8
Tembellik değil, işsizlik patlaması Daima Hakan Öztürk Sahte Birinci Aşamalar Sadece AKP muhalifçiliğinin sonu CHP’ciliktir. Sayfa 3 AB’ye göre çok çalışıyoruz Devlet korumuyor, suça teşvik ediyor Yüz Kat Daha Savaşkan Viladimir Iliç Lenin >>2 >>3 >>8 . 20 Temmuz 18 Tarihin sonu-kapitalizmin çöküşü EHP Parti Meclisi toplandı Son dönemde Türkiye’nin “ekonomik büyüme” rakam- larını ve küresel ölçekteki krizin tahribatını kuramsal olarak açıklayan İstanbul Üni- versitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Çiğdem Şahin’le eko- nomik büyüme hakkında söy- leşi yaptık. >>4,5 Emekçi Hareket Partisi Parti Meclisi üyeleri İstanbul İl Örgütü’nün yeni binasında bir araya gelerek ilk toplantıyı gerçekleştirdi. Ali Babacan Avrupa ekonomisinin çök- me yolunda olduğunu söyleyerek yeni- den bir krizin yaşanabileceğini söyledi. 2008 krizinde sarsılan ancak derin bir yara almayan Türkiye ekonomisinde geçen üç yıl- da kriz daha da derinleşti. Cari açığın ekono- mi planlarının yapıldığı her dilimde giderek büyüdüğü bir ortamda AKP hükümeti bunu; büyümenin getirdiği bir sorun olduğu ve endi- şelenecek bir şey olmadığı konusunda kamu- oyunu ve piyasaları ikna etmeye çalıştı. >>7 EHP Genel Sekreteri Gün Çağ Aydın’ın yağtığı açı- lış konuşmasının ardın- dan EHP Genel Başkanı Sibel Uzun siyasal gün- demi değerlendirdi. Si- bel Uzun, konuşmasında Parti Meclisi’ne duyulan ihtiyaçta alanlarda yü- rüttüğümüz mücadele- nin etkili olduğunu ifade ederek, “Başarıdan kork- mayan, platonik değil özne olan üyelerle, kesin- tisiz biçimde yol yürüye- ceğimizi” belirterek tüm PM üyelerine başarılar diledi. Genel Başkan’ın ar- dından söz alan Siyasi Büro Üyesi Hakan Öztürk ise PM’nin kurulması- nın parti için önemli bir aşama olduğunu belir- terek EHP’nin gençlik, kadın, işszilik, Cumarte- si Anneleri eylemlerin- de yer almaya sebebiyet veren önemli fikirleri- nin olduğunu söylerken, parti yöneticilerinin bu fikirlere hakim olması gerektiğinin altını çizdi. Ve bu fikirlerin EHP’nin iletişim araçlarıyla yay- gınlaştırılması gerekti- ğini ekledi.Solun birinci aklı olan örgütlülüğün yok olduğunu söyleyerek “piknik, bir örgütlülük bi- çimi değildir” dedi. >>6 Yunan halkı kemer sıkmak istemiyor, Yunanistan, uzun süredir pençesinden kurtula- madığı krizin faturasını emekçilerden kesmeye çalıştı. Borç kriziyle karşı karşıya kalan hükümetin kemer sıkma paketlerine karşı emekçiler ayaklandı. 06 Babacan: Kriz yine gelebilir Genç işsizliğe bir can daha %5 karın doyurmuyor Cafer Erçakmak’ın mezarı açıldı 10 milyon Afrikalı aç! Karşıyaka’da çalıştığı fabrika- dan ayrılan ve ailesinin geçimi- ni hurdacılıkla sağlayan Hacire Gezgin intihar ederek hayatına son verdi. >>2 Asgari ücrete Temmuz ayında yüzde 5.1 zam yapılacak.16 ya- şından büyük işçiler için asgari ücret, 28.99 liralık artışla net 658.95 lira olacak. >>2 Madımak Oteli’nin yakılması ve 35 kişinin öldürülmesi da- vasındaki sanıklardan biri olan Cafer Erçakmak’a ait mezar, yürütülen soruşturma kapsa- mında açıldı. >>6 Somali, Kenya ve Etiyopya’da kuraklıktan kaçan kitleler, dün- yanın en büyük mülteci kampı- nı oluşturmuş durumda. >>7 >>5 Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Gülsüm Kav İşsizlik düştü, ekonomi büyüdü diyorlar ama rekor sayılacak iş başvuruları, iş kuyrukları gerçeği gözler önüne seriyor. Ekonomide büyüme olması para- lelinde istihdamı getirmiyor. İş bul- maktan ümidini yitiren gençler intihar ediyorlar. Üniversite mezunlarının başka meslekten işleri yapması niteliği artırdığı düşüncesiyle iyi bulunuyor. Kriz, açılan küçük kadrolara rekor başvuru olarak kendini gösterirken, her 4 gençten birinin işsiz olması ve krizin de etkisiyle artan ka- dın cinayetleri gerçeğiyle karşımıza çıkı- yor. Gençlik mesleksiz göstermeye çalışan patronlar kendi çıkarlarını koruyor >>3 Kriz derinleştikçe ölümler artacak Ziraat Bankası’nın bin 545 kişilik kadroya ‘’rekor sayıda’’ başvuru gerçekleşti. Bankanın açmış olduğu po- zisyonlar için toplamda 88 bin 206 üni- versite mezunu başvuruda bulundu. Ak- kuyu Nükleer Santrali’nde ise çalıştırmak üzere Türkiye’den 50 gence Rusya’da eğitim vereceğini açıklayan şirkete tam 9 bin genç başvurdu. Japonya’da meydana gelen ve binlerce insanın öldüğü nükleer patlamaların ardından Türkiye’deki nük- leer santraller de tartışmaya açılmıştı. İş başvurularında rekor sayı > 2 > 8 Gençler Meydana İnisiyatifi 17 Temmuz’da Mimar Sinan Üniversitesi Oditoryum’da ‘Neden işsisiz?’ ve ‘Genç işsizleri neler bek- liyor?’ sorularına yanıt vermek amacıyla bir panel düzenledi. İşsiz gençlerden panel Kadınlar, Kadın Cİnayetlerine Karşı 24 Temmuz Pazar Günü saat 13.30 Tünel’den Taksim’e Yürüyor Kadınları Koruyun Cinayetleri Durdurun Ziraat Bankası 1545 kişilik işe 88 bin başvuru Mersin Akkuyu Nükleer Santrali 50 kişilik işe 9 bin kişi başvuru Kıdem tazminatı kal - dırılıyor, “Torba Yasa” ile gündeme gelen kıdem tazminatlarının kaldırılma- sı, yeni kabineyle birlikte tekrar gündeme geldi. AKP, işçi haklarını hiçe sayarak kıdem tazminatını kaldırmaya karar verdi. 03 İşsizlik gerçekten azaldı mı?, Nisan ayı iş- sizlik verilerinin 2,1 puanlık azalışla %9.9’a düştüğü, işsiz sayısının 434 bin kişi azalarak 2 milyon 637 bin kişiye düştüğü TÜİK tara- fından açıklandı. 07 İşte iki iş başvurusu fotoğrafı, işte gerçek işsizlik rakamları

Emekçi Hareket 18. Sayı

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Emekçi Hareket Gazetesi

Citation preview

Page 1: Emekçi Hareket 18. Sayı

Tembellik değil, işsizlik patlaması

DaimaHakan Öztürk

Sahte Birinci AşamalarSadece AKP muhalifçiliğinin

sonu CHP’ciliktir.

Sayfa 3

AB’ye göre çok çalışıyoruz

Devlet korumuyor, suça teşvik ediyorYüz Kat Daha

Savaşkan

Viladimir Iliç Lenin

>>2 >>3 >>8

.

20 Temmuz 18

Tarihin sonu-kapitalizmin çöküşü

EHP Parti Meclisi toplandı

Son dönemde Türkiye’nin “ekonomik büyüme” rakam-larını ve küresel ölçekteki krizin tahribatını kuramsal olarak açıklayan İstanbul Üni-versitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Çiğdem Şahin’le eko-nomik büyüme hakkında söy-leşi yaptık. >>4,5

Emekçi Hareket Partisi Parti Meclisi üyeleri İstanbul İl Örgütü’nün yeni binasında bir araya gelerek ilk toplantıyı gerçekleştirdi.

Ali Babacan Avrupa ekonomisinin çök-me yolunda olduğunu söyleyerek yeni-den bir krizin yaşanabileceğini söyledi.2008 krizinde sarsılan ancak derin bir yara almayan Türkiye ekonomisinde geçen üç yıl-da kriz daha da derinleşti. Cari açığın ekono-mi planlarının yapıldığı her dilimde giderek büyüdüğü bir ortamda AKP hükümeti bunu; büyümenin getirdiği bir sorun olduğu ve endi-şelenecek bir şey olmadığı konusunda kamu-oyunu ve piyasaları ikna etmeye çalıştı. >>7

EHP Genel Sekreteri Gün Çağ Aydın’ın yağtığı açı-lış konuşmasının ardın-dan EHP Genel Başkanı Sibel Uzun siyasal gün-demi değerlendirdi. Si-bel Uzun, konuşmasında Parti Meclisi’ne duyulan ihtiyaçta alanlarda yü-rüttüğümüz mücadele-

nin etkili olduğunu ifade ederek, “Başarıdan kork-mayan, platonik değil özne olan üyelerle, kesin-tisiz biçimde yol yürüye-ceğimizi” belirterek tüm PM üyelerine başarılar diledi.

Genel Başkan’ın ar-dından söz alan Siyasi

Büro Üyesi Hakan Öztürk ise PM’nin kurulması-nın parti için önemli bir aşama olduğunu belir-terek EHP’nin gençlik, kadın, işszilik, Cumarte-si Anneleri eylemlerin-de yer almaya sebebiyet veren önemli fikirleri-nin olduğunu söylerken, parti yöneticilerinin bu fikirlere hakim olması gerektiğinin altını çizdi. Ve bu fikirlerin EHP’nin iletişim araçlarıyla yay-gınlaştırılması gerekti-ğini ekledi.Solun birinci aklı olan örgütlülüğün yok olduğunu söyleyerek “piknik, bir örgütlülük bi-çimi değildir” dedi. >>6

Yunan halkı kemer sıkmak istemiyor, Yunanistan, uzun süredir pençesinden kurtula-madığı krizin faturasını emekçilerden kesmeye çalıştı. Borç kriziyle karşı karşıya kalan hükümetin kemer sıkma paketlerine karşı emekçiler ayaklandı.

06

Babacan: Kriz yine gelebilir

Genç işsizliğe bir can daha

%5 karın doyurmuyor

Cafer Erçakmak’ın mezarı açıldı

10 milyon Afrikalı aç!

Karşıyaka’da çalıştığı fabrika-dan ayrılan ve ailesinin geçimi-ni hurdacılıkla sağlayan Hacire Gezgin intihar ederek hayatına son verdi. >>2

Asgari ücrete Temmuz ayında yüzde 5.1 zam yapılacak.16 ya-şından büyük işçiler için asgari ücret, 28.99 liralık artışla net 658.95 lira olacak. >>2

Madımak Oteli’nin yakılması ve 35 kişinin öldürülmesi da-vasındaki sanıklardan biri olan Cafer Erçakmak’a ait mezar, yürütülen soruşturma kapsa-mında açıldı. >>6

Somali, Kenya ve Etiyopya’da kuraklıktan kaçan kitleler, dün-yanın en büyük mülteci kampı-nı oluşturmuş durumda. >>7

>>5

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı

Gülsüm Kav

İşsizlik düştü, ekonomi büyüdü diyorlar ama rekor sayılacak iş başvuruları, iş kuyrukları gerçeği gözler önüne seriyor.

Ekonomide büyüme olması para-lelinde istihdamı getirmiyor. İş bul-

maktan ümidini yitiren gençler intihar ediyorlar. Üniversite mezunlarının başka meslekten işleri yapması niteliği artırdığı düşüncesiyle iyi bulunuyor. Kriz, açılan

küçük kadrolara rekor başvuru olarak kendini gösterirken, her 4 gençten birinin işsiz olması ve krizin de etkisiyle artan ka-dın cinayetleri gerçeğiyle karşımıza çıkı-yor. Gençlik mesleksiz göstermeye çalışan patronlar kendi çıkarlarını koruyor >>3

Kriz derinleştikçe ölümler artacakZiraat Bankası’nın bin 545 kişilik kadroya ‘’rekor sayıda’’ başvuru

gerçekleşti. Bankanın açmış olduğu po-zisyonlar için toplamda 88 bin 206 üni-versite mezunu başvuruda bulundu. Ak-kuyu Nükleer Santrali’nde ise çalıştırmak

üzere Türkiye’den 50 gence Rusya’da eğitim vereceğini açıklayan şirkete tam 9 bin genç başvurdu. Japonya’da meydana gelen ve binlerce insanın öldüğü nükleer patlamaların ardından Türkiye’deki nük-leer santraller de tartışmaya açılmıştı.

İş başvurularında rekor sayı

>2 >8

Gençler Meydana İnisiyatifi 17 Temmuz’da Mimar Sinan Üniversitesi Oditoryum’da ‘Neden işsisiz?’ ve ‘Genç işsizleri neler bek-liyor?’ sorularına yanıt vermek amacıyla bir panel düzenledi.

İşsiz gençlerden panel

Kadınlar, Kadın Cİnayetlerine Karşı 24 Temmuz Pazar Günü saat 13.30 Tünel’den Taksim’e Yürüyor

Kadınları Koruyun Cinayetleri Durdurun

Ziraat Bankası 1545 kişilik işe 88 bin başvuru

Mersin Akkuyu Nükleer Santrali 50 kişilik işe 9 bin kişi başvuru

Kıdem tazminatı kal-dırılıyor, “Torba Yasa” ile gündeme gelen kıdem tazminatlarının kaldırılma-sı, yeni kabineyle birlikte tekrar gündeme geldi. AKP, işçi haklarını hiçe sayarak kıdem tazminatını kaldırmaya karar verdi.

03

İşsizlik gerçekten azaldı mı?, Nisan ayı iş-sizlik verilerinin 2,1 puanlık azalışla %9.9’a düştüğü, işsiz sayısının 434 bin kişi azalarak 2 milyon 637 bin kişiye düştüğü TÜİK tara-fından açıklandı.

07

İşte iki iş başvurusu fotoğrafı, işte gerçek işsizlik rakamları

Page 2: Emekçi Hareket 18. Sayı

20 Temmuz 20112

Rus liberallerinin önderi olan ve yurt dışında özgür, yasadışı bir organ yayınlayan bay Piotr Struve, “Kanlı Pazar”dan iki gün önce, “Rusya’da henüz devrimci bir halk yok” diye yazıyordu. Bir okuma yazma bilmeyen köylüler ülkesinin, devrimci bir halk yara-tabilmesi fikri, burjuva reformistlerin bu “yüksek derecede kültürlü” kasıntılı ve alıklar alığı önderine çok saçma görünüyordu. Dönemin pek çok reformisti, derinden derine gerçek bir devrimin olanaksızlığına (tıpkı günümüzün reformistleri gibi) inanıyordu!

22 Ocak 1905’den önce Rusya’nın devrimci partisi bir avuç insandı. Dönemin reformistleri (tıpkı bugünün reformistleri gibi) alay ederek bizi bir “mezhep” ola-rak adlandırıyorlardı. Birkaç yüz devrimci örgütleyici; birkaç bin yerel örgütler üyesi; en çok ayda bir kez çıkan, çoğu yurt dışında yayınlanan ve inanılmaz büyük özveriler-le Rusya’ya gizlice sokulan yarım düzine kadar gazete…

22 Ocak 1905 öngününde Rusya’da-ki devrimci partiler ve her şeyden önce devrimci olan sosyalizm işte bu haldeydi. Bu durum dar kafalı ve kendini beğenmiş reformistlere, görünüşte Rusya’da henüz devrimci bir halk olmadığını ileri sürmek hakkını veriyordu.

Ancak birkaç ay içinde işler kökten de-ğişti. Yüzlerce devrimci olan sosyalist, “bir-denbire” binleri buldu ve bu binler de iki-üç milyon emekçinin önderi durumuna geldi. Emekçi mücadelesi, elli-yüz milyonluk bir köylüler yığınının derinliklerinde büyük bir kaynaşmaya ve hatta kısmen devrimci bir harekete neden oldu. Köylü hareket orduda bir yankılanma yaptı ve askeri ayaklanma-lara, birlikler arasında silahlı çatışmalara yol açtı. 130 milyon nüfuslu büyük bir ülke, devrime işte böyle girdi. Uyuklayan Rusya, devrimci emekçilerin ve devrimci halkın Rusyası durumuna işte böyle geldi.

Bu dönüşümü irdelemek, onu mümkün hale getiren şeyi anlamak, deyim yerindey-se özel koşullarını ve yönlerini incelemek zorunludur.

Kitle grevi bu dönüşümün en güçlü etkeniydi. Rus devriminin şu özgünlüğü vardır ki: o, toplumsal bakımdan burjuva demokratik, mücadele araçları bakımından emekçi bir devrimdi. Burjuva demokratik bir devrimdi çünkü o anda yöneldiği ve kendi öz güçleriyle hemen erişebilece-ği hedef, demokratik cumhuriyet, sekiz saatlik işgünü ve yüksek soyluluğun uçsuz bucaksız toprak mülklerinin zoralımı gibi. Bunlar 1792 ve 1793’te Fransa’da burjuva devrimin hemen tamamen gerçekleştirdiği tedbirlerdi.

Rus devrimi aynı zamanda emekçi bir devrimdi. Yalnızca emekçiler bu devrimin yönetici gücü, hareketin öncüsü olduğu için değil; ayrıca emekçilerin özgül mücadele aracı olan grev, kitleleri harekete geçir-menin başlıca kaldıracı ve yükselen karar verdirici olaylar dalgasının en belirleyici ol-gusunu olduğu için de emekçi bir devrimdi.

Dünyanın hiçbir kapitalist ülkesi, hatta İngiltere, ABD ve Almanya gibi en ileri olan-ları bile, Rusya’nın 1905’te gördüğü kadar geniş bir grev hareketi görmedi. Grevcilerin toplam sayısı 2.800.000’e, yani sanayi işçi-lerinin toplam iki katına yükseldi. Hiç kuşku yok bu durum, Rusya kentlerindeki sanayi işçilerinin Batı Avrupa’daki kardeşlerinden daha kültürlü, daha sağlam ya da müca-deleye daha yatkın olduklarını göstermez. Aslında bunun tersi doğrudur.

Ama bu tablo emekçilerin bağrında uyuklayan gücün ne kadar büyük olabi-leceğini gösteriyor. Bu durum devrimci bir dönemde emekçilerin (küçük burjuva bir abartma yapmaksızın, Rusya tarihinin verdiği en kesin verilere göre söylüyorum) yatışma dönemlerinde genel olarak göster-diğinden yüz kat daha savaşkan bir gözü-peklik gösterdiğini ortaya koyuyor.

Bundan da 1905’e kadar insanlığın, gerçekten yüce bir amaç uğruna, gerçek-ten devrimci bir savaş vermek söz konusu olduğunda emekçilerin ne olağanüstü ve görkemli bir güç göstereceğini henüz bil-mediği sonucu çıkıyor.

Tarih: 1917Viladimir İliç Lenin, Gençlik Üzerine, Sol

Yayınları, Kasım 1993, Ankara, s. 89, 90, 91.

Akıntıya Karsı

Yüz Kat Daha Savaşkan

Viladimir Iliç Lenin..

Yaşar Kemal yüzyılın romanını seçti

İşsiz gençlerden panelGençler Meydana İnisi-yatifi ilk olarak, 8-9-10

Haziran’da Taksim Meydanı’nda oturma eylemi düzenlemiş, bu eylemiyle halkın desteği-ni almış ve sokaktan insanla-rın katılımıyla büyümüştü. 19 Haziran’da da İspanya, Yuna-nistan, Avusturya, Fransa gibi ülkelerle eş zamanlı yapıtığı en-ternasyonal eylem ile de bir kez daha sokaklara dökülmüştü.

Gençler Meydana İnisiya-tifi, 17 Temmuz’da Mimar Si-nan Üniversitesi’nde işsizliğin nedenleri üzerine bir panel gerçekleştirdi. Panelde esas konuyu genç işsizlik sorunu oluşturdu. Konuşmacı olarak Daima adlı teorik dergi yazarı ve EHP’nin Siyasi Büro üyesi Hakan Öztürk, Birleşik Metal-İş Sendikası eğitimcisi İrfan Kaygusuz ve inisiyatifin için-den Alper Alemdar ve Işıl Kurt panele katıldılar. Aynı zamanda İspanya’daki direnişe katılmış olan Oskar Matteu meydandaki izlenimlerini paylaşıp soruları yanıtladı.

Hakan Öztürk : Koşullar elverişli değil !Hakan Öztürk konuşması-

na, 2008’deki krizin, ABD gibi gelişmiş kapitalist ekonomiye sahip ülkelerin dahi çıkmaza girdiğini kanıtlamasının önem-li olduğunu belirterek başladı. Geniş bir kriz analizinin ardın-dan, bugün Çin’in ABD ile bağ-lantısını düşünmemiz gerekti-ğini ve böylece krizden bu denli etkilenmemiş ülkeleri nasıl bir geleceğin beklediğini öngöre-bileceğimizi söyledi. Tunus’ta, Mısır’da, daha birçok kuzey Afrika ülkesinde ve İspanya’da yaşanan ayaklanmalar ezilmiş sınıfların krizden memnun ol-madıklarının göstergesi olmak-

la birlikte, ‘başka bir dünyanın mümkün’ olduğu fikrinin ve insanların içinde bulundukları duruma dair yaptıkları bir akıl yürütmenin yaygınlaşmasının çok umut verici olduğunu be-lirtti. Türkiye’de ise bugün bu isyanların olmamasının nede-ninin somut koşullarla açık-lanması gerektiğinin ve bu koşulların henüz İspanya’daki ya da Tunus’daki kadar kötü bir duruma işaret etmediğinin altını çizdi. Ancak Türkiye’de (Bu sayılan ülkelerde olduğu gibi) gençler, gelir düzeyi dü-şüklüğünün ve işsizlik oranının diğer toplumsal kategorilere göre 3 kat daha fazla olduğu bir kategoridir. Gençlerin bu den-li ezilmişliği diğer ülkelerdeki isyanlara gençlerin öncülük etmiş olmasının nedenini açık-larken; Türkiye’de de gençlerin toplumsal bir harekete öncülük edebileceğini belirtti.

İrfan Kaygusuz sunumunu İnisiyatifin iki sorusuna cevap aramak üzere şekillendirdi. İş-sizliğin nedeninin gençlerin tembelliğinin olmadığına ve son 8 yılda üniversiteli işsizliğin 3 kat arttığına değindi. Gençlerin daha fazla işsiz olmasının nede-ninin neoliberal politikalar ol-

duğunun ve az işçiyle çok iş yani ‘verimliliği arttırma’ başlığı al-tında artan emek sömürüsünün olduğunu söyledi. Neoliberaliz-min çekirdek kalifiye bir iş gücü-nün çevresinde işsizlikle her an burun buruna olan daha büyük bir çevre iş gücü yarattığını, böy-lece güvencesiz işin ekonomik hayattaki yerinin sağlamlaştı-rıldığını ve bundan da en başta da gençlerin etkilendiğinin altı-nı çizdi. Sonuç olarak, gençleri güvencesiz, emek sömürüsüne dayalı bir geleceğin beklediğini belirtti.

Kriz ve Genç İşsizlik konuları derinleştiİşsizlik konusunda yapıl-

ması gerekenler hakkında ko-nuşan Oskar ise, ücretler sabit tutularak çalışma saatlerinin düşürülmesinin, çalışma saatle-rin paylaştırılmasının ve bu şe-kilde istihdamın arttırılmasının olduğunu söyledi.

Alper Alemdar ise Yunanistan’dan, İspanya’dan ve Portekiz’den aldığı istatistiki verilerle kapitalist sistem var oldukça dünyanın her yerinde işsizliğin de var olacağını be-lirtti. Kriz, finansal ekonomisi gelişmiş olan ülkelerde banka-

ların batması ve ülkenin iflas eşiğine gelmesiyle sonuçlanı-yor. Ancak Türkiye gibi finan-sal ekonomisi gelişmemiş, reel sektöre bağlı ekonomilerde ise krizin asıl sonucunun kontrol edilemez haldeki işsizlik oldu-ğunu söyledi. Buna bağlı olarak da kapitalizmin ebedi olamaya-cağını kanıtlamış oldu.

Işıl Kurt, ‘öyleyse gençler ne yapmalı’ sorusuna cevap verdi. Gençlerin işsiz sayılma-masının iş beğenmemelerinden kaynaklanmadığını, keza bu-gün gençlerin üniversitelerde üstünde çalıştığı alanlarda iş bulmasının neredeyse imkan-sız olduğunu belirtti. Bunun bir sonucu olarak da iş bulmak için gerekli olan nitelik kavramının

göreceli bir hale getirildiğini ve gençlerin emeğinin değer-sizleştirildiğini anlattı. Bugün-den yarına İspanya’daki gibi bir ayaklanmanın Türkiye’de çık-mayacağını maddi temelleriyle açıklayarak Gençler Meydana İnsiyatifi’nin en önemli rolünün bu isyanları hazırlamak ve aynı zamanda da bu isyanlara hazır olmak gerektiğini söyledi.

Panel, krizin ne olduğunu açıklığa kavuşturup, genç işsiz-lik ile kriz arasındaki bağlantıyı kurdu.

Gençler Meydana İnisiyatifi 17 Temmuz’da Mimar Sinan Üniversitesi Oditoryum’da ‘Neden işsisiz?’ ve ‘Genç işsizleri neler bekliyor?’ sorularına yanıt vermek amacıyla bir panel düzenledi.

Fikriye Yılmaz

Hacire Gezgin maddi durumlarını beğen-

miyordu. ‘’Sayısal loto ne-den bize çıkmıyor?’’ diyerek yakınıyordu. Bir süre önce de çalıştığı fabrikadan ayrıl-masıyla daha da bunalıma giren Hacire 1,5 ay önce de bu yüzden canına kıymak istemişti.

Çöp atmak üzere evden ayrılan Hacire Gezgin saat 10.00 sıralarında evlerinin yakınındaki Şemikler Metro İstasyonu’nda Aliağa-Cuma-ovası seferini yapan metro treninin önüne atladı ve al-tında kalarak can verdi.

İşsizlik “yok ederek” artıyorBugün işsizlik ve getirisi

olan düşük yaşam standart-ları bir can daha aldı. Krizin patlamasının yakın oldu-ğu ve işsizliğin 10 milyonu geçtiği ülkemizde umudunu yitirmiş gençlerle daha fazla karşılaşma ihtimalimiz yük-sek görünüyor.

Genç işsizliğe bir can dahaKarşıyaka’da çalıştığı fabrikadan ayrılan ve ailesinin geçimini hurdacılıkla sağlayan Hacire Gezgin intihar ederek hayatına son verdi.

Mehtap Akpınar

Fransa’nın yayın evlerinden Galli-

mard 100. kuruluş yıldö-nümünde dünyaca ünlü 31 romancıdan 20. yüzyılı temsil eden birer romanı seçmelerini istedi. Erich Maria Remarque tarafın-dan 1929 yılında yazılan “Batı cephesinde yeni bir şey yok” adlı romanı Yaşar Kemal yüzyılın kitabı ola-rak seçti.

I. Dünya Savaşı sırasın-

da cepheye giden Alman gençlerin dramını anlatan savaş karşıtı ro-man, Naziler ta-rafından mey-danlarda yakılan kitapların başın-da geliyordu.

Yaşar Kemal, La Nouvelle Re-vue Française için kaleme aldığı yazıda ‘Batı Cep-

hesinde Yeni Bir Şey Yok’u niçin seçtiğini şu sözlerle anlattı: “Remarque’ın kitabını gençliğimde okumuştum. Bu kitap 20. yüzyıl dünyasının el kitabı sayılabilir. Böylesi kitaplar büyük ustalıkla yazılır, dahası can pahasına yazılır. Hatırlayalım, bu kitabı Hitler meydanda yaktırmıştı. Bu kitabı bir daha okudum. Yıllar önce yazılmış bu kitap daha bugünlerde yazıl-mış gibi. Böylesi kitapları insanoğlu so-nuna kadar götürecektir.”

Selçuk Kaygısız

Novecento (1900) Kritik SahneÜlkemizde başka bir çok ülkede olduğu

gibi sansüre uğramıştır. Film, 1900 yılında aynı gün dünyaya gelen biri bir köy-lünün diğeri ise efendinin oğlu olan iki çocuğun 1945 yılına kadar olan hikayesini anlatır. Bunu anlatırken bir dönem İtalya’da verilen sos-yalizm mücadelesini unu-tulmaz bir şekilde perdeye taşıyor. Bu sahnede babası öldükten sonra yeni efendi olan Giovanni ülkede yaşa-nan fırtına sonrası uğradığı zararı işçilerle tartışır:

Giovanni: Kısa kesece-ğim. Herşeyi kaybettik. Şa-rap, domates, patates, tahıl, tüm hasat. Bu yüzden hepi-miz özverili davranmalıyız. Öyle değil mi Leo?

-E dilini kedi mi yuttun?

Onlara ne kadar buğday kaybettiğimizi söylesene.

-Yarısını mı? En azından. Bu nedenle durum basit. Yarı ücretle yaşamalıyız.

İşçi: Ama hasat 2 katı-na çıkınca 2 katı maaş al-mıyoruz.

Giovanni: Dürüst ol-mak gerekirse, eğer kendi kazancımdan olacaksam,hepinizi evinize göndermeliyim özellikle de işçileri!

-Hepiniz bir avuç cahil-siniz, bana müteşekkir ol-malısınız!

-Çünkü burada gerçek-ten kaybeden birisi varsa o da benim! Bu arada, efendi kim? Kim emirleri veriyor?

Leo: Siz.Giovanni: Her şeyi kay-

bettik, işittiniz mi beni? (İş-çilerin arasına doğru yürür, aşağılayıcı konuşmaya baş-lamıştır) Kocaman kulakla-rınız da var! (Az önce ma-aşlar hakkında söz söyleyen işçiye söylemiştir)

(Bu esnada işçiler efen-dilerinin etrafını sarmıştır. Yapılan haksızlığa karşı öfkelidirler. Kendisine ha-karet edilen işçi belinden

bir bıçak çıkararak kula-ğına götürür. Hiç tereddüt etmeden kulağını keser ve efendinin eline verir. Efen-dileri şaşkınlık ve korku içerisinde oradan uzakla-şır. Arkadaşlar işçinin kula-ğına hemen bir bez parçası basarlar)

Novecento filmi Bernardo Bertulicci’nin “Paris’te Son Tango” filminin başarısından sonra çektiği ve başrolde Robert De Niro ve Gerard Depardieu’nun rol aldığı 5,5 saatlik bir başyapıttır.

Serkan Atak

“Batı cephesinde yeni bir şey yok” adlı romanı Yaşar Kemal yüzyılın kitabı olarak seçti.

Page 3: Emekçi Hareket 18. Sayı

20 Temmuz 2011 3

Sadece AKP muhalifçiliğinin sonu CHP’ciliktir.

Kendi üyelerinizi bile CHP’ye oy atmaktan alıkoyamazsınız.

CHP’ye yardımcı olmak için siyaset yapılamaz. Devrimci olunamaz demiyorum. Hiçbir tür siyaset yapılamaz. Yani CHP’ye yardımcı olarak Greenpeace siyaseti de yapılamaz.

Varını yoğunu ortaya koyarak siyaset yapabilir insan.

Bütün dikkatini ona verir. En ufak bir değişime karşı tetiktedir. Her an üzülür her an sevinir. Her şeyini verir. Yine de olmaya-bilir. Belki olur. Devrimci birisi, bütün hayatını tek bir iyi şey olma ihtimaline adar. Bu ned-enle devrimcilerin başarma ihtimali vardır.

CHP’ye yardımcı olunarak siyaset de yapılmaz, ticaret de.

Müşteriye mal yetiştirmeye çalışan manavın elmalarını tartıp kesekağıdına koyan bir bakkala bu işin hiçbir faydası yok-tur. Yan taraftaki büyük manavın çok fazla elma satmasına yardımcı olma durumuna düşmeniz her açıdan bir felaket sayılır.

Eğer siz bakkalsanız ve gelen giden olmadığı için başı kalabalık manava (bir yönüyle de özenerek) yardım etmeye kalkışıyorsanız, yakında kendi dükkanınızı kapatacaksınız demektir. Birincisi, manav için sattığı elmalar (eğer satış yaparken aldığı paraları manava vermek yerine cebe atmıyor ise)bakkala hiçbir şey kazandırmaz. Diş kurcalamakla karın doymaz. İkincisi, ma-nava güya yardımcı olmaya çalışırken kendi müşteri ihtimallerini de kaybeder. Üçüncüsü bakkal bu sakil hareketiyle bakkal olma maneviyatını kaybeder.

Bakkalın ne olursa olsun, dükkanında bekleyerek ekmek, deterjan ve bisküvi sat-mak için çırpınması gerekir.

Sanatçı ve lider doğulmaz.Ticaret ve devrim olunmaz.Kendinde ticaret, siyaset ve devrim

yapılmaz.Bunlar kendi kendine olmaz. Doğada ve

tarihte saf olarak veya külçe halinde bu-lunmaz.

Siyaset, devrim ve altın dağların derelerin taşına toprağına karışık durur. Elinizi daldırıp koca bir avuç çıkaramazsınız öyle.

İnsan ancak devrim yapmak için çırpınabilir.

Kendinde ve tek ülkede sosyalizm olmaz.CHP’yi desteklemek devrimin birinci

aşaması değildir.Aşamacı olan ve hiç mi hiç olmayanlara

duyurulur.“Gel şu birinci aşamada bana yardımcı

ol, ikinci, olmadı üçüncü aşamada senin de meselelerine bakacağız. Ama bana unuttur-ma haa!” diyaloglarının sonu hüsrandır. İkinci aşamaya kalan dona kalır. Eğer atı başınıdan yakalayamadıysan arkasından yakalamaya çalışma.

Tarihin hiçbir aşamasında manav elma satsın diye bakkal müşteriyle ilgilenmez.İlgilenemez. İlgilenmemelidir.

Bu bakkal ve manav versiyonu.Bir de manav ve manav versiyonunu var. Siz portakal satamıyorsunuz diye yanda

kıyamet gibi elma satan manava yardım ediyorsanız eğer, herhalde en hazini budur. Düşünün elma müşterileri o kadar yığılmış ki siz kendinizi ona yardım etmekle yükümlü hissediyorsunuz. Bu tablo size portakal satmanızın ne kadar anlamsız olduğunu hissettiriyor belki. En uç noktaya gelip, por-takal satan manav olduğunuz halde, kendin-izi elma satan manavla özdeşleştiriyorsunuz. Hiç portakal satmıyorsunuz ama ev gidip hiç portakal satamadım diyemiyorsunuz. “Elma satışından ne kadar çok kazandık” gibi konuşmaya başlıyorsunuz. Kendiniz kazanmış gibi. Portakalcılık kazanmış gibi.

Hatta başka portakal satamayan manavları küçümsemeye başlıyorsunuz. Onlarla alay ediyorsunuz.

Daha sonraki zamanlarda portakal dükkanınız kapanıyor. Umursamıyorsunuz bile. Hem siz artık portakal satan manav değilsiniz ki. Hah.

Dükkan kapandı, eve de gitmiyorsunuz artık. Üst baş perişan. Elma satan manavın etrafındasın artık her daim. Gözüne çarpmak istiyorsunuz. Ah şu elma satan manavda çalışmaya bir başlasanız. Elma satan manav size bir kerecik “hadi koçum gel” dese.

Elma satmak devrimin birinci aşaması değildir.

Hiçbir birinci aşama ikinci aşamayı ikame edemez.

Ne kadar karbonhidrat ve protein alırsanız alın C vitamini eksik olarak kalır.

Bunun bir de Akmerkez’de takılan ama zaten hiçbir şey satmayan versiyonu var.

DaimaSahte Birinci

Aşamalar

Hakan ÖztürkKıdem tazminatı kaldırılıyor

AB’ye göre çok çalışıyoruz

Sendikal Hak İhlalleri Raporu açıklandı

AB ortalamasına göre, Türkiye’de istihdam oranı düşerken, çalışma süreleri uzuyor. AB istatistik kurumu Eurostat’ın verilerine

göre, Türkiye’de 20-64 yaş arası grupta istihdam oranı % 50 düzeyinde bulunuyor.

Erkek istihdamının % 72,7 ile AB ortalamasına yak-laştığı Türkiye’de kadın is-tihdamı % 28’le hayli düşük kalıyor.

20-64 yaş gurubunda AB’de istihdam oranı yüzde 68,6 iken bu oran erkekler arasında yüzde 75,1 ve ka-dınlar arasında yüzde 62,1 olarak hesaplanıyor.

AB’de erkek istihdam oranı Hollanda’da yüz-de 82,8, İsveç’te yüzde 81,7 ve Almanya’da yüzde 80,1’i bulurken AB dışında-ki İsviçre’de bu oran yüzde 87,6’ya ulaşıyor. Kadın istih-damında ise yüzde 75,7’le

İsveç, yüzde 71,5’le Finlandi-ya ve yüzde 70,8’le Hollanda başı çekiyor.

Türkiye’de istihdam ora-nında geride kalsa da çalışma sürelerinde AB’ye fark atıyor. Ortalama tam zamanlı çalış-ma süresi Türkiye’de haftada 52,2 saat iken AB’de 40,4 sa-ate geriliyor.

Türkiye’de istihdam edi-len çalışma çağındakilerin haftalık çalışma süreleri er-keklerde 53,3 ve kadınlarda 48,4 saati buluyor. AB’de ise erkekler 41,1 ve kadınlar 39,3 saat çalışıyor.

Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu’nun

(ITUC) Sendikal Hak İhlalleri Raporu’nda, dünyada geçen yıl yaşanan sendikal hak ih-lallerine yer verildi. Rapor-da, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 143 ülkenin sendikal hak ihlalleri, sen-dikal hakların pratikte nasıl uygulandığı ve ulusal yasala-rın sendikal hakları ne ölçüde etkilediği ve işçilerin hakkla-rını nasıl koruduğuna dair bilgilere yer verildi.

Raporda sendikalı olmak isteyen çalışanların gelecek kaygıları yüzünden yönetime

daha yakın sendikaları tercih ettiği vurgulanıyor. Raporda sendikaların miting ve göste-ri öncesinde yetkili makam-lardan izin alması gerektiği

,gösteri veya miting esnasında polisin yada kolluk güçlerinin bunu kayıt altına almasının önlenemeyeceği belirtiliyor. Zonguldak Emre Turan

Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) tarafından hazırlanan raporda, anaya-sada özgürlüklere dair bazı düzenlemeler yapılmasına karşın sendikal hakların yasal olarak hâlâ büyük oranda kısıtlandığı belirtildi.

“Torba Yasa” ile gündeme gelen kıdem tazminatlarının kaldırılması, yeni kabineyle birlikte tek-rar gündeme geldi. AKP, işçi haklarını hiçe sayarak kıdem tazminatını kaldırmaya karar verdi.

Rıfat Çapar

Başvurularda rekorZiraat Bankası’nda bin 545 kişilik kadro için 88 bin

206 üniversite mezunu başvuru yaptı. Ziraat Bankası’ndan yapılan yazılı açıklamada, ban-kanın çeşitli unvanlarda alacağı bin 545 kişilik kadroya ‘’rekor sayıda’’ başvuru gerçekleştiği, bankanın açmış olduğu pozisyonlar için toplam-da 88 bin 206 üniversite mezununun başvuruda bulunduğu bildirildi.

Mersin’de ise kuru-lacak Akkuyu Nükleer Santrali’nde çalıştırmak üzere Rusya’nın açtığı 50 kişilik kontenjan için 9 bin kişilik başvuru geldi.

Bu sene Eylül ayın-da Rusya’ya gidecek 50 öğrencinin seçim çalış-maları yapılırken, 50 ki-şilik kontenjan için 9 bin kişilik başvuru geldi. Bu proje için, mühendislik

fakültelerinin fizik ve matematik derslerinin görüldüğü bölümlerin-de okuma şartı getirilir-ken, başvuran 9 bin ki-şinin büyük bölümünün bu kriterleri taşımadığı saptandı.

Projeye göre, 6 yıl-da toplam 300 öğrenci, Rusya’da eğitim görecek. Seçilecek öğrencilerin, Moskova’daki MEPhI Üniversitesi’nde nükle-er enerji alanında eğitim almaları sağlanacak.

Rusya’daki eğitim programını başarı ile tamamlayan öğrencilere Mersin-Akkuyu Nükle-er Güç Santralında un-vanları doğrultusunda iş imkanı, sağlık sigor-tası ve lojman imkanı sağlanacak. Bu öğren-ciler, Akkuyu nükleer santralında en az 13 yıl mecburi hizmette bulunacaklar.

Açlık sınırı belli olduTÜRK-İŞ’in yaptığı açıklamaya göre,

dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 878 TL, yok-sulluk sınırının ise 2 bin 861 TL olduğu bildiril-di. Belirtilen raporda “4 kişilik bir ailede sağlıklı ve yeterli beslenebilmek için 878 lira gereklidir.” açıklaması geçti. Çalı-şanların, ağırlıklı olarak

tükettikleri mal ve hiz-metlerdeki fiyat artışı nedeniyle, yılbaşına göre bugün 33 lira 83 kuruş daha fazla harcama yap-mak durumunda kaldı-ğı kaydedilen raporda, mutfak harcamasına altı ayın sonunda gelen ek yükün ise 10 lira 38 ku-ruş olarak belirlendiği bildirildi.

%5 karın doyurmuyor Asgari ücrete Tem-muz ayında yüzde

5.1 zam yapılacak. Böy-lece 16 yaşından büyük işçiler için asgari ücret, 28.99 liralık artışla net 658.95 lira olacak. Gün-lük 1 TL’den az olan ar-tışla artık asgari ücretli bir çalışan her gün faz-

landan ancak bir ekmek daha alabilecek. Böylece günde üç öğün ikişer si-mit birer ayranla besle-nen dört kişilik bir aile ay sonunda artan 110 TL ile(simit ve ayran 50’şer kuruştur) kira, eğitim, temizlik gibi masrafları karşılamaya çalışacak.

Hükümetten hak gaspına güzelleme

Çalışma Bakanı Faruk Çelik, Türk-İş, DİSK, Hak-İş ve TİSK’ten oluşan Üçlü Danışma Kurulu’nu topladı. Görüşmede kıdem tazmi-natının kaldırılacağını, “İşçilerin büyük çoğunluğunun alamadığı, işletmelerin üzerinde ödeme bas-kısı oluşturan, çalışma hayatının en önemli soru alanlarının başında gelen kıdem tazminatı sorunu, ka-zanılmış hakları koruyan ve bütün işçilerin kıdem tazminatı garanti altına alan bir fon oluşturularak çözülecek” şeklinde güzelleyerek bildiren Çalışma Bakanı Faruk Çe-lik, istihdamı arttırmak ve kayıt dışını azaltmak için “güvenceli es-neklik” anlayışı ve işi değil insanı koruma ilkesi çerçevesinde işgücü piyasasının katılıklarını gidererek başta genç, kadın ve vasıfsız işgü-cü olmak üzere işsizlere nitelik ka-zandırarak, işe girişleri kolaylaştı-racaklarını söyledi.

“Torba Yasa” hayata geçiriliyorGeçtiğimiz sene yoğun tepki-

lere yol açan ve açık bir şekilde işçi sınıfına saldıran torba yasa tasarısının görüşülmesi, siyasi partilerin, sendikaların ve demok-ratik kitle örgütlerinin eylemleri sayesinde ertelenmişti. Son genel seçimle birlikte iktidarını güçlen-diren AKP Hükümeti, burjuva sını-fının çıkarları doğrultusunda po-litikalar yürütmeye devam ediyor. İşsiz sayılmayan birçok kategoriye rağmen % 10.8 olan işsizlik oranı hükümetin istihdam politikaları nedeniyle büyümeye devam ede-cek. İşsizliğe çözüm olarak patron-

ların üzerine baskı oluşturduğunu iddia ettiği kıdem tazminatının kaldırılması, gerçekte burjuva sı-nıfının daha fazla kar etmesini en-gelleyen işçi haklarının ortadan kaldırılmasına yönelik bir hareket özelliği taşımaktadır.

Torba yasada yer alan tasarı-ların grev nedeni olduğunu açık-layan DİSK ve Türk-İş’in yanı sıra Hak-İş’in torba yasaya karşı bir açıklamada bulunmadığı biliniyor.

“Kıdem Tazminatı”na karşı “Fon Modeli”Kazanılmış bir hak olan kıdem

tazminatının yerine fon oluşturu-lacağını söyleyen hükümet, aynı zamanda kıdem tazminatının işveren üzerinde yük olduğunu belirterek, her daim emekçinin karşısında olduğunu yinelemiş oldu. Daha önce de işsizlik fonu-nu işverenlere kredi olarak dağı-tan AKP Hükümeti, aynı yöntemle kullanılabilecek bir fon oluşturmak istiyor.

Can Ersoy

Page 4: Emekçi Hareket 18. Sayı

20 Temmuz 20114

Rıfat Çapar

Söyleşimize güncel bir tartışmay-la başlayalım isterseniz; Ekono-mist Nourel Roubini, potansiyel büyük ekonomik sorunların, 2013’te ‘’kusursuz fırtınaya’’ yol açabileceğini söylüyor, siz bu konuda ne düşünüyorsunuz; Türkiye’nin de bu küresel fırtı-naya yakalanabileceğini öngörür müsünüz?Farklı ülkelerde farklı süreçlerde ve

farklı zamanlamalarla ortaya çıkan irili ufaklı birtakım krizler yaşanıyor günü-müzde… Örneğin Türkiye 2000’li yılla-rın başından ortalarına kadar yaşadı bu krizi, şu an toparlanmış gibi görünüyor ama ben bunun da yanıltıcı olduğunu düşünüyorum. Nedenine sonra gelece-ğim. Bu arada Türkiye’de biraz istikrar sağlanırken Avrupa ülkelerinde kriz peş peşe patlak vermeye başladı; Yuna-nistan, İtalya, Portekiz şu an bu süreci yaşıyor. Bu sistemin en belirleyici gücü olarak Amerika’nın da son yıllarda sü-rekli ama ivmesi inişli çıkışlı bir dur-gunluk ve kriz içinde olduğu biliniyor. Çin’de de durum pek parlak değil. Res-min bütününe baktığımızda ise, yani bütün bu ekonomileri tek bir dünya sistemi, kapitalist sistem olarak düşün-düğümüzde buradaki olguyu ülke ba-zında küçük krizlerle atlatılabilecek bir durum olarak değil bütün olarak kapi-talist sistemi bekleyen büyük bir krizin artçıları olarak yorumlamak daha doğ-ru olur. Bu anlamda Türkiye’de doğal olarak bu büyük krizden etkilenecektir; hatta bu büyük krizi beklemeye bile gerek yoktur; şu anki cari açıkla, üret-meyen, istihdam yaratmayan, sadece özelleştirme ve borçlanma yoluyla ken-dini finanse ederek ayakta kalabilen bir ekonomik yapıyla Türkiye’nin kri-ze girmemesi mümkün müdür? Bunun Roubini’nin kapitalizm için öngördüğü küresel krizden daha önce olacağını düşünüyorum ben... Roubini’nin bah-settiği ‘kusursuz fırtına’ ise küresel bir krizdir; hiçbir ülkenin bu krizden ka-çınması mümkün değildir; bütün dünya birden tutulacaktır o kusursuz fırtına-ya… Kusursuz olduğu için belki, kapita-lizmin son krizi de olabilir bu… Sonuç olarak başa dönersek Roubini’in bütün olarak kapitalizmin son 75 yılın derin resesyonundan büyük yaralar aldığı ve tek tek ülke bazında zayıflayan ekono-milerin bir araya toplanmasından kay-naklanan global zayıflıkların ‘kusursuz bir fırtına’ ya yol açacağı yorumu bana da akla yatkın geliyor. Çünkü daha bir kriz tam atlatılamadan bir yenisi yaşa-nıyor; o kadar sıklıkla tekrarlanmaya başladı ki bu kriz süreçleri, sisteme soluk aldıracak, mevcut sorunların en azından bir kısmını çözecek düzenle-meler daha yapılamadan eski sorun-ların üstüne başka sorunlar ekleniyor. Roubini’nin dediği gibi bu sistemde git-tikçe büyüyen zayıflıkların birikime yol açıyor. Bu birikimin bir gün patlamayla sonuçlanmasını öngörmek sizin için de zor olmasa gerekir. Burada önemli olan bu kusursuz fırtınanın nasıl olacağı de-ğil bana göre, bu fırtınanın, bu büyük krizin neye mal olacağı, beni ilgilendi-ren kısmı bu; böylesi büyük bir krizden sonra kapitalizmin hala ayakta kalıp ka-lamayacağı; kalamazsa gelecekte nasıl bir sistemin insanlığı beklediği... Bu ko-nuda tahmin yürütebilmek için olayla-ra biraz da kuramsal bakmak gerekiyor. Yani kapitalizme alternatif üretmeye çalışan kuramların bu konudaki öngö-

rülerini yeniden gözden geçirmekte fayda var. Bu şekilde ancak kapitalizm eğer bir gün dönüşecekse nasıl bir sis-teme dönüşeceği konusunda sağlıklı bir fikir yürütmek mümkün olabilir. Biz Marksistlere bu konuda önemli sorum-luluklar düşüyor, alternatif bir siste-mi biz üretemeyeceksek kim üretecek ki; bugünün kapitalistleri mi? Olabilir neden olmasın ama bunun sosyalizm olmayacağı açıktır; Eğer gelecekteki sistem gerçekten Marks’ın öngördüğü gibi sosyalizm olacaksa bu dönüşümün

öncüsü şüphesiz yıllarca bu görüşü sa-vunmuş, bunun mücadelesini vermiş Marksistler olmalıdır...

Kuramsal yaklaşım dediniz de, ‘Kapitalizm ve Yoksulluk’ adlı kitabınızda bu konuda Fransız Düzenleme Kuramı üzerinde çok duruyorsunuz. Bu kuramın incelediği önemli kategorilerden birisinin de kriz olduğunu söy-lüyorsunuz. Hatta kitabınızda düzenleme kuramı çerçevesinde kapitalizmin dönemsel krizlerini tek tek inceliyorsunuz? Peki Dü-zenleme Kuramına göre bugünkü krizi nasıl açıklarsınız? Düzenleme Kuramı diğer Marksist

kuramlar gibi kapitalist krizlerin kar haddindeki düşme eğiliminden kay-naklanabileceği gerçeğini kabul ediyor ama kar haddindeki düşme eğiliminin krizi yaratan neden mi yoksa kriz so-nucu ortaya çıkan bir etken mi olduğu konusundaki belirsizliğin de farkında olduğu için daha net, daha somut, uy-gulanabilirliği kolay bir kriz analizine başvuruyor. Üstelik bu Marksist ol-mayan kuramcıların da zaman zaman kavramsal argümanlarını kullanabil-dikleri kadar da pratik bir kriz tahlilini içeriyor. Yöntem çok basit; materyalist felsefenin ‘alt yapı üst yapıyı belirler’ ön kabulüyle iki temel kavram kulla-nılıyor; ‘Birikim Rejimi’ ve ‘Düzenleme Tarzı’. Burada Birikim rejimi üretim ilişkilerini, yani alt yapıyı, Düzenleme Tarzı ise birikimin istikrarlı bir şekilde sürmesini sağlayan her türlü kurumsal düzenlemeleri, ilişkileri, sosyokültürel yapıları, yani bütün olarak üst yapıyı temsil ediyor. Birikim Rejimi ve Düzen-leme tarzının birbiriyle uyum içinde olduğu dönemler istikrar dönemleri; uyumun bozulduğu süreç de kriz ola-

rak ele alınıyor. Yani üretim ilişkileri ve sermaye Birikim Rejimi’nin koşullarına uygun düzenlemeler yapıldığı sürece ki bu düzenlemeler her türlü kurumsal değişiklikleri, hukuk sisteminin, eğitim sisteminin değişimini, yeni koşullar ve yeni ilişkilere adaptasyonu sağlayacak her türlü düzenlemeyi içerebiliyor; işte bu düzenlemeler Birikim Rejimi’nin de-ğişen koşullarına uyum sağladığı sürece sermaye birikimi sorunsuz devam ede-biliyor ve sistem istikrar içinde işleye-biliyor; ama ne zaman ki birikimin ko-

şulları değişir eski düzenleme tarzıyla yeni Birikim Rejimi’nin koşulları uyum-suz hale gelir sermaye birikimi kesin-tiye uğrar ve sistem krize girer. Kriz dönemleri bu anlamda geçiş dönem-leridir; kapitalizmin bir safhasından diğerine geçişindeki ara dönemlerdir; Birikim rejiminin değişen koşullarına uygun yeni düzenlemeler gerçekleşene kadar da kriz devam edecektir. Birikim Rejimi ve Düzenleme Tarzı tekrar bir-birine uyumlu hale geldiğinde ise kriz atlatılacak ve yeni bir istikrar dönemi başlayacaktır. Burada sorun alt yapıda-ki yani üretim ilişkilerindeki değişimin çok hızlı olması, buna karşın birikim re-jiminin gereklerini karşılayacak düzen-lemelerin ise çok daha yavaş gerçekleş-mesidir. Çünkü insanların inançlarını, gelenek ve alışkanlıklarını değiştirmek, hukuk sistemini, eğitim kurumlarını, sosyokültürel yapıyı yeniden şekillen-dirmek, altyapıdaki teknik bir değişik-lik kadar basit değildir; bazen yıllarca sürebilen çok sancılı bir süreçtir. Kriz dönemleri aynı zamanda insanlığın en zor dönemlerine denk gelir bu yüzden. Hele günümüzde alt yapı ve üretim iliş-kilerindeki değişim hızı öyle bir hal aldı ki, daha bir değişimin düzenlemesi ya-pılamadan ardından bir yenisi, bir ye-nisi gerçekleşiyor. Bütün dünyada üre-timin, ticaretin, pazarlamanın koşulları, biçimi her an farklılaşıyor, yeni bir icat çıkıyor; yeni tüketim kalıpları, yeni teknikler, yeni ürünler hızla gelişiyor, üretim ilişkileri üretimin örgütlenme biçimi sürekli değişiyor. Bu değişime uygun düzenlemeler, gelenek, görenek, sosyokültürel yapı, eğitim, hukuk bir anda yapılandırılamıyor, ancak zaman içinde gerçekleşebiliyor. O güne kadar öğrenilen her şeyi sil baştan yapan bir alt yapıya karşın yeni düzenlemelere

adaptasyon eski düzenlemelerin ta-mamı yok olmadan ama yeni düzenle-melerin hakim olması halinde ancak başarılı olabiliyor. Düzenlemeler doğ-ru zamanda ve iyi yapılamadığında ise önce küçük krizler sonra da sistemde biriken sorunlardan dolayı büyük kriz-ler ortaya çıkıyor. İnternetin hayatımıza girmesini ele alalım örneğin; İnternetin günlük yaşamımıza girmesi, bütün ku-rumların sistemin buna adaptasyonu, toplumun buna uyumu öyle şıp diye gerçekleşmemiş zaman almıştır; hala

internetten haberi olmayan ülkeler, in-terneti kullanamayan insanlar vardır. Bugün sanal ortamı denetleyecek yasal düzenlemeler hala tam olarak gerçek-leştirilememiştir. Bu arada internetin hayatımızdaki önemi her geçen gün artmış, üniversitelerde, bütün eğitim sistemi ve diğer kurumlarda bilgisa-yarlı sisteme geçme gerekliliği doğmuş, bütün kurumsal yapı ve oluşumların in-ternet gerçeğine göre yeniden yapılan-dırılması zorunlu olmuştur. Üretim iliş-kileri ve sermaye birikim rejiminde bu şekilde hızlı bir değişim gerçekleşirken ve küreselleşme sayesinde bu değişim bütün dünyaya aynı anda yayılırken her ülkenin bu sürece uyum sağlaması fark-lı olmaktadır. Her ülke kendi gelişmiş-lik düzeyi ve toplumsal yapısına göre farklı bir uyum süreci yaşamaktadır. En gelişmiş ülkelerde bile bu uyum süre-ci çok zor, çok sancılı geçmektedir. Bu yüzden yerel krizler kadar küresel bir kriz de kapitalizm için kaçınılmazdır. Düzenlemeleri yapılamadıkça mevcut sorunlara sürekli yenileri eklenmekte, ekonomideki zayıflıklar Roubini’nin açıkladığı şekilde sistemde birikim yap-maktadır. Bu birikimi azaltacak önlem-ler bir an önce alınmaz gerekli düzen-lemeler yapılamazsa yine Roubini’nin ifade ettiği‘kusursuz fırtına’ bizden çok uzakta değildir…

Bu konuda gerekli düzenleme-ler neden gerçekleşememekte ‘Kusursuz Fırtına’ya doğru giden bu süreç neden kontrol altına alınamamaktadır?Bunun yanıtı yine yukarda anlattı-

ğım sebeplerdir, yani alt yapıdaki baş döndürücü değişim hızına karşılık ge-len düzenlemelerin uygun zamanda ya-pılamaması, hatta birçok sorunun tam

çözümlenemeden bırakılması, sistem-de kronikleşen, derinleşen zayıflıklar yaratıyor. Örneğin işsizlik, gelir dağılı-mındaki adaletsizlik, yoksulluğun, eşit-sizliğin önlenemez şekilde artması ve küresel ölçekte yaygınlaşması bunlar bu türden kronikleşen sorunlardır. Üre-tim ilişkileri yani birikimin koşulları öyle hızlı değişmektedir ki sadece son 20 yıl içindeki değişim ve bilgi birikimi dünyanın kuruluşundan bu yana ger-çekleşen bütün bilgi birikiminden daha fazladır… Ve bu hız her geçen gün de artmaktadır. Birikim rejiminin yeni ko-şulları ile düzenleme tarzları arasında-ki mesafe her geçen gün açılmaktadır. Bu hızlı değişime uygun düzenlemele-rin yapılabilmesi gittikçe imkansız hale gelmektedir. İşte bu düzenlemelerin ya-pılamaz hale gelişi ve sorunların sürekli birikmesi dünyanın her yerinde ülkesel ya da bölgesel olarak irili ufaklı krizle-re yol açmaktadır; sistemin zayıflıkları ve zaafları arttıkça krizlerin boyutu ve tahribat gücü de artmaktadır. Sonuçta bütün olarak düşünüldüğünde kapita-lizmin kendisi sorunlu bir sistemdir ve büyük bir hızla Roubini’nin Kusursuz Fırtınasına doğru sürüklenmektedir.

Bütün bu anlattıklarınızı somut-laştırabilir misiniz? Yani günü-müzde yaşanan krizlerden yola çıkarak, krizlerin daha çok hangi sebeplere dayandığı, hangi so-runlar için hangi düzenlemelerin yapılamadığı; biriken sorunların neler olduğu konularını biraz daha açabilir misiniz? Mesela Avrupa’daki krizden yola çıkar-sak, AB ülkeleri son zamanlarda borç krizinden çıkış yolu olarak kemer sıkma yöntemlerine baş-vuruyor. Yunanistan’dan sonra İtalya’da da benzer bir durum yaşanıyor; kısacası krizden çıkış için baş vurulan yöntemler bütçe ve maaş kesintilerinin ötesine geçmiyor. Bu tür önlemler sizce işe yarar çözümler midir?Kapitalist sistemi kendi argümanları

ile ele aldığımızda, neo-liberalist bakış açısıyla üretilen çözümler tabii ki ser-maye yanlısı olacaktır. Böyle olduğu için de sistemin çelişkileri gerçekten hiçbir zaman giderilemeyecek aksine her ge-çen gün büyüyecektir. Sermaye mecbur kalmadıkça elde edeceği artı değerden taviz vermek istemeyecektir: krizin bü-tün maliyetini üretici kesime yani emek-çilere ödetmek isteyecektir. Neo-libera-lizm her şeyi pazarlanabilir, mübadeleye konu olabilir hale getirmiştir. Üretmek yerine mevcut olanı satmak, kamuya ait olanı sermayeye aktarmak bugünün kapitalizminin kendini yeniden üretme biçimidir. Bilinçsizce tüketilen, yok edi-len doğa, insan, yaşam aslında kapitaliz-min kendi bindiği dalı kesmesi demek-tir. Üretimden vazgeçmek, spekülatif kazançlara yönelmek, istihdamı önem-sememek, emeğin gelirden aldığı payı sürekli azaltmak, yoksulluğu ve işsizliği küresel ölçekte yaygınlaşan olgular ha-line getirecek şekilde kronikleştirmek, bütün bunlar geri dönüşü olmayan ve belki de bu yüzden kapitalizmi kendi intiharına sürükleyen sorunlardır. Kapi-talizmin en önemli çelişkisi üretimi ger-çekleştirin emeğin üretim araçlarının sahibi olmamasından kaynaklanmak-tadır. Emeğin kendi ürettiği zenginlikle kendisini sermayenin boyunduruğu al-tına sokmasıdır. Bu arada kapitalizmin kendini yeniden üretmesinin olmazsa

Tarihin sonu-kapitalizmin çöküşüSon dönemde Türkiye’nin

“ekonomik büyüme” rakamlarını ve küresel öl-

çekteki krizin tahribatını kuramsal olarak açıkla-

yan İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç.

Dr. Çiğdem Şahin’le söyleşi yaptık:

Kişilerin yaşam standardında bir

gelişme olmadığı sürece, büyüme kısa vadede ser-mayeye hizmet eden ama uzun vadede bütün ekono-miye zarar veren bir olgu haline gelecektir.

Kapitalizmin ken-disi eşitsizlik ve

adaletsizlik üreten ve bununla beslenen bir sistem olduğu için insa-ni ve sürdürebilir olması mümkün değildir.

Birikimi azaltacak önlemler bir an önce

alınmaz gerekli düzenle-meler yapılamazsa yine Roubini’nin ifade etti-ği‘kusursuz fırtına’ bizden çok uzakta değildir.

Çiğdem Şahin Kimdir?İktisat Fakültesi, Türkçe İktisat Bölümü, iktisadi gelişme ve uluslararası ik-tisat anabilim dalı öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Çiğdem ŞAHİN, Kapitalizm ve Yoksulluk adlı kitabında kapitalizmin tarihsel gelişimi içinde, gelişmişlik ve azgelişmişlik olgusuna, egemen olan yaklaşımın bu konudaki dayattığı pra-tikleri ve sonuçlarına, bun-lara muhalif olarak gelişen düşünce akımlarına ve teorik formasyonlarına yer vermiştir.

Page 5: Emekçi Hareket 18. Sayı

20 Temmuz 2011 5

Tanıdığım en iyi ajitatörlerden biri olan genç kadın yoldaşım,

Kadın eylemleri sırasında, ajitasyon ve propaganda yaparken bir noktaya gelir;

Hem öfke hem de hayret ile devlete, “Nasıl oluyor da … bunlar bunlar olurken

siz bu kararları alıyorsunuz?” anlamında soru sorar hep.

O hafta yine kadın cinayetleri olmuş iken, Devletin ölümleri önlemeye değil bilakis

artırmaya neden olabilecek uygulamaları için, sorar kadın yoldaşım, “ne hakla”yı içererek .

Soru hakikatli bir sorudur; bu kadar çok kadın öldürülürken, yaşam hakkının korunmasında birinci dereceden sorumluluğu olanlar, nasıl oluyor da adeta cinayetleri teşvik edecek beyanlarda bulunur, kararlar alır?

Hepsi erkek de o yüzden midir?Hayır. Mesela Selma Aliye Kavaf kadındır. Üstelik de, kadınlardan sorumlu olduğu

bakanlık görevini öyle bir yerine getirmiştir ki, O görevi bıraktığında artık o bakanlık da

ortadan kalkmıştır. O derece kadınlar zararına çalışmıştır ki,

bütün icraatı “bağımsız bir varlık; bir özne olarak kadın” ı, tanımamakla geçen bu kadın bakandan sonra, bakanlıktan da kadının adı silinmiştir.

Gereksiz görülen “kadın” adı yerine, çok saygı duyduğu “aile” nin bakanlığının sorumluluğuna da yerleşivermiştir Kavaf.

Kuşkusuz bütün bunlar tek başına ve şahsen Kavaf’ın işi değil. O sadece Çiller gibi, Rice gibi bir kadındır; ilelebet ezenin yanında olmaya yemin etmiş kadınlardan. Bıraksan belki bir an üzülecektir de ölen kadınlar için. Ama ezenin ezmeye devam etmesi düzeninin bekçisidir o, bırakamaz kendini.

Peki “nasıl oluyor da” böyle oluyor? Sistematik bir devlet politikası olarak

kadının adı kayıplara karıştırılmak isteniyor. Bunun en açık kanıtı; yeni oluşturulan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının ilk icraat olarak yayınladığı stratejik raporun içeriğidir.

Raporun önsüzünü bir görün; öyle bilimsel çalışmışlar, öyle metotlar kullanmışlar ki; PEST Analizi, Ürün-Hizmet Matrisi, GZFT(SWOT) Analizi ile Paydaş Analizi yapmışlar, üniversitelerden destek almışlar vs. vs.

Bu kadar bilimsel ve stratejik rapor olunca, kadınların her gün öldürülmesi için ne çözüm öneriyor, arıyorsunuz. Ama boşuna, bilimsel raporumuz “evlenme hakkı” nı temel bir insan hakkı olarak ele alıyor, bildirgeler, maddeler her bir ayrıntısıyla sayfalarca anlatıyor ama o evliliklerin içindeki kadınların “yaşama hakkı” bir defa bile geçmiyor.

Raporda “kadınların yaşama hakkı” diye bir kavram yok.

Nasıl oluyor da oluyor? Kadınların ezilmesi hem erkeğe hem

patrona kar sağlamaya yaradığı için, diğer kapitalist bütün ülkelerde olduğu gibi oluyor bizde de. Üretim ve yeniden üretim ilişkilerinin kökten değişmesi gerek, kurtuluşa adım atmamız için.

Peki, Türkiye’de kadınlar, diğer kapitalist ülkelerde görülmeyen oranda neden öldürülüyor? Ve kadınların içinde öldürüldükleri “aile”nin bakanlığı nasıl böyle raporlar yayınlıyor?

İşte bu da bizim kapitalizmimize has bir özellik; bizde kadınlar ve diğer tüm ezilenler için temel insan haklarının düzeyi bu.

Ve bir zamanlar binlerce insanı, kuşlar gibi kayıplara karıştıranlar ile şimdi kadının adını kaybetmeye çalışanların da, demokrasi bakımından hiçbir farkı yok.

Hükümetin sağcı- muhafazakar - faşist- aşırı cinsiyetçi bakışında kadına destek sadece “dullara yemek götürmek” olarak var. Allah bilir o da, kocası ölmüş olanlaradır, maazallah terk edilmiş kadın ise kim bilir ne yapmıştır da kocası terk edilmiştir değil mi?

Siz var ya, sadece dullara yemek vermeyi bilirsiniz. Asıl iş verin.

Kadının istihdama katılmasını dahi aileye tehlike olarak gören ve utanmadan bunu o raporda yazan kafalar, siz sosyalist bir dünyada kadınların bir günde yapabileceklerinin, değil 8 yıl, seksen yıl hükümet olsanız bile, yanına yaklaşamazsınız.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı

KızıldenizGülsüm Kav

olmaz koşulu olan üretimin gerçekleşmesi sorununun tek çözümü de yine sömürü oranı arttıkça alım gücü azaltılan, tüketim olanakları kısıtlanan emek kesimidir. Bu nokta-da yine kapitalistler emeğin alım gücünü sürekli azalta-rak kendi bindikleri dalı kes-mektedirler. Kredi sistemi ve borçlandırma yolu ile bir sü-reliğine sistemde üretilen mal ve hizmetlerin satış sorunu yani gerçekleşme sorunu er-telenebilmektedir belki ama bu hiçbir zaman büyüyen so-runları kökten çözememekte aksine derinleştirmektedir. Borçlanma, borçlanarak har-cama kapasitesini arttırma, istikrar ve sağlıklı bir gelişme için sürdürülebilir bir çözüm yolu değildir. Kalıcı bir çö-züm için üretim ve istihdamın mutlaka arttırılması gerekir; sanal olarak sürekli büyüyen ekonominin bir karşılığının olması gerekir. Aksi taktirde Amerika’daki mortgage kri-zinde olduğu gibi kapitaliz-min kendisi sistem olarak bir balona dönüşecek ve balonun patlaması halinde toparla-nılması mümkün olmayacak bir çöküş gerçekleşecektir. Borçlanmayla sürdürülen büyümede borçların artık ötelenemeyen noktaya gel-diği durumda sonuç iflastır. Bu kişiler için geçerli olduğu gibi ülkeler için de geçerlidir. Para bulma kaynakları kesi-len borçlu kişilerin hele bir de başka gelirleri de yoksa iflas etmeleri kaçınılmazdır. Yunanistan’ın çöküşü ve iflası bunun bir örneğidir; herkesin AB gibi bir kurtarıcısı yoktur arkasında. AB kendisi çöküşe gittiğinde onu kim kurtara-caktır; ya ABD’yi, bu senaryo-ların bir gün gerçekleştiğini belki biz göremeyeceğiz ama sistemin Kusursuz bir fırtına-ya mı sürüklendiği yoksa mu-cizevi bir kurtuluşla yeniden küllerinden mi doğacağını bir gün tarih kaydedecektir. Kriz-den çıkmak için kemer sıkma politikaları bir işe yarayacak mıdır diye sormuştunuz sa-nırım; tabi ki yaramayacaktır; bunlar geçici çözümlerdir ve gelişme ve refah sağlamanın aksine insanları daha da yok-sullaştırarak alım güçlerini azaltacak, ekonomiyi daha da daraltacaktır. Toplumda gelir dağılımındaki uçurum-lar derinleştikçe ve krizin bütün maliyeti emek kesimi-

ne yüklendikçe, emek talep yaratama özelliğini de kaybe-decektir. Bunun sonucunda kapitalizm bir kez daha belki 1929 krizine benzer şekilde çok ciddi bir‘gerçekleşme so-runu’ ve ‘sermayenin değer-sizleşmesi’ sürecine girecek-tir…

Son olarak günümüz-de tüm ekonomik, sosyolojik sorunların çözümünün anahtarı, tüm finansal dertlerin devası olarak sunu-lan, çok elzem görülen ekonomik büyümeyi nasıl tanımlıyorsunuz? Ekonomik büyüme zenginleşmenin, zen-ginleşme de sorunların çözümünün, kalkınma-nın anahtarı sayılıyor ve Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla (GSYH) ile ölçü-lüyor. bu konuda sizin görüşleriniz nelerdir? Ekonominin büyümesi yani GSYH’nın artması ekonomik kalkınmayı ölçmek için doğru bir araç mıdır? Yine aynı bağlamda devam eder-sek ekonomik büyüme gerçekten tüm insani ve toplumsal sorunların çözümünü içerebilir mi? Örneğin insanca yaşam için ve refahın toplumda adil dağı-lımının önündeki en önemli engellerden biri olan işsizlik sorununun giderilmesinde ‘ekono-mik büyüme’ bir çözüm olabilir mi? Ya da tam

tersi mi geçerlidir; yani büyüme ve işsizlik hatta yoksulluk birlikte ola-bilir mi? Çünkü görüyo-ruz ki onca büyümeye, onca “zenginleşmeye” rağmen yoksulluk ve sefalet içinde yaşayan insanların sayısı çığ gibi artıyor günümüzde. Bü-yüme sadece yoksulluk ve eşitsizlikle birlikte olmuyor aynı zamanda doğanın ve çevrenin tahribatı pahasına da gerçekleşiyor? Böyle bir büyüme sizce insani ve sürdürülebilir bir büyüme midir? Ekonomik büyüme en

genel tanımıyla üretimde ve kişi başına düşen milli gelir-de gerçekleşen artışla bera-ber ekonominin üretme ve harcama kapasitesinin geniş-lemesidir. Önemli olan üre-tim ve tüketim hacmindeki bu genişlemenin birlikte ve dengeli bir şekilde olması-dır. Ama bu şekilde dengeli büyüme genellikle gelişmiş ekonomilerde mümkün ola-bilmektedir. Türkiye gibi aşırı borçlanan ve cari açığı sürekli artan ülkelerde ise bu genişleme daha çok harcama kapasitesinde tek yönlü artış şeklinde gerçekleşmektedir. Türkiye’de milli gelir he-saplamalarında elde edilen oranlar esas olarak harca-malar yöntemiyle elde edilen oranlardır; yani veriler üre-tim üzerinden değil tüketim üzerinden hesaplanarak elde edilmektedir. Aynı oranlar

üretim üzerinden hesaplan-dığında ortaya bambaşka ve-riler çıkmaktadır. Bu durum üretim ve tüketim oranları arasındaki uçurumu arttır-maktadır. Bu arada tüketimin niteliğine bakarsak tüketim daha çok ithalata yöneliktir ve buna izlenen yanlış po-litikalar da eşlik ettiğinde böyle bir büyüme ekonomi-nin üretim kapasitesini da-raltan, istihdamı olanakları-nı azaltan dolaysıyla işsizlik ve yoksulluk sorununu da beraber getiren bir büyüme olmaktadır. Sorunuza döner-sek hayır büyüme her zaman kalkınma ve refah artışı anla-mına gelmemektedir; aksine eğer bu yukarda bahsettiğim gibi dengesiz bir büyümeyse yarattığı zenginlik tek yönlü olacak, yoksulluk ve işsizlik sorunu ise daha da artacak-tır. Türkiye böyle büyüyen bir ülkedir. Kişi başına milli gelir artışının yüksek görünmesi bu durumda hiçbir şey ifa-de etmemektedir; Kişilerin yaşam standardında bir ge-lişme olmadığı sürece, gelir dağılımındaki adaletsizlikler giderilmediği sürece büyüme kısa vadede sermayeye hiz-met eden ama uzun vadede sermaye de dahil bütün eko-nomiye zarar veren bir olgu haline gelecektir. Ekonomi-nin büyümesi yani kişi başına milli gelirin artması ekono-mik kalkınmayı ölçmek için doğru bir araç mıdır, buna da cevabım değildir olacaktır. Bu aslında kalkınma olgusu-na nasıl baktığınızla ilgilidir bir şeydir. Kalkınmanın geç-mişteki algılanma şekliyle bugünkü algılanma şekli çok farklıdır. Bu konuda; ‘ekono-mik verilerin büyüdüğü bir kalkınma mı yoksa insani bir kalkınma mı’ sorusu, bugün-kü kalkınma anlayışının eski anlayıştan farklılığını ortaya koymak için başvurulması gereken temel sorudur; ama dikkatinizi çekerim uygula-mada olan, günümüzde ge-çerli olan insani bir kalkın-ma değildir; insani kalkınma idealize edilen, insanlığın geleceği açısından sürdürü-lebilir kabul edilen kalkınma anlayışıdır. Eğer kalkınmaya ekonomik verilerle ölçülen bir olgu olarak bakarsanız evet büyüme ve kalkınma günümüzde birbirini tamam-layan iki kavram gibi kul-lanılmaktadır; ama burada

insani ve sürdürülebilir bir kalkınmadan bahsediyorsak, böyle bir kalkınmayı ekono-mik verilerle ölçmeniz müm-kün değildir; işin içine çok sayıda farklı kriterler girer bunun için. Sosyolojik özel-likler; sosyokültürel olgular; yaşam tarzları; eğitimde ve kendini geliştirmede fırsat eşitliği; düşünceyi açıklama ve kendini ifade etme özgür-lüğü; ırkçılığın, ayrımcılığın olmadığı bir dünya; sosyal haklarımızın korunduğu, sağlıklı bir şekilde kendimizi yeniden üretmemizi güvence altına alan çağdaş bir hukuk sisteminin varlığı; doğayı ve çevreyi tahrip etmeden, bu-günkü yaşamla birlikte gele-cekteki yaşam da düşünüle-rek yapılan bir üretim biçimi ve üretim ilişkilerine bütün-lükçü bir bakış açısının olma-sı; insanlığın, insana verilen değerin tüketilen metalarla, sahip olunan maddi değer-lerle değil düşünce yapısı ve insani duruşlarla ölçüldüğü farklı bir kalkınma anlayışı-dır insani kalkınma anlayışı. Yani insanlık için ideal olan, evrensel kabul edilen ama kapitalizm için sürdürülme-si mümkün olmayan bir an-layıştır bu. Bugün pratikte geçerli olan hala ekonomik verilerle ölçülebilirliği iddia edilen eski anlayıştır. Çünkü kapitalizm kendisi eşitsiz-lik ve adaletsizlik üreten ve bununla beslenen bir sistem olduğu için insani ve sürdü-rebilir olması mümkün değil-dir. İnsanı tüketen, doğayı tü-keten, bütün olarak yaşama zarar vererek var olabilen bir sistem zaten nasıl sür-dürülebilir olabilir ki… So-nuçta dünyada hiçbir sistem sonsuza kadar sürmemiştir, sürmeyecektir de… Feoda-lizm 900 yıl yaşadıktan sonra çökmüştür; oysa kapitalizm daha 200’lü yaşlarındadır ve ölmek için daha genç bile sayılabilir. Ama kendi sonu-nu getirecek azrailini içinde taşıdığı sürece, yani onda o doymak bilmeyen kazanma hırsı ve durmak bilmeyen re-kabet güdüsü olduğu sürece, bu iki etken bir zamanlar na-sıl onu güçlendiren, büyüten etkenler olmuşsa, sonunda onu yok eden ve çöküşünü hazırlayan da yine o iki etken yani KAR HIRSI VE REKABET GÜDÜSÜ olacaktır…

Tutuklu Bağımsız vekillerin meclise alınmaması ve Diyarbakır’dan Bağımsız olarak seçilen Hatip Dicle’nin milletvekilliğinin düşürülmesi tıkanan süreçte keskin bir aşamaya gelindi.

CHP’nin kendi tutuklu vekilleri ile ilgili başlattığı “yemin etme-

me” eylemlerinde anlaşmaya varma-larının ardından tekrar gündeme ge-len BDP’li tutuklu vekiller gündemi, dün Diyarbakır’ın Silvan ilçesi kırsa-lında PKK’ye karşı yürütülen operas-yonda yaşamını yitiren 13 asker ile birlikte başka bir boyut kazandı.

Demokratik özerkliğin ilanıDiyarbakır’da olağan üstü topla-

nan DTK (Demokratik Toplum Kong-resi) Genel Kurul’u Kürt sorununda gelinen aşamayı ve devletin buna karşı tutumunu değerlendirdi. 6 saat süren toplantının nihayetinde ise ta-rihi bir karar alındı. DTK Eşbaşkanı Aysel Tuğluk’un yaptığı açıklamayla Demokratik Özerklik’in ilan edildiği duyuruldu. Bu önemli kararın Türk ve Kürt halklarının kardeşleşmesi adına kritik bir yerde durduğunu belirten Tuğluk, öncelikle Türkiye devletine, hükümete ve uluslar arası camiaya yaptığı çağrıyla Demokratik Özerk Kürdistan’ın tanınması gerek-tiğini söyledi.

Operasyonlar devam ediyorİki asker ve bir sağlık görevlisi-

nin PKK tarafından alıkonmasının ardından genişletilen operasyonun Diyarbakır Silvan ayağında çıkan ça-tışmada 13 asker yaşamını yitirdi. 7 askerin ise Diyarbakır Askeri Hasta-

nesinde tedavileri sürdüğü belirtili-yor. Daha önce arttırılan operasyon-lar nedeniyle PKK’nın eylemsizlik kararını, aktif savunmaya çevirdikle-rini açıklamasının ardından sıcak ça-tışmalar artmıştı. BDP Grup Başkanı Selahattin Demirtaş ölümlerle ilgili olarak; “Her şeyden önce çok üz-gün olduğumuzu belirtmek isterim. Türkiye’de bugüne kadar bu mesele yüzünden, Kürt sorunu yüzünden yaşanan çatışmalarda yitirdiğimiz her genç Türkiye’nin değeridir. Ortak

paydasıdır, ortak acısıdır. Siyasetin çözüm bulmaması, siyasetin cesa-retsizliğinin bedelini bugün gençler ödüyorlar. Çok acı bir durumdur. Bü-tün bu olup bitenler de, Türkiye’de siyaset kanallarının çözüm üretmek yerine, siyaset kanallarını tıkayarak, siyaset kanallarını çözümsüzlüğe iterek, çözümsüzlük politikalarını üreten başta siyasetçiler siyasetçiler sorumludur. Umut ediyorum bu son acı olur” açıklamasını yaptı.

Hükümet BDP’yi samimiyetsiz buldu13 askerin ölümüyle ilgili olarak

açıklama yapan Başbakan Yardımcı-sı Bekir Bozdağ, BDP’nin özgürlük, demokrasiden bahsederken asker-lerin ölümüyle ilgili net tavır alma-dığını belirterek şunları söyledi: “Bu noktada BDP samimi bir sınav, başarılı bir sınav verememiştir. Bu olayda da maalesef yine cesur bir şekilde şiddetin karşısında, terörün karşısında, teröristlerin karşısında tavır koyamamıştır.”

Bir basın mensubunun demokra-tik özerklik ilanıyla ilgili görüşlerini sorması üzerine ise net bir şey söyle-mezken “Kellem Yekun”(hep birlikte) demekle yetindi.

Askerlerin çatışma esnasında çı-kan yangında öldüğünü açıklayan İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’e ise yangının nasıl çıktığı sorulduğunda, “Sebebi bellidir. Üç beş tane sebebi vardır. Yani yangın ya ateşle çıkar, ya bombayla çıkar ya roketle çıkar ya benzinle çıkar. Çıkar yani netice itibariyle yanmıştır, yakılmıştır. Yani sebebini araştırmak, sebebini söyle-mek bir şey ifade etmiyor şu anda” diyerek açıklama yaptı.

Kürt sorununda çözüm bıçak sırtında

Can Çoksöyler

Page 6: Emekçi Hareket 18. Sayı

20 Temmuz 20116

Finansal krizin sonu-cunda iflasın eşiğine

gelen Yunanistan ilk olarak memur maaşlarını %10-15 oranında azalttı. Tüketi-ci vergisi %19’dan %23’e çıkartıldı. Eğitim ve sağlık hizmetlerine ayrılan bütçe azaltıldı, emekli maaşları düşürüldü veya dondurul-du, emekli olma yaşı arttı-rıldı, özellikle taşımacılık sektöründeki devlet kurum-ları özelleştirildi. Yunanis-tan mali dar boğaz nede-niyle Dünya Bankası’ndan yüksek faizli krediler almak zorunda kaldı.

Paket onaylandı, halk sokağa çıktıGeniş halk direnişleri kri-

zin emekçiler nezlinde en ağır hissedildiği ülkelerden biri olan Yunanistan’da baş-ladı. Haziran 2010’dan, 17 Mart 2011’e kadar en az altı genel grev gerçekleşti. Bu grevler sonucu Yunanistan

genelinde hayat durdu. Şubat 2011’de Atina sokaklarında direnişe geçen on binlerce kişiye polis saldırdı. Halk defalarca kolluk kuvvetle-riyle çatıştı, gözaltına alındı, yaralandı ya da tutuklandı.

Yunanistan’da yaşanan krizle beraber kemer sıkma politikalarını içeren orta va-deli program onaylandıktan sonra halk sokağa çıktı. 28-29 Haziran 2011’da Kamu Çalışanları Konfederasyonu ve Yunanistan İşçi Sendika-ları Federasyonu 48 saatlik bir genel grev çağrısı yaptı. Ülkede hastanelerin acil yar-dım servisleri hariç bütün iş alanlarında emekçiler grev yaptı ve ülkede hayat durdu.

Bu grevin ilk etkile-ri kapatılan kontaklarla toplu taşıma araçların-da kendini gösterdi. Hal-kın ulaşımını sağlayan tek araç bu grevin yapılması için Atina metrosu oldu.

‘Ekonomik tsunami’ tehlikesiİrlanda başbakanıyla bi-

raraya gelen Avrupa Kon-seyi Başkanı Herman Van Rompuy “Yunanistan’daki borç krizinin yayılma riski vardır” diye konuştu. Avru-pa’daki olası borç krizinin

yaratabileceği ‘tsunami’ etkisine dikkat çeken İn-giliz Daily Telegraph gaze-tesi de konuya büyük yer ayırıyor.Yunanistan’ın 103 milyar dolarlık borcunun 49 milyar doları Fransız bankalarına, 30 milyar do-ları Alman bankalarına ve

14 milyar doları ise İngiliz bankalarına ait. Ülkenin İtalyan bankalarına 4 mil-yar, İsveç bankalarına 3 milyar euro, Belçika banka-larına 2, İspanyol bankala-rına ise 1 milyar euro bor-cu var. Daily Telegraph’a göre, ekonomisi sorunlu

Avrupa ülkelerinin yabancı bankalara borç durumları ise şöyle: Portekiz 175 mil-yar euro; İrlanda 371 mil-yar euro; İspanya 469 mil-yar Euro; İtalya 672 milyar Euro.

Yunan halkı kemer sıkmak istemiyor Yunanistan, uzun süredir pençesinden kurtulamadığı krizin faturasını emekçilere kesmeye çalıştı. Borç kriziyle karşı karşıya kalan hükümetin kemer sıkma paketlerine karşı emekçiler ayaklandı.

Cafer Erçakmak’ın mezarı açıldıMadımak Oteli’nin yakılması ve 35 kişinin öldürülmesi davasındaki sanıklardan biri olan Cafer Erçakmak’a ait mezar, yürütülen soruşturma kapsamında açıldı.

Cumartesi Anneleri, çatışmalarda ölen asker ve gerilla annelerinin acılarına ortak oldu.

Sivas Katliamı’nın asıl sorumlularından

olan Cafer Erçakmak 10 Temmuz’da hayatını kay-bettiği iddialarıyla tekrar gündeme gelmişti. Cafer Erçakmak’ın ölümünün he-men ardından gizli bir şe-kilde toprağa verildiğinin duyulması katliamda haya-tını kaybedenlerin ailelerini şüphe içerisine sokmuştu. Ankara 11. Ağır Ceza Mah-kemesi Sivas Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından baş-latılan inceleme kararının ardından bu sabah Cafer Erçakmak’ın olduğu iddia

edilen mezarın açılmasına karar verildi. Adli tıp uz-manlarının ve polislerin gözetiminde açılan me-zardaki kişiden doku, kan ve kemik örnekleri alındı.

Davanın müdahil avu-katlarından Şenal Sarı-han, mezarın kapatıl-masının ardından basın mensuplarına yaptığı açıklamada, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin talimatına uygun ola-rak Erçakmak’ın meza-rının açıldığını ifade etti.

Sarıhan yaptığı açıkla-

mada; “Yapılan işlem hu-kuki, usulüne uygun bir işlemdir. Şimdi bunların sonucunu beklemek duru-mundayız. Ayrıca önemli olan oğlu dışında, bir başka kendisiyle daha önce bele-diye meclisinde çalışmış bir tanık daha teşhiste bulundu ve bu şahsın Cafer Erçak-mak olduğunu ifade ettiler. Şimdi biz bilimsel olarak Ca-fer Erçakmak olup olmadığı noktasındaki bilginin bize dönmesini bek-leyeceğiz.’’ dedi.

Kayıp yakınları adına konu-şan Murat Yıldız’ın annesi

Hanife Yıldız, 16 yıldır kaybedilen çocuklarını bulmak için mücadele ettiklerini dile getirerek, “Çatışma-larda hayatını kaybeden 20 gencin annelerinin yaşadıkları acıyı en iyi biz anlarız. Bu hafta yaşamını yiti-ren 20 genç için susuyoruz” diye-rek sessiz oturma eylemini başlattı.

Yeni hükümete talepler iletildiBu haftaki basın açıklamasını

Hasan Ocak’ın kardeşi Maside Ocak okudu. Basın açıklamasında; “Biz-ler Galatasaray Meydanı’na otur-maya başladıktan sonra 12 hükü-met değişti. Her değişen hükümete taleplerimizi buradan dillendirdik. Onlar bizi duymamakta ayak dire-di, biz sesimizi duyurmada... 329. oturmamızda Şili’de Arjantin’de olduğu gibi bu mücadelenin ka-zananı olacağımızın bilinci ve ka-rarlılığıyla yeni kurulan 61. hü-kümete taleplerimizi iletiyoruz.

Gözaltında kaybetmeyi yasak-

layan ve ailelerinin kaybedilenle ilgili gerçeği öğrenmesine imkan veren ‘Bütün Kişilerin Zorla Kay-bedilmeden Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşmenin’ imza-lanmasını istiyoruz! Başbakan Erdoğan’ın 8 Ekim 2004 tarihinde Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde yaptığı konuşmada Türkiye’nin en kısa sürede ta-raf olacağı taahhüdünü verdiği Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni (UCM) kuran Roma Statüsü’nün imzalanmasını istiyoruz!

Toplu mezarların açılmasını hukuki ve tıbbi kurallara bağlayan Minnesota Protokolü’ndeki çekin-celerin kaldırılmasını istiyoruz! Varlığını bildiğimiz yüzlerce toplu mezarın Minnesota Protokolü‘ne uygun olarak açılmasını istiyoruz!

Gözaltında kaybedilenlerin akı-betini araştıracak özel yasayla yet-kilendirilmiş, devlet sırrı, zamana-şımı, hak düşürücü süre gibi hiçbir yasal engelin bulunmadığı bağım-sız bir araştırma komisyonun’ ku-rulmasını istiyoruz!” talepleri geçti.

Talepler posta ile Başbakan’a yollandıAyrıca açıklamada son olarak

“Ergenekon davasının yalnızca ‘darbe teşebbüsü’ ile sınırlı de-ğil “insanlığa karşı işlenen suçları da’ kapsayacak şekilde yetkilen-dirilmesini ve kayıp yakınlarının müdahil olma taleplerinin yerine getirilmesini istiyoruz! Kayıplar gerçeği ile ciddiyetle yüzleşilme-si; kayıplarımızın uluslararası hu-kuka uygun olarak araştırılması, toplu mezarların uluslararası tıbbi ve hukuki kuralara göre açılma-sı, gerçeklerin ortaya çıkarılması, sorumluların yargılanması ve ce-nazelerin ailelerine teslim edil-mesi barışın tesisi için en ciddi adım olacaktır. Bu insani taleple-rimizi yerine getirmek hüküme-tin görevidir.” ifadeleri yer aldı.

Basın açıklamasının ardından taleplerin bulundu-ğu mektup posta ile Başbakan’a yollandı.

Türkiye’de ekonomik büyümenin % 11 ol-duğu açıklandı. Bu ra-kamları gerçekçi bulu-yor musunuz?Büyük bir yalan olduğu-

nu düşünüyorum.Peki ekonomik büyü-me yoksa, Türkiye’nin ekonomik gidişatını nasıl görüyorsunuz?Kriz gelecek.Sizce ekonomik kriz nerden kaynaklanıyor?Hükümetin yanlış politi-

kalarından kaynaklanıyor. Söylendiği gibi Tür-kiye‘de ekonomik bü-yüme var mı?

Bir kere işsizlik var. İş-ten çıkarılan çok işçi var.Şimdi ne diyeceğimi bilemi-yorum, bizim işimiz de zor. Bize de düzgün bir iş verse-

ler, asgari ücret vermeseler bu işi (hamallık) yapmam. Çalıştığımız işin ücreti bizi kurtarmıyor. Ben bu işten 800 TL kazanıyorum. Ama yetmiyor. Ayda 100 TL be-kar odasına veriyorum. Ai-leme de zar zor bir miktar gönderiyorum. Köy idaresi falan derken cepte bir şey kalmıyor.

Türkiye’de ekonomik büyümenin olduğu iddia ediliyor. Ama dünya ge-nelinde ekonomik bir kri-zin etkileri yadsınamaz. Özellikle Yunanistan’daki kriz halkı ayaklandırdı. Bu gelişmeleri nasıl de-ğerlendiriyorsunuz?

Yunanistan’ın sırtını kimse yere getirmez. Bilinç-li bir halkı var. Burası gibi değil.

Yunanistan’a baktığı-mız zaman koşullar ge-reği ciddi bir hareketi mi var? Bilinçli bir toplumu var.

Halk hükümeti silkeliyor. Niye bu duruma düştük diye sorguluyor. Biz de soru

sual yok. Soran bir halkımız var mı?

Türkiye gerçekten eko-nomik olarak büyüyor mu? Açıklanan ekono-mik büyüme gerçekte neyi yansıtıyor?Valla bu ekonomik bü-

yüme her şeyi yansıtıyor. Türkiye çok çabuk büyüyor seçimden seçime. Seçimden sonra bayağı bir büyüme oldu.

Yunanistan’da eko-nomik büyüme vardı. Şimdi ne durumda ol-duğunu görüyorsunuz? Türkiye’deki durum benzer bu duruma dü-şebilir mi?Düşebilir mi? Düşebilir.Neye göre Yunanis-tan’daki duruma düşü-biliriz?Türkiye, krizin eşiğin-

den döndü. Tayyip Erdoğan “kriz teğet geçti” dedi ama kriz bizi teğet geçmedi, ba-tırdı. Ama biz krizin için-den ders alarak çıktık. Biz krizi yendik.

329. haftada Galatasaray’da sessiz direniş

İbrahim Keskin

Sokağın Sesi-Ekonomik büyüme gerçek mi?Türkiye 2011’in ilk çeyreğinde %11 büyüyerek Çin’i bile büyümede geri bıraktı. Bu büyümenin doğru olup olmadığını sokaktaki insanlara sorduk:

Rıfat Çapar

Peyman Bashiri

Parti Meclisi ilk toplantısını gerçekleştirdiEmekçi Hareket Partisi Parti Meclisi üyeleri İstanbul İl Örgütü’nde bir araya gelerek ilk toplantıyı gerçekleştirdi.

EHP Genel Sekrete-ri Gün Çağ Aydın’ın

yağtığı açılış konuşması-nın ardından EHP Genel Başkanı Sibel Uzun siyasal gündemi değerlendirdi. Sibel Uzun, konuşmasında Parti Meclisi’ne duyulan ihtiyaçta alanlarda yürüt-tüğümüz mücadelenin etkili olduğunu ifade ede-rek, “Başarıdan korkma-yan, platonik değil özne olan üyelerle, kesintisiz biçimde yol yürüyeceği-mizi” belirterek tüm PM üyelerine başarılar diledi.

Genel Başkan’ın ar-dından söz alan Siyasi Büro Üyesi Hakan Öztürk ise PM’nin kurulmasının parti için önemli bir aşa-ma olduğunu belirterek EHP’nin gençlik, kadın, işszilik, Cumartesi An-neleri eylemlerinde yer almaya sebebiyet veren önemli fikirlerinin oldu-ğunu söylerken, parti yö-neticilerinin bu fikirlere hakim olması gerektiğinin altını çizdi. Ve bu fikirle-rin EHP’nin iletişim araç-

larıyla yaygınlaştırılması gerektiğini ekledi.Solun birinci aklı olan örgütlülü-ğün yok olduğunu söyle-yerek “piknik, bir örgütlü-lük biçimi değildir” dedi.

Kriz var ama isyan yokEHP’nin uzun süredir

üzerinde durduğu kriz ve işszilik ilgili görüşleri-ni ifade eden Siyasi Büro Üyesi Gülsüm Kav, kriz ve işsizliğin karşımıza kadın cinayetleriyle, meslek lise-lerinde yaşanan sömürüy-le, güvencesizleştirmeyle, kıdem tazminatlarının kaldırılmasıyla, HES’lerle, nükleer santrallerle gel-diğini ve zaman zaman da silahlı adamlarla yani darbeyle geldiğini söyledi.

EHP Gençliği Merkezi Sorumlusu Işıl Kurt aldığı sözde kapitalist rekabet koşullarının gençlerin ge-leceklerini ellerinden na-sıl aldığına dikkat çekti.

Kadınları koruyun cinayetleri durdurunEHP’li Kadınlar Mer-

kezi Sorumlusu Berna Görgülü ise artan kadın cinayetleri karşısında EHP’li Kadınların politik hattını ve önüne koydu-ğu eylemliliklerden söz etti. Devletin koruması altında olan kadınların dahi öldürüldüğüne dik-kat çekilen toplantıda 24 Temmuz’da EHP’li Kadın-ların da bileşeni olduğu Kadın Cinayetlerini Dur-duracağız Platformu’nun eylem hazırlıkları hak-

kında bilgi verildi. Merkez Komite üyele-

rinden Fadik Temizyürek demokrasi mücadelesinin başat konusu olan Cumar-tesi Anneleri eyleminde geldiğimiz aşamayı anlat-tı. Parti Meclisi toplantısı, alanlara ilişkin yapılan önerilerin gerçekleşmesi ve oluşturulan komite-lerde görevler alınması b e l i r t i l e r e k sonlandırıldı.

Melike Çınar

Emre Turan

Page 7: Emekçi Hareket 18. Sayı

20 Temmuz 2011 7

1. En sevdiğiniz erdem? Paylaşmak

2. Başlıca özelliğiniz? Doğruluk

3. Mutluluk nedir? Mutluluk paylaşmaktır

4. Mutsuzluk nedir? Bencil bir toplumda yaşamaktır

5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Yersiz şakalar

6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Dedikodu

7. En sevmediğiniz şey? Bencillik

8. En sevmediğiniz kişiler? Bir amacı olmayan kişiler

9. En sevdiğiniz iş? Siyaset

10. En sevdiğiniz şair? Nazım Hikmet

11. En sevdiğiniz yazar? Maksim Gorki

12. Kahramanınız? Ailem

13. Kadın kahramanınız? Annem

14. En sevdiğiniz çiçek? Gül

15. En sevdiğiniz renk? Siyah

16. En sevdiğiniz yemek? Et sote

17. En sevdiğiniz düstur? Ne insanlar gördüm üzerin-de elbise yok, ne elbiseler gördüm içinde insan yok

18. En sevdiğiniz söz? En kötü sosyalizm en iyi emperyalizmden daha iyidir

18SORU

Bu a

nket

K. M

arks

’ın k

ızla

rı Je

nny

ve L

aura

ile

oyna

dığı

bir

oyu

ndan

alın

mışt

ır.

Umutcan Satanoğlu EHP İstanbul Üyesi

21 Temmuz1978 Açlık Grevi Cezaevleri koşullarının düzeltilmesi, tek tip elbisenin kaldırılması, işkence ve onur kırıcı işlemlerin son bulması için Malatya ve Sağmalcılar cezaev-lerinde 675 tutuklu ve hükümlü açlık grevine başladılar. 22 Temmuz 1980 Kemal Türkler Öldürüldü Devrimci İşçi Sendikaları Konfedera-syonu (DİSK) eski başkanı, Maden-İş Genel Başkanı Kemal Türkler öldürüldü.

25 Temmuz 1996 Ölüm orucunda yaşamlarını kaybettiler Cezaevlerinde süren ölüm orucunun 67. gününde Hüseyin Demircioğlu, Ali Ayata ve Müjdat Yanat öldüler. 5 bin kişi İstanbul Sultanahmet’te Adalet Bakanlığı’nı protesto etti.

31 Temmuz 1972 Dev- Genç Davası 154 sanıklı Devrimci Gençlik Dernekleri Federasyonu (Dev-Genç) davası İstanbul Sıkıyönetim Mahkemesi’nde başladı.

Hazırlayan: Halil Altunpolat

Günlerin Getirdiği

Babacan: “Risk rekor seviyede”

2008 krizinde sarsılan an-cak derin bir yara almayan Türkiye ekonomisinde geçen üç yılda kriz daha da derinleş-ti. Cari açığın ekonomi planla-rının yapıldığı her dilimde gi-derek büyüdüğü bir ortamda AKP hükümeti bunu; büyüme-nin getirdiği bir sorun olduğu ve endişelenecek bir şey ol-madığı konusunda kamuoyu-nu ve piyasaları ikna etmeye çalıştı.

Ancak gelinen noktada Ma-yıs ayı sonu itibariyle cari açı-ğın 37.3 milyar doları bulması ekonomi çevrelerinin endişe-lerinin artmasına neden oldu. Konuyla ilgili bugün bir açık-lama yapan Ali Babacan cari açığın bu şekilde olmasının sürpriz olmadığını söylese de özellikle Avrupa’yı saran krizin riski büyüttüğünü ve Türkiye’nin de krizi yeniden yaşayabileceğini dile getirdi. Ayrıca karşılarına çıkabilecek en kötü senaryoya karşı hazır-

lıklı olduklarını, bu durumdan etkilenebilecek tüm kurum-ların da hazırlıklı olduklarını ifade etti.

Türkiye ekonomisi tehdit altında Babacan her ne kadar ha-

zırlıklı olduklarını ifade etse de büyüyen cari açık ekono-miyi tehdit etmeye devam ediyor. IMF’nin İtalya’yı kamu

borçlarını azaltması konusu-nu da uyarmasıyla iyice derin-leşen Avrupa’nın borç krizinin Türkiye ekonomisini bu sefer daha fazla sarsacağı ortada. Krizin patlak verdiği bir or-tamda ise hükümetin kemer sıkma politikalarına yönelece-ği yani kamu harcamalarında kısıtlamaya gideceğini bugün-den söylemek yanlış olmaya-

caktır. Başka bir deyişle me-mur maaşlarında kısıtlama, emeklilik fonlarının azaltılma-sı, maaşlardan kesilen vergile-rin artırılması gibi politikalar gündeme gelecektir. Bu açıdan bakıldığında hem dünya, hem Avrupa hem de Türkiye eko-nomisini sancılı bir süreç bekliyor.

Ekonomik krizin derinleştiği Avrupa’da bankalar, en kötü senaryoya kendilerini

hazırlıyor. Ekonomik krizlerin ardından halk direnişleri ve genel grevler iflas noktasına getirdiği Yunanistan’ın ardından İtalya’da da başlaması kaçınılmaz görünüyor.Bilindiği gibi İtalya’da yüzde 120’ye ulaşan kamu bor-cunun azaltılması gerekçesiyle Kemer Sıkma Paketi Meclis’te onaylandı.Finansal sektörün endişelerinin artmasıyla, Avrupa’daki banka-lar, savunma mekanizmalarını harekete geçir-meye hazırlandı.Bazı bankalar ülke dışındaki şirketlere verdikleri kredileri gözden geçirdi ve kontrol altına almaya çalışıyor. Bu banka-ların özellikle İtalya ve İspanya’daki kuruluş-lardan uzaklaşma eğilimi göze çar-pıyor.Bankalar aynı zamanda CDS kullanımlarını da artırdı.

Başbakan yardımcısı Ali Babacan Avrupa ekonomisinin çökme yolunda olduğu-nu söyleyerek dünya çapında bir krizin yeniden yaşanabileceğini söyledi.

Avrupa’daki ekonomik kriz her geçen gün daha da derinleşiyor. Yunanistan, Porte-kiz, İspanya, İrlanda, İzlanda derken şim-di de İtalya’da patlak veren krizler halkın isyanlarına sebep oluyor.

Beşiktaş Meydanı’nda toplanan Emekçi Hareket Partisi’nin bi-

leşeni olduğu NATO ve Füze Kalkanı Karşıtı Birlik, toplantının yapıldığı Çı-rağan Sarayı’na doğru yürümek istedi. Ancak polisler izin vermedi. Meyda-nın yanındaki anıtta basın açıklama-sı yapılmasına karar verildi. Okunan basın metninde “AKP iktidarı, şimdi de Libya’nın bombalanmasında, işgal girişimlerinde başrol oynayanların, Libya üzerinde birer akbaba gibi dola-nanların ve onların işbirlikçi-uşakları-nın ev sahipliğini yapıyor. Libya Temas Grubu adı altında ABD’nin güdümün-de bir araya gelen 40’ı aşkın ülke, şu an İstanbul’da Libya’nın “kaderini” tartışıyorlar” açıklamaları yer aldı.

“Kahrolsun Emperyalizm Yaşasın

Mücadelemiz! Yaşasın İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği! Katil ABD İşbir-likçi AKP! Emperyalizm Yenilecek Dire-nen Halklar Kazanacak!” sloganları atıldıktan son-ra eylem sona erdi.

TÜİK’in açık-ladığı veriler,

her ay bir önceki yı-lın oranlarına göre hesaplanırken, bu ay yapılan açıklama mevsimsel şartlar-dan arındırılmamış olarak gerçekleşti. Yayınlanan rakam-larda hem kendi içe-risinde, hem de top-lumsal olarak birçok çelişki ortaya çıkarken, TÜİK işsizliğin düştüğünü iddia ediyor.

Bu ay gerçekleşen açık-lamada verilen oranlara göre; İş gücüne katılım ora-nı 1.1’lik artışla % 49.9’a yükseldi. Ancak bunların % 16,5’ini “kurumsal ol-mayan çalışma çağındaki nüfus” denilen 15-24 yaş grubu çalışanlar oluştur-maktadır. Ayrıca Nisan 2011 döneminde istihdam edilenlerin % 25,2’si ta-rım, % 20,2’si sanayi, % 6,7’si inşaat, % 47,9’u ise hizmetler sektöründedir. Yaz dönemi istihdamı yük-selen sektörlerdeki artış kriz öncesi dönemle kıyas-landığında hiçbir düşüş söz konusu değil. Benzer şekil-de bu dönemde işe başla-yanların % 20,5’i “sanayi”,

% 34,7’si “hizmetler”, % 26,4’ü “inşaat” sektöründe, % 18,4’ü ise “tarım” sektö-ründe işe başlamıştır.

İşten çıkarılanların oranı yüksekİşsizlik rakamları içeri-

sinde, işsiz kategorisinde sayılmayan “mevsimlik iş-çiler” yaz döneminde bu sektörlerde istihdam edil-diğinden, aslında bir yük-selme yok. Daha önce işsiz sayılmayanlar, istihdam edilenler arasına ekleniyor.

Dikkat çekici veriler-den biri de; mevcut işsiz-lerin % 12,5’ini (329 bin kişi) bu dönemde işten ay-rılanlar oluşturmaktadır. Bu ayki, işsiz oranından daha yüksek bir oranın bu ay içerisinde işten ayrıldı-ğını belirten verinin ayrın-tılarında ise; İşsizlerin; % 30,3’ünü çalıştığı iş geçici

olup işi sona erenler, % 15,4’ünü işten çı-karılanlar, % 8,2’sini işyerini kapatan/iflas edenler oluş-turmakta. Görmek-teyiz ki; işsizlerin % 23.6’sı işten çıkarı-lanları oluşturuyor.Nedensiz işgücü sayılamayanlar

İşgücüne katılı-mın % 49.9’a yükseldiğini açıklayan TÜİK geri kalan %51.1’nin iş gücü dışında tutulduğunu ise ayrıntıları ile açıklamıyor. İş gücü dışı sayılanlar engelliler, öğren-ciler, mevsimlik işçiler, ev kadınları ve iş aramaktan umudunu kesenler gibi kategorileri kapsarken, iş gücü dışı sayıların % 52.5’i daha önce bir işte çalışan-ları oluşturuyor. Yani ya-rısından fazlasının daha önce çalışmış olması bu oranının aslında “iş gücü” olduğunu ancak işsizlik he-saplamalarındaki çarpıklık nedeniyle, iş gücü dışı ola-rak tutulduğunu görüyo-ruz. Bu oranın büyük bir bölümünü iş aramaktan umudunu ke-senler oluşturu-yor.

Somali, Kenya ve Etiyopya’da kuraklıktan

kaçan kitleler, dünyanın en bü-yük mülteci kampını oluşturmuş durumda.

Kenya’nın kuzeydoğusun-daki Dadaab’da oluşturulan 90 bin kişilik kampa 380 bini aşkın Somali’li sığındı. Kampa her gün yüzlerce kişi geliyor.

Pazar günü kampı ziyaret eden Birleşmiş Milletler Mülteci Dairesi Başkanı Antonio Guter-res, “Dünyanın en kötü insani fe-laketi” diye tanımladığı kuraklık mağdurlarına yardım için kitle-sel destek çağrısında bulundu.

Dünya Gıda Programı, Doğu Afrika’da yaşanan en büyük kuraklık felaketi yüzünden 10 milyon kişinin gıda yardımına ihtiyaç duyabileceği uyarısında bulundu.

280’e karşı 314 oyla kabul edilen paket,

içinde çeşitli sektörlere dö-nük 48 milyar Euroluk ön-lem barındırıyor. Paketin getirdikleri arasında önce-likle kamu çalışanlarını et-kileyen tedbirler, maaşların ve işe alımların durdurul-ması, özel sektörde emekli-lik yaşının yükseltilmesi ve sosyal ödenekler.

Önlem paketine göre devlet dairelerinde maaşlar dondurulacak, işe yeni per-sonel alınmayacak, sağlık hizmetlerinin fiyatı artırıla-cak, emeklilik yaşı yükselti-lecek ve sosyal harcamalar-

da kesintiye girecek.Senato’da onaylanan

paket, bütçe açığını 2014 yılına kadar gidermeyi hedfliyor. İtalyan ekonomi-si, daha önce uluslararası mali kuruluşlardan yardım

isteyen Yunanistan, İrlan-da ve Portekiz’in toplam ekonomilerinden daha bü-yüktü. İtalya’nın dış borç yükümlülükleri şu an büt-çesinin yüzde 120’sine eşit durumda görünüyor. İstanbul Peyman Bashiri

Libya Toplantısı’na protesto

10 milyon Afrikalı aç!

Kemer sıkma politikaları şimdi İtalya’da

İşsizlik gerçekten azaldı mı?Temas Grubu toplantısını, Beşiktaş Meydanı’nda toplanan NATO ve Füze Kalkanı Karşıtı Birlik protesto etti.

Nisan ayı işsizlik verilerinin 2,1 puanlık azalışla %9.9’a düştüğü, işsiz sayısının 434 bin kişi azalarak 2 milyon 637 bin kişiye düştüğü TÜİK tarafından açıklandı.

Borç kriziyle boğuşan İtalya’da kemer sıkma önlemleri paketi parlamentoda onaylandı.

Rıfat Çapar

Babacan: Kriz yine gelebilir Avrupa’daki kriz derinleşiyor

Halil AltunpolatPeyman Bashiri

Özge Akman

Güncel haberleri, yorumları ve yazarları ile mücadelenin seyrini bizden takip edin. www.ehp.org.tr

Page 8: Emekçi Hareket 18. Sayı

2011’in Haziran ayı. Bartın’da bir köy. Şiddet

gördüğü kocasından boşan-mak isteyen ve koruma al-tında olan kadın, koca-sının barışma talebini reddettiği için çocuk-larının gözleri önünde öldürüldü.

-2011’in Haziran ayı. Denizli’de kadın sığın-ma evi yakınları. Şiddet nedeniyle koruma altın-da olan, sığınma evinde yaşayan bir kadın işe giderken ‘konuşalım’ önerisini kabul etmediği kocası tarafından öldü-rüldü.

-2011’in Haziran ayı. Kayseri’de iki katlı bir ev. Kendisini bıçakladığı için tutuklanan kocası tahliye olmasına rağmen koruma verilmemiş olan kadın, cezaevinden çıkan kocası tarafından yeniden bıçak-lanarak bu kez öldürüldü.

-2011’in Haziran ayı. İzmir’in Torbalı ilçesi. Kocası tarafından işkence boyutunda şiddet gören ve öldürülmek-

ten son anda kaçarak kurtulan kadın, çözümü ‘Devlet beni yaşarken korusun’ diyerek

basına çağrı yapmakta buldu.-2011’in Temmuz ayı. An-

kara Dikmen’de bir kadın, kendisine şiddet uyguladığı

için 6 ay evden uzaklaştırma cezası alan kocasının cezası-

nın dolarak eve döndüğü ilk gün katledildi.

-2011’in Temmuz ayı. Bayrampaşa’da bir kadın, sürekli tehdit edilmesine rağmen koruma verilme-diği için eski kocası tara-fından benzin dökülerek çocuğu ve akrabalarıyla birlikte öldürüldü.

-2011’in Haziran ayı. Kadın ve Aileden Sorum-lu Devlet Bakanlığı kaldı-rıldı. Yerine Aile ve Sos-yal Politikalar Bakanlığı getirildi.

Hemen hemen aynı günler içerisinde yaşa-nan bu olayların ortak özelliği nedir? Tüm bunlar, erkeklerin her gün kadınları katletti-ğinin ve devletin buna karşı hiçbir önlem al-madığının açık birer

kanıtıdır.Kadınları koruyunDevlet, koruma kararı al-

dığı kadınları bile korumuyor. Savcılık, mahkemeler, polis,

meclis; kadın cinayetlerinden siz sorumlusunuz! Kadınların talebi gayet açık: Yaşarken ve gerçek koruma istiyoruz.

Aile Bakanlığını kaldırınÖldürülen çoğu kadın, yeni

bakanlıkla korumaya çalıştı-ğınız “aile”nin içinde öldürül-müyor mu? Aile Bakanlığını derhal kaldırın, kadın cina-yetlerini durduracak bir kadın bakanlığı kurun.

Tüm kadınlar İstiklal’e yürüyüşe!Türkiye’nin dört bir ya-

nında öldürülen kadınlar için, daha fazla kadının öldürülme-mesi için Türkiye’nin dört bir yanından kadınlar bir araya geliyoruz. Öldürülen kadın-ların yakınları, hukukçular, yazarlar, sanatçılarla birlikte yürüyoruz. Kadın katillerine indirim değil ağır ceza veril-mesini sağlayan sloganlarımı-zı bu kez de devletin kadınları gerçekten korunmasını sağla-mak için atacağız. Mücadele-mizle kadın cinayetlerini dur-duracağız.

Devlet korumuyor, suça teşvik ediyorBugün kadınların öl-dürülmesine yönelik

devletin koruma kararlarıy-la ilgili ne düşünüyorsunuz?

Son 10 gün içerisinde 14 kadın öldürüldü. Bu kadınlar-dan 3’ü kocasından ya da eski kocasından şiddet gördüğü, öldürülme tehlikesi yaşadığı için devlet tarafından koruma altına alınmış kadınlardı. Yani Ayşe Paşalı’da olduğu gibi koruma talebi reddedilmiş kadınlar değildi. Bizzat sav-cılığın koruma kararı aldığı kadınlardı. Fakat devlet yine bu kadınları korumadı. Çün-kü devletin koruma diye bize sunduğu, telefonla ardığımız-da jandarmanın ya da polisin yanımıza gelmesi. Bu zaten koruma altında olmadan da devletin yapması gereken bir görev. Yani aslında koruma tedbiri aldık dedikleri kadın-lar için hiçbir koruma önlemi alınmıyor.

Kadınların devletten ko-ruma talep etmelerine kar-şın hala ölüm tehdidiyle kar-şı karşıya kalmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Çok açık ki devlet kurum-ları kadın cinayetlerine kar-şı önlem almamakta kararlı. Balıkesir’de kocası tarafından işkence gören Nurgül Özkan bunu farketmiş durumda. Defalarca savcılığa korum ta-lebinde bulunup geri dönüş alamadığı için devlet kurum-larına güveni kalmayıp basın aracılığıyla ‘ devlet beni öl-meden korusun.’ diyor. Aslın-da Nurgül Özkan’ın yaşama mücadelesi bütün kadınların mücadelesidir.

Kaldırılan Kadın Bakan-lığı yerine Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın kurulmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Devlet, bu yaşama müca-delesini görmezden geliyor. Kadınların ‘ Bizi koruyun.’ taleplerine karşılık olarak Kadından Sorumlu Devlet Bakanlığı’nı kaldırıp, yeri-ne Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nı kuruyor. Bu da demek oluyor ki, devlet ka-dınları değil, kadınların öldü-rüldüğü aileleri koruyor.

Bugün uygulanan key-

fi koruma kararları karşı-sında hangi koşullarda ka-dınların korunabileceğini düşünüyorsunuz?

Koruma için kullanılabi-lecek pek çok yöntem var. Alarmlı bilezik yönteminden kadının kimliğinin değiştirl-mesine kadar pek çok yöntem kullanılabilir. Önemli plan, ko-ruma aacının olması. Kadınlar şikayete bulunduğu an, ispat etme zorunluluğu olmaksızın kurumlar koruma önlemlerini başlatmak zorundadır. Anka-ra Başsavcısı İbrahim Et-

hem Kuriş’in görevlendirdiği 3 savcıdan oluşan ve kadına yönelik şiddeti önleme üzeri-ne çalışma yapan büro anlam-lı. Fakat bunun tek bir büro olarak kalmaması bütün ülke genelinde yaşanan kadına yö-nelik şiddet suçlarının tama-mını kapsayabilecek merkezi bir mekanizma haline gelme-si gerekli. Parçalı bir şekilde atılan her adım devamında başka problemleri getirecektir.

Son dönem artan kadın cinayeteri ve devletin aldığı sözde koruma tedbirleri üzerine Emekçi Hareket Partisi Merkezi Kadın Sorumlusu Berna Görgülü ile söyleşi yaptık:

Gözümüzden kaçmayanlar

İzmir’in Basmane ve Agora semtinde yaşayan mülteciler “ekonomik büyüme”den çok uzak bir şekilde açlık ve yoksulluk içinde yaşıyorlar. “Ekonomik büyüme” onların pek derdi değil.

Kadınları koruyun, cinayetleri durdurunEcem Yazıcı

Emekçi Hareket 15 Günlük Gazete İmtiyaz Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Fadik Temizyürek - Bozkurt Mah. Türkbeyi Sk. No:79-81 Şişli/İstanbul Basıldığı Yer: Ezgi Matbaası - Sanayi Cad. Altay Sk. No:10 Yenibosna/İstanbul Türü: Yaygın Süreli Yayın Genel Yayın Yönetmeni: Emre Öztürk, Görsel Tasarım: Gürkan Köse, Pınar Atalar, Merve Demir, Fotoğraf Editörü: Osman Erdem, Ece Biberoğlu, Haber Koordinatörü: Rıfat Çapar, Melike Çınar, Suzan Sarıgöz Dağıtım: Sanem Deniz Kural [email protected]

ANKARA

MAMAKÇANKAYA

ANTALYA

AYDIN

BOLUBURSAÇANAKKALEÇORUM

ODUNPAZARI

DEVREK

KADIKÖY

MALATYA

SAMSUNTRABZONYALOVAZONGULDAK

HATAY

TELEFON

0555 552 78 65

0543 958 58 530539 986 84 510536 882 31 040555 686 84 68

0507 787 97 750554 780 36 810554 660 69 74

0507 213 50 46

0507 707 20 03

0531 687 10 71

0555 839 86 52

0553 740 67 19

0506 976 61 44

0507 371 02 12

ADRES

Yükseltepe Mah. 1666. Cad. 1945. Sk. No: 1 Keçiören

Yasa Cad. Yasa Han No: 24 Kat: 3 D:31

Tepecik Mah. Çeltik Geçidi Sk. Seymen Apt. No: 2 D: 5

MAIL

[email protected]

[email protected]

[email protected]

[email protected]

[email protected]

[email protected]

w w w. e h p. o r g. t r a d re s i n d e n g a ze te m i ze a b o n e o l a b i l i r s i n i z

[email protected]@ehp.org.tr

Abone FormuAdınız Soyadınız:

Emekçi Hareket gazetemizi düzenli takip etmek için aşağıdaki formu doldurarak abone olabilirsiniz.

1 yıllık abonelik için 0749 471420035001 Şükrü Oral adına Ziraat Bankası hesap numarasına 15 TL yatırarak formu Feridiye Cad. No 41 Taksim / İstanbul adresine postalayınız.

E-Postanız:

Adresiniz:

Mesleğiniz:

Telefon Numaranız:

IMF DanışmanıNouriel Roubini

..

‘‘

Ekonomide kusursuz fırtına Roubini, Avrupalı liderlerin, Yunanistan ve Portekiz gibi ülkelerde borç sorunlarını çözmeyi ertelerken, ABD’nin de önemli mali reformları 2012 seçimi sonrasına bırakabileceğini ifade etti ve bunun da potansiyel ekonomik sorunların 2013’te gündeme gelebileceği anlamı taşıdığını belirtti.

‘‘

ı lISTE KRIZ

Kadına şiddete elektronik kelepçeBu uygulamayla evden uzak-laştırılan erkekler, şiddet uygu-

lamak için kadının evine yaklaştığın-da teknik izleme sistemi tarafından fark edilip engellenebilecekler.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin yaptığı açıklamada, eşi-ne şiddet uygulayan ve evden uzak-laştırılan erkeklere takılacak elekt-ronik kelepçe sayesinde bir teknik izlemeye alınacaklarını belirtti.

Kadın cinayetlerinde devletin korumaması üzerine geliştirilen ve uygulamaya geçirmeye hazırlanan, birçok AB ülkesinde de uygulanan elektronik kelepçe uygulamasıyla kadın cinayetlerinin engellenebile-ceği düşünülüyor.

Şahin yaptığı açıklamada “Yap-maya çalıştığımız şey özellikle Ayşe Paşalı cinayetinde bu kadar şey ya-pılmasına rağmen ‘Neden devlet ko-ruyamadı’ yı masaya yatırdık. Kolluk kuvvetlerinin oradaki yetkisini ar-tırıyoruz. Aile Mahkemeleri’ne yet-ki devri veriyoruz. En önemli şey, elektronik kelepçeyle izleme takip sistemini kuruyoruz. Şiddet uygu-layan erkek uzaklaştırılma kararı verilmesine rağmen kadına yakla-şıyorsa burada elektronik sistemle, bilimsel bir yaklaşımla, birçok AB ülkesinin yaptığı gibi teknik bir takip sistemi oluşturacağız. Meclis açılır açılmaz çıkacak ilk yasa budur.” dedi. İstanbul Gamze Abay

> EHP İstanbul İl Örgütü yeni binasında

> EHP Devrek İlçe Örgütü taşındı

Adres: Rumeli Caddesi Matbaacı Osmanbey Sokak No: 67 D: 4 Şişli/İstanbul

Adres: Eski Mah. Çakırlar Sokak Hüseyin Mekik Apt. No: 1 Devrek/Zonguldak

0554 838 44 90