürekkebe parlaklık versin diye de bazen bu karışıma kaynama safhasında soğan
kabuğu ilave ederdi. Elde ettiği bu mürekkep gayet parlak ve uzun ömürlü olur, su ile
dahi çıkmazdı.
Behçet Arabî, kûfi hariç, nesih, sülüs, divanî ve rik’â gibi yazı çeşitlerini
büyük bir ustalıkla kullanmış, ancak en çok celi sülüs ve celi tâ’lik yazı çeşitlerinde
eser vermiştir. Özellikle celi sülüs tarzındaki “Aman Yâ Muhammed”, “el-İzzetü
Lillâh” ile yıldız ve tuğra şeklindeki “Kelime-i Tevhid” ve “Vehüve Alâ Külli Şey’in
Kadîr” kompozisyonları kendisinin çok beğendiği, sürekli yazdığı özgün istifli
yazılarındandır. Behçet Arabî, celi sülüs eserlerinin altına celi divanî, celi ta’lik
eserlere de celi ta’lik imza kullanırdı. Eserlerinin altına rika ve divanî yazı
çeşitleriyle ay, gün ve tarih yazar, eserinin sol tarafına ta’lik yazı çeşidiyle “Urfa”
yazardı.
387
Behçet Arabî’nin yukarıda bahsi geçen çok beğendiği yazıları şunlardır:
“Amân Yâ Muhammed” (Müsennâ, Celî Sülüs).
Üstte Ortada “Allahümme Salli Alâ Şefîi’l-Ümmeti”
Sağda “Es-Salâtü ve’s-Selâmü Aleyk”
Solda “Lâ Tühsâ ve lâ Tü’ad”
388
“el-İzzetü Lillâh” (Müsennâ, Celî Sülüs)
389
“Ve hüve alâ külli şeyin kadîr” (Celî Sülüs)
390
Yıldız: “Besmele” (Müsennâ Celî Sülüs)
Hilâl: “Lâ ilahe illallâh Muhammedün Resûlüllâh” (Celî Divânî)
Behçet Arabî Urfa’nın zor şartlarda; sınırlı imkânlarla yetişen önemli
hattatlardandır, Kendi zamanında hat sanatıyla pek ilgilenilmemesi onu çok üzerdi. Bir
defasında meşk ederken ağlamış, niçin ağladığını soran öğrencilerine: “Bu eyvanda
hocam Ahmet Efendi talebelere meşk veriyordu, bayağı kalabalıktı. Saydım yüz on
talebe vardı. Bazı talebeler gelmemişti ve bazı talebeler de meşki alarak gitmişti.
Tahminime göre gidenler otuz kırk kişi vardı.” Demiş çok az talebe olduğunu ve
sanata ilginin yok denecek kadar az olduğunu ifade etmiştir.11
Onun, hat sanatının örneklerinin pek bulunmadığı Urfa’da yetişmiş olması,
askerliğini yapmış olduğu Medine ve Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin Mezar
taşını yazmak için götürüldüğü Adana hariç ömrü boyunca Urfa dışına çıkmamış
olması göz önünde tutulacak olursa bu şartlar altında verdiği eserlerle sanat
dünyasındaki yeri ortaya çıkacaktır. Urfa camilerinde kendisine iham verecek bir tek
yazının bulunmaması; İstanbul, Edirne, Bursa gibi hat sanatının doruk noktasına
ulaştığı şehirlerdeki yazıları inceleyememiş olması, en büyük şanssızlığı olmuştur.
11 Abubekir Avni Dörtbudak, Son Dönem Urfa Hattatları, Harran Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, (Basılmamış Yüksek Lisans Semineri) Şanlıurfa, 2011, s. 9.
391
Diyarbakırlı rahmetli Hattat Hamit gibi kültür ve sanat merkezi İstanbul’a
yerleşebilseydi, oradaki sanat çevresinde bulunabilseydi, oradaki muhteşem
eserlerden ilham alabilseydi sanatını daha da ileriye götürebilecekti. Hattat Hamid’i
Hamit yapan İstanbul olmuştur. Acaba Üstat İstanbul’a yerleşmeyip de Diyarbakır’da
kalsaydı bu olgunluğa erişebilecek miydi? Günümüzde bile taşrada kalan sanatkârlar
ile büyük şehirlere gidebilenler arasında sanatlarının gelişi açısından büyük farklar
olduğu gözlenmektedir.
Aynı zamanda iyi bir musikişinas olan Behçet Efendi çok güzel gazel okurdu.
Ahmed Vefik Efendiden icazet alan Behçet Efendi sanat hayatı boyunca kimseye
icazet veremeden bu dünyadan göçmüştür. Kendisinden Dr. Münip Görgün
(Arabîzâde) ve Mahmut Dörtbudak meşk etmiştir ama üstadın ölümüyle icazet
alamamışlardır. Hamud, Bahattin, Fazlı, Reşit, Emine, Ayşe ve Saime adında
çocukları vardır. 1965 yılında 76 yaşında Urfa’da vefat eden Behçet Efendi Harran
kapıdaki aile mezarlığına defnedilmiştir.12
Urfa camilerinin büyük çoğunluğunu Behçet Arabî’nin yazdığı Hat Eserleri
süslemektedir. Yazdığı hatlar A. Cihat Kürkçüoğlu tarafından derlenerek Şanlıurfa
Belediyesi tarafından albüm olarak bastırılmıştır.13
Behçet Arabî
12 Sabuncu, Geçmişten Günümüze Şanlıurfa’da Dinî Hayat, “Geleneksel El Sanatları”, s. 238.
13 A. Cihat Kürkçüoğlu, Urfalı Hattat Behçet Arabî, Şanlıurfa Belediyesi Kültür ve Eğitim Müdürlüğü
Yayınları, Şanlıurfa, 1997, 107 sayfa.
392
Behçet Arabî’nin imzası
“Behcet Arabî” (Celî Divanî)
Behçet Arabî’nin Urfa Müzesi’ndeki
Rihdan, Hokka ve kamış kalemleri
393
Behçet Arabî’nin Eserlerinden Örnekler:14
Besmele (Celî Sülüs)
14 Fotoğraflar A. Cihat Kürkçüoğlu ve Adnan Alpay’ın çalışmaları ile Yasin Küçük’ün özel arşivinden
istifade edilerek derlenmiştir. Bazı yazıların etrafındaki tezhip ve ebru süslemeleri Adnan Alpay
tarafından konulmuştur.
394
“Tuğra Besmele (Celî Sülüs)
Sağ boşlukta “İnnehû min Süleymâne veinnehû” (Celî Divânî)
395
“Maşâallahu kâne” (Celî Sülüs) Üstündeki Besmele (Celî Divanî)
396
Allâh - Celle Celâluhû (Celî Sülüs)
397
“Muhammed Aleyhi’s-selâm” (Celî Sülüs)
398
“Allah Celle celâlühu - Muhammed Aleyhi’s-selâm” (Celî Sülüs)
399
“Allah Celle celâlühu - Muhammed Aleyhi’s-selâm” (Celî Sülüs)
“Ebû Bekir - Ömer - Osmân - Ali- Fâtımâ - Hasan - Hüseyin”
400
“Besmele”
“Allah Celle celâlühu - Muhammed Aleyhi’s-selâm”
“Ebû Bekir - Ömer - Osmân - Ali- Fâtımâ - Hasan – Hüseyin - Selmân” (Celî Sülüs)
401
“Men sabera zafera – Sabreden zafere erer.”
Hadis-i Şerif (Müsennâ, Celî Sülüs)
402
403
Ashâb-ı Kehf’in İsimleri
404
“Er-rizku Alellâh - el-Kâsibu Habîbullâh” (Celî Ta’lik)
405
“Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyi’l-azîm” (Celî Sülüs)
406
“Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyi’l-azîm” (Celî Sülüs)
407
“Fallahu hayrün hâfizan ve hüve erhamü’r-râhimîn” (Celî Sülüs)
408
“Fetebârakallâhu ahsenü’l-hâlikîn” (Tuğra)
409
Behçet Arabî - Harrankapı Aile Mezarlığı
Behçet Arabî - Harrankapı Aile Mezarlığı