2
Søren Kierkegaard-Evliliğin Estetik Geçerliliği İnceleme https://hasanfirat.com 1 Eğer bir kimse müziğin rahiplerine inanırsa (ve bu öyle bir konudur ki kişi onlara inanmaya neredeyse mecburdur) ve eğer onlarla birlikte bir de Mozart’ı dinlerse, o zaman ilk aşktan önceki hâl, aşkın insanı nasıl kör ettiğine gönderme yapılarak tanımlanmalıdır. (İlk aşk) özgürlük ve ihtiyacın birliğidir. Birey bir başkasına karşı dayanılmaz bir şekilde çekilir; ama bu çekilmede (tutsaklık değil) özgürlük hisseder. İlk aşk evrensel ile tekilin birliğidir; tekil olarak evrenseli içerir ve hatta bu içerme bağıllılık noktasına kadar ulaşır. Ancak ilk aşk, bütün bunları yalnızca düşüncenin gücüne dayanarak sahiplenmez; bu güce hemen sahip olur. İlk aşk ne kadar buna uyuyorsa o kadar sağlıklıdır ve gerçekten bir ilk aşk olması daha büyük olasılıktır. İki kişi birbirine dayanılmaz bir güçle çekilir ama yine de kendi tam özgürlüklerinin tadını çıkarırlar. ‘Kadın zayıftır’, hayır kadın yumuşaktır, Tanrıya erkekten daha yakındır. Bu nedenle kadın için aşk her şeydir ve Tanrı’nın ona bahşedeceği inayet ve doğrulamayı kesinlikle küçük görmeyecektir. Bir kadının aklına evlilik aleyhine hiçbir şey gelmez ve erkekler kadını yozlaştırmadığı sürece ebediyen de gelmeyecektir. Ancak özgürleştirilmiş kadından böyle bir aleyhte fikir çıkabilir. Saldırı

1 Søren Kierkegaard-Evliliğin Estetik Geçerliliği İncelemeŸin...Søren Kierkegaard-Evliliğin Estetik Geçerliliği İnceleme 1 Eğer bir kimse müziğin rahiplerine inanırsa

  • Upload
    lybao

  • View
    215

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Søren Kierkegaard-Evliliğin Estetik Geçerliliği İnceleme

https://hasanfirat.com

1

Eğer bir kimse müziğin rahiplerine inanırsa (ve bu öyle bir konudur ki kişi onlara inanmaya

neredeyse mecburdur) ve eğer onlarla birlikte bir de Mozart’ı dinlerse, o zaman ilk aşktan önceki hâl,

aşkın insanı nasıl kör ettiğine gönderme yapılarak tanımlanmalıdır.

(İlk aşk) özgürlük ve ihtiyacın birliğidir. Birey bir başkasına karşı dayanılmaz bir şekilde çekilir;

ama bu çekilmede (tutsaklık değil) özgürlük hisseder. İlk aşk evrensel ile tekilin birliğidir; tekil olarak

evrenseli içerir ve hatta bu içerme bağıllılık noktasına kadar ulaşır. Ancak ilk aşk, bütün bunları

yalnızca düşüncenin gücüne dayanarak sahiplenmez; bu güce hemen sahip olur. İlk aşk ne kadar buna

uyuyorsa o kadar sağlıklıdır ve gerçekten bir ilk aşk olması daha büyük olasılıktır. İki kişi birbirine

dayanılmaz bir güçle çekilir ama yine de kendi tam özgürlüklerinin tadını çıkarırlar.

‘Kadın zayıftır’, hayır kadın yumuşaktır, Tanrıya erkekten daha yakındır. Bu nedenle kadın için

aşk her şeydir ve Tanrı’nın ona bahşedeceği inayet ve doğrulamayı kesinlikle küçük görmeyecektir.

Bir kadının aklına evlilik aleyhine hiçbir şey gelmez ve erkekler kadını yozlaştırmadığı sürece

ebediyen de gelmeyecektir. Ancak özgürleştirilmiş kadından böyle bir aleyhte fikir çıkabilir. Saldırı

Søren Kierkegaard-Evliliğin Estetik Geçerliliği İnceleme

https://hasanfirat.com

2

daima erkeklerden gelir; çünkü erkek mağrurdur, her şeyi ister; kendinden daha yüksek hiçbir şey

yoktur.

Evlilik ilk aşktan daha fazla içsel sınırsızlığa sahiptir; zira evliliğin içsel sınırsızlığı ebedî yaşamdır.

Evlilik ilk aşktan daha fazla zıdarın birliğidir; çünkü bir fazla zıdığa, ruhsala sahiptir ve bu yüzden

tensel çok daha derin bir zıdık içindedir; ama kişi tenselden uzaklaştıkça evlilik daha büyük bir estetik

önem kazanır. Aksi halde en estetik şey, hayvani içgüdü olacaktır. Evlilikte ruhsal, ilk aşktan daha

yüksektir ve evlilik yatağının üzerindeki gök ne kadar yüksekse, evlilik o kadar daha iyi, daha güzel

daha estetiktir. Evliliğin çatısını oluşturan gökyüzü dünyevî gökyüzü değil, ruhun göğüdür.

Ruhsal aşk, taraf tutmaz ve sürekli olarak tüm görecelilikleri terk ederek, ters yöne gider.

Gerçek biçimindeki dünyevî aşk ters yolu seçer ve en iyi haliyle tüm dünyada yalnızca tek bir kişiye

yöneliktir. Burada tek bir kimseyi sevme ve yalnızca bir kez sevmenin hakikati yatar. Dünyevî aşk

birkaç kişiyi sevmekle -temel beklentiler- başlar ve birini sevmekle sona erer. Ruhsal aşk kendisini

sürekli olarak genişletir ve gittikçe daha fazla sever; hakikatini de her şeyi sevmekten alır. Bu yüzden

evlilik, tensel ama aynı zamanda ruhsal, özgür ama aynı zamanda gerekli, kendi içinde mutlaktır; ama

aynı zamanda kendisinden ötesine işaret eder.

Sağduyulu düşünce, evliliği ahlâkî hale getirmez, aksine ahlâksızlığa dönüştürür. Tensel sevginin

tek bir şekli, değişmiş hali vardır ve bu hali aynı derecede estetik, dinî ve etiktir ve o da aşktır.

Sağduyulu mantık ise, onu hem estetiksiz hem de dinsiz hale getirir; çünkü burada tensellik, aşkın

yakın hakları içinde yer almaz. Bu yüzden şu yada bu nedenle evlenen adam hem estetiksiz hem de

dinsiz bir adım atmış demektir.

Yaşam tehlikelerle doludur; ama insan yaşamı kaybetme düşüncesine aşinadır. Çünkü gerçek

tadını çıkarma, sonsuzlukta o kadar uzağa kaybolup gider ki, geriye kalanlar ancak bu kayboluşun

tadını çıkarmaya yeter.

Estetik bakımdan güzelin, diyalektik ve tarihsel açıdan gelişimini takiben, hareketin yönünün

mekân kategorisinden zaman kategorisine doğru olduğu ve sanatın mükemmelleştirilmesinin

sanatın sürekli olarak kendisini mekândan kurtarabilmesine ve kendisini zaman bağlamında

tanımlayabilmesine bağlı olduğunu görür. Schelling’in fırsatçı bir şekilde gösterdiği üzere heykelden

resme geçiş ve bu geçişin önemi burada yatmaktadır. Müzikte unsur olarak zaman bulunmaktadır;

ama müzik zamanda kalıcılık kazanmaz. Müziğin anlamı zaman içinde istikrarlı bir şekilde

kaybolmaktır; böylelikle aynı anda hem sesini duyurur hem de kaybolur ve belli bir süresi yoktur.

Nihayet şiir sanatların en tamamlanmış halidir ve bu yüzden zamanın önemine karşı nasıl adil

olunacağını en iyi bilen biçimdir. Kendisini resmin yaptığı gibi ana hapsetmek zorunda olmadığı gibi,

müziğin yaptığı gibi de iz bırakmadan yok olmaz. Yine de şiir de kendisini ana yoğunlaştırmak

zorundadır. Bu yüzden şiirin de sınırları vardır ve yukarıda gösterildiği üzere, gerçeği zamansal

ardıllık olan bir şeyi temsil edemez. Ama zamana karşı adil davranıldığı gerçeği, onu estetikten hiçbir

şekilde ayırmaz; aksine zamana karşı ne kadar adil davranılırsa, şiir o kadar estetik ideal haline gelir.

Peki o zaman estetik ne olacak? Eğer şiirsel sunumla bile ölçülemez olarak kalırsa, nasıl temsil

edilecek? Cevap: yaşayarak. Bu yolla müziğe belli bir benzerlik kazanır; bunun tek nedeni sürekli

olarak tekrarlanmasıdır; bu tekrar da yalnızca performans anında gerçekleşir. Bu nedenle yukarıda,

estetiğin şiirsel üretim biçimindeki temsili ile tehlikeli bir şekilde karşılaştırılmasına dikkat çektim.

Gerçekten de burada sözünü ettiğim her şey estetiksiz olarak sunulabilir; ancak şiirsel üretim yoluyla

değil, bizzat yaşama yoluyla, gerçek yaşamda bunu gerçekleştirme yoluyla sunulabilir. İşte estetik bu

şekilde kendisini aşar ve yaşamla uzlaşır; zira şiir ve sanat bir bakıma yaşamla uzlaşmaktır. Başka bir

bağlamda ise yaşamla birbirine düşmandır; çünkü ruhun ancak bir yönüyle uzlaşabilirler.