242
GAZİ ÜN İ VERS İ TES İ DİŞHEKİMLİGİ FAKÜLTESİ DERGİ Sİ THE JOURNAL OF THE DENTAL FACULTY OF GAZİ UNIVERSITY CİLT : 9 OCAK - 1992 SAYI : 1

GAZİ ÜN İVERSİTESİ DİŞHEKİMLİGİ FAKÜLTESİwebftp.gazi.edu.tr/gudisdergi/yayinlar/1992/Gazi_Dis_Fak...Pemfigus Vulgaris ve Sistemik Lupus Eritematozda Tükürük ve Serum

  • Upload
    others

  • View
    10

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

  • GAZİ Ü N İV E R S İ T E S İ

    DİŞHEKİMLİGİ FAKÜLTESİ DERGİSİ

    THE JOURNAL OF THE DENTAL FACULTY OF GAZİ UNIVERSITY

    CİLT : 9 OCAK - 1992 SAYI : 1

  • i

  • QjaauL{

    GAZİ Ü N İV E R S İT E S İ

    DÎŞHEKİMLİGİ FAKÜLTESİ DERGİSİ

    THE JOURNAL OF THE DENTAL FACULTY OF GAZİ UNIVERSITY

    CİLT : 9 OCAK - 1992 SAYI : 1

  • DEEGÎ YAZIŞMA ADRESİ : Emek Mah. 82. Sokak No. : 4 S> : 212 62 20 06510 Ankara/TÜRKİYE

    GAZİ ÜNİVERSİTESİ İLETİŞİM FAKÜLTESİ MATBAASI

  • YAYIN KURALLARI

    1 — Gazi Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Dergisi Fakülte'nin yayın organıdır. Dişhekimliği ve Tıp Dallarında yapılan araştırmalar, vaka takdimleri ve derlemeler yayınlanır.

    2 — Gazi Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Dergisi yılda 2 sayı olarak yayınlanır ve iki sayıda bir cilt tamamlanır.

    3 — Başka yerde yayınlanan yazılar dergiye alınmaz. Çeviriler eser sahibinin imzası izin belgeleri ve asılları ile birlikte gönderilmelidir.

    4 — Araştırmalar ve derlemeler 15, vaka takdimleri 5 daktilo say- fasını geçmemelidir. Daha uzun yazıları yayın kurulu kısaltmakta serbesttir. Metinler daktilo ile standart daktilo kâğıdına ve sayfanın bir yüzüne iki satır aralıklı olarak yazılarak yayın kuruluna iki nüsha halinde teslim edilmelidir. Sayfanın sağ ve solunda ikişer santimetre aralık bırakılmalıdır. Pelür ya da başka tür kqğıda yazılmış nüshalar kabul edilmez.

    5 — Başlıklar metne uygun, kısa ve açık ifadeli olmalıdır. Ya- zarın veya yazarların akademik unvanları, adları ve soyadları başlığın alt ve ortasına konmalıdır. Yazarların çalıştıkları kurumların adları, soyadlarının sonuna konulacak (*) işareti ile birinci sayfanın altında not halinde bildirilmelidir.

    6 — Araştırmaların yazılış düzeni şöyle olmalıdır : Özet (Türkçe), Özet (Yabancı dilde, konu başlığı ile birlikte), Giriş, Materyal ve Metod, Bulgular, Tartışma, Yararlanılan Kaynaklar ve Yazışma Adresi. Yazışma adresinde gereğinde bağlantı kurulacak yazarın telefon numarasıda bulunmalıdır.

    7 — Yazının anlamını ifade edecek nitelikte en az 5 satır Türkçe özetle birlikte, bu özetin İngilizce, Almanca veya Fransızca çevirileri yazılmalıdır.

    8 — Türkçe özetin altına konuyu tanımlayabilecek en az 2 anahtar kelime ve yabancı dilde özetin altına bunların yabancı dildeki karşılıkları yazılmalıdır.

    __ m _

  • 9 — Resimler net ve parlak fotoğraf kâğıdına basılmış ve resim ebatları (13x15) olmalıdır. Grafik, diyagram ve şemalar çini mürekkebi ile aydınger kâğıdına veya şablon kartonuna çizilmelidir. Bunların arkasına yazar adı, yazı başlığı, şekil numarası ve yerleri ayrı bir zarf içinde yazıya eklenmelidir. Klişelerin konulacağı yerler yazı içerisinde de işaretlenmelidir. Grafik, diyagram ve şekil altı yazılar metin dışında ayrı bir daktilo kâğıdına yazılmalıdır. Tablolar bir başlık bulundurmalıdır. Fotomigrograflarda boyama yöntemi ve büyütme gösterilmelidir. Elektronmikrograflarda ve scanning elektronmikrograflarda büyütme bulunmalıdır. Tablo numarası tablo üzerinde romen rakamıyla, şekiller altta normal rakamlarla gösterilir.

    10 — Dergi basım koşulları uygun olduğunda, renkli fotoğraf basımı ücret karşılığında mümkündür.

    11 — Yararlanılan kaynaklar ya metindeki geçiş sırasına göre veya yazarların soyadlarma göre alfabetik olarak düzenlenmelidir. Yararlanılan kaynakların yazılış şekli şu sıraya göre olmalıdır :

    a) Dergiler : Yazarın soyadı, adının ilk harfleri, yazının başlığı, derginin kısaltılmış adı, cilt numarası, sayfa numarası, yılı. Dergi isimleri «Index Medicus»da verilen listeye göre kısaltılmalıdır.

    b) Kitaplar : Yazarın soyadı, adının ilk harfleri, kitabın adı, baskı veya cilt numarası, basıldığı basımevi, basıldığı şehir, yılı.

    12 —- Dergiye gönderilecek yazılarda imlâ ve terminoloji yönünden şu noktalara dikkat edilmesi gerekmektedir. Anatomi terimlerinin Latinceleri kullanılmalı ve bunlar tırnak içerisinde orijinal imlâsı ile yazılmalıdır. Dişhekimliği ve Tıp diline yerleşmiş terimler söylendiği şekiide yazıldıktan sonra parantez içerisinde orijinal yazılış şekli belirtilmelidir.

    13 — Metin içindeki sayfa üstlerine yazmak amacıyla, yazarlar konu başlıklarını beş kelimeyi geçmeyecek şekilde kısaltarak birinci sayfanın en başına parantez içerisinde bildirmek zorundadırlar.

    14 — Dergide yayınlanacak yazıların bilimsel niteliğinden yazar ya da yazarlar sorumludur. Bilimsel yayınlar ile ilgili tenkitler ve cevapları dergide «Editöre Mektuplar» bölümünde yayınlanır.

    — IV —

  • 15 — Dergi ile ilgili her hususta Gazi Üniversitesi Dişhekimliği Fa- kültesi Dergisi Yayın Komisyonu Başkanlığı ile bağlantı kuru-iuur. Yayınlanması istenilen makaieierîn başvuruları bîr dilekçe ile Yayın Komisyonu Başkanlığına yapılır,

    16 — Yayın Kurulunun, yayın kurallarına uymayan yazıları yayınla- mamak, düzeltilmek üzere yazarına geri gönderme yetkisi vardır. Yayın komisyonuna geien yazılar şekil yönünden incelendikten sonra danışma kuruluna gönderilir. Danışma Kurulunun en az 15 gün içindeki incelemesi sonucunda olumlu rapor alınan makalelere yayınlanabilir raporu verilebilir. Yayınlanması kabul edilen yazılar sıraya alınır.

    17 — Yayınlanmak üzere gönderilen yazılar herhangi bir siyasa! dü- şünceyi ve uygulamayı içerir, savunur ya da eleştirir mahiyette olamaz.

    18 — Dergide yayınlanan yazıların telif hakkı Gazi Üniversitesi Diş- hekimliği Fakültesi'ne aittir, başka yerde yayınlanamaz. Dergide yayınlanan yazılara Gazi Üniversitesi Rektörlüğü'nce belirlenecek esaslar içinde telif hakkı ödenir.

    — V —

  • DANIŞMA KURULU

    Ağız- Diş-Çene Hastalıkları ve Ceırahisi Anabilim Dalı:

    Prof. Dr. Mustafa TÜRKER Prof.

    Dr. Nadir GÜNGÖR Prof. Dr. Şule

    YÜCETAŞ

    Diş Hastalıkları ve Tedavisi Anabilim Dalı:

    Prof. Dr. Tamer KINOĞLU Prof. Dr.

    Tayfun ALAÇAM Doç. Dr. Tansev

    MIHÇIOĞLU

    Ortodonti Anabilim Dalı:

    Prof. Dr. Oktay ÜNER Prof.

    Dr. Hakan IŞÇAN Doç. Dr.

    Müfide DİNÇER

    Pedodonti Anabilim Dalı:

    Prof. Dr. Tezer ULUSU

    Periodontoloji Anabilim Dalı:

    Prof. Dr. Koksal BALOŞ

    Doç. Dr. Levent TANER

    Doç. Dr. Gönen ÖZCAN

    Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı:

    Prof. Dr. Hüsnü YAVUZYILMAZ

    Prof. Dr. Erol DEMİR EL Prof. Dr.

    Çetin SUCA

    — VII —

  • T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ

    DİŞHEKİMLİĞİ FAKÜLTESİ DERGİSİ

    YAYIN KOMİSYONU

    BAŞKAN Prof. Dr. Mustafa TÜRKER

    ÜYE ÜYE

    Prof. Dr. Oktay ÜNER Prof. Dr. Erol DEMİREL

    ÜYE ÜYE

    Prof. Dr. Şule YÜCETAŞ Prof. Dr. Tayfun ALAÇAM

    CİLT : 9 OCAK - 1992 SAYI : 1

    İ Ç İ N D E K İ L E R

    ARAŞTIRMALAR

    Yavuz BURGAZ : Sabit Protezlerde Kıymetsiz Metal Engin KOCABALKAN Alaşımı ile Akrilik Rezin Estetik

    Materyal Bağlantısında Klasik Me- todla RES Bonding Tekniğinin Kar şılaştırılması .....................................

    — IX —

  • Neşe AKAL Asit Uygulama Süresinin Aşındırılmış ve Aşındırılmamış Süt Dişi Mine Yüzeyine Etkilerinin Tarama Elektron Mikroskop ile Değerlendirilmesi 13

    Funda TUĞCU Orhan GÜVEN Adnan ÖZTÜRK

    Pemfigus Vulgaris ve Sistemik Lupus Eritematozda Tükürük ve Serum İmmünoglobulinleri . . . . 31

    Çetin SUCA Turan KORKMAZ

    Metal Destekli ve Metal Desteksiz Porselen înleylerin Kenar Açıklıkla rının incelenmesi ....................................... 47

    Nermin YAMALIK Ferine ÇAĞLAYAN Ferhan TEZCAN Nur KILIÇ Fatma AKIN

    Periodontitisli Hastalarda Dişeti Dokusunun Total Proteoglikan İçe riğinin incelenmesi ..................................... 57

    Neşe AKAL Handan AYHAN

    Görme Özürlü Çocuklarda Motivasyonun Ağız Hijyeni üzerine etkisi . 69

    Sema DURAL Jale GÖRÜCÜ

    Tüberkül Kırıklarının İnvivo Olarak İncelenmesi................................................ 79

    Zeki ERKAN Serhat YALÇIN Veli ASLANALP

    Dört Tıp Retrograd Dolgu Maddesi nin Tıkama Yeteneği ve Apikal Sı zıntı Yönünden Elektrokimyasal Metodla İncelenmesi ................................... 89

    Zeki ERKAN İmer OKAR Veli ASLANALP

    Hipersementozlu Dişlerin Apeks ve Apikal Foramenlerindeki Değişikliklerin SEM ile İncelenmesi . . . 101

    Sevil GÜRGAN Berrin DAYANGAÇ Alev ÖNEN Hülya KÖPRÜLÜ

    Amalgam Dolgularda Karşılaştırmalı Bitirme ve Polisaj Yöntemleri 113

    Selçuk ORUÇ : Faruk BAYKAL Gürcan ESKİTAŞCIOĞLU Bedri BEYDEMİR Tanju AKBAY

    Serbest Sonlu Hareketli Bölümlü Protezlerde Üç Değişik Kroşe Siste minin Destek Diş Mobilitesi Üzerine Etkisi ......................................................... 127

    — X

  • VAKA TAKDİMİ

    Nermin YAMALIK Ezel YAVUZYILMAZ Feriha ÇAĞLAYAN Şevket RUACAN

    Neşe AKAL Özlem DEĞER

    Tülin OYGUR Leyla MEMİŞ Şule YÜCETAŞ Derviş YILMAZ Mustafa GÜNEL Salih SARACGİL

    Kronik Deskuamatif Gingivitiste Klinik, İmmünolojik, Işık ve İmmü- nofloresan Mikroskobik Bulgular (Bir Vaka Nedeniyle) ...........................139

    Oligodonti ile Birlikte Görülen Oste- genezis İmperfekta ...............................147

    Oral Malign Melanoma (Bir Ame-lanotik Malign Melanoma Vakası) . 163

    Hüseyin YAZICIOGLU Suat YALUĞ

    Hüseyin YAZICIOGLU Suat YALUĞ

    Hüseyin YAZICIOGLU Suat YALUĞ

    Serpil DURAN Funda TUĞCU

    Neşe AKAL

    DERLEME

    Filiz KEYF

    Bir Olgu Nedeni ile Midfasiyal De- fekt Restorasyonu................................. 173

    Bir Overlay Uygulaması . . . . 181

    Bir Vaka Nedeni ile Nasofarenks Obtüratörü ............................................ 187

    Nazolabial Kist: Bir Olgu ... 193

    Xylitol ve Çürük .................................. 199

    Aşırı Madde Kaybına Uğramış Dişlerin Protetik Onarımı : Post-Core Sistemlerinin Retantif Özellikleri . 209

    — XI —

  • THE JOURNAL OF THE DENTAL FACULTY OF GAZİ UNIVERSITY

    VOLUME 9 JANUARY 1992 NUMBER 1

    C O N T E N T S

    RESEARCH

    Yavuz BURGAZ Engin KOCABALKAN

    A Comparison of Canventional Retantive Beads and RES Bonding Techniques on the Resin-Metal Tensile Bond Strength..........................

    Neşe AKAL The Eveluation of the Effects of Acid Ethching Times on Grounded and Ungrounded Primary Enamel with SEM ............................................. 13

    Funda TUĞCU Onhan GÜVEN Adnan ÖZTÜRK

    Serum and Salivary Immunoglo-bulinsin Pemphigus Vulgaris and in Systemic Lupus Erythematosus . 31

    Çetin SUCA Turan KORKMAZ

    The Evaluation of the Marginal Ope-nings of Metal Supported and Metal Unsupported Porcelain Inlays . 47

    — XIII —

  • Nermin YAMALIK Feriha ÇAĞLAYAN Ferhan TEZCAN Nur KILIÇ Fatma AKIN

    The Determination of Total Pro-teoglycan Content in Gingiva From Patients With Periodontitis . . . 5/

    Neşe AKAL Handan AYHAN

    The Effect of Motivation on the Oral Hygiene of Children With Visual Impairment ............................... 69

    Sema DUEAL Jale GÖRÜCÜ

    An In Vivo Study of Tubercular Fractures ......................................... . 79

    Zeki ERKAN Serhat YALÇIN Veli ASLANALP

    Electrochemical Evaluation of the Sealing Ability and Microleakage Characteristics of Four Different Type Retrograde Filling Material . 89

    Zeki ERKAN İmer OKAR Veli ASLANALP

    SEM and Radiographic Inspection of Apex and Foramen Apicale of Hypercementosis Teeth .... 101

    Sevil GÜRGAN Berrin DAYANGAÇ Alev ÖNEN Hülya KÖPRÜLÜ

    A Comparison of Different Techni ques for Finishing and Polishing Amalgam .................................... 113

    Selçuk ORUÇ : Faruk BAYSAL Gürcan ESKİTAŞCIOĞLU Bedri BEYDEMİR Tanju AKBAY

    The Influence of Three Various Clasping Systems on the Mobility of Abutment Teeth For Distal Extension Removable Partial Dentures 127

    CASE REPORT

    Nermin YAMALIK Ezel YAVUZYILMAZ Feriha ÇAĞLAYAN Şevket RUACAN

    The Clinical, Immunofluorescence Microscopic Findindings of Chro nic Desquamative Gingivitis (A Case Report) .................................................139

    Neşe AKAL Özlem DEĞER

    Osteogenesis Imperfecta with Oli godontia ............................................... 149

    — XIV —

  • Tülin OYGÜR Leyla MEMİŞ Şule YÜCETAŞ Derviş YILMAZ Mustafa GÜNEL Salih SARAÇGİL

    Hüseyin YAZICIOĞLU Suat YALUĞ

    Hüseyin YAZICIOĞLU Suat YALUĞ

    Hüseyin YAZICIOĞLU Suat YALUĞ

    Serpil DURAN Funda TUĞCU

    Neşe AKAL

    Oral Malignant Melanoma (A Case of Amelanotic Malignant Melano ma) .................................................... 163

    Midfacial Defect Restorations : A Case Report...................................... 173

    Implication of an Overlay .... 181

    Nasopharyngeal Obturator with A Cause Report of a Case .... 187

    Nasolabial Cyst: A Case Report . . 193

    Xylitol and Caries ................................199

    REVIEW

    Piliz KEYF The Prosthodontic Repair of En- dodontically Teated Teeth : Reten tive Properties of Post and Core Systems................................................ 209

    _ XV —

  • G.Ü. Dişhek. Fak. Der. Cilt IX, Sayı 1, Sayfa 1 - 11, 1992

    SABİT PROTEZLERDE KIYMETSİZ METAL ALAŞIMI İLE AKRİLİK REZİN ESTETİK MATERYAL BAĞLANTISINDA

    KLASİK METODLA RBS BONDING TEKNİĞİNİN KARŞILAŞTIRILMASI

    Yavuz BURGAZ* Engin KOOABALKAN**

    ÖZET

    Bu araştırma, metal destekli akrilik resin veneer kronlarda metal alt yapı ile estetik resin veneer materyali arasında bağlantıyı temin etmek amacıyla kullanılan klasik bilya retansiyon sistemi ile etilsiyanoakrilat esaslı RBS yapıştırıcı sistemlerinin çekme dayancı açısından karşılaştırılmasını kapsamaktadır. Çalışmada üç grup örnek kullanılmıştır. Birinci grupta metal alt yapı 250 u- Aİ2O3 ile kum-lanmış ve RBS yapıştırıcı uygulanmış, ikinci grupta sadece retansiyon bilyaları, üçüncü grupta ise retansiyon bilyaları ve RBS yapıştırıcısı birlikte uygulanmıştır. Estetik resin materyali olarak ısıyla polimerize olan Biodent marka akrilik resin kullanıldı. Test gruplarının tensometre ile uygulanan çekme dayançları testinde üçüncü grup diğer gruplardan belirgin olarak yüksek bulunurken, birinci ve ikinci gruplar arasında belirgin bir fark tespit edilmemiştir.

    Anahtar Kelimeler : Veneer Kron, Retansiyon Bilyaları, Etilsi-yanoakrilat, Metal-Resin Tutuculuk.

    (*) G.Ü. Dişhek. Fak. Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Doç. Dr. (*'*) G.Ü. Dişhek. Fak. Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Arş. Gör. Dt.

    1

  • METAL - AKRİLİK. BAĞLANTISI

    SUMMARY

    A COMPARISON OF CONVENTIONAL RETANTIVE BEADS AND RBS BONDING TECHNIQUES ON THE RESIN-TO-METAL TENSILE BOND STRENGTH

    This investigation compared the tensile bond strength of a denture acrylic resin to a nickel-chromium alloy used RBS adhesive based ethylcyanoacrylate and that of conventional beads. In this study were used three group speciments; first group was sandblasted with 250 y, Aİ2O3 and treated with RBS adhesive, second group was only used retantive beads, and third group was used retantive beads and treated RBS adhesive. Biodent, a heat curing resin, was processed on all speciments. The tensile bond strength was tested with tensometer. Third group demonsrated a significantly higher mean tensile bond strength than that of other groups. First group, treated with only RBS adhesive, didn't demonstrated significantly higher bond strength than second group used only retantive beads.

    Key Words : Veneer crown, retantive beads, ethylcyanoacrylate, metal-to-resin bonding.

    GİRÎŞ

    Günümüz dişhekimliğinde yaygm olarak kullanılan metal destekli akrilik rezin veneer kron ve köprülerde karşılaşılan en önemli problemlerden biri de estetik materyalle metal alt yapı arasındaki başarısızlıklardır.

    Metal alt yapının dayancı ile akrilik rezin veneer materyalinin estetik özelliklerinin birleştirildiği veneer kronlarda iki bölüm arasındaki bağlantıyı arttırmak için çok çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Bu bağlantı esas olarak mekanik kilitlenme esasına dayanmakta ise de son zamanlarda geliştirilen tekniklerle kimyasal bağlantı da geliştirilmektedir (1, 5,11, 14).

    Tanaka ve arkadaşları (12), klasik yönteme alternatif olarak elektrokorozyon metodu ile negatif retansiyon sistemini geliştirmiştir. Bu yöntem elektrokimyasal pitting korozyon yöntemi ile metal yüzeyinde mikro retansiyon yüzeyleri oluşturulması esasına da-

    2

  • Yavuz BUBGAZ, Engin KOCABALKAN

    yanmaktadır. Daha sonra bu konuda çok sayıda çalışma ve araştırma yapılmıştır (2, 3, 5). Livaditis (6) ve Krueger (4) bu işlemi direkt asit uygulaması ile kimyasal olarak oluşturmuşlardır. Bu yöntemlerin her metale uygulanamaması nedeniyle son zamanlarda metal yüzeyinin pirojenik silika ile kaplanması ve bu sayede metal rezin arasında kimyasal bağlantı temin edilmesi esasına dayanan silicoa-ter metodu geliştirilmiştir (1,3). Ayrıca 4 META/MMA-TBB opak rezin geliştirilmiş olup bu sayede metal-rezin bağlantısına kimyasal boyut kazandırılmıştır (3, 14).

    Bütün bu gelişmelere rağmen geliştirilen bu metodlarm uygu-lanabilmesi için ilave alet ve malzeme gerektirmesi buna bağlı olarak da maliyetin artması nedeniyle klasik boncuk retansiyon tekniği günümüzde ve özellikle de ülkemizde önemini kaybetmemiş ve rutin kullanımdan çıkarılamamıştır (9, 11). Bu nedenle halen bu metotlara alternatif arayışı devam etmektedir (7). Toksik özelliği olmayan ethylcyanoacrylate esaslı RBS sistemi, bu arayışın bir ürünüdür. Bu ürün metal alt yapıya adhezyonla yapışmaktadır.

    Bu araştırmada RBS tekniği, klasik boncuk retansiyon sistemi ve bunun kombine kullanışı ile elde edilen metalakrilik rezin bağlantı kuvvetleri karşılıklı olarak değerlendirilmiştir.

    MATERYAL VE METOD

    Araştırma Gazi Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavi Anabilim Dalı ve O.D.T.Ü. Metallurji Bölümü laboratuvarla-rmda yürütülmüştür. Araştırmada 10'arlı gruplar halinde 30 adet örnek hazırlanmıştır. Bu örnekler :

    1. Grup : Klasik retansiyon boncuklu metal alt yapı + Opak rezin + Akrilik rezin üst yapı,

    2. Grup : Kumlanmış alt yapı + RBS + Akrilik rezin üst yapı,

    3. Grup : Retansiyon boncuklu metal alt yapı + RBS + Akrilik rezin üst yapı.

    Test örneklerinin hazırlanmasında Cr-Ni esaslı kıymetsiz bir metal alaşımı (Niranium, Niranium Corp. USA) kullanılmıştır. Bu metal alaşımından 20 adet klasik retansiyon boncuklu (0.3 mm. Ivoclar, Liechenstain) ve 10 adet düz yüzeyli kumlanmış (250u. Aİ2O3, Bego,

    3

  • METAL - AKRİLİK BAĞLANTISI

    Germany) 10x10x2 mm. boyutlarında metal alt yapılar hazırlanmıştır. Bu amaçla plaka döküm mumundan mum plakalar hazırlanmış arka yüzeylerinede test işleminde kullanılacak tensometrenin (Ho-unsfield, USA) çenelerine uygun mum parçalar paralelometrede yüzeye dik olarak tespit edilmiştir. (Resim 1, Şekil 1). Bunların 20 adedine, bir boncuk mesafesi arayla boncuklar özel yapıştırıcısı ile tespit edilmiştir (10). Bütün mum örnekler daha sonra yapımcı firmanın direktifleri doğrultusunda rövetmana (Fosfat bağlı, Deguwest, Germany) alınmıştır. Daha sonra yine ilgili yapımcı firmanın direk-

    Besim 1. Test Örneği.

    METAL-AKRILIK

    ARA YÜZEY

    Şekil 1. Maşım - akrilik arası bağ kuvvetinin ölçülmesinde kullanılan örnek.

    4

  • METAL - AKRİLİK BAĞLANTISI

    tifleri doğrultusunda endüksiyonlu döküm makinasında (Fornax, Bego, Germany) Cr-Ni esaslı kıymetsiz metal alaşımla dökümler ger-çekleştirilmiştir. Rövetmandan ayrılan metal örnekler gerekli tesviye ve polisaj işlemlerine tabi tutularak, son olarak da kumlanarak akrilik rezin uygulamasına hazır hale getirilmiştir.

    Akrilik rezin olarak, geliştirilmiş kron köprü akriliği olan Biodent K+B Plus (Detrey, Germany) kullanılmıştır. 10 adet retan-siyon boncuklu metal örneğe opak (Biodent, Detrey, Germany) uygulanarak firmanın direktifleri doğrultusunda akrilik rezin basınçlı kazanda (Prestherm, Bego, Germany) polimerize edilmiştir. Geriye kalan 10 adet boncuklu, 10 adet düz yüzeyli kurulanmış örneğe ethylcyanoacrylate esaslı RBS (Repair-Bonding System, ISO dent, Germany) firmanın direktifleri doğrultusunda tatbik edilmiştir. (Resim 2). Buna göre, toz ve sıvıdan oluşan RBS, ilk önce 6 damla sıvıya 1 ölçek toz karıştırılarak, basınçlı buhardan geçirilip kurutulan metal alt yapıya ince bir tabaka olarak uygulanmaktadır. Reaksiyon 3 dakika içinde tamamlanmaktadır. Daha sonra opak Biodent OVS, Detrey, Germany RBS likidi ile, bir kısım opak+iki kısım RBS likidi olmak üzere, karıştırılarak yüzeye tatbik edilir. Daha sonra da 10 dakika süre ile kurutulmaktadır (Şekil 2).

    Resim 2. RBS Bonding Sistemi.

  • Şekil 2. Metal Alt Yapı + BBS Bonding + Akrilik Resini Birleşim Yüzeyinin Kesiti.

    Bu işlemleri takiben akrilik rezin polimerizasyonuna geçildi. Bu amaçla 2 mim. kalınlığında akrilik üst yapı hazırlamak için silikon kalıplar kullanıldı. Firmanın direktifleri doğrultusunda hazırlanan akrilik rezin basınçlı kazanda (Bego, Germany) 6 atm basınç altında 100CC de polimerize edildi. Polimerize olan üst yapı gerekli tesviye ve polisaj işlemine tabi tutularak bu yüzeylere çekme testinde kullanılacak tensometrenin çenelerine uygun olarak hazırlanan oto-polimerizan akrilik rezinden (Meliodent, Bayer, Germany) hazırlanmış parçalar parelelometrede yüzeye dik olarak otopolimerizan akrilik rezin ile tespit edildi.

    Hazırlanan test örnekleri 24 saat 37° C su içinde saklanarak çekme dayancı testine tabi tutuldu. Bu amaçla tensometrenin (Hounsfield, USA) çenelerine tespit edilen örnekler 0,5 mm./dakika hızla çekme işlemine tabi tutuldu (Resim 3). Elde edilen değerler istatistiksel olarak tek yönlü Varyans Analizi testi (Barlett) ile değerlendirildi (Grafik 1, Tablo 1).

    6

    Yavuz BUEGAZ, Engin KOCABALKAN

  • METAL - AKRİLİK BAĞLANTISI

    ,/{*

    & ■■ ^m&^r*:. m*

    .-#><

    S^'v' ■■'!- ! ?o- 15- 10- fi- n J

    ^7 ÜÜ

    7

    /

    A : Retansiyon Bilyah Örnek + Akrilik Resin B : Kumlanmış Örnek + RBS + Akrilik Resin C : Retansiyon Bilyah Örnek + RBS + Akrilik Resin

    Grafik 1. Deney Sonuçlarının Grafiği.

    I*" **"!•■

    V''?.% ■ ^fc«.^. .-,.

  • yavuz BURGAZ, Engin KOCABALKAN

    [ A B c 1 22,300 13,100 33,500

    2 13.700 11,200 32,500

    3 30,500 21,700 22,000

    U- 13,600 16,200 32,500

    5 10,700 19.500 36,500

    6 1B.300 13,900 25,000

    7 16,900 14,000 25,000

    8 15,400 21,700 28,000 9 — - 19,000

    10 — - 33,000

    ORT 10,738 16,513 29,200

    SD 5,623 4,003 6,356

    A : Retansiyonı Bilyeli Örnek + Akrilik Resin B : Kumlannuş Örnek + RBS + Akrilik Resin C : Retansiyon Bilyalı Örnek + RBS + Akrilik Resin — : Deney Dışı Kalan Örnekler

    Tablo 1. Deney Sonuçları.

    BULGULAR

    Araştırma bulguları Tablo 1, Grafik l'de görülmektedir. Sonuçlar istatistiksel olarak değerlendirildiğinde birinci grubu teşkil eden boncuk retansiyonlu metal alt yapı üzerine uygulanan akrilik rezinle elde edilen sonuçlarla, firmanın (RBS, ISOdent, Germany) önerdiği ikinci metod olan kumlanmış yüzey üzerine RBS ve akrilik rezin uygulaması ile elde edilen sonuçlar arasında anlamlı bir fark

    8

  • METAL - AKRILIK BAĞLANTISI

    bulunamamıştır (p>Ö,5). RBS sisteminin boncuk retansiyonlu metal alt yapıya uygulandığı üçüncü grupta elde edilen sonuçlar ile diğer iki grup arasında elde edilen sonuçlar arasındaki fark anlamlı olarak bulunmuştur (P

  • Yavuz BURGAZ, Engin KOCABALKAN

    olarak da ekonomik yönden maliyeti arttırması gözönüne alındığında RBS tekniği gerek uygulamasının kolay olması, gerekse ilave alet gerektirmemesi nedeniyle önem kazanmaktadır.

    SONUÇ

    Araştırmamız bir ethylcyanoacrylate esaslı materyalin kullanıldığı RBS tekniğinin sabit protezlerde metal-akrilik bağlantısında klasik boncuk retansiyonlarımn kullanıldığı tekniğe alternatif bir teknik olduğunu, fakat daha iyi bir sonuç elde etmek için boncuk retansiyonu ile kombine kullanımının daha avantajlı olduğunu ortaya koymaktadır.

    KAYNAKLAR

    1. Barzilay, I., Myers, M.L., Cooper, L.B., Graser, G.N. : Mechanical and chemical retantion of laboratory cured composite to metal surfaces, J. Prosthet. Dent., 59 (2) : 131, 137, 1983.

    2. Caeg, C, Leinfelder, K.F., Laeefield, W.R., Bell, W. : Effectiveness of a method used in bonding resins to metal, J. Prosthet. Dent., 64 (1) : 37-41, 1990.

    3. Doruk, M., Burgaz, Y„ Yurdukoru, B. : Kron-köprü protezlerinde estetik malzeme ile alaşım arasındaki bağ kuvvetinin elektrokimyasal dağlama ile arttırılması., H.Ü. Dişhek. Fak. Der., 11 (3) : 142-149, 1987.

    4. Krueger, G.E., Diaz-Arnold, A.M., Aquilino, S.A., Seandrett, F.R. : A comparison of electrolytic and chemical etch systems on the resin-to-metal tensile bond strength, J. Prosthet. Dent., 64 (5) : 610-617, 1990.

    5. Lin, T., Chang, H., Chung, K. : İnterfacial strengths of various alloy surface treatments for resin-bonded fixed partial dentures, J. Prosthet. Dent., 64 (2) : 158-162, 1990.

    6. Livaditis, G.J, : A chemical etching system for creating micromechanical retantion in resin-bonded retainers, J. Prosthet. Dent., 56 (2) : 181-188, 1986.

    7. Ma, X., Xu, J., Xie, H. : An invitro study on roughening of the metal surface with lost crystal salts to increase the metal-resin bond strength, Quint. Int., 22 (11) : 911-914, 1991.

    10

  • METAL - AKRİLİK BAĞLANTISI

    8. Matsumura, H., Kawahara, M., Tanaka, T., Atsuta, M. : Surface preparation for metal frameworks of composite resin veneered prostheses made with an adhesive opaque resin, J. Prosthet. Dent., 66 (1) : 10-15, 1991.

    9. Nicholls, J.I., Nakanisi, C.D.T. : Tensile bond strength of veneering resins to opaque systems, Quint. Dent. TechnoL, 10 (1) : 35-38, 1986.

    10. Nicholls, J.I., Shue, S. : Effect of bead spacing on the tensile bond strength of resin veneers to cast alloys, Quint. Dent. TechnoL, 10 (8) : 511-515, 1986.

    11. Stokes, A., Tidmarsh, B.G. : Porous metal coating for resin-bonding systems, J. Prosthet. Dent., 56 (2) : 170-175, 19S6.

    12. Tanaka, T„ Atsuta, M., Uchiyama, Y., Kawashima, I. : Pitting corrosion for retaining acrylic resin facings, J. Prosthet. Dent., 42 (3) : 282-291, 1979.

    13. Yosida, K., Matsumura, H., Atsuta, M. : Monomer comparison and bond strength of light-cured 4-META opaque resin, J. Dent. Res., 9 (3) : 849-851, 1990.

    14. Zurasky, J.E., Duke, E.S. : Improved adhesion of denture acrylic resins to base metal alloys, J. Prosthet. Dent., 57 (4) : 520-524, 1987.

    11

  • G.Ü. Dişhek. Fak. Der. Cilt IX, Sayı 1, Sayfa 13 - 30, 1992

    ASİT UYGULAMA SÜRESİNİN AŞINDIRILMIŞ VE AŞINDIRILMAMIŞ SÜT DİŞİ MİNE YÜZEYİNE ETKİLERİNİN TARAMA ELEKTRON MİKROSKOP İLE DEĞERLENDİRİLMESİ

    Neşe AKAL*

    ÖZET

    Süt dişi minesinde prizmasız bir tabakanın bulunması minenin asitlenmesinde ve oluşturulan yüzeyin kalitesinde olumsuz etki yapar. Prizmasız tabakanın aşındırılarak mekanik olarak kaldırılmasının veya asitleme süresinin uzatılmasının, kompozit rezinin tutuculuğu için uygun bir mine yüzeyi oluşturacağı önerilmektedir. Süt dişlerinde kompozit rezinin tutuculuğunu elde etmek için gerekli minimum asit uygulama süresi tam olarak açıklanamamıştır.

    Çalışmanın amacı, asit uygulama süresinin aşındırılmış ve aşın-dırılmamış süt dişi mine yüzeyine etkilerini araştırmaktır. Çalışmada onaltı çürüksüz maksiller süt santral dişin labial yüzlerinin bir yarısı aşındırılarak, diğer yarısı aşındnrılmadan kullanılmış ve 15, 30, 60 saniyelik asitleme süresi sonunda yüzeyler tarama elektron mikroskobu (scanning electron microscope - SEM) ile değerlendirilmiştir.

    Çalışmanın sonuçları, aşındırılmış süt dişi mine yüzeyi için optimum asitleme süresinin 15 saniye, aşındırılmamış süt dişi mine yüzeyi için 30 saniye olduğunu göstermiştir.

    Anahtar Kelimeler : Asit-etching tekniği, mine, süt dişi, rezin.

    (*) G.Ü. Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı Araştırma Gö-revlisi, Dr.

    13

  • ASİT UYGULAMA SÜRESİNİN SÜT DİŞİ MİNESİNE ETKİLERİ

    SUMMARY

    THE EVALUATION OF THE EFFECTS OF ACID-ETCHING TIMES ON GROUNDED AND UNGROUNDED PRIMARY ENAMEL WITH SEM

    The presence of a prismless layer in the enamel of primary teeth may adversely affect the conditioning of the enamel and the quality oy the etched surface.

    It has been suggested that mechanical and chemical removal of the prisimless layer in primary teeth by grinding or by prolonged etching time will produce a favorable condition of the enamel surface for the retention of composite resins. However, the minimal etching time needed to achieve adequate retention of composite resin to the enamel of primary teeth has not been definitly identified.

    The purpose of this study is to investigate the effects of etching times on the grounded and ungrounded primary emanel. Labial surfaces of 16 extracted caries-free maxillar primary incisive teeth were used in the study. Half of the labial surfaces of each teeth were grounded and the other side left intact. After the etching times of 15, 30, 60 seconds all the specimens were examined with the scanning electron microscope (SEM).

    The results of this study indicated that 15 seconds was the optimal time for etching on the grounded primary enamel and 30 seconds was the optimal time for etching on the ungrounded primary enamel.

    Key Words : Acid-etch technique, enamel, primary teeth, resin.

    GÎRİŞ

    Diş minesinin asitlenmesi; fraktüre, çürük veya hipoplazili dişlerde rezin materyalin yerleştirilmesinde, fissür örtücülerin uygulanmasında, ortodontik braketler ile yer tutucuların yapıştırılmasında, rezin laminate veneerlerde ve posterior kompozitlerde uygulanan standart bir tekniktir (3,7,9,27).

    Asitleme işlemi, diş yüzeyindeki organik film tabakasının kal-dırılması, mine yüzey enerjisinin arttırılması ve rezin materyalin

    14

  • Neşe AKAL

    içine akabileceği mikroçukurcuklarm oluşturulması için yapılır. Asitleme sonrasında rezinin dişe bağlanma kuvveti artar, materyal ile diş arasındaki mikrosızmtı azalır ve böylece restorasyonun başarı oranı yükselir (7,27,29).

    Çeşitli konsantrasyonlarda ve değişik sürelerde uygulanan fosforik asitin süt ve daimi dişlerin mine yüzeylerine etkileri birçok çalışmada araştırılmıştır (1,11, 12, 16, 21, 23,24,26). Süt dişi minesi ile daimi diş minesi arasındaki yapısal farklılıklar nedeni ile süt dişi minesinin asitlenmesi daimi dişlerde uygulanan asitleme işleminden farklılıklar göstermektedir. Süt dişi minesinin en dışında yer alan prizmasız tabakanın asite karşı direnç gösterdiği ve rezinin tutuculuğu için gerekli yüzeyin oluşmasını engellediği bildirilmektedir (10, 13, 19, 20).

    Araştırmacılar, asitlemeden önce çeşitli temizleme ve cilalama yöntemleri uygulayarak, mine yüzeyinden mekanik aşındırma yaparak, çeşitli konsantrasyonlardaki asitin uygulama süresini uzatarak süt dişi mine yüzeyindeki asitleme sonrası oluşan yapıyı ve rezinin tutuculuğuna etkisini incelemişlerdir (3, 6, 17, 18, 29, 30). Çalışmalardan elde edilen sonuçlar tartışmalı olup, henüz konuya bir açıklık getirememektedir (18, 23, 26). Bazı araştırmacılar mekanik aşındırmayı, bazı araştırmacılar ise asit uygulama süresinin uzatılmasını önermektedirler (3, 11, 29). Ayrıca asitin önerilen yeterli uygulama süresinin de 15 saniye ile 4 dakika arasında değiştiği görülmektedir.

    Bildirilen bu çeşitli önerilere bir açıklık getirmek amacıyla, mekanik aşındırma yapılmış ve yapılmamış süt dişi minesine değişik sürelerle fosforik asit uygulanmış ve yüzeyde oluşan morfolojik karakterler SEM ile incelenmiştir.

    MATERYAL VE METOD

    Çalışmada, aynı cinsten ve aynı yaş grubundaki çocuklardan yeni çekilmiş onaltı adet çürüksüz üst süt santral diş kullanıldı. Dişler çekildikten sonra serum fizyolojik solüsyonu içerisinde + 4°C-de korundu. Tüm dişler pomza-fırça yardımı ile temizlenerek yıkandı. Dişlerin labial yüzlerinin ortasında serviko-insisal yönde birer oluk hazırlandı. Oluğun bir tarafındaki mine elmas bir frez ve aerator ile aşındırıldı. Diğer tarafındaki mineye dokunulmadı. Bu şe-

    15

  • ASİT UYGULAMA SÜRESİNİN SÜT DİŞİ MİNESİNE ETKİLERİ

    kilde hazırlanan örnekler beşer dişlik üç gruba ayrıldı. Bir diş asit uygulamadan önceki mine görüntüsünü elde etmek için direkt olarak SEM'de incelendi.

    Dişlerin tüm labial yüzlerine % 37'lik fosforik asit jel (Oligobond) î. grupta 15 sn., II. grupta 30 sn. ve III. grupta 60 sn. süreyle uygulandı ve 30 sn. su ile yıkandı. Asitleme işlemi bittikten sonra kronlar elmas bir separey ile köklerinden ayrıldı, Ultraso-nik bir temizleyicide (Ultrasonic Cleaner) 20 kilohertzde on dakika temizlendi. Daha sonra 50cC'de 4 saat süreyle kurutuldu. Kurutulan örnekler Biorad marka E-5100 model «Cool Sputter Coater» cihazı ile yaklaşık 200°A kalınlıkta altın ile kaplandı. Örnekler hazırlandıktan sonra Joel JSM-840A «Tarama Elektron Mikroskop» ile çeşitli büyütmelerde incelendi ve fotoğrafları çekildi. Örnekler mine yapısındaki prizma periferi ve prizma korunun erimesine göre Tip I, Tip II ve Tip III yüzey yapısı şeklinde değerlendirildi.

    BULGULAR

    Araştırmaya alman tüm örneklerde değerlendirmeler dişlerin labial yüzlerinin 1/3 orta kısımları incelenerek yapıldı. Asit uygulanmamış mine yüzeyinin görüntüsü düzensiz yuvarlak ve sığ çu-kurcukları içeren düz bir yüzey olup pomzafırça ile temizlenen yüzeyde ince çizgiler mevcuttur (Resim 1). Resim 2'de mine üst yüzeyinden mekanik aşındırma yapılmış ve asit uygulanmış bir örnekte, frezle oluşturulan oluklar göze çarpmaktadır.

    Birinci grupta aşındırılmamış ve 15 sn. asit uygulanmış mine yüzeylerinde açık ve tam bir erime sağlanamadığı, ancak yer yer prizma korlarının erimeye başladığı gözlenmiştir (Resim 3).

    Aşındırılmış ve 15 sn. asiı uygulanmış örneklerde ise minede tüm yüzeyde genel bir inter ve intraprizmatik yapı kaybı olduğu görülmüştür (Resim 4). Seçilen örneğin daha büyük büyütmesinde prizma korlarının eridiği yüzey tipinin daha yaygın olduğu izlenmektedir (Resim 5). Aşındırılmamış mineye göre yüzey pürüzlen-mesinin iyi olduğu açıkça gözlenmektedir.

    İkinci grupta aşındırılmamış ve 30 sn. asit uygulanmış dişlerin tümünde karakteristik asitlenmiş yüzey yapısı gözlenmiştir. Bazı ör-

    16

  • Neşe AKAL

    •■fi *

    -4 ■ • t- .* '"Ti. '

    Resim 2. Aşındırma yapılmış, asit uygulanmamış mine yüzeyinin görüntüsü (x 400)

    t?

    f1^ ■>'

  • ASİT UYGULAMA SÜRESİNİN SÜT DİŞİ MİNESİNE ETKİLERİ

    * S

    "• ' t!

    l^^^VSSKK.*'' *• ■*:**&:-.. **a

    Resim 3. Aşındırma yapılmamış ve 15 sn. asit uygulanmış mine örneği (x2500).

    i!

    m^:mM*M*M Resim 4. Aşındırılmış ve 15 sn. asit uygulanmış mine örneği {x

    18

    :«?««

    "i

  • Resim 5, Âşmdmlmış ve 15 sn, asit uygulanmış mine örneği (x2500).

    neklerde yer yer eriyen materyali mine yüzeyine sıvandığı görülmüştür (Resim 6). Resim 7'de aynı örneğin daha büyük büyütmesinde prizma periferlerinin büyük oranda erimesi ile prizma korlarının açığa çıktığı izlenmektedir.

    Yine ikinci grupta ve aşındırılarak 30 sn. asit uygulanan mine yüzeylerinde genelde kötü yapıda örnekler oluşmuştur. (Resim 8). Bu gruptan seçilen örneklerin bir tanesinde yüzeyin bir bölümünde gözlenen düzenli yapıya büyük büyütmede bakıldığında prizma periferlerinin eridiği yüzey tipinin oluştuğu, ancak aşındırılmamış mine yüzeyine göre pörözitenin daha az olduğu saptanmıştır (Resim 9). Bu durum prizmaların fazla erimesi ile pöröz yapının azalmasına bağlanabilir.

    Üçüncü gruptaki örneklerden aşındırılmamış ve 60 sn. asit ile muamele edilmiş dişlerde mine yüzeylerinde genellikle uniform bir yapı gözlenmiştir (Resim 10). Seçilen örnekte prizma periferlerinin karakteristik çakıl taşı görünümünde eridiği, prizma korlarının ise aside direnç gösterdiği izlenmektedir (Resim 11).

    Minede aşındırma yapılmış ve 60 sn. asit uygulanmış gruptaki dişlerin çoğunda prizma periferlerinin eridiği yüzey yapısı görülmekle birlikte fazla erime nedeni ile aşındırılmış ve 30 sn. asit uygulanmış mine yüzeylerine göre daha düz bir yapı izlenmiştir. Bu

    19

  • Neşe AKAL

    . ♦• '-. * • i

    Resim 6. Aşındırma yapılmamış ve 30 sn. asit uygulanmış mine örneği (x400).

    1

    _v * *. . ._ v ____ _.... _.*_* ...* ....... -^ —. — *ÎT _ sSKR3 Rseîm 7. Aşındırma yapılmamış ve 30 sn, asit uygulanmış mine örneği (x 2500).

    20

  • ASİT UYGULAMA SÜRESİNİN SÜT DİŞİ MİNESİNE ETKİLERİ

    , vrç .............. _. ."_ ...> __.i.^

    Resim 8. Aşındırılmış ve 30 sn. asit uygulanmış mine örneği (x 400).

    -t

    K 'JS,

    P

    Resim 9. Aşındırılmış ve 30 sn. asit uygulanmış mine örneği (x 2500).

  • Neşe AKAL

    ' •**!; *.

    Resim 10. Aşındırma yapılmamış ve 60 sn. asit uygulanmış mine örneği (x400).

    ^

    »**£.«< V .. M> ' i .._. .._._.„• ______

    Resim 11. Aşındırma yapılmamış ve 60 sn. asit uygulanmış mine örneği {x25QO},

    22

  • ASİT UYGULAMA SÜRESİNİN SÜT DİŞİ MİNESİNE ETKİLERİ

    gruptan seçilen Örneğin büyütülmüş görüntüsü Kesim 12'de görülmektedir.

    Çalışmada gözlenen asitlenmiş yüzey tiplerinden prizma korunun eridiği Tip I'e ait bir örnek Resim 13'de, prizma perif erinin eridiği Tip Il'ye ait bir örnek ise Resim 14'de sunulmaktadır.

    Elde edilen bulgulara toplu halde bakılacak olursa; aşındırılmamış ve 15 sn. asit uygulanan örneklerde mine prizmalarında tam bir erime elde edilememiştir. Aşındırılmamış ve 30, 60 sn. asit uygulanmış mine yüzeylerin arasında fazla bir farklılık gözlenmemiştir. Yeterli yüzey yapısı 30 sn.de elde edilmiştir.

    Aşındırılmış örneklerde ise 15 sn. asit uygulandığında daha iyi bir pörözlenme belirlenmiş, 30 ve 60 sn.'lerde prizma yapılarının erimesi giderek fazlalaşmıştır.

    Resim 12. Aşındırılmış ve 60 sn. asit uygulanmış mine örneği (x 2500).

    23

  • Neşe AKAL

    P

    4fc î»

    jMJ ', İt

    Resim 13. Prizma korlarının eridiği tipik bir mine yüzey örneği (x4500).

    h*Şx

    ".i ".1 Resim 14. Prizma periferlerinin eridiği tipik bir mine yüzey örneği (x4500).

    24

  • ASİT UYGULAMA SURESİNİN SUT DİŞİ MİNESİNE ETKİLERİ

    TARTIŞMA

    Mineye restorasyondan önce asit uygulanırsa mine ile rezin arasındaki bağlanma kuvvetinin belirgin olarak artacağım ilk olarak 1955 yılında Buonocor'un açıkladığı bildirilmektedir (7, 9). Bağlanma kuvvetini sağlayan en önemli faktörlerden biri olan rezinin içine akabileceği porlarm derinliği doğal mine yüzeyinde az sayıda ve çok dar yapıdadır. Porlar asit uygulama işlemi ile genişletildi-ğinde rezin monomer bunların içerisine penetre olarak polimerize olur (7,11).

    Süt dişi minesinin en dış tabakası, altındaki mine ve daimi diş minesinin prizmatik yapısından farklı bir yapı gösterir. Prizmasız mine tabakası olarak tanımlanan, ortalama 30 mikron kalınlığında olan bu tabakada kristal dizilimi mine yüzeyine diktir ve prizmatik minedeki gibi üç boyutlu bir yayılım göstermez (20). Kristal yapının prizmaların erirliliğini etkilediği bilinmektedir. Kristallerin tek yönlü dizilimi ve prizmasız minede nispeten yoğun olmaları tek taraflı bir erimeyle sonuçlanır ve sınırlı bir pörözlenme yaratır. Böyle bir yapıya rezinin penetrasyonu da sınırlı olacağından restorasyonun başarısı azalır (6, 10, 13, 16, 23).

    Süt dişi mine yüzeyine asitin etkileri üzerine çalışmalar yapan araştırmacıların bir kısmı mineden aşındırma yapılarak, bir kısmı da uygulanan asitin süresini uzatarak bu prizmasız tabakanın kaldırılmasını önermektedirler (3, 6, 11, 14, 18, 25).

    Gwinnett (14), minenin prizmasız tabakasının kaldırılarak asit-lenmesiyle elde edilen örneklerin, daimi dişteki prizmatik mine asit-lendiğinde elde edilen örneklerle aynı olduğunu gözlemiştir.

    Aşındırılmış ve aşındırılmamış mineye rezin uygulandığında pıizmasız mine ile ilişkili rezin uzantılarının, prizmatik minede sap-tanandan belirgin olarak daha kısa olduğu da bildirilmektedir (13). Çeşitli mekanik aşındırma yöntemleri ve oluşan asitlenmiş yüzey örnekleri arasında bir ilişki olmadığı bulunmuştur (18).

    Bu nedenle çalışmada aşındırma işlemi, klinikte pratik olarak uygulanabilecek şekilde, elmas bir frez yardımıyla aeratör ile yapılmıştır.

    Asitleme işleminden önce dişler üzerindeki debris, pelikıl ve plağın kaldırılmasının gerektiği, bu organik film tabakalarının asi-

    25

  • Neşe AKAL

    te Kuwetie uirenç gösteruiğı, rezinin tutuculuğunun azalmasına neden olduğu bulgulanmıştır (16, 17, 22). Ayrıca çeşitli polisaj yöntemlerinin süt dişi minesinin prizmasız tabakasını kaldırmadaki etkinliği araştırılmış ve bu gibi abraziv işlemlerin prizmasız mine tabakasını kaldırmada yetersiz olduğu bildirilmiştir (3, 5, 6).

    Bu çalışmada kullanılan dişler yıkanmış, pomza ve fırça ile te-mizlenerek üzerlerindeki organik film tabakası kaldırılmaya çalışılmıştır. Pomza-fırça uygulanan diş minelerinin SEM'deki düz yüzey görüntüsü araştırmacıların bulgularını desteklemektedir.

    Asitleme işlemi için yıllardır kullanılan asit solüsyonları % 37-50lik fosforik asit likit formlarıdır (2). Asitin viskozitesi arttıkça, etching etkisinin azalacağı düşüncesi, Brânström'ün (5) asitin likit veya jel şeklinde uygulanmasıyla yüzey pörözitesinde bir farklılık görülmediğini bildirmesiyle değişmiştir. Jel fosforik asit; bir kaç diş aynı anda asitlendiğinde, yarı sürmüş dişlerde, lingual yüzde ve diğer ulaşılma güçlüğü olan yüzeylerde kullanım kolaylığı sağlar. Mine yüzeyine kontrollü yerleştirilmesi ile istenmeyen dentin teması, buna bağlı olarak pulpa irritasyonu ve takiben dişte hassasiyetin oluşması, komşu dişin minesinin asitlenme riski elimine edilir (2).

    Bu araştırmada, dişler son yıllarda yaygın olarak kullanılan % 37'lik fosforik asit jel ile asitlenmiştir.

    Sağlıklı minenin asitlenmesi ile elde edilen görüntüler kişiden kişiye, dişten dişe ve aynı dişin farklı bölgelerinde değişiklikler göstermektedir. Süt dişi minesinin kesici kenara yakın kısımları zamanla çiğneme basıncıyla aşınmaktadır. Dişlerin servikal bölgelerinin, içerisinde yüksek oranda florid olduğu bilinen diş plağı ve dişeti sıvısı ile sürekli temasta bulunduğundan aside daha dirençli olduğu da bildirilmektedir (8, 28). Çalışmada dişler aynı cins ve aynı yaş grubundan seçilmiş, ayrıca her dişin labial yüzünün 1/3 orta bölgesi araştırma kapsamına alınarak örnekler arasında bir standart oluşturulmaya çalışılmıştır.

    Asit uygulanmış sağlıklı mine yüzeyleri SEM ile incelendiğinde üç tip karakteristik yüzey örneği açıklanmıştır. Tip I asitlenmiş yüzey örneğinde mine yüzeyinde genel bir pörözite hakimdir, prizma periferleri korunmuş, prizma korları asitten dolayı erimiştir. Araştırmalarda en çok rastlanan yüzey tipidir ve bal peteği görünümü olarak adlandırılır. Tip Il'de prizma periferlerinin kaybolduğu yada

    26

  • ASİT UYGULAMA SÜRESİNİN SÜT DİŞİ MİNESİNE ETKİLERİ

    büyük oranda zarar gördüğü izlenir, «çakıl taşı» görünümü olarak da adlandırılır. Prizma korları mine yüzeyine dik olarak konumlanırlar. Asitlenen minenin bazı bölgeleri ne Tip I, ne de Tip II'ye uyar. Bu bölgelerde yüzey yapısı Tip III olarak tanımlanır (15).

    Araştırmada asitleme sonrası elde edilen görüntülerde daha çok Tip II örnekleri gözlenmiş olup, Tip I ve Tip III örneklerine de rastlanmıştır. Değişik tipte yüzey karakterlerinin gözlenmesi mine prizmalarının seçici erirliliğine bağlanabilir.

    Geleneksel olarak daimi dişlerin minesinin asitleme süresi bir dakikadır. Ancak son yıllarda yapılan araştırmalar, asit uygulama süresi 15 sn. ile sınırlama bile mine yüzey morfolojisinde bir farklılık yada bağlanma kuvvetinde bir azalma olmadığı, yeterli bir marjinal tıkanma elde edildiğini bildirmektedir (1, 9).

    Süt dişi minesine optimum asit uygulama süresinin ise, çalışmalarda fosforik asit kullanılmasına rağmen 20 sn. ile 4 dakika arasında değiştiği görülmektedir (3, 11, 24, 26). Ayrıca aşındırılmış ve aşındırılmamış mine ile minenin dış, orta ve iç tabakalarında asitin etkisi arasında farklılıklar Acardır (4, 17, 18, 25).

    Çalışmada aşındırma yapılmamış ve 15 sn. asit uygulanmış örneklerde, prizmasız tabakanın varlığından dolayı asitin tam anlamıyla etkili olamadığı, pörözlenmenin başladığı ancak tam bir asitlenmiş yüzey yapısı oluşmadığı gözlenmiştir. Aşındırılmış ve 15 sn. asit uygulanmış örneklerde ise karakteristik yüzey yapısının oluştuğu saptanmıştır. Aşındırılmış, 30 ve 60 sn. asit uygulanmış mine yüzeylerinde prizma korlarının asitin etkisiyle fazlaca eridiği ve düzleştiği gözlenmiştir. Bu bulgu, aşındırılmış süt dişi minesine 15 sn. asit uygulamasının yeterli olacağım bildiren Tandon ve arkadaşları (30), Nordenvall ve arkadaşları (26), Brânström ve arkadaşları (4), Barkmeier ve arkadaşlarının (1), yine 20 sn. ile elverişli yüzey elde edileceğini bildiren Myers ve arkadaşlarının (24) da bulgularını desteklemektedir.

    Ayrıca prizmasız tabaka aşındırıldığında, açığa çıkan prizma-tik tabaka daimi diş minesinin prizmatik tabakasına benzediğinden, daimi dişler için asit uygulama süresinin 15 saniyeye kadar aazltılmasımn bir farklılık yaratmayacağını bildiren araştırmacıların görüşleriyle de aynı paralelliktedir.

    27

  • Neşe AKAL

    Aşındırılmamış mine yüzeyinde 30 ve 60 saniye asit uygulanmış örneklerde belirgin bir farklılık saptanmamıştır. Bu durumda aşındırma yapılmamış süt dişi mine yüzeyine 30 saniyelik asit uygulamasının yeterli olduğu söylenebilir. Asit uygulama süresinin daimi diş minesinde 60 sn., süt dişi minesinde ise bunun iki katı olduğunu bildiren klasik görüşün de aynı doğrultuda değişime uğradığı gözlenmiştir.

    Araştırmada yer yer gözlenen kötü yapıdaki asitlenmiş yüzey örneklerinin nedeni olarak; prizmaların oryantasyonu ve düzensizliği, minenin aşındırılması sırasında prizma yapısının dejenerasyonu, asitlenen yüzeyde eriyen materyalin birikmesi, uzun asitleme süresi ile mine yapısının kaybı düşünülebilir.

    Elde edilen sonuçlara göre; süt dişi minesi için birçok araştırmacının bildirdiği uzun asitleme süresine gerek yoktur. Aşındırılmış minede 15 saniye, aşındırılmamış minede 30 saniye asit uygulama süresi yeterli yüzey yapısını sağlamaktadır. Ayrıca bu kısa asitleme süresi dişin restorasyonunu hızlandırır ve mine kaybını en aza indirir. Bu süreler, kompozit rezin uygulandığında rezinin tutuculuğu ile olan ilişkisini değerlendirebilmek için ilave çalışmalarla desteklenmelidir.

    KAYNAKLAR

    1. B,arkmeier, W.W., Gwinnett, J.A., Shaffer, S.E. : Effects of Enamel Etching Time on Bond Strength and Morphology. J. Clin. Orthod. 19 : 36-38, 1985.

    2. Barkmeier, W.W., Shaffer, S.E., Gwinnett, A.J. : Effects of 15 vs 60 second Enamel Acid Conditioning on Adhesion and Morphology. Oper. Dent. 11 : 111-116, 1986.

    3. Bozalis, W.G., Marshall, G.W., Cooley, R.O. : Mechanical Pretreatments and Etching of Primary-Tooth Enamel. J. Dent. Child. 46 : 43-49, 1979.

    28

  • ASİT UYGULAMA ŞUBESİNİN SÜT DİŞİ MİNESİNE ETKİLERİ

    4. Brânström, M., Nordenvall, K.J. : The Effects of Acid Etching on Enamel, Dentin and the Inner Surface of the Resin Restoration : A Scanning Electron Microscopic Investigation. J. Dent. Res. 56 : 917-922, 1977.

    5. Bânström, M. Nordenvall, K.J., Malngren, O. : The Effects of Various Pretreatment Methods of the Enamel in Bonding Procedures. Am. J. Orthod. 74 : 522-530, 1978.

    6. Conniff, J.N., Hamby, G.R. : Preparation of Primary Tooth Enamel for Acid Conditioning. J. Dent. Child. 43 : 177-179, 1976.

    7. Council on Dental Materials and Devices : Status Report on Acid Etching Procedures. J.A.D.A. 97 : 505-508, 1978.

    8. Creanor, S.L., Strang, R., Stephen, K.W. : Demineralization in Acidified Gelatin at Different Sites on the Same Enamel Surface. Caries Res. 23 : 345-347, 1989.

    9. Crim, G.A., Shay, J.S. : Effect of Etchant Time on Microleakage. J. Dent. Child. 54 ; 339-340,1987.

    10. Eidelman, E. : The Structure of the Enamel in Primary Teeth : Practical Applications in Restorative Technique. J. Dent. Child 43 : 172-176, 1976.

    11. Fuks, A.B., Eidelman, E., Shapiro, J. : Mechanical and Acid Treatment of Prismless Layer of Primary Teeth vs Acid Etching Only : A SEM Study. J. Dent. Child. 44 : 222-225,1977.

    12. Gilpatrick, R.O., Ross, J.A., Simonsen, R.J. : Resin-to-enamel Bond Strengths with Various Etching Times. Quint Int. 22 : 47-49, 1991.

    13. Gwinnett, A.J. : Human Prismless Enamel and Its Influence on Sealant Penetration. Arch. Oral Biol. 18 : 441-444,1973.

    14. Gwinnett, A.J., Ripa, L.W. : Penetration of Pit and Fissure Sealants into Conditioned Human Enamel in vivo. Arch. Oral Biol. 18 : 435-439 1973.

    15. Hicks, M.J., Silverstone, L.M. : Acid-Etching of Caries-like Lesions of Enamel : A Scanning Electron Microscopic Study. Caries Res. 18 : 327-335, 1984.

    16. Hinding, J.H., Sveen, O.B. : A Scanning Electron Microscope Study of the Effects of Acid Conditioning on Occusal Enamel of Human Permanent and Deciduous Teeth. Arch. Oral Biol. 19 : 573-576, 1974.

    17. Hosoya, Y., Goto, G. : The Effects of Cleaning, Polishing Pretreatments and Acid Etching Times on Unground Primary Enamel. J. Pedod. 14 : 84-92, 1990.

    18. Hosoya, Y. : The Effect of Acid Etching Times on Ground Primary Enamel. J. Clin. Ped. Dent. 15 : 188-194, 1991.

    29

  • Neşe AKAL

    19. Jordan, R.E., Suzuki, M., Gwinnett, A.J. : Conservative Applications of Acid Etch-Resin Techniques. Dent. Clin. North Am. 25 : 307-311, 1981.

    20. Kodaka, T., Nakajiama, F., Higashi, S. : Structure of the So-Called Prismless» Enamel in Human Deciduous Teeth. Caries Res. 23 : 290-296, 1989.

    21. Legler, L.R., Retief, D.H., Bradley, E.L. : Effects of Phosphoric Acid Concentration and Etch Duration on Enamel Depth of Etch : An in Vitro Study. Am. J. Orthocl. Dentofac Orthop. 98 : 154-160, 1990.

    22. Marshall, G.W., Olson, L.M., Lee, C.V. : SEM Investigation of the Variability of Enamel Surfaces After Simulated Clinical Acid Etching for Pit and Fissure Sealants. J. Dent. Res. 54 : 1222-1231, 1975.

    23. Meola, M.T., Papaccio, G. : A Scanning Electron Microscope Study of the Effect of Etching Time and Mechanical Pre-Treatment on the Pattern of Acid Etching on the Enamel of Primary Teeth. Int. Dent. J. 36 : 49-53, 1986.

    24. Myers, D.R., Butts, M.B. : Surface Topography of the Cavosurface Bevel Following Acid Etching in Primary Teeth. J. Pedod. 10 : 63-67, 1985.

    25. Nathanson, D., Bodkin, J.L., Evans, J.R. : SEM of Etching Patterns in Surface and Subsurface Enamel. J. Pedod. 6 : 11-17,1982.

    26. Nordenvall, K.J., Brânström, M., Malgngren, O. : Etching of Deciduous Teeth and Young and Old Permanent Teeth. Am. J. Orthod. 78 : 99-108,1980.

    27. Retief, D.H. : Effect of Conditioning the Enamel with Phosphoric Acid. J. Dent. Res. 52 : 333-341, 1973.

    28. Rölla, G., Bowen, W.H. : Concentration of Fluoride in Plaque. A Possible Mechanism. Scand. J. Dent. Res. 85 : 149-151, 1977.

    29. Smutka, S., Jedrychowski, J., Caputo, A. : An Evaluation of Primary Enamel Pretreatments and Their Effects on Resin Retention. J. Dent. Res. 57 : 796-799, 1978.

    30. Tandon, S., Kumari, R., Uduga, S. : The Effect of Etch-Time on the Bond Strength of a Sealant and on the Etch Pattern in Primary and Permanent Enamel : an Evaluation. J. Dent. Child. 56 : 186-190, 1989.

    30

  • G.Ü. Dişhek. Fak. Der. Cilt IX, Sayı 1, Sayfa 31 - 46, 1992

    PEMFİGUS VULGARIS VE SİSTEMİK LUPUS ERİTEMATOZDA TÜKÜRÜK VE SERUM İMMÜNOGLOBULİNLERİ

    Funda TUĞCU* Orhan GÜVEN** Adnan ÖZTÜRK***

    ÖZET

    Günümüzde immünolojide birçok problemin çözülmesinde im-münodiffüzyon ve immünoelektroforez yöntemlerinden yararlanılmaktadır.

    Çalışma materyalimizi 10'u pemfigus vulgarisli, 9'u sistemik lupus eritematozlu 19 hasta oluşturmaktadır. Hastaların serum ve tükürük immunoglobulin değerleri kontrol grubunun immunoglobulin değerleri ile karşılaştırılmıştır.

    Yapılan çalışmada immünoglobulinlerin kantitatif tayini Man-cini ve arkadaşlarının (17), geliştirdiği «Single Radial immunodiffusion» tekniği ile yapılmıştır. İstatistiksel değerlendirmede tek yönlü varyans analizinden yararlanılmış ve gruplar arasındaki anlamlı farklılığı tespit etmek için Duncan testi uygulanmıştır.

    Anahtar Kelimeler : İmmünoglabulinler, Otoimmünite.

    SUMMARY

    SERUM AND SALIVARY IMMUNOGLOBULINS IN PEMPHIGUS VULGARIS AND IN SYSTEMIC LUPUS ERYTHEMATOSUS

    Nowadays immunodiffusion and immünoelektroforez techniques are used for solving many problems in immunology.

    (•'•) A.ü. Dişhek. Fak. Ağız, Diş ve Çene Hastalıkları ve Cerrahisi A.B.D. Araştırma Görevlisi. (*'*) A.Ü. Dişhek. Fak. Ağız, Diş ve Çene

    Hastalıkları ve Cerrahisi A.B.D. Öğretim Görevlisi. ('***) A.Ü. Dişhek. Fak. Ağız, Diş ve Çene Hastalıkları ve Cerrahisi A.B.D. Öğretim Görevlisi.

    31

  • OTOIMMUN HASTALIKLAR

    Study material consist of 19 patients. Serum ve salivary immu-noglobulin titers were investigated in 10 patients who have pemphigus vulgaris and 9 patients who have systemic lupus erythematosus. The serum and salivary immunoglobulin levels have been compared to the immunoglobulin levels of the control group.

    The quantitative determination of the immunoglobulins has been made by «Single Radial Immunodiffusion» technique of Mancini et all (17). One dimensional variant analysis have been used in the statistical evaluation. The method of Duncan test applied to reveal the significance between the groups.

    Key Words : Immunoglobulins Autoimmunity.

    GÎRÎŞ

    Bir canlı, fetüs hayatında ve yeni doğan dönemindeki doku an-tijenlerini kendi antijenleri olarak kabul eder ve bu antijenlere karşı antikor yada aşırı duyarlılık göstermez. Bazı özel durumlarda, organizmanın kendi antijenlerine karşı cevap vermeme özelliğinin kaybolduğu, kendi antijenlerine karşı duyarlaşmış lenfositlerin yapıldığı görülür. Vücut antijenleri ile otoantikor arasındaki reaksiyonlar veya kendi vücut hücrelerine duyarlaşmış T-lenfositleri nedeniyle ortaya çıkan hastalıklar otoimmün hastalıklar olarak adlandırılır. Bu hastalıkların tanısında kuşkusuz en önemli kriterlerden bir tanesi de humoral cevaptır. Bugün birçok hastalığın etyoloji-sinin yabancı organizma ile konakçı arasındaki denge bozukluğu veya antijen-antikor reaksiyonuna dayandığı bilinmektedir. Dolayısıyla konakçının antijene karşı verdiği cevapta gerek serum, gerekse tükürük immünoglobulinlerinin rolünün ne kadar önemil olduğu açıkça ortadadır.

    Bizde çalışmamızda otoimmün orijinli olduğu düşünülen bu iki hastalık grubunda tükürük ve serum immunoglobulin seviyelerinin tayini ve hastalığın prognozu ile gösterdikleri değişimleri incelemeyi amaçladık.

    MATERYAL VE METOD

    Çalışma materyalimizi 1987-1988 yıllarında A.Ü. Tıp Fakültesi Îbni-Sina Hastanesi Dermatoloji Anabilim Dalı'na müracaat eden

    32

  • Funda TUĞCU, Orhan GÜVEN, Adnan ÖZTÜRK

    19 hasta oluşturmaktadır. Bu hasta grubunun 10'u pemfigus vui-garisli ve 9'u sistemik lupus eritematozlu hastalardan teşekkül etmiştir. Tükürük ve Serum IgA, IgM değerleri incelenen hastaların seçiminde cinsiyet ve yaş farkı gözetilmemiştir. Ancak hasta grubunun seçiminde bireylerin incelenen hastalık dışında herhangi bir sistemik rahatsızlığı olmamasına ve immunoglobulin düzeyleri üzerine etki edebilecek immünsüpresif bir tedavi almamış olmalarına dikkat edildi. Hasta grubunun değerlerinin karşılaştırılmasında tükürük ve serum immünoglobulinleri için 10'ar kişilik kontrol grupları A.Ü. Dişhekimliği Fakültesinden sağlandı.

    Serum inımünoglobulinlerinin tayini için, hasta ve kontrol grubunu oluşturan şahısların kolvenlerinden 2 cc. kan alınarak santrfüj edildi ve ayrılan serumlar deep-frez'de - 20 derecede muhafaza edildi. Hastalardan ve kontrol grubundan herhangi bir uyarım olmadan kahvaltı sonrası alınan tükürükde ölçümler yapılıncaya kadar deep-frez'de saklandı.

    Hasta ve kontrol gruplarının serum ve tükürük inımünoglobulinlerinin IgA, IgG ve IgM globulinleri yönünden incelenmesi Man-cini ve arkadaşlarının (17). Single Radial Diffusion tekniği ile yapıldı. Bu işlemlerde Behring Werke Firmasının normal ve Lc par-tigen immünodiffüzyon plakları kullanıldı.

    Serum îmmünoglöbulinlerinin Kantitatif Tayini için Teknik :

    - Deep-frez'den çıkarılan hasta ve kontrol serumları oda ısısına gelinceye kadar 6-7 dk. bekletildi.

    - IgA, IgM ve IgG için immünodiffüzyon plaklarının kuyucukları 5'er mi. serum ile dolduruldu. Serum agarez içinde yayılmcaya kadar 5 dk. bekletildi. Kapağı kapatılıp seviye tablosunun üzerine bırakıldı.

    - Plaklar IgG ve IgA için 48 saat, IgM için 120 saat oda ısısında bekletildikten sonra meydana gelen presipitasyon halkalarının çapı lüp ile ölçüldü ve bulunan bu çaplardan yararlanarak standart cetvelden immunoglobulin değerleri mg/dl olarak tespit edildi.

    Tükürük îmmünoglöbulinlerinin Kantitatif Tayini için Teknik :

    - Deep-frez'den çıkartılan tükürük oda ısısına gelinceye kadar bekletildi.

    33

  • OTOİMMÜN HASTALIKLAR

    - Tükürük immünoglobulinlerinin kantitatif tayini için standart serumlar hazırlanmıştır. Lc partigen IgA plağının ölçebileceği mi nimal ve maksimal değerler 0.8-13.3 mg/dl, Lc partigen IgM pla ğının ölçebileceği minimal ve maksimal değerler 1.1-18 mg/dl, Lc partigen IgG plağının ölçebileceği minimal ve maksimal değerler 0.8-13 mg/dl'dir.

    Lc partigen IgA, IgG ve IgM standart serumları her biri için ayrı ayrı ve farklı oranlarda dilüe edilerek 1., 2. ve 3. standart için değerler saptandı.

    - Bulunan bu standart serumlar kendi plağının ilk üç kuyusuna 20 mi. doldurularak, diğer kuyucuklara aynı miktarlarda içindeki partiküUerden arındırılmış tükürük damlatıldı ve agaroz içinde yayılmcaya kadar bekletildikten sonra kapaklar kapatıldı.

    - Lc partigen IgA ve IgG için 48 saat, IgM için ise 120 saat oda ısısında bekletildi.

    - Oluşan presipitasyon halkalarının çapları cetvelle ölçüldü.

    - Standartların presipitasyon halkalarının çaplarının karelerine karşı gelen konsantrasyonları grafik kağıdına geçilerek standart eğriler çizildi (Şekil 1, Şekil 2, Şekil 3).

    - Bu standart eğriden yararlanılarak hasta tükürük immünog-lobulinlerinin konsantrasyonu mg/dl olarak tespit edildi.

    Elde edilen verilerin istatistiksel değerlendirmesinde grupları karşılaştırmak için tek yönlü varyans analiz uygulanmıştır. Gruplar arasında anlamlı farklılık görüldüğü zaman farklı olan grup ve grupları tespit etmek amacıyla Duncan testi uygulanmıştır.

    2 4 G 8 10 12 14Konsontrnnyon (mg/dl)

    Şekil 1. IgG için standart eğri.

  • Funda TUĞCU, Orhan GÜVEN, Adnan ÖZTÜRK

    80 Çap kato {mmX}

    60

    —..........- ................ ~j^:^\— ! --~^sx~" \ r

    20 -

    4 6 8 Kormmılranyon (nm/dl)

    10

    Şekil 3. IgM için standart eğri.

    Çap kaıe |mmz)

    ■^C~^Z.^=L.T^^=J~—^Z^.^-^T,Z^^f^l ----------------- „------ . ----- 1_________

    4 6 8 Koneonlraoyon (mg/dl)

    Şekil 2. IgA için standart eğri.

    BULGULAR

    Araştırmada kontrol grubunu oluşturan 10 sağlıklı bireyin serum immunoglobulin değerler; Tablo l'de gösterilmiştir. Kontrol grubunun IgG değerleri ortalaması x : 1655 mg/dl, IgA değerleri ortalaması x: 228.100 mg/dl, IgM değerleri ortalaması x : 196.200 mg/dl olarak bulunmuştur (Tablo 7).

    Serum immunoglobulin değerleri incelenen 9 sistemik lupus eritematozlu hastada en küçük IgG değeri 700 mg/dl, en büyük

    35

    40 _.

    SO

    40

    30

    20

    10 -

  • OTOİMMÜN HASTALIKLAR

    IgG değeri 1370 mg/dl'dir. IgG için ortalama değer x : 1006.556 mg/dl'dir (Tablo 8). Kontrol grubu ile hasta grubu karşılaştırıldığında IgG için önemli bir farklılık görülmektedir (p0.05). Hastalarda en küçük IgM değeri 158 mg/dl, en büyük IgM değeri 483 mg/dl olup, ortalama değer x : 287 mg/dl'dir (Tablo 8). Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında anlamlı farklılık görülmemiştir (p>0.05).

    Pemfigus vulgarisli hastaların serum immunoglobulin değerlerinin incelenmesinde IgG için en küçük değer 1070 mg/dl, en büyük değer 2650 mg/dl olarak bulunmuştur. Ortalama değer x : 1798 mg/ dl'dir (Tablo 9). Hasta grubu ile kontrol grubu arasında önemli bir farklılık bulunamamıştır (p>0.05). IgA için en küçük değer 162 mg/dl, en büyük değer 558 mg/dl'dir. IgA için ortalama değer x : 303.800 mg/dl'dir. Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında arada önemli bir farklılık yoktur (p>0.05). IgM değerlerinin en küçüğü 192 mg/dl, en büyük değeri 483 mg/dl'dir. IgM değerlerinin ortalaması x : 346.700 mg/dl'dir (Tablo 9). Hasta grubu ile kontrol grubunu karşılaştırıldığında istatistiksel olarak önemli bir farklılık görülmüştür (p0.05). Sistemik lupus eritema-tozlu hastalarda IgM 4 hastanın tükürüğünde tesbit edilmiş olup, en küçük IgM değeri 3.8 mg/dl, en büyük IgM değeri 9.7 mg/dl'dir (Tablo 5). Tükürük IgM sadece 4 hastada tesbit edildiğinden ve kontrol grubu bireylerinin çoğunda tesbit edilmediğinden değerlendirmeye alınmamıştır.

    36

  • Funda TUĞCU, Orhan GÜVEN, , Adnan ÖZTÜRK

    Fernfigus vulgaris!! hastalarda en küçük tükürük IgA değeri 0.2 mg/dl, en büyük değer 12.7 mg/dl'dir. IgA değerlerinin ortalaması x : 5.980 mg/dl'dir (Tablo 12).

    Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında önemli bir farklılık bu-lunmamıştır (p>0.05). IgG için en küçük değer 2.7 mg/dl, en büyük değer 11.4 mg/dl'dir. Ortalama değer x : 7.080 mg/dl'dir (Tablo 12). Hasta grubu ile kontrol grubu karşılaştırıldığında istatistiksel olarak önemli bir fark görülmüştür (p

  • o VO 00 -vl Ov Ln 4*

    1822815

    331107

    331161

    123666

    316104

    330093

    177298

    W M *» S O C/3 O

    m c O > •co O O

    i—k Ov 4^ OO 4i. Ov

    4* Ov to 00

    Ln to 4^ 4*

    w !* W W w W &

    ı—. Ov to

    393

    O 355

    368

    309

    210

    1900

    1900

    1430

    1500

    1310

    1070

    2490

    to Ov I—*

    483

    VO to

    4^ 4^ 00

    OJ OJ VO

    309

    OJ 00 I—.

    ~ < Hz p £o ** S• p o*

    •■d (Al >-t

    *ffpl s? fD o s. mf

    > KCu *f 3.

    gu

    C/3 <O eV)p tfö"cu pN* a* !■*• p

    •en p

    O enM* r+en

    a

    ^""■N nIgA mg/dl

    da Se

    'w' SÎN 3oq (W M

    N—1W 1-4^ ^ 053 ~ OW qq££« S

    v o o o -v J O v L n 4 ^

    i—» to ı—»toı—»to O v v o o o v o oo v o v o o o O J v o tO O O O O v v o o v ı— O v 0 J < | V 0 0 J t 04 i

    W Ö C ÖÖ O

    t O L n O J i -> 4 i . ı - ' ~ J O v ı —' v o t O ~ j

    W l ^ d t ^K ^ W

    t -i 4 i t o t o 4 i 4 i v p p o Q O v O

    L n OJ Ov vo

    ı—. V O * -> v O 0 0 © V O O V O O vO v t O O o o c D O J OJ O

    ı -. ^ ^ t O t O O J L n O O O O J VO O J O O t O O J 4 iO V O

    OJ to h-*

    167060

    321721

    243770

    X "i »Tl

    td ö O OJ o

    Ln OJ

    W W W

    263

    to O

    558

    1970

    1760

    2650

    063

    425

    339

    O Ln

  • Funda TUĞCU, Orhan GÜVEN, Adnan ÖZTÜBK

    Tablo 4 : Kontrol Grubu Tükürük IgA, IgG, IgM Değerleri

    Vaka Protokol Adı-Soyadı Yaş Cins IgA IgG IgM

    No. No. (mg/dl) (mg/dl) (mg/d

    1 00794 O.G. 32 E 1.6 2.6 —

    2 00793 S.D. 37 E 7.4 2.0 2.13 00795 A.H. 25 E 2.4 11.0 1.14 00802 S.S. 27 E 1.4 1.8 1.65 00800 C.U. 32 E 2.1 4.0 —

    6 00801 A.D. 37 E 1.2 3.7 —

    7 00799 O.S. 30 E 6.2 3.8 —

    8 00796 V.G. 28 E 4.6 4.6 1.29 00797 G.G. 25 E 3.5 2.5 —

    10 00798 B.U. 26 E 7.9 3.5 ____

    Tablo 5 : Sistemik Lupus Eritematozlu Hastalarda Tükürük IgA, IgG, IgM Değerleri

    Vaka Protokol Adı-Soyadı Yaş Cins IgA IgG IgM

    No No. (mg/dl) (mg/dl) (mg/d

    1 553542 O.Ş. 31 E 16.7 6.8 9.7

    2 1554507 R.K. 26 K 15.5 2.9 5.03 311205 U.S. 21 E 8.4 6.1 7.24 298645 B.Ç. 17 E 6.5 0.5 —

    5 182124 s.ç. 42 K 7.1 0.3 — 6 299632 F.D. 19 K 2.8 0.2 —

    7 183991 Z.D. 31 K 12.3 1.5 —

    8 298677 D.Ç. 56 K 8.4 7.4 3.89 169033 S.K. 27 K 6.3 0.8 __

    39

  • OTOİMMÜN HASTALIKLAR

    Tablo 6 : Pemfigus Vulgarisli Hastalarda Tükürük IgA, IgG, IgM Değerleri

    Vaka Protokol Adı-Soyadı Yaş Cins IgA IgG IgM No. No. (mg/dl) (mg/^

    1 243770 F.G. 37 E 7.0 11.4

    2 321721 Y.D. 51 K 7.0 10.4

    3 167060 H.B. 30 E 0.2 10.7

    4 177298 C.G. 44 JLV 11.3 2.75 330093 S.G. 52 E 0.3 3.96 316104 Ç.Ş. 28 K 7.0 7.27 123666 M.A. 46 K 5.0 4.98 331161 R.Ö. 46 K 7.3 6.89 331107 E.U. 48 K 12.7 8.310 1822815 E.E. 16 K 2.0 4.5

    Tablo 7 : Kontrol Grubuna Ait Serum immunoglobulin Değerleri

    N X S sx Min. Max.

    IgA 10 228.100 87.078 27.54 124 380

    IgG 10 1655.000 305.369 96.57 1220 2110

    IgM 10 196.200 66.863 21.14 90 319

    Tablo 8 : Sistemik Lupus Eritematozlu Hastalara Ait Serum immunoglobulin Değerleri

    N X S sx Min. Max.

    IgA 9 289.444 124.615 41.54 181 485 IgG 9 1006.556

    208.788 69.60 700 1370 IgM 9 287.000 105.013

    35.00 158 483

    40

  • Funda TUĞCU, Orhan GÜVEN, Adnan ÖZTÜRK

    Tablo 9 : Pemf igus Vulgarisli Hastalara Ait Serum immunoglobulin Değerleri

    N X S sx Min. Max.

    IgA 10 303.800 499.884 158.08 162 558 IgG 10 1798.000 119.029 37.64 1070 2650 IgM 10 346.700 89.553 28.32 192 483

    Tablo 10 : Kontrol Grubuna Ait Tükürük immunoglobulin Değerleri

    N iv S sx Min. Max.

    IgA IgG

    10 10

    3.830 3.950

    2.549 2.641

    0.81 0.83

    1.2 1.8

    7.9 11.0

    Tablo 11 : Sistemik Lupus Eritematozlu Hastalara ait Tükürük immunoglobulin Değerleri

    N X S sx Min. Max.

    IgA IgG

    9 9

    9.333 2.944

    4.579 2.997

    1.53 1.00

    2.8 0.2

    16.7 7.4

    Tablo 12 : Pemf igus Vulgarisli Hastalara Ait Tükürük immunoglobulin Değerleri

    N X S sx Min. Max.

    IgA IgG

    10 10

    5.980 7.080

    4.227 3.075

    1.34 0.97

    0.2 2.7

    12.7 11.4

    41

  • OTOİMMÜN HASTALIKLAR

    Tl A TirTTCllıl A 1/iRllOMft

    Ağız kavitesindeki çeşitli patolojik olayların immün değerlen-dirilmelerinin, değişikliklerinin, yorumlarının yapılması ağız boşluğunda izahı güç patolojik olayları açıklayabilme açısından gerekli hale gelmiştir. Son zamanlarda serum ve tükürük immunoglobulin değerleri bazı hastalıkların karakteristik bir özelliği olarak tanımlanmıştır. Birçok klinik durumlarda kantitatif immunoglobulin ölçümleri IgA, IgG ve IgM sınıf antikor konsantrasyonlarının hastalık ile değişebileceğini göstermiştir (19).

    Pemfigus vulgaris etyolojisi kesin olarak bilinmemekle birlikte esas mekanizmasında otoimmün olayların rol oynadığı düşünülen bir hastalıktır.

    Lim ve Fusaro (16), 1963 yılında 12 pemfiguslu hastada yaptıkları çalışmada serum IgA değerlerinde yükselme, serum IgM değerlerinde ise bir azalma gözlemişlerdir. Serum IgA değerlerindeki yükselme ile ilgili bulgular çalışmamızda elde edilen bulgularla benzerlik göstermekle beraber, serum IgM değerlerindeki azalma çalışmamızda bulunan yüksek IgM değerlerine göre farklılık oluşturmaktadır.

    1964 yılında Beutner ve Jordon (2), indirek immünflorasan tekniği ile ilk defa pemfigus vulgarisli 13 hastanın 8'inde serum ve derilerinde var olan, epidermis hücreleri arasındaki maddelere reaksiyon gösteren IgG tipi otoantikorlarm varlığını ortaya koymuşlardır.

    Beutner ve arkadaşları (3), bir yıl sonra yaptıkları çalışmada Beutner ve Jordon'un (2) bulgularını destekleyen sonuçlar elde etmişlerdir.

    Waldorf ve Rogentine (22), 1966 yılında 21 pemfigus vulgarisli hastanın serum immunoglobulin seviyelerini araştırmış ve özellikle serum IgG olmak üzere IgA ve IgM değerlerini düşük bulmuşlardır. Araştırmacılar, serum IgA ve IgM değerlerindeki azalmanın IgG'ye oranla daha az olmasına rağmen istatistiksel olarak anlamlı olduğunu ifade etmişlerdir (IgA için p

  • OTOIMMUN HASTALIKLAR

    Chorzelksi ve arkadaşları (5), 35 pemfigus vulgarisli hastanın serumlarında yaptıkları immünflorasan çalışmada, aktif pemfiguslu 23 hastanın tümünde antikorların varlığını göstermişler ve hastalığın aktivitesi ile antikor titreleri arasında anlamlı bir ilişki olduğuna dikkat çekmişlerdir.

    Grob ve Inderbitzin (10), 15 pemfiguslu hastada yaptıkları çalışmada serum IgA değerlerinin, kontrol grubu değerlerine göre yüksek (p

  • Funda TUĞCU, Orhan GÜVEN, Adnan ÖZTÜRK

    Daniele ve Quadra-White (8), pemfigus vulgarisli 10 hastada direk immünflorasan tekniği ile yaptıkları araştırmada hastalık seyri boyunca dolaşan otoantikorlarm varlığını göstermişlerdir.

    1983 yılında Roitt ve Lehner (19), immünflorasan çalışmada gözlenen antikorların genellikle IgG ve IgM sınıfında olduğunu belirtmişlerdir.

    Acosta ve arkadaşları (1), 1985 yılında yaptıkları çalışmada pemfigus vulgarisli hastalarda antikor titresi ile hastalığın klinik akti-vitesi arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki olduğunu gözlemişlerdir. Araştırmacılara göre, ciddi lezyonlarda yüksek pemfigus antikor titreleri orta derecedeki lezyonlarda daha küçük antikor titreleri ölçülebilmektedir.

    Benzer sonuçlar birçok araştırmacı tarafından da bulunmuştur (9, 12,20, 23).

    Bu görüşe karşı olarak Lever (15), antikor titresinin her zaman hastalığın aktivitesi ile ilgili olmadığını ileri sürmüştür.

    Sistemik lupus eritematoz, otoimmün orijinli bir hastalık olduğunu gösteren birçok karakteristik özelliğe sahip olmasına rağmen, bugün hala etyolojisi tam olarak bilinmeyen bir hastalıktır.

    1963 yılında Burnham ve arkadaşları (4), direk immünflorasan tekniği ile ilk defa sistemik lupus eritematozlu hastaların cilt lez-yonlarmda dermal-epidermal kavşakta immunoglobulin bandını göstermiştir.

    Claman ve arkadaşları (6), 1964 yılında sistemik lupus eritematozlu hasta serumlarında yaptıkları çalışmada yüksek IgG değerlerini bulmuşlardır. Araştırmacılar serum IgA ve IgM değerlerinin irregüler yükselmeler gösterdiğini belirtmişlerdir. Çalışmamızda ise Claman ve arkadaşlarının (6), bulgularından farklı olarak, IgG değerlerinde bir azalma gözlenmiştir. Serum IgA ve IgM bulguları ise çalışmamızda elde edilen bulgularla paralellik göstermektedir.

    1965 yılında Tomasi (21), çalışma sonuçlarımızdan farklı olarak sistemik lupus eritematozlu hastalarda IgG seviyelerinde anlamlı derecede artış bulunmuştur.

    Aynı yıl McKelvey ve Faney (18), sistemik lupus eritematozlu 7 hastanın serum IgA, IgG ve IgM değerlerinde yükselme olduğunu

    44

  • OTOİMMÜN HASTALIKLAB

    gözlemişler ve IgG değerlerindeki artışın Ig ve IgM değerlerine oranla bir miktar daha fazla olduğunu belirtmişlerdir. Çalışmamızda ise serum IgA ve IgM değerlerinde azalma görülmüş ve bu değerlerden sadece IgG'ye ait bulgular istatistiki olarak anlam ifade etmiştir (p

  • Funda TUĞCU, Orhan GÜVEN, Adnan ÖZTÜRK

    7. Debelsteen, E. : Distribution of complement and immunoglobulin in oral pemphigus lesions. Acta. Derm. Venereol. 58 : 540-542, 1978.

    8. Daniels, T.E., Quadra-White, C. : Direct immunofluorescence in oral mucosal disease : a diagnostic analysis of 130 cases. Oral Surg. 51 : 38-47, 1981.

    9. Fitzpatrick, R.E., Newcomer, V.D. : The correlation of disease activity and antibody titers in pemphigus. Arch Derm. 116 : 285-290, 1980.

    10. Grob, P.J., Inderbitzin, T.M. : Serum immunoglobulins in pemphigus J. Invest. Derm. 49 : 282-284, 1967.

    11. Jordon, R.E., Triftshauser, C.T., Schroeter, A.L. : Direct immunofluo-rescent studies of pemphigus and bullous pemphigoid. Arch. Derm. 103 : 486-491, 1971.

    12. Judd, K.P., Lever, W.F. : Correlation of antibodies in skin and serum with disease severity in pemphigus. Arch. Derm. 115 : 428-432, 1979.

    13. Lai a Fat, R.F.M., Furth, R.V. : Serum immunoglobulin levels in various skin diseases. Clin. Exp. Immunol. 17 : 129-137, 1974.

    14. Laskaris, G. : Oral pemphigus vulgaris : an immunofluorescent study of fifty-eight cases. Oral Surg. 51 : 626-631, 1981.

    15. Lever, W.F. : Methotrexata and prednisone in pemphigus vulgaris. Arch. Derm. 106 : 491-494, 1972.

    16. Iim, S.D., Fusaro, R.M. : Pemphigus vulgaris. J. Invest. Derm. 39 : 303-305, 1962.

    17. Mancini, G„ Carbonara, A.O., Heremans, J.F. : Immunochemical quantitation of antigens by single radial immunodiffusion. Immunoche-mistry. 2 : 235-254, 1965.

    18. McKelvey, E.M., Fahey, J. : Immunoglobulin changes in disease : quantitation on the basis of heavy polypeptide chains, IgG, IgA and IgM and of light polypeptide chains, Typel (I) and Typel (ID J. Clin. Invest. 44 : 1778-1787,1965.

    19. Roitt, I.M., Lehner, T. : Immunology of oral diseases. Ed. 2., Blackwell Scientific Publications, Oxford, 1983.

    20. Sams, W.M., Jordon, R.E. : Correlation of pemphigoid and pemphigus antibody titreş with activity of disease. Br .J. Derm. 84 : 7-13, 1971.

    21. Tomasi, T.B. : Human gamma globulin. Blood. 25 : 382-403, 1965.

    22. Waldorf, D.S., Rogentine, G.N. : Serum immunoglobulins in pemphigus vulgaris. J. Invest. Derm. 47 : 227-229, 1966.

    23. Weissman, V., Feuerman, E.J., Joshua, H., Hazoz, B. : The correlation between the antibody titers in sera of patients with pemphigus vulgaris and their clinical state. J. Invest. Derm. 71 : 107-109, 1978.

    46

  • G.Ü. Dişhek. Fak. Der. Cilt IX, Sayı 1, Sayfa 47 - 55, 1992

    METAL DESTEKLİ VE METAL DESTEKSİZ PORSELEN İNLEYLERİN KENAR AÇIKLIKLARININ İNCELENMESİ

    Çetin SUCA** Turan KORKMAZ

    ÖZET

    Bu araştırmada, metal destekli ve desteksiz olarak iki ayrı grupta ve yüksek ısıya dayanıklı iki değişik marka fosfat bağlı rövetman üzerinde, direkt olarak hazırlanan inleylerin, aproksimal ve okluzal kenar açıklıkları incelendi. Toplam 40 örnek üzerinde yapılan ölçümler sonucunda, gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmadı.

    Anahtar Kelimeler : Dental Porselen, İnley.

    SUMMARY

    THE EVALUATION OF THE MARGINAL OPENINGS OF METAL SUPPORTED AND METAL UNSUPPORTED PORCELAIN INLAYS

    In this research, the approximal and occlusal marginal openings of metal supported and unsupported porcelain inlays prepared directly on two different trademarkes of high temperature enduring phosphate bounded investment, were investigated. Measurements performed with «metal microscope» on 40 samples showed that there is no statistical difference between the groups.

    Key Words : Dental Porcelain, Inlays.

    (*) 8. Prostodonti ve İmplantoloji Derneği Kongresinde Tebliğ Edilmiştir. 11-13 Ekim 1991. (*'*) G.Ü. Dişhek. Fak. Pro. Diş Ted. Anabilim Dalı Öğretim Üyesi, Prof. Dr. (***) G.Ü. Dişhek. Fak. Pro. Diş Ted. Anabilim Dalı, Araş. Gör. Dt.

    47

  • INLEYLERDE KENAR AÇIKLIĞI

    ntpfç VJİ.A\XVJ

    Estetik Dişhekimliğinin gereksinmesi olarak yeni tedavi yöntemleri, konservatif dişhekimliği sınırlarını aşarak, sabit protez alanlarına, posterior dişlerin okluzal ve anterior dişlerin vestibuler yüzeylerine taşmaktadır (7).

    Restoratif dişhekimliğinde inleylerin kullanımı, altın alaşımlarının üstün fiziksel özelliklerinden dolayı çok eskiden beri tercih edilmelerine neden olmuştur. Restorasyon konturlarının ve aproksi-mal kontaktların indirekt altın tekniği ile kontrolleri, en önemli kullanım amaçlarındandır (7).

    İnleyler normal dolgulara göre üstünlük gösterirler. Bu üstünlükleri kullanılan materyalin özelliklerine göre azalır veya çoğalır. Metalik alaşım inleylerin basınçlara karşı gösterdikleri dirence karşın, estetik özellikleri yoktur. Buna karşılık, kompozit ve porselen inley materyalleri doğal dişle kusursuz bir renk uyumu sağlamaktadırlar. Porselen inleylerin ortaya çıkışının metalik inleylerden çok daha önce olması ilgi çekicidir. Şüphesiz bozulmuş diş dokularının fark edilmez bir materyalle restorasyonu, pratisyenin doğallık kaygısını göstermektedir (1,2, 7).

    Bilindiği gibi inleyler içinde Black tarafından yapılan sınıflandırma kullanılmaktadır. Kapsadıkları diş yüzeylerine göre 5 esas sınıfta toplanırlar. Diş kırılması veya çürük neticesinde madde kaybının fazla olduğu ve hazırlanan kavite iki veya daha fazla yüzü içerdiğinde veya ara yüz kavitelerinde, temas noktasının yapılmasının zorunlu olduğu hallerde inley yapımı uygun olabilir (2, 3, 5).

    Yeterli direnç ve tutuculuğa sahip bir restorasyon oluşturulurken, defektsiz ve uygun diş yüzeyleri korunmalıdır. Porselen inleyler için preparasyon kuralları, klasik inley preparasyonundan bazı farklılıklar gösterir. Bütün iç kenar ve açılar, altın inleylerdeki keskin ve açılı preparasyona karşıt olarak yuvarlatılmış olmalıdır. Hafif yuvarlatılmış köşelerle bağlanan duvarlara uyumlu düz bir taban, eğer bir basamak varsa kenar keskinliği mutlaka giderilmelidir. Restorasyon için gerekli okluzal kalınlık ortalama 1,5-2 mm'dir. Okluzal kavite kenarları hiçbir eğim içermez. Bu durumda yuvarlak köşeli bir porselen kitlesi elde edilir (1,2, 3, 4).

    Metal destekli ve desteksiz olarak iki ayrı grupta ve yüksek ısıya dayanıklı iki değişik marka fosfat bağlı rövetman üzerinde,

    48

  • Çetin SUCA, Turan KORKMAZ

    direkt olarak hazırlanan inleylerin aproksimal ve okluzal kenar açıklıklarının karşılaştırmalı olarak incelenmesi araştırmamızın amacını oluşturdu.

    MATERYAL VE METOD

    Araştırma, Gazi Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı Laboratuvarlarında yürütüldü.

    Araştırmada :

    — Coltoflax ve coltex fine (Coltane AG-Switzerland) marka ölçü ma-teryalleri,

    — Begostone (Bego Gmbh and Co, Bremen) marka sert alçı,

    — Wrin 88 (Bego Gmbh and Co, Bremen) isimli metalik alaşım,

    — Begoform (Bego Gmbh and Co, Bremen) marka rövetman,

    — Ceramco (Johnson and Johnson consumer products, INC) marka rövetman,

    — Vita inframat porselen fırını (Vita zahnfabrik, Bad sackingen, BRD),

    — Vita VMK 68 ve Vitadur N porseleni (Vita zahnfabrik, Bad sackingen, BRD),

    — Nikon ve Bausch and Lamb marka mikroskoplar kullanıldı.

    2. Sınıf yani MOD inley kavitesi içeren metal ana model, bir alt molar dişin hacmine yakm olarak hazırlandı (Resim 1-2). Ana mo-

    Resim 1. Araştırmada kullanılan me- Resim 2. Ana modelin okluzalden gö-

    tal ana model rüntüsü 49

  • İNLEYLERDE KENAR AÇIKLIĞI

    delin elastomerik bir ölçü maddesiyle ölçüsü alınarak, sert alçı ana model ve üretici firma talimatlarına uygun olarak, «Bego» ve «Ce-ramco» marka rövetmanlardan duplikat modeller elde edildi (Resim 3). Çalışmada, metal destekli inleylerin yapımı için 10 adet «Bego», 10 adet «Ceramco» rövetmanmdan; metal desteksiz inley

    yapımı için 10'ar adet «Bego» ve «Ceramco» rövetmanlarmdan toplam 40 adet rövetman model hazırlandı. Porselen inleylere metalik alt yapılar, sert alçı ana model üzerinde, kavite tabanına uygun, ortalama 0,5 mm. kalınlığında mumdan işlenerek «Wiron 88» isimli alaşımdan bilinen yöntemlerle döküldü. Tesf iye işlemi yapılarak 250 mikron kalınlığında aliminyum oksit ile kumlandı. Üzerindeki kirlerden arındırmak için, metal alt yapılar distile su içerisinde 5 dakika kaynatılarak, porselen yapımına hazır hale getirildi (Resim 4).

    Rövetman modeller bünyelerindeki gazların açığa çıkarılması için, önce düşük ısıda, sonra basınç altında yüksek ısıda ön ısıtma işlemine tabi tutuldu.

    50

  • Çetin SUCA, Turan KOBKMAZ

    Porselen modelasyonu sırasında, karışımın neminin rövetman tarafından emilmesini önlemek için rövetman modeller, prospekt bilgileri doğrultusunda distile su içerisinde 4-5 dakika bekletildi. Metal alt yapılar rövetman model üzerine yerleştirilerek, Vita VMK 68 porseleni ile önce opak, daha sonrada dentin ve mine tabakaları pişirildi (Resim 5).

    Resim 5. Porselen inleyin alçı model üzerinde görüntüsü

    Metal desteksiz inleyleri hazırlamak içinde, rövetman modeller distile su içerisinde 4-5 dakika bekletildi. Sonra Vitadur N porseleni kullanılarak doğrudan rövetman model üzerinde Meyler pişirildi. Porselen inleyler, ultrasonik temizleyici ve spatül yardımıyla rö-vetmanlarından arındırıldı. Rutin olarak yapılan kumlama, porselen Meylerin kenarlarını aşındırdığı için kullanılmadı. Alçı model üzerinde gerekli düzeltmeler yapıldıktan sonra, glaze işlemi ile porselen inleyler bitirildiler. Metalik ana modele yerleştirilen Meylerin kenar açıklıkları, okluzal ve aproksimal kavite tabanlarında metal mikroskobu yardımıyla ölçüldü (Resim 6, 7, 8, 9).

    Ölçüm sonuçlarında elde edilen değerler, «Studentin t» dağılımı testi uygulanarak incelendi.

    Resim 6. Metal destekli porselen in-leyin okluzal yüzden mikros-kobik görüntüsü (x 66 - Bego)

    51

  • İNLEYLERDE KENAR AÇIKLIĞI

    I -** F

    Resim 7. Meta! destekli porselen inleyin Aproksimalde mikroskobik görüntüsü (x 66 - Bego)

    Resim 8. Metal desteksiz porselen inleyin aproksimalden mik-roskobik görüntüsü (x 66 - Bego)

    »** î-a»«

    V ı

    "•V. I V,

    .1

    Resim 9. Metal desteksiz porselen inleyin oklusal yüzde mik-roskobik görüntüsU (x 66 - Bego)

    BULGULAR

    Metal destekli ve desteksiz olarak hazırlanan toplam 40 inleyin, okluzal ve aproksimal kenar açıklıklarının ölçümleri, tablo I ve II de gösterilmiştir. înleylerin istatistiksel olarak değerlendirilmesi sonucunda :

    I) «Bego» marka rövetman kullanılarak hazırlanan metal des tekli ve metal desteksiz inleyler arasında, okluzal ve aproksimal ke nar açıklıkları yönünden, ayrı ayrı kıyaslandığında, istatistiksel ola rak anlamlı farklılıklar bulunmamıştır. (P

  • Çetin SUCA, Turan KOBKMAZ

    Tablo I : Ölçüm sonucu elde edilen değerler (Mikron olarak)

    «Bego» Rövetmam «Bego» Röveimanı üzerinde metal destekli üzerinde metal desteksiz

    Örnek Porselen İnley Porselen İnley No. Okluzal Aprok. Okluzal Aprok.

    1 54 82 82 108

    2 92 79 105 126 3 57 57 70 1174 70 72 75 985 66 79 61 776 37 59 79 115 7 92 81 46 1098 77 83 44 969 57 69 109 83 10 68 74 87 97

    X 67 74 75.8 102.6

    Tablo II s Ölçüm sonucu elde edilen değerler (Mikron olarak)

    «Ceramco» Rövetmam «Ceramco» Rövetmam üzerinde metal destekli üzerinde metal desteksiz

    Örnek Porselen İnley Porselen İnl